Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2010 Doğa gerçekleri, hayatımdaki Tanrının müdahalesini ve duaya nasıl cevap verebildiğini yani gerçekleştirdiğini bana sunamadığı için doğa gerçekleri bilindiği kadarıyla kabul edilir ama yinede bir noktada henüz yetersiz olduğundan Tanrının bizdeki hissedilişi ve varlığı aynen devam eder.Çünkü doğa henüz bir rüyanın çıkışının, bir rüya ile önceden uyarılışın, bir duanın yerine gelişinin, enterasan bir şekilde olacak bir olaya karşı önceden hazırlanmanın(siz olacağı bilmediğiniz halde o duruma karşı gerekli şeyler hiç farkında olmadan yaptırılır size) ..vs bütün bunların cevabını henüz doğa ,henüz bilim vermemektedir. Ama bunların cevabını siz vermektesiniz. Kaynak nedir; Kutsal kitaplar. "İlah hayatıma falan gün müdahale etti, olumsuzluklar oldu, filan gün müdahale etti, olumluluklar oldu". Doğa olayları yine bilinmeyene atanır. "Her ne olursa ilahtan" denilir. Ama tabiki bunlar doğa olaylarının çözümsüzlüğünden ileri gelmektedir. Hatırlanırmı bilmiyorum, Marmara büyük depreminde ölenlerin sebebine, askerlerin oradaki türbana müdahalenin gazabı olarak yorumlayan inançlılar çıkmıştı. İnanç bu işte önünü alamazsınki. "Deprem ilahın türban azabıdır" dan tutta, gezegenin bölünmesinden, kadınlara ait hükümlere kadar hepsi ilahın yaptırımlarıdır. Bir gayen mi var; uydur uydur söyle. Nasıl olsa bulgu yok, kanıt yok, belge yok. Bir kez inandırılmış bir kitle var. Ne söylesen inanacaklar. Hele de biraz satış yapmasını biliyorsan iş kebap. Ve kültür coğrafya falan filan farklılıkları için şunu gözden kaçırmamak gerekir ki, Kitap ehlinden Kitabına ,yalnızca Kitabına uyan ve din adamlarının öğretilerinden uzak durarak kendi ile Tanrı arasına hoca koymayan her insan,Tanrının asla değişmeyen kuralları konusunda hep aynı şeyi bilir. Din adamlarından, hocadan uzak dursa ne olacak? İnanana başka bir din adamı ve hoca zamanında telkinini vermiştir. O, ön yargıyı zamanında beynine yerleştirmiştir. Onun tek bildiği "kutsallık ne derse o olur"dur. İlahın kuralları vardır asla değişmez. En azından severek takip ettiğim Hristiyan forum kanalında bunu çok iyi anlamaktayım.Orada hristiyan olup mezhepsiz ve İsa nın Tanrı gibi algılanışını anlamlandıramayan ve sorgulayan gerçek imanlı kişilerle aramızda neredeyse fark görmüyorum ve uğraşsam ,bu konunun üzerine düşsem eminim çoğu müslüman olur.Ama Kitaplarda farklı anlaşılan ayetlere gelince, onlar size öyle bir hitap eder ki,siz onları okuduğunuzda ya sürekli hayatınıza bir öğüt hatta belkide okuduğunuz gün yaşadığınız bir olaya gönderme yapıyorcasına Kitabı canlı bir varlık olarak algılarsınız ya da sizin hayatınızla deneyimlerinizle tamamen zıt ,hiç size seslenmeyen ,hiç hayatınıza katkısı olmayan bir sıradan saçma Kitap olur belki.O Kitaplar, hepsi,Tevrat İncil,Zebur ,Kuran hepsi gerçekten bazılarına çok saçma gelecektir. Evet masalların etkileyiciliği hep güçlü olmuştur. Bunu masal severler gayet iyi bilirler. Alaattinin cininden tutta, süpermen masalına kadar severleri onları okurken canlı canlı yaşarlar. Mistik masallar da öyledir. Cinler, periler, savaşan kuşlar, karıncalar öyle bir anlatılır ki adeta yaşanır. Hele de bunu bir ilah anlatıyorsa. Vatandaş öyle bir inanmıştır ki bu artık hastalık olgusuna bile çevrilir. Cinle periyle evlenmeye, boşanmaya kadar götürür işi. Mesela örnek verelim, cennette ellerinde tepsi içinde kadehlerle dolaşan gençler ya da göğsü tomurcuk kız çocukları falan.Rabbimiz kişisine göre öyle bir meal denk getirir ki ya da ana dili arapça olan birilerinden biri o kelimeyi halk dilinde, biri ise dilbilgisi kökeninde öyle bir anlar ki, iman edecek kişi cennette parıl parıl göz alıcı muhteşemlikte bazı varlıkların hizmet ettiğini algılar, iman etmeyecek kişi ise halk dilinde değişmiş haliyle göğsü tomurcuk kız der ve hatta iman etmeyecek bayansa,ne bu ya der, bu nasıl bir bayanlara bakış açısı der kopar gider.Ve bu örnekler uzar gider. Yeniden değineceğim gibi ,bunlar imanı sağlayan farklı ayetler olup,yapıları farklı anlamayı sağlar,, ama birde