Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Başbakan Özür Dilesin


deniz_kizi

Önerilen İletiler

1245957541.jpg

 

CHP lideri, "Belge niteliği olmayan bir kağıda dayanarak ağır ithamlarda bulunan Başbakan Erdoğan’ın toplumdan özür dilemesi gerekiyor" dedi.

 

Bu bir komplodur ‘BELGE’ konusunda Başbakan’ın büyük bir hata yaptığına dikkat çeken CHP lideri Deniz Baykal, “Askeri Savcılığı’nın kararı, kağıdın belge niteliğinde olmadığını gösterdi. Bu bir komplo ve bunu yapanlar ortaya çıkarılmalı” dedi.

 

Failleri bulunmalı

Baykal, cevap bekleyen diğer sorulara da dikkat çekti: Bu komployu kimler, niçin yapmıştır? Bu fırsatı nasıl bulmuşlardır? Onları kimler himaye etmiştir? Kimler o noktalara taşımıştır ve bundan önce ortaya atılan komplolarla ilişkisi nedir?

 

Albay Çiçek: Bu işin peşini bırakmam!..

Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın kararını değerlendiren Albay Dursun Çiçek, “Gerçekler ortaya çıktı. Bu işin peşini bırakmam. Şimdi bu asılsız iddianın sahipleri düşünsün” dedi.

 

“Askeri Savcılık kağıdın ’belge’ olmadığını belirledi. Komplo suçluları bulunmalı”

 

Başbakan özür dilemeli

CHP lideri Baykal, belge niteliği olmayan bir kağıda dayanarak ağır ithamlarda bulunan Başbakan Erdoğan’ın toplumdan özür dilemesi gerektiğini söyledi

 

 

 

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, bir kağıt parçasını ciddiye alıp ağır suçlamalarda bulunduğunu öne sürdüğü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı özür dilemeye davet etti. Baykal, parti genel merkezinde, basın mensuplarının, gündemdeki konulara ilişkin sorularını yanıtladı. Baykal, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının kararının, ortaya atılan kağıdın belge niteliğinde olmadığını gösterdiğini söyledi. Baykal, bunun bir komplo olduğunu ve komployu yapanların ortaya çıkarılması gerektiğini bildirdi. Baykal, “bu iddiayı bir belge olarak kabul edip değerlendirme yapanların şimdi ne söyleyecekleri ne düşündükleri önem kazanmaktadır” diyerek Başbakan Erdoğan ve AKP’yi topa tuttu.

 

 

 

 

Bu aşamaya yeni geldi

Başbakan Erdoğan’ın, haberden sonraki tavrını eleştiren Baykal, Erdoğan’ın, muhalefeti bildikleri noktasında katkı vermeye çağırdığını anımsattı ve “Ne yazık ki Başbakan, bu aşamaya yeni gelmiştir. Keşke Başbakan, Şanlıurfa AKP Kongresi’nde esip gürlerken, bu iddiayı bir belge olarak kabul ederken, muhalefet partisi ile istişare etmek, muhalefet partisinin bu konudaki düşüncelerini dinlemek ihtiyacını hissetmiş olsaydı” dedi.

 

Suçlama kampanyası

Baykal, şöyle devam etti: “Erdoğan, partisine ve hükümete karşı bir komplonun yapıldığını, demokrasinin hukuk devletinin inkar edilmek istendiğini, milli iradeye meydan okunduğu, bir askeri darbe hazırlıklarının bu belgede açıkça görüldüğünü iddialı bir şekilde söylüyordu. Geldiğimiz aşamada iddiasının desteklenmesi için bizden yardım bekliyor. Geç kalmıştır Sayın Başbakan. Bunu daha önce, iddiayı ortaya atmadan önce istişare etmeliydi. Geldiğimiz noktada maalesef bir ağır tahribat ortaya çıkmıştır. Başbakan bu kağıdı ciddiye almıştır, bu kağıda dayanarak ağır ithamlar ifade etmiştir, suçlamalar yapmıştır. Bütün bunlar, bu olayın ’doğru’ diye kabul edilerek toplumda bir ağır suçlama kampanyasının dayanağı haline dönüştürülmesi maalesef çok yanlış olmuştur. Bu tablo karşısında başbakan toplumdan özür dilemelidir.”

 

Ağır ithamlar

Baykal, “Yanlış bir iş yaptığını, haksız olarak geçerli olmayan iddiaları doğruymuş gibi kabul ederek devletin kurumlarına yönelik ağır ithamları, suçlamaları dile getirmiş olduğunun artık görüldüğünü tespit ederek yaptığı yanlış yönlendirme, ağır suçlama için toplumdan Sayın Başbakan özür dilemelidir. Bu bir temel ihtiyaçtır” şeklinde konuştu.

 

 

Albay Çiçek: Şimdi yapan düşünsün

Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın Taraf’ta yayınlanan belgenin Genelkurmay’da hazırlanmadığını açıklaması, en çok belgede imzası olduğu öne sürülen Albay Dursun Çiçek’i sevindirdi. Belgenin sahte olduğunu bildiren Askeri savcılığın, hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermesini Genelkurmay karargahındaki görevi başında öğrenen Albay Dursun Çiçek’in ilk tepkisi “Gerçekler ortaya çıktı” şeklinde oldu. Habertürk gazetesine konuşan Albay Çiçek, şunları söyledi: “Ben zaten çıkan kararın haricinde bir karar beklemiyordum. Çünkü ben böyle bir şey yapmadım. Artık bu işin peşini bırakmayacağım. Sadece ben değil, Genelkurmay Başkanlığı da bunun peşini bırakmayacak. Şimdi bu asılsız iddiayı ortaya atanlar düşünsün.”

 

25/06/2009 22:19 (Yeniçağ )

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sivil Savcılığın soruşturması devam ediyor yalnız.

 

Bu arada Albay Çiçek; bekleyelim görelim gerçekler açığa çıkacak derken ne kadar temkinli idi. Bu belgeyi hazırlamamış biri çok sert bir şekilde ortaya çıkıp da; bu belgeyi ben hazırlamadım, iftiradır. Gibi bir açıklama yapmamıştı. Belki de ben duymamışımdır...

 

Sivil Savcılıktan da birşey çıkacağını sanmıyorum ya...

 

Bir de askeri savcılık belgeden 5 gün sonra Albay Çiçek'in evini aramış. Garip...Askeri Savcılığın birkaç hatası daha var ama neyse...

-_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sivil Savcılığın soruşturması devam ediyor yalnız.

 

Bu arada Albay Çiçek; bekleyelim görelim gerçekler açığa çıkacak derken ne kadar temkinli idi. Bu belgeyi hazırlamamış biri çok sert bir şekilde ortaya çıkıp da; bu belgeyi ben hazırlamadım, iftiradır. Gibi bir açıklama yapmamıştı. Belki de ben duymamışımdır...

 

Arkadaşımız psikolojik analiz! yaparak suçlu tespit ediyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bazen böyle de olmaz mı? Sahi CYRANO, senin dikkatini çekmedi mi bu durum... -_-

 

Psikolojik değil yaptığım analiz yalnız. Durum analizi diyelim.

 

Mesela ifade verirken kullandığı imza ile diğer imzaları arasında bariz bir fark var. Hangi psikoloji ile ifadedeki imza farklı atılmıştır dediğimde iş biraz değişir ;)

 

Bu giflerin kullanılmasıyla ilgili enteresan bazı tespitlerini Demirefe'ye karşı dillendirdiğini hatırlıyorum...

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Birincisi, senin imzanın olduğu herhangi bir kağıdı bana verirsen on dakika sonra altında senin imzan olan bir fotokopi belge hazırlayabilirim. Bilgisayar teknolojisine bile gerek yok. Kendi yazdığım bir metinin altına üstünde senin imzan olan kağıttan imza kısmını keser, kendi yazdığım metnin altına yapıştırır. Fotokopisini çekerim. İki kağıt aynı renk olduğu sürece sorun olmaz. Bir çocuğun bile yapabileceği kadar basit bir iştir. Bir nüfus cüzdanında ki resmin üstüne sahibinin değilde başka birinin resmini yapıştırıp fotokopisini çekmek gibi

 

Bu bir borç senedi olabilir. Ya da bir sözleşme. Ancak ben bu belge ile işlem yapmak için mahkemeye gidersem benden aslını isterler.

