Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Konu Atatürk karşıtlığı değildir. Atatürk'ün ideolojisi de kemalizm değildir. Atatürkçülük ile kemalizmi karıştıranlara da selam olsun.

 

Konunun Türklük düşmanlığı ile heeeççç alakası yoktur. Zira içinizde benden daha Türk az bulunur. Torosların bağrından kopmuş Yörük bir adamı da Türk düşmanlığı ile suçlamak da 17-18 yaşındaki gençlere has bir özellikl olsa gerektir diyeceğim de; onlar dahi ne diyeceklerini ve ne demeyeceklerini çoğu zaman bilirler...

 

Tanımımızda bir yanlış olmadığını da belirtelim.

 

Kötü örneğin örnek olmamasından bahsetmiyoruz. Orada ifrat-tefrit aralığından bahsettik. Bu aralıkta olan rutindir. Bu aralığın ifrat kısmında olanla tefrit kısmında olan radikaldir. Dolayısıyla burada birkaç kişiden değil doğrudan bir kitleden bahsediyoruz.

 

Gelelim sosyolojik tespitteki numune üzerinden genel yargılara varma hadisesine. Bilenler bilir; anketler tüm toplum üzerinde toplumu tamamı baz alınarak yapıl/a/mazlar. Temsilci kitle seçilerek, belirlenerek onlarla anket yapılır çıkan sonuç genele teşmil edilir. Yanılma payı objektif bakışla alakalıdır. Sorularla da alakalıdır da geçelim...

 

Türkiye'de tuttukları yekûnla kuvvetleri zıt olan bu grup için 40 kişi azımsanacak bir katılım değildir. Bu arada ilgili anketi okuyanlar Beyaz Türklerden mi Kemalist Beyaz Türklerden mi bahsedildiğini okusun. Ya da ankette kaç defa kemalistlikle ilgili cümle kurulduğunu buraya aktarsın...Veya gerek yok...

 

Neyi tartışıyoruz.

 

Kemalizmi mi? Ya da; halkın yerine düşünen, sadece kendilerinin doğruyu bildiğini vehmeden, siyasi iktidarın karşı görüşte olanlara verilmesindense askeri vesayeti yeğleyen, tarz olarak jakoben; seçimi sadece kendisi seçildiğinde meşru gören, karşısında olduğu görüş için her yolu mübah sayan anlayışı mı tartışıyoruz.

 

Atatürkçülük bunların dışında bir şeydir değil mi? Kemalizm, İsmet İnönü despotizmiyle beraber anılmıyor mu? Ya da onun ideoloji haline getirdiği bir düşünce veya düşünce ve ideoloji olarak bir el kitabı bastırmamasına rağmen yapıp ettikleri değil midir?

 

Atatürkçülük, Atatürk veya Türklüğe hakaret gibi bir durum yok. Kemalist ideoloji tanımlanıyor. Bu tanım yapılırken kemalizmi benimseyenlerin Beyaz Türkler olduğunu söylüyoruz. Beyazın ne menem birşey olduğunu ayrıca belirttik.

 

Kemalizmi benimseyenlerin Beyaz Türkler olması suret-i haktan bir mesele. Olmaması mümkün değil, değil de; can yakıcı soru Beyaz olmayan Türklerin, Kemalizmi benimsemesi nasıl bir hengamedir anlaşılır gibi değil.

 

Bu ülkenin kuruluş ideolojisi kemalizm olamaz. Bunu dediğinizde "Kuruluş" un ne demek olduğunu bilmiyorsunuzdur. Bu ülkede bazıları sonradan bu ülkenin gidişatında kemalizm ideoloji ile bu ülkeyi yönetmeye çalışmışlardır. Her defasında halk onlara hak ettikleri cevabı vermiş ancak yılmadan usanmadan güçlerini muhafaza etmeye çalışmışlar ve bürokraside çoğu zaman önemli yerleri tutmuşlardır. Bu ülke artık bu ideolojiden sıyrılarak; geleceğe umutla bakan, devletine küsmeyen gençlerin ülkesi olacaktır. 100 yıllık tarihimizde ülkenin başına en büyük felaketler bu ideoloji tarafından gelmiştir. Radikal müslümanlardan çok çok daha fazla tehlikeli bir ideolojiden çok şükür ki kurtuluyoruz.

 

Selamlar...

Gönderi tarihi:
Konunun Türklük düşmanlığı ile heeeççç alakası yoktur. Zira içinizde benden daha Türk az bulunur. Torosların bağrından kopmuş Yörük bir adamı da Türk düşmanlığı ile suçlamak da 17-18 yaşındaki gençlere has bir özellikl olsa gerektir diyeceğim de; onlar dahi ne diyeceklerini ve ne demeyeceklerini çoğu zaman bilirler...

 

Güzel ! Bunun söylenmesi aslında zihniyeti de belli etmiş olmakla birlikte Atatürkçülüğün de bilinmediğini ortaya koydu.. Her yerde bas bas yazıyoruz, Türklük bir Ulusa ait olmak demektir, ırksal anlamı farklıdır.

 

Tanımımızda bir yanlış olmadığını da belirtelim.

 

O tanım yanlıştır. Beyaz Türk tanımı, Türkiye'nin kaymağını yiyen mutlu azınlık anlamındadır, bunların içerisinde Kemalist'i de olabilir, Liberal'i de, 2.Cumhuriyetçi'si de, Sosyalist'i de,Kürtçü'süde, Türkçü'sü de, İslamcı'sı da, bilmemnecisi de….

 

Kötü örneğin örnek olmamasından bahsetmiyoruz. Orada ifrat-tefrit aralığından bahsettik. Bu aralıkta olan rutindir. Bu aralığın ifrat kısmında olanla tefrit kısmında olan radikaldir. Dolayısıyla burada birkaç kişiden değil doğrudan bir kitleden bahsediyoruz.

 

Peki, size bakıp ' tüm Yörükler dincidir ' denilebilir mi ? Yörükler içinde de birçok konuda ifrata kaçmış olanlar olabileceği gibi, dinciler arasında da olması mümkündür yada ' Beyaz Türkler ' arasında da, Kemalistler arasında da….

 

Gelelim sosyolojik tespitteki numune üzerinden genel yargılara varma hadisesine. Bilenler bilir; anketler tüm toplum üzerinde toplumu tamamı baz alınarak yapıl/a/mazlar. Temsilci kitle seçilerek, belirlenerek onlarla anket yapılır çıkan sonuç genele teşmil edilir. Yanılma payı objektif bakışla alakalıdır. Sorularla da alakalıdır da geçelim...

 

Türkiye'de tuttukları yekûnla kuvvetleri zıt olan bu grup için 40 kişi azımsanacak bir katılım değildir. Bu arada ilgili anketi okuyanlar Beyaz Türklerden mi Kemalist Beyaz Türklerden mi bahsedildiğini okusun. Ya da ankette kaç defa kemalistlikle ilgili cümle kurulduğunu buraya aktarsın...Veya gerek yok...

 

Anketin ismi ' Seçkinler ve Sosyal mesafe '... Peki, anketin hangi kitleyi temsil etmesi gerekiyor? Seçkin azınlığı değil mi ? Peki, bu seçkin azınlıkta, muhtemelen hayatında Kemalizm veya Atatürkçülük hakkında bir kitap bile okumamış ama George Washinton’un hayatını ezbere bilen ve buna rağmen kendini Kemalist sananlar dışında bir görüşü olanlar yok mudur ? Anket neden diğer seçkinleri de araştırma konusu yapmamıştır. Başta söylemiştim; bu anket taraflı ve maksatlı bir ankettir. Maksat ise, Zaman, Taraf türevi gazetelere malzeme çıkarmaya çalışması ve Kemalizme dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti devletine yüklenilmesi için zemin yaratmaya çalışmasıdır. Bunun da sebebi, Ukrayna'da, Gürcistan'da karışıklık çıkarıp, renkli devrimler yaptırıp, bu ülkelerde ABD çıkarlarına uygun politikalar uygulayan hükümetlerin iktidara getirilmesini sağlayan ABD’li işadamı Soros’un desteklediği Açık Toplum Vakfı’nın hizmet ettiği amacının Türkiye'deki ile aynı olmasıdır. Bu çalışmaların renk merakı buradandır.

 

 

Kemalizmi benimseyenlerin Beyaz Türkler olması suret-i haktan bir mesele. Olmaması mümkün değil, değil de; can yakıcı soru Beyaz olmayan Türklerin, Kemalizmi benimsemesi nasıl bir hengamedir anlaşılır gibi değil.

 

Konu Atatürk karşıtlığı değildir. Atatürk'ün ideolojisi de kemalizm değildir. Atatürkçülük ile kemalizmi karıştıranlara da selam olsun.

 

Atatürk’ün ideolojisi Kemalizm değildir demekle söylenen şey doğru olmaz. İddiası bu olan kişinin bunun gerekçelerini de söylemesi gerekir ki hele bunu iddia eden bir Hukukçu ise bu nokta fazlasıyla ehemmiyet arzeder.

 

Atatürkçülük bunların dışında bir şeydir değil mi? Kemalizm, İsmet İnönü despotizmiyle beraber anılmıyor mu? Ya da onun ideoloji haline getirdiği bir düşünce veya düşünce ve ideoloji olarak bir el kitabı bastırmamasına rağmen yapıp ettikleri değil midir?

 

Atatürkçülük, Atatürk veya Türklüğe hakaret gibi bir durum yok. Kemalist ideoloji tanımlanıyor. Bu tanım yapılırken kemalizmi benimseyenlerin Beyaz Türkler olduğunu söylüyoruz. Beyazın ne menem birşey olduğunu ayrıca belirttik.

 

Biz de o tanımın yanlış olduğunu söyledik :

 

O tanım yanlıştır. ' Beyaz Türk ' tanımı, Türkiye'nin kaymağını yiyen mutlu azınlık anlamındadır, bunların içerisinde Kemalist'i de olabilir, Liberal'i de, 2.Cumhuriyetçi'si de, Sosyalist'i de,Kürtçü'süde, Türkçü'sü de, İslamcı'sı da, bilmemnecisi de….

 

Bu arada yine İsmet İnönü dönemi ile cevap verilmiş. Atatürk’e laf söyleyemeyenlerin bir taktiğidir; İsmet İnönü üzerinden Atatürk’ü ve Kemalizmi eleştirmek. Atatürk ne demiştir ki İsmet İnönü farklı bir uygulama yapmış da adı Kemalizm konulmuş ?

 

Tüm dünyada İkinci Dünya savaşının zor koşulları altında ekonomiler batarken İsmet İnönünün Türkiyeyi savaşa sokmamak için uyguladığı akıllı siyasetmidir onu despot yapan yada Atatürk’ün tam desteğinin olduğu eğitim seviyesini yükseltmek için Köy enstitülerini kurmak mı ? Ya da Toprak Reformu yapmaya çalışması mı ? Doğu ve Güneydoğu dahil kurdurduğu tekstil, tütün, şeker fabrikaları mı ? Müslüman halkın dinini doğru dürüst öğrenmesi ve din hizmetlerinde karşısında ehil kişiler bulması için açtığı İmam-Hatip okulları mı onu despot yapar ?

 

Hangi devrim olursa olsun devrim bir süreçtir ve yerleştirilmesi için belli bir süre gerekir.

 

Ha tabii, halkın din duygularını sömüren şeyh, softa takımı ile mücadele etmesi ya da demokrasiyi sadece bir araç görüp, onu kullanarak din devleti özlemleri duyanların hevesini kursağında bırakması ise sorun, kendi açınızdan haklı olursunuz. Bu da subjektif bir değerlendirme olur, kimseyi bağlamaz.

 

Neyi tartışıyoruz.

 

Kemalizmi mi? Ya da; halkın yerine düşünen, sadece kendilerinin doğruyu bildiğini vehmeden, siyasi iktidarın karşı görüşte olanlara verilmesindense askeri vesayeti yeğleyen, tarz olarak jakoben; seçimi sadece kendisi seçildiğinde meşru gören, karşısında olduğu görüş için her yolu mübah sayan anlayışı mı tartışıyoruz.

 

 

2002’de AKP birinci parti olduğunda, tüm partiler A.Gül’ün ve Erdoğan’ın elini sıkıp tebrik etmediler miydi ? Hatta, Siirtte bir iki köy seçime katılmadığından yenilenmesi gereken seçime, Erdoğan'ın M.Vekili adayı olarak katılabilmesi için, seçilme yasağının kalkmasına da destek veren Baykal değil miydi ?

 

Demokratik sistemde hiçbir partinin, demokrasiyi ortadan kaldırmaya çalışan dolayısıyla kendi varlığını tehdit eden bir partiyi hoş görmemesi gayet tabiidir. Anayasa Mahkemesi kararıyla Laiklik karşıtı odak olduğu tescillenmiş bir partinin, ülkede yaratmak istediği despotizm, basın yayın özgürlüğüne, yargı bağımsızlığına vurduğu darbeler bu kadar bariz iken demokrasi havariliğine soyunması da bir başka göz boyamadır.

 

' Aman bize darbe yapacaklar ' diye mağduriyet edebiyatına sığınıp diğer taraftan Cumhuriyetin temel değerlerinin altını oymaya devam ederek halkın sağduyusunu küçümseyenlerin de tavrının; hem dayak atıp hem de ağlayan kenar mahalle bayağı sokak dövüşçülerininkinden bir farkı yoktur.

