Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Bilim Dini Yok Etmelidir."Din ve bilim arasındaki bu uyuşmazlık doğaldır."


GeceKuşu

Önerilen İletiler

Bilim Dini Yok Etmelidir

 

Tevrat, İncil ve Kuran ilahi bir kaynaktan geldiğine inanılan kitaplar. Her biri insanlara nasıl yaşamaları gerektiği ile ilgili birbiriyle çelişen istemlerde bulunmakta. Ve bu kitaplarda ifade edilenlerin tanrı eliyle gönderildiğini söyleyen, Musa, İsa ve Muhammed’in inanç öğretileri onlara inanan iyi niyetli birçok insanın ruhani çabalarına rağmen, her biri birbiriyle çelişen bu dinsel bağlılıklar insanlar arasında hala inanılmaz boyutlarda fikir ayrılıklarına ve çatışmalara neden olmaktadır.

 

Bu çatışma ve fikir ayrılıklarının farkında ve çelişkisi altında ezilen çoğu duyarlı insan, yüz yıllardır süregelen, birbirinin etki alanını ele geçirmeyi hedefleyen inançlar arasındaki kanlı çatışmaların ortaya çıkardığı bu hoş görüsüzlüğün önünü almak için, “dini hoşgörü” olarak adlandırılan bir şeyi savunmakta.

 

Elbette dini hoşgörü, din savaşından daha iyidir ancak hoşgörünün de kendine ait birtakım sorumlulukları vardır. Dinsel düşmanlığı tetiklemeye yönelik korkular, artık mantıksızlığı gün gibi ortada olan ve gittikçe yaşamsal gerçeklerle uyumsuz hale gelen dinsel inançların çağlar öncesinden bu güne taşınan fikirleri eleştirilemez hale getirdi. Bu korku aynı zamanda insanlığı, dini inanç ve bilimsel akılcılığın birbiriyle bağdaştığı konusunda kendimize –defalarca ve fütursuzca- yalan söylemeye mecbur bıraktı.

Oysa insanlığın kurtuluşu bu yalanın ardına gizlenerek değil, Bilim Dini Yok ettiği zaman gerçekleşecektir.

 

***

Aşağıya neyin anlatılmak istendiğinin ve kastedildiğinin daha iyi anlaşılması için, konuyu bu çerçeveden ele alarak açıklık getiren “Huffington Post” ta yayınlanan bir yazıyı alıntılıyorum.

 

***

Bilimin başarısı, sıklıkla dinsel dogmalara zarar vermeyi; dinsel dogmaların sürdürülebilmesi ise, daima bilime zarar vermeyi gerektirir.

Din ve bilim arasındaki bu uyuşmazlık doğaldır ve (neredeyse) sıfır-toplamlıdır. Beşeri araştırmaların temel bir gerçeğini kabul etmek zamanıdır: kişinin, inandığı şey için iyi nedenleri ya vardır ya da yoktur. İyi nedenleri olduğunda, kişinin inancı, dünyayı daha iyi anlamamıza katkı sağlar. Bu noktada bizlerin, “pozitif” ve “sosyal” bilimler arasında veya bilim ile tarih gibi diğer kanıta dayalı disiplinler arasında ayrım yapmamıza gerek yok. 7 Aralık 1941’de, Japonların Pearl Harbor’u bombaladığına inanmak için çok iyi nedenler var. Dolayısıyla, aslında bu bombalamayı Mısırlıların yaptığı düşüncesi, inandırıcılıktan yoksundur. Aklı başında her insan, tarihsel gerçeklerin belli sorularına karar kılmak adına sadece inanca bel bağlamanın ahmakça ve gülünç olacağının farkındadır; ta ki konu, İncil ve Kuran gibi kitapların kökenine, İsa’nın dirilişine, Muhammed’in Cebrail ile yaptığı sohbetlere veya beşeri cehalet sunağına hala doluşmakta olan diğer kutsanmış araklamaların herhangi birine gelene kadar.

