Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Atatürk gibi büyük bir liderimiz varken hala şeyhlerden, dervişlerden, ulemalardan, AB'den, ABD'den medet umanlara ne demeli artık bilemiyorum.

 

Ben de dinlere inanmıyorum ama, bu demek değildir ki, insanlar istedikleri dini edepli şekilde uygulasınlar. Laik Türkiye Cumhuriyeti beni ve benim gibileri şeritatı geri getirmek isteyenlerden koruyor.

 

 

 

"TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR"

Gönderi tarihi:
Atatürk gibi büyük bir liderimiz varken hala şeyhlerden, dervişlerden, ulemalardan, AB'den, ABD'den medet umanlara ne demeli artık bilemiyorum.

 

Ben de dinlere inanmıyorum ama, bu demek değildir ki, insanlar istedikleri dini edepli şekilde uygulasınlar. Laik Türkiye Cumhuriyeti beni ve benim gibileri şeritatı geri getirmek isteyenlerden koruyor.

 

 

 

"TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR"

 

:clover:

Gönderi tarihi:
:clover: :clover: :clover:

Ya yeryüzünde başka hangi tür insan kendisinin rahatça yaşayabileceği bir ülkeyi ve bu ülkenin kurulmasında başı çeken önderini bu kadar karalamak için bunca çabayı gösterebilir? Yakılan elektriğe, harcanan oksijene, zamanlara yazık! Hepinize teşekkürler, bu soruların cevabını uygulamalı bir biçimde ispatlayıp verdiniz.

Sağ olun, var olun...

:clover: :clover: :clover:

:clover:

Yarasa inan bende anlamıyorum, insan kendisine özgürlüğü, vatanını, milletini ve bağımsız yaşama hakkını veren önderine nasıl kin duyabilir, nasıl o olmasa benim için daha iyi olacaktı diyebilirdi? Başka sömürgelerde mi yaşamak daha iyi olurdu bu insanlar için ?

Gönderi tarihi:
:clover:

Yarasa inan bende anlamıyorum, insan kendisine özgürlüğü, vatanını, milletini ve bağımsız yaşama hakkını veren önderine nasıl kin duyabilir, nasıl o olmasa benim için daha iyi olacaktı diyebilirdi? Başka sömürgelerde mi yaşamak daha iyi olurdu bu insanlar için ?

 

Bence sömürgeyi düşünmüyor, ya da akıl edemiyor bu kişiler, olsa olsa şeritı hayal edip ve düşünüp kinlerini dile getiriyorlar. Onlara bakılırsa Osmanlıdan sonra şeriatla yönetilen bir devlet kurulacaktı. Ancak hayaller suya düştü ve suyun derinliklerinde kalmaya mahkum.

Gönderi tarihi:
Atatürk gibi büyük bir liderimiz varken hala şeyhlerden, dervişlerden, ulemalardan, AB'den, ABD'den medet umanlara ne demeli artık bilemiyorum.

 

Ben de dinlere inanmıyorum ama, bu demek değildir ki, insanlar istedikleri dini edepli şekilde uygulasınlar. Laik Türkiye Cumhuriyeti beni ve benim gibileri şeritatı geri getirmek isteyenlerden koruyor.

 

 

 

"TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR"

 

Yanlışımı fark ettim...

 

Şöyle olacaktı:

... ama, bu demek değildir ki, insanlar istedikleri dini edepli bir şekilde uygulamasınlar.

Gönderi tarihi:
Bence sömürgeyi düşünmüyor, ya da akıl edemiyor bu kişiler, olsa olsa şeritı hayal edip ve düşünüp kinlerini dile getiriyorlar. Onlara bakılırsa Osmanlıdan sonra şeriatla yönetilen bir devlet kurulacaktı. Ancak hayaller suya düştü ve suyun derinliklerinde kalmaya mahkum.

Birde M.Kemal'in dinsiz olduğunu öne sürmeleri, M. Kemal olmasaydi bizim için daha iyi olurdu demeleri yok mu!!

Gönderi tarihi:
ABD'de Washington'a yapilan agir elestirilerin ve dalga gecmelerin yuzde 1'i ayni ulkede Ataturk'e yapilsa herhalde Atlantik uc gun kirmiziya boyanirdi.

 

ABD’nin resmi kuruluş tarihi 4 Temmuz 1776'dır. Yani, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan tam 233 yıl önce…İç savaş ise, 1861’de başlamış. Şimdi senin söylediğine bakarsak, 85 yıl sonra Türkiyede de mi iç savaş olmalıydı ? Bugün ABD’yi yıkmaya çalışan ABD vatandaşı yoktur. Asıl bunu örnek alabilseniz keşke…

 

Kimsenin saygi falan duydugu yok. Sadece aman agsimizi acmayalim da Turkler heyecana gelip yeni bir boykot baslatmasin, McDonald's magazalarini taslamasin diye dusunerek sessiz kaliyorlar.

 

Atatürk’ü hiç sevmeyen, elin gavuru dediğimiz Armstrong bile Bozkurt adlı kitabında onun inkar edemeyeceği erdemlerini övmüştür. Bu nasıl bir düşmanlıktır. İnsan biraz saygı duyar ve kullandığı kelimelere dikkat eder.

Gönderi tarihi:
Ooo, bunlar sadece abartili ifadeler oyle mi? Hayir, bu apacik bir dinsizlik.

 

Ne demiştim daha önce, Atatürk’ün bunların tam tersine yazıları da vardır. Onun dinsiz olup olmadığına karar verecek olan da bizler değiliz.

 

Öte yandan, yine daha önce seni uyardığım gibi,

 

Atatürk’ün dinsiz olup olmaması, fikirlerini ne yanlış yapar ne dindar ne de din karşıtı.

Ben bu yazıdaki, ‘ Muhammedin dini ‘ ifadesine yada İslamın Arap milliyetçiliği olduğu kısmına katılmıyorum. Ama, Emevilerle birlikte dayatılan İslam anlayışına bakarak onun bu yazıyı yazmasını da o zamanlar henüz bu gerçeklerin ortaya çıkarılmamış olmasına bağlıyorum. Ama, neticede dikkati çektiği kısım önemlidir ve doğrudur.

 

Tekrar ediyorum; kişilerin ne dediğine bak, kişilerin fikirlerini, kimliğine, kişiliğine, inançlarına göre değerlendirmek çok yanlıştır

Gönderi tarihi:
Dunyanin butun ciddi kaynaklari Ataturk'un Din karsiti oldugunu tesbit ve tescil etmistir. Ama ne yazik ki insanlar bu konuda acikca gorus bildiremiyorlar. Cunku bu ulkede Ataturk bustunu deviren bile surgune gonderildi. Hem de 2009'un cagdas TC'sinde.

