Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Karanlık odamdaki huzur parçalanıyor kalp atışlarımla

Her soluk alışım bana seni hatırlatırken

Her soluk verişim gönderir beni acının koynuna.

Ne kadar huzurluydum oysa sen yokken

Şimdiyse mücadele ediyorum içime soktuğun hastalıkla

Yatağımda boğuluyorum gözyaşlarımla.

Korkularım, en sonunda beni yere yıkıyor bu gece

Sesini duyuyorum her saniyemde

Gözlerini görüyorum gözlerimi kapattığımda

Ellerin ise boğazıma sarılıyor düşlerimde.

Bugünün geleceğini bilmeme rağmen

Seni benden almaması için yalvarıyordum Tanrı'ya.

Neden girdin ki hayatıma?

Taştan daha soğuktu kalbim

Hiçlikten daha boştu gözlerim.

Yıkılmamalıydı karanlığımın krallığı

Girmemeliydi virüslerin kanıma

Unutmuştum oysa bütün duyguları

Ne sevgi vardı, ne de onun acısı.

Şimdiyse yıkıntıların arasından bana bakıyorsun

Ölmenin vakti geldi diyorsun.

Biliyorum korktuğum gün, bu gün

Odamın içine sesi doluyor ölümün.

Hıçkırıklarım karışıyor güzelliğine

Seni anıyorum şimdi son bir kez daha

Birazdan öleceksin benim içimde

Ölümün sesi kutsayacak son bir kez daha

Gözlerimi kapatıp ölüm ayinimi başlattığımda

İçime soktuğun her şeyi kusacağım yatağıma.

Ama gözyaşlarım sel oldu durmuyor

İçimi ise cehennemin ateşleri yakıyor.

Hiçbir ayin bu kadar acı vermemişti oysa

Göz kapaklarım kapanmamak için yalvarıyorlar ruhuma

Sabah göz kapaklarım tekrar açıldığında

Her şey bitmiş, bedenim sevgiden arınmış olacak oysa.

İçimdeki karanlık ruh, ağıt yakıyor şimdi arkandan

Gözyaşlarım eşlik ediyorlar karanlığa.

Neden girdin ki hayatıma?

Neden acı verdin bana?

Neden acı çektiğimi bilmek bile acı veriyor bana

Olamaz, ben cidden sevmişim galiba.

.........

Sevgi sadece acı verir sevemem ben

Korkularım buna izin vermez.

Sevgi nedir bilemem ben

Kalbim içindeki şeytanı göremez.

Ama yarın mezarımdan kalktığımda

Her şey yine eskisi gibi olacak.

Hiç bir şey artık bana acı veremeyecek

Ne sevgin ne de beni ölüme terkedişin.

İçimdeki surları tekrar inşa etti gidişin

Şimdi sadece ben varım.

Bütün sevgileri öldüren korkularım

Senin gözlerini de silecekti en sonunda

Görmeyeceğim artık onları, gözlerim kapandığında.

Hiçbir sevginin izi yok artık içimde

Aile sevgimi bile kurban ettim ayinde

Tıpkı senin sevgine yaptığım gibi.

Sevgi mi, değil mi, onu da bilmiyorum ama

Ölmesi gerektiğini biliyorum

Çünkü ışığını sokuyordu karanlık ruhuma.

Senden bana kalan her şeyi sileceğim

İçime sevgiyle beraber soktuğun korkuları özellikle

Belki de bu yüzden öldürdüm seni

Bana verdiğin korkular yüzünden.

Artık hepiniz uzaksınız benden

Hem sen, hem sevgin hem de korkuların

Sadece son izleriniz kaldı içimde.

Tırnaklarınla kalbime kazıdığın harfleri silmek çok zor biliyorum

Şİmdiyse bütün yakarışlarım değişti

Artık seni görmemek için yalvarıyorum.

Dudaklarından dökülenleri duymayacağım bu günden sonra

Senin için zincir vuracağım hayallerimin kapısına

Artık ne eline uzanacak ellerim

Ne de dudaklarım dudaklarına

Bütün hayalleri gömeceğim mezarlarına.

