Φ LostsouL Gönderi tarihi: 18 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Haziran , 2008 bir insan ne kadarını bilebilirki hayatına giren insanların ve zamanlamalarının dogrulugunu? kaybın büyüklüğü zamanla anlasılmaz aslında aklın bunu kabul etmesi zaman alır... özlemek acı verir...bir süre sonra hatırlamak acı verir... ama en acısı hatırlanmayı ummaktır.... bir süre once hayatımızdan cıkarttıklarımız tarafından... anlamak her zaman çözmeye yetmez... yetmiyor... anlamak içindeki acıları katlamaktan baska bir halta yaramıyor aslında... ve biz insanoglu delice ögreniyor okuyor izliyor düşünüp tasınıp anlamaya calısıyoruz olan biteni... Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 18 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Haziran , 2008 herkes bakıyor dimi.... yanımızdan gecen guzel kızlara bakıyoruz parlak metalik renkli arabalara bakıyoruz sonra aksam oluyor bir otobusun koltugunda pencereden yanımızdan gecen arabalara bakıyoruz sevgilimiz yanımıza gelince gözlerinin icine bakıyoruz bir dilenci görünce yalan söyeleyip soylemedigni anlamak icin sakat uzuvlarına bakıyoruz kalabalık arasında ilerlerken seslenen birini duysak bize olmasada dönüp bakıyoruz bir mezarlık yanında gecerken mezar taslarına bakıyoruz minubuste giderken yanımızdaki adamın okudugu gazeteye bakıyoruz okulda sınavlarda önumuzdeki cocugun kagıdına bakıyoruz dısarda havai fişek atılsa camdan bakıyoruz ünlü biri sokagımıza gelse merak edip sokaga bakıyoruz yanımıza oturan hatunun gölmegini ust dugmeleri acık olsa dısarı bakar gibi yapıp sütyenin kıvrımlarına bakıyoruz.... carpma sesi duysak hasar tespiti icin kazaya bakıyoruz... televizyondaki sözde kadın programlarına bakıyoruz... en çokta kimin karısı kimin kayıncosuyla birlikte olmus ona dikkatle bakıyoruz... ... liste uzar bakmak bitmez... peki ne görüyoruz? kaç kişi gördüğünün ne kadrını anlayabiliyor? sanki sahnelenen bir oyun bu hayat biz surekli perdeye bakıyoruz... sonra cıkıyoruz oyundan bir kac saat sonra unutup hepsini birsey görmemiş gibi devam ediyoruz... Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 19 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 19 Haziran , 2008 ne köy enstitüsü kaldı artık nede köy enstitüsünün ütopik sonuclarını hayal edebilecek insanlar... susmak hala elmizde kalan son kale gibi.. agzımızı acıp bir kelime soylesek büyü bozulacak sanıyoruz.. oysa son kullanma tarihi var bu büyünün gereginden fazla susarakta bozulacak hala ogrenemedik... Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 19 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 19 Haziran , 2008 sen git.. ben bos zamanlarımda özlerim seni cay paydoslarında aksam iş cıkıslarında eve giderken bir otobusun arka kosesindeki koltugunda otururken yoldan gecen arabaları izlerken telefonumda radyo dinlerken hayal kurarken eve gelip yemek yedikten sonra bilgisayarın basına oturmadan önce sen online olana dek özlerim seni gecikirsen meraklanır seni aramak isterim yada sadece kısa mesaj atıp sormak nerdesin sen git ben özlerim seni konusurken ansızın sustugunda yavas yazdıgnı bilsemde sabırsızlandgımda sen ellerini yıkıyorken ve kedilerinle oynuyorken meraklanır aklından gecenleri aklımdan gecirmeye calısırdım sen git ben özlerim seni geri gelicem dedin ya beklerim gülümsüyorsun ya kıyamam heveslenir kendimi tutamam özlerim seni gereksizliklerimi bir bir cıkartır hayatımdan bosluklara seni eklerim beklerim geliceksin diye yarım bırakır bu şiiri kafiyemi eksiltirim.... Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 19 Haziran , 2008 Gönderi tarihi: 19 Haziran , 2008 sen git..ben bos zamanlarımda özlerim seni cay paydoslarında aksam iş cıkıslarında eve giderken bir otobusun arka kosesindeki koltugunda otururken yoldan gecen arabaları izlerken telefonumda radyo dinlerken hayal kurarken eve gelip yemek yedikten sonra bilgisayarın basına oturmadan önce sen online olana dek özlerim seni gecikirsen meraklanır seni aramak isterim yada sadece kısa mesaj atıp sormak nerdesin sen git ben özlerim seni konusurken ansızın sustugunda yavas yazdıgnı bilsemde sabırsızlandgımda sen ellerini yıkıyorken ve kedilerinle oynuyorken meraklanır aklından gecenleri aklımdan gecirmeye calısırdım sen git ben özlerim seni geri gelicem dedin ya beklerim gülümsüyorsun ya kıyamam heveslenir kendimi tutamam özlerim seni gereksizliklerimi bir bir cıkartır hayatımdan bosluklara seni eklerim beklerim geliceksin diye yarım bırakır bu şiiri kafiyemi eksiltirim.... Okadar içten ve yalınsın ki...............................söliyecek sös yok........................yüregine saglık.... Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 19 Haziran , 2008 Gönderi tarihi: 19 Haziran , 2008 SENİ SEVMEK İÇİN SANA İHTİYACIM YOK Kİ BENİM ......................... Varlığına alışmıştım tam sen gittiğinde. Yokluğun varlığından daha durgun daha huzurluydu. Sen yokken seni özlemek sen varken özlemekten daha az incitti beni. Ömür boyu yanımda olma sözlerini hiçbirzaman ciddiye almamış olmam sadece şansımdandı, yoksa seni sevecek kadar salaktım. Gidersin diye korkuyla geçen onca gece geçti, seni düşünerek. Sen asla gitmedin. Ama gelmedin de. Paylaşmayı daha küçük bir çocukken öğrenmiştim. Bilmezdim büyüyünce acıtacağını konu sen olduğunda. En son senin için çarptı bu kalp deli gibi. En son senin için gözlerim dalıp gitti uzaklara her gece olduğu gibi. Benim değildin belki ama. Hep sen, benimle tamamlanmış olan eksiklerine bakıp daha fazlasını isterken, ben sende yeni boşluklar yaşyırodum. Daha çoğunu isterken sen, bense yarımlarında kayboluyordum. Kaç kez vazgeç dedi bu yürek, kaç kez yolun kenarındaki ormana girip yok olmak istedi. Senin varlığını bilmek bile yeterken bana, sende kendimi yok hissetmek "yok olduğumdan başka" ne düşündürebilirdiki bana? Oysa düşünsene, ne coşku doluydu yüreklerimiz başlarken yeni bir hayata. Gecelerimizide, gündüzlerimizi de adamaya hazırdık birbirimize, koşulsuz, içten ve sımsıcak duygularımızla. Yaşadığımız her an unutulmaz, doyumsuz ve vazgeçilmez olacaktı. Sen bir sonbahar rüzgarında savrulmuş bir gül yaprağı bense taç olacaktım sana. Şimdilerde, kim savruluyor ve kim onu sarmaya çalışıyor karıştırıyorum artık. Ben bu uykuları, böyle uykuları unutalı çok olmuştu. Acı uykusu, hüzün uykusu, korku uykusu. Ama çok sürmez esaretim biliyorum, Içimdeki bu yenilginin acısı sürsede yıllarca, bir yolunu bulup kavuşurum özgürlüğüme. Şimdi gitmek zamanı belki, geride yaşanmış yada yarım kalmış anları bırakarak. Sende tüm ürkekliğinle, tüm hatalarınla, tüm eksiklerinle, tüm haklı gördüğün yalanlarınla vede vicdanınla başbaşasın şimdi. Hepbir şeyler tamamlancak değil ya, bu da böyle yarım kalsın. Yine yanıldım. İlk acım diil ama en büyük acımsın. Sevmemeye yemin etmiştim kimseleri kendimden daha fazla sevmeycektm uğruna hiç bir şey feda etmeyecektim. SENİ SEVMEK İÇİN SANA İHTİYACIM YOK Kİ BENİM ..... Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 NEMESİS...............Anahtarı sendeydi beynimdeki zindanlarınMürted bir sevişme sonrası katolikSevmek tüketmektir derdin sevmek tüketmekKapatırdım gözlerimi cellat meleklerimeKapkara yılanlar dolanırdı tenimdeBin kollu bir ahtapot / bir martı sürüsüBeyaz ve bembeyaz bir yelkenli ürkekVe meryem ana ve kutsal baba ve hazret-i hayatBeynimin zangoçları hipnoz olurduVe sis çanları ve kadınları tüm denizlerinAçardın ne diye izbelerini geceninGirerdin penceremden her şeyinle içeriBir yabancı vardı içinde senBir yabancı vardı içimde benBiraz daha beslemek / beklemek gecenin ihtiraslı akrebiniSoyut bir dışa vurumcunun en görkemli resmiydiBir savaş / bir intikam / bir girdap misaliBoynundaki devinim çıldırtırdı vampirlerimiBir mutasyon / bir intihar şebekesi / belki haramzade sevinciVe akasya bahçeleri / kızıllığı çilek tarlalarınınAk-pak güvercinlerde gizli gözyaşları balıklarınBizdik tüm korkuların günahsız kanatlarıBizdik karanlığa uzayıp giden ıslak demiryollarıVe psikomani / bir enigma / ve parapsikolojiVe ütopik bir yıkımın sonrası gibiSevdikçe öldürüyordun bir yerlerimi.......Açardı dudakların kalbimin kafesiniAç yarasalar gibi dudakların / dudakların aç yırtıcılar gibiKoordinatsız atlaslardan nirvanaya uzanmak gibiSonrası yoğun bir yalnızlık tehlikesiSonrası kuyu dibi gözlerin / sonrası güftesiz ölümSonrası sinüs / kosinüs / ve zeus?un karesiSonrası bir intihar trigonometrisiGözlerinde erimiş bulmak kendilerimiYa da düşmek fiziksel bir aşkın en sefaletine...Özgürlük ve huzur mu / aşk ve mutluluk mu yoksaikisinden hangisiydi gerçek aradığımızne geometri / ne pi sayısı / ne de asalak çarpanlaraslı bu çelişkiydi aşkın saklı bilmecesihangisiydi gerçek açlığımız / sevmek mi sevilmek midurmaksız çoğalırdı her yanım öperken seniöykünürdü çağlayanlar öperken senitutkunu yenmek için teslim ettin bedeninive öperken sen öperken beniöperken tüm gücünle kucaklardın evrenibir fenomen / bir felsefe / bir kıyamet gibiöpüldükçe şizofreni öptükçe bir meleği...Hangi doku tenin hangi koku terinsiRuhum Olimpos? dan çalarken ateşiHangi peder hangi haham bağışlayabilirdi biziÇıkarırdık sevişirken bütün maskelerimiziHangi pusula gösterebilirdi sevda kıblemiziHangi tanrı kıskanmaz mürted aşkımızıŞimdi hangi nehir sırsıklam söyleyebilir şarkımızı? sen de gitme ? demek kadar basit ve zor olanÇıldırmak gibi bir şeyin özlemi kadar olağanÇünkü sevmek tüketmektir sevmek tüketmek demekHangi öykü / hangi roman / hangi destandır yazanŞimdi hangi kitapda hangi mahzende saklıHangimiz öldürebildik kurnaz şeytanlarımızı...öpüyorum meleğim ölüyorum inan sanaGörebilmek adına var oluşun ötesinive yaşamın derinliğini görebilmek adınaaşabilmek her şeyi, aşkın dışındaben gördüm, dokundum, inandım aşkauçurdum umutlarımı kaf dağının ardınaşimdi dibe vurmak, en dibine okyanuslarınçünkü sızlıyor çarmıha gerili insan yalnızlığımİsa?nın son sözleri çakılıyor da aklıma;-Tanrım beni neden böyle yalnız bıraktın-Hayrettin Turan.... Alıntı
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2008 Aşk Cefâ Ülkesinde Umudun Rüyasıdır aşk ölümcül bir hülyadır anlayamadığım ey sarı gök bulutu, ey ıstırab gülşeni son bir karanfil gibi taşıyacağım seni kalbimin hüsnüyusuf mahrem bahçelerinde derindesin, rüya kadar derinde aşk ipek bir karanlıktır kollayamadığım gecenin bir vaktinde gelen çiçekler için tenhâsında kuşlar uçan sulara karışıp akmak isterim kan çölünün ıssız vâhalarından saâdet burcuna çıkmak isterim gitmeliyim buralardan seninle kalırsam, surları yıkmak isterim aşk gizemli bir şarkıdır dinleyemediğim ayrılığın arkasından duyulan gün doğuyor, neden gülemiyorum siyah bir tanyerinde beklemek yakışmaz bana geceyi eylül mü vurdu güllerimi, bilemiyorum aşk isyankâr bir korkudur sonlayamadığım gece yolculuğuna takılır ayakları özlem beyaz bir gül, açar bağrında yâr kokusu yayılsın diye kaldırımlara ölü ve gözüyaşlı bırakır çocukları arıbeyi konunca ruhun zümrüt taşına mor gülüşlü haramî çıkar dağlar başına diriltir sarı saçlı, kırılgan aynaları aşk veremli bir türküdür söyleyemediğim nağmeleri doruklardan yayılan anılar sehpasında takıyor boynumuza kırmızı urganları kötürüm bir vâdide geziyor kurbanları her aşkı dâre çeken