 

Mustafa Kemal Pasa'nin el yazisindan:

 

"Türk milletini Allah için, Peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allah'la mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. (..)

 

Atatürk doğru söylemiş. Bağnazlık ve yobazlık yüzünden, Osmanlıda Müslümanların çoğu, Kuran’ı kendi diliyle okuyup anlayamadığı için, softaların, şeyhlerin kendisine öğrettiği dinle, Kuran’ın kader anlayışına ters kadercilik girdabında boğulmuş, ülke batının en az 300 yıl gerisine düşmüştür.

 

Bu arada, göster bakalım Atatürk'ün Din karşıtı olduguna dair ciddi bir kaynak da inanalım!

Gönderi tarihi:
Diğer yandan kendilerine, inançlarına yönelik her eleştiri bunlar için hakarettir. Sadece "bu söylediğine katılmıyorum, inancını paylaşmıyorum. Bu inanç mantığıma uymuyor" de, tamamdır. Hakaretin dik alasını yapıyorsun demektir. Bunların dogmaları, inanılması zorunlu şeylerdir, nasıl oluyorsa?

 

Dünyada böylesi bir çifte standart başka alanda görülmemiştir...

 

diyip dünyada sanki ötekileştirmenin olmadığı herhangi bir alan varmış da, Kuran da niye var gibi bir mantık yürütüp, tartışmanın konusunu da dinli-dinsiz rayına sokmaya çalışan birisi,

 

Açıp bakarsanız, kutsal diye nitelenen bir metin için çok acaip olan her türlü mahlukat adları başta olmak üzere her hakareti görebilirsiniz. Sebep ne bu hakaretlere? Onlar gibi düşünmemek ve onların inandıklarına inanmamak.

 

şeklindeki dinin mantığı eleştirisine,

 

Bu söylediğine katılmıyorum, inancını paylaşmıyorum. Bu inanç mantığıma uymuyor.

 

yazarak kendi tırnak içindeki cümlesini ona cevap olarak tekrarladığımda,

 

Bu bir inanç değil, somut bilgi. Açar böyle bir şey yazıyor mu diye bakar, yazdığını görürsün, konu hallolur.

 

diye eleştirdiği mantıktan hem uslüp hem de kanıtlama yöntemi açısından ancak derece farkı olan sert bir cevap vermiş.

 

Şimdi, elbette bu konuyu bu başlıkta tartışmak değil niyetim. O yüzden, şurada şöyle yazıyor, burada böyle yazıyor gibi savunmalara girilmesin.Başka bir başlıkta tartışırız istenirse. Vurgulamak istediğim eleştiriye tahammülsüzlüğü ve kendi felsefesi, inancı dışındakileri suçlamayı kıyasıya eleştirebilen birinin, eleştiri ve karşı çıkış, kendi fikir, felsefe veya inancına yönelik olduğunda sert tavır göstermesi.

 

Ayrıca,

 

İsteyen kendine istediği standardı koyar, bu standartlardan sadece kendine karşı sorumludur. Hiç bir kimseyi standart dışılıkla suçlayamaz.

 

diyen birisi,

 

Doğayı yozlaştırmak vatan toprağını satmaktan beter bir ihanettir. Ha vatanı satmışsın, ha ormanını yakıp çöle çevirmişsin.

 

diye bir standart getirip, uymayanları gayet rahat vatan hainliğiyle suçlayabiliyor.

 

Buna verilecek cevabı da tahmin edebiliyorum :

 

'' En azından bizim standardımıza göre, cennetlik-cehennemlik gibi bir ayırım yoktur ''

 

Oysa, başka bir başlık altında cehennemden beter bir ceza önerisi yapılmış:

 

İnsan kobaylar için benim bir önerim var: Psikopat katiller kobay olarak kullanılmalı, deney bitince hâla hayattalarsa, denenen ilaçların öldürücü ilaç dozu deneyinden sonra otopsi yapılmalı ve kadavra tıbbın hizmetine sunulmalı...

 

Şimdi ben demirefenin eleştirdiği mantıkla kendi mantığı arasında bir fark göremiyorum, ya siz ?

Gönderi tarihi:
Şimdi ben demirefenin eleştirdiği mantıkla

Bir hışımla geldi geçti peh peh peh... Bu ne yahu? Ben hiç bir şey anlamadım. Bu kadar basit bir konudan bunlar da nerden çıktı?

 

Konu: Kur'anda kendisine inanmayanlara mahlukat isimleri verilir mi?

 

Yanıtı basit, açar bakarsın. Verilmemişse verilmemiştir. Verilmişse verilmiştir... Bu kadar basit bir konunun halli bu kadar basitken bu kadar söz de neyin nesi?

Gönderi tarihi:

Gercek Beyaz Turkler kim bilimiyorum tam arastirmada yapmadim gerci ... Ama ilk sayfayi okudum ve ona gore cevap veriyorum sonradan yazilanlari simdilik okumadim kusura bakmayim ...

Benim anlamadim ne bu nefretlikler ? Neden hep din vs ataturk, kurt vs turk vsvs oluyor ? Turkiye'de bu gunune kadar hepsi karisik yasamadilarmi zaten...

Sn Bekirin alintisinda yazilmis kapalilari boyle soyle goruyorlar diye tamam oyle goren mutlaka var ama ayni yargilar kapali taraftanda yapiliyor.

 

 

Insanlar baskalarina parmak gostermeden once ilk kendine baksin saygi duyuyormu ... Dogrucadavut ilk sayfada dedigi gibi bir birimizi sevme mecburunda degilliz ama saygi gostermeliyiz....

Gönderi tarihi:
Ne Aytaç Durak ne de Mehmet Ağar beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Onların yaptıklarını tasvip ediyor değiliz. Hatta zamanında en çok biz karşı çıktık.

O zaman devleti hacklamaya kalkanları da eleştirmeniz gerekir. Onu pek göremiyoruz yorumlarınızda, neden acaba ?

 

Mehmet Ağar, Aytaç Durak Beyaz Türk müdir, Kemalist midir ?Beyaz Türkler Kemalist midir ? Mehmet Ağarı himaye eden Robert koleji mezunu Tansu Çiller Kemalist midir ? Bu soruların cevabı da bu bağlamda önem kazanıyor. O nedenle, bence bu Beyaz Türk- Siyah Türk paraleli laflarını bırakın.

Kemalizmi eleştirmekse derdiniz kişiler üzerinden değil fikirler üzerinden yapın.

 

Aytaç Durak veya Mehmet AĞAR’ ın Beyaz Türk olduğunu ifade eden birini tanımıyorum. Bu iki güzide insan Atütürk’ün sözü çerçevesinde bizlere konuk oldular o kadar.