 

Bir evrakın kendi başına mahkemece delik kanıt vs muteber evrak olarak kabul edilmesi için aslı gerekir.

 

Aslı yok. Askeri savcılık genel kurmay'da hazırlanmış böyle bir evrak olup olmadığını araştırıyor. İz bile yok.

 

Evrakın çekmecesinde bulunduğu iddia edilen Serdar Öztürk ile Albay Çiçek arasında bir ilişki olduğuna dair en ufak veri yok.

 

Ne var ortada, bir adet fotokopi.

 

Tabi dinci basının amacı kelle almak olunca, bir adet fotokopi, evrakın izine bile rastlayamayan bir askeri savcılık soruşturması ile ancak magazin yapılır. Yaptıklarıda budur.

 

Albay Çiçek ne dedi ? Ben böyle birşey hazırlamadım, altında ki imza benim imzam değil, soruşturma sonucunda gerçek açığa çıkacaktır.

 

 

 

Askerlerde dahil olmak üzere bir çok üst düzey kamu görevlisi özel işlemlerinde farklı, görevleriyle ilgili işlemlerinde farklı imza kullanır. Belgeyi hazırlayanlar belli ki albayın özel işlemlerine ait bir belgeden almışlar imzayı.

 

Bekir arkadaşımız albayın neden çok sert bir uslupla konuşmadığına takılmış. Valla masumlar rahat olur. . Hatırlarsak Dengir Mir Mehmet Fırat'da, Şaban Dişli'de aslanlar gibi "çok sert" bir şekilde ortaya çıkmışlardı ama, şimdi ikiside koltuğunda oturmuyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

CYRANO; fotokopi hakkında yeterli bilgiye sahibim ama anlamayacaklar için açıklama yapmışsın herhalde; onlar adına teşekkür ederim.

 

Tübitak'ın konuyla ilgili bir açıklaması vardı yanılmıyorsam...

 

Bir evrakın kendi başına delil kabul edilmesi için aslı gerekir doğrudur. Pekiyi ya kendi başına değil de başkaca şeylerle destekleniyorsa...Tanık, kişinin ifadesi ne bileyim kişinin evraka karşı takındığı tavır...

 

Gelelim Askerlerde dahil birçok üst düzey komutanın resmi evraklarda farklı özel işlerinde farklı imza kullanması meselesine...

 

Savcılıkta kullandığı imza özel imzalarından mıdır resmi imzalarından mıdır?

 

Belgedeki imza ile savcılıktaki imza farklı.

 

Pekiyi askeri belgelerdeki diğer imzaları ile özel belgelerdeki imzaları karşılaştırıldı mı?

 

Başka bir sorun daha; Kamuda imza yetkisine sahip kişiler özel belgelere imza atarken farklı resmi belgelere imza atarken farklı imzayı ancak ve ancak kolaylık olması hasebiyle kullanırlar. Bu durum her ne kadar hukuka uygun olmasa da bu böyledir. Aslında sadece paraflar için böyle bir usul vardır ama genelleşmiş de bir durum vardır.

 

İmzalar arasındaki farkı kıyaslarsan zorluk bakımından ikisi arasında hemen hemen hiçbir fark yok. Kaldı ki; ifade verirken daha dikkatli imza atması gerektiğini Dursun ÇİÇEK elbette biliyordur. Bu sebeple özel belgelerde kullandığı imzayı kullanması daha uygun olurdu (resmi belgelerde hangi imzayı kullandığını bilmiyorum elimde mesela 2008 yılında imzalamış olduğu herhangi bir belge yok).

 

Masumlar rahat olursa Ergenekon Davasından yargılananların da rahat olması ve pek fazla ses etmemesi gerekiyor ama olmuyor.

 

Sükut ikrardan gelir diye de bir söz vardır bizim literatürde. Keşke askerlerimiz konuşacakları/susacakları yeri iyi bilseler. Ne kadar güzel olurdu...

 

Belki de biliyorlardır ha...

 

Selam ve saygılarla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

CYRANO; fotokopi hakkında yeterli bilgiye sahibim ama anlamayacaklar için açıklama yapmışsın herhalde; onlar adına teşekkür ederim.

.

.

.

Selam ve saygılarla...

 

Elbette biliyorlar merak etmeyin -_- , bence asıl konuşmayı başkaları öğrenmeli... !

Ananı da al git hiç hoş bir üslup değil öyle değil mi ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Elbette biliyorlar merak etmeyin -_- , bence asıl konuşmayı başkaları öğrenmeli... !

Ananı da al git hiç hoş bir üslup değil öyle değil mi ?

 

Haklısınız, hiç tasvip etmediğim bir üsluptur da; konumuzla alakasını kuramadım.

 

Başbakanın böyle abuk subuk sözleriyle yazdığım yazı arasında ne alaka var anlayamadım...Ya da anladım da; çok alakasız bir alaka kurmaya çalışıyorsunuz...Herkes konuşmayı öğrenmeli...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

CYRANO; fotokopi hakkında yeterli bilgiye sahibim ama anlamayacaklar için açıklama yapmışsın herhalde; onlar adına teşekkür ederim.

 

Hatırlatma diyelim dostum.

 

Tübitak'ın konuyla ilgili bir açıklaması vardı yanılmıyorsam...

 

Bir evrakın kendi başına delil kabul edilmesi için aslı gerekir doğrudur. Pekiyi ya kendi başına değil de başkaca şeylerle destekleniyorsa...Tanık, kişinin ifadesi ne bileyim kişinin evraka karşı takındığı tavır...

 

"kişinin evraka karşı takındığı tavır" ne dostum ? Böyle bir unsur mu var ?

 

İster borç, ister akit, isterse suç teşkil eden bir metin olsun aslı olmadıkça kabul edilmez. Ya evrakın kendisi, ya da muteber sureti gerekir.

 

Nasıl ki, senin bana borcun olduğunu gösteren bir senet ya da çek fotokopisi ile mahkemeye başvursam yanımda bin tane bile şahit olsa mahkeme borç gösterir evrakın kendisini isteyecekse. Nasıl ki, seninle aramızda bir akit olduğunu gösteren bir fotokopi ile yanımda bin tane de şahitle mahkemeye başvursam mahkeme akitin kendisini isteyecekse, hiçbir evrakın fotokopisi kabul edilmez. Ya evrakın kendisi olacaktır, ya da resmi kurumlarda ki sureti.

 

Şimdi bu fotokopinin, albayın herhangi bir kağıda attığı imzanın fotokopisi çekilerek kolaylıkla hazırlanabileceği konusunda hemfikiriz herhalde. Ben beş dakikada yapabileceğime eminim.

 

Tanık ifadeleri ? Eğer bu evrakın gerçek olduğunu, evrakı gördüğünü, böyle bir oluşum olduğunu söyleyen tanık olsaydı bile. Dava o evrakın üzerinden değil, tanıkların verdiği bilgiler ve bu bilgiler sonucu elde edilen delillerle açılırdı. Yani yine bin tane tanık olsa bile bir fotokopi belge esas alınarak albaya suç isnat edilemezdi.

 

Aksi olsaydı bir adet fotokopi makinası üç tane tanıkla, hapse attıramayacağın hiç kimse olmazdı.

 

 

Gelelim Askerlerde dahil birçok üst düzey komutanın resmi evraklarda farklı özel işlerinde farklı imza kullanması meselesine...

 

Savcılıkta kullandığı imza özel imzalarından mıdır resmi imzalarından mıdır?

 

Belgedeki imza ile savcılıktaki imza farklı.

 

Pekiyi askeri belgelerdeki diğer imzaları ile özel belgelerdeki imzaları karşılaştırıldı mı?