gerçek ayetler vardır ki, Kitap ehlinin hiç birinde değişmez.Yalnız ve yalnız herşeyi yaratan tek bir Tanrıya ibadet edeceksin,öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, zina yapmayacaksın, sözünü çıkar için bozmayacaksın, sabredeceksin, Kitabı tavsiye edeceksin,göze göz dişe diş,Tanrı adıyla kesilmemiş eti,domuz etini yemeyeceksin, kan içmeyeceksin....vs uzar gider. Evet işte söylediğim gibi. Masal değilmi, eksiğin ne ise o şekilde yarar ummaya başlarsın. Çeviri yapan ulemalar bile böyle yapmış. Cinselliğe ihtiyacı varsa anlam; "tomurcuk memeli"dir. İhtiyacı yoksa "hizmetkar"dır huriler. Serde ayyaşlık varsa, akan içecekler "şarap"tır. Yoksa "zemzem ırmakları"dır. Kısacası kutsal kitaplar kimin neye ihtiyacı varsa o şekilde yorumlanır. Zaten "kolay anlaşılamaz/anlaşılır" şeklinde yorumlar da bunun içindir. Hatta biraz daha karmaşa olsun diye, yukarda olduğu gibi, "farklı ayetler, gerçek ayetler" diye çelişkiye bile düşülür. Farklı da olsa, gerçek te olsa insanlar çıkarlarına göre yorumlarlar. Tıpkı oluşturuluşundaki farklı amaçlar gibi. Neye gereksinim varsa o konu için ayet hasıl edilmiştir. İstenen kadınsa çok evlilik, hala kızı dayı kızı hatta evletlık hiç farketmez. Dahası mı cariye. Paraysa ganimet. Rahatlıksa köle. Törelerse hükümler vs. vs. Yine aynı kapıya çıktık. Doğa gerçekleriyle örtüşmeyen her bilgi yalandır. Hem de kocaman çirkin yalan. Beyaz meyaz da değil. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Dayı Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2010 İnanç yani kabulde kanıt aranmaz.. Söylenen ne ise araştırmaya deneyimlemeye gerek görülmez.. Sadece inanılır, kabullenilir.. Hani siyasetçiler meydanlardan diyorlar ya.. Üç yılda şunları şunları yapacağım.. şöyle olacak böyle olacak.. ve halkta İNANIYOR söylenenleri kabullenerek AMİN diyor (oy veriyor yani.. ) Emin çünki inanmış söylenenlere.. Oysa siyasetçi üç yıl beş yıl sonrayı bilen kahin gibi sallayıp duruyor.. birileride amin diyor.. Yazılı iki kapak arasındaki sayfalara inanmak başka.. O yazılı olan bilgiyi bu çağda ve coğrafyada uygulayarak YAŞAMAK başka.. İki ayrı iman biçimi.. İmansız olmaya gelince.. Kendinden eminse kendi iç alemindeki düzeni ve huzuru temin edebilmişse kendisine amin diyebilmişse yani kendisine İNANMIŞsa (sözünün doğruluğuna işinin dürüstlüğüne sevgisinin gerçekliğine..) İMANLIDIR o kişi özlüdür sözü güzeldir işi.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 İmansız olmaya gelince.. Kendinden eminse kendi iç alemindeki düzeni ve huzuru temin edebilmişse kendisine amin diyebilmişse yani kendisine İNANMIŞsa (sözünün doğruluğuna işinin dürüstlüğüne sevgisinin gerçekliğine..) İMANLIDIR o kişi özlüdür sözü güzeldir işi.. Çok güzel bir tesbit! nedir;"İmansız olmaya gelince.." "İMANLIDIR O KİŞİ",gerçekten bravo ne diyelim hayırlı olsun? İmansızın! İmanlısına. Ama bir bakıma da doğru neden denilirse; kişi imansız, İmansızın bir anlamı da "DİN" karşıtı olmak,yani dinsiz,genelliklede böyle kullanılmış,fakat imansızın,İmanlısı da olabilir,misal; materyalist yani ateist olabilir ve inandığı ideolojiye,iman ettiğinden dolayı da "İMANSIZ,İMANLI" katagorisine girer. Hayırlı olsun. Yakişır. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 İmansız olmaya gelince.. Kendinden eminse kendi iç alemindeki düzeni ve huzuru temin edebilmişse kendisine amin diyebilmişse yani kendisine İNANMIŞsa (sözünün doğruluğuna işinin dürüstlüğüne sevgisinin gerçekliğine..) İMANLIDIR o kişi özlüdür sözü güzeldir işi.. Çok güzel bir tesbit! nedir; "İmansız olmaya gelince.." "İMANLIDIR O KİŞİ",gerçekten bravo ne diyelim hayırlı olsun? İmansızın! İmanlısına. Ama bir bakıma da doğru neden denilirse; kişi imansız, İmansızın bir anlamı da "DİN" karşıtı olmak, yani dinsiz,genelliklede böyle kullanılmış, fakat imansızın,İmanlısı da olabilir,misal; materyalist yani ateist olabilir ve inandığı ideolojiye,iman ettiğinden dolayı da "İMANSIZ,İMANLI" katagorisine girer. Hayırlı olsun. Yakişır. Yine hep aynı yaklaşımı sergiliyorsunuz sayın sarıgöl.. Size göre