Bazen kişiler konuşulur, bazen fikiler ve bazende kişilerin fikirleri. Konu paralelinde ise Beyaz Türk’e bir tanım yapıldı. Bu tanım kapsamında da bir şeyler söyledik. Ufuk, Ceyda, Emre, Selin adlı şahıslardan kalkarak bir tartışma başlatmadık. Dedik ki; beyaz Türk şudur. Şu özelliklere sahiptir. Ancak bunların daha ılımlıları olduğu gibi daha uçları olabilir. Konumuz açısından ifrat-tefrit aralığında olan beyazlar bizi ilgilendiriyor.

Kemalist Beyaz Türk tanımının içerisine kendini sokan arkadaşlarımız olabilir. Yada kendisini Kemalist Beyaz Türk olarak görüp de başta verdiğimiz tanıma uymadığını düşünenler olabilir. Ya da ben Kemalistim siz de Atatürk düşmanı diyenler olabilir. Onlara sürekli olarak şunu söyleyeceğiz:

Bizim, Kemalist Beyaz Türk tanımımız budur. Bu tanıma uyuyorsanız mesele yoktur, uymuyorsanız da ben kemalistim, beyazım, Türk’üm; bu tanıma uymuyorum demenin de manası yoktur. Hasılı kendinizi yanlış bir tanımlamaya tabii tuttuğunuz gibi sizi tanımlamayan bir format için de galeyana gelmektesiniz.

Gelelim hangi paraleli lafları bırakacağımız meselesine; deniyor ki radikal Müslümanlar vardır ve bunlar devlete büyüz zarar veriyor. Bu laflar bırakılsın diyor muyum. Pekiyi; şimdi ben çıkıp da Kemalist beyaz Türk demokrasiye ve devlete zarar veriyor dediğimde niye bu lafları bırakmak için teşvik ediliyorum.

 

 

O alıntı Cyrano ile tartışmanızdan değil, benimle tartışmanızdan alınmıştır. Ve o tartışma Kurtuşu Savaşı bağlamında değil, " Hegelyen Devlet anlayışı " iddianız bağlamındaydı. Olabilir ."İnsan-i beşer ara sıra şaşar " yada "Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür" müydü o söz hatırlayamadım şimdi.

 

Hasılı; sözlerimi Kurtuluş Savaşı paralelinde söyledim dememim esbab-ı mucibi budur. Aslında bu tartışmanın çok deruni taraflarına da girmiştik diye hatırlıyorum. CYRANO ile tartışmış olmamız gerekiyor bu konuda. Bekir

 

Bu konunun çok deruni taraflarına girdik dememin bir anlamı olsa gerektir. Size daha önce belirttiğiniz konuda verdiğim cevapta da aynı şeyleri söylemiştim.

 

Daha önce zaten devrimler Jakoben bir tarzda yerleştirilmeye çalışıldı aksini yapmak da mümkün değildi demiştim. Zira şartlar normal değildi demiştim. Şartlar normalleştiğinde halkın yerine düşünmeyi, halka rağmen veya halka karşı halk için bir anlayışı benimsemeyi doğru bulmadığımı beyan etmiştim. bekir

 

Söylediğim sözler Kurtuluş Savaşı bağlamındaydı. Hegelyen devlet anlayışı bağlamındaki iddia Kurtuluş Savaşı bağlamında söylenen sözlerin olsa olsa bir tekrarı olabilir. Şüphesiz “beşer,şaşar” der kestirip atabiliriz. Lakin özellikle üzerinde duruyorsam demek ki bir ehemmiyeti var.

 

 

Hegel’in Devlet kitabındaki cümlesini ve ardındaki bir cümlelik yorumu kaynak belirtmeden kendi cümlelerim arasına aldığımı kastediyorsanız, ondan ekmek çıkmaz size zorlamayın. Ortaya attığı iddiayı ispat edemeyip, patinaja geçenler ve sonrasında patinajdan beyni bulananlar, hatanın, söylenmek istenen şeyden bağımsız olduğunu anlayamayıp ve kendini dev aynasında görüp, tartışılmak istenen konudan kaçarak hakaret etmeyi nezaket zannedebilirler. ( Güreş te de iyiyimdir ha )

 

Yok, onu kastetmiyorum. Bu davranışınız tartışma etik’ini zorlamak olsaydı dahi onu kastetmiyordum. Patinajla ilgili bir cümle kurduğunuz için yukardaki alıntıya mesnet cümleler yazmıştım ve aynı anlamsız yaklaşımı tekrarlamışsınız. Daha önce de patinaja geçmekle ilgili cümleler yazmıştınız. Düşünceleri tartışma bir edeptir. Düşüncelerinden dolayı kişileri patinaj yapmakla suçlama gibi bir tavır bunu zorlamak, bunun dışına çıkmak olur. (Sanırım yağlısında iyisinizdir)

 

Daha kanıtlanmamış, hüküm verilmemiş, Ergenekon komplo teorisi cümlemi, anlayamadığı için çelişkili ve komik bulan, kendisine o cümlenin ne demek istediği çaktırıldığında ( Azerice anlatmak ), başka başlıktaki kişisel görüşümü bulup, haklı çıkmaya çalışması, kişinin tartışma adabını ne derece bildiğini kanıtlar.

 

Eğer, o başlıkları sadece kişisel açık arama niyetiyle değil de, düzgün okumuş olsaydınız, Ergenekon davasının çelişkilerinin tarafımdan nasıl objektif bakışla ortaya konduğunu da anlardınız.

 

Ne kadar objektif konulduğu anlaşılıyordu yaptığım alıntıdan. Neyse; başka bir konudaki cümleleri alarak bu konuya taşıyan ve sanki aralarında bir karşıtlık olduğunu göstermeye çalışan kişi ilk olarak siz oldunuz.

Ergenekon davasının çelişkilerini objektif olarak ortaya koymak. Süper bir cümle.

 

Her ne ise; Misak-ı Milli sınırları dışı dediniz de bir an aklıma nevzuhur bir şey geldi. Ulaaa dedim Musul-Kerkük civarından birşeyler gelir de…bekir

 

 

Bu ne demek şimdi ? Bekir şu bilmece gibi yazma merakını bıraksak da lafı direk söylesek diyorum. Yoksa, ben de size uyuyorum ve kimse bir şey anlamıyor.
Zaman'ı da, zaman zaman değil, her gün bizim evin kapısına üçer beşer atıyorlar ne hikmetse ve bu yoğurdun bolluğu nerdense ? Silifkeden veya Silivriden olmadığı kesin de, Misak-ı Milli sınırları dışından olma ihtimali de epeyce yüksek. ( Silifke bağlamında ah seni kimler doğurdu )

Bu gavurlar o kadar enteresandır ki; hem misak-ı milli sınırları içinden hem de ülke dışından yoğurt bulabilirler demek istemiştim. Bu arada bana uymanız mümkün değil kendinizi boşuna hüsnü kuruntulara kaptırmayın.

