Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

bir insan ne kadarını bilebilirki

hayatına giren insanların ve zamanlamalarının dogrulugunu?

kaybın büyüklüğü zamanla anlasılmaz aslında

aklın bunu kabul etmesi zaman alır...

özlemek acı verir...bir süre sonra hatırlamak acı verir...

ama en acısı hatırlanmayı ummaktır....

bir süre once hayatımızdan cıkarttıklarımız tarafından...

 

anlamak her zaman çözmeye yetmez...

yetmiyor...

anlamak içindeki acıları katlamaktan baska bir halta yaramıyor aslında...

ve biz insanoglu delice ögreniyor

okuyor izliyor düşünüp tasınıp

anlamaya calısıyoruz olan biteni...

Gönderi tarihi:

herkes bakıyor dimi....

yanımızdan gecen guzel kızlara bakıyoruz

parlak metalik renkli arabalara bakıyoruz

sonra aksam oluyor bir otobusun koltugunda pencereden yanımızdan gecen arabalara bakıyoruz

sevgilimiz yanımıza gelince gözlerinin icine bakıyoruz

bir dilenci görünce yalan söyeleyip soylemedigni anlamak icin

sakat uzuvlarına bakıyoruz

kalabalık arasında ilerlerken seslenen birini duysak

bize olmasada dönüp bakıyoruz

bir mezarlık yanında gecerken mezar taslarına bakıyoruz

minubuste giderken yanımızdaki adamın okudugu gazeteye bakıyoruz

okulda sınavlarda önumuzdeki cocugun kagıdına bakıyoruz

dısarda havai fişek atılsa camdan bakıyoruz

ünlü biri sokagımıza gelse merak edip sokaga bakıyoruz

yanımıza oturan hatunun gölmegini ust dugmeleri acık olsa dısarı bakar gibi yapıp

sütyenin kıvrımlarına bakıyoruz....

carpma sesi duysak hasar tespiti icin kazaya bakıyoruz...

televizyondaki sözde kadın programlarına bakıyoruz...

en çokta kimin karısı kimin kayıncosuyla birlikte olmus ona dikkatle bakıyoruz...

...

liste uzar bakmak bitmez...

peki ne görüyoruz?

kaç kişi gördüğünün ne kadrını anlayabiliyor?

sanki sahnelenen bir oyun bu hayat

biz surekli perdeye bakıyoruz...

sonra cıkıyoruz oyundan bir kac saat sonra unutup hepsini

birsey görmemiş gibi devam ediyoruz...

Gönderi tarihi:

ne köy enstitüsü kaldı artık nede köy enstitüsünün ütopik sonuclarını hayal edebilecek insanlar...

susmak hala elmizde kalan son kale gibi..

agzımızı acıp bir kelime soylesek büyü bozulacak sanıyoruz..

oysa son kullanma tarihi var bu büyünün gereginden fazla susarakta bozulacak hala ogrenemedik...

Gönderi tarihi:

sen git..

ben bos zamanlarımda özlerim seni

cay paydoslarında

aksam iş cıkıslarında

eve giderken bir otobusun arka kosesindeki koltugunda otururken

yoldan gecen arabaları izlerken

telefonumda radyo dinlerken

hayal kurarken

eve gelip yemek yedikten sonra

bilgisayarın basına oturmadan önce

sen online olana dek özlerim seni

gecikirsen meraklanır

seni aramak isterim

yada sadece kısa mesaj atıp sormak

nerdesin

 

sen git

ben özlerim seni

konusurken ansızın sustugunda

yavas yazdıgnı bilsemde sabırsızlandgımda

sen ellerini yıkıyorken

ve kedilerinle oynuyorken

meraklanır

aklından gecenleri aklımdan gecirmeye calısırdım

sen git

ben özlerim seni

geri gelicem dedin ya

beklerim

gülümsüyorsun ya

kıyamam

heveslenir kendimi tutamam

özlerim seni

gereksizliklerimi bir bir cıkartır hayatımdan

bosluklara seni eklerim

beklerim

geliceksin diye yarım bırakır bu şiiri

kafiyemi eksiltirim....