 

Başka bir sorun daha; Kamuda imza yetkisine sahip kişiler özel belgelere imza atarken farklı resmi belgelere imza atarken farklı imzayı ancak ve ancak kolaylık olması hasebiyle kullanırlar. Bu durum her ne kadar hukuka uygun olmasa da bu böyledir. Aslında sadece paraflar için böyle bir usul vardır ama genelleşmiş de bir durum vardır.

 

İmzalar arasındaki farkı kıyaslarsan zorluk bakımından ikisi arasında hemen hemen hiçbir fark yok. Kaldı ki; ifade verirken daha dikkatli imza atması gerektiğini Dursun ÇİÇEK elbette biliyordur. Bu sebeple özel belgelerde kullandığı imzayı kullanması daha uygun olurdu (resmi belgelerde hangi imzayı kullandığını bilmiyorum elimde mesela 2008 yılında imzalamış olduğu herhangi bir belge yok).

 

Benim en son hatırladığım insanlar komplo teorileriyle değil, delillerle cezalandırılıyordu. Benim haberim olmayan büyük bir değişiklik olmadıysa halende öyle sanırım.

 

Kişi istediği yerde istediği imzayı atabilir. Hukuki açıdan hiçbir sakınca yoktur. Tek şart vardır, noterde hazırlanan, ya da kurumda hazırlanan imza sirküsünde ki imzasıyla benzerlik göstermesi. Kişi çalıştığı kurumda makamı vesilesiyle atacağı imzaları, o kurumda ki imza sirküsündekiyle benzer şekilde atmak zorundadır. Banka da ise, bankaya verdiği imza sirküsüyle.

 

Bir üst düzey kamu görevlisinin banka da attığı imzaların şekline çalıştığı kamu kurumu, kamu kurumunda makamı vesilesiyle attığı imzalarada banka karışmaz. Banka kendi kayıtlarında ki imza örneğiyle, kamu kurumuda kendi kayıtlarında ki imza örneğiyle karşılaştırır gerektiğinde.

 

Zaten imzayı ne şekilde atarsanız atın, incelemede size ait olup olmadığı ortaya çıkacaktır.

 

 

 

Masumlar rahat olursa Ergenekon Davasından yargılananların da rahat olması ve pek fazla ses etmemesi gerekiyor ama olmuyor.

 

Şaban Dişli ve Fırat örneğini, sen masum olanların çıkıp sert açıklamalar yapmasını elzem gibi sunduğun için verdim dostum.

 

Ergenekon Davasından yargılananların masum mu suçlu mu olduğunu mahkeme açıklığa kavuşturacaktır. Sen onların masum olduklarına eminsen birşey diyemem :)

 

Şahsen elinde benim daha önce görmediğim ve imzalamadığım bir senetle birisi gelse ve bana dava açacağını söylese istifimi bile bozmam. Çünkü emin olurum ki, benim imzalamadığım bir senetle mahkeme yoluyla benden para tahsil etmesi imkansızdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haklısınız, hiç tasvip etmediğim bir üsluptur da; konumuzla alakasını kuramadım.

 

Başbakanın böyle abuk subuk sözleriyle yazdığım yazı arasında ne alaka var anlayamadım...Ya da anladım da; çok alakasız bir alaka kurmaya çalışıyorsunuz...Herkes konuşmayı öğrenmeli...

İletiyi yeniden okudum. Çok yoğun biranımda cevap yazmışım, sadece asker konuşacağı bilse yerine takılmışım :unsure::)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hatırlatma diyelim dostum.

 

"kişinin evraka karşı takındığı tavır" ne dostum ? Böyle bir unsur mu var ?

 

İster borç, ister akit, isterse suç teşkil eden bir metin olsun aslı olmadıkça kabul edilmez. Ya evrakın kendisi, ya da muteber sureti gerekir.

 

Nasıl ki, senin bana borcun olduğunu gösteren bir senet ya da çek fotokopisi ile mahkemeye başvursam yanımda bin tane bile şahit olsa mahkeme borç gösterir evrakın kendisini isteyecekse. Nasıl ki, seninle aramızda bir akit olduğunu gösteren bir fotokopi ile yanımda bin tane de şahitle mahkemeye başvursam mahkeme akitin kendisini isteyecekse, hiçbir evrakın fotokopisi kabul edilmez. Ya evrakın kendisi olacaktır, ya da resmi kurumlarda ki sureti.

 

Şimdi bu fotokopinin, albayın herhangi bir kağıda attığı imzanın fotokopisi çekilerek kolaylıkla hazırlanabileceği konusunda hemfikiriz herhalde. Ben beş dakikada yapabileceğime eminim.

 

Tanık ifadeleri ? Eğer bu evrakın gerçek olduğunu, evrakı gördüğünü, böyle bir oluşum olduğunu söyleyen tanık olsaydı bile. Dava o evrakın üzerinden değil, tanıkların verdiği bilgiler ve bu bilgiler sonucu elde edilen delillerle açılırdı. Yani yine bin tane tanık olsa bile bir fotokopi belge esas alınarak albaya suç isnat edilemezdi.

 

Aksi olsaydı bir adet fotokopi makinası üç tane tanıkla, hapse attıramayacağın hiç kimse olmazdı.

 

 

Benim en son hatırladığım insanlar komplo teorileriyle değil, delillerle cezalandırılıyordu. Benim haberim olmayan büyük bir değişiklik olmadıysa halende öyle sanırım.

 

Kişi istediği yerde istediği imzayı atabilir. Hukuki açıdan hiçbir sakınca yoktur. Tek şart vardır, noterde hazırlanan, ya da kurumda hazırlanan imza sirküsünde ki imzasıyla benzerlik göstermesi. Kişi çalıştığı kurumda makamı vesilesiyle atacağı imzaları, o kurumda ki imza sirküsündekiyle benzer şekilde atmak zorundadır. Banka da ise, bankaya verdiği imza sirküsüyle.

 

Bir üst düzey kamu görevlisinin banka da attığı imzaların şekline çalıştığı kamu kurumu, kamu kurumunda makamı vesilesiyle attığı imzalarada banka karışmaz. Banka kendi kayıtlarında ki imza örneğiyle, kamu kurumuda kendi kayıtlarında ki imza örneğiyle karşılaştırır gerektiğinde.

 

Zaten imzayı ne şekilde atarsanız atın, incelemede size ait olup olmadığı ortaya çıkacaktır.

 

 

Şaban Dişli ve Fırat örneğini, sen masum olanların çıkıp sert açıklamalar yapmasını elzem gibi sunduğun için verdim dostum.

 

Ergenekon Davasından yargılananların masum mu suçlu mu olduğunu mahkeme açıklığa kavuşturacaktır. Sen onların masum olduklarına eminsen birşey diyemem :)

 

Şahsen elinde benim daha önce görmediğim ve imzalamadığım bir senetle birisi gelse ve bana dava açacağını söylese istifimi bile bozmam. Çünkü emin olurum ki, benim imzalamadığım bir senetle mahkeme yoluyla benden para tahsil etmesi imkansızdır.

 

Kişinin evraka karşı takındığı tavır "ikrar" halinde önem arzeder.

 

Çek, senet konusu farklıdır. İlletten mücerret evraklardan bahsediyoruz. Yazılı belgeye karşı tanık dinlenemez ama yazılı belgeyle beraber şahit dinletilebilinir.

 

Yanınızda bir fotokopi sözleşme var ve sözleşmeyle beraber 1000 tane şahidiniz varsa mahkeme illaki sözleşmeyi isteyemez. Sözleşme olmasa dahi hüküm kurabilir. Yeter ki; yazılı şekli şart koşan miktarın altında olsun. Ya da o çevrede oluşmuş örf ve adete göre yazılı sözleşme yapılmaması adet edinilmiş olması veya aile içi bir borç meselesi olsun....

 

Bin tanık+fotokopi. Tanıklar evrakın gerçek olduğunu belirtirse ne olacak. Yani bu belgenin albay tarafından imzalandığını ve önlerinde fotokopi olarak çoğaltıldığını söylerseler ne olacak. İş karışır değil mi?