 

 

Her olayı Ergenekon’a mal etmeye çalışmak, bir hedef saptırma taktiğidir.

 

Bunu da nerden çıkardınız. Bu arada hedef nedir ki saptırılsın. Sakın cevap vermeyin.

nyx-fallen angel

Gercek Beyaz Turkler kim bilimiyorum tam arastirmada yapmadim gerci ... Ama ilk sayfayi okudum ve ona gore cevap veriyorum sonradan yazilanlari simdilik okumadim kusura bakmayim ...

Benim anlamadim ne bu nefretlikler ? Neden hep din vs ataturk, kurt vs turk vsvs oluyor ? Turkiye'de bu gunune kadar hepsi karisik yasamadilarmi zaten...

Sn Bekirin alintisinda yazilmis kapalilari boyle soyle goruyorlar diye tamam oyle goren mutlaka var ama ayni yargilar kapali taraftanda yapiliyor.

 

 

Insanlar baskalarina parmak gostermeden once ilk kendine baksin saygi duyuyormu ... Dogrucadavut ilk sayfada dedigi gibi bir birimizi sevme mecburunda degilliz ama saygi gostermeliyiz....

 

Kapalılar tarafından dillendirilen algılar zaten forumda bir sürü konuda var. Ancak, kapalıları öcü gören "algı" çok da fazla dillendirilmedi bu zamana kadar. Bu zamana kadar insanlar o kadar kendine bakmak zorunda bıkarıldı ki; karşısındakine “dinime dahleden bari müselman olsa” sözünü demeyi unuttular.

Törpülenmek dediğim şey bu. Tek taraflı suçlama, iki taraflı suçlama nihayetinde suçlamalardan vazgeçme…Şaka mı bu şimdi. Kısmen: Biri diğerini suçladığı için karşı taraf da Kemalist Laik Türk’ü suçluyor öyleyse Kemalist Laik Türkler bu vasıflarını ancak karşı taraftakini suçlamayı bırakarak koruyabileceklerdir demiyorum. Kemalist Laik Türk ve Mürteci bu ülke için tehlikeli iki ayrı düşünceye mensup insanlardır.

Çok söyleyen daha çok söylemek zorunda kalırmış. Başka şeylere kendimizi fazla kaptırmadan; Kemalist Beyaz Türkler’i tanımlamamızın bir nedeni vardır. Toplumu kamplara ayırmak değil bu amaç. Yanlışın mahiyeti ve kim tarafından yapıldığını ortaya koymaktır amaç. Yanlış ve yanlışı yapan tespit edildiğinde en azından doğru için bir umut doğar.

Selamlar ile…

Gönderi tarihi:
İçimizden Birileri: 'Beyaz Türkler'

Mustafa AKYOL

 

 

Sosyologlar, toplumdaki farklı eğitim-kültür ve sosyo-ekonomik tabakaları çeşitli model ve kavramlar yardımıyla açıklamaktadırlar. Türk toplumunun analizinde kullanılan "Beyaz, Siyah ve Gri Türkler" metaforu, sosyolog Nilüfer Göle ve Orhan Türkdoğan tarafından sıkça kullanılır.

 

"Siyah Türkler" ifadesiyle, eğitim seviyesi en fazla liseye karşılık gelen, kültür seviyesi düşük, ekonomik gücü olmayan, inanç ve geleneklerine bağlı, ortalama Anadolu çoğunluğuyla, köylü, hizmetli ve işçiler tarif edilir.

 

"Beyaz Türkler" kavramıyla, eğitim-kültür seviyesi yüksek, genellikle yurt dışında eğitim görmüş, ekonomik gücü fazla, inanç ve gelenekleriyle büyük ölçüde bağını koparmış, tarihî mirasını önemsemeyen ve toplumda ağırlıklı olarak yönetici, sanayici, iş adamı gibi gücü elinde tutan tabakalar anlatılır. Bu kavram çoğu durumda elit azınlığa karşılık gelir.

 

"Gri Türkler" tabiriyle ise, "Siyah Türkler"i temsil eden tabakadan çıkarak, ya ekonomik olarak güçlenmiş veya eğitim seviyesi yükselmiş ve bu şekilde toplumda yönetici-eğitici-işveren tabakalarında yer edinmiş; ama inanç, tarih ve geleneklerinden kopmamış, dolayısıyla beyazlaşamamış kesim kastedilir.

 

Türk toplumuna yukarıdaki perspektiften bakan sosyolog Nilüfer Göle, "Beyaz Türkler" kavramıyla, kendilerini Türkiye'nin "ilericileri" olarak gören bürokrasiyi ve entelektüelleri kastetmektedir. Beyaz Türklerin genç kuşakları ise, çoğu kolejlerde, hatta daha sonra yurtdışında okumuş, 1980 sonrası ortamda büyüyerek "köşe dönme" kültürünü benimsemiş, iyi mesleklere, Batılı hayat standartlarına kavuşmuştur. Metropollerde, özellikle İstanbul'da, yüksek plazalar, büyük şirketler ve lüks siteler onların dünyasını oluşturur. Yani onlar, Türkiye'deki ortalama hayat standardının bir hayli üstünde, âdeta küçük Asya'da New York'u, Londra'yı veya Paris'i yaşıyorlar.

.

.

.

Sızıntı Dergisi-İnternet Baskısı

Gerisi saçmalaşarak alakasız yerlere götürülmüş. Buraya kadar olan kısmı bizi ilgilendiriyor.

 

 

Bu da “BEYAZ” özelinde bir yazı. Güzel bir yazı.

Azgelişmiş’ beyaz Türkler

 

Beyazlar ‘güç’lerini kullanırlar; çağdaş toplumda ‘siyah’ların, etikten, hukuk ve demokrasiden başka sığınacak limanları yoktur. Hukukun tatbikinin kaçınılmaz olarak iktidarı ve iktidarları gerektirmesi çağdaş dünyanın temel paradokslarından biri olsa bile...

 

HÜSAMETTİN ARSLAN

 

Prof. Dr. Uludağ Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi

 

İktidar beyazdır; her anlamda iktidar: politik iktidar, kültürel iktidar, ekonomik iktidar, entelektüel iktidar, medyatik iktidar, müzikal iktidar vs.