 

 

En geniş anlamda bilim, kendimiz ve dünya hakkında tüm akla yatkın bilgi iddialarını içerir. Şayet İsa’nın bir bakireden doğduğuna veya Muhammed’in kanatlı bir atla cennete uçtuğuna inanmak için elimizde iyi nedenler olsaydı, zorunlu olarak bu inanışlar, evreni rasyonel bir şekilde tanımlayışımızın bir kısmını oluştururdu. İnanç, nedenler yetersiz kaldığında, dindar insanların birbirlerine bu gibi önermelere inanmaları için verdikleri bir ruhsattan fazlası değildir. Bilim ve din arasındaki fark, yeni bir bulgu ve argümanı hissiyata kapılmadan değerlendirme arzusu ile ihtiraslı bir şekilde buna kapalı olma arasındaki farktır. Ayrım, bundan daha açık veya bundan daha önemli olamaz; hal böyleyken bu her yerde göz ardı edilen bir şey, hayal aleminde bile.

Din, ortaya çıkan küresel, sivil bir toplum ile hızlı bir şekilde uyumsuz hale gelmektedir.

 

Dini inanç hangi isimle anıldığını umursayan bir tanrının var olduğuna; kitaplardan birinin mutlak doğru olduğuna; İsa’nın, yaşayanları ve ölüleri yargılamak için dünyaya geleceğine; Müslüman şehitlerin doğruca cennete gideceklerine yönelik inançlar gibi-, giderek yükselen fikirler savaşının yanlış tarafındadır.

 

Bilim ile din arasındaki fark, 21. yy’da beşeri sorgulamanın getirdiklerine gerçek bir açıklıkla bakmak ile prensip meselesi diyerek benzer sorgulamayı erkenden sonlandırmak arasındaki farktır. Sanıyorum ki, önümüzdeki yıllarda akıl ve inanç arasındaki bu zıtlık, daha da yayılarak inatçı bir şekilde büyüyecek. (Tanrı, ruh, günah, özgür irade gibi şeylere dair) Demir Devri inançları, tıbbi araştırmalara sekte vurmaya ve kamu düzenini bozmaya devam edecek. İncil’in kehanetlerini ciddiye alan bir ABD Başkanı’nı seçmemiz ihtimali gerçek ve dehşet verici; tıpkı, günün birinde nükleer veya biyolojik silahlarla kuşanmış İslamcılarla karşı karşıya kalacağımız ihtimalinin dehşet verici olması gibi; ve bu ihtimal her geçen gün büyümekte. Entelektüel söylemlerimizin çıtasına baktığımızda, bu gibi olasılıkların önüne geçmek adına çok az şey yapıyoruz. Çoğu bilim adamı, kendi çağlarının tüm gerçeklerini kullanarak eski çağa ait çirkin kurguları yok etmek yerine, dinsel hoşgörü adına suskunluğunu korumaya devam ediyor.

 

Söz konusu fikir savaşını kazanmak için bilim adamlarının ve diğer aklıselim insanların, ahlakbilim ve ruhsal deneyimler hakkında konuşmak için yeni yollar bulmaları gerekecek. Bilim ve din arasındaki fark, dünya hakkındaki sohbetlerimizden ahlaki sezgilerimizi ve sıra dışı bilinç hallerimizi çıkartıp atma meselesi değildir; mesele, bunların temeli üzerinde bir sonuca varmak için neyin akılcı olduğu hakkında çok katı oluşumuzdur. Bizler, duygusal ihtiyaçlarımızı karşılamak için, mantıksızlığın sefil kucaklamasını gerektirmeyecek yollar bulmalıyız. Bizler, ritüellerin gücünü kavramayı ve her insanın hayatında –doğum, evlilik, ölüm gibi- derinlik gerektiren geçişleri dikkate almayı, kendimizi gerçekliğin doğası hakkında kandırmadan öğrenmeliyiz.

 

Şu konuda umutluyum ki, düşüncelerimizde gerekli olan dönüşüm, kendi yetişkinliğimizi bilimsel olarak kavrayışımızla gerçekleşecektir. İnsanoğlunu daha sevgi dolu, daha korkusuz ve kozmosdaki görüntümüzün gerçekliği ile cezp edilmiş kılmanın güvenilir yollarını bulduğumuzda, bölücü dini efsanelere hiç ihtiyacımız kalmayacak. İşte ancak o zaman, kendilerinin Hıristiyan, Yahudi, Müslüman veya Hindu olduklarına inanmaları için uyguladığımız çocuk yetiştirme pratiğinin, saçma sapan bir müstehcenlik olduğu uzun uzadıya fark edilecek. Ve işte ancak o zaman, dünyamızın en derin ve en tehlikeli yaralarını tedavi etme şansımız olacak.