........

Tek bir şeyi öldürmeyi beceremedim ayinimde

Bana en çok acıyı veren o gözlerini

Ama onları da oyacağım yerinden, bana inan

Sonra küllerini savuracağım göklere

O bir çift göz için son bir damla gözyaşı dökeceğim...

 

 

 

 

 

joseph craft

(joseph)

Gönderi tarihi:

sen cok mesguldun

düzeltmen gereken rafların vardı

tutturulması gerekn hesapların

bitirlmesi gereken boya badana tadilatların

yetiştirilmesi gereken acılısların

kapanısların

sen olmazsan aksardı işlerin

bense sen olmadanda yasayabilrdim...

 

sen cok mesguldun

musterilerin vardı hergun gelen

sorular soran ve cevaplar hazırladıgın

cevaplaman gereken telefonlar vardı

araman gereken dostların

kardesin vardı canı sıkıldıgında destek olman gereken

cok yorulurdun

yoruldugunda dinlenmek icin uyuman gereken

bir hayatın vardı

sonra erkenden kalkıp işe gitmen

gitmeden önce giymek icin secmen gereken

elbiselerin

 

cok mesguldun sen

ve iyi gorunmen gerekiyordu

gulumsemen yasadıgın tum fırtınalara ragmen

yol gostermen gerekiyordu işe yeni baslayanlara

hırsların vardı ve isteklerin

yükselmek icin mevki sahibi olmak icin

fedakarlık gerektiren

yoruldugun zaman susman

ve kullanman gereken

aldıgın egitimlerini hakkını verip

oynaman...

 

cok mesguldun sen

bulundugun yeri kaybetmemek icin

kendinden tavizler vermen

akıntısına kapılman bu hayatın

dolu dolu yasaman

karsılıgında uzerindeki safralardan kurtulman gereken...

 

cok mesguldun sen

gercek bir hayat karsılıgında

hayallerinden vazgecen

sonu belirsiz bir gelecekten

planlanmıs

sonucları onceden hesaplanmıs

ayakları yere basan

aklı basında bir birliktelikti artık bekldigin

ve ben bir numara kücük geliyordum artık beklentilerine

 

cok mesguldun sen

ben telefon basında tırnaklarımı yerken

nasılda huzur dolu

hırs dolu

arzu dolu bir hayatın kollarında

zevkten inlerken sen

ben bir kaybın hasarlarını soruyordum

içimdeki komplo teorisyenlerinden

uzak kaldıkca senden

aramızdaki mesafeler katlanırken

her gun biraz daha zor nefes alıyorken

öyle mesguldun ki sen

zaman zamanda olsa sesimi duyma geregini bile hisetmiyorken

üstünü kapamaya calısıyordum

sen yoksun diye durmadan icimde actıgım yaraların

telefonun basında aramanı beklerken

aklımı sıradan televizyon dizileri arasında pay ederken

elde kalanları alkole basıp

'gittin işte artık yoksun'a alısamayıp

sudan bahanelerle uzatıyordum bu karsılasmamayı...

 

sabah uyanıp işe giderken

aksam olsun diye söylenen küfürbaz bir ihtiyar gibi

her aksamın karanlıgında gömülürken umutsuzluga

nasırlanan parmaklarım anlatmaya calısırken

öyle mesguldun ki sen....

Gönderi tarihi:

sevdim seni bir kere baskasını sevemem deli diyorlar bana desinler değişemem

desinler deişemem...

sevdim seni bir kere baskasını sevemem deli diyorlar bana desinler deişemem

daha yolun basındasın deişirsin diyorlar

oysa sana cıkıyor bildigim butun yollar

sevgi anlasmak deildir nedensisde sevilir

bazen kucuk bir an icin

ömür bile verilir

 

sevdim seni bir kere baskasın sevemem

deli diyorlar bana desinler deişemem

daha yolun basındasın deşirsin diyrlar

oysa sana cıkıyor bildigim butun yollarrrrr...

sevgi anlasmak deildir nedensizde sevilir

bazen kucuk bir an icin ömur bile verilirrrrrrr

Gönderi tarihi:

insan neden hala

önüne eski sıfatını koydugu sevgilisini delice kıskanır?