algılıyorsunuz, yazılanların bir bölümünü göz ardı edip yorumlar yapıyorsunuz. Yaşamın sadece sizin algıladığınız gerçeklerle yaşandığını sanıyorsunuz, Sizin anladığınızın dışında oluşan her gelişmeye, başkalarının düşündüklerini düşünemiyor ve algılayamıyor olmaya tepki duyuyor Ve hemen bir kulp takmayı uygun bir davranış olduğunu sanıyorsunuz... "Sözün doğruluğundan, İşin dürüstlüğünden, Sevginin gerçekliğinden" bi haber ya da imanlı olduğunuzdan kendinize ayrıcalıklar tanıyan düşünce yapınızla, kelimeleri bir araya getirip anlam bütünlüğünden uzak algılamalarla bir dünya kurmuşsunuz kendinize... Espiri anlayışınız bizim kavrayamadığımız kadar gelişmiş olmalı ki, " Kendinden eminse kendi iç alemindeki düzeni ve huzuru temin edebilmişse kendisine amin diyebilmişse yani kendisine İNANMIŞsa (sözünün doğruluğuna işinin dürüstlüğüne sevgisinin gerçekliğine..)" İfadelerinden bizim algıladığımızdan çok farklı bir sonuca... "İMANSIZ, İMANLI" katagorisine girer. Hayırlı olsun. Yakişır." sonucuna ulaşmışsınız... Ayrıca sizce bir sakıncası mı var acaba?... İnsanlar inançlarını ve yaşamlarında davranışlarını ve değer yargılarını size göre mi belirlemek zorundalar... Hadi bu bakış açısının sakınca ve yanlışlarını ortaya serip aydınlatmaya çalışsanız bir parça anlaşılır olurdu belki, Ama siz resmen insanların düşünceleri ve öne sürdükleriyle dalga geçmeye çalışıp aklınız sıra espri yapmaya çalışıyorsunuz... Size yakışır diyemeyeceğim... Çünkü siz dahil hiç kimseye yakışacağını sanmıyorum... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Ayrıca sizce bir sakıncasımı var acaba?... İnançlarını ve yaşamlarında davranışlarını ve değer yargılarını size göre mi belirlemek zorundalar... Hadi bu bakış açısının sakınca ve yanlışlarını ortaya serip aydınlatmaya çalışsanız bir parça anlaşılır olurdu belki, ama siz resmen insanların düşünceleri ve öne sürdükleriyle dalga geçmeye çalışıp aklınız sıra espri yapmaya çalışıyorsunuz... Size yakışır diyemeyeceğim... Çünkü siz dahil hiç kimseye yakışacağını sanmıyorum... Merhaba,sayın GeceKuşu kardeşim,iyi sabahlar, bence hiç bir sakıncası yok, ve kimse bana göre değer yargılarını belirlemek zorunda değil,üstelik kimse ilede dalga geçmek ne haddime,nede,kişiliğime sığar,bu itibarla cevap yazdığım kişi (her kimse) hangi yazıyı yazmış ise o yazının neye vurgu yaptığından hareketle yazı yazarım,cevap yazdığım kişinin yazısının özeti de (bence) "İMANSIZ,İMANLI" kavramı, bunu nereden çıkarıyorum,bak bu sefer de başka bir alıntı ile yazdıklarımı teyit edeceğim; "Yazılı iki kapak arasındaki sayfalara inanmak başka.. O yazılı olan bilgiyi bu çağda ve coğrafyada uygulayarak YAŞAMAK başka.. İki ayrı iman biçimi.. " kendisi diyor "İKİ AYRI İMAN BİÇİMİ" bu itibarla sayın GeceKuşu müsterih olun ve sizde bana karşı önyargılı yaklaşmayın... Teşekkür ederim... Muhabbetle. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Merhaba,sayın GeceKuşu kardeşim,iyi sabahlar, bence hiç bir sakıncası yok, ve kimse bana göre değer yargılarını belirlemek zorunda değil,üstelik kimse ilede dalga geçmek ne haddime,nede,kişiliğime sığar,bu itibarla cevap yazdığım kişi (her kimse) hangi yazıyı yazmış ise o yazının neye vurgu yaptığından hareketle yazı yazarım,cevap yazdığım kişinin yazısının özeti de (bence) "İMANSIZ,İMANLI" kavramı, bunu nereden çıkarıyorum,bak bu sefer de başka bir alıntı ile yazdıklarımı teyit edeceğim; "Yazılı iki kapak arasındaki sayfalara inanmak başka.. O yazılı olan bilgiyi bu çağda ve coğrafyada uygulayarak YAŞAMAK başka.. İki ayrı iman biçimi.. " kendisi diyor "İKİ AYRI İMAN BİÇİMİ" bu itibarla sayın GeceKuşu müsterih olun ve sizde bana karşı önyargılı yaklaşmayın... Teşekkür ederim... Muhabbetle. Evet sayın sarıgöl çok haklısınız kendisi diyor, ama ne dediğini iyi algılamak lazım... Diyor ki, Kitabın yazdıklarına inanmak başka, yazılı olan o bilgiyi uygulayarak yaşamak başka diyor... İki ayrı iman bicimi olarak, alıntıladığınız paragrafta aynı kitaba inanmakla uygulama arsındaki farklılıklardan bahsediyor... Yani sizin ilk yazınızda algılayıp yazdığınız gibi değil anlatmak istedikleri... Saygılarımla sayın sarıgöl, sevgilerimle... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Diyor ki, Kitabın yazdıklarına inanmak başka, yazılı olan o bilgiyi uygulayarak yaşamak başka diyor... İki ayrı iman bicimi olarak, alıntıladığınız paragrafta aynı kitaba inanmakla uygulama arsındaki farklılıklardan bahsediyor... Saygılarımla sayın sarıgöl, sevgilerimle... İnanç yani kabulde kanıt aranmaz.. Söylenen ne ise araştırmaya deneyimlemeye gerek görülmez.. Sadece inanılır, kabullenilir.. Burada böyle yazılmış... Evet sayın sarıgöl çok haklısınız kendisi diyor, ama ne dediğini iyi algılamak lazım... Yazılı iki kapak arasındaki sayfalara inanmak başka.. O yazılı olan bilgiyi bu çağda ve coğrafyada uygulayarak YAŞAMAK başka.. İki ayrı iman biçimi.. Burada böyle... Yani sizin ilk yazınızda algılayıp yazdığınız gibi değil anlatmak istedikleri... İmansız olmaya gelince.. Kendinden eminse kendi iç alemindeki düzeni ve huzuru temin edebilmişse kendisine amin diyebilmişse yani kendisine İNANMIŞsa (sözünün doğruluğuna işinin dürüstlüğüne sevgisinin gerçekliğine..) İMANLIDIR o kişi özlüdür sözü güzeldir işi.. Burada böyle yazmış... Aslında dört ayrı "İMAN" çeşidi yazmış forumdaş! birincisi;" İnanç yani kabulde kanıt aranmaz.." İkincisi;" Yazılı iki kapak arasındaki sayfalara inanmak başka.. O yazılı olan bilgiyi bu çağda ve coğrafyada uygulayarak YAŞAMAK başka.. İki ayrı iman biçimi.. " (burada çift dikiş İman) Dördüncüsü; " İmansız olmaya gelince..İMANLIDIR o kişi özlüdür sözü güzeldir işi.." anlayacağın işi çorbaya çevirmiş,kendi algılamasına göre, işin birde sizin "ALGI" boyutunuz var? bu durumda beni alakadar etmez dolayısı ile,"ALGILAMALAR" hep aynı olsa zaten olay çözülür herkes tekdüze bir yaşam sürer, birde başkasının yazdığı bir yazı üzerinden tartışıp fikir beyanı var, o'da işin cabası'ki "forumdaşın" yazdıklarını kendi "ALGI" düzeyine göre ne alemde,değilmi,yani kendi neye inanıyorsa ona göre bir şeyler yazmış (çok normal) ama,yazdıklarının iler tutar hiç bir yanı yok (bana göre) karmakarışık bir "İMAN" güzellemesi,üstelik herkese mavi boncuk dağıtarak. Olay bu. Muhabbetle. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Burada böyle yazmış... Aslında dört ayrı "İMAN" çeşidi yazmış forumdaş! birincisi;" İnanç yani kabulde kanıt aranmaz.." İkincisi;" Yazılı iki kapak arasındaki sayfalara inanmak başka.. O yazılı olan bilgiyi bu çağda ve coğrafyada uygulayarak YAŞAMAK başka.. İki ayrı iman biçimi.. " (burada çift dikiş İman) Dördüncüsü; " İmansız olmaya gelince..İMANLIDIR o kişi özlüdür sözü güzeldir işi.." anlayacağın işi çorbaya çevirmiş,kendi algılamasına göre, işin birde sizin "ALGI" boyutunuz var? bu durumda beni alakadar etmez dolayısı ile,"ALGILAMALAR" hep aynı olsa zaten olay çözülür herkes tekdüze bir yaşam sürer, birde başkasının yazdığı bir yazı üzerinden tartışıp fikir beyanı var, o'da işin cabası'ki "forumdaşın" yazdıklarını kendi "ALGI" düzeyine göre ne alemde,değilmi,yani kendi neye inanıyorsa ona göre bir şeyler yazmış (çok normal) ama,yazdıklarının iler tutar hiç bir yanı yok (bana göre) karmakarışık bir "İMAN" güzellemesi,üstelik herkese mavi boncuk dağıtarak. Olay bu. Yapmayın sayın "sarıgöl" ; "Çorba" benzetmeniz hiçte hoş durmuyor ... Sayın "Dayı" yı takip ediyorsanız eğer, herbirimizin onlarca kelime kullanarak anlatmaya çalıştığını az ve öz olarak bir kaç kelime ile ifade ettiğini onu okuyan herkes bilir... Bence yazdıklarına katılmadığımız yerleri çorba olarak algılamak yerine yiğidi öldürsekte hakkını vermeyi unutmamalıydık... *** Ben onun yazdığından alacağımı aldım... Sizde kendi payınıza en algıladıysanız artık, yanıtlarınız eleştirden, karşı görüşlerinizi öne sürmekten çok "Yakışır" ve "Çorba" sataşmalarını içerdiği için yazışmalar ister istemez farklı yönlere kayıveriyor nedense... Neyse herkes alacağını aldı, gerisi sayın dayıya kalıyor, neyi yanıtlamayı gerek görür, değer bulursa bu noktada da ona saygı duymak kalıyor bizlere.. Yani sonuçta kimse kimseye inanç ve