 

Kaynak : Sam Harris, Huffington Post

Detaylı araştırma için...Science Must Destroy Religion -

 

 

Saygı ve Sevgilerimle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Acaba bize hayat imkanı veren bir evrenin tesadüfen oluşması, bütün fiziksel değişkenler bir arada düşünüldüğünde, kaçta kaç ihtimaldir? Milyar kere milyarda bir mi? Ya da trilyar kere trilyar kere trilyar ihtimalde bir mi? Ya da daha büyük bir sayı mı? Bu sayıyı ünlü İngiliz matematikçi-ve Hawking'in yakın çalışma arkadaşı-Roger Penrose hesaplamıştır. Tüm fiziksel değişkenleri hesaba katmış, bunların kaç farklı biçimde dizilebileceğini dikkate almış ve içinde canlıların yaşayabileceği bir ortamın oluşmasının, Big Bang'in diğer muhtemel sonuçları içinde kaçta kaç ihtimale sahip olduğunu tespit etmiştir. Penrose'un bulduğu ihtimal şudur: 10123 de bir ihtimal!

 

Bu sayının ne anlama geldiğini düşünmek bile zordur. Matematikte 10123 şeklinde yazılan bir rakam, 1 sayısının yanına 123 tane sıfır gelmesiyle oluşur. (Bu evrendeki tüm atomların sayısının toplamından, yani 1078'den bile büyük, astronomik bir sayıdır.) Ama Penrose'un bulduğu sayı, bunun çok çok daha üstündedir. Çünkü Penrose'un bulduğu sayı, 10123 tane sıfırın 1 rakamının yanına gelmesiyle oluşmaktadır.

 

Bu sayıyı birkaç örnekle de açıklayabiliriz: 103, 1000 sayısını ifade eder. 10103 ise, 1 rakamının yanına 1000 tane sıfır gelmesiyle oluşan sayı demektir. 1 rakamının yanına 9 tane sıfır gelse, bu bir milyar yapar. 12 tane sıfır gelse, bu kez 1 trilyon olur. Ama burada 1 rakamının yanına, 10123 tane sıfır gelmektedir ki, bunun matematikte bile bir tanımı, adı yoktur.

Matematikte 1050'de 1'den daha küçük olasılıklar, "sıfır ihtimal" sayılır. Ama sözünü ettiğimiz sayı, 1050'de 1'in trilyar kere trilyar kere trilyar katından bile çok daha büyüktür. Kısacası bu sayı bizlere, evrenin tesadüfle açıklanmasının kesinlikle imkansız olduğunu göstermektedir.

 

Roger Penrose, akıl sınırlarını çok aşan bu sayı hakkında şu yorumu yapar:

 

Bu sayı, yani 10123 de bir ihtimal, Yaratıcı'nın amacının ne kadar keskin ve belirgin olduğunu bize göstermektedir. Bu gerçekten olağanüstü bir sayıdır. Bir kimse bunu doğal sayılar şeklinde bile yazmayı başaramaz, çünkü 1 rakamının yanına 10123 tane sıfır koyması gerekecektir. Eğer evrendeki tüm protonların ve tüm nötronların üzerine birer tane sıfır yazsa bile, yine de bu sayıyı yazmaktan çok çok geride kalacaktır.

Alıntı.

 

Aslında;( Sam Harris)yazdıklarını arzulamak,isteyenin ilgisini çekebilir ve arzu da eder,ama bunların olmayacağının,olamayacağının delillerini de "GERÇEK BİLİM ADAMLARININ" ortaya koyduğu SOMUT verilerde (bilimsel delil) aramak gerekir, yoksa Sam Harris bir yazı yazmış ve beklentilerini yazmış bu onun sorunu,buradan hareketle onu dayanak yapmak hiç bir geçerliliği olmayan istek ve istekler manzumesi olur, ve tarihteki yerini alır.