Gönderi tarihi:
sen git..

ben bos zamanlarımda özlerim seni

cay paydoslarında

aksam iş cıkıslarında

eve giderken bir otobusun arka kosesindeki koltugunda otururken

yoldan gecen arabaları izlerken

telefonumda radyo dinlerken

hayal kurarken

eve gelip yemek yedikten sonra

bilgisayarın basına oturmadan önce

sen online olana dek özlerim seni

gecikirsen meraklanır

seni aramak isterim

yada sadece kısa mesaj atıp sormak

nerdesin

 

sen git

ben özlerim seni

konusurken ansızın sustugunda

yavas yazdıgnı bilsemde sabırsızlandgımda

sen ellerini yıkıyorken

ve kedilerinle oynuyorken

meraklanır

aklından gecenleri aklımdan gecirmeye calısırdım

sen git

ben özlerim seni

geri gelicem dedin ya

beklerim

gülümsüyorsun ya

kıyamam

heveslenir kendimi tutamam

özlerim seni

gereksizliklerimi bir bir cıkartır hayatımdan

bosluklara seni eklerim

beklerim

geliceksin diye yarım bırakır bu şiiri

kafiyemi eksiltirim....

 

 

 

 

 

 

Okadar içten ve yalınsın ki...............................söliyecek sös yok........................yüregine saglık....

Gönderi tarihi:

SENİ SEVMEK İÇİN SANA İHTİYACIM YOK Kİ BENİM .........................

 

 

 

Varlığına alışmıştım tam sen gittiğinde.

Yokluğun varlığından daha durgun daha huzurluydu.

Sen yokken seni özlemek

sen varken özlemekten daha az incitti beni.

Ömür boyu yanımda olma sözlerini

hiçbirzaman ciddiye almamış olmam sadece şansımdandı,

yoksa seni sevecek kadar salaktım.

Gidersin diye korkuyla geçen onca gece geçti,

seni düşünerek.

Sen asla gitmedin.

Ama gelmedin de.

Paylaşmayı daha küçük bir çocukken öğrenmiştim.

Bilmezdim büyüyünce acıtacağını konu sen olduğunda.

En son senin için çarptı bu kalp deli gibi.

En son senin için gözlerim dalıp gitti uzaklara

her gece olduğu gibi.

Benim değildin belki ama.

Hep sen, benimle tamamlanmış olan

eksiklerine bakıp daha fazlasını isterken,

ben sende yeni boşluklar yaşyırodum.

Daha çoğunu isterken sen,

bense yarımlarında kayboluyordum.

Kaç kez vazgeç dedi bu yürek,

kaç kez yolun kenarındaki ormana girip

yok olmak istedi.

Senin varlığını bilmek bile yeterken bana,

sende kendimi yok hissetmek

"yok olduğumdan başka" ne düşündürebilirdiki bana?

Oysa düşünsene, ne coşku doluydu yüreklerimiz

başlarken yeni bir hayata.

Gecelerimizide, gündüzlerimizi de

adamaya hazırdık birbirimize,

koşulsuz, içten ve sımsıcak duygularımızla.

Yaşadığımız her an unutulmaz,

doyumsuz ve vazgeçilmez olacaktı.

Sen bir sonbahar rüzgarında

savrulmuş bir gül yaprağı bense taç olacaktım sana.

Şimdilerde, kim savruluyor ve

kim onu sarmaya çalışıyor karıştırıyorum artık.

Ben bu uykuları, böyle uykuları unutalı çok olmuştu.

Acı uykusu, hüzün uykusu, korku uykusu.

Ama çok sürmez esaretim biliyorum,

Içimdeki bu yenilginin acısı sürsede yıllarca,

bir yolunu bulup kavuşurum özgürlüğüme.

Şimdi gitmek zamanı belki,

geride yaşanmış yada yarım kalmış anları bırakarak.

Sende tüm ürkekliğinle, tüm hatalarınla,

tüm eksiklerinle, tüm haklı gördüğün yalanlarınla

vede vicdanınla başbaşasın şimdi.

Hepbir şeyler tamamlancak değil ya,

bu da böyle yarım kalsın.

Yine yanıldım.

İlk acım diil ama en büyük acımsın.

Sevmemeye yemin etmiştim kimseleri

kendimden daha fazla sevmeycektm

uğruna hiç bir şey feda etmeyecektim.

SENİ SEVMEK İÇİN SANA İHTİYACIM YOK Kİ BENİM .....

Gönderi tarihi:

NEMESİS...............