şimdi ne yapıyor ne dusunuyor?

uyuyorsa eger...

kimin yatagında..

mutlu mu?

uykuya dalarken bir kolunu yanındakinin üzerine atıyormu?

uykusunun arasında birseyler mırıldanıp

yanındakini önce itip

sonra kendine cekiyor mu

sımsıkı sarılıp...

Gönderi tarihi:

rezilligin daniskası...

kapa ceneni ve sus artık konustukca batıyorsun...

başınıda al git istenmiyorsun artık

cıkarken ısıkları ve kapıyo dısarıdan kapat

beklenmiyorsun geriye

 

yalan bunlar hepsi birer düşten ibaret

perisinin işi yok ona buna umut dagıtıyor..

sanki hicbiri uyanmayacakmıs gibi...

 

simdi ona mesaj atmamak onu aramamak icin öylesine kıvranıyorumki

az daha tutmasam kendimi su telefonu parcalarım duvarda...

duvaramı yazık telefonamı?

onsuz kaldım diye bana yazık olmaz dimi hicbir zaman....

 

premature dogan bir gerceklikti yasadıgmız...

bir makinaya baglanmıs küvözde yasatılmaya calısılmıs

bakmıslar olmamıs

cansız bedenimiz belediyeye bagıslanmıs

kimbilir hangi semtin çöplügünde

metan gazlarına karısmıs

br kibrit caksan tutusurum

üstüme işesen bile sönmem

anla öyle yangınım...

Gönderi tarihi:

uzun cumleler kurmak ve durmadan yazmak istiyorum..

ama ne kadar yazarsam yazayım sıgmıyor aklım satırlarıma...

sonra her bir satırın uzerini cizip

inkar etmek istiyorum yasadıklarımı...

yasamadıklarımı hayal edip onları yazıyorum...

ve artık her gecen gun kısalıyor cümlelerim...

geciyor icimdeki bu ateşin sıcaklıgı

sonra yerimden dogrulup

elimdeki şişenin dibinde kalan birayı

kızgın közlerin üzerine dökuyorum

beyaz dumanıyla birlikte havaya karısıyor umutlarım

sonra oturup klavyemin basına

kısa cumleler kuruyorum

bir üşümek gelip sarılıyor sırtımdan

ensemden asagıya inen bir ürperti

sürenin bitttigni hatırlatan kalın bir erkek sesi

son cümlelerinizi yazın diyor

sonra durup düşünüyorum

ne cok yazacaklarım vardı derken

üç nokta bırakıyorum son paragrafıma

bu sınavda böyle gecti...

Gönderi tarihi:

Bugün bir şeylerden vazgeçmeli. Bırakmalı hayatın ortasında duran bir şeyleri bir kenara ve kenarda kalanları almalı artık ortaya. Tadına varmalı tadı bütün bir sabah kahvaltısının, kilo derdinden vazgeçerek ya da sinemaya yalnız gitmeli vazgeçerek bütün arkadaşlardan, adını yazmalı bir kâğıdın çizgileri arasına, çizmek istediğim bütün resimleri ardımda bırakarak, kim bilir belki de hayatı vazgeçilmez kılmayı bırakmalı, tadına daha da varmak için gözlerimizle göremediklerimiz uğruna.

 

Vazgeçmeli, şimdiye kadar uğrunda kanat çırptığımız bütün aydınlıklardan ve biraz da karanlıkta yürümenin tadına varmalı, dinlediğimiz şarkıların ışıkla olan savaşına seyirci kalmadan. Bir şeylerin daha tadına varmalı şimdi, vazgeçerek sevdiklerimizden ya da sevmek istediklerimizden.