düşüncelerini dayatmıyor birbirine öyle değil mi? Herkes kendi düşüncelerini aktarıyor buraya, Kim ne kadar inkar ederse etsin yine de karşı görüşten bir şeyler atıyor dağarcığına... Bu noktada üsteki paragrafı göz ardı etmeden tartışma adabı ve üslubunu bilerek yazışmak kalıyor bizlere... Karşıtlıklar üzerinden yazışmak, uzlaşma olmasada ben bilirim, sen yanlışsın yaklaşımlarından uzak kalmak, İllaki kendi hakklılığını kanıtlamaya kalkıp birde bunun üzerinden garip durumlara düşmek yerine haklısınız diyebilmek çok şey katar herbirimize... Saygı ve sevgilerimle Not: Yazı formatınızda renk olarak değişime gittiniz. Ancak yazılanları net olarak görmek anlamında sorunlar oluşuyor. Hele görme sorunları yaşayanlar için daha da sorun ... Karar sizin ama kendimizi en iyi şekilde ifade etmek için net okunmanın yararları olduğunu bilirsiniz ... Benimkisi bir rica... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Dayı Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Vakit kalmıyorki torunumdan daha çok yazabileyim.. dedesine İMANI sonsuz..atıyor kendisini koltuktan aşşağı..dede yakalasın..ve inanıyor emin dedesinden..bundan daha güzel saf orijinal imanmı olur.. Gaybta olana inanmak kolaydır..görünene hazırda huzurda olana iman etmek inanmak pek zordur.. görünen hazırda huzurda olanda kişinin kendisidir ve KENDİSİNE inanmalı kendisinden emin olmalıdır.. Davranış biçimi güzelliği göstermek,laf değil SÖZ söylemek sesi değil sözü yükseltmek en güzel İMAN,dır..buda başka bir İMAN çeşididir.. Başka türlüde inancın ispatı delili belgesi yoktur.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Dede,torun ilşkisinde olan "emin olma" ve teslimiyet,çok normal bir durum,sevginin tezahürü,dededen emin olmak ve teslim olmak,bu durum akil baliğ olmuş kişilerde değişir, bu itibarla, "Ey iman edenler; sizin üzerinize oruç (tutmak) farz kılındı" Bakara-183,gibi "DİNİ" hükümlere "İMAN" başka birşeydir,dolayısı ile dede nin torunu na olan sevgisinden ve torunun dede ye olan itimadı başka birşeydir,aslında İman, çok kapsamlı izahı uzun bir kelimedir bu itibarla; "İman" kelimesi; Arapça'da "if'al" vezninde olup, aslı "emn" kökünden gelir. Dillere göre, korkunun zıddı olan "emn-ü emân=emniyet, güven" manasında, "âmene" fiilinin masdarıdır. Kelimenin aslı "emn" de "emân" idi. Başına "elif" gelince, "e'mene" oldu; sonra arapça gramer kaidesine göre "imân" okundu. Kelimenin başındaki "hemze" Arap diline göre "ta'diye" için "geçişli" olursa, "eman vermek, emin kılmak" manasına gelir ki; "esmâüllah = Allah'ın isimleri"nden olan "Mümin" bu manadan alınmıştır. Sayrûret (olmak) için kullanılırsa, iman; "emin olma, kalbi güven ve sükûna kavuşturma" manasına gelir. Buna lisanımızda "inanma" denir.Bütün dilcilerin örfünde imanın hakikati; "mutlak tasdik"dir. Yani, bir şahsa, bir habere veya bir hükme, kesin olarak ve gönülden gelerek inanmak, onu doğrulamak, sözünü doğru kabul etmektir. Tasdik eden, tasdik ettiği şahsı tekzip edilmekten emin kılmış veya bizzat kendisi yalandan emin ve mutmain olmuştur.Bu esasa göre sözlükteki iman, mantık ilmindeki "tasavvur"un karşılığı olan "tasdik" ten ibaret olup, kavramındaki iki unsur vardır: Biri "bilgi=marifet" unsuru; diğeri, irade ve ihtiyar (kesb)" unsuru. Çünkü, önce neye, niçin ve nasıl inanılacağı bilinmeden, bir şeye iman ve onu tasdik mümkün olmaz. Bu yönden "marifet" unsurunun rolü açık; imanın akıl, fikir, düşünce ve nazar ile ilgisi aşîkârdır. İrade ve ihtiyar unsuru ise, bilinen bir şeyin tasdik edilerek iman haline gelmesi, terim ifadesiyle "iz'an ve kabulü" için şarttır. Diğer bir deyimle; bilinen ve iman konusu olan husus, baskı ve korkudan uzak, samimi bir gönülle içten benimsenmeli, tam bir teslimiyet ile kabul ve itiraf edilmelidir. O halde imanda; bilgiye dayanan iradeli bir tasdik, kesb ve ihtiyar lâzımdır. Her şeyi çok iyi bilen şeytanın kâfir sayılması, bu ikinci unsurun bulunmamasındandır. O halde, yalnız "marifet" ile iman olmaz. Çünkü kesb ve ihtiyar olmadan kalbde hasıl olan şey, tasdik değil, marifettir. Zira bir bilginin. imanda aslolan "tasdik" derecesinde sayılabilmesi için onda, irade ve ihtiyara dayanan kalp rızası ve teslimiyet şarttır. Ancak, tasdikte aranan iz'an'ın, "itikad-ı câzim" denilen kesin olarak yakîn ifade etmesi şart koşulmadığından; "zann-ı gâlib" denilen avam müslümanların tasdiki, yani "mukallidin imam" Ehl-i Sünnete göre kâfi ne makbul sayılmıştır. Bu gibi tasdiklere "iman-ı hükmî" denir. Aklı ve naklî delillere dayanarak elde edilen kuvvetli imana ise, "tahkîki iman" adı verilir. Bu yola (delil ve istidlâle) gücü yettiğince başvurmak farz olduğundan, bunu terkeden bir mü'min günahkâr olur.