 

Şüphesiz insanlar delillerle cezalandırılır. Beraat-ı zimmet asıldır. Şu anki davada Albayı cezalandırmak için sürekli delil aranıyor farkettiysen. Kişileri cezalandırmak için delil aranmaz. Suç var, delil varsa suçluyu cezalandırma yolunu seçersiniz.

 

Burada kendi komplo teorimizi ortaya koyuyoruz. Durum tespiti yapıyoruz. Ceza hukukunun komplo teorileriyle, durum tespitiyle işi yoktur. İyi de; biz burada yargılama makamı değiliz ki. Ortadaki anlaşılamaz durumu kendi kafamıza göre yorumluyoruz. Durumdan sonuç çıkarıyoruz. Yani ki yargılama yapmıyoruz...

 

İmza incelemesi sizin de belirttiğiniz gibi evrakın aslı üzerinde mümkündür. Evrakın aslı olmadığında imza incelemesi çok da doğru sonuçlar vermez. İmzaya dahi ekleme yapabilirsiniz. Daha da öte gideyim tarayıcıdan bilgisayarınıza atar ortan imzayı istediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz.

 

İyi de; Albay'ın vazifesi dolayımındaki imzaları ile özel belgelerdeki imzaları farklı farklı mı bilmiyorum demiştim. Yani diyelim ki. 3-4 ay evvel Genel Kurmay Başkanlığına yazdığı bir yazıda kullandığı imza ile savcılıktaki imzası mı uyuyor yoksa savcılıkta farklı imza, genel kurmayda farklı imza, noterde farklı imza mı kullandı.

 

Denilebilir ki; kişi istediği imzayı istediği belgeye istediği şekilde atar. Yok, o kadar da değil. Her şeyden önce bir Albaydan bahsediyoruz. Attığı imza değer arzeden birinden. Attığı imzanın sonuçları olan birinden.

 

Yukardaki durum hukuki olarak bir ceza ile karşılanmasa da; imza denilen şeyin bir manası vardır. Bir Albay, imzanın ne kadar önem sahip olmadığını bilmez değildir. Hele de İfadedeki imzanın, noterdeki imzanın...

 

Lütfen; savunduğunuz şeydeki yasal meseleden çok mantıkiliğe bakın...Bana hiç de mantıklı gelmedi bu farklı imza meselesi.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sükut ikrardan gelir diye de bir söz vardır bizim literatürde.

 

Kişinin evraka karşı takındığı tavır "ikrar" halinde önem arzeder.

 

Bu arada Albay Çiçek; bekleyelim görelim gerçekler açığa çıkacak derken ne kadar temkinli idi. Bu belgeyi hazırlamamış biri çok sert bir şekilde ortaya çıkıp da; bu belgeyi ben hazırlamadım, iftiradır. Gibi bir açıklama yapmamıştı. Belki de ben duymamışımdır...

 

Burada kendi komplo teorimizi ortaya koyuyoruz.

 

Valla masumlar rahat olur. . Hatırlarsak Dengir Mir Mehmet Fırat'da, Şaban Dişli'de aslanlar gibi "çok sert" bir şekilde ortaya çıkmışlardı ama, şimdi ikiside koltuğunda oturmuyor.

 

:)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu işte bir şey var amaaa...

Ya bilen bilir resmi kurumlarda imza sirküleri diye bir olay var,artı yazılan her belge kayıt altına alınır,numaralandırılır sıraya göre dosyalanır..

Şimdi bu albayın imza yetkisi yokmuydu bulunduğu yerde?ee buda mümkün değil sonuçta adam albay yüzlerce belgede imzası vardır..

Peki bu belge illegalmiydi?

Bir belgenin aslını bulmak neden bu kadar zor olsun ki?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu isin icinde tek birsey var ki o da;Türk milletinin ordusunu safdisi birakmak,karalamak,gözden düsürmek,sayginligini yok etmektir.Kim yapar bunlari?

 

Bunlari kimlerin yaptigini bilse bilse;Altan kardesler,yani TARAF yani VAKIT,yani ZAMAN,yani YENI SAFAK,yani STAR yani vs,vs,vs.Kim ki ordu düsmanligina soyunmussa bu sahtekarligin arkasinda onlar vardir.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu işte bir şey var amaaa...

Ya bilen bilir resmi kurumlarda imza sirküleri diye bir olay var,artı yazılan her belge kayıt altına alınır,numaralandırılır sıraya göre dosyalanır..

Şimdi bu albayın imza yetkisi yokmuydu bulunduğu yerde?ee buda mümkün değil sonuçta adam albay yüzlerce belgede imzası vardır..

Peki bu belge illegalmiydi?

Bir belgenin aslını bulmak neden bu kadar zor olsun ki?

Aslında kolay ama; birilerinin işine gelmediği için bulanamayacak kadar zor !

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Sivil Savcılığın soruşturması devam ediyor yalnız.

 

Bu arada Albay Çiçek; bekleyelim görelim gerçekler açığa çıkacak derken ne kadar temkinli idi. Bu belgeyi hazırlamamış biri çok sert bir şekilde ortaya çıkıp da; bu belgeyi ben hazırlamadım, iftiradır. Gibi bir açıklama yapmamıştı. Belki de ben duymamışımdır...

 

 

Niçin “sizi tetikçi” yaptılar? Soracak mısınız! Sorgulayacak mısınız! Gerçek bir aydın ve gerçekten tam bağımsız olmayı ahlak edinmiş demokrat gazeteci, yazar, toplu halde savcıya gidip, “bak ordu bize darbe yapma kirli niyeti taşıyor” diye suç duyurusunda bulunan iktidar partisinin milletvekili, CHP’ye genel başkan olma arzusu kursağında kalmış anketçi, sivil toplum önderi, üyesi kalmamış ağalaşmış sendikacı, serçeden şarkıcı, bağlamacı türkücü, romancı, TV programcısı, TV münevveri konuşmacı, aydın, profesör kişiler iseniz, takipçisi olacak mısınız?

 

Sizi “tetikçi” yaptılar.

 

Size söylüyorum.

 

Demokrat aydınlar!

 

Hepinize zarf atıyorum.

 

Tetikçi yapıldığınız ortaya çıktı, netleşti, kesinleşti. Gerçek bir aydın, gerçek bir demokrat iseniz, “sizi tetikçi yapanlara” bunun hesabını soracak mısınız? Şu dönemde niçin tetikçi yapıldığınızı merak edecek misiniz? Sivil savcılar da (İstanbul Cumhuriyet Savcılığı) Albay Dursun Çiçek’in imzaladığı öne sürülen gizli belgeyi kimin yazdığını bulamadı. Dosyayı Ankara’ya geri gönderdi.

 

Bu belgenin; Genelkurmay’ın bir dairesinde, Kurmay Albay Dursun Çiçek tarafından yazılmadığı şimdi kesinlikle ortaya çıktı.

 

Oysa siz ne yapmıştınız?

 

Bu belgeyi Albay Dursun Çiçek hazırlamış gibi yazmıştınız.

 

Hatırlayın!

 

Ergenekon davasından şüpheli avukat Serdar Öztürk’ün bürosundaki masasının çekmecesine gece gizlice ve bir hırsız gölgesi sessizliğiyle o belgeyi koymuşlardı. Çekmeceye koyulmuş belge bir ihbar üzerine polis baskını ile bulunmuştu.

 

Savcıya teslim edilmişti.

 

5 gün geçmişti.

 

5 gün içinde bu belgenin doğru olup olmadığını soruşturacak, doğru ise hazırlayanı kulağından yakalayıp “seni darbeci seni...” diye adalete teslim edecek yerde 5 gün sonra bu fotokopiyi bir gazeteye sızdırdılar. Ve “Ordu AKP hükümetini devirmek istiyor, Fethullah Gülen’i bitirmek istiyor... Bunun için andıç planları yapıyor... İşte belgesi...” diye yazdırdılar. Bu yapılan bel altı vuruştu; İttihat Terakki’den beri süregelen “150 yıllık süzme sızdırma, vurma ve kollama derin devlet gazeteciliğinin” devamıydı.