 

Beyazları, dolayısıyla siyahları olmayan toplum düşünülemez; çünkü iktidar ilişkilerinden yoksun toplum düşünülemez. İktidarlar beyazlar, beyazlar efendilerdir. Bu ‘dünya toplumu’ örneğinde de geçerlidir. Efendiler beyazdır: ABD, İngiltere, Japonya, Fransa...

 

Henüz çiçeği burnunda bir lise öğrencisiyken mesleki yetkinliği kuşku götürmez lise müzik öğretmenim uzun hava türkülerimizi ‘eşek anırmasına’ benzetir ve bununla bize klasik Batı müziğini sevdirmeyi düşünürdü. Hepimiz sorgusuz sualsiz karşı kutba savrulur ve klasik Batı müziğinden nefret ederdik. Müzik öğretmenimiz muhatabı halktan, uzun hava türküleri sevmenin klasik Batı müziğini sevmeyi engellemeyeceğini, her müziğin insanı başka bir yerinden yakalayabileceğini ve insanın birden fazla müziği sevebileceğini düşünemeyecek kadar nefret ediyor

 

du. O yaşlarımızda, insanların dinledikleri müziği ‘eşek anırmasına benzetmenin, o türküleri söyleyenlere ve o türküleri sevenlere de ‘eşek’ demek anlamına geldiğini ancak güdülerimizle anlayabiliyorduk. Müzik öğretmenimiz beyazdı; biz en iyi durumda zenci, en kötü durumda Kızılderili.

 

‘Halkçı beyazlar’

 

Aradan zaman geçti, beyazlara rağmen ve ne yalan söyleyeyim her şeye rağmen bir anlamda beyazlar sayesinde büyüdük ve seksenli yıllarda halk müzik öğretmenimizi işine yaramaz bir atık, kurtulması gereken bir zararlı virüs ve bir safra olarak kustu. Daha trajik olanı müzik öğretmenimizin ‘halkçı’ olmasıydı; o ‘otantik/hakiki halkı’ sevemeyecek kadar halkın dışındaydı; Türkiye’nin ‘otantik/hakiki halkına’ değil, kafasında yarattığı muhayyel halka inanıyor ve dolayısıyla bu muhayyel halkın muhayyel sorunlarına ilgi duyuyordu. Müzik öğretmenim ve müzik öğretmenimle örneklendirdiğim ‘beyaz elitler’ için otantik halk evrime uğramamış, bakıma ve adam edilmeye muhtaç, pasaklı, cahil, Pavlov’un köpeği kadar hayvan, insanlığın evriminin ‘maymun’ aşamasında kalmış ‘insanımsı’ varlıklardan oluşuyordu. Beyaz elitler için ‘otantik halk’ en iyi durumda ‘feodal’di.

 

Feodaldi; çünkü ‘etnisite’ bilincine ve ‘ulus’ bilincine sahip değildi; feodaldi çünkü dinini hurafelerle yaşıyordu; feodaldi, çünkü ‘homojen’ bir toplum olamayacak kadar farklılıklar içeriyordu; feodaldi, çünkü erkek egemendi ve kadınlarını kapalı tutuyor ve kabul edilemez bir ahlak anlayışıyla yaşıyordu. Feodaldi; çünkü dini radikalleştirerek, yani politik bir ideolojiye dönüştürerek Tanrı’nın eseri bir etik sistemden ya da bir ahlak sisteminden radikal bir İslamcı politik ideoloji çıkaracak dini ‘itikat’ düzeyine çıkamamıştı. Hem iyi hem de kötü özellikleri olamazdı; toptan kötüydü ve dönüştürülmeliydi.

 

Cumhuriyet’in beyaz elitleri (akademik elitler, basın elitleri, eğitim elitleri, militer elitler vb.) toplumumuzun tarihsel kaderinin bu aşamasında ‘kalkınma’ ideolojilerinin büyüsüne kapılmışlardı ve Aydınlanma’nın ‘ilerleme’ ideolojisine takıntılıydılar. Oysa Stalin’in ölüm kampları, Hitler’in gaz odaları, Hiroşima da ‘aydınlanma’ydı. Dahası kardeş halkların görece mutlu birliği Pax Ottomana’yı petrol ve başka nedenlerle yıkanlar da Aydınlanma’nın varisleriydi.

 

Folklora evet ama...

 

Onların gözünde Türkiye’de evrime uğramamış Aleviler (Alici aşamaya gelememiş Aleviler), İslamcı aşamaya geçememiş Müslümanlar, etnik milliyetçilik yani etnisite aşamasına geçememiş Kürtler, Türkçülük aşamasına gelememiş Türkler, ‘kendisi için sınıf’ bilinci aşamasına gelememiş işçiler, kendisi için kadın aşamasına gelememiş kadınlar vardı. Farklı versiyonlarıyla beyaz elitler, elimizi vicdanımıza koyalım, yine de bu halkı yalnızca folkloruna ‘evet’ diyebilecek kadar sevebilmişlerdi. Kültürü ‘folklor’ olarak algılamanın onu diri diri mezara gömmek olduğu unutularak, Türkiye’nin bütün liselerinde ‘folkloru yaşatma’ etiketi altında folklor ekipleri kuruldu. Halk feodal, halkın halayı, çifte tellisi feodal değildi; Erzincan tulumu, lahmacun, imambayıldı, hoşaf, Urfa kebap vs. vs. feodal değildi ve takınılabilirdik. Urfa kebaba evet, onu üretenlere hayır!

 

Kemalist elitler Türkiye’deki elitler yelpazesindeki renklerden biridir sadece. Kabul emek gerekir ki, Kemalist elitleri diğerlerinden ayıran farklılık, tür farklılığı değil derece farklılığıdır. Onlar Türkiye’yi ‘yöneten’ elitlerdir. Bütün önemli kararlarda imzaları vardır. Darbelere onlar karar verirler, eğitim reformlarının, uluslararası anlaşmaların, hükümetlere Türkiye’yi yönetme talimatlarının, üniversite araştırma projelerinin altında imzaları vardır.

 

Schmitt’in söylediği gibi, ‘acil ve önemli kararları kim veriyorsa iktidar da odur.’ Diğer elitler, kendi komünetelerinin elitleridir: Türkçü beyaz elitler, İslamcı beyaz elitler, sosyalist beyaz elitler, Alevi (Alici demek daha doğrudur), Kürtçü beyaz elitler (DTP ve PKK), demokrat beyaz elitler, medya elitleri, Ermeni beyaz elitler (sözün gelişi İmparatorluğun son döneminde Taşnak örgütü liderleri), Yahudi beyaz elitler ve Rum beyaz elitler vb. Herkesin beyaz Yahudileri, beyaz Ermenileri çok başarılı da, bizimkiler neden başarısız.

 

Hangi Kürt daha makbul?