İslam ansiklopedisi. olay bu,yoksa getir olayı en yakınlarının sevgi tezahürlerine ve oradan,"DİNİ BİR İMAN HÜKMÜ ÇIKAR" o'da kişinin kendi yorumudur,o kişiden başka kimseyi bağlamaz, ama inanan olur o'da onların sorunu. Not. Sayın GeceKuşu,yazı ve renk olayını değiştireceğim,sağol.Birde yazdıkları üzerine tartıştığımız "FORUMDAŞ" la sanal alemde bayağı bir hasbihal etme durumumuz var,yani cemaziyel evvelini (birbirimizin) biliriz,bilmen faydalı. Muhabbetle. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Not. Sayın GeceKuşu,yazı ve renk olayını değiştireceğim,sağol. Birde yazdıkları üzerine tartıştığımız "FORUMDAŞ" la sanal alemde bayağı bir hasbihal etme durumumuz var,yani cemaziyel evvelini (birbirimizin) biliriz,bilmen faydalı. Anlayışın için teşekkür ediyorum yazı formatı ile ilgili... Aranızdaki Söyleşi, Sohbetinizde kolay gelsin ... Dileğim sizi izleyenler için yararlanabilmelerini sağlıyan sonuçlara ulaşması amaçlı olsun... Saygı ve Sevgilerimle Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Dayı Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 11 Ocak , 2010 Dini hükümlere iman, kişiyi KENDİNDEN emin edememişse ya hükümlerde yada o hükümlere iman edende eksik vardır..gözden geçirilmesindede fayda olur..İman tazelenir yenilenir..taklidi imandan tatbik edilebilir hale gelir.. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ sadebiri Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2010 selam konunun geneline ve iletilerine pek vakıf olamasamda bir araştırma sırasında bir arkadaşın bir makalesini okudum çok beğendim, sizede sunmak istiyorum(eğer illa link istenirse hayhay) Kuranın tamamı korunmamıştır, Kuranın bir kısmı eksiktir. Böyle bir cümlenin bir Müslüman için dinden çıkma sebebi olduğu bilinir. Bunun sebebi de Kuranın tamamının korunduğuna dair ayet ve hadisler olduğu söylenir. Kuranın bir kısmının eksik olduğuna dair recimde geçen ve keçinin yediği sayfalar dışında bazı hadislerde geçen eksik ayetlerin olması ve ayette geçen unutturma kavramları böyle bir iddianın doğruluğu için delil olarak getirilir. Öncellikle böyle bir iddia ile “Kuran değiştirilmiştir” iddiası ayrı şeylerdir. “Kuran değiştirilmiştir” dediğinizde Kurana ilave de yapıldığını ifade etmiş oluyorsunuz. Ancak bu astığım başlık ilavenin değil, eksikliğin olduğunu söylüyor. Peki, bu başlığı neye göre attım. İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Doçentlerinden ve vakti zamanında Hz.Aişenin yaşının 9 olduğunu ifade eden bir makalesi olan Mehmet Azimli Hocamız.Bu ifadeleri onu üzerine atarak işin içinden çıkıyor değilim.Amacım böyle harika bir çalışmayı sizinle paylaşmak ve kafamda da soru işaretlerini bıraktığını söylemek ve bu konuda belki de değişik bir itiraz ve yardımcı olacak görüş bulabilmektir.Uzun makalenin tespitlerimizle doğrudan ilişkili olan kısmını verelim: * * * Hz.Peygamberin vefatının hemen ardından Kuranın toplandığı ve bunun için bir komisyonun oluşturulduğu ve bu komisyou hassas davrandığı bilinmektedir. Burada dikattimiz çeken husus, Onlar hiçbir zaman şimdilerde Müslümanların devamlı olarak dile getirdikleri: “onu biz indirdik ve yine onu biz koruyacağız ” ayetini dile getirip “Kur’an’ı Allah korur” demediler. Derlenen kuranın tamamının derlenip derlenmediği ve hatta ayetler ve süreler yerleştirilirken neye göre davrandığı konusu aslında ihtilaflıdır. Mesela Abdullah b.mesuda göre nas ve felak süresi ayet değildi.Ebu derda da aynı endişede idi.Ki bu iki sahabe hz.peygamberin kuran okumada öğretmen olarak gördüğü iki sahabe idi. Ayrıca Kunut dualarının Kur’an’dan ayetler olduğu konusunda bir takım rivayetler bulunmaktadır.Yine Müseylime ile yapılan savaş sonucu Kur’an’dan bazı ayetlerin kaybolduğu açıkça bildirilmektedir. Ne var ki , genel olarak: “onu biz indirdik ve yine onu biz koruyacağız” ayeti kerimesi gündeme getirilerek bu tür rivayetler, örtülmeye çalışılmıştır. Bir rivayete göre İbni Abbas bir hadisi aktarır ve: “Bu Kur'ân'dan mıdır, değil midir, bilmiyorum.» şeklinde şüphesini ortaya koyar.