Anahtarı sendeydi beynimdeki zindanların
Mürted bir sevişme sonrası katolik
Sevmek tüketmektir derdin sevmek tüketmek
Kapatırdım gözlerimi cellat meleklerime
Kapkara yılanlar dolanırdı tenimde
Bin kollu bir ahtapot / bir martı sürüsü
Beyaz ve bembeyaz bir yelkenli ürkek
Ve meryem ana ve kutsal baba ve hazret-i hayat
Beynimin zangoçları hipnoz olurdu
Ve sis çanları ve kadınları tüm denizlerin
Açardın ne diye izbelerini gecenin
Girerdin penceremden her şeyinle içeri
Bir yabancı vardı içinde sen
Bir yabancı vardı içimde ben
Biraz daha beslemek / beklemek gecenin ihtiraslı akrebini
Soyut bir dışa vurumcunun en görkemli resmiydi
Bir savaş / bir intikam / bir girdap misali
Boynundaki devinim çıldırtırdı vampirlerimi
Bir mutasyon / bir intihar şebekesi / belki haramzade sevinci
Ve akasya bahçeleri / kızıllığı çilek tarlalarının
Ak-pak güvercinlerde gizli gözyaşları balıkların
Bizdik tüm korkuların günahsız kanatları
Bizdik karanlığa uzayıp giden ıslak demiryolları
Ve psikomani / bir enigma / ve parapsikoloji
Ve ütopik bir yıkımın sonrası gibi
Sevdikçe öldürüyordun bir yerlerimi
.......
Açardı dudakların kalbimin kafesini
Aç yarasalar gibi dudakların / dudakların aç yırtıcılar gibi
Koordinatsız atlaslardan nirvanaya uzanmak gibi
Sonrası yoğun bir yalnızlık tehlikesi
Sonrası kuyu dibi gözlerin / sonrası güftesiz ölüm
Sonrası sinüs / kosinüs / ve zeus?un  karesi
Sonrası bir intihar trigonometrisi
Gözlerinde erimiş bulmak kendilerimi
Ya da düşmek fiziksel bir aşkın en sefaletine
...
Özgürlük ve huzur mu / aşk ve mutluluk mu yoksa
ikisinden hangisiydi gerçek aradığımız
ne geometri / ne pi sayısı / ne de asalak çarpanlar
aslı bu çelişkiydi aşkın saklı bilmecesi
hangisiydi gerçek açlığımız / sevmek mi sevilmek mi
durmaksız çoğalırdı her yanım öperken seni
öykünürdü çağlayanlar öperken seni
tutkunu yenmek için teslim ettin bedenini
ve öperken sen öperken beni
öperken tüm gücünle kucaklardın evreni
bir fenomen / bir felsefe / bir kıyamet gibi
öpüldükçe şizofreni öptükçe bir meleği

...
Hangi doku tenin hangi koku terinsi
Ruhum Olimpos? dan çalarken ateşi
Hangi peder hangi haham bağışlayabilirdi bizi
Çıkarırdık sevişirken bütün maskelerimizi
Hangi pusula gösterebilirdi sevda kıblemizi
Hangi tanrı kıskanmaz mürted aşkımızı
Şimdi hangi nehir sırsıklam söyleyebilir şarkımızı
? sen de gitme ? demek kadar basit ve zor olan
Çıldırmak gibi bir şeyin özlemi kadar olağan
Çünkü sevmek tüketmektir sevmek tüketmek demek
Hangi öykü / hangi roman / hangi destandır yazan
Şimdi hangi kitapda hangi mahzende saklı
Hangimiz öldürebildik kurnaz şeytanlarımızı
...
öpüyorum meleğim ölüyorum inan sana
Görebilmek adına var oluşun ötesini
ve yaşamın derinliğini görebilmek adına
aşabilmek her şeyi, aşkın dışında
ben gördüm, dokundum, inandım aşka
uçurdum umutlarımı kaf dağının ardına
şimdi dibe vurmak, en dibine okyanusların
çünkü sızlıyor çarmıha gerili insan yalnızlığım
İsa?nın son sözleri çakılıyor da aklıma;
-Tanrım beni neden böyle yalnız bıraktın-



Hayrettin Turan....

Gönderi tarihi:

 

Aşk Cefâ Ülkesinde Umudun Rüyasıdır

 

aşk ölümcül bir hülyadır

anlayamadığım

ey sarı gök bulutu, ey ıstırab gülşeni

son bir karanfil gibi

taşıyacağım seni

kalbimin hüsnüyusuf mahrem bahçelerinde

derindesin, rüya kadar derinde

 

aşk ipek bir karanlıktır

kollayamadığım

gecenin bir vaktinde gelen çiçekler için

tenhâsında kuşlar uçan

sulara karışıp akmak isterim

kan çölünün ıssız vâhalarından

saâdet burcuna çıkmak isterim

gitmeliyim buralardan seninle

kalırsam, surları yıkmak isterim

 

aşk gizemli bir şarkıdır

dinleyemediğim

ayrılığın arkasından duyulan

gün doğuyor, neden gülemiyorum

siyah bir tanyerinde

beklemek yakışmaz bana geceyi

eylül mü vurdu güllerimi, bilemiyorum

 