vefâsız leylâsıdır alır avuçlarına, öper ısırganları aşk cefâ ülkesinde umudun rüyasıdır Nurullah Genç Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 25 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 25 Haziran , 2008 yaşı genc bir sevdalının yasadıgı heyecana tanık olmak nasılda acı veriyor simdi... sanki yuzyıllık yasamısımda saclarımdaki aklar dogal rengi sayılıyor... sanki bana inat 21. yuzyılda hep mutlu asklar yasanıyor... kabuk tutuyor ama kabugun altındaki yara kapanmıyor içe kanıyor örtbas edilenler ne yazınca cıkıyor acısı nede pansumanlar bir halta yarıyor... tahammulsuzlugum bundan kaynaklı biraz beklesem sıkılıyorum oysa bir kac gun onceydi bir kız cocugu icin bir saat onbes dakika bekledigim bir otobus duragında yanımdan gecenleri sayarken vakit gecsin diye biri bana gelsin diye bekledigim sendin geldigin zaman cocuk gibi heyecanlanıp elim ayagıma dolsırken bunca yasıma ragmen... Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 25 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 25 Haziran , 2008 hoscakal sevgilim... uzerimden sıyırıp alıyorum kullanılmıs derimi senden sonra kazandıgım butun iyi huyları ve alıskanlıkları bir posete sarıp agzını baglıyorum işte simdi son olarak mısralarıma nokta koyuyorum kafiyelerimi yarım bırakıp yasadıgım sehri değiştirip üzerime doktordan az kullanılmıs takım elbiseler ve cogu psikolog tarafından önemsenmemiş yalnızlık tedavileri ekliyorum hoscakal sevgilim artık gidiyorum yer kapmalasın diye kapının arkasına bırakılmıs evden cıkarken unutulmazsa bırakıldıgı yerden alınıp en yakın cöp konteynırına bırakılacak agzı sıkı sıkı baglanmıs kokmasın die ne kadarım dogaya geri donusturulebilecek dönüştürülmeyen hangi atık kapsamında hatırlandıkca igrenilecek ne yasadınki benle simdi hatırladıkca miden agzına gelecek bu kadarmı sevdin beni bitti dedigin anda düğmesi kapatılmıs yorgun ve azgın bir makina gibi kör kütük toz duman sessizliğe gömülecek... Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 26 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 26 Haziran , 2008 dogum günü kızına... heyecandan al al olmus yanakların sesindeki urkeklik avuclarındaki telaş yanında oldugum anların toplamı kadar hayatındaki anlamım nasılda ürperirdin öperken dudaklarından... yangının sığmaz icine beni de sarardın... dursun isterken zaman nasılda ikimize inat akıp giderdi avuclarımda sımsıkı tutarken ellerini ilk göz göze geldigimiz anda ilk o anda alamamıstım kendimi bu sarhosluktan sonra ne aclık kaldı ne üşümek incitmekten korkar gibi tutarken belinden yuruyebilmek yanında... sanki bir hayaletin koluna girer gibi... hesapların kapatıldıgı üstü kalsın denilen anların yasandıgı ve anıların arasında yerini aldıgı zamanlardı dudaklarımın arasındayken dudakların nasılda içim titrerdi acamaz gozlerimi korkardım anın gercekligine tek tanıgım yoktu senden sonra inandıramazdım kendimi sanki ben kurmus ben oynamısım gibi arşivime eklenirdi surekli yeni baslayıp yarım bıraktıgım hikayelerim arasına... cekinerek yurumek yanında yanında ama elini tutamadan sarılamadan beline ne zordu kokun hala damagımdayken tutup yakalarından öpememek guzel dudaklarını... sanki az once arkandan sarılmamısım gibi simdi yolda yuruyen iki yabancı... kac gunde kapanırdı bu kadar derinde acılan bir yara seni o otobuse bindirirkenki içimde hissettigim sızı... sonra ayrılamamak o duraktan seni alıp giden o dakikayı kazırken aklımdan.... doğum günün kutlu olsun bebeğim... sen gittikten sonra icimdeki butun mülteci istekleri örtbas ettigim.... şimdi bütün sorumlulugu benim olsun bu hataların en güzeli senin yılların.... Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 26 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 26 Haziran , 2008 anlasmayı bozdum şimdi seytanla pazarlıklara oturma zamanı... verdigim sözleri tutmak icin söz vermedimki ben... ruhum ipotek altında daha kaybedicek ne kaldı ki bende.... Alıntı