 

Bu ülkenin kuruluş ideolojisi kemalizm olamaz. Bunu dediğinizde "Kuruluş" un ne demek olduğunu bilmiyorsunuzdur. Bu ülkede bazıları sonradan bu ülkenin gidişatında kemalizm ideoloji ile bu ülkeyi yönetmeye çalışmışlardır. Her defasında halk onlara hak ettikleri cevabı vermiş ancak yılmadan usanmadan güçlerini muhafaza etmeye çalışmışlar ve bürokraside çoğu zaman önemli yerleri tutmuşlardır. Bu ülke artık bu ideolojiden sıyrılarak; geleceğe umutla bakan, devletine küsmeyen gençlerin ülkesi olacaktır. 100 yıllık tarihimizde ülkenin başına en büyük felaketler bu ideoloji tarafından gelmiştir. Radikal müslümanlardan çok çok daha fazla tehlikeli bir ideolojiden çok şükür ki kurtuluyoruz.

 

Kuruluşun ne demek olduğunu öğretmeye kalkanların önce devrimin ne demek olduğunu öğrenmesi gerekir. Kemalizmin 100 yıllık olduğunu iddia etmek de hem komik hem de tükürdüğünü yalamak olmuş ( Atatürkçülük Kemalizm değildir ???) :D

 

Bugün ABD destekli Demokrat partinin iktidara gelmesini halkın cevabı olarak gösterenlerin yaptığının da, o zaman ki Demokrat parti yanlısı gazetecilerin yaptığından bir farkı yoktur. Demokrat parti, eğer aldığı oya güvenip tek parti döneminden çok daha fazla baskıcı bir yönetim kurmaya çalışmasaydı, 27 Mayıs müdahalesi de olmayacaktı.

 

Dünün Demokrat partisi ile bugünün AK partisi arasında benzerlikte en çok buradadır. Yani, demokrasiyi ' çoğunlukçuluk yönetimi ' yerine ' çoğunluk yönetimi olarak görmek' Bu fark anlaşılmadıkça abuk subuk yorumlar devam edecektir.

 

Atatürk'ten, Kemalizm'den kurtulmanız gerekir ki AB’ye girebilesiniz ' diyen AB parlementosu üyesiyle yani bu ülkeye dışardan bakan ve tarihini bilmeyen bir yabancı ile aynı noktada buluşulması ise manidardır.

Gönderi tarihi:
100 yıllık tarihimizde ülkenin başına en büyük felaketler bu ideoloji tarafından gelmiştir. Radikal müslümanlardan çok çok daha fazla tehlikeli bir ideolojiden çok şükür ki kurtuluyoruz.

 

Kuruluşun ne demek olduğunu öğretmeye kalkanların önce devrimin ne demek olduğunu öğrenmesi gerekir. Kemalizmin 100 yıllık olduğunu iddia etmek de hem komik hem de tükürdüğünü yalamak olmuş ( Atatürkçülük Kemalizm değildir ???) :D

 

Bugün ABD destekli Demokrat partinin iktidara gelmesini halkın cevabı olarak gösterenlerin yaptığının da, o zaman ki Demokrat parti yanlısı gazetecilerin yaptığından bir farkı yoktur. Demokrat parti, eğer aldığı oya güvenip tek parti döneminden çok daha fazla baskıcı bir yönetim kurmaya çalışmasaydı, 27 Mayıs müdahalesi de olmayacaktı.

 

Dünün Demokrat partisi ile bugünün AK partisi arasında benzerlikte en çok buradadır. Yani, demokrasiyi ' çoğunlukçuluk yönetimi ' yerine ' çoğunluk yönetimi olarak görmek' Bu fark anlaşılmadıkça abuk subuk yorumlar devam edecektir.

 

Atatürk'ten, Kemalizm'den kurtulmanız gerekir ki AB’ye girebilesiniz ' diyen AB parlementosu üyesiyle yani bu ülkeye dışardan bakan ve tarihini bilmeyen bir yabancı ile aynı noktada buluşulması ise manidardır.

 

Evet; sizden olmayan herkes ABD'cidir ha...Neyse 2009-100=1909

 

Tükürdüğümüzü yalayacağımıza tükürmeyiz olur biter. 1909'da Atatürkçülük varsa haklısınız. 1909'da başka birşey varsa da biz haklıyız. 1909 bu ülkenin kuruluş tarihi değildir. II. Meşrutiyetin tarihidir. II. Meşrutiyetle ülke bir gücün eline geçmiştir hatırlanırsa. Bu güç halkın yerine düşünen güçtür. Komitacı bir geleneğe sahip olan bir güçtür.

 

27 Mayıs müdahalesi baskı nedeniyle olmuşmuş. Baskı nedeniyle darbe olduğu için daha baskılı bir döneme geçildi ha..

 

Neyse; 100 yıllık tarihimizde kökleri ittihat terakki'de olan kemalizm ideolojisinden çok şükür ki sıyrılıyoruz. Hesapları düzgün yapın derim.

 

Soru; bu 100 yıllık tarihin içerisinde Atatürk'ün bulunduğu yıllarda vardı. Ona kalırsa Turgut ÖZAL'ın bulunduğu yıllarda vardı.

 

Kemalizm, İsmet İnönü despotizmiyle beraber anılmıyor mu? Ya da onun ideoloji haline getirdiği bir düşünce veya düşünce ve ideoloji olarak bir el kitabı bastırmamasına rağmen yapıp ettikleri değil midir?

 

Atatürk'e saldırmak isteyenler İsmet Paşa'ya saldırıyorlarmış. Birilerinin düşüncelerini tartışmak onlara saldırmak mıdır? veya yapıp ettiklerini...Ben, Atatürk hakkındaki eleştirilerimi çok önce yaptım. Son olarak da; onun geçmişte yapmış olduğu hatalar veya din üzerine söylemiş olduğu sözleri tartışmak bize herhangi bir çıkar sağlamayacaktır dedim. Bundan daha öte gitmenin bir manası var mı? İsmet İnönü'nün hatalarını sayıp dökmek bize birşey sağlayacak mıdır? Hayır. Pekiyi konumuzla ne alakası var? Onun tavrını esas alan bir yapılanma (halk oyundan korkularından dolayı gizli oy açık sayım metadonu geliştirdiklerini hatırlatayım) bugün hala halkın yerine düşünmeyi yeğliyor. Bu tavrın hatalı olduğunun ortaya konulması İsmet Paşa'nın hatalarını ortaya koymakla düzelmeyecek.

 

Türklük meselesine gelirsek; bu konuda çok teferruatlı tartışma Cyrano ile aramızda yaşanmıştı. O tarihten sonra her ne kadar İngiltere vatandaşı olan bir Türk'e ingiliz mi diyeceğimiz, Fransa vatandaşı olan bir Alman'a fransız mı diyeceğiz gibi replikler üretsem de; yaygın yanlış olarak Türkiye'deki anlayışın da "vatandaşlık bağı" paralelinde kabul edildiğini görmezden gelemedim.

 

Hasılı Türklük bir ulusla alakalı değildi. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşı olmak "Türk" olmanız için yeterli sayılıyordu. Pekiyi tersi; Azerbaycanlılar Türk değil mi?

 

Ben de burada tam da burada; ben hem ırk olarak Türk'üm hem de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir vatandaşıyım diyorum. Yani ki; içinizde benden daha Türk olan az bulunur...Hem bir millete (ne tartışmaydı bu millet meselesi ha...) hem de Türkiye Cumhuriyeti Devletine bağlı olmak adına...Sanki "gölgelerin gücü adına" gibi oldu...

 

Türklük bir ulus'a ait olmak demekmiş. Ulus millet anlayını savunuyorsunuz galiba bu arada...Bir de insanlar neyi savunduklarını bir bilseler...

Gönderi tarihi:
1909'da Atatürkçülük varsa haklısınız. 1909'da başka birşey varsa da biz haklıyız. 1909 bu ülkenin kuruluş tarihi değildir. II. Meşrutiyetin tarihidir. II. Meşrutiyetle ülke bir gücün eline geçmiştir hatırlanırsa. Bu güç halkın yerine düşünen güçtür. Komitacı bir geleneğe sahip olan bir güçtür.

 

Şimdi bekir hiç kusura bakma da, öyle bir söylüyorsun ki, sanki 2. Meşrutiyet'ten önce demokrasiyle yönetilen parlamenter bir ülke idi Osmanlı, geldi ittihatçılar parlamentoyu kapattı, serbest seçimleri yasakladı, diktatörlük kurdu.

 

Yahu, mutlaki monarşi ile yönetilen bir ülkeden bahsediyoruz biz değil mi?

 

27 Mayıs müdahalesi baskı nedeniyle olmuşmuş. Baskı nedeniyle darbe olduğu için daha baskılı bir döneme geçildi ha..

 

27 Mayıs sonrası dönem için söylenebilecek en son şey, baskıcı bir dönem olduğudur. 1960 ve 1971 yılları arası için sağ "çok fazla serbest" tanımlaması yapıyordu. 27 Mayıs sonrası dönem bu ülkede fikirlerin, siyasi hareketlerin bugünde dahil olmak üzere hiç olmadıkları kadar özgür oldukları dönemdir. Darbenin hedefinde olan Demokrat Parti'de siyaset bazında engellenmemiştir. Kadro bazında engellenmiştir.

 

 

 

Türklük meselesine gelirsek; bu konuda çok teferruatlı tartışma Cyrano ile aramızda yaşanmıştı. O tarihten sonra her ne kadar İngiltere vatandaşı olan bir Türk'e ingiliz mi diyeceğimiz, Fransa vatandaşı olan bir Alman'a fransız mı diyeceğiz gibi replikler üretsem de; yaygın yanlış olarak Türkiye'deki anlayışın da "vatandaşlık bağı" paralelinde kabul edildiğini görmezden gelemedim.

 

Hasılı Türklük bir ulusla alakalı değildi. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşı olmak "Türk" olmanız için yeterli sayılıyordu. Pekiyi tersi; Azerbaycanlılar Türk değil mi?

 

Şimdi genetik olarak türk olup olmamakla, bireyin kendisini türk olarak adlandırıp adlandırmamasıyla, devletin vatandaşlarını etnik olarak tasnif edip etmemesi farklı şeylerdir.

 

İngiltere vatandaşı bir Türk'ü İngiltere'nin ingiliz olarak kabul edip etmemesi midir bu konuyla alakalı olan.

 

Almanya, almanlığı anayasasında iki şekilde ayırır; kan bağıyla alman olanlar, vatandaşlık yoluyla alman olanlar. İkisi arasında fark vardır. Kan bağıyla alman olan bir kimseyi vatandaşlıktan çıkaramazken almanya, vatandaşlık bağıyla alman olan bir kimseyi çıkarabilir.

 

Birleşik Arap Emirlikleri, kan bağıyla BAE'li olanlara evlendiğinde villa ve araba hediye ederken, vatandaşlık bağıyla BAE'li olanlara evlenirken beş kuruş vermemektedir.

 

İster Ulus devlet olun, isterse bir ümmetçi kabile devleti, asli unsur olarak neyi kabul ettiğidir kriter olan devletin.

 

Türkiye vatandaşlığı kabul etmektedir. Doğuştan vatandaş olanla, bir yıl önce Türk vatandaşlığına geçen kişi yüzde yüz aynı haklara ve aynı yasalara tabidir Türkiye'de.

 

Ancak bunu delen, ve bu ilkesi ile örtüşmeyen bir uygulama vardır hala, o da gayrimüslimlerin polis olamaması.

 

Türkiye ise, böyle bir ayrım yapmamaktadır. Vatandaşlık bağı dışında herhangi bir bağ aramamaktadır Türklük için.

 

Azerbaycanlılar Türk müdür ? Bilimsel açıdan antropologlar ve genetikçiler cevap verebilir. Kültürel açıdan ise Azerilerin kendisi.

Gönderi tarihi:
Şimdi bekir hiç kusura bakma da, öyle bir söylüyorsun ki, sanki 2. Meşrutiyet'ten önce demokrasiyle yönetilen parlamenter bir ülke idi Osmanlı, geldi ittihatçılar parlamentoyu kapattı, serbest seçimleri yasakladı, diktatörlük kurdu.

 

Yahu, mutlaki monarşi ile yönetilen bir ülkeden bahsediyoruz biz değil mi?

 

 

27 Mayıs sonrası dönem için söylenebilecek en son şey, baskıcı bir dönem olduğudur. 1960 ve 1971 yılları arası için sağ "çok fazla serbest" tanımlaması yapıyordu. 27 Mayıs sonrası dönem bu ülkede fikirlerin, siyasi hareketlerin bugünde dahil olmak üzere hiç olmadıkları kadar özgür oldukları dönemdir. Darbenin hedefinde olan Demokrat Parti'de siyaset bazında engellenmemiştir. Kadro bazında engellenmiştir.

 

Yanlış anlamışsın. 2. Meşrutiyetle tabiki mutlakiyetten başka birşeye geçildi. Konunun başında oligarşi ile ilgili birşeyler gevelemiştim hatırlarsan. II. Meşrutiyet'in bir dönüm noktası olduğunu söyledim. Tam cümle bu olmasa da mana budur. Halkın yerine düşünmek enteresan bir tabirdir. Monarkın böyle bir kaygısı dahi olmaz.