 

Sizler, hepiniz.

 

İktidar yanlıları.

 

AKP yalakaları.

 

ABD yandaşları.

 

Kandil söyleşi yazarları.

 

Dün tezkereyi savunanlar.

 

Bugün ABD trenine binip “açılım demokratlığına” soyunanlar; sızdırma belgeyi yayınlayan gazetede yüzü kapatılarak fotoğrafı basılan ve “orduda darbeciler var, bundan Genelkurmay Başkanı’nın da haberi var” iddiasında bulunan general kimdir diye hiç merak etmeyenler, gazetede iddia eden generalin yüzü niçin kapatıldı, ismi niçin gizlendi, yüzsüz general fotoğrafı yayınlamanın adına demokrat gazetecilik(!) nasıl dendi diye hiç merak etmeyenler, Albay Dursun Çiçek’e vurdunuz da vurdunuz... Aslında orduya vurdunuz.

 

Unuttunuz mu?

 

Siz vurdukça!

 

Başbakan seviniyordu.

 

Bülent Arınç ağlıyordu.

 

Sizler de; “Belgenin aslı var mıdır, kim yazmıştır, avukatın çekmecesine kim koymuştur, süzme sızdırma gazeteciye kim sızdırmıştır, fotoğrafı yayınlanan iddiacı yüzsüz general kimdir?” diye hiç merak etmeden; ordu darbeden vazgeçmiyor, diyerek dünyayı ayağa kaldırdınız.

 

Gördünüz mü ne oldu?

 

Askeri savcı 12 gün araştırdı.

 

“Bu belge sahte” dedi.

 

Sivil savcı 46 gün araştırdı.

 

“Bu belge sahte” dedi.

 

İktidar yanlıları, ABD yandaşları, dün orduya vuranlar, bugün “açılım demokratlığına” soyunun sizler ise “belge gerçekmiş” gibi yazdınız, dünyayı ayağa kaldırdınız, halka “ne kadar yüksek dozda demokratlar olduğunuz” izlenimi vererek, çok önemli insanlar oldunuz!

 

Aslında tetikçi oldunuz.

 

Sizi tetikçi yaptılar.

 

Soracak mısınız?

 

Sizi niçin tetikçi yaptılar?

 

 

 

N.Doğru 20.08.2009

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yazımı alıp, bindirme yaptığınıza göre konunun muhatabı benim.

 

Hatırlayanlar hatırlar. Bir gece tutuklandıktan sonra aynı adam diğer gün serbest bırakıldı. Üstelik tutuklamaya itiraz konusunda dönen dolapları görmemek mümkün değildi.

 

Sanki asker daha önce böyle planlar, andıçlar hazırlamamıştı.

 

Sanki asker daha önce böylesi örgütlenme ve kışkırtmalarla darbe yapmamıştı. Sanki Ali Kalkancı'yla ben iş çevirmiştim.

 

Hal böyle olunca; bulunan bir belge dolayımında ortaya çok büyük meseleler ve sorunlar çıktı. Ben, kendi son mesajımda yargılamaya ilişkin aksaklıklara da değindiğim halde bu nedense atlandı.

 

Lakin, yargılamaya ilişkin ne kadar aksaklık olursa olsun: Dursun Çiçek'in evinin 5 gün sonra aranması da

Savcılık ifadesinde farklı imza vermesi de

Askeri savcılığın kendi görev alanı dışında bir karar vermiş olması da (bu konudaki kararda sorunlar vardı)

18 saatte (sanırım), dikkat edin bir gün dahi değil, itirazı görüşüp tutuklamaya karar veren hakimin yerine başkasının atanarak 2'ye karşı 1 oyla tutukluluk halinin kaldırılmasına karar verilmesi de dikkate alındığında;

 

Ben, olayın güçler savaşı olduğuna kanaat getirmiş bulunmaktayım. Pekiyi siz neye kanaat getiriyorsunuz...

 

Gördünüz mü ne oldu?

 

Askeri savcı 12 gün araştırdı.

 

“Bu belge sahte” dedi.

 

Sivil savcı 46 gün araştırdı.

 

“Bu belge sahte” dedi.

 

Askeri savcı sahte dedi de sicil savcı 46 gün sonra "Bu belge sahte" dedi mi? Ben, görevsizlik kararı okumuştum. Hatta görevsizlik kararıyla beraber bu belge ergenekon davasındaki deliller klasörüne de konuldu bildiğim kadarıyla.

Diyelim ki yanlış biliyorum ve ergenekon delilleri arasında bu belge yok. Pekiyi biri çıkıp da bu belge Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca sahte olarak telakki edildi diyebilir mi?

 

Görevsizlik Kararının de demek olduğunu öğrendiğinde N.Doğru'nun tekrar yazı yazmasını temenni ederiz...Saygılarla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yazımı alıp, bindirme yaptığınıza göre konunun muhatabı benim.

...

Pekiyi biri çıkıp da bu belge Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca sahte olarak telakki edildi diyebilir mi?

 

Muhataplardan biri de sizsiniz doğrudur ancak sadece siz değilsiniz. Onlar kendilerini bilirler belki bir gün cevap da verirler.

...

Hala belgenin gerçekliğinden dem vuruyorsunuz. Eğer ki gerçekse, orjinali nerde? Eğer ki gerçekse yazanı nerde? Onca olan bitenin üzerine Ankara Başsavcılığına topu atıyorsunuz, üç gün sonra O da sahte derse kime atacaksınız topu? Kaldı mı başka defans oyuncusu?

Neyse. Bu kadar izafiyet yeter. Necati Doğru anlatmaya devam ediyor:

 

Bekliyoruz! Konuya bugün de devam edeceğim, önemlidir. Başbakan; “belge sahteyse daha vahim” demişti. Genelkurmay Başkanı da; “belge sahte çıkarsa görün bakalım neler olacak” diye açıklama yapmıştı.

 

Bekliyoruz neler olacak?

 

Başbakan ne diyecek?

 

Genelkurmay ne yapacak?

 

Bülent Arınç, şimdi niçin ağlayacak?

 

Gerçekliği kanıtlanmamış belgeyi gerçekmiş gibi yazarak “tetikçi durumuna” düşen liberal aydınlar, iktidar yalakaları, eski kaşarlanmış cuntacı solcu yeni ABD yandaşları, Fethullah demokratları, Abant toplantısında kendisini Obama zannedip, “Yes we can...” bağırtısı yükselticileri hangi tavrı alacaklar? Onları tetikçi durumuna düşürenin kim ya da kimler olduğunu, büyük planın ne olduğunu merak edecekler mi?

 

Eğer belge sahteyse, sahtekârlığı yapan gerçek.

 

Kimin kaleminden çıktı bu sahtekârlık, hangi sahtekârın bilgisayarında yazıldı? Ergenekon’dan tutuklu avukatın bürosunda masasının çekmecesine gece gizlice kim o belgeyi koydu? Çekmeceye koyulmuş belgenin bir ihbar üzerine polis baskını ile bulunmasından ve savcıya teslim edilmesinden sonra 5 gün niçin beklendi? 5 gün sonra kim bu sahtekârın elinden çıkmış fotokopiyi alıp “süzme sızdırma-vurma kollama gazeteciliğine” yayınlasınlar diye verdi? Ne olduğu belirsiz belgeyi, gerçekmiş gibi ilk yayınlayan gazetede (Taraf) yüzü kapatılarak fotoğrafı basılan ve “orduda darbeciler var, bundan Genelkurmay Başkanı’nın da haberi var” iddiasında bulunan general kimdi?

 

O yüzsüz general!

 

Niçin ortaya çıkmıyor?

 

Niçin “Bendim o” demiyor?

 

Bu soruları sormanın.

 

Ve cevaplarını aramanın.