aşk isyankâr bir korkudur

sonlayamadığım

gece yolculuğuna takılır ayakları

özlem beyaz bir gül, açar bağrında

yâr kokusu yayılsın diye kaldırımlara

ölü ve gözüyaşlı bırakır çocukları

arıbeyi konunca ruhun zümrüt taşına

mor gülüşlü haramî çıkar dağlar başına

diriltir sarı saçlı, kırılgan aynaları

 

aşk veremli bir türküdür

söyleyemediğim

nağmeleri doruklardan yayılan

anılar sehpasında

takıyor boynumuza kırmızı urganları

kötürüm bir vâdide geziyor kurbanları

her aşkı dâre çeken vefâsız leylâsıdır

alır avuçlarına, öper ısırganları

aşk cefâ ülkesinde umudun rüyasıdır

 

Nurullah Genç

 

 

 

Gönderi tarihi:

yaşı genc bir sevdalının yasadıgı heyecana tanık olmak nasılda acı veriyor simdi...

sanki yuzyıllık yasamısımda

saclarımdaki aklar dogal rengi sayılıyor...

sanki bana inat 21. yuzyılda hep mutlu asklar yasanıyor...

 

kabuk tutuyor ama kabugun altındaki yara kapanmıyor

içe kanıyor örtbas edilenler

ne yazınca cıkıyor acısı

nede pansumanlar bir halta yarıyor...

tahammulsuzlugum bundan kaynaklı

biraz beklesem sıkılıyorum

oysa bir kac gun onceydi bir kız cocugu icin

bir saat onbes dakika bekledigim bir otobus duragında

yanımdan gecenleri sayarken vakit gecsin diye

biri bana gelsin diye bekledigim sendin

geldigin zaman

cocuk gibi heyecanlanıp elim ayagıma dolsırken

bunca yasıma ragmen...

Gönderi tarihi:

hoscakal sevgilim...

uzerimden sıyırıp alıyorum kullanılmıs derimi

senden sonra kazandıgım butun iyi huyları

ve alıskanlıkları

bir posete sarıp agzını baglıyorum

işte simdi son olarak mısralarıma nokta koyuyorum

kafiyelerimi yarım bırakıp

yasadıgım sehri değiştirip

üzerime doktordan az kullanılmıs takım elbiseler

ve cogu psikolog tarafından önemsenmemiş yalnızlık tedavileri ekliyorum

hoscakal sevgilim

artık gidiyorum

yer kapmalasın diye kapının arkasına bırakılmıs

evden cıkarken unutulmazsa bırakıldıgı yerden alınıp

en yakın cöp konteynırına bırakılacak

agzı sıkı sıkı baglanmıs

kokmasın die

ne kadarım dogaya geri donusturulebilecek

dönüştürülmeyen hangi atık kapsamında

hatırlandıkca igrenilecek

ne yasadınki benle simdi

hatırladıkca miden agzına gelecek

bu kadarmı sevdin beni

bitti dedigin anda düğmesi kapatılmıs yorgun ve azgın bir makina gibi

kör kütük toz duman

sessizliğe gömülecek...

Gönderi tarihi:

dogum günü kızına...

 

heyecandan al al olmus yanakların

sesindeki urkeklik

avuclarındaki telaş

yanında oldugum anların toplamı kadar

hayatındaki anlamım

nasılda ürperirdin

öperken dudaklarından...

yangının sığmaz icine

beni de sarardın...

dursun isterken zaman

nasılda ikimize inat

akıp giderdi

avuclarımda sımsıkı tutarken ellerini

ilk göz göze geldigimiz anda

ilk o anda

alamamıstım kendimi

bu sarhosluktan

sonra ne aclık kaldı ne üşümek

incitmekten korkar gibi tutarken belinden

yuruyebilmek yanında...

sanki bir hayaletin koluna girer gibi...

hesapların kapatıldıgı

üstü kalsın denilen anların yasandıgı

ve anıların arasında yerini aldıgı zamanlardı

dudaklarımın arasındayken dudakların

nasılda içim titrerdi

acamaz gozlerimi

korkardım

anın gercekligine tek tanıgım yoktu

senden sonra inandıramazdım kendimi

sanki ben kurmus ben oynamısım gibi

arşivime eklenirdi

surekli yeni baslayıp

yarım bıraktıgım hikayelerim arasına...