 

Pişman olmamalı tercihlerden ya da bir acı saplanmamalı yüreğimizin tam ortasına ve biz bir başka şey seçmeliyiz, zamanın bize getirdiklerini ve bizden götürdüklerinin adını bir beyaz kâğıda yazarken. Her ne kadar gelen ve giden şeylerin dengesi hep gidenden yana ağır bassa da, yaptığımız tercihler yapıldıkları zaman itibari ile doğrudurlar, doğru kalmalıdırlar. Tercihlerden ya da vazgeçmelerden doğan pişmanlıkların yolumuzu kesmediği bir hayat için anın güzelliğini taşımak zorundayız bir sonraki zamana.

 

Bugün vazgeçmeli zamanın bize unutturamadığı her bir şeyden. Her gelen gün yeni bir hayatın ilk günü ve her yapılan, bir şeylerin başlangıcı olmalı. Yeniden başlayacağım bir hayat için vazgeçiyorum şimdi, bunca zaman beni yoran ama tepedeki o güzel manzarayı bana gösteren her şeyden. Tercihim bir kısır kaybedişten yana, tıpkı yarın yeniden doğacak güneşten bu gecelik vazgeçişim gibi. Doğduğunda ısıtacağı farklı bir dünya için, baktığında kamaşacak yeni gözler ve her batışında huzur verecek başka yürekler için vazgeçmeli. Ya da yeni bir başlangıç için, huzur için, mutluluk için, aşk için…

 

ALINTI

Gönderi tarihi:

büyüdükçe yeniliyor zaman; yenileniyor insanlar... bir yılı hayatınızdan

eksilen üç canla hala tanımlayamamış ve tamamlamamışken gülerken içinin

derinliklerinde yer alan acıyı;mağrur bir gururla selamlıyorum ölümü....

 

birileri benim için hayaller kurmuyor mesela artık. ben bile hayal kurmak

da zorlanırken. artık hayat uygula demeye başladı.

 

sahil kenarındayken işini çok iyi yapan bir balıkçı denize açıldı ve ben

arkasından onu izledim. gururla kafasını kaldırıp bana bakışını... artık

elinden tutup birileri seni hayata çekmiyor. ama şunu biliorum ki artık sen

bişeyi yapmak istersen yapıosun. bunun seçimini senin yapman gerekiyor.

 

hayatımda küçük bi sandalım var artık. ama herkesi içine alabilecek kadar

büyük bi yüreğim. iyi bi dostum geçen gün bir yazı göndermişti bana...

"Hayat, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip

getiremediğinle ilgilenir" her insanın gitmek istediği liman sanırım

uzakta. evet benimki de öyle... üstelik artık hayallerimle değil,

gerçeklerimle yoldayım.

 

yaşadıklarım..... bazen canımı acıtan olaylar.... "tamam, artık sınırdayım"

dediğim şeyler. ne var bilio musunuz? sınırı yok bunların. her defasında

daha fazla olduğunu görüosunuz. hayatınızı devam ettirerek.

 

sonra özlüyorsunuz bazı şeyleri. uzakta olanları, yanınızda olduğunu

söyleyenleri.... içinizdeki kırgınlıkları siliyorsunuz. sadece özlüyorsunuz

onları. daha önce yaşadıklarınızı.... hayat, belki biraz da yeniyi yaşamak,

eskiyi özleyerek............

 

 

Alıntı....

Gönderi tarihi:

sevgi bitmişse eğer

artık acıda cekmezsin..

senin icin sevindim

en azından birmiz cabuk kurtulmuş bu acıdan...

 

bir sözün yeterdi bitmemesi icin

ya sevdiğin olayım

yada unut gitsin hepsini

içinde tutma beni...

Gönderi tarihi:

sığmıyorum bana biçilen kabuklara artık

acının en şiddetli oldugu anda

neden illede durmak zorunda zaman

 

seni kaybetmekten ölesiye korkuyorum

bunu yazmam mı gerekiyor sayfalarca

sesim titriyor seninle konusurken

anlamıyormusun?

 

ben sana tutulup baglandıkca

sen beni aklından cıkarmıssın

ben kalan ömrümü seninle planlamaya calısırken

sen coktan cizmissin yolunu

her zaman söylemiştin sen

ben inanmak istemedim

simdi son bir kez daha söyle ve kurtul benden

biraz olsun deger verdiysen

yaralı bırakma beni

sapladıgın bıcagı daha derine ittir

seni seviyorum...