 

27 Mayıstan sonra daha baskılı döneme geçildi derken biraz iddialı bir laf etmişim. Yine hatırlasan; 27 Mayıstan sonra yapılan Anayasanın dünyanın en demokratik anayasasına zemin hazırladığını sözlerinden hayli ileri görüşlülükle çıkarmıştım ve de haklısın demiştim. Süper özgür bir anayasal dönem. Pekiyi 27 Mayısta ipe adam asan dönem ne ola ki...Hem de daha bir yıl (17 Eylül 1961) evvel bu ülkenin başbakanı olan bir zat'a karşı süper baskılı bir dönem. Hükümetin diğer üyelerine karşı süper baskılı bir dönem...Kadro bazında engellemek bazen düşünsel bazda engellemek kadar kötüdür. Nihayetinde fikirler insanlardan doğar. İnsanı engellemek fikrin de yeşermesine mani olur...

 

Saygılar...

Gönderi tarihi:
Yanlış anlamışsın. 2. Meşrutiyetle tabiki mutlakiyetten başka birşeye geçildi. Konunun başında oligarşi ile ilgili birşeyler gevelemiştim hatırlarsan. II. Meşrutiyet'in bir dönüm noktası olduğunu söyledim. Tam cümle bu olmasa da mana budur. Halkın yerine düşünmek enteresan bir tabirdir. Monarkın böyle bir kaygısı dahi olmaz.

 

Bütün devrimlerde devrimi arkasında halk ya da ordu olan bir kadro yapar, halk ya destekler, ya desteklemez. Halk desteklerse başarılı olur, desteklemezse başarısız olur. Bütün devrimlerde, devrim hedefine ulaşana kadar, devrimi ve ülkeyi, devrim kadrosu yönetir.

 

Devrimi gerçekleştirenlerin amacı, bir halk idaresi kurmaksa, halkın kendini ifade edebileceği, sesini duyurabileceği, yönetime katılabileceği araçları ve kurumları oluşturur ve böylece hedefinde ki rejime geçer.

 

Osmanlı gibi yüzlerceyıl meşruti monarşi ile yönetilmiş, halkın yönetime zerre kadar katılmadığı, halkın yönetime karşı sesini duyurmak için "isyan" dışında hiçbir araç gerecin olmadığı bir devletten, bir demokrasiye, cumhuriyete geçişin. Padişahı indirip, ertesi gün seçim düzenlemek şeklinde olmayacağını çok iyi biliyorsun. Zaten neyle yapacaksın ? Ne yasa var ortada, ne parlamento var, ne seçim sistemi var, ne de seçimin ne olduğunu bilen bir halk.

 

27 Mayıstan sonra daha baskılı döneme geçildi derken biraz iddialı bir laf etmişim. Yine hatırlasan; 27 Mayıstan sonra yapılan Anayasanın dünyanın en demokratik anayasasına zemin hazırladığını sözlerinden hayli ileri görüşlülükle çıkarmıştım ve de haklısın demiştim. Süper özgür bir anayasal dönem. Pekiyi 27 Mayısta ipe adam asan dönem ne ola ki...Hem de daha bir yıl (17 Eylül 1961) evvel bu ülkenin başbakanı olan bir zat'a karşı süper baskılı bir dönem. Hükümetin diğer üyelerine karşı süper baskılı bir dönem...Kadro bazında engellemek bazen düşünsel bazda engellemek kadar kötüdür. Nihayetinde fikirler insanlardan doğar. İnsanı engellemek fikrin de yeşermesine mani olur...

 

Saygılar...

 

Bu dediğinle baskıcı dönemin birbirinden çok farklı şeyler olduğunu biliyorsun kendin de söylemişsin. Türkiye 27 Mayıs'tan önce, toplumun devletin bütün imkanlarıyla baskı altına alındığı, fiili despot bir dönemde iken. 27 Mayıs'tan sonra, medeni dünya standartlarında özgürlükçü, serbest, her türlü fikrin kendini ifade edebildiği, düşüncelerini toplumla paylaşabildiği, herkesin kendini ifade edecek, siyasi partiler, dernekler, sendikalar kurabildiği, iştirak edebildiği bir döneme kavuştu.

 

Bunun kanlı bir darbe ile gelmiş olması bu gerçeği değiştirmiyor.

 

Yani ne 27 Mayıs'ın kanlı bir darbe olması, özgürlükçü bir dönem yarattığı gerçeğini değiştiriyor.

 

Ne de özgürlükçü bir dönem yaratması, kanlı bir darbe olduğu gerçeğini.

 

27 Mayısçılar despot bir iktidarı indirip, yerine özgürlükçü bir ortam yarattılar. Bu gerçek. Bugün, başbakan, bakanlar, cumhurbaşkanı, muhalefet liderleri, 27 Mayıs sonrası özgürlükçü dönemde, yetişmiş, siyasetle tanışmış insanlar değil mi ?

 

En kötü seçilmiş otorite, en iyi darbeden iyidir. Bu karinedir, bunu tartışmam bile. Ama bir başka karine daha var ki, despotizme karşı şiddet kullanmak da meşrudur.

 

Yani 27 Mayıs için "ne özgürlüğe vurulmuş darbe" diyebiliriz kimilerinin söylediği gibi. Ne de "büyük özgürlük devrimi" diyebiliriz.

Gönderi tarihi:
Evet; sizden olmayan herkes ABD'cidir ha...

 

Yok, mesela Saadet partisi ABD’ci değildir. MHP bugünkü siyaseti ile ABD’ci değildir. Hasılı, AKP, Eski Solcu yeni liberal 2.Cumhuriyetçiler, Kürtçüler, AB’ci Solcular vs ABD’cidir.

 

Neyse 2009-100=1909

 

Tükürdüğümüzü yalayacağımıza tükürmeyiz olur biter. 1909'da Atatürkçülük varsa haklısınız. 1909'da başka birşey varsa da biz haklıyız. 1909 bu ülkenin kuruluş tarihi değildir. II. Meşrutiyetin tarihidir. II. Meşrutiyetle ülke bir gücün eline geçmiştir hatırlanırsa. Bu güç halkın yerine düşünen güçtür. Komitacı bir geleneğe sahip olan bir güçtür.

 

Atatürkçülük bunların dışında bir şeydir değil mi? Kemalizm, İsmet İnönü despotizmiyle beraber anılmıyor mu? Ya da onun ideoloji haline getirdiği bir düşünce veya düşünce ve ideoloji olarak bir el kitabı bastırmamasına rağmen yapıp ettikleri değil midir?

 

:) Valla güzel kıvrılmış bu da. Kemalizmin, önce İsmet İnönü’nün ideoloji haline getirdiği bir akım olduğunu söyleyip, sonra da kökünü İttihatçılara dayandırmak... Bulgar, Sırp komitacılardan bahsetmeden İttihatçıların komitacılığından dem vurmak da ayrıca bir ilginç tespit olmuş.

 

27 Mayıs müdahalesi baskı nedeniyle olmuşmuş. Baskı nedeniyle darbe olduğu için daha baskılı bir döneme geçildi ha..

 

Neyse; 100 yıllık tarihimizde kökleri ittihat terakki'de olan kemalizm ideolojisinden çok şükür ki sıyrılıyoruz. Hesapları düzgün yapın derim.

 

Soru; bu 100 yıllık tarihin içerisinde Atatürk'ün bulunduğu yıllarda vardı. Ona kalırsa Turgut ÖZAL'ın bulunduğu yıllarda vardı.

 

Atatürk'e saldırmak isteyenler İsmet Paşa'ya saldırıyorlarmış. Birilerinin düşüncelerini tartışmak onlara saldırmak mıdır? veya yapıp ettiklerini...

 

Bu arada yine İsmet İnönü dönemi ile cevap verilmiş. Atatürk’e laf söyleyemeyenlerin bir taktiğidir; İsmet İnönü üzerinden Atatürk’ü ve Kemalizmi eleştirmek.

 

Bir de hayali kelimeler okuma olayı çıktı. :D

 

Hasılı Türklük bir ulusla alakalı değildi. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşı olmak "Türk" olmanız için yeterli sayılıyordu. Pekiyi tersi; Azerbaycanlılar Türk değil mi?

 

Ben de burada tam da burada; ben hem ırk olarak Türk'üm hem de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir vatandaşıyım diyorum. Yani ki; içinizde benden daha Türk olan az bulunur...Hem bir millete (ne tartışmaydı bu millet meselesi ha...) hem de Türkiye Cumhuriyeti Devletine bağlı olmak adına...Sanki "gölgelerin gücü adına" gibi oldu...

 

' İçinizde benden daha Türk olan az bulunur ' demek, hem fazlasıyla iddialı hem de mantıksız bir savunma olmuş. Aşağıda açıklayacağım neden mantıksız olduğunu da. İlaveten, kendini referans gösterip iddiayı savuşturma yöntemi de 17-18 yaş arası görülür değil mi?

 

Türklük bir ulus'a ait olmak demekmiş. Ulus millet anlayını savunuyorsunuz galiba bu arada...Bir de insanlar neyi savunduklarını bir bilseler...

 

İnsanlar neye karşı çıktıklarını bir bilseler de ona göre karşı çıksalar dersek daha uygun olur. ;)

 

Konunun Türklük düşmanlığı ile heeeççç alakası yoktur. Zira içinizde benden daha Türk az bulunur. Torosların bağrından kopmuş Yörük bir adamı da Türk düşmanlığı ile suçlamak da 17-18 yaşındaki gençlere has bir özellikl olsa gerektir diyeceğim de; onlar dahi ne diyeceklerini ve ne demeyeceklerini çoğu zaman bilirler...

 

Peki bu mantığın, Nihal Atsız ırkçı mantığından farkı var mı ? Yani, ırkı Türk olmayanların ırkı Türk olana potansiyel düşman olduğunu söyleyen ırkçı düşünceden var mı bir farkı ? Irkı Türk olanlar Türk düşmanı olamaz mı ? :excl:

 

Bir de insanlar neyi savunduklarını bir bilseler...
Gönderi tarihi:

Şimdi, Nazlı Ilıcak Merve Kavakçı provakasyonunu gerçekleştirmesinden sonra, başörtülü - başıaçık çatışmasını alevlendirmek için ABD'deki ırkçılıktan dem vurmuştu. Aynısını buraya uygulamaya kalkışmış, başı kapalıların burada ABD deki siyahiler gibi muamele gördüklerini pompalamıştı. (E el insaf tabii ki. Halka açık çamaşırhanelerde siyahilerin beyazların kullandığı çamaşır makinelerini kullanamadığı bir ırkçılıkla, bir tutulan olguya da el insaf tabii ki.) (*)

 

Bu Beyaz Türkler uydurması, bu provokasyonun devamıdır.

 

Atatürk ilkelerine bağlı olanlar, kendilerini genellikle "Atatürkçü" olarak tanımlarlar. "Biz Kemalistiz" diye bir söylem yaygın değildir. Bu, her türlü "izm'e karşı olmak" şeklinde popüler bir tavır var ya, ondan faydalanıp "Atatürk'e de bu yolla karşı olunsun, hazır her türlü izm'e karşı olunuyorken, bunu da araya katalım" zihniyetinde olanlar bu deyimi kullanıyor. Yok yani, Kemalistim diyen de der şimdi, yasaklayalım mı? Ama durum genel olarak bu şekildedir.

 

Yani diyorum bazen, her kırıntıdan medet umuyorlar, bir çekirge istilasından medet ummadıkları kaldı. "Daha başaramaz, bu laik cumhuriyeti daha da yıkamazsak çekirge afatı gönder bari oldu olacak!" diye çekirge duasına çıkmadıkları kaldı bir! Yakında onu da yapacaklar herhalde!

 

(*) "Bu makine beyazlar içinse, renkliler için olanı hangisi?" türü ironik eleştiriler filan yapılıyordu ABD de o zamanlar. "Başörtüsü yıkamak yasaktır" yazan bir çamaşır makinası olduğunu duysalar kimbilir ne sevinirler garibanlar. "Aha! İşte örtü karşıtları gemi azıya aldı!" Ne güzel ayrım olur, düşmanlık olur, çatışma olur değil mi?

Gönderi tarihi:

Kemalizm'le Atatürkcü olmayi birbirinden ayiranlara tek bir sözüm olacak;Önce kavramlari ögrenin,sonra bilgisayarin karsisina gecin oturun.Kemalizm ve Atatürkcü'lük ayni seydir,kim bunlari biribirinden ayiriyorsa ya kavramlari bilmiyordur ya da maksatli olarak carpitiyordur.Kemalizm ve Atatürkcü'lük ayirimi yapanlarin takintilari 6 oktur.Bunu iclerine sindiremeyenler böyle bir ayirim yaparlar.Atatürkcü'lük ile Kemalizm arasinda ayirim yapanlar tarihsel gercekligi reddetme ve carpitma yanlilaridir.Hani derler ya;"Atatürk'e birsey dedigimiz yok,ama Kemalistler...."Bunu kim diyorsa biliniz ki o Atatürk'e karsidir ve kelime oyunlari ile siyaset yapmaya calismaktadir.Yani takiye!...