 

cekinerek yurumek yanında

yanında ama elini tutamadan

sarılamadan beline

ne zordu

kokun hala damagımdayken

tutup yakalarından öpememek guzel dudaklarını...

sanki az once arkandan sarılmamısım gibi

simdi yolda yuruyen iki yabancı...

kac gunde kapanırdı

bu kadar derinde acılan bir yara

seni o otobuse bindirirkenki içimde hissettigim sızı...

sonra ayrılamamak o duraktan

seni alıp giden o dakikayı

kazırken aklımdan....

 

doğum günün kutlu olsun bebeğim...

sen gittikten sonra

icimdeki butun mülteci istekleri örtbas ettigim....

şimdi bütün sorumlulugu benim olsun bu hataların

en güzeli senin

yılların....

Gönderi tarihi:

Uyuyamıyorum.

 

Uykusuzluk her gün biraz daha derinden zehirli karanlığına emiyor beni.

Alkol ve sigaranın, zoraki yediğim tüm yemeklerin tadı bütünüyle değişik geliyor artık. Ekmeği hayatımda ilk kez yemiş, suyu ilk kez içmiş gibi yüzümü buruşturuyorum.

 

Dilimde derisi yüzülmüş acı bir ceset tadı var....................

Gönderi tarihi:

yoruldum usta..izin ver gideyim...

bu kadar yasamak kafi değilmi

daha neyi ogreneyim

yoruldum usta izin ver cıkarayım tulumlarımı

bu kadar acı yetmezmi

daha neyimi vereyim...

yoruldum usta

yerleri süpürüp takımları toplıyayım

bırak beni çıkayım

bu kadar cıraklık bana yeter

izin ver birazda usta olayım....

Gönderi tarihi:

nasılda ürkek ve kırılgandı sesin

bunca yıl hor kullanılmaktan yorulmus..

kapat artık yeter derken bile

bir söz bulamamak nasılda zor

bunca kelimenin efendisiyken...

kıyamadım konusamadım..

sesin sesime karısırken

iliklerime kadar bir ürperti

teslim olustu bu caresizlige

bu kadar isterken yanında olamamak

dokunamamak saclarına

masallarım öksüz yarım bırakılmıs

seni kollarıma alamamak dilimi baglamıs

öpsem diyordum ya guzel dudaklarından

sesin karısırken sesime

heyecanın içimde

bu ten kokusu

bize bahsedilen dunyanın silüeti canlanırken gozlerimin önunde

vaat edilen kutsal topraklarda sevişebilmek gibi

tüm yasaklara inat

beklerken seni

içimdeki surları yıkmak

simdi benim icin yanıyorsun ya

alıp aklına içinde tutuyorsun ya

gözlerini kapayıp ısırıyorsun ya dudaklarını

anlatamıyorum ya artık

sığmıyorsun satırlarıma

bildigim butun cocukca planları yeniden gozden geciriyorum

butun mazeretleri seni görmek icin

şimdi yanıyorum ya senin icin...

sesin

sesime karısırken

beklerken seni

nefesinin tenim üzerindeki etkilerini hesaplamaya calısırken

özgür bıraktım aklımı

ve butun utanmazlıgımla sana hazırladım

en edepsizce sözlerimi...

al beni...

icinde tut

bırakma sakın

hala kendi basıma ucabilecek kadar buyumedim ben....

sen durmadan içimde büyürken....

Gönderi tarihi:

sectigin her kelimeye yükledigin anlamların

o kelime bu anlamı tasıyamasa bile

nasıl bir büyücülüktür bu

elinde sihirli bir degnek olmasa da yazmak

bize atesle barutu ogrettiler yanyana gelirse tehlikeli diye

ve bu tehlike durumunda kırmamız icin camlar bahşedildi..

ama kimse kagıt ve kalemden baslayan yangının

nasıl sondurelecegini ogretmedi

şehirler değilde ruhlar ateşe verilir gibi

ve bir ruhtan digerine bulasıcı bir hastalık gibi

her kalp rengine bulanıs kelimenin

isteselerde göremezler baksalar bile

hayatın acısı bir yarısma programıyla

ertelenebilir ertesi gecelere

ekmek kavgası dedikleri

9-18 arası mesai ici zaman kaybı

umutsuzluktan müzdarip sıradan zevklere alıstırıyorlar kendilerini

mutsuzlukların bastırmak icin belkide

en sırcasında köşklerinin

avazları cıktıgı kadar bagırıyorlar

belli olmasın diye aglamaları

ve sen tepedeki cimenlikten izlersin insanları

küçücük ufacık olmus halleriyle

kandırmacalarla dolu oyunlarını..

Gönderi tarihi:

yaşamak neleri ögretiyor Morella...?

kanayan yaraların icin zaman gerekli..

zaman için dayanacak gücün var mı Morella?