 

Sahtekârın bulunmasını istemenin şimdi zamanıdır. Kara çalarcasına ve sinsice “ordu darbecilikten vazgeçmedi senaryosu yazmaya” giriştiler. Bunu da halka “demokrasi standartlarını yükseltme girişimi” diye yutturmaya kalktılar

 

Nezih olamadılar.

 

Önce bir belge yazıldı.

 

Avukatın bürosuna kondu.

 

Sonra gazeteye sızdırıldı.

 

Ordu darbeden vazgeçmiyor, “iktidar partisi AKP ile Fethullah Gülen’i bitirme” belgesi yazıyor diyerek dünyayı ayağa kaldırdılar. İktidar partisinin önde gelenleri toplu halde savcıya gidip, “bak ordu bize darbe yapma kirli niyeti taşıyor” diye suç duyurusunda bulundu.

 

Tamam da belgenin aslı var mı?

 

Varsa nerede?

 

Kim yazdı, nerede yazdı?

 

Kaç kişiydiler?

 

Belgenin aslını soran, soruşturan, takip eden demokrat gazeteci(!), demokrat başbakan(!), demokrat hocaefendi(!), demokrat cumhurbaşkanı(!), demokrat bakan(!), demokrat milletvekili(!), demokrat yandaş yazar(!), demokrat profesör yazar(!), şimdi yukarıda sıralanan sorulara cevap vermek zorunda.

 

Albay Dursun Çiçek!

 

30 yıllık asker, kurmay subay.

 

5 sene askeri okul öğrenciliğini de sayarsan 35 yıl halkın parasını harcamış, albaylığa kadar yükselmiş bu halk çocuğuna aslı bulunmamış bir kâğıt parçasıyla “kara çamur çalmaya” kimin hakkı var? Albay olmuş, terfi bekleyen halk çocuklarına leke sürmeyi hangi demokrasilerde yapıyorlar?

 

Siz ne biçim demokratsınız?

 

Şimdi Ankara Başsavcılığı “gerçeğe aykırı belge düzenlemek” soruşturması yürütüyor.

 

Bekliyoruz!

 

Başbakan ne diyecek?

 

Genelkurmay ne yapacak?

 

Bülent Arınç, şimdi niçin ağlayacak?

 

Sahtekâr ne zaman bulunacak?

 

21.08.2009

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

 

Hala belgenin gerçekliğinden dem vuruyorsunuz. Eğer ki gerçekse, orjinali nerde? Eğer ki gerçekse yazanı nerde? Onca olan bitenin üzerine Ankara Başsavcılığına topu atıyorsunuz, üç gün sonra O da sahte derse kime atacaksınız topu? Kaldı mı başka defans oyuncusu?

Neyse.

 

Cevap vermeyecektim ,ki farkettiysen bu zamana kadar değinmedim, ama Sami Selçuk'un "Belge" konulu bir yazısını okudum bugün. Onu ekleyim dediğimde yukardaki metin tekrar karşıma çıktı. Değinmeden de geçmeyelim dedim. Yukardaki yazımı bir daha okuyun ve belgenin gerçekliğinden dem vurup vurmadığımı anlayın derim. Belge gerçek değil diyenlere soruşturmanın henüz sonuçlanmadığını söylüyorum. Hatta ben, bu belgenin aslının bulunamayacağını çok önce söyledim zaten. Olsa bile bulunamayacaktı bana göre. Futbolla ilgilendiğimi biliyorsunuz. Buna göre defans oyuncusu geçilse dahi bir kalecinin olduğunu bilmek gerekir. Dahası kaleciyi geçseniz dahi kaleyi tutturacak şutu atabilecek beceriye sahip olmanız gerekir. Şutu attınız diyelim hava şartlarının da o topu o kaleye götürecek kadar uygun olması gerekir. Yani ki kaldı mı başka defans oyuncusu derken; futbol hakkında asgari bir bilgiye sahip olmak da gerekir. 3-5 gün sonra savcının diyeceği "sahte" dir değil "aslına ulaşılamamıştır" veya "belgenin aslının olup olmadığı tespit edilememiştir" olacaktır. Tabii bence...Sivil yargı, askeri yargıya benzemez. Belge sahte, sahte belgeyi öne sürenler hakkında gerekli işlem yapılsın deyip de topu taca atma işini yapma/z/malı...

 

Sami SELÇUK

 

‘Belge’ (mi?)

 

Bu köşedeki yazılar, siyasal konuların ve siyasallaştırılan güncel tartışmaların dışında kalan değerlendirmelere ayrılmıştır.

 

Sözgelimi Dreyfus Davası, Fransa’da yaşanan acılar bizde de yaşanmasın diye, ayrıntılarıyla işlendi.

 

Esasen ülkemizde her Allah’ın günü hukuk tartışılıyor.

 

Bu hem sağlık, hem de hastalık belirtisidir.

 

Bu sürece uyarak daha soğukkanlı bir ortamda Dreyfus Davasındaki ‘bordro’ gibi, ‘belge’ diye ünlenen ‘AK Partiyi ve Gülen’i bitirme’ tıpkıbasımına (fotokopi) ilişkin ve gündemden düşmüş gibi görünen tartışmalara değinmek istiyorum.

 

1-Hukukta ‘belge’ kavramı, yazı ya da benzeri işaretlerle/araçlarla düzenlenen, bir hak yaratan ya da onu kaldıran, özetle hukuki sonuç doğuran nesneyi anlatır.

 

Borç senedi, hakaret mektubu gibi.

 

Bunlar imza taklidiyle düzenlense bile, hukuki sonuç doğurur; belgedir, sahtecilik suçunun maddi konusudur.

 

Çünkü senet alacak hakkı, hakaret mektubu cezai ve hukuki kovuşturma hakları doğurur.

 

2-Tartışılan olayda ele geçen tıpkıbasım, asıl değildir. Bu yüzden bir ‘gerçek belge’ değildir. Ama sıradan bir ‘káğıt parçası’ da değildir.

 

Ceza yargılaması hukuk açısından üzerinde durulması gereken bir ‘bulgu’dur.

 

Bu bulgu, aslına uygunluğu başka kanıtlarla doğrulandığının mahkemece benimsendiği anda bir ‘gerçek sayılan belge’ye dönüşme gizilgücüne sahiptir.

 

Evet, yazıbilime (grafoloji) göre, tıpkıbasım, kaleme alanın kimliğini belirlemede incelemeye elverişsizdir. Çünkü yazanın kimliğini, tıpkı parmak izleri gibi, káğıt üzerindeki izler ele verir. İki insanın parmak izlerinin benzemesi olasılığı, en az on yedi milyar insanın bulunmasından sonra söz konusudur.

 

Bu nedenle tıpkıbasım üzerinden belki sadece kesin olmayan kanılar belirtilebilir. O kadar.

 

Tıpkıbasım, gerçek bir belge olmadığına göre, başka kanıtlara başvurmak gerekir. Tıpkıbasımda kullanılan aygıtlar, olayı gören, bilen tanıklar gibi.

 

3-Bu araştırmayı savcılık yapacak, asıl kuşkuluyu bulmaya çalışacaktır. Tıpkıbasım için kullanıldığı sanılan aygıtlar incelenerek onların özelliklerine göre sonuca ulaşılmaya çalışılacak, kuşkulu ve varsa olayın tanıkları dinlenecektir.

 

İtiraf, ceza yargılamasında önemli, ama kesin kanıt değildir. Bağlayıcı değil, değerlendirmeye açıktır.

 

Soruşturmacı, kanıtlar eylemin (suçun) işlendiği hususunda yeterli kuşku oluşturduğu anda kuşkulu hakkında kamu davasını açmak zorundadır.

 

Savcıların kanıtların inandırıcı olup olmadığını değerlendirme yetkisi yoktur. Bu yetki, sanık ve kanıtlarla yüz yüze gelen duruşma yargıcının tekelindedir.

 

Ceza yargılaması ‘kanıtları özgürce değerlendirme ilkesi’ne yaslanır. Tıpkıbasım, yasal olarak elde edilmişse, yargısal değerlendirme sonucunda bu konuda verilen karar, ‘kesin yargı’ ve bundan sonraki iddialar için temel olacaktır.