 

Tablo ortadadır: radikal Müslüman otantik Müslüman’dan, Ergenekoncu Kemalist otantik Kemalistten, (modernite sürecinin bir paganizme ¾ tek Tanrılı dinler öncesi kültüre ¾ dönüş süreci olduğunu hatırlayalım) pagan Alevi (aslında ‘Alici’) otantik Alevi’den, pagan Türk otantik Türk’ten, pagan Kürt otantik Kürt’ten, pagan Ermeni otantik Ermeni’den daha iyidir ve tercih edilmelidir. Netleştirelim: Kürtçü Kürt otantik Kürt’ten, Türkçü Türk otantik Türk’ten, semitist Yahudi otantik Yahudi’den, Milliyetçi ermeni otantik Ermeni’den daha iyidir. Ve unutmayalım, feminist kadın otantik kadından, sınıfının bilincinde işçi ‘kendinde sınıf’ mensubu işçiden, demokratik sivil toplum kuruluşu üyesi sade vatandaştan daha iyidir. Çünkü bu farklılık skalasındaki birinci kalemlerde yer alan insanlar ‘azgelişmiş,’ feodal, evrim merdiveninin henüz başında kalmış insanlardır.

 

Onlar ‘iktidarlar/beyaz’ elitler nasıl istiyorsa öyle olmalıdır. Kadınların başlarındaki ‘örtüyü’ kontrol etmekle, kıçlarındaki donu kontrol etmek arasındaki sınır çizgisi çok ince bir çizgidir.

 

Beyaz elitler, kravat takarlar, kravatlı düşünceleri vardır; bunu görmezler ve başkalarının kıyafetleriyle uğraşmayı ‘gelişmişlik’ göstergesi sayarlar. Onlar beyazdır; beyaz oldukları için elit, elit oldukları için beyazdırlar.

 

Çağdaş dünyanın paradoksu

 

Her toplumun beyazları vardır. Bu normaldir. Sorun bu değildir. Sorun ‘kaliteli beyazları’ olmayan bir toplum olmakta yatıyor. Bugünkü Amerika Amerikan beyazların, Almanya Alman beyazların, İngiltere İngiliz beyazların ürünüdür. Çok daha ilginç olanı, çağdaş demokrasi büyük ölçüde beyazların ürünüdür; tıpkı klasik Batı müziğinin beyazların ürünü olması gibi. Onların beyazlarıyla bizim beyazlarımız arasındaki fark, bizim beyazlarımızın başarısız olmasıdır; Türkiye’nin beyazları, çağdaş dünyanın diğer beyazlarıyla mukayese edildiğinde, diz boyu başarısızdırlar: ekonomide, eğitimde, uluslararası ilişkilerde, Türkçülükte, İslamcılıkta, Ermenicilikte ve Kürtçülükte başarısızdırlar.

 

Her ülkenin ve her toplumun elitleri olmak durumunda. Fakat ne yazıktır ki Türkiye’nin problemi halkı değil elitleri: politik, akademik, militer, ideolog elitleri. Beyazlar güçlerini kullanırlar; çağdaş toplumda siyahların, Kızılderililerin etikten, dolayısıyla hukuk ve demokrasiden başka sığınacak limanları yoktur. Hukukun, etiğin tatbikinin de kaçınılmaz olarak iktidarı ve iktidarları gerektirmesi çağdaş dünyanın temel paradokslarından biri olsa bile.

-http://www.stargazete.com-

Gönderi tarihi:
Beyaz Türkler neden politize oluyor?

Ayrıcalıklarını koruyabilecekler mi?

 

10.06.2009 15:11

Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Füsun Üstün ve Doç. Dr. Birol Caymaz'ın "Seçkinler ve Sosyal Mesafe" adlı araştırması, Beyaz Türkler olarak adlandırılan seçkinlerin Ak Parti iktidarından sonra politize olduklarını ortaya koydu. Araştırmaya göre, bu kesimin görece toplumun genelinden kopuk bir yaşam tarzlarının olması kendi “doğrularıyla” çelişen toplumsal değişim ve dönüşümleri anlamalarını zorlaştırıyor. Kendisini Atatürkçü ya da Kemalist olarak tanımlayan beyaz Türklerin politize olmalarına Cumhuriyet mitingleri örnek gösterilmiş. Yürüyüş yapmak, slogan atmak bu zümrenin alışık olduğumuz davranış biçimlerinden olmadığına göre, bir değişim olduğu şüphesiz. Peki değişen sadece Beyaz Türkler mi? Türkiye'nin 'seçkin' tanımı da değişti mi? Beyaz Türklerin politize olmasının nedeni yerlerini yeni 'seçkin'lerin almakta olduğu mu endişesi mi, ayrıcalıklarını koruyabilecekler mi?

 

GÜLİN YILDIRIMKAYA

[email protected]

 

MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE - ZAMAN GAZETESİ YAZARI

 

Türkiye seçkinlerini değiştiriyor

 

Türkiye seçkinlerini değiştiriyor. Siyasal kutuplaşmanın, siyasi tartışmaların, siyasi gündemin en temel ekseni bu. Son derece doğal bir şekilde

her toplum belirli zaman aralıklarıyla değişim yaşar. Ak Parti üzerinde yeni bir seçkin zümre Türkiye'nin yönetimini devralıyor. Eski seçkinler ayrıcalıklarını

kaybediyor. Cumhuriyetin sahibi, laikliğin yılmaz savunucusu olarak kendilerini sunarlardı. Şimdi Cumhuriyet herkesin malı oldu ve laiklik de Türkiye'nin

vazgeçilmezi. Herşey arzu ettikleri gibi giderken politika yapmalarına gerek yoktu. Bir kaybın yaşattığı telaşla şimdi politik aktör olmaya çalışıyorlar.

Politik arenaya inmeye tenezzül ediyorlar artık. Ak Parti'yi de işgal gücü olarak görüyorlar. Bu değişimin tezahürleri Cumhuriyet mitingleri, Ak Parti

karşıtlığı ve siyasi kutuplaşma merkezinde dönüyor.