 

'olmayacak'ların en acılarından birini zamansız almıssın içine...

yaralı diz kapaklarına sarılırken ağlayacak gücün varmı Morella?

 

ömrünü yollara bölüyorsun ya aklına koyup...

yollar bitince yaşayacak ömrün varmı Morella...?

 

nereye baksan ne duysan ne söylesen onu iliştiriveriyorsun bir köşesine...

sanki ondan öncen yokmuydu Morella...?

 

bir hayalin ucundan tutup gitmek istiyorsun ya

bırakıp ardında seni bağlayan zincirleri...

yeni zincirlere sarılmak özgürlümüdür Morella...?

 

seni anlamadıgım icin bana kızıyorsun ya durmadan...

anlamak uzun zamandır çözmeye yetmiyor bu düğümleri...

hayat bazen çoktan secmeli cevapları olan soruları sormak yerine

tek bir şık veriyor insana....

seçme sansın olmasa bile bu seni yıkabilir mi Morella...?

Gönderi tarihi:

yeni kelimeler verir sana hayat

yorganın altında saklanırken sen

gulumsersin artık küçük bir kız cocugu gibi

sabah uyanırsın uyku perileri başında

eskilerine eklenmiş yeni umutlar...

 

görmek ve bakmak arasındaki farkı

anlayıpta görebilen kac kişi var sanıyorsun?

sahip oldugun farkındalığı

baska kac kişi tasıyabilir sanıyorsun?

 

kendine bir dünya yaratıp

renkli kelimelerinden

kapını iceriden kilitliyorsun

sonra cıkıp surlarına

beni kimse görmuyor diyorsun...

 

gülümse oğlum ısıklar üzerine tutuluyor

yakanı façanı düzelt oğlum

traşsız adam iş yapmıyor..!!!

 

gerceklerin nerde?

aglayan gecelerine karsılık

gülümseyen ışıltıların

karamsarlıklarına inat

kırılmıssa eger bırak artık

ucmak icin kanatlara ihtiyacın varmı sanıyorsun hala....

 

güneş avuclarında

bu inat kanında var senin

tutulana kadar ellerin

ümit ettiğin kaderinde

inadın kanında var senin..

inkar yakısmaz bu gercekliğe...

Gönderi tarihi:

üç elmanın masalı bu..biri sevdanın kızıılna boyanmıs, biri ayrılıgın karasına, biri de umudun beyazına.. sevdanın masumluguna kapıldı biri...digeri içine aldı ve aydınlattı bütün renkleri, siyah ise yorgundu dokundugu heryere bulastırmaktan karanlıgını...bütün renkleri kendi icinde kaybetmekten...iyiniyetlerin hüzünlü olması bir halta yaramsada artık yok olabilemeyi diledi...ve kabul oldu... gidip beyazın dizlerine kapandı...kendisini alsın diye içine...beyaz dayanamadı ve kabul etti... kirli bir griye dönerken farkedemedi siyah...bu hikayeden cıkmak icin artık cok gecti...

Gönderi tarihi:

sıradan bir son gorusme değildi bu..yüzündeki magrur ifadeyi tasımaktan bıkmış..başı dik, kalbi defalarca tutturulmaktan delik deşik olmus dikişleriyle, ve tüm hırcınlıgıyla gozlerindeki karsısına gecip sustu...kıyıları döven dalgaların ansızın durması gibiydi... oysa nasılda hazırdı bir fırtına kopmaya, çakmak çakmak olmus gökyüzü kızıl duvağıyla bir düğüne cıkıyor gibiydi...karsısına geçip gecelerini bagıslayacaktı o'nsuz kalmanın bedeliyle...ve kelimeler nasılda durmuyordu yerinde...barajlarının catlayan duvarlarının arasından sızan sular gibi..kapaklarını aralasa altnda bırakır canını alırdı en sevdiğinin...

yüzyüze geldigi korkuları vardı üstelik içinde yetiştirdigi...ama susmuştu işte... cıglık cıglıga bir martının susması gibi denize daldıgında...sessiz bir duvar gibiydi artık yalnızlık...üzerine teller cekilmiş buda yetmezmiş gibi elektrikle kutsanmıs...sustu...belkide en konusması gereken yerde bir oyuncunun repligini unutması gibiydi..yüzündeki gülen maskeyi cıkarıp bir kenara bırakırken hazır gibiydi artık...perdenin inmesini bile beklemeden ayrıldı...sanki o sahneye hic cıkmamıs gibi...