Gönderi tarihi:

alkış tuttugunuz benim yıkımımdan baska birsey değildir

hayranlığınız, tanıklıgınızdır en buyuk kayba

birazdan cıkıp gideceksiniz hayatımdan

ve yıkıntıları toplaması gereken

yıkılırken etrafı kirleten benim

salona girerken elinde feneriyle size yer gosteren cocuk benim

film baslarken salon kapılarını kapatan

film bittikten sonra gozyaslarınızı silip yere attgıgınız

kagıttan mendilleri toplayan ben

beyaz ekranda okuyup cok begendiginiz

kimi zaman dudaklarınızdaki tebessumlere engel olamadıgınız

belkide son vazifenizi yaparken size

nasıl bilirdiniz diye sorulacak benim

aslında hicbir fikriniz olmadıgı halde

iyi bilirdik diyeceğiniz

ben...

Gönderi tarihi:

elimdeki en degerli varlıgı

seni aldın benden

nasıl susabilrimki artık...

nasıl kabullenir aklı basında bir insan bu kaybı

tebrikler...

yarattıgın yıkımın buyuklugu karsısında secde ediyorum

böylesini ben bile tahayyul edemezdim...

lanet olası icki yine zamansız bitti...

sabah olurmu bu gece

zaman durmasa olmazmı

canı yanarken insanın bu kadar

ileriye sarma dugmesi yokmu bu hayatın

yada bir sonraki bölüme gecsek artık

bu kadar huzun fazla

hicbir yenilgimde bu kadar düşmemiştim ben

bu kadar kopmamıstım bedenimden

tutunacak bir yer bul ruhum

ben bıraktım gidiyor

bu caresizliklerden yoruldum...

Gönderi tarihi:

sevdaya baslarken plan yapmayan, damdan duser gibi bir kız cocuguna vurulan, toplamasız cıkarsıs seven adamlardanım ben... yanlıssa yanlıs eyvallah... ben böyleyim..

sonunda yıkılmak ve bir daha ayaga kalkmamak varsa bile böyle işte...

kaybetmekse en buyugu.. yenilgiyse en sereflisi... kazanmak icin girmedimki bu yola...

aglıyorsam simdi onun canı sagolsun... beni sevsin diye sevmedimki ben...

marketten alısveris yapmadımki simdi karsılıgını alamadım diye isyan edeyim... sevda bu

ne kadarını kestirebilrsinki yasayacaklarının... iyisimi salla gitsin.. sabah olur uyanırsın hayat devam eder..

bir gun baska bir kız cocuguna tutulursun buda gecer....

Gönderi tarihi:

rusgar yavaslar sular durulur..

yagmur azalır ve sokağa cıkmayı göze alabilrsin artık...

sessizlik baslar...

susmak buyuk erdem gibi

sen en erdemlisi gibi insanların...

gozlerini acıp etrafa bakmanın zamanıdır simdi...

toprak kokar sokaklar

ıslak asfalttan bir ekmek kamyonu gecer

ince bir korna sesi

uyanmanın zamanıdır simdi

hayata verdigin aradan kurtulup

yol almanın

seni hatırlatan her bir sarkının hükmü zayıflar yavas yavas

ve yazılan her söz, toz tutmaya baslar

bundan sonra tutulacagı raflarda

sıradan bir hayatın ilk izleridir bunlar

sabah kalkıp aksamdan hazırladıgın giysileri giymek gibi

koyu demli bir bardak cay kıvamında

yola cıkarsın

ve yol eski yol değildir artık

ve ben

nem tutan duvarın kazınması gibi

kazırken icimdeki izlerini

yeni bir boyama için

esyaların yeri ve rengi o kadar önemli değildir artık

ardından birlikte izlenen filmlerden

alınan mesajların önemi kalmaması gibi...

birlikteyken tutulan notların bulundugu defterler

cekmecelerde geriye dogru itilir

anılar aklın uzagına

birlikte yurunen yollar

eski yollar degildir artık

ve artık bir kız cocugunu dudaklarından öpmek

heyecan değildir ihtiyarlayan bedenime...