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
Şimdi, Nazlı Ilıcak Merve Kavakçı provakasyonunu gerçekleştirmesinden sonra, başörtülü - başıaçık çatışmasını alevlendirmek için ABD'deki ırkçılıktan dem vurmuştu. Aynısını buraya uygulamaya kalkışmış, başı kapalıların burada ABD deki siyahiler gibi muamele gördüklerini pompalamıştı. (E el insaf tabii ki. Halka açık çamaşırhanelerde siyahilerin beyazların kullandığı çamaşır makinelerini kullanamadığı bir ırkçılıkla, bir tutulan olguya da el insaf tabii ki.) (*)

 

Bu Beyaz Türkler uydurması, bu provokasyonun devamıdır.

 

Atatürk ilkelerine bağlı olanlar, kendilerini genellikle "Atatürkçü" olarak tanımlarlar. "Biz Kemalistiz" diye bir söylem yaygın değildir. Bu, her türlü "izm'e karşı olmak" şeklinde popüler bir tavır var ya, ondan faydalanıp "Atatürk'e de bu yolla karşı olunsun, hazır her türlü izm'e karşı olunuyorken, bunu da araya katalım" zihniyetinde olanlar bu deyimi kullanıyor. Yok yani, Kemalistim diyen de der şimdi, yasaklayalım mı? Ama durum genel olarak bu şekildedir.

 

Yani diyorum bazen, her kırıntıdan medet umuyorlar, bir çekirge istilasından medet ummadıkları kaldı. "Daha başaramaz, bu laik cumhuriyeti daha da yıkamazsak çekirge afatı gönder bari oldu olacak!" diye çekirge duasına çıkmadıkları kaldı bir! Yakında onu da yapacaklar herhalde!

 

(*) "Bu makine beyazlar içinse, renkliler için olanı hangisi?" türü ironik eleştiriler filan yapılıyordu ABD de o zamanlar. "Başörtüsü yıkamak yasaktır" yazan bir çamaşır makinası olduğunu duysalar kimbilir ne sevinirler garibanlar. "Aha! İşte örtü karşıtları gemi azıya aldı!" Ne güzel ayrım olur, düşmanlık olur, çatışma olur değil mi?

 

Kemalizm'le Atatürkcü olmayi birbirinden ayiranlara tek bir sözüm olacak;Önce kavramlari ögrenin,sonra bilgisayarin karsisina gecin oturun.Kemalizm ve Atatürkcü'lük ayni seydir,kim bunlari biribirinden ayiriyorsa ya kavramlari bilmiyordur ya da maksatli olarak carpitiyordur.Kemalizm ve Atatürkcü'lük ayirimi yapanlarin takintilari 6 oktur.Bunu iclerine sindiremeyenler böyle bir ayirim yaparlar.Atatürkcü'lük ile Kemalizm arasinda ayirim yapanlar tarihsel gercekligi reddetme ve carpitma yanlilaridir.Hani derler ya;"Atatürk'e birsey dedigimiz yok,ama Kemalistler...."Bunu kim diyorsa biliniz ki o Atatürk'e karsidir ve kelime oyunlari ile siyaset yapmaya calismaktadir.Yani takiye!...

 

 

saygilarla

 

Doğru tespitler için teşekkürler :clover:

Gönderi tarihi:

Atatürk'ün adina karsi hissettikleri ürperti dincileri her yolu mübah görmeye itmektedir.Ona her iftirayi atarlar,her yakistirmayi yaparlar sonra da kendilerini zemzemle yikanmis huripak bir müslüman olarak satarlar,tabi ki yutanlara.Agizlarinda hep ayni sakiz,Kemalist-Kemalizm.Ne oldugunu bilmezler ama kullanmaktan zevk alirlar dört köse olurlar.Kendilerince Atatürk'e degil ama Kemalizm'e karsidirlar.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
Yok,

Valla güzel kıvrılmış bu da. Kemalizmin, önce İsmet İnönü’nün ideoloji haline getirdiği bir akım olduğunu söyleyip, sonra da kökünü İttihatçılara dayandırmak...

Bulgar, Sırp komitacılardan bahsetmeden İttihatçıların komitacılığından dem vurmak da ayrıca bir ilginç tespit olmuş. Bir de hayali kelimeler okuma olayı çıktı.

:D ' İçinizde benden daha Türk olan az bulunur ' demek, hem fazlasıyla iddialı hem de mantıksız bir savunma olmuş. Aşağıda açıklayacağım neden mantıksız olduğunu da. İlaveten, kendini referans gösterip iddiayı savuşturma yöntemi de 17-18 yaş arası görülür değil mi? İnsanlar neye karşı çıktıklarını bir bilseler de ona göre karşı çıksalar dersek daha uygun olur. ;) Peki bu mantığın, Nihal Atsız ırkçı mantığından farkı var mı ? Yani, ırkı Türk olmayanların ırkı Türk olana potansiyel düşman olduğunu söyleyen ırkçı düşünceden var mı bir farkı ? Irkı Türk olanlar Türk düşmanı olamaz mı ? :excl:

 

Gerçekliği görmek istemeyenlerin bir de bilgi konusundaki eksiklikleri eklenince; anlama sorunu yaşıyorlar. Anlamlandıramadıklarında da kıvırma diyorlar.

İsmet Paşa; İttihat Terakki içinde gençliğini yaşamıştır. İttihat Terakki’nin tedrisinden geçmiştir. Bir ideolojinin kökeni doğrudan doğruya tamamen kişinin kendisi tarafından üretilmeyebilir. Prens adlı kitap hakkında fikre sahip olanlar bu kitabın 100’lerce yıl sonra bazı ideolojilere temel teşkil edebildiğini bilirler mesela. Bu sadece bir örnektir. İkinci mesele İsmet Paşa’nın kendi ideolojisini hayata geçirmeye çaba sarf ettiği esnada Atatürk vardır. Atatürk’ün, İsmet Paşa’yı frenlemek için sarf ettiği çabalar bilinir. Fethi Okyar’ın kim olduğu da bilinir. Yani bilenlerce…

Kemalizm, İsmet İnönü despotizmiyle beraber anılmıyor mu? Ya da onun ideoloji haline getirdiği bir düşünce veya düşünce ve ideoloji olarak bir el kitabı bastırmamasına rağmen yapıp ettikleri değil midir?

Kemalizm niye İnönü, despotizmiyle anılıyor? Bir şeyi ideoloji haline getirmek nasıl olur? Kemalizmi ideoloji haline getirmek. Tutmayan İsmetizme (tutmayan İsmet-izm tabiri bana ait değildir) binaen İsmet Paşa’nın yapıp ettiklerine ve onun takipçilerinin yapıp ettiklerine Kemalist ideolojinin sonuçları diye isim verenler hatırı sayılır bir yekûn tutuyor.

Gelelim Atatürkçülük ile Kemalizm aynıdır. Atatürk’e karşı çıkanlarla ilgili cümlelere tekrar.

 

Kemalizm ve Atatürkçülük bir ve aynı şeydir dediğinizde Kemalist ideolojinin uygulamalarını, ideolojinin düşünsel metinlerini (hakikaten düşünsel metinler ortaya koyacak kadar derin mi bunlar) Atatürkçülük olarak da kabul etmek gibi zorunluluk vardır. Bu ise çok büyük bir sorundur. Aşağıdaki alıntıda Ahmet Taner Kışlalı Atatürkçülük=Kemalizm gibi bir eşitlemeye giderek KEMALİST İDEOLOJİYİ tanımlamış. Bakalım ne demiş…

Kemalizmin bir fikirler sistemini temsil etmekten çok ülkeyi tümüyle pragmatik bir yöntemle modernleştirmeye çalışan politik bir uygulama olduğu vurgulanır-Ahmet Taner KIŞLALI

Pekiyi nedir bu pragmatik yöntemler. Bu soruya bir cevap aramayacağım.

Başka bir Hocamız Atatürkçülük ve kemalizmi aynı şeyler olarak tanımladıktan sonra

Özelleştirmeleri Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı bularak iptal eden yüksek mahkeme kararlarına esin kaynağı olan 1930'ların devletçi Kemalizm'i mi, 1940'ların korporatist ve otoriter Recep Peker Kemalizm'i mi, 1960 ve 70'lerin komünizm düşmanı Kemalizm'i mi, yoksa 1990 ve 2000'lerin her taşın altında irtica emaresi arayan, pür pozitivist Kemalizm'i mi
bunları söylemiştir.

Burada mesele nedir? Atatürkçülük veya Kemalizmi birbirinin aynı olarak gören düşünceler aynı zamanda uygulanan kemalizmin zamana göre değiştiğine dair bilgiler de sunmaktadırlar. Ahmet Taner KIŞLALI’nın wikipedia’dan alınan yorumunda Kemalizm teriminin ilk defa ortaya konulduğu zamanlardan da bahsedilmektedir. Burada bana sorulacak soru şudur? Siz, bu ideolojinin temellerinin ittihat terakkide olduğunu söyleyip de bir de;

 

Kemalizm, İsmet İnönü despotizmiyle beraber anılmıyor mu? Ya da onun ideoloji haline getirdiği bir düşünce veya düşünce ve ideoloji olarak bir el kitabı bastırmamasına rağmen yapıp ettikleri değil midir?

Bugün Kemalizm İsmet İnönü despotizmiyle beraber anılmaktadır. Burada yukarda alıntı yaptığımız hocamızın 50’lili yıllara değinmemesi de biraz manidar. Her ne ise: Atatürkçülük ve Kemalizm arasında büyük ölçüde farklar vardır. Kemalizm, bir ideoloji olarak bu ülkenin başına musallat olmuştur. Bu tasallut halkın teveccühünü hiçe sayma yolunda emin adımlarla ilerlemiş ancak 50’de şutu yemiştir. Sonrasında halkın teveccühüne mazhar olmak için çaba sarf (kısmi çıkışlar hariç)etmemiş ve oyla sağlayamadığı yeri bürokrasi içinden elde etmeye çaba göstermiştir. 2000’li yıllara gelindiğinde Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Asker paralelinde Kemalist ideolojiyle yatıp kalkanlar ülkenin demokrasi ihtiyacını ve buna paralel halkın bilinçlendiğini okuyamamışlardır. 28 Şubat’a da bu sebeple yeltenmişlerdi. Okuyamama, yerlerini koruma.

Bugün durup da; Atatürkçülük jakobendi dersek; Atatürkçülük ötekileştirici idi dersek, Atatürkçülük seçimle hak etmediği yeri bürokrasi ile korumaya çalışan bir düşünce idi dersek, Atatürkçülük halkın yerine düşünmeyi esas alıyordu dersek, Atatürkçülük halka rağmen ve halka karşı bir faaliyeti esas alıyordu dersek, Atatürkçülüğü baskıcı, oligarşik olarak görürsek bir sorunla karşılaşırız. Sahi bizim tanım yaptığımız Kemalizmle Atatürkçülük birleşiyor mu? Yani hemen şimdi okuduğunuz şeyler Atatürkçülük müdür? Atatürkçülük budur diyenler bilmelidir ki; Atatürk’e bundan daha kötü bir düşünce sistematiği ithaf edilemez. Herkes bir daha düşünsün diyorum…

 

Gelelim başka bir meseleye. Atatürk’e saldırma ile ilgili meseleye…

Atatürk’e laf söyleyemeyenlerin bir taktiğidir…meselesine.

Atatürk’e laf söylemek nasıl bir şeydir. Cümle aslında Atatürk’ü eleştiremeyenler olsa olmaz mıydı? Tabi ki olabilirdi. Ama kamufle edilmiş bir cümle yazarsanız biz de kamuflajı kaldırırız. Bakınız aynı şeyi Politika nasıl yapmış.

Bunu kim diyorsa biliniz ki o Atatürk'e karsidir ve kelime oyunlari ile siyaset yapmaya calismaktadir

SİZ DE ONA ÇİÇEĞİ KONDURMUŞUNUZ…Atatürk’e karşı olmak. Neyine, nasıl. Ne demektir Atatürk’e karşı olmak. Fikirlerine mi? Hemen yukarda 6 oku içlerine sindiremeyenlerle ilgili de bir kısım var. Hasılı bugüne kadar Atatürk’e karşı olmak denilince Atatürk’e düşman olmaya varan bir anlayış sergilenmiştir. Atatürk’e laf söylemek denildiğinde Atatürk’e saldırmak kodlanmıştır. Bu durum fazla ileri görüşlü bir okuma mıdır? Sanmıyorum.

 

 

Nihal Atsız’ın düşünceleri hakkında teferruatlı fikre sahip değilim. Bahsini ettiğiniz gibi Türk olmayanlara potansiyel düşman olarak bakılan bir algıysa bu; benim söylediklerimle uzaktan yakından alakası dahi yok. İsmet ÖZEL; ben üstünüm çünkü Türk’üm dediğinde karşısındakini düşman ilan etmiyordu. Hoş, ben o cümleye de benzer bir cümle etmedim. Ettiğim cümle; Türklük düşmanı ilan edilen herkesin edebileceği bir cümle olabilir. Bir de üstüne üstlük Türklüğü konusunda şüphe uyandırmayacak birinin edebileceği bir cümledir.