Gönderi tarihi:

sıradan bir aksamustuydu.. adam elindeki kumandanın tuslarına basıp duruyordu..haberler, hava durumu, rengi solums pembemsi diziler...odasının ısıgı kapalı ve kanaldan kanala gectikce bir karanlık oluyordu dunyası bir aydınlık... üst katında orta yaslarda bir kadın yemek hazırlıyordu masaya iki cift tabak kasık bıcak ve catal koymustu...tam ortasında am bir vazo icnde kurumus bir gül...birseyler mırıldanıyordu aa her halinden belliydi o gece de onceki geceler gibi tabaklardan ve catallardan ve bıcaklardan biri hic kullanılmadan raftaki yerine kaldırılacaktı... alt katta ise bir üniversite ogrencisi..yeni aldıgı cdyi müzik setine yerlestirirken cdnin kapagını okuyordu hevesle...muzik calmaya baslamıstı bile. gozlerini cd kapagından ayırmadan uzandı ve bir sigara aldı paketinden...sonr yine aynı sekilde gozlerini ayırmadan diger eliyle cakmaga uzandı...telefonu calmaya baslamıstı...biliyor gibiydi arayanı...istifini bozmadı...

görülmeyen bir bag vardı aralarında..en ust katta umut,en altta beklentiler ortasında ise çağ gereği yalnızlık...acılıverdi hikayenin kapısı...adamın kumandasının pilleri bitti...söylenerek kapıya dogru yöneldi.. belki alt kattaki teknoloji manyagı cocukta vardır bu pillerden... kadının dolabında şarap kalmamıstı...oda kapıya yöneldi kesin alt kataki ayyaşta vardı icecek birseyler... çocuk ise onlardan habersiz uzanmıstı koltuguna..okurken sarkı sözlerini aklına az once bakmadıgı telefonu geldi..istemsiz bir sekilde dogrulup telefona uzandı...

Gönderi tarihi:

havanın agırlıgı kanına işliyordu insanın..ne bogazın serinligi nede kızgın bir gökyüzü hırsından ağlamaya meyilli..insanlar evlerine dönmek telasında..trafikte takılmıs içten içe sövmeler baslamıs...dudaklarımda salak bir pop sarkısı...dur diyemedigim.. bulutların karası artarken ufuktaki son aydınlıgı golgeliyordu oyuncak misali gemiler...beklentilerle dolu gemiler...kimin bekledigni tasıyordu? hangi bilinmeyenlerle doluydu kime umut kime yalnızlık...ve istanbul nefes alırken yoruldu yazar kalemi elinden bıraktı...ait oldugu yere...saatlerdir seviştigi kagıtların üzerine...ne yazar daha fazla devam etmek istiyordu nede kalem artık kalem gibi davranmak...

Gönderi tarihi:

son vapurdu bu..kadıköyden kalkan ve eminönüne yanasan...koltukların cogu bostu ve kimsenin acelesi yok gibiydi... yinede vapurun kıyıya yanasmasın bekleyemeyen bir kac kişi en kenarda bekliyordu tüm uyarılara ragmen...bir coguda geride durup tahta köprünün atılmasını bekliyordu sakince...agzında sigarasıyla turuncu giysileri icinde gorevli soyleniyordu..ve duymazdan geliyordu kıyıya atlamayı bekleyen cocuklar...marmaranın köpüklü suları heyecanlanmıs gibiydi bir kavusmanın/ayrılmanın nedeni olduklarını bilir gibi.. herkesin bir nedeni vardı b vapuru sevmek/nefret etmek icin..trafik sakinlesmiş kırmızı ısıklarda biriken araba sayısı azalmıstı..hatta yayalar karsıya gecmek icin ısıga bile gerek duymuyordu artık..sakin bir istanbul gecesiydi...midye dolma satıcıları iskelenin cıkısında hazır devlet memuru gibi... onlerinde beyaz önlukler kirlenmiş ıslak elleri silmekten...ve bogazın her iki yanında yanı göruntu..sanki bir digerinde ayna varmıs gibi...ve iki silüet arasındaki tek farkı gorebilecek sadece ben varmısım gibi...

kadıköy iskelesinin girisndeki ciftlerden bri eminönünde tek kalmıstı...ve bundan sonra asla bir cift olarak binemeyecekti o vapura...benim gibi...

tüm yeryuzu gokyuzu bogazın suları, birlikte gezen insanlar,cocukların yanında annesi, midyecinin yaında musterisi,ve sokakların sahibi istanbul...ve ben sensiz...

nasıl olurda senin yanımda olmadıgnı farkedemez ve birsey olmamıs gibi gulumseyerek heyecanla martıları beslerdi bu yolcular?

ve bu turistler nasıl olurda dunyanın diger ucundan bu sehre gelir, bütün gariplikleri resimlerken sensizliğimi dogal karsılar birsey olmaıs gibi onumden yuruyup giderlerdi...