ne sevişmenin tadı var dudaklarımda

nede yazmanın kışkırtan cekiciligi

afili sözlerim ve ben

zamanlaması ertelenmiş bir kaosa dogru yol alırken

aksiyon filmlerinden anlam cıkarmaya calısan

anlamı yoksada bari vakit oldurse denilen

sonra sabah olan aksam olsada eve gitsek denilen

ustune ustluk bu dilegin gerceklesince yetinmeyip

sabah olsun işe gitsek denilen

bu söylentilerin arasına sıkıstırılan bir hayat

ve alışmak gibi rezilce bu oldu bittilere

bir havalanı bekleme salonunda

yapılan rotarları bile özluyor insan

beklemeyi özlemek gibi

tercih etmek gibi gönüllü bir köleliği

mecbur tutulan bir özgurluge....

sonra ıslak asflattan bir ekmek kamyonu gecer

ruzgar yavaslar

hırsını alıpta sakinleşmiş bir ihtyar gibi

baska bir gun baska bir kız cocuguna hazırlar kalbini adam

sanki daha once hic tutulmamıs gibi

kokusunu boynunda bırakmamıs gibi baska bir kadının

acemice

ne eski yoldur artık o birlikte yurunen

nede eskir bekledikce

hatırlanmamak icin cekmecenin arkasına ittirilen

anıların kayıt tutuldugu o defterler

bir dokunus yeter bazen...

dokunan sensen eğer...

Gönderi tarihi:

yagmur yagdıda acıldı hava...

bunalımlarım azaldı..

yagmurun ardından gelen bir telefon cagrısımıydı etkili olan

yok ıslanmakmı asflatla birlikte bilmiyorum ama

sankim ben sıkılınca koca istanbulda sıkılıyor gibi...

ben derin bir nefes alınca serinliyor ve toprak kokuyor sokaklar...

bir gun baska bir sehre gidersem eger

bu istanbul beni mahkemeye verirmi diye merak ediyorum

onu aldatmak suçundan..

Gönderi tarihi:

eksilmiyor her gun hayatından..

zaten borclu oldugun icin alınmakta senden zaman

üstü kalsın diyemezsin üstünde bir sey yok

isyan etsen adını koyamazsın

sus

alkolun etkisi geciyor artık damarlarından

en agır yerinde kabusunun

ayılma ihtimalin var...

sus

agzını acmadıgın surece

kazanma sansın var....

Gönderi tarihi:

bu bir imtihansa

kaldım ben

önmdeki bos kagıda imzamı atar cıkarım

bu bir soruysa

cevabım ben

üstelenirse susar kabullenirim...

bu bir suclamaysa

üstlenirim ben

butun suc aletlerinde parmak izlerim

bu bir gunahsa

işleyenim ben

yasadıgım hayat en buyuk cehennemim...

bu bir yalansa

tek gercegim ben

gormezden gelindikce kendine içlenen...

bu bir ruyaysa

ayıgım ben

gozlerimin kapandıgına aldanma sen

bu bir komploysa

plan dısıyım ben

beklentilerinin ötesinde

bu bir yaraysa

irin doluyum ben

kesip alsan acımam

bu bir kabussa

uyanıgım ben

sarsıp durma yakalarımdan

bu bir sevdaysa

kafiyeyim ben

devrik cumlelerin en ukalası

bu bir meydan okumaysa

asiyim ben

cıkılacak butün dagların efendisi

bu bir yenilgiyse

en sereflisiyim ben

tarih boyunca unutulmayacak efsanesi

bu bir tedaviyse

iflah edilemeyeniyim ben

zincir tutmaz boynum

bu bir çözümse

kabul edilenemeyenim ben

matematik dahileri yeniden kursun

 

bu bir itirafsa

sucluyum ben

cezam

idam olsun

Gönderi tarihi:

küçük gergin yüzler

boş bakıslar arasından gecerken

nasılda baglanıyordu ömürler

120 dakikalık bir zaman dilimine bölüştürülüyor tamamı

coktan secmeli sorular karar veriyor artık

kimin daha zeki olduguna

en fakirler arasında...