 

 

Muhabbetle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aslında;( Sam Harris)yazdıklarını arzulamak,isteyenin ilgisini çekebilir ve arzu da eder,ama bunların olmayacağının,olamayacağının delillerini de "GERÇEK BİLİM ADAMLARININ" ortaya koyduğu SOMUT verilerde (bilimsel delil) aramak gerekir, yoksa Sam Harris bir yazı yazmış ve beklentilerini yazmış bu onun sorunu,buradan hareketle onu dayanak yapmak hiç bir geçerliliği olmayan istek ve istekler manzumesi olur, ve tarihteki yerini alır.

 

 

Yazdıklarınızda kendinizce son derece haklı olabilirsiniz...

Ama akıldan çıkarılmaması gereken yazdıklarınızın "Size göre" doğru olduğu...

Benim başlığı açarken ele aldığım bakış açısının bana göre doğru olduğu gibi...

 

Özetle karşıtlık üretmeden yazacağız, söyleyeceğiz, düşüncelerimizi belirteceğiz...

Ve gün gelecek gerçekler gerçek yaşamda yerini alacak...

 

Ve ben diyorumki, Dinsel öğretilerin insanoğlunun üzerinde yarattığı baskı, çelişki ve çatışmaları ancak bilimin yaşamın gerçekleri üzerini ortaya koyacağı gerçeklerle ortadan kalkacaktır...

 

Adı geçen yazarda ifadesinde " Din, ortaya çıkan küresel, sivil bir toplum ile hızlı bir şekilde uyumsuz hale gelmektedir." diye tarihe not düşmektedir...

 

Saygı ve Sevgilerimle ...

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

Adı geçen yazarda ifadesinde " Din, ortaya çıkan küresel, sivil bir toplum ile hızlı bir şekilde uyumsuz hale gelmektedir." diye tarihe not düşmektedir...

 

Saygı ve Sevgilerimle ...

 

 

 

 

Aslında tarihe "NOT" düşmek tesbiti çok doğru ve bu küreselleşmenin (sivil toplum) İnsanı ne vereceğide çok önemli, burada ABD de olan bitenle (şeçim ve Corc bush) ve onun tabii olduğu Hristiyan mezhebi her neyse,onu bahane edip bütün Dinlere karşı atıp tutmak mantıksız, eğer varsa böyle bir sivil toplum kuruluşu ve küresel se İnsan a ne vereceği,vaya ne alacağı daha bir tutarlılık sergiler,bunları yazsın bakalım,görelim..

 

Muhabbetle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Sevgili Sardunya; İzninle bir başka başlık altında yazmış olduğun aşağıdaki yazını bu başlık altında da değerlendirilmeye alınması amacıyla buraya da alıntılıyorum... Başlık yazısının ifade etmek istediklerine bir başka kalemin ve düşünsel yaklaşımın katkı sağladığını düşündüğüm için buna gerek duydum... O nedenle başlık yazısının son paragrafını da buraya tekrar yazarak senin yazını ardından ekledim...

 

Elbette dini hoşgörü, din savaşından daha iyidir ancak hoşgörünün de kendine ait birtakım sorumlulukları vardır.

Dinsel düşmanlığı tetiklemeye yönelik korkular, artık mantıksızlığı gün gibi ortada olan ve gittikçe yaşamsal gerçeklerle uyumsuz hale gelen dinsel inançların çağlar öncesinden bu güne taşınan fikirleri eleştirilemez hale getirdi.

Bu korku aynı zamanda insanlığı, dini inanç ve bilimsel akılcılığın birbiriyle bağdaştığı konusunda kendimize –defalarca ve fütursuzca- yalan söylemeye mecbur bıraktı.

Oysa insanlığın kurtuluşu bu yalanın ardına gizlenerek değil, Bilim Dini Yok ettiği zaman gerçekleşecektir.

 

Bilmeden hüküm vermek ne kadar yanlış...

Ben ne tabiata ne bilime ne de evrene tapınmıyorum, Allah'ın yerine herhangi birşey koymaya çalışmak mı, bu mümkün değil kendimi inançsız olarak tanımlamıyorum, olaylara toplumsal öğretilerden uzak bakmaya çalışıyorum, bağımsız bir düşünce ile tamamen kişisel fikirlerim bunlar...