 

MUHARREM SARIKAYA - GAZETE HABERTÜRK YAZARI

 

Samimi kaygıları nedeniyle arayıştalar

 

Politikada ciddi anlamda bir boşluk çıktı. Bu boşluk daha çok merkezin oluşumunda. Çünkü merkez daha önce çok parti tarafından karşılanırken, 7 yıldır Ak Parti tarafından tutuluyor. Bir süre sonra beklentileri karşılanmayanlar, samimi olarak laiklik kaygısı olanlar, daha önce ‘Nasıl olsa Ak Parti iyi götürüyor’ diyerek bir tarafa çekilenler yeni arayışlara yöneldi. Eskiden ‘Asker benim adıma düşünür, gazeteciler nasıl olsa yazar’ düşüncesi hakimken, nasıl olsa birilerinin olmaması Beyaz Türkleri politize etti. Bu arayışlar sonucudur ki, Abdüllatif Şener ortaya çıktı, Cindoruk ön plana çıktı, Demokrat Parti Anavatan’la birleşiyor, MHP’de, CHP’de farklı söylemlere gidilmeye başlandı. İster istemez daha politik hareket tarzlarına girdiler. 80’lerden bu yana oluşan depolitizasyondan insanlar bunaldı, nasıl olsa birileri söyler yerine benim de şu sorum var diye kendisi dile getiriyor.

 

 

SERDAR TURGUT - Akşam Gazetesi yazarı

 

Yaşam biçimlerine tehdit algıladıkları için politize oluyorlar

 

Beyaz Türkler hayat stillerine karşı bir tehdit algılamaya başladılar. Hayatta en çok önem verdikleri şey kendi yaşam biçimleridir, başka şeye önem vermezler. Bu yüzden de politize oluyorlar. Son seçimler de bunun bir göstergesi. Kıyı kesimlerindeki oy dağılımlarına bakarsanız, beyaz Türklerin yaşadıkları yerlerde oylar Ak Parti'den başka yerlere kaydı. Ak Parti'den kaydılar ama neye gidecekleri henüz netleşmiş değil.

 

İSMET BERKAN - RADİKAL GAZETESİ GENEL YAYIN YÖNETMENİ

 

Beyaz Türkler hep politizeydi

 

Ben beyaz Türklerin bir hayli politize bir grup olduğunu düşünüyorum. Son 7 yıldır daha da politize oldular, Ak Parti iktidarında hayat tarzlarını tehdit altında gördükleri için. Ama her zaman sahadaydılar. Dolayısıyla Beyaz Türkler yeni politize oldu, geç kaldı gibi görüşlere katılmıyorum. Türkiye zenginleştikçe seçkinler zümresi kalabalıklaşıyor, bugün 50 yıl öncekinden daha kalabalık, yarın daha da kalabalık olacak. Kaybedecek çok şeyi olanlar zümresidir bu. Sadece siyasi güdüler etkili olmaz, en önemlisi ekonomik kaygılardır. Çocuğunuzu özel okula gönderiyorsanız, yarın gönderemeyecek hale gelmekten korkarsınız. Buna karşı siyasi mücadele içine de girersiniz gerekirse. Cumhuriyet mitingleri Beyaz Türklerin politize olmasına küçük bir örnek, çok dar bir grup. Asıl gösterge son yerel seçimlerde Ak Parti’nin oy kaybıdır. Kaybedecek şeyimiz var, kaybediyoruz tepkisidir sonuçlar ama sadece laiklik kaygısı gibi siyasi nedenler değil, işini kaybetmek gibi kaygılar da etkili oldu.

 

 

MUSTAFA KARAALİOĞLU - Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni

 

Beyaz Türklerinki bir tür gettolaşma refleksi

 

Karaalioğlu 'Cenazedeki alkışı anlamak' başlıklı yazısında Beyaz Türklerin değişimini şöyle anlatmıştı:

 

"Giderek dikkat çekici hal alan şey, ‘Laikçi/Kemalist-CHP sempatizanı’ kesimin; Türkiye toplumunda daha önce hiç görülmeyen veyahut da tek parti döneminin zoraki gösterilerini andıran birtakım ritüel, sembol ve hareket biçimlerini benimsemeye başlamasıdır. Bir demokratik hakkı kullanmak için yollara dökülen veya bir cenaze töreni vesilesiyle bir araya gelen insanların dilinde, hal ve hareket tarzında bugüne kadar görmediğimiz şeyler var. Eğitimli ve geleneksel elit tanımına ‘nispeten’ daha yakın, aydınlanmacı iddiasını güçlü bir şekilde yansıtan sınıfın dilinden söz ediyoruz. Mitinglerden, törenlerden yansıyan görüntülerde şekillenen yeni bir dil ve bambaşka bir üslup var. Aslında ne eğitimle, ne aydınlanmayla ve ne de çağdaşlıkla örtüşen bir üslup bu. Aksine, anti tez olarak tanımladıkları, ötekileştirdikleri, hayatın bütün ünitelerinde gettoya ittikleri sınıflarda bir zamanlar sık rastlanan davranış biçimlerini kendi bedenlerinde yeniden üretiyorlar.

 

Yadırgamıyorum, sadece anlamaya çalışıyorum Bir itilmişlik, sıkıştırılmışlık duygusu olmalı. Bir tür gettolaşma refleksi. Bu refleks, cenaze merasimi gibi hiç olmazsa biraz uhrevi atmosfer teneffüs edilmesi gereken ortamda duygusal patlamaya yol açıyor. Cenaze unutuluyor ve ‘aydın’ bir imam duymak istediklerini söyleyince

‘cemaat’ ona sığınıyor. Bu, sınıfsal konumlarından dolayı geleneksel üstünlük imtiyazına da sahip olagelen bir kesimin alıştığımız davranışlarından değildir. Getto duygusu, toplumun bir kesiminden bir başka kesimine geçerek beden mi değiştiriyor?

 

[email protected]

 

Bu alıntıyla haftayı tamamlayalım. Pazartesi görüşmek dileğiyle...

Gönderi tarihi:

Benim bildiğim birkaç beyaz Türk var: Biri kuşkusuz Zekeriya Beyaz. Öbürü Beyazıt Öztürk...

 

Şimdi bu milleti bölmek için böyle siyah beyaz gri gibi üç renk yetmez. Özbeyaz Türk, Özbeöz Beyaz Türk, Hakiki bembeyaz Türk, Halismuhlisbeyaz Türk, Özhakiki Beyaz Türk gibi epey bir sınıflar icat edin ki başarıya ulaşasınız. Benden tavsiye...

 

Anca bölünür... Baktınız hâla daha bölünmüyor, çatışmıyor, olmazsa pembe, yeşil, mavi, mor, lacivert Türkler icat edersiniz. Allahın rengi mi tükendi değil mi ama? Gene olmadı sarı-kırmızı Türkler, sarı-lacivert Türkler, bordo-mavili Türkler... Beşiktaşlılar alınmasın, beyazı siyahı zaten varmış, öyle diyorlar, onun için söylemedim! :lol:

Gönderi tarihi:
Gerisi saçmalaşarak alakasız yerlere götürülmüş.

Vaay, vay... Demek bir zamanların "Allahın varlığını birliğini ilmi yoldan ispat" için çıkarılan Sızıntı'sı artık parçalayıcı karıştıcı mutfak robotu işleriyle uğraşıyor ha! E artık suretlerin put olmasın diye boyunlarını da çizmiyorlardır artık değil mi? Hey gidi günler...