 

küçük gergin yuzler

ürkek bakıslar arasından gecerken

cıglık cıglıga bir gokyuzu

ama bu haksızlık fısıltıları arasında

nasılda bir yarısa sokuluyordu

terlemiş avuclarında yumusak uclu kursun kalemleri

silerken iz bırakmayan silgileriyle

sınava giriş kagıtları..

resimli birer kimlikleriyle

akıllarında bir dunya bilgi birikimi

ama ilgi fakiri

en fakirler arasında...

 

yıllardır yapılan yatırımların

geri ödemesi yada karsılıksız cıkması gibiydi

ve öyle farkındayki kücük gergin yüzler

olan bitenin

belki de sırf bunun icin yetiştirilmişler gibi...

kim karar vermişti?

kac kontenjan ayrılmıstı

okuma hakkına...

bir elinde cikolatalı gofret

digerinde kucuk bir sise su

ac değildi belkide ama

nasılda zorluyordu kendini

acılsın diye zihni

butun bir ömru 120 dakikaya sıkıstırılmıs

bir kavşakta durdurulmus

ehliyet ruhsat kontrolu yapılmıs

gidecegi guzergah bir devlet memurunun insafına bırakılmıs...

boş bakıslı cocuklar...

 

hakettigi bir egitimi alması icin

o ailenin gayri safi milli hasıladan payına dusen miktar ne kadar olmalıydı...

ya o pay yanlıs dagıtılmıssa

kac 120 dakika daha kosmalıydı?

belediye otobuslerinde yolculuk ederken

aktarma yapıp daha fazla ödememeyi hesaplamaktan vazgecmek icin

ne kadar zenginlik gerekirdi?

120 dakikayı en önde bitirmenin

hatta o dort seneyi en onde bitirmenin bile

bir halta yaramadıgını anlamak icin

kac hayat harcanmalıydı?

bu bir uyusturucumuydu?

yoksa sakinlestiricimi

hayatı sonuna dek hep birilerine gore geride duracagı bilgisi

enjekte edilirken aklına

daha az acı ceksin diye

120 dakikalık kosusturmacayla oyanılırdı...

 

gergin yuzler ve bos bakıslar arasından geciyorum...

ne cok fakir insanın cocugu

onlara lutfedilen egitim hakkına sahip olsunlar diye

kendi aralarında yarıstırılırdı

kac hayal kırıklıgı yasanacaktı

120 dakika sonra

kac hayat kararacaktı...

kac tanesini kazandım diyerek

sevdiklerinin boynuna sarılacaktı...

kaybeden kimin cocukları?

Gönderi tarihi:

ne cok mutsuz cocuk var... ne cogu vazgecmiş

agzına bir parmak bal calınmıs

hayat avuclarının arasından alınırken

izlemesi icin mecbur bırakılmıs

ne cok cocuk var

ağır bakıslarında sorumluluk

bosalmıs butun parklar

doldurulmus saguk rutubet kokan sınıflara yaz ortalarında

nasıl da yorulmuslar yasları onüç ondört

nasır tutmus dusunmekten akılları

sırtlarında kitap yüklü cantalar

sınavdan sınava kosturulmus safkan atlar gibi...

ve her yarısın sonucunda kazanan bir tane kaybeden milyonlar...

bu kadar üzgün cocuk hangi cografyaya

nasıl sığar?

Gönderi tarihi:

ağrı kesici takviyelerle

uyanılan sabahların

edilen tövbelerin hükmü

ertesi geceye kadar

akla her geldiginde bu kaybın

üstünü örtmek icin

kısa cumleler kuruyorum artık

virgüllerim üç noktaya dönüyor...

alıntıladıklarım hüzne

öyle kolayki sabah olması simdi

basımı yastıga koyar koymaz sızmak

bir o kadar zor

yatagın tamamına yayılıp uyuma düşüncesi...