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 27 Haziran , 2008 Gönderi tarihi: 27 Haziran , 2008 Uyuyamıyorum. Uykusuzluk her gün biraz daha derinden zehirli karanlığına emiyor beni. Alkol ve sigaranın, zoraki yediğim tüm yemeklerin tadı bütünüyle değişik geliyor artık. Ekmeği hayatımda ilk kez yemiş, suyu ilk kez içmiş gibi yüzümü buruşturuyorum. Dilimde derisi yüzülmüş acı bir ceset tadı var.................... Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 27 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 27 Haziran , 2008 yoruldum usta..izin ver gideyim... bu kadar yasamak kafi değilmi daha neyi ogreneyim yoruldum usta izin ver cıkarayım tulumlarımı bu kadar acı yetmezmi daha neyimi vereyim... yoruldum usta yerleri süpürüp takımları toplıyayım bırak beni çıkayım bu kadar cıraklık bana yeter izin ver birazda usta olayım.... Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 28 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 28 Haziran , 2008 senin icin yanmak değil bu kadar ağır gelen.. benim icin yandıgını bilmektir.... Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 28 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 28 Haziran , 2008 nasılda ürkek ve kırılgandı sesin bunca yıl hor kullanılmaktan yorulmus.. kapat artık yeter derken bile bir söz bulamamak nasılda zor bunca kelimenin efendisiyken... kıyamadım konusamadım.. sesin sesime karısırken iliklerime kadar bir ürperti teslim olustu bu caresizlige bu kadar isterken yanında olamamak dokunamamak saclarına masallarım öksüz yarım bırakılmıs seni kollarıma alamamak dilimi baglamıs öpsem diyordum ya guzel dudaklarından sesin karısırken sesime heyecanın içimde bu ten kokusu bize bahsedilen dunyanın silüeti canlanırken gozlerimin önunde vaat edilen kutsal topraklarda sevişebilmek gibi tüm yasaklara inat beklerken seni içimdeki surları yıkmak simdi benim icin yanıyorsun ya alıp aklına içinde tutuyorsun ya gözlerini kapayıp ısırıyorsun ya dudaklarını anlatamıyorum ya artık sığmıyorsun satırlarıma bildigim butun cocukca planları yeniden gozden geciriyorum butun mazeretleri seni görmek icin şimdi yanıyorum ya senin icin... sesin sesime karısırken beklerken seni nefesinin tenim üzerindeki etkilerini hesaplamaya calısırken özgür bıraktım aklımı ve butun utanmazlıgımla sana hazırladım en edepsizce sözlerimi... al beni... icinde tut bırakma sakın hala kendi basıma ucabilecek kadar buyumedim ben.... sen durmadan içimde büyürken.... Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 sectigin her kelimeye yükledigin anlamların o kelime bu anlamı tasıyamasa bile nasıl bir büyücülüktür bu elinde sihirli bir degnek olmasa da yazmak bize atesle barutu ogrettiler yanyana gelirse tehlikeli diye ve bu tehlike durumunda kırmamız icin camlar bahşedildi.. ama kimse kagıt ve kalemden baslayan yangının nasıl sondurelecegini ogretmedi şehirler değilde ruhlar ateşe verilir gibi ve bir ruhtan digerine bulasıcı bir hastalık gibi her kalp rengine bulanıs kelimenin isteselerde göremezler baksalar bile hayatın acısı bir yarısma programıyla ertelenebilir ertesi gecelere ekmek kavgası dedikleri 9-18 arası mesai ici zaman kaybı umutsuzluktan müzdarip sıradan zevklere alıstırıyorlar kendilerini mutsuzlukların bastırmak icin belkide en sırcasında köşklerinin avazları cıktıgı kadar bagırıyorlar belli olmasın diye aglamaları ve sen tepedeki cimenlikten izlersin insanları küçücük ufacık olmus halleriyle kandırmacalarla dolu oyunlarını.. Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 yaşamak neleri ögretiyor Morella...? kanayan yaraların icin zaman gerekli.. zaman için dayanacak gücün var mı Morella? 'olmayacak'ların en acılarından birini zamansız almıssın içine... yaralı diz kapaklarına sarılırken ağlayacak gücün varmı Morella? ömrünü yollara bölüyorsun ya aklına koyup... yollar bitince yaşayacak ömrün varmı Morella...? nereye baksan ne duysan ne söylesen onu iliştiriveriyorsun bir köşesine... sanki ondan öncen yokmuydu Morella...? bir hayalin ucundan tutup gitmek istiyorsun ya bırakıp ardında seni bağlayan zincirleri... yeni zincirlere sarılmak özgürlümüdür Morella...? seni anlamadıgım icin bana kızıyorsun ya durmadan... anlamak uzun zamandır çözmeye yetmiyor bu düğümleri... hayat bazen çoktan secmeli cevapları olan soruları sormak yerine tek bir şık veriyor insana.... seçme sansın olmasa bile bu seni yıkabilir mi Morella...? Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 yeni kelimeler verir sana hayat yorganın altında saklanırken sen gulumsersin artık küçük bir kız cocugu gibi sabah uyanırsın uyku perileri başında eskilerine eklenmiş yeni umutlar... görmek ve bakmak arasındaki farkı anlayıpta görebilen kac kişi var sanıyorsun? sahip oldugun farkındalığı baska kac kişi tasıyabilir sanıyorsun? kendine bir dünya yaratıp renkli kelimelerinden kapını iceriden kilitliyorsun sonra cıkıp surlarına beni kimse görmuyor diyorsun... gülümse oğlum ısıklar üzerine tutuluyor yakanı façanı düzelt oğlum traşsız adam iş yapmıyor..!!! gerceklerin nerde? aglayan gecelerine karsılık gülümseyen ışıltıların karamsarlıklarına inat kırılmıssa eger bırak artık ucmak icin kanatlara ihtiyacın varmı sanıyorsun hala.... güneş avuclarında bu inat kanında var senin tutulana kadar ellerin ümit ettiğin kaderinde inadın kanında var senin.. inkar yakısmaz bu gercekliğe... Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 üç elmanın masalı bu..biri sevdanın kızıılna boyanmıs, biri ayrılıgın karasına, biri de umudun beyazına.. sevdanın masumluguna kapıldı biri...digeri içine aldı ve aydınlattı bütün renkleri, siyah ise yorgundu dokundugu heryere bulastırmaktan karanlıgını...bütün renkleri kendi icinde kaybetmekten...iyiniyetlerin hüzünlü olması bir halta yaramsada artık yok olabilemeyi diledi...ve kabul oldu... gidip beyazın dizlerine kapandı...kendisini alsın diye içine...beyaz dayanamadı ve kabul etti... kirli bir griye dönerken farkedemedi siyah...bu hikayeden cıkmak icin artık cok gecti... Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 sıradan bir son gorusme değildi bu..yüzündeki magrur ifadeyi tasımaktan bıkmış..başı dik, kalbi defalarca tutturulmaktan delik deşik olmus dikişleriyle, ve tüm hırcınlıgıyla gozlerindeki karsısına gecip sustu...kıyıları döven dalgaların ansızın durması gibiydi... oysa nasılda hazırdı bir fırtına kopmaya, çakmak çakmak olmus gökyüzü kızıl duvağıyla bir düğüne cıkıyor gibiydi...karsısına geçip gecelerini bagıslayacaktı o'nsuz kalmanın bedeliyle...ve kelimeler nasılda durmuyordu yerinde...barajlarının catlayan duvarlarının arasından sızan sular gibi..kapaklarını aralasa altnda bırakır canını alırdı en sevdiğinin... yüzyüze geldigi korkuları vardı üstelik içinde yetiştirdigi...ama susmuştu işte... cıglık cıglıga bir martının susması gibi denize daldıgında...sessiz bir duvar gibiydi artık yalnızlık...üzerine teller cekilmiş buda yetmezmiş gibi elektrikle kutsanmıs...sustu...belkide en konusması gereken yerde bir oyuncunun repligini unutması gibiydi..yüzündeki gülen maskeyi cıkarıp bir kenara bırakırken hazır gibiydi artık...perdenin inmesini bile beklemeden ayrıldı...sanki o sahneye hic cıkmamıs gibi... Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 sıradan bir aksamustuydu.. adam elindeki kumandanın tuslarına basıp duruyordu..haberler, hava durumu, rengi solums pembemsi diziler...odasının ısıgı kapalı ve kanaldan kanala gectikce bir karanlık oluyordu dunyası bir aydınlık... üst katında orta yaslarda bir kadın yemek hazırlıyordu masaya iki cift tabak kasık bıcak ve catal koymustu...tam ortasında am bir vazo icnde kurumus bir gül...birseyler mırıldanıyordu aa her halinden belliydi o gece de onceki geceler gibi tabaklardan ve catallardan ve bıcaklardan biri hic kullanılmadan raftaki yerine kaldırılacaktı... alt katta ise bir üniversite ogrencisi..yeni aldıgı cdyi müzik setine yerlestirirken cdnin kapagını okuyordu hevesle...muzik calmaya baslamıstı bile. gozlerini cd kapagından ayırmadan uzandı ve bir sigara aldı paketinden...sonr yine aynı sekilde gozlerini ayırmadan diger eliyle cakmaga uzandı...telefonu calmaya baslamıstı...biliyor gibiydi arayanı...istifini bozmadı... görülmeyen bir bag vardı aralarında..en ust katta umut,en altta beklentiler ortasında ise çağ gereği yalnızlık...acılıverdi hikayenin kapısı...adamın kumandasının pilleri bitti...söylenerek kapıya dogru yöneldi.. belki alt kattaki teknoloji manyagı cocukta vardır bu pillerden... kadının dolabında şarap kalmamıstı...oda kapıya yöneldi kesin alt kataki ayyaşta vardı icecek birseyler... çocuk ise onlardan habersiz uzanmıstı koltuguna..okurken sarkı sözlerini aklına az once bakmadıgı telefonu geldi..istemsiz bir sekilde dogrulup telefona uzandı... Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 havanın agırlıgı kanına işliyordu insanın..ne bogazın serinligi nede kızgın bir gökyüzü hırsından ağlamaya meyilli..insanlar evlerine dönmek telasında..trafikte takılmıs içten içe sövmeler baslamıs...dudaklarımda salak bir pop sarkısı...dur diyemedigim.. bulutların karası artarken ufuktaki son aydınlıgı golgeliyordu oyuncak misali gemiler...beklentilerle dolu gemiler...kimin bekledigni tasıyordu? hangi bilinmeyenlerle doluydu kime umut kime yalnızlık...ve istanbul nefes alırken yoruldu yazar kalemi elinden bıraktı...ait oldugu yere...saatlerdir seviştigi kagıtların üzerine...ne yazar daha fazla devam etmek istiyordu nede kalem artık kalem gibi davranmak... Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 son vapurdu bu..kadıköyden kalkan ve eminönüne yanasan...koltukların cogu bostu ve kimsenin acelesi yok gibiydi... yinede vapurun kıyıya yanasmasın bekleyemeyen bir kac kişi en kenarda bekliyordu tüm uyarılara ragmen...bir coguda geride durup tahta köprünün atılmasını bekliyordu sakince...agzında sigarasıyla turuncu giysileri icinde gorevli soyleniyordu..ve duymazdan geliyordu kıyıya atlamayı bekleyen cocuklar...marmaranın köpüklü suları heyecanlanmıs gibiydi bir kavusmanın/ayrılmanın nedeni olduklarını bilir gibi.. herkesin bir nedeni vardı b vapuru sevmek/nefret etmek icin..trafik sakinlesmiş kırmızı ısıklarda biriken araba sayısı azalmıstı..hatta yayalar karsıya gecmek icin ısıga bile gerek duymuyordu artık..sakin bir istanbul gecesiydi...midye dolma satıcıları iskelenin cıkısında hazır devlet memuru gibi... onlerinde beyaz önlukler kirlenmiş ıslak elleri silmekten...ve bogazın her iki yanında yanı göruntu..sanki bir digerinde ayna varmıs gibi...ve iki silüet arasındaki tek farkı gorebilecek sadece ben varmısım gibi... kadıköy iskelesinin girisndeki ciftlerden bri eminönünde tek kalmıstı...ve bundan sonra asla bir cift olarak binemeyecekti o vapura...benim gibi... tüm yeryuzu gokyuzu bogazın suları, birlikte gezen insanlar,cocukların yanında annesi, midyecinin yaında musterisi,ve sokakların sahibi istanbul...ve ben sensiz... nasıl olurda senin yanımda olmadıgnı farkedemez ve birsey olmamıs gibi gulumseyerek heyecanla martıları beslerdi bu yolcular? ve bu turistler nasıl olurda dunyanın diger ucundan bu sehre gelir, bütün gariplikleri resimlerken sensizliğimi dogal karsılar birsey olmaıs gibi onumden yuruyup giderlerdi... nasıl olurda koca istanbul bunca sevdaya yataklık ederken, benim sevdama izin vermez..ve yalnız yatırırdı beni koynunda.... Alıntı