 

(Gayb), Bilinmeyen meselesi; Dünün bilinmeyeni bugünün bilineni, bugünün bilinmeyeni yarının bilineni olabilir, ki öyle olagelmiştir... Evrenin bittiği yerde ne başlar sorusu benim en çok merak ettiğim sorudur çünkü evrende bir şeyin bitiş noktası başka birşeyin başlangıç noktasıdır, bugün için bunun yanıtını bilmiyoruz belki binyıl sonrasında insanlık bunuda çözümleyecek işte o zaman bilinmez olmaktan çıkacak, eğer öyle ya da böyle birgün bilinmesi mümkün olan şeyi Allah'ın biliyor olması mıdır onu üstün kılan yoksa başka birşey midir?

Bilinmeyeni ancak Allah bilir denildiğinde bunun insanlık için asla bilinemez olması gerekmez mi? Asıl bilinmezinde bu olması gerekmez mi? Yarın öğrenmemin mümkün olduğu şey bilmezken sırken bildiğimde kavram olmaz mı? Bana göre siz, size göre ben şuan için bilinmezlik içeriyor olsakta bizi bilen başkaları var etrafımızda, yani aslında ortada bir bilinmezlik ve sır yok sadece size göre bana göre durumu var...

İşte Allah'a inanmak durumuda böyle size göre bana göre ona göre...

Peki bu durumda hangimize "göre" kesin doğru olur?

 

***

Not: Ayrıca başlık konusuyla ilişkisinin tam olarak kurulabilmesi için karşılıklı ifadelere yönelik düzenlemeler yaptım... O nedenle alıntı olarak aktarmadım buraya...

 

Saygı ve Sevgilerimle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 5 hafta sonra...

biilimin dini yok edebileceği zan dan başka birşey değildir.çünkü bilim gerçekliği yani maddeyi arar. oysa din madde değildir.bilime göre din madde olmadığı için aslında yoktur.ve bilim ona göre olmayanı yokedemez.

 

ama din de böyle bir kaygı yoktur asla bilimi yok etmeye uğraşmaz çünkü din kendini adlandırmada bilimi de kullanır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

MÜSLÜMAN İLE ATEİST'İN DİYALOGU

A- madde asıl olandır. manayı oluşturan şey maddesel varlığımızın çevreyi yorumlamasının sonucudur.

M- madde, manaya tercih edilemez. çünkü mana olmazsa madde tanımlanamaz.

A- manayı var eden maddenin oluşudur.

M- yanlış. madde manayı var edemez çünkü buna karar verecek manaya sahip değildir ve dolayısıylada kendi kendini tanımlayamaz. kendini tanımlayamayan bir şey ise kendi varlığından habersizdir. eğer bunun aksi olsaydı evrendeki bütün atomlar, moleküller, elementler kararlı hale gelip hayat bulurlardı ve bu da olmadığına göre ve herşeyin bir nizam ve ölçü çerçevesinde olması bizi yaradılış gerçeğine götürür. üstelik madde kendi kendine karar verip hayat bulacak düzeyde olsaydı doğduğumuz zaman bu bilince sahip olmamız gerekirdi ve kendine hayat verecek kadar büyük gizemleri bilen bir canlı ise bunları keşfetmek için araştırma yapmak zorunda kalmazdı ve dolayısıyla bilim gereksiz olurdu. ve bu da Allah inancının bilimle çelişmediğinin mantıki kanıtıdır.

 

Tamamen kendim kurguladım. Çürütebilecek varsa buyursun. Eleştiriye açıktır :) Manadan kastım bilinç, irade, düşünce gibi insana özgü şeyler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

MÜSLÜMAN İLE ATEİST'İN DİYALOGU

A- madde asıl olandır. manayı oluşturan şey maddesel varlığımızın çevreyi yorumlamasının sonucudur.

M- madde, manaya tercih edilemez. çünkü mana olmazsa madde tanımlanamaz.

A- manayı var eden maddenin oluşudur.