 

Zira yargı kararı, yaşanan gerçeğe uymasa bile, gerçek sayılır; kişileri bağlar.

 

4-Gerçek sayıldığı için de belgenin içeriği, sözgelimi, açıklanan eylemin varlığı, var ise suç boyutlarına ulaşıp ulaşmadığı elbette değerlendirilecektir.

 

Buna göre dava açmak gerekip gerekmeyeceği belirlenecek; açıldığı takdirde mahkeme suçun oluşup oluşmadığına karar verecektir.

 

Eylem suç değilse, yönetim, görevli hakkında disiplin soruşturması yapacaktır.

 

5-Olayımızda askeri savcı hemen soruşturmayı başlatmış, iki işlem yapmıştır:

 

a-İncelemeye elverişli olmayan tıpkıbasımın başka kanıtlarla da doğrulanmaması - ki bu kanıtlardan biri de askeri yazışma biçimlerine/biçemlerine uymamasıdır- gerekçesiyle ‘kovuşturmaya yer olmadığına kararı’ vermiştir.

 

b-Ardından da yazıyı düzenleyenin asker olmadığı ve ‘askeri karargáhta/yer’de işlenmediği gerekçesiyle dosyayı ilgili başsavcılığa yollamıştır.

 

6-Bu işlemler üzerine insanlarımız iki kutba ayrıldı. Ordunun darbe yapmasını yasal bir yetki olarak algılayanlar -ki bu yanlış bir hukuk yorumudur- askeri savcıyı desteklemişler; tıpkıbasımın orduyu güç durumda bırakmak isteyenlerce düzenlendiğini ileri sürmüşlerdir.

 

Darbeyi suç olarak görenler ise askeri savcıyı, işi ört bas etmeye yeltenmekle suçlamışlardır.

 

Kimiler de ileri gitmişler savcıyı ‘yanlı/şaibeli karar’ vermekle suçlamış ve kınamışlardır.

 

7-Gelelim hukukun dediğine.

 

a-Askeri savcının olaya hemen el koyması, eylemi; kanıtlar, işlendiği yer ve maddi yetki (görev) açısından ele alması yerindedir.

 

b-Dosyanın içeriğini, hukuku bilmeden savcının ulaştığı sonucu, ‘yanlı’ diye algılayarak ona göreviyle ilgili bir suç yüklemek, aşağılamadır. ‘Şaibeli’ demek kınamadır.

 

İki davranış da düşünce özgürlüğü kapsamına girmez.

 

c-Savcının ulaştığı her sonuç ise, sadece bir ‘görüş’tür.

 

Zira ceza yargılamasında savcı iddia eder; taraftır. Yargıç hüküm kurar; karar organıdır. Bunun da iki sonucu vardır:

 

aa-’Kovuşturmaya yer olmadığı kararı’ndaki karar sözcüğünün anlamı ulaşılan sonuç ile ilgili ‘görüş’tür. O kadar.

 

O yüzden söz konusu karar, savcının kendisi dáhil kimseyi bağlamaz.

 

bb-Bağlamaz, ama sıradan bir görüş de değildir. Zira savcılık görevini üstlenen bir hukukçunun hukuki görüşüdür; değerlendirilmesi gerekir.

 

cc-Bu nedenle askeri savcının, eylemin işlenmediği kanısına vardığında dosyayı sadece ilgili başsavcılığa yollamakla yetinmesi gerekirken, dava açılması için kanıtların kuşku noktasına ulaşmadığı değerlendirmesini yaparak kovuşturmaya yer olmadığına kararı vermesi tutarsızdır, gereksizdir, çelişkilidir, ağır bir görev kusurudur.

 

Tutarsızdır. Çünkü yetkili değildir.

 

Gereksizdir. Çünkü dava açma konusunda kendisinden sonraki savcıları, değerlendirmede göz ardı edilemeyecek ve zorlayıcı biçimde bir görüş sergilemiştir.

 

Çelişkilidir. Çünkü hem yetkisiz olduğunu söylemekte hem de işi büyük ölçüde sonuçlandırmaktadır.

 

Ağır bir görev kusurudur. Çünkü yargılama hukukundaki kavramların iyi özümsenmediği anlaşılmaktadır.

 

Kuşkusuz soruşturmayı yürüten görevli savcılar, ulaşılan görüşün bir yargıca değil, bir savcıya ait olduğu bilinciyle soruşturmalarını yürütecekler ve sonucuna göre davanın açılıp açılmamasına özgürce karar vereceklerdir.

 

Buna inanıyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cevap vermeyecektim ,ki farkettiysen bu zamana kadar değinmedim, ama Sami Selçuk'un "Belge" konulu bir yazısını okudum bugün. Onu ekleyim dediğimde yukardaki metin tekrar karşıma çıktı. Değinmeden de geçmeyelim dedim. Yukardaki yazımı bir daha okuyun ve belgenin gerçekliğinden dem vurup vurmadığımı anlayın derim. Belge gerçek değil diyenlere soruşturmanın henüz sonuçlanmadığını söylüyorum. Hatta ben, bu belgenin aslının bulunamayacağını çok önce söyledim zaten. Olsa bile bulunamayacaktı bana göre. Futbolla ilgilendiğimi biliyorsunuz. Buna göre defans oyuncusu geçilse dahi bir kalecinin olduğunu bilmek gerekir. Dahası kaleciyi geçseniz dahi kaleyi tutturacak şutu atabilecek beceriye sahip olmanız gerekir. Şutu attınız diyelim hava şartlarının da o topu o kaleye götürecek kadar uygun olması gerekir. Yani ki kaldı mı başka defans oyuncusu derken; futbol hakkında asgari bir bilgiye sahip olmak da gerekir. 3-5 gün sonra savcının diyeceği "sahte" dir değil "aslına ulaşılamamıştır" veya "belgenin aslının olup olmadığı tespit edilememiştir" olacaktır. Tabii bence...Sivil yargı, askeri yargıya benzemez. Belge sahte, sahte belgeyi öne sürenler hakkında gerekli işlem yapılsın deyip de topu taca atma işini yapma/z/malı...

 

 

 

Sami Selçuk şöyle diyor;

2-Tartışılan olayda ele geçen tıpkıbasım, asıl değildir. Bu yüzden bir ‘gerçek belge’ değildir. Ama sıradan bir ‘káğıt parçası’ da değildir.

Ceza yargılaması hukuk açısından üzerinde durulması gereken bir ‘bulgu’dur.

 

Ben size bu bulgunun ne olduğunu söyleyeyim. SAHTEKARLIK bulgusu. Yalan bilgi, iftira, düşmanlık ve hakaret bulgusudur. Yazarını ilgilendirmektedir, çekmecesinin sahibini değil.

 

Sami Selçuk devam ediyor;

Bu bulgu, aslına uygunluğu başka kanıtlarla doğrulandığının mahkemece benimsendiği anda bir ‘gerçek sayılan belge’ye dönüşme gizilgücüne sahiptir.

Bunun Türkçesi ise şu: Bu kağıdı o avukatın üzerine yıkacak işi şu ana kadar beceremedik ama bu tüm kozların oynandığı anlamına gelmiyor, her an bir gizli tanık, yalancı dolancı şahit ile işi kıvırabiliriz. Acele etmeyin diyor.

Gizli güce sahipmişmiş. Yok artık daha neler, sanırsın muska-büyü gibi birşey. Varsa bilgi, koyun ortaya tartışalım. Yoksa böyle orta sahada boş boş top çevirmeyin (futbol bilirsin sen)

 

O kağıda belge demeniz ve buna inanmanız için daha fazla bilgi lazım. Gizli gücüne inanarak ancak yandaş kalemlerinizi ve iktidar avanesini inandırabilirsiniz. Neye inandığınız çok önemli değil, nasıl inandığınız daha önemli. Futbolda topun varlığı golün varlığının garantisi değildir. Hele ki top bir de naylondan mamul ise smile.gif

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sami Selçuk'un yazısını sizin için alıntılamamıştım. Fotokopinin de başkaca kanıtlarla beraber kanıt olabilceğini anlatmak için eklemiştim.