 

Kim derdi... Bir zamanlar Kabe'ye apdessiz kafir ayağı bastı diye göğü yere indiren adamın o apdessiz ayakla mescidi haram toprağına basan adamların toprağında bu işlere soyunacağını...

 

Sadece amfibilerle omurgasızlar başkalaşım geçirir diye yazan biyoloji kitapları değişecek...

Gönderi tarihi:
Bazen kişiler konuşulur, bazen fikiler ve bazende kişilerin fikirleri.

 

İyi o zaman, İslamcılık ideolojisini de bundan sonra Hüseyin Üzmez gibiler üzerinden konuşulmasına da itirazınız olamaz. Ama eskiden vardı itirazınız hatta galeyana gelip hakaret ettiğiniz. Israr ederseniz, bulup getiririm.

 

Konu paralelinde ise Beyaz Türk’e bir tanım yapıldı. Bu tanım kapsamında da bir şeyler söyledik.

 

Konu paralelinde Zaman gazetesi yazarının yaptığı çarpık Beyaz Türk tanımını sahiplenen sizdiniz.

 

Ufuk, Ceyda, Emre, Selin adlı şahıslardan kalkarak bir tartışma başlatmadık.

 

Tam da bu şekilde oldu. Anketin yapıldığı kolej mezunu 40 Seçkinin fikirlerinin üzerinden tartışma başlatıldı.

 

Dedik ki; beyaz Türk şudur. Şu özelliklere sahiptir. Ancak bunların daha ılımlıları olduğu gibi daha uçları olabilir. Konumuz açısından ifrat-tefrit aralığında olan beyazlar bizi ilgilendiriyor.

 

Biz de dedik ki, ‘ sui misal misal olmaz

 

Kemalist Beyaz Türk tanımının içerisine kendini sokan arkadaşlarımız olabilir. Yada kendisini Kemalist Beyaz Türk olarak görüp de başta verdiğimiz tanıma uymadığını düşünenler olabilir. Ya da ben Kemalistim siz de Atatürk düşmanı diyenler olabilir.

 

Bu noktada Beyaz Türk’ten Kemalist Beyaz Türk’e geçiş yapılmış. :)

 

Tanıma uyup uymamamız, bu tanımın doğru olduğu anlamına da gelmez dedik, kötü örnek örnek olmaz dedik daha ne diyelim ?

 

Onlara sürekli olarak şunu söyleyeceğiz:

Bizim, Kemalist Beyaz Türk tanımımız budur. Bu tanıma uyuyorsanız mesele yoktur, uymuyorsanız da ben kemalistim, beyazım, Türk’üm; bu tanıma uymuyorum demenin de manası yoktur. Hasılı kendinizi yanlış bir tanımlamaya tabii tuttuğunuz gibi sizi tanımlamayan bir format için de galeyana gelmektesiniz.

 

Tanımın yanlış olduğudan bahsediyoruz ama ısrarla patinaj yapılıp konu bulandırılıyor. Sıkıntı işte bu zihniyettedir. Bu zihniyetin de yanlış olduğunu söylüyoruz.

 

Gelelim hangi paraleli lafları bırakacağımız meselesine; deniyor ki radikal Müslümanlar vardır ve bunlar devlete büyüz zarar veriyor. Bu laflar bırakılsın diyor muyum. Pekiyi; şimdi ben çıkıp da Kemalist beyaz Türk demokrasiye ve devlete zarar veriyor dediğimde niye bu lafları bırakmak için teşvik ediliyorum.

 

Ha, böyle kelime oyunlarına da hiç gerek yok. Kemalizm bu ülkenin kuruluş felsefesidir. Radikal dincilik gibi marjinal bir grup gibi gösterip devletin esaslarını sorgulamak, kenardan dolanıp kaçak güreşmek anlamına gelir. Dürüstlük, mertlik en önemli erdemlerdendir. Laik devleti mi eleştireceksin, Atatürk'ü mü eleştireceksin ? Hodri meydan! Sizi tutan mı var ?

 

Söylediğim sözler Kurtuluş Savaşı bağlamındaydı. Hegelyen devlet anlayışı bağlamındaki iddia Kurtuluş Savaşı bağlamında söylenen sözlerin olsa olsa bir tekrarı olabilir. Şüphesiz “beşer,şaşar” der kestirip atabiliriz. Lakin özellikle üzerinde duruyorsam demek ki bir ehemmiyeti var.

 

Bu kıvırma çabası da komik olmuş. Kurtuluş savaşında hangi devrim olmuştur, bana sayın bakalım ? Yok, kıvırma değil diyorsanız, o zaman siz devrimin ne demek olduğunu bilimiyorsunuz demektir.

 

Yok, onu kastetmiyorum. Bu davranışınız tartışma etik’ini zorlamak olsaydı dahi onu kastetmiyordum. Patinajla ilgili bir cümle kurduğunuz için yukardaki alıntıya mesnet cümleler yazmıştım ve aynı anlamsız yaklaşımı tekrarlamışsınız. Daha önce de patinaja geçmekle ilgili cümleler yazmıştınız. Düşünceleri tartışma bir edeptir. Düşüncelerinden dolayı kişileri patinaj yapmakla suçlama gibi bir tavır bunu zorlamak, bunun dışına çıkmak olur. (Sanırım yağlısında iyisinizdir)

 

Kişileri bırakıp, düşünceleri tartışma bir edeptir, doğru! Bunu itiraf ettiğiniz için teşekkür ederim. Düşüncelerinden dolayı değil de kıvırmalarından dolayı kişileri haklı olarak patinaj yapmakla suçlayanları edepsizlikle suçlamak bunun dışına çıkmak olur. ( Uzmanlığım Kara Kucak da, yağlanıp kıvıranları yakalamak zor tabii )

 

Ne kadar objektif konulduğu anlaşılıyordu yaptığım alıntıdan. Neyse; başka bir konudaki cümleleri alarak bu konuya taşıyan ve sanki aralarında bir karşıtlık olduğunu göstermeye çalışan kişi ilk olarak siz oldunuz.

 

Valla, ben kişilerin farklı başlıklarda çelişkili düşünceleri varsa, hiç acımam taşırım. Ben o taşıdığınız alıntının kişisel kanaatim olduğunu belirttim. Ama buradaki ifademin de nötr bir ifade olduğunu da kanıtladım. Sizin yaptığınız ise, ya anlamamamaktan ya da …

 

Bu gavurlar o kadar enteresandır ki; hem misak-ı milli sınırları içinden hem de ülke dışından yoğurt