Bundan 4-5 yıl evvel bir forumda; milliyetçilik ile ilgili tartışmalarım esnasında, faşizanlığa gönderme yaptığımda; memleketim sorulmuştu. Daha sonra Yörük olduğum öğrenilince muhalif arkadaş; yahu Yörükler sağlam olur sen niye böyle yapıyorsun diye serzenişte bulunmuştu. Hasılı kişinin kendisini bir ırka mensup olarak görmesi diğerlerini düşman gördüğü anlamına gelmez. Atsız’ın da böyle yaptığını sanmıyorum ama neyse. Dediğim gibi deruni bir bilgiye sahip değilim o konuda…Kaldı ki devletimizin anayasadan kaynaklanan millet anlayışını da ortaya koyarak bu ülke dışından biri olmadığımı da bu ülkenin bir vatandaşı olduğumu da belirttiğim dikkate alınmalıdır. Yani hem vatandaşlık bağı çerçevesinde Türk’üm dedim hem de ırk olarak Türk’üm dedim. Hasılı Türk olmayan düşmandır algısı yanlış bir algıdır. Böyle bir algıya kapılmak için insanın ya cümlelerimi yanlış okuması ve ya beni ırkçı göstermeye çalışması gerekir. Böylesi bir algılama da açıkçası ehemmiyet kesbetmiyor. Sui zandır.

Gelelim Bulgar veya Sırp komitacılara değinmemek bahsine. Bunun konuyla ne alakası var. Bulgar veya Sırp komitacılara karşı mı kuruldu İttihat ve Terakki Cemiyeti. Kişinin, hakkında bilgi sahibi olduğu herhangi bir konuyu; bakın ben bu konu hakkında çok şey biliyorum diye hemen ortaya atılması meselesi var galiba.

Hani adamın biri yeni bir saatle bir ayakkabı almış, herkesin görmesini istiyormuş. Ne güzel saatin ne muhteşem ayakkabın var denilmesini istiyormuş ama bir türlü kimse ilgilenmiyormuş. Kah ayak ayağın üzerine atıyor, kah kolunu karşısındaki adamın omzuna atıyormuş. Iıhhh. Bir türlü kimse ilgilenmiyormuş. Sokakta arkadaşlarıyla yürüyorken yine benzer numaralar hak getire, ne fayda. (fıkranın buradan sonrası tam hatırlanmıyor ama uydurulacaktır) Derken önüne bir top gelmiş. Bütün arkadaşlarına topu işaret etmiş. Bakın demiş şimdi bu ayakkabıyla bu topa bir vuracağım bu saatle tam üç dakika havada kalacak. Arkadaşları o esnada bir topa bir de havaya bakmışlar hasılı ayakkabıya ve saate bakan yine olmamış.

Bu arada fakra üç dakika havada kalacak kısmıyla aslında bitmişti. Burdan çıkarılacak bir ders var mı? Olmazsa fıkrayı niye anlattık. Ben CİA, KGB, Mossat gibi örgütlerin komitacılığından bahsettim mi? Hayır. Ne alakası vardı? Pekiyi Bulgar veya Sırp komitacılığına değinmemekle İttihat Terakki komitacılığına değinmenin ne alakası var. Biri diğerine karşı kurulmadığı gibi biri sadece diğerine karşı da komitacılık mücadelesi gütmedi ki.

Aşağıdaki alıntı da güzel. Ben “işime gelmeyen” kısımlarını vermiyorum. İsteyenler işine gelen kısımlar için açıp okuyabilirler…

Şu ana kadar Kemalizm üzerine fikri, felsefi bir tartışma yapılabilmiş değil.

Bazı Kemalistler hem tanımları kendileri yapıyorlar hem de tartışmayı yasaklayıp herkesin kendi tanımlarına biat etmesini istiyorlar. Ayrıca bu parametrelerin başka parametrelerle çeşitli ilişkiler içinde olması gerektiğini de göremiyorlar.

Ne gibi?

Mesela Türkiye 'nin bağımsızlığını ele alalım. Bugüne kadar 'bu ülke bağımsız olmasın' diyen tek kişi görmedim. Ama bağımsızlık ancak bireysel özgürlüğü takviye ediyorsa anlamlı ve değerlidir. Yoksa efendilerimizin 'yabancı' değil 'yerli' olmasından başka anlam taşımaz. Ve unutmayın ki bazen yerlilerin efendiliği daha vahşidir. Aynı şey laiklik için de söylenebilir. Laikliğin iyi ve gerekli olduğuna inanıyorum ama dev bir soru burada bizi bekliyor: Hangi laiklik? Özgürlüğün ve barışın aracı olan demokratik laiklik mi, yoksa pozitivist felsefeye dayanan, bir dine dönüşen ve özgürlüğü boğan totaliter laiklik mi?

Kemalizm 'i bu haliyle kimler canlı tutmak istiyorlar?

Çeşitli kesimler. Bunu Weberyen anlamda bir sınıf çatışması olarak da görmek mümkün. Bu çatışma kısmen iktidar üzerinden yapılıyor. Türkiye 'nin nüfusu arttı . Toplum çeşitlendi. Geleneksel dindar muhafazakar çevreler sosyal, ekonomik ve siyasi hayatta daha fazla yer almaya başladılar. Buna karşılık, eskiden beridir sistemi kontrol etmiş ve ondan hem maddi çıkar hem de statü sağlama anlamında yararlanmış olanlar bu imkanları kaybetmeyi veya onları yeni gelenlerle paylaşmayı istemiyor. O yüzden direniyor ve direnirken sınıfsal taleplerini 'açık menfaat' kavramıyla değil, özel anlam yükledikleri değerlerle ifade ediyorlar.

Bu direnme ne işe yarıyor veya Türkiye 'ye etkisi nedir?

Yanlış anlamalara ve sınıfsal çıkarlara dayalı direnme, hem bu direnişin içindekilere hayatı zehir ediyor hem de Türkiye 'nin medeni bir ülke olma mücadelesini zorlaştırıyor .

Gözümüzü dikmemiz gereken yer şu veya bu istikamette mühendislik hesapları yaparak yeni bir toplum yaratmaya kalkmak değildir. Toplumu veri olarak alıp siyasi iktidarı yani siyasi ve bürokratik kanatlarıyla devlet iktidarını sınırlamak, terbiye etmek ve kurallara bağlamaktır. Medeniyetin özü budur. Bu yanlış okumalar bizde yer yer totalitarizme ulaşan toplumsal mühendisliği koyulaştırmıştır.

Olması gereken Kemalizm 'in ve dolayısıyla Kemalistlerin normalleşmesidir. Gelişkin bir ideoloji olmamasına rağmen Türkiye 'nin resmi ideolojisi olması ve sayıca azınlık olmalarına rağmen Kemalistlerin çeşitli resmi ve sivil iktidar odak ve araçlarını kontrol ediyor olmaları bunu zorunlu kılıyor. Aksi halde Türkiye yine dönüşecek ama daha sancılı dönüşecektir.

 

Kemalizm resmi ideoloji olmaktan çıkmalı ve demokratik süreçte yarışan ideolojilerden biri haline gelmelidir. Kemalistler de Kemalist olmayı haklılıklarını kanıtlayan bir şey olarak görmek yerine kendilerini zorlamalı, fikir dünyalarını zenginleştirmeli, tahammüllü olmayı öğrenmelidir. Kemalizm demokrasinin kurucu ideolojisi olamaz ve dolayısıyla Türkiye 'yi geleceğe taşıyamaz. Demokrasinin kurucu ideolojisi liberalizmdir. Kemalistler biraz liberalizm çalışmalıdır.

devreye kapitalist Amerika hakkında bir şeyler sokulmaz umarım. Hani liberalizm denildi ya hemen onlara bir gönderme yapılırsa şaşmamalıyız-bekir

Gönderi tarihi:
Gelelim Atatürkçülük ile Kemalizm aynıdır.

Bu ne yahu? Aynı olsa ne, olmasa ne? Bu mu şimdi muhabbet?

 

Atatürk'ü eleştirmeyi kim yasaklamış da eleştiremiyorsunuz? Eleştiri yasak filan değil. Akıllı uslu hakaret etmeden eleştirmenin önünde hiç bir engel yoktur. Kemalizm dini sakızları da çürüdü, bu uydurma yakıştırmacalara yanıt vermek bile abes kaçar.

 

Yok yani şimdi, demek din edinmek, tapınmak kötüymüş, bunu mu diyorsunuz? Yani şimdi bir kişiyi peygamber kabul etmek, eleştirilemez, yanlışlanamaz tanrı buyruklarını duyurduğuna inanıp her dediğini yapmak kötü bir şey. Bunu mu diyorsunuz?

Gönderi tarihi:

Atatürk'ün ickisine karsi olabilirsiniz,ama eger Atatürk'ün yaptigi devrimlere karsi iseniz biliniz ki o devrimler en cagdas devrimlerdir.Bunlara karsi olmak ilerlemeye kalkinmaya cagdasliga karsi olmaktir.Cagdasliga karsi olanlar genelde bunu acikca söylemezler dolambacli yollardan gelerek bunu anlatmaya calisir ve bunu yaparken yikip dökmeyide elestiri sayarlar.Atatürk'ü demokrat olmamakla elestirenler ise onun devrimlerini anlamamis olanlardir.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
Atatürk'ün ickisine karsi olabilirsiniz,ama eger Atatürk'ün yaptigi devrimlere karsi iseniz biliniz ki o devrimler en cagdas devrimlerdir.Bunlara karsi olmak ilerlemeye kalkinmaya cagdasliga karsi olmaktir.Cagdasliga karsi olanlar genelde bunu acikca söylemezler dolambacli yollardan gelerek bunu anlatmaya calisir ve bunu yaparken yikip dökmeyide elestiri sayarlar.Atatürk'ü demokrat olmamakla elestirenler ise onun devrimlerini anlamamis olanlardir.

 

 

saygilarla

 

:clover:

Gönderi tarihi:
Atatürk'ün ickisine karsi olabilirsiniz,ama eger Atatürk'ün yaptigi devrimlere karsi iseniz biliniz ki o devrimler en cagdas devrimlerdir.Bunlara karsi olmak ilerlemeye kalkinmaya cagdasliga karsi olmaktir.Cagdasliga karsi olanlar genelde bunu acikca söylemezler dolambacli yollardan gelerek bunu anlatmaya calisir ve bunu yaparken yikip dökmeyide elestiri sayarlar.Atatürk'ü demokrat olmamakla elestirenler ise onun devrimlerini anlamamis olanlardir.

 

 

saygilarla

:clover:

Gönderi tarihi:
Gerçekliği görmek istemeyenlerin bir de bilgi konusundaki eksiklikleri eklenince; anlama sorunu yaşıyorlar. Anlamlandıramadıklarında da kıvırma diyorlar.

İsmet Paşa; İttihat Terakki içinde gençliğini yaşamıştır. İttihat Terakki’nin tedrisinden geçmiştir. Bir ideolojinin kökeni doğrudan doğruya tamamen kişinin kendisi tarafından üretilmeyebilir. Prens adlı kitap hakkında fikre sahip olanlar bu kitabın 100’lerce yıl sonra bazı ideolojilere temel teşkil edebildiğini bilirler mesela. Bu sadece bir örnektir. İkinci mesele İsmet Paşa’nın kendi ideolojisini hayata geçirmeye çaba sarf ettiği esnada Atatürk vardır. Atatürk’ün, İsmet Paşa’yı frenlemek için sarf ettiği çabalar bilinir. Fethi Okyar’ın kim olduğu da bilinir. Yani bilenlerce…

 

Bilgi yararlıdır, yeter ki onu kullanan kişi ezbere kullanmasın.

 

Şimdi, Makyavelli’nin Prens romanındaki gibi, prens karakterinin mantığı ile hareket eden bir İsmet İnönü’yü, eğer, Atatürk frenliyorsa ve Atatürk’ün sertlik yanlısı İsmet İnönü’yü görevden alıp yerine yumuşak politikalardan yana Fethi Okyar’ı Başbakanlığa getirdiğini biliyorsa kişi, o zaman neden aynı prens mantığının ( arada bir ipleri gevşetmek ) Atatürk’de de varolduğunu iddia edemez. Yok fark ediyorsa bunu dile getirmekten neden çekinir ?

 

Kemalizm niye İnönü, despotizmiyle anılıyor? Bir şeyi ideoloji haline getirmek nasıl olur? Kemalizmi ideoloji haline getirmek. Tutmayan İsmetizme (tutmayan İsmet-izm tabiri bana ait değildir) binaen İsmet Paşa’nın yapıp ettiklerine ve onun takipçilerinin yapıp ettiklerine Kemalist ideolojinin sonuçları diye isim verenler hatırı sayılır bir yekûn tutuyor.

Gelelim Atatürkçülük ile Kemalizm aynıdır. Atatürk’e karşı çıkanlarla ilgili cümlelere tekrar.

 

Kemalizm, Atatürkçülük ya da Atatürkçü Düşünce, Mustafa Kemal Atatürk'ün düşünce ve uygulamalarıyla ortaya koyduğu amaçlar, ilkeler ve gerçekleştirdiği devrimlerdir. Türkiye Cumhuriyeti de, anayasasında belirtildiği gibi, özellikleri ve uygulamalarıyla Atatürkçülük doğrultusunda hareket etmişti.[1]

Kemalizm; temel ilkelerini Atatürk’ün belirlediği, Türk ulusunun, akıl ve bilimin yol göstericiliğinde ileri bir toplum olarak çağdaş uygarlık düzeyine erişmesini[2], tüm insanlığın içinde bağımsız, eşit ve şerefli bir biçimde yer almasını amaçlayan bir düşünce sistemidir. Atatürkçülük olarak da adlandırılan bu sistem, Türk toplumunun gereksinim ve isteklerinden doğmuş; devlet yaşamına, düşünce yaşamına, ekonomik yaşama, toplumun temel kurumlarına ilişkin gerçekçi düşünce ve ilkeleri içeren tümden bir ulusal çağdaşlaşma, değişim ve dönüşüm modelidir.