M- yanlış. madde manayı var edemez çünkü buna karar verecek manaya sahip değildir ve dolayısıylada kendi kendini tanımlayamaz. kendini tanımlayamayan bir şey ise kendi varlığından habersizdir. eğer bunun aksi olsaydı evrendeki bütün atomlar, moleküller, elementler kararlı hale gelip hayat bulurlardı ve bu da olmadığına göre ve herşeyin bir nizam ve ölçü çerçevesinde olması bizi yaradılış gerçeğine götürür. üstelik madde kendi kendine karar verip hayat bulacak düzeyde olsaydı doğduğumuz zaman bu bilince sahip olmamız gerekirdi ve kendine hayat verecek kadar büyük gizemleri bilen bir canlı ise bunları keşfetmek için araştırma yapmak zorunda kalmazdı ve dolayısıyla bilim gereksiz olurdu. ve bu da Allah inancının bilimle çelişmediğinin mantıki kanıtıdır.

 

Tamamen kendim kurguladım. Çürütebilecek varsa buyursun. Eleştiriye açıktır :) Manadan kastım bilinç, irade, düşünce gibi insana özgü şeyler.

 

Sayın "ambrosia" Kutluyorum sizi iyi kurgulamışsınız... smile.gif

Ancak, önce var saymışsınız, ardından bu varsayımlar üzerinden kendinizce mantıki kanıtlar öne sürmüşsünüz...

Tıpkı şu paradoksta öne sürülen mantıki kanıtlarda olduğu gibi...

Mantık aynı, kurgu aynı okuyup çürütmek ister misiniz?

_ Allah var mı ?

_ Var.

_ Kim söylemiş ?

_ Hz. Muhammed…

 

_ Hz. Muhammed'e Allah'ın varlığını kim söylemiş ?

_ Allah…

_ Allah'ın, varlığını Muhammed’e bildirdiğini bize kim söylemiş ?

_ Hz. Muhammed…

 

_ Allah Muhammed’e bunları nasıl söylemiş ?

_ Cebrail vasıtasıyla…

_ Allah'ın bunları Muhammed’e cebrail vasıtasıyla söylediğini kim söylemiş ?

_ Hz. Muhammed…

_ Kuran ayetlerinin kesinlikle allahın sözleri olduğunu kim söylemiş ?

_ Allah…

_ Kime söylemiş ?

_ Hz. Muhammed'e…

_ Ayetlerin sadece allah sözü olduğunu bize bildiren kim ?

_ Hz.Muhammed…

_ Hz.Muhammed’i kim peygamber seçmiş ?

_ Allah.

_ Allah'ın Muhammed’i peygamber seçtiğini söyleyen kim…

_ Hz.Muhammed’in kendisi….

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın "ambrosia" Kutluyorum sizi iyi kurgulamışsınız... smile.gif

Ancak, önce var saymışsınız, ardından bu varsayımlar üzerinden kendinizce mantıki kanıtlar öne sürmüşsünüz...

Tıpkı şu paradoksta öne sürülen mantıki kanıtlarda olduğu gibi...

Mantık aynı, kurgu aynı okuyup çürütmek ister misiniz?

[/b]

Sayın gecekuşu,

Varsaydığım şeylerin sizin düşüncelerinize uygun olduğunu düşünüyorum, çünkü bunlar benim düşüncelerim değil ateistlerin iddia ettiği düşünceler olduğunu çok yerde okudum. Richard Dawkins’in ''Tanrı yanılgısı''nda çok bahsediliyor bu tür şeylerden. Benim konuyu bağladığım en can alıcı nokta, evrendeki mükemmel nizam ve insanın doğduğunda aciz olması ve bilimle olan bağlantı olduğu için sizin yazdıklarınızla tamamen aynı olmadığını belirtmek isterim. Hz. Muhammed(s.a.s.)'e kitap gelmiş olması haşa onun uydurduğu anlamına gelmez çünkü; bir anlığına varsayınki gerçekten bir imtihan var ve bunu Allah'ın insanlara bildirmesi gerekiyor. Siz ise bunu yalanlamak istiyorsanız, Allah'ın bu bildirimine denk ve daha mantıklı bir yöntem bularak çürütmeniz gerekir ki, bunu zamanında denemişlerdir ve Kur'an-ı Kerim'e denk kitap yazmaya çalışarak, ama başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bir şeyi çürütmek için onun tam zıttı olan ve mantıklı birşeyi sunmanız gerekir, sunamıyorsanız buna karalama siyaseti denir ve Türkiye'de bunu yapanlar hayli fazladır. :)