Φ LostsouL Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2008 alısılmıyor buna.. belkide kabul ettiremedigim icindir aklıma gidişini...hala cevap alıcakmısım gibi yazıp duruyorum..sanki acıcakmıssın gibi arıyorum telefonunu... yaşıyorum ama hersey dilimin ucunda..gülüp egleniyorum..hatta zorlarsam hüzünlenip bir kac satır yazıyorum...mumkun oldugunca cok kacıyorum senin icinde oldugun anılarımdan... geçmiyor işte...olmuyor... ben hala yarın sabah uyanınca beni arıyacakmıssın gibi uyuyorum...sabah olupta aramadıgında nasıl olsa uyuya kalmıstır deyip öglene erteliyorum umutlarımı..snra bir bakıyorum aksam olmus..iş cıkısı kesin arar diyorum...sonra....yarın sabah arıycak ve beni uyandırıcak.... bazen durdurmak isterdim ya zamanı...simdi geriye almak istiyorum..hep caresizliklerden sikayet ederdim mızmız bir cocuk gibi...simdi çaresizligim aynı...ben sadece sesini duymak icin butun olasılıkları hesaplıyorum... öyle yordum ki seni her gecen gun her dakika... zaten yaşamak zordu, bir zorlukta benden katılıyordu yorgunluguna...sen bütün sabrın ve iyiniyetlerinle cabalarken, ben kendi karanlıgıma gömülmüş senin ısıltını gormemek icin inanmıyordum...hep sonrasını dusundugum icin kızıyordun bana...bu anı simdiyi yasamak varken... bense hep sonralara takılmıs bir plak gibi bir turlu duzgun dusunemiyordum... hala aynıyım ben..hala aynı caresiz aynı isyankar hayata küsmüş umursamayan baska kimseyi.. ama tum bunların yanında sana öyle alısmısım ki.. bunu anlayabilmem icin illaki seni kaybetmem mi gerekiyodu...soba borusunun yakabilecegini dokunarak ta anlayabilrdim... ona sarılmam sartmıydı butun gucumle... alısılmıyor buna... ne yazarsam yazayım aklıma ne sokarsam sokayım boslugunun telafisi yok.. eski sezen sarkıları dinliyorum gunlerdir.. buruk gulumsemeler tasıyorum dudaklarımın kenarında... kim görse bu olgun zerafeti üzerimde iyi durdugunu soyluyor...tören uniformalarını giymiş bir soytarı gibiyim...alkış seslerinden tatmin olamıyorum artık.. isyankarlıgım karsısında carptırıldıgım cezanın buyuklugunu her gun biraz daha iyi anlıyorum.. artık seni yeniden kazanmak icin değil...sırf senin icin olsun diye birseyler yapıyorum....diledigin kadar acıt canımı... bu yaralar dikiş tutmaz artık...kabul ediyorum yenilgiyi... daha fazla ısrar ve isyan yok... merhametine layık olacak kadar bile adam olamadım ben..bunada kabul...oysa nasılda hazırdın mutluluga küçük güzel jestler karsısında...sıradan bir sevgilin olsun istiyordun..seni dusunen seni seven her zaman senin yanında olan...hep daha fazlasın isterken ben gucsuzlugum karsısında yılmış ve vazgecmiş, elindeki az diye nitelendirdiklerini bile kaybetmiş ben...bir tek sana sahiptim... bu ne buyuk mutlulukmus...sen giderken yanında alıp gidebileceklerini gunler sonra anladım... bir boks macında aldıgı yumrugun onu öldurdugunu bir kac ay sonra farkeden bir boksor gibi...ilk sarsıntıda yere yıgılmıstım...telafisi yoktu artık geçmişte yapılan hataların... bu acıyla yasamayı ögrenmeliyim...yada bu acının yasanamayacagını tecrube etmeliyim.... öyle yoruldum ki yokluguna yazmaya calısmaktan... sanki simdi alıp elime telefonumu seni arasam...özledim desem...bende...diyecekmissin gibi... bir sözün hala yeterli...bir kelimenin gücü pembeye boyar bu gri kirliligi... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.