"Kemalizm" terimi 1930'larda kullanılmaya başlanmıştır. 1934'de Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı, Türk kültürü ve Türkiye Cumhuriyeti'ni tanıtmaya yönelik olarak La Turquie Kemaliste (Kemalist Türkiye) dergisini yayımlamaya başlamıştır. [3] Mustafa Kemal'in kurduğu bu düşünce sistemi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 9 Mayıs 1935’te toplanan IV. Kurultayı'nda kabul edilen 1935 Programı’nda da "Kâmalizm" olarak geçmiştir[4]. ( Vikipedi)

Kemalizm ve Atatürkçülük bir ve aynı şeydir dediğinizde Kemalist ideolojinin uygulamalarını, ideolojinin düşünsel metinlerini (hakikaten düşünsel metinler ortaya koyacak kadar derin mi bunlar) Atatürkçülük olarak da kabul etmek gibi zorunluluk vardır. Bu ise çok büyük bir sorundur. Aşağıdaki alıntıda Ahmet Taner Kışlalı Atatürkçülük=Kemalizm gibi bir eşitlemeye giderek KEMALİST İDEOLOJİYİ tanımlamış. Bakalım ne demiş…

Kemalizmin bir fikirler sistemini temsil etmekten çok ülkeyi tümüyle pragmatik bir yöntemle modernleştirmeye çalışan politik bir uygulama olduğu vurgulanır-Ahmet Taner KIŞLALI

 

Bir kere o sözler rahmetli AhmetTaner Kışlalının değil, Paul Dumont’un, acele ve telaştan herhalde atlanmış. Ama Paul Dumont’un dikkati çektiği nokta da önemlidir ve doğrudur.

 

Pekiyi nedir bu pragmatik yöntemler. Bu soruya bir cevap aramayacağım.

Başka bir Hocamız Atatürkçülük ve kemalizmi aynı şeyler olarak tanımladıktan sonra

 

Özelleştirmeleri Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı bularak iptal eden yüksek mahkeme kararlarına esin kaynağı olan 1930'ların devletçi Kemalizm'i mi, 1940'ların korporatist ve otoriter Recep Peker Kemalizm'i mi, 1960 ve 70'lerin komünizm düşmanı Kemalizm'i mi, yoksa 1990 ve 2000'lerin her taşın altında irtica emaresi arayan, pür pozitivist Kemalizm'i mi

bunları söylemiştir.

 

Burada mesele nedir? Atatürkçülük veya Kemalizmi birbirinin aynı olarak gören düşünceler aynı zamanda uygulanan kemalizmin zamana göre değiştiğine dair bilgiler de sunmaktadırlar. Ahmet Taner KIŞLALI’nın wikipedia’dan alınan yorumunda Kemalizm teriminin ilk defa ortaya konulduğu zamanlardan da bahsedilmektedir. Burada bana sorulacak soru şudur? Siz, bu ideolojinin temellerinin ittihat terakkide olduğunu söyleyip de bir de;

 

Öncelikle, Vikipediadan alınan o yorumun Ahmet Taner Kışlalı’ya ait olmadığını tekrar vurgulayalım. Ayrıca, o hocamız diye isminin verilmesinden sakınılan kişinin de AKP Mersin milletvekili, anayasa hukuku profesörü Zafer Üskül olduğunu belirtelim.

 

Kemalizm’in zamana göre değişen bir ideoloji olduğu savı da yanlıştır. Çünkü, 1950’den sonra Atatürk ilkelerinden dolayısıyla Kemalizm’den sapıldığını, Türkiye’nin iç ve dış politikalarında belirleyici olan faktörün Nato politikaları olduğunu daha önce yazmıştık. O dönemler ABD ve Nato’nun , Türkiye’nin laik yapısı ile bir sıkıntısı yoktu. Soğuk savaş yıllarında, deforme edilmiş, ilkelerinden laiklik dışında içi boşaltılmış bir Kemalizm ya da Atatürkçülük, ABD’nin siyasetine uyumlu haldeydi. ) Yani, bazıları tarafından, ( sağ partiler ) bu politikalar Kemalizm’e yamanmıştır. 90’lardan sonra ise yani soğuk savaş sonrasında ABD’nin değişen Ortadoğu politikaları gereği bu sıkıntı hasıl olmuş ve bu yüzden ilkelerden tek hayatta kalan laiklik de tasfiye edilmek istenmektedir. Olay budur.

 

Ayrıca, 6 ok Atatürkçülüğün veya Kemalizmin ilkeleridir ve bu ilkeleri bizzat Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Mayıs 1935'deki kurultayında, ortaya koymuştur.

 

Resimde görüldüğü gibi :

 

547-1-.jpg

 

Bugün Kemalizm İsmet İnönü despotizmiyle beraber anılmaktadır. Burada yukarda alıntı yaptığımız hocamızın 50’lili yıllara değinmemesi de biraz manidar.

 

O hocanızın, Nato’ya ve ABD’ye son derece bağımlı politikaların izlendiği 50’li yıllara değinmemesinin nedeni, yaptığı çarpıtmanın ortaya çıkacağı korkusu nedeni ile kendini ele vermesine neden olacak doneleri saklaması gerektiğindendir.

 

Her ne ise: Atatürkçülük ve Kemalizm arasında büyük ölçüde farklar vardır. Kemalizm, bir ideoloji olarak bu ülkenin başına musallat olmuştur. Bu tasallut halkın teveccühünü hiçe sayma yolunda emin adımlarla ilerlemiş ancak 50’de şutu yemiştir. Sonrasında halkın teveccühüne mazhar olmak için çaba sarf (kısmi çıkışlar hariç)etmemiş ve oyla sağlayamadığı yeri bürokrasi içinden elde etmeye çaba göstermiştir. 2000’li yıllara gelindiğinde Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Asker paralelinde Kemalist ideolojiyle yatıp kalkanlar ülkenin demokrasi ihtiyacını ve buna paralel halkın bilinçlendiğini okuyamamışlardır. 28 Şubat’a da bu sebeple yeltenmişlerdi. Okuyamama, yerlerini koruma.

 

Dediğim gibi, Üskül’ün çarpıtması ile devlet ideolojisi olup, Komünizm'e karşı olan Kemalizm’i kabul edip de, onun 50’de şutu yediğini söylemek tam bir çelişkidir. Madem şutu yemiştir, hükümeti ele geçirip Komünizm'e karşı olan hangi ideolojidir ? Tabii ki sağ partilerle halka yutturulan İçi boşaltılmış Kemalizm…

 

Ne demiştik ; '' Bilgi yararlıdır, yeter ki onu kullanan kişi ezbere kullanmasın. ''

 

Bugün durup da; Atatürkçülük jakobendi dersek; Atatürkçülük ötekileştirici idi dersek, Atatürkçülük seçimle hak etmediği yeri bürokrasi ile korumaya çalışan bir düşünce idi dersek, Atatürkçülük halkın yerine düşünmeyi esas alıyordu dersek, Atatürkçülük halka rağmen ve halka karşı bir faaliyeti esas alıyordu dersek, Atatürkçülüğü baskıcı, oligarşik olarak görürsek bir sorunla karşılaşırız. Sahi bizim tanım yaptığımız Kemalizmle Atatürkçülük birleşiyor mu? Yani hemen şimdi okuduğunuz şeyler Atatürkçülük müdür? Atatürkçülük budur diyenler bilmelidir ki; Atatürk’e bundan daha kötü bir düşünce sistematiği ithaf edilemez. Herkes bir daha düşünsün diyorum…

 

Çarpıtma devam ediyor. Devrimlerin oturması, amacına ulaşması için gereken kurum ve araçların gelişmesi için belli bir süre gerekir demiştik. Özelinde, Kemalist devrim bir burjuva devrimidir. Feodal yapıdan, burjuvaziye geçişi hedefler. Yani, nihai amaç, burjuvası, işçisi olmayan, tüccar, ağa, şeyh, köylü, parya gibi feodal yapıya ait sınıfların varolduğu bir ülkede, burjuva sınıfının, işçi sınıfının yaratılmasıdır. Demokrasi de burjuvaziye ait bir kavramdır. Olmayan bir burjuva sınıfına dayanıp da devrim yapmak olamayacağından, Kemalist devrim yani Atatürk devrimleri, Jakoben olmak zorundaydı. Çünkü, burjuva devrimini burjuva sınıfı yapar. Böyle bir sınıf olmadığına göre, bu devrimi gerçekleştirenler de bazı aydınlar ve askerler olmuştur. Bunun adı halk için halkın yararına faaliyettir. Halkın yerine düşünmek de aydınların görevidir. Bunda tuhaf bir şey yoktur. Tüm dünyada aydınların işlevi budur. Aydınları olmayan ülkeler ve milletler gelişemez. Halka karşı olduğu iddiası da temelsizdir. Çünkü, devrimlere karşı olanlar Atatürk’ü seven ve devrimleri benimseyen halk değil, çıkarları gereği yani toprağını kaybetmek istemeyen ağa, dini etki çemberini yitirmek istemeyen şeyhler, softalar ve bunlar tarafından doldurulan halktı. Cumhuriyet tarihindeki isyan sebepleri incelendiğinde bu konu daha net anlaşılır.

 

Gelelim başka bir meseleye. Atatürk’e saldırma ile ilgili meseleye…

Atatürk’e laf söyleyemeyenlerin bir taktiğidir…meselesine.

Atatürk’e laf söylemek nasıl bir şeydir. Cümle aslında Atatürk’ü eleştiremeyenler olsa olmaz mıydı? Tabi ki olabilirdi. Ama kamufle edilmiş bir cümle yazarsanız biz de kamuflajı kaldırırız. Bakınız aynı şeyi Politika nasıl yapmış.

ALINTI

Bunu kim diyorsa biliniz ki o Atatürk'e karsidir ve kelime oyunlari ile siyaset yapmaya calismaktadir

 

SİZ DE ONA ÇİÇEĞİ KONDURMUŞUNUZ…Atatürk’e karşı olmak. Neyine, nasıl. Ne demektir Atatürk’e karşı olmak. Fikirlerine mi? Hemen yukarda 6 oku içlerine sindiremeyenlerle ilgili de bir kısım var. Hasılı bugüne kadar Atatürk’e karşı olmak denilince Atatürk’e düşman olmaya varan bir anlayış sergilenmiştir. Atatürk’e laf söylemek denildiğinde Atatürk’e saldırmak kodlanmıştır. Bu durum fazla ileri görüşlü bir okuma mıdır? Sanmıyorum.

 

Çiçekleri takip edip fal bakar gibi mana çıkarmaya gerek yoktu. Eleştirinin( tenkit ) iki türü vardır malum; birincisi menfi, ikincisi müspet eleştiri. Peki, laf söylemek bunlardan hangisini kodlar ? Menfi eleştiri, yapıcı değil, yıkıcıdır. Bir şeyi yıkıcı yönde faaliyetin adı da, evet, saldırı diye adlandırılır. Biz kibarlık yaptık açıktan söylemedik ama sonra yerim kibarlığı diyip çiçeği de kondurduk. İleri görüşlülüğünüz için sizi tebrik eder, başarılarınızın devamını dilerim.

 

Nihal Atsız’ın düşünceleri hakkında teferruatlı fikre sahip değilim. Bahsini ettiğiniz gibi Türk olmayanlara potansiyel düşman olarak bakılan bir algıysa bu; benim söylediklerimle uzaktan yakından alakası dahi yok. İsmet ÖZEL; ben üstünüm çünkü Türk’üm dediğinde karşısındakini düşman ilan etmiyordu. Hoş, ben o cümleye de benzer bir cümle etmedim. Ettiğim cümle; Türklük düşmanı ilan edilen herkesin edebileceği bir cümle olabilir. Bir de üstüne üstlük Türklüğü konusunda şüphe uyandırmayacak birinin edebileceği bir cümledir.

Bundan 4-5 yıl evvel bir forumda; milliyetçilik ile ilgili tartışmalarım esnasında, faşizanlığa gönderme yaptığımda; memleketim sorulmuştu. Daha sonra Yörük olduğum öğrenilince muhalif arkadaş; yahu Yörükler sağlam olur sen niye böyle yapıyorsun diye serzenişte bulunmuştu. Hasılı kişinin kendisini bir ırka mensup olarak görmesi diğerlerini düşman gördüğü anlamına gelmez. Atsız’ın da böyle yaptığını sanmıyorum ama neyse. Dediğim gibi deruni bir bilgiye sahip değilim o konuda…

 

O muhalif arkadaşın da fikrinin özü Nihal Atsızdır. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır. Vikipediyi bulabilen biri bunu da araştırabilirdi. Ama tabii işine gelmeyince biraz zor.

 

Nihal Atsızın Oğluna Mektubu

Yağmur oğlum!

 

Bugün tam bir buçuk yaşındasın. vasiyetnameyi bitirdim, kapatıyorum. sana bir resmimi yadigar olarak bırakıyorum. öğütlerimi tut, iyi bir türk ol.

komunizm bize düşman bir meslektir. bunu iyi belle. yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. ruslar, çinliler, acemler, yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır.

bulgarlar, almanlar, italyanlar, ingilizler, fransızlar, araplar, sırplar, hırvatlar, ispanyollar, portekizliler, romenler yeni düşmanlarımızdır.

japonlar, afganlılar ve amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır.

ermeniler, kürtler, çerkezler, abazalar, boşnaklar, arnavutlar, pomaklar, lazlar, lezgiler, gürcüler, çeçenler içer(de)ki düşmanlarımızdır.

bu kadar çok düşmanla çarpışmak için iyi hazırlanmalı.

tanrı yardımcın olsun!