Önceki sayfalarda bütün kutsal kitapların birbiriyle çeliştiği falan yazılmış. Külliyen yalan. :) Tevrat, Zebur ve İncilin birbiriyle çeliştiği doğrudur çünkü insanlar tarafından tahrif edilmiştir. Kur'an-ı Kerim ise diğer üç kitabın Allah'ın gönderdiği kitap olduğu ama tahrif edildiği yazılıdır. İslam inancı diğer bütün peygamberleri ve 3 kitabı kabul eder. Eğer İslam haşa uydurma bir din olsaydı ve öbür dinlerle sözde haksız rekabet etmek için uydurulmuş olsaydı, diğer dinleri ve peygamberleri yalanlaması gerekirdi ama durum böyle değil. :)

Ateistlerin diğer yanılgılarından biri ise Kuran'ın bu devre hitap etmediğidir. Bunu çürütmek de çok kolaydır. Eğer Kur'an sizin inanmanız için bu devirde ortaya çıkacak yeniliklerden ve buluşlardan bahsetseydi belkide Kur'an bu devirlere kadar gelemezdi çünkü o devrin insanları hiç görmediği duymadığı şeylerden bahseden bu kitabı yalanlayacaktı ve inanan olmadığı için belki yok edilecekti. Ayrıca bu tür icatlardan ve buluşlardan bahsetse idi belki insanların Kuran'a olan ön yargıları yüzünden bu buluşlar hiç gerçekleştirilemeyecekti veya zamanından evvel gerçekleştirilip, güzel ahlakın henüz yerleşmemiş olduğu, gaddarlığın ve barbarlığın hüküm sürdüğü o devirlerde kötü niyetli insanlar tarafından toplu katliamlara sebep olup insanlığın sonu getirilecekti. Ve bu da Kur'anın neden o devrin gerçekleriyle ve geleceğe yönelik ama zamanla paralel bir şekilde farkedilen ipuçlarıyla beraber yazıldığını açıklar. :)

Kuran özdür. Her devre hitap eder. Tıpkı su gibidir. İnsanlar yaradılışın başlangıcında da şimdi de su içer, içmeye devam eder. Ne zaman önyargılar bir kenara bırakılıp Kur'an okunmaya ve anlamaya çalışılırsa kurtuluşa erilir. ;)

Ben inanmamayı, tamamen iradeye bağlı bir seçim olduğunu sanmıyorum. Çünkü bir şekilde bir kutsal kitap gelip cennet, cehennem, hesap gibi kavramlardan bahsediyor ve insan kendine zararı olma ihtimalini göz ardı edip inanmamayı seçiyor. Bunu seçebilmesi için önce kendi iradesi olması gerekir. Kendi iradesi olması için kendini bilmesi gerekir. Kendini bilen birisi varlığını tesadüfe dayandıramaz. Ayrıca kendi iradesinin elinde olduğunu iddia eden birisi kendine zararı olma ihtimali olan birşeyi yaparsa ne kadar akıl ve iradeden bahsedilebilir. :) Yüksek biryerden atlayınca ölmeyeceğinize olan inancınız sizin hayatta kalmanızı sağlayabilir mi ? :)

Ateistlerin en sevdiğim yönü eleştiren taraflarıdır. Bu ateistlerden ancak kendi içlerindeki gurur, kibir, nefret, önyargı gibi düşünceleri bir kenara bırakıp özünü anlamaya çalışanlar kurtuluşa erebilir diye düşünüyorum. Sizin gibi ateistler müslüman olsaydı bu dinin imajı şimdi çok başka yerlerde olurdu inanın bana. Dini anlamak için tümevarım metodu işe yaramaz. Ahmet'in, Mehmet'in dindarım deyip insanlığın özüne uygun davranmaması dinin sorunu değil Ahmet'in ve Mehmet'in sorunudur. Dinin amacı toplu olarak insanları kontrol etmek değil insanın kendisini doğru yönde kontrol etmesini sağlamaktır. Evrendeki nizam üzerinde ve herşeyin dengede olduğu gerçeğinin üzerinde yoğunlaşmayı da unutmayın. :)

Muhabbetle ve kendinizle kalın... :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.