 

nasıl olurda koca istanbul bunca sevdaya yataklık ederken, benim sevdama izin vermez..ve yalnız yatırırdı beni koynunda....

Gönderi tarihi:

alısılmıyor buna..

belkide kabul ettiremedigim icindir aklıma gidişini...hala cevap alıcakmısım gibi yazıp duruyorum..sanki acıcakmıssın gibi arıyorum telefonunu...

yaşıyorum ama hersey dilimin ucunda..gülüp egleniyorum..hatta zorlarsam hüzünlenip bir kac satır yazıyorum...mumkun oldugunca cok kacıyorum senin icinde oldugun anılarımdan... geçmiyor işte...olmuyor... ben hala yarın sabah uyanınca beni arıyacakmıssın gibi uyuyorum...sabah olupta aramadıgında nasıl olsa uyuya kalmıstır deyip öglene erteliyorum umutlarımı..snra bir bakıyorum aksam olmus..iş cıkısı kesin arar diyorum...sonra....yarın sabah arıycak ve beni uyandırıcak....

 

bazen durdurmak isterdim ya zamanı...simdi geriye almak istiyorum..hep caresizliklerden sikayet ederdim mızmız bir cocuk gibi...simdi çaresizligim aynı...ben sadece sesini duymak icin butun olasılıkları hesaplıyorum... öyle yordum ki seni her gecen gun her dakika... zaten yaşamak zordu, bir zorlukta benden katılıyordu yorgunluguna...sen bütün sabrın ve iyiniyetlerinle cabalarken, ben kendi karanlıgıma gömülmüş senin ısıltını gormemek icin inanmıyordum...hep sonrasını dusundugum icin kızıyordun bana...bu anı simdiyi yasamak varken... bense hep sonralara takılmıs bir plak gibi bir turlu duzgun dusunemiyordum...

 

hala aynıyım ben..hala aynı caresiz aynı isyankar hayata küsmüş umursamayan baska kimseyi.. ama tum bunların yanında sana öyle alısmısım ki.. bunu anlayabilmem icin illaki seni kaybetmem mi gerekiyodu...soba borusunun yakabilecegini dokunarak ta anlayabilrdim... ona sarılmam sartmıydı butun gucumle...

 

alısılmıyor buna... ne yazarsam yazayım aklıma ne sokarsam sokayım boslugunun telafisi yok.. eski sezen sarkıları dinliyorum gunlerdir.. buruk gulumsemeler tasıyorum dudaklarımın kenarında... kim görse bu olgun zerafeti üzerimde iyi durdugunu soyluyor...tören uniformalarını giymiş bir soytarı gibiyim...alkış seslerinden tatmin olamıyorum artık.. isyankarlıgım karsısında carptırıldıgım cezanın buyuklugunu her gun biraz daha iyi anlıyorum.. artık seni yeniden kazanmak icin değil...sırf senin icin olsun diye birseyler yapıyorum....diledigin kadar acıt canımı... bu yaralar dikiş tutmaz artık...kabul ediyorum yenilgiyi... daha fazla ısrar ve isyan yok... merhametine layık olacak kadar bile adam olamadım ben..bunada kabul...oysa nasılda hazırdın mutluluga küçük güzel jestler karsısında...sıradan bir sevgilin olsun istiyordun..seni dusunen seni seven her zaman senin yanında olan...hep daha fazlasın isterken ben gucsuzlugum karsısında yılmış ve vazgecmiş, elindeki az diye nitelendirdiklerini bile kaybetmiş ben...bir tek sana sahiptim... bu ne buyuk mutlulukmus...sen giderken yanında alıp gidebileceklerini gunler sonra anladım... bir boks macında aldıgı yumrugun onu öldurdugunu bir kac ay sonra farkeden bir boksor gibi...ilk sarsıntıda yere yıgılmıstım...telafisi yoktu artık geçmişte yapılan hataların... bu acıyla yasamayı ögrenmeliyim...yada bu acının yasanamayacagını tecrube etmeliyim....

 

öyle yoruldum ki yokluguna yazmaya calısmaktan... sanki simdi alıp elime telefonumu seni arasam...özledim desem...bende...diyecekmissin gibi...

 

bir sözün hala yeterli...bir kelimenin gücü pembeye boyar bu gri kirliligi...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.