 

H. Nihal Atsız

4 mayıs 1941

 

Kaldı ki devletimizin anayasadan kaynaklanan millet anlayışını da ortaya koyarak bu ülke dışından biri olmadığımı da bu ülkenin bir vatandaşı olduğumu da belirttiğim dikkate alınmalıdır. Yani hem vatandaşlık bağı çerçevesinde Türk’üm dedim hem de ırk olarak Türk’üm dedim. Hasılı Türk olmayan düşmandır algısı yanlış bir algıdır. Böyle bir algıya kapılmak için insanın ya cümlelerimi yanlış okuması ve ya beni ırkçı göstermeye çalışması gerekir. Böylesi bir algılama da açıkçası ehemmiyet kesbetmiyor. Sui zandır.

 

Şuna neyi savunduğunu bilmemek diyelim, bu daha doğru olur.

 

Gelelim Bulgar veya Sırp komitacılara değinmemek bahsine. Bunun konuyla ne alakası var. Bulgar veya Sırp komitacılara karşı mı kuruldu İttihat ve Terakki Cemiyeti. Kişinin, hakkında bilgi sahibi olduğu herhangi bir konuyu; bakın ben bu konu hakkında çok şey biliyorum diye hemen ortaya atılması meselesi var galiba.

 

İnsanın biri ile tartışırken, bazen diğerinin tavır ve tarzından etkilenmesi söz konusu olabilir ama olay bu değildir.

 

Ben CİA, KGB, Mossat gibi örgütlerin komitacılığından bahsettim mi? Hayır. Ne alakası vardı? Pekiyi Bulgar veya Sırp komitacılığına değinmemekle İttihat Terakki komitacılığına değinmenin ne alakası var. Biri diğerine karşı kurulmadığı gibi biri sadece diğerine karşı da komitacılık mücadelesi gütmedi ki.

 

Evet, Makedonya isyanını 2.Abdülhamit bastırmamıştır, değil mi ? Peki tersten gitsek ve Kanun-i Esasi'yi lav edip, onu hazırlayan Mithat Paşa’yı da öldürtüp, yardımcısı Namık Kemali zindanlara attıran kimdi ? Komitacı olmayan 2. Abdülhamit değil miydi?

 

Aşağıdaki alıntı da güzel. Ben “işime gelmeyen” kısımlarını vermiyorum. İsteyenler işine gelen kısımlar için açıp okuyabilirler…

 

Şu ana kadar Kemalizm üzerine fikri, felsefi bir tartışma yapılabilmiş değil.

Bazı Kemalistler hem tanımları kendileri yapıyorlar hem de tartışmayı yasaklayıp herkesin kendi tanımlarına biat etmesini istiyorlar. Ayrıca bu parametrelerin başka parametrelerle çeşitli ilişkiler içinde olması gerektiğini de göremiyorlar.

 

Ne gibi?

 

Mesela Türkiye 'nin bağımsızlığını ele alalım. Bugüne kadar 'bu ülke bağımsız olmasın' diyen tek kişi görmedim. Ama bağımsızlık ancak bireysel özgürlüğü takviye ediyorsa anlamlı ve değerlidir. Yoksa efendilerimizin 'yabancı' değil 'yerli' olmasından başka anlam taşımaz. Ve unutmayın ki bazen yerlilerin efendiliği daha vahşidir. Aynı şey laiklik için de söylenebilir. Laikliğin iyi ve gerekli olduğuna inanıyorum ama dev bir soru burada bizi bekliyor: Hangi laiklik? Özgürlüğün ve barışın aracı olan demokratik laiklik mi, yoksa pozitivist felsefeye dayanan, bir dine dönüşen ve özgürlüğü boğan totaliter laiklik mi?

 

Kemalizm 'i bu haliyle kimler canlı tutmak istiyorlar?

 

Çeşitli kesimler. Bunu Weberyen anlamda bir sınıf çatışması olarak da görmek mümkün. Bu çatışma kısmen iktidar üzerinden yapılıyor. Türkiye 'nin nüfusu arttı . Toplum çeşitlendi. Geleneksel dindar muhafazakar çevreler sosyal, ekonomik ve siyasi hayatta daha fazla yer almaya başladılar. Buna karşılık, eskiden beridir sistemi kontrol etmiş ve ondan hem maddi çıkar hem de statü sağlama anlamında yararlanmış olanlar bu imkanları kaybetmeyi veya onları yeni gelenlerle paylaşmayı istemiyor. O yüzden direniyor ve direnirken sınıfsal taleplerini 'açık menfaat' kavramıyla değil, özel anlam yükledikleri değerlerle ifade ediyorlar.

 

Bu direnme ne işe yarıyor veya Türkiye 'ye etkisi nedir?

 

Bu da Soros’un Açık Toplum mühendisliği projesinin maaşlı elemanlarından Gazi Ünv.öğretim üyesi Weberyen Prof. Atilla Yayla’dan alınma bir şaheser. :)

 

Atilla Yayla’nın burada söylemek isteyip de kibarlıktan yada başka bir şeyden dolayı söyleyemedikleri ya da Bekir’in deyimi ile kodladıklarına gelirsek ;

 

Yanlış anlamalara ve sınıfsal çıkarlara dayalı direnme, hem bu direnişin içindekilere hayatı zehir ediyor hem de Türkiye 'nin medeni bir ülke olma mücadelesini zorlaştırıyor .

Gözümüzü dikmemiz gereken yer şu veya bu istikamette mühendislik hesapları yaparak yeni bir toplum yaratmaya kalkmak değildir. Toplumu veri olarak alıp siyasi iktidarı yani siyasi ve bürokratik kanatlarıyla devlet iktidarını sınırlamak, terbiye etmek ve kurallara bağlamaktır. Medeniyetin özü budur. Bu yanlış okumalar bizde yer yer totalitarizme ulaşan toplumsal mühendisliği koyulaştırmıştır.

 

Halkın çoğunluğu laikliği istemiyorsa, devlet kuralları, buna göre şekillendirilmelidir.

 

Olması gereken Kemalizm 'in ve dolayısıyla Kemalistlerin normalleşmesidir. Gelişkin bir ideoloji olmamasına rağmen Türkiye 'nin resmi ideolojisi olması ve sayıca azınlık olmalarına rağmen Kemalistlerin çeşitli resmi ve sivil iktidar odak ve araçlarını kontrol ediyor olmaları bunu zorunlu kılıyor. Aksi halde Türkiye yine dönüşecek ama daha sancılı dönüşecektir.

 

Kemalist ideolojiyi taşıyan muvazzaf askerler ve yüksek mahkeme üyeleri yumuşatılmalıdır ya da yıpratılarak pasifize edilmelidir. Eğer, bu yapılamazsa, dönüşüm kanlı olur.

 

Kemalizm resmi ideoloji olmaktan çıkmalı ve demokratik süreçte yarışan ideolojilerden biri haline gelmelidir. Kemalistler de Kemalist olmayı haklılıklarını kanıtlayan bir şey olarak görmek yerine kendilerini zorlamalı, fikir dünyalarını zenginleştirmeli, tahammüllü olmayı öğrenmelidir

 

Kemalistler, laikliğin kaldırılması ya da deforme edilip içinin boşaltılmasına tahammüllü olmayı öğrenmelidir.

 

Kemalizm demokrasinin kurucu ideolojisi olamaz ve dolayısıyla Türkiye 'yi geleceğe taşıyamaz. Demokrasinin kurucu ideolojisi liberalizmdir. Kemalistler biraz liberalizm çalışmalıdır.

 

Global krizde ABD’nin liberalizmde Keynes’çi yaklaşımlara yöneldiği örneği gibi, devletin piyasalara müdahalesinin gerekliliği konusu, Türkiye gibi ülkeler için emsal teşkil etmez. Çok uluslu şirketlerin Türkiye’de toprak alma, Türkiye ekonomisini ayakta tutan Kobileri satın alıp, zaten yarı sömürge olan Türkiye’nin tam bir sömürge haline getirilmesi yolundaki engeller kaldırılıp piyasa ekonomisi ve liberalizm tam anlamıyla yerleştirilmelidir. Devlet, ekonomik olarak tam bağımlı ve Millet uluslararası sermayenin kölesi durumuna getirilmelidir.

 

devreye kapitalist Amerika hakkında bir şeyler sokulmaz umarım. Hani liberalizm denildi ya hemen onlara bir gönderme yapılırsa şaşmamalıyız-bekir

 

Biraz geç kalmış bir uyarı olmuş bu. Daha önce uyarsaydınız, devreye sokmaz, bir şeyler yapardım sizin için ;)

Gönderi tarihi:
Bu ne yahu? Aynı olsa ne, olmasa ne? Bu mu şimdi muhabbet?

 

Atatürk'ü eleştirmeyi kim yasaklamış da eleştiremiyorsunuz? Eleştiri yasak filan değil. Akıllı uslu hakaret etmeden eleştirmenin önünde hiç bir engel yoktur. Kemalizm dini sakızları da çürüdü, bu uydurma yakıştırmacalara yanıt vermek bile abes kaçar.

 

Yok yani şimdi, demek din edinmek, tapınmak kötüymüş, bunu mu diyorsunuz? Yani şimdi bir kişiyi peygamber kabul etmek, eleştirilemez, yanlışlanamaz tanrı buyruklarını duyurduğuna inanıp her dediğini yapmak kötü bir şey. Bunu mu diyorsunuz?

 

Bir daha okuyun. Bir yasaktan filan bahseden var mı?

 

Ama illaki eleştiri konusunda bir yasak var mı yok mu soruyorsanız? Atatürk'ün cenaze namazı kılınmamıştır deyip arkasından özür dilerim yanlış biliyormuşum Atatürk'ün cenaze namazı kılınmış diyen adamın aldığı hapse ne cevap verilir...

 

Madem abes kaçıyor niye yanıt verme çabası içine giriyorsunuz...Din edinmek kötü falan dediğimiz de yok. Gidip kendi oyununuzu başka yerde oynayın. Demediğimiz şeyden fikir üretmeyin...Aynı olsa ne olmasa ne diyebildiğinize göre de ayrı olmalarını da kabul edebilirsiniz demektir. O halde siz ayrı olduklarını kabul edin...

Gönderi tarihi:
Bilgi yararlıdır, yeter ki onu kullanan kişi ezbere kullanmasın.

 

Şimdi, Makyavelli’nin Prens romanındaki gibi, prens karakterinin mantığı ile hareket eden bir İsmet İnönü’yü, eğer, Atatürk frenliyorsa ve Atatürk’ün sertlik yanlısı İsmet İnönü’yü görevden alıp yerine yumuşak politikalardan yana Fethi Okyar’ı Başbakanlığa getirdiğini biliyorsa kişi, o zaman neden aynı prens mantığının ( arada bir ipleri gevşetmek ) Atatürk’de de varolduğunu iddia edemez. Yok fark ediyorsa bunu dile getirmekten neden çekinir ?

.

.

.

 

1. si araştırmayı işime gelip gelmeyen şeylere göre yapmam. Birşey araştırmaya değiyorsa yaparım. ATSIZ'ın düşüncelerini araştırmamda araştırmaya değecek bir yan yoktu...

 

Yapıştırılan resim ve tarihi bilgiyle ilgili zaten konu içerisinde bilgi verilmiştir. Yine kemalizmi Ahmet Taner Kışlalı'dan da naklederek (kitabına aldığı bir alıntıyı (o sözü bahse konu kişi söylememiş olsaydı KIŞLALI'da söylecekti muhtemelen) kendisine mal etmişiz özür ola) wikipedia'dan konuya ulaşılabileceğini de gösterdikten sonra; resim niye yapıştırılmış, ayrıca altı okla ilgili bilgi niye verilmiş, kemalizmin tarihi dökümüne niye gidilmiş merak uyandır"mı"yor...

 

Kapitalizm, komünizm, sorosçuluk giydirmeleriyle işim yok.

 

Yine alakasız konu. Ufak tefek bilgi sahibi olunulan bir konuyu hemen bakın ben bunu biliyorum diyerek öne serme. Abdülhamit meselesi. Konuyla alakası yok.

 

Neyse; insanlar arada sırada da olsa dediklerini kabul ediyorlar...Atatürk'ü eleştirmekle ilgili mesele. Sakın sayın Demirefe sen buraya karışma. Zira bir eleştiriden bahsetmiyoruz...

 

ABD köleliğine filan da girmenin bir manası yok. Laikliği kaldırmanın da. Fransa gibi yorumlayalım yeter. Sahi Fransız laikliği bize uyar mı? Yok canım nev'i şahsına münhasır bir ülkede yaşıyorsak nev'i şahsına münhasır bir anlayışa sahip olmaklığımız gerektir. İş bu böyle biline...Şimdi de hemen denecek ki; aha başından beridir laikliği tartışmak istiyordun sonunda konuya geldin. Heeeççç alakası yok. Başından beridir bürokratik oligarşiyi tartışmak istiyordum. Ama konu bir türlü oraya giremedi/gelemedi...