Çünkü tüm Kuran her sahabinin ezberinde değildi. Hadisler bize kuranın bir kısmının unutulduğu ve elimizde olmadığını gösteriyor.Bize ulaşan Kur’an’ın sahabenin hatırladıklarından oluşan vahiylerdir. Bu düşünceyi çoğu klasik ulema benimsemektedir. Buna karşın “onu biz indirdik ve yine onu biz koruyacağız” ayeti kerimesini delil göstererek Kur’an’da hiçbir değişikliğin olmasının mümkün olmadığını, onun Allah’ın koruması altında olduğunu, bu sebeple bu tür rivayetlerin Kur’an’ın eksik olduğunun göstergesi olabileceğinden dolayı hepsinin reddedilerek elimizdeki Kur’an’ın Allah’ın indirdiği gibi bize ulaştırıldığını, bu ulaştırmada esas amilin ilahi koruma olduğunu ve bu korumanın günümüzde de aynen devam ettiğini savunmak, pek tutarlı gözükmemektedir. Esasen bu ayetin anlamı, Kur’an’ı kıyamete kadar koruma anlamında değil, nüzul döneminde müşriklerin; Şeytanın Kur’an’a müdahale ettiği ve Kur’an’a bazı unsurları karıştırdığı iddialarına karşı Şeytandan koruma anlamında olduğunu müfessirler belirtirler, biz de bu kanaatindeyiz. Bize ulaşan korumalı ayetler de insan koruması ile olmuştur. Aksi bir durum neden tevrat ve incilin de korunmadığını ortaya koyacaktır. Ayrıca Hz. Ömer’in Kur’an’ı bir araya getirme konusundaki çabası onun büyüklüğün göstergelerinden biridir. Tehlikeyi sezerek derhal girişimde bulunmuş ve çağlar boyu Müslümanların yaşayabilecekleri problemin o dönemden halledilmesini sağlamış ve halife Hz. Ebubekir’i harekete geçirerek Kur’an’ı iki kapak arasına aldırtıp resmi mushafın oluşmasını sağlattırmıştır. Bunun sonucunda diğer sahabein ellerindeki farklı mushaf derlemeleri zaman içinde yok olmuştur. Onun bu girişimi olmasaydı, yukarıda değindiğimiz gibi farklı nüshalar arası problemlerle uğraşan bir İslam Dünyası ile karşı karşıya kalınabilir, herkes kendi elindeki Kur’an’a itibar eder ve sonuçta İslam medeniyeti günümüze bu şekilde ulaşması mümkün olmayabilirdi. Kur’an’ın tertibi konusu da tartışılan bir meseledir. Hz. Peygamber'in bir takım sureler arası tertipler yapmış olduğu bilinse de, bunun bütün Kur’an’a yansımadığı açık bir gerçektir. Bu konuda bizim kanaatimiz Kur’an’ın tertibinin de sahabe komisyonu tarafından oluşturulduğu şeklindedir. Bu durum, sure sıralamasında olduğu gibi, ayetlerin sıralamasında da geçerlidir. Sureler sıralanırken, büyükten küçüğe doğru sıralanmıştır. Ayetlerin tertibinde ise zaman zaman tertip hataları, takdim tehirler göze çarpmaktadır. Sonuç olarak elimizdeki Kur’an, sahabenin gayretleri ile toplanmış ve korunarak günümüze ulaştırılmıştır. Bu yapılırken, İncil’in oluşumunda havari katkı ve eklemeleri olduğu gibi, sahabenin bir ilavesi ve yorumu söz konusu olmamıştır. Sadece eksik bırakılan bir takım ayetlerin Hz. Osman dönemindeki çoğaltma sırasında ilave edildiği söylenebilir. Ancak sonuçta Hz. Peygamber'e indirilen ayetlerin hepsinin bize ulaşmadığı ortaya çıkmaktadır ki bu düşünceye klasik İslam bilginleri de katılmaktadır. Sahabe, Hz. Peygamber'den duyduklarını ve hatırlayabildiklerini yazıya geçirmişler ve böylece bize ulaşmasını sağlamışlardır. O dönemde herkes binlerce beyit şiiri rahatlıkla bilebiliyordu. İşte Kur’an öncelikle bu şekilde korundu. Sonra Hz. Peygamber'den yaklaşık bir iki asır sonra kâğıdın İslam Dünyasına yoğun bir şekilde girmesi Kur’an’ın korunmasını da kolaylaştırdı. Bu durum sadece Kur’an’ın değil o dönemde yazılan birçok klasik eserin de korunmasını sağladı. İlk 1.5 asır da yazılan eserlerin günümüze ulaşması