 

Yukarda bu konuda bir tartışma var.

 

Bu arada gizligüç değil, gizilgüç. Dikkat edilsin. Neyse en azından Sami Selçuk'un yazısını okuyup cevap vermişiniz. Kimileri okumadan da cevap veriyor...

 

Sami Selçuk, yargının içinden çıkmış inanılmaz derinliği olan bir entellektüeldir. gizli güç diyebilirdi ama dememiş değil mi?

 

Zora gelindiğinde galiba hemen yandaş kalem gibi cümlelere sarılınıyor. Neyse; bu kadarı yeter....Fazlasını söyleyip de oruç oruç ne canımı sıkayım ne de seni kırayım...Hadi eyvallah...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sami Selçuk'un yazısını sizin için alıntılamamıştım. Fotokopinin de başkaca kanıtlarla beraber kanıt olabilceğini anlatmak için eklemiştim.

Birincisi, fotokopinin kanıt olması için aslının da var olması gerekir. Aslını bulamamışlar, suretini onaylatacak makam arıyorlar. Garantör kim? Neye göre hüküm verilecek? Bunların cevabı yok.

Bu arada gizligüç değil, gizilgüç. Dikkat edilsin. Neyse en azından Sami Selçuk'un yazısını okuyup cevap vermişiniz. Kimileri okumadan da cevap veriyor...

İkincisi, gizli diye okumuştum, dikkat etmemişim. Fakat gizil olsa da değeri değişmez. Kağıt parçasına atfedilmiş potansiyel ne artar ne azalır.

Zora gelindiğinde galiba hemen yandaş kalem gibi cümlelere sarılınıyor.

Yandaşların kontrol edilemez çıkışlarının, iktidarı ortada bırakan açıklamalarının zoruna gittiği bir kesim var doğrudur. Ama ben onlardan değilim. Hatta aksine bundan rahatsız olanlar, kendi cemaatlerinin üyeleri.

 

Bitirirken;

Bu kağıt parçası delildir veya değildir. Sahibi nerededir? Bak bunun da cevabı yok.

Top auta gitmiş hatta stadın dışına kaçmış. Ara ki bulasın smile.gif

Bulursan belki gol bile atarsın. Allah'tan ümit kesilmez.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...
Bu belgenin; Genelkurmay’ın bir dairesinde, Kurmay Albay Dursun Çiçek tarafından yazılmadığı şimdi kesinlikle ortaya çıktı.

 

Oysa siz ne yapmıştınız?

 

Bu belgeyi Albay Dursun Çiçek hazırlamış gibi yazmıştınız.

 

Hatırlayın!

 

Ergenekon davasından şüpheli avukat Serdar Öztürk’ün bürosundaki masasının çekmecesine gece gizlice ve bir hırsız gölgesi sessizliğiyle o belgeyi koymuşlardı. Çekmeceye koyulmuş belge bir ihbar üzerine polis baskını ile bulunmuştu.

 

Savcıya teslim edilmişti.

 

5 gün geçmişti.

 

5 gün içinde bu belgenin doğru olup olmadığını soruşturacak, doğru ise hazırlayanı kulağından yakalayıp “seni darbeci seni...” diye adalete teslim edecek yerde 5 gün sonra bu fotokopiyi bir gazeteye sızdırdılar. Ve “Ordu AKP hükümetini devirmek istiyor, Fethullah Gülen’i bitirmek istiyor... Bunun için andıç planları yapıyor... İşte belgesi...” diye yazdırdılar. Bu yapılan bel altı vuruştu; İttihat Terakki’den beri süregelen “150 yıllık süzme sızdırma, vurma ve kollama derin devlet gazeteciliğinin” devamıydı.

 

Sizler, hepiniz.

 

İktidar yanlıları.

 

AKP yalakaları.

 

ABD yandaşları.

 

Kandil söyleşi yazarları.

 

Dün tezkereyi savunanlar.

 

Bugün ABD trenine binip “açılım demokratlığına” soyunanlar; sızdırma belgeyi yayınlayan gazetede yüzü kapatılarak fotoğrafı basılan ve “orduda darbeciler var, bundan Genelkurmay Başkanı’nın da haberi var” iddiasında bulunan general kimdir diye hiç merak etmeyenler, gazetede iddia eden generalin yüzü niçin kapatıldı, ismi niçin gizlendi, yüzsüz general fotoğrafı yayınlamanın adına demokrat gazetecilik(!) nasıl dendi diye hiç merak etmeyenler, Albay Dursun Çiçek’e vurdunuz da vurdunuz... Aslında orduya vurdunuz.

 

Unuttunuz mu?

 

Siz vurdukça!

 

Başbakan seviniyordu.

 

Bülent Arınç ağlıyordu.

 

Sizler de; “Belgenin aslı var mıdır, kim yazmıştır, avukatın çekmecesine kim koymuştur, süzme sızdırma gazeteciye kim sızdırmıştır, fotoğrafı yayınlanan iddiacı yüzsüz general kimdir?” diye hiç merak etmeden; ordu darbeden vazgeçmiyor, diyerek dünyayı ayağa kaldırdınız.

 

Gördünüz mü ne oldu?

 

Askeri savcı 12 gün araştırdı.

 

“Bu belge sahte” dedi.

 

Sivil savcı 46 gün araştırdı.

 

“Bu belge sahte” dedi.

 

İktidar yanlıları, ABD yandaşları, dün orduya vuranlar, bugün “açılım demokratlığına” soyunun sizler ise “belge gerçekmiş” gibi yazdınız, dünyayı ayağa kaldırdınız, halka “ne kadar yüksek dozda demokratlar olduğunuz” izlenimi vererek, çok önemli insanlar oldunuz!

 

Aslında tetikçi oldunuz.

 

Sizi tetikçi yaptılar.

 

Soracak mısınız?

 

Sizi niçin tetikçi yaptılar?

N.Doğru 20.08.2009

Belgenin galiba aslı çıktı. Ulan sahtesi bu kadar uğraştırdı, şimdi aslı çıktı. Başımıza büyük iş açıldı vesselam...

Büyüklük gösterip özür dilemiş Necati Doğru. Özür de kendi içerisinde eksiklikler ve yanlışlar barındırıyor ama neyse. Nihayetinde bu da bir erdemdir.

Ben de bir kendi adıma bir özür dileyeyim. Bu belge gerçek olsa dahi ortaya çıkmayacaktır demiştim. Yanılmışım özür diliyorum. Ben de Necati Doğru gibi yapıp şöyle diyeyim bari. Bu yanılgı için bahane arayacak değilim. Lakin; ihbar mektubunda dillendirilen "mıntıka temizliği" bahsini okuyanlar diyeceklerdir ki; o belge bulunsaydı kesinlikle ortaya çıkmazdı.

Şimdi şunlar söylenebilir. Madem bu kadar zamandır bu belge birindeydi neden şimdi ortaya çıktı. Neden açılımın gergin günlerinde ortaya çıktı bu belge, neden basına sızdırıldı. Bunlar güzel sorular ama daha güzel sorular da var.

Mesela; Gereğini yapacak olan Genel Kurmay nasıl bir şey yapacak.

Temizlik için o kadar uğraşıldığı halde bir evrakı bile temizleyemeyen teşkilat ne olacak

İhbar mektubunu gönderen subaya ne olacak

Bir de ne olacak bu Galatasaray'ın hali...

NOT:Neyse; tartışmadan da vakit geçiyor ama sadece böyle şeyler de oluyor dedim. Hatırlatmak için. Neyse, birçokları "Türklerin" hafızasının zayıflığına güvenerek söylüyorlar söylediklerini. Çok şey söyledim bu zamana kadar artık sussam iyi olur herhalde...

Çok önemli gördüğüm birşey olmazsa tartışmadan uzak durup vakti o şekilde heba edeceğim...

eyvallah...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.