 

sonra diyerek geciştirip

baska bir konuya gecilebilir cinsinden değil bu anlatamadıgım

önce calıp duran telefona bir göz atmalı

gecenin bu saatinde

yada telefonu sessize alıp

uyuyor gibi yapmalı

ekonomik olsun diye edinilen hatlardandı bizimkiside

birbirimiz dısında kiminle konussak

dokunuyordu kanımıza....

şimdi yanlıs aramalara meze oluyor numaralarımız

bazen yanlısta olsa karsısındaki konusmak istiyor insan

sesi farklı tadı farklı gülüşü farklı biriyle

sonra calıp duran hareketli sarkıları silip listenden

daha sakin birseyler dinlemek istiyorsun

icinde kopup duran fırtınalara inat

için geciyor biraz daha

içini çekerken durmadan

bogazındaki bu tıkanıklık

ileriki tarihlerde bulusmak uzere not dusuluyor ajandalara

ve bir dipnot...:

terslik olmazsa...

sonra tarihide not dustugun ajandayıda unutuyorsun

bir cekmecenin tozlu derinlerinde

tanımadıgın kadınlara kur yaparken suc ustu yakalıyorsun kendini

rol yaparken oynarken

yalanlar soylerken

utanıyorsun ansızın susup

gozlerini kacırıyorsun

baska bir maviliğin büyüsünden...

sonra iki resim arasındaki yedi farkı arar gibi

sen ve o kadınla arandaki farkları belirliyorum tek tek....

sanki hepsini bulursam cekilişle kazanıp

telafi edicem bu kaybı...

baska bir mesaj daha dusuyor telefonuna...

baska bir yalnız insan baska bir yarım hayat

dört işlemden hangisini kullanırsan kullan

hala iki yalnız bir aşka etmiyor....

hala bir bosluk

baska birininkiyle doldurulmuyor...

Gönderi tarihi:

yoksun sen

solmus monitor ısıgında gozlerimi yorup duruyorum

sorularım üst üste geliyor

sanki cevaplayamıyor olusuma inat

belli etmemeye calıstıkca kendime

gucsuzlugumu

inatla calısmadıgım yerden geliyorlar

yoksun sen

gücümü sınıyor gibi simdi bu yoksunluk

en son sana ne alacagımı sormustun

sana verebilecegim ne vardıki kendimden baska...

yoksun sen

ne zaman yazmak istesem

sesini duysam gecer dedigim

artık sesini duyma lüksüne bile sahip olamadıgım

yoksun ya

sıradan bir güne bile baslarken bu kadar zorlanıslarım...

yoksun sen

cok zaman gecti

değiştirilemeyecek bir kadermiydi bu

en mutlu anında bile gözlerini kacırdıgın

gözlerimden

cunku biliyordun

cunku seziyordun

cunku bekliyordun dizlerimin üzerine düşecegimi

yoksun sen

kelime oyunlarım

ukala kendini bilmez tavırlarım

hic gitmezsin diye

nasıl olsa gecerim diye zamanında calısmadıgım

simdi soruları gorunce karsımda

ne kadar az bildigimi

yazmaya calısırken nasıl da cırpınıslarım

nasıl olsa yanımdaydın sen'lere guvenip

kışlara hazırlayamadıgım bu kalbimin agrıları

yoksun sen

bomboş

son anda yetişip kacırmamak için ucagını

kosturdugumuz koridorlar

sabahın köründe uyandırabilmek icin seni

yaptıgım şaklabanlıklar

canın yanmasın diye dokunmaya kıyamadıgım

dokunamadım diye içimde susturamadıgım cıglıklar

yoksun simdi

sesini duymak icin durup durup karnıma agrılar girmesi

sesini duysam ne olucak

buz gibi kalıcam bir telefon kulubesinin ışıgında

yoksun sen

topu topu bir kac kalp agrısından ibaretti yasadıgmız

bir kac satıra konu oldu

sustuklarımızın tamamı ertelendi

zaman gectikce

susamaz olduk

söylecek kimsemiz kalmamıstı

avuclarımızın teriyle ıslandı

sımsıkı tutarken sevda şiirleri dolu kagıtlar

usulca yanından gectigimiz bir cöp kovasına bırakıldı....

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.