bunun göstergesidir. Nöldeke; “Yahudiliğin 5 asırda sistematik yapısına kavuştuğunu, İncil’in ise derli toplu hale gelmesinin 4 asır sürdüğünü, Oysa Kur’an’ın Mushaf hale gelmesinin Hz. Peygamber'in vefatından iki üç sene sonra olduğunu” belirterek bu önemli başarıya temas eder. Sahabe döneminin üstün gayretleri ile toplanan Kur’an, İncil’in düştüğü duruma düşmemiştir. Bu titiz çalışma, İncil’de olduğu gibi farklı Kur’an nüshalarının ortaya çıkmasını da engellenmiştir. Sonuçta Kur’an, sahabenin koruması altında bir sonraki nesle ulaştırılmış ve o günden bu güne de insanların gayretleri ile korunmaktadır. Bu durum, bu kadar devasa ve önemli bir işi yapan sahabenin ne kadar başarılı olduklarının en önemli bir göstergesidir. Kâğıdın ve malzemenin bu kadar az olduğu bir dönemde, sadırlardaki ayetleri satırlara bu kadar az hata ile geçirebilmek çok zor ve fedakârlık isteyen bir iştir. Ancak sahabe toplumu bunu başararak ümmeti yüzyıllar sürecek kargaşalıklardan kurtarmışlardır. Bu sebeple her biri ne kadar şükranla anılsa eksik kalacaktır. * * * Makalenin genel bakışı, Kuran vahiylerinin tamamının Mushaf’a geçirilmediği yönündedir. Sebebini de, sahabelerin kuranın tamamını ezberlememelerine bağlıyor. Onun için İbn-i Abbas'ın bir rivayetini örnek gösteriyor: "Ayet mi yoksa hadis mi hatırlamadım" diye. Eğer ayetler iner inmez sahabelere ezberletiliyorsa ve dar imkânlı da olsa bazı kemik, ağaç ve deri parçalarına yazılıyorsa ortada bir unutmanın olmaması gerekir. Çünkü zaten insanlar o dönemde Arap şiirinde olduğu gibi ezberlemede başarılılar. Neden en çok önemsedikleri Kuranı ezberlememiş olsunlar. Dahası, Hz. Ömer’in kuranı bir araya getirme düşüncesi de buna göre geç kalmış bir önlem oluyor. Gerçi yazar, unutturulan vahiylerin az olduğunu da söylüyor ve sahabenin zor olanı başardığını söylüyor fakat bu sorunlar çözümlenmiş olmuyor. Müellifin ilk başta Hz.Aişenin yaşını 9 gösteren rivayetlerde olduğu gibi Kuranın eksik olduğunu belirten rivayetlere de güveniyor olmasını bir bakıma bir eksiklik görsek bile getirmiş olduğu delillerin de mantıklı olduğunu vurgulamak gerekiyor. Sözgelimi, Kuranın korunmasından bahseden ayetlerin, gelecekte koruma ile ilgili olmadığı, levh-i mahfuzdaki halini veya peygambere inerken durumunu ele alıyor olmasını ben de mümkün görüyorum. Zaten ayetin içinde "onu koruyacağız" değil de "onu korumaktayız" denmektedir. Diğer yandan, bizzat Kuranda peygambere unutturulan ayetlerin olduğunu söyleyen tespitlere rastlamaktayız. "Bir ayeti unutturur veya neshedersek...." gibi.Fakat başka bir ayette "sana okuyacağız ve sen unutmayacaksın" ayeti bu anlayışı yıkıyor.Onun için bazı tefsirciler unutturma değil de erteleme anlamında geldiğini söylemişlerdir. Konu tanrısal müdahale ile de ilgilidir. Buna göre Allah ancak erdemli insanların vicdanlarından mesaj ve vahyini bildirebilir ama sosyal olaylara etki edemez. Oysa eğer öyle olsaydı vahyin içinde insan hukuku ile ilgili hiçbir ayet inmemeliydi. Sadece bilgelik kokan öğretiler olmalıydı. Mesela amme cüzündeki ayetlerde biz bunu görüyoruz. Oysa Allahın insanları bizzat evlendirdiğini bile görüyoruz. Peygamberini evlendirerek sosyal hayata müdahaleden bir Allahın kitabını koruma konusunda müdahale etmiyor olması mümkün değildir. İşin en ilginç yanı genel olarak Kuranın eksik olduğu ama ekleme olmadığı yönünde bir izlenim veren yazı olmasına rağmen bir cümlesinde eklemenin de olduğunun söylenmesi."Bu yapılırken, İncil’in oluşumunda havari katkı ve eklemeleri olduğu gibi, sahabenin bir ilavesi ve yorumu söz konusu olmamıştır. Sadece eksik bırakılan bir takım ayetlerin Hz. Osman dönemindeki çoğaltma sırasında ilave edildiği söylenebilir. Ancak sonuçta Hz. Peygamber'e indirilen ayetlerin hepsinin bize ulaşmadığı ortaya çıkmaktadır ki bu düşünceye klasik İslam bilginleri de katılmaktadır." cümlesi gibi. Sadece diyor ama Hz. Osman döneminde bir ilaveye açık kapı bıraktığınızda ilavenin sayısının çok olabilmesi ihtimalini de getirmiş oluyorsunuz. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.