 

Gelelim Politika'ya. Kardeşim, forumda 6 cümleyle aynı minvalde yazılmış bin tane yazı yazmışsın. Şaka. Tam sayıyı bilmiyorum. 3-4-5-6-7 olabilir. Aynı minvalde belki binden de fazladır. Yeter...Ne zaman slogan gibi yazı yazmayı bırakıp da; kişilerin serdettiği görüşlerin yanlışlığını ispatlamak için tek tek cümlelere, paragraflara cevap vereceksin. Biri bir tez ortaya attığında bu tezin yanlışlığı antitezle ortaya konulur. Başından; bu yanlıştır doğru değildir deyip kestirip atmakla değil. Yanlışının yanlışlığının sebepleri ortaya konulur...

 

Sahi artık yetmez mi? Vallahi bıktırıcılıktan başka bir anlamı yok yazdıklarının. Bunun bir manasının olmadığı sarahate kavuştuğuna göre tamam cevap vereceksen de en azından antitez şeklinde olsun. Senin yüzünden nerdeyse forumda yazı yazmayı bıracağım ya hu...

Selamlar...

Gönderi tarihi:
Kemalizm niye İnönü, despotizmiyle anılıyor? Bir şeyi ideoloji haline getirmek nasıl olur? Kemalizmi ideoloji haline getirmek. Tutmayan İsmetizme (tutmayan İsmet-izm tabiri bana ait değildir) binaen İsmet Paşa’nın yapıp ettiklerine ve onun takipçilerinin yapıp ettiklerine Kemalist ideolojinin sonuçları diye isim verenler hatırı sayılır bir yekûn tutuyor.

Gelelim Atatürkçülük ile Kemalizm aynıdır. Atatürk’e karşı çıkanlarla ilgili cümlelere tekrar.

 

Birşey sorucam dostum. İsmet Paşa'nın "yapıp ettikleri" , "despotizmi" bunları retorik anlatım olmadan biraz açsan. Yani şunları şunları yapmıştır despotizmdir şeklinde.

 

Aynı konularda Demokrat Parti döneminde izlenen yöntem ve siyasetle karşılaştırsan. genel olarak İsmet Paşa'ya "despot" Adnan Menderes'e "demokrasi hamisi" diyen bir kesim vardır bu ülkede.

 

Ben İsmet Paşa'nın iktidarda olduğu dönemin dünya ve Türkiye şartları ile, Menderes'in iktidarda olduğu dönemin dünya ve Türkiye şartlarınıda. İsmet Paşa döneminde despotizm denilen konularda, Menderes döneminde izlenen politikaları da listeleyebilirim sanırım.

 

Kısaca yani, Nedir İsmet Paşa'yı "despot" yapan ?

Gönderi tarihi:
Birşey sorucam dostum. İsmet Paşa'nın "yapıp ettikleri" , "despotizmi" bunları retorik anlatım olmadan biraz açsan. Yani şunları şunları yapmıştır despotizmdir şeklinde.

 

Aynı konularda Demokrat Parti döneminde izlenen yöntem ve siyasetle karşılaştırsan. genel olarak İsmet Paşa'ya "despot" Adnan Menderes'e "demokrasi hamisi" diyen bir kesim vardır bu ülkede.

 

Ben İsmet Paşa'nın iktidarda olduğu dönemin dünya ve Türkiye şartları ile, Menderes'in iktidarda olduğu dönemin dünya ve Türkiye şartlarınıda. İsmet Paşa döneminde despotizm denilen konularda, Menderes döneminde izlenen politikaları da listeleyebilirim sanırım.

 

Kısaca yani, Nedir İsmet Paşa'yı "despot" yapan ?

 

Açarız CYRANO da, benim bahsini ettiğin demokrasi hamileriyle işim yok.

 

Retorik bazda incelediğimizde dahi bir ton tantana çıkıyor. Bir de olaylara girerek incelemeye kalktığımızda ne cümbüş çıkar değil mi? İki dönem arasındaki politikaları ben listeleyemem sanırım. Dünya şartlarını da tam olarak hesap edemem. Ülke şartlarını da tam olarak tasavvur edemem.

 

Dediğim gibi açarız açarız da; bunun tartışmamıza bir yararı olmaz. İsmet Paşa şu sebeple şunu yaptı Demokrat Parti şu sebeple bunu yaptı. Sebeplerin de uydurulabileceği bir coğrafyada yaşıyoruz. Mesele bunlar değil. Önümüzde bir mesele olarak bir önceki mesajımın sonunda değindiğim kısım duruyor.

 

Neyse; bugün için çok fazla mesaj yazdım zaten...Daha fazla şimdilik uzatmanın bir manası yok...Saygılar...

Gönderi tarihi:
Açarız CYRANO da, benim bahsini ettiğin demokrasi hamileriyle işim yok.

 

Retorik bazda incelediğimizde dahi bir ton tantana çıkıyor. Bir de olaylara girerek incelemeye kalktığımızda ne cümbüş çıkar değil mi? İki dönem arasındaki politikaları ben listeleyemem sanırım. Dünya şartlarını da tam olarak hesap edemem. Ülke şartlarını da tam olarak tasavvur edemem.

 

Dediğim gibi açarız açarız da; bunun tartışmamıza bir yararı olmaz. İsmet Paşa şu sebeple şunu yaptı Demokrat Parti şu sebeple bunu yaptı. Sebeplerin de uydurulabileceği bir coğrafyada yaşıyoruz. Mesele bunlar değil. Önümüzde bir mesele olarak bir önceki mesajımın sonunda değindiğim kısım duruyor.

 

Neyse; bugün için çok fazla mesaj yazdım zaten...Daha fazla şimdilik uzatmanın bir manası yok...Saygılar...

 

Dostum, yazılarında sürekli İsmet Paşa despotizmi diyorsun, ancak bundan ne kastettiğin ve neyi despotizm olarak ortaya koyduğunu göremedim.

 

Belki de sorun retorik bazda yazmandır. Açık olarak despotizm olarak neyi tarif ettiğini, hangi politikaları, hangi uygulamaları böyle adlandırdığını ortaya koyabilirsin.

Gönderi tarihi:
1. si araştırmayı işime gelip gelmeyen şeylere göre yapmam. Birşey araştırmaya değiyorsa yaparım. ATSIZ'ın düşüncelerini araştırmamda araştırmaya değecek bir yan yoktu...

 

Yapıştırılan resim ve tarihi bilgiyle ilgili zaten konu içerisinde bilgi verilmiştir. Yine kemalizmi Ahmet Taner Kışlalı'dan da naklederek (kitabına aldığı bir alıntıyı (o sözü bahse konu kişi söylememiş olsaydı KIŞLALI'da söylecekti muhtemelen) kendisine mal etmişiz özür ola) wikipedia'dan konuya ulaşılabileceğini de gösterdikten sonra; resim niye yapıştırılmış, ayrıca altı okla ilgili bilgi niye verilmiş, kemalizmin tarihi dökümüne niye gidilmiş merak uyandır"mı"yor...

.

.

 

 

..

 

 

Forumda yazi yazmayi birakip birakmamaniz sizi baglar beni degil.

 

Tez antitez yapilan itirazin icindedir.Eger ben yanlis diyorsam bu bence antitezdir,ha siz yine kendi tezinizi savunmaya devam edersiniz buna da pek itirazim olmaz.

 

Kemalizmle Atatürkcülük'ü ayri görmüssünüz bende ayri degil aynidir demisim,bu antitezdir.Siz bunun ayniligini arastiracaksiniz,ben arastirmis ve bulmusum ki size itiraz ediyorum.Yani hicbirsey ifade etmeyen sahifeler dolusu yazilar yazmakla eger birseyler ispat edilmis olsa inanin ki Erich DÄNIKEN bir numara olurdu.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
Gelelim Politika'ya. Kardeşim, forumda 6 cümleyle aynı minvalde yazılmış bin tane yazı yazmışsın. Şaka. Tam sayıyı bilmiyorum. 3-4-5-6-7 olabilir. Aynı minvalde belki binden de fazladır. Yeter...Ne zaman slogan gibi yazı yazmayı bırakıp da; kişilerin serdettiği görüşlerin yanlışlığını ispatlamak için tek tek cümlelere, paragraflara cevap vereceksin. Biri bir tez ortaya attığında bu tezin yanlışlığı antitezle ortaya konulur. Başından; bu yanlıştır doğru değildir deyip kestirip atmakla değil. Yanlışının yanlışlığının sebepleri ortaya konulur...

 

Sahi artık yetmez mi? Vallahi bıktırıcılıktan başka bir anlamı yok yazdıklarının. Bunun bir manasının olmadığı sarahate kavuştuğuna göre tamam cevap vereceksen de en azından antitez şeklinde olsun. Senin yüzünden nerdeyse forumda yazı yazmayı bıracağım ya hu...

Selamlar...

 

:)

Gönderi tarihi:
Dostum, yazılarında sürekli İsmet Paşa despotizmi diyorsun, ancak bundan ne kastettiğin ve neyi despotizm olarak ortaya koyduğunu göremedim.

 

Belki de sorun retorik bazda yazmandır. Açık olarak despotizm olarak neyi tarif ettiğini, hangi politikaları, hangi uygulamaları böyle adlandırdığını ortaya koyabilirsin.

 

despot İng. Despot

1. Bir ülkeyi zora ve baskıya dayanarak yöneten kişi.

2. despot Fr. despote

3. (I) a. 1. Bir ülkeyi zora ve baskıya dayanarak yöneten kimse. 2. mec. Her istediğini ve dilediğini yaptırmak isteyen kimse, tiran. 3. sf. Zorba.

 

 

Konuda bazı cümleleri hiç alakası yokmuş gibi olsa da bile isteye kullanıyorum. Bunlardan bir tanesi teferruatla biten cümleydi. Bir tanesi oligarşi ile biten cümle. Bir tanesi jakobenlikle ilgili cümleydi. Despotizm, jakobenizm, Machivelizm.

 

Despotu yerleşik tanımının dışında biraz daha genişleterek bir tanıma tabii tuttuğum söylenebilir. Ülke menfaati, devletin geleceği gibi retorik bazda bazı kavramlar bu tanımlamamda önem arzediyor. Gerek ülke menfaati gerekse devletin geleceği gibi (kardeş katlinden de bahsedilmişti) kavramların dile pelesenk olduğu bu kavramların kökeni için her yolu mübah sayan ve caiz gördüğü bu şeyler için hareket eden gücün yapmış olduğu hukuk dışılıkları despotizm olarak gördüm. Buradaki öngörüde zor, baskı nerde denilebilir. İkinci tanımda her istediğini, dilediğini yaptıran kimse diye de bir açıklama var ama bu bahsi diğer.

 

Baskı nerede. Konu içerisinde bir şeye daha gönderme yaptım. Açık oy gizli sayım. Ona şimdi bir şey daha ekleyelim ve DP kurulduktan kısa bir süre sonra seçim kararı alınmış olmasına rağmen bu oylamaya, bu oylama yöntemine niye gidilmiştir. Böyle bir seçim sistemini öngörecek kuvvet kimin elindedir. Milli Şef mi Milli Meclis mi…Pekiyi hemen yukardaki meseleyi söyleyip de ondan sonra da İnönü Despotizmini tek tek olaylar üzerinden tartışmak istemiyorum demek ne olaki? Kişinin zihni yapısını bir eylem ortaya koyabilir gerisi ise teferruatta boğulmak olur.

 

Pekiyi; tartışmamızda İsmet Paşa’nın gerçekleştirmiş olduğu despot tavırların tek tek eleştirilmesi veya onlara getirilecek antitezler ile yok bunlar despotizmin örneği değildir denilmesi arasında bizim kazanacağımız ne var? Kazanacağımız pek bir şey yoksa ben acaba; İsmet Paşa’nın doğrudan (hiçbir tartışmaya girmeden) despot olarak kabul görülmesini nasıl bir saç.ma düşünceyle istiyorum. Burada da başka bir sorun ortaya çıkar ki o da; İsmet İnönü’nün bazı davranışlarının despot olduğunu bazılarının ise despotlukla alakası yok denilebileceği bir durumda hangisine itibar edilecektir. Bence; tartışmanın İsmet Paşa’nın yapıp ettiklerinin tek tek sayılıp dökülmesinden ziyade; Kemalist beyaz Türk, bürokratik oligarşi paralelinde bir tartışmaya evrilmesi (başından beridir asıl istediğim bu) daha uygun olacaktır. Bunun içerisinden de bid,on kafalı insanlara haddini bildirmekte mahir olan zevatın “zaman” ı okuyamayarak kendi camialarını güç durumda bırakıp bırakmadıkları sorunsalına değinmek istiyorum.

 

 

İsmet İnönü'nün hatalarını sayıp dökmek bize birşey sağlayacak mıdır? Hayır. Pekiyi konumuzla ne alakası var? Onun tavrını esas alan bir yapılanma (halk oyundan korkularından dolayı gizli oy açık sayım metadonu geliştirdiklerini hatırlatayım) bugün hala halkın yerine düşünmeyi yeğliyor. Bu tavrın hatalı olduğunun ortaya konulması İsmet Paşa'nın hatalarını ortaya koymakla düzelmeyecek.

 

NOT: İnönü despotizmi konunun can alıcı noktası değildir. Bununla ilgili bir cümlem olmuş ardından birkaç kez aynı cümle alıntılanmak zorunda kalınmıştır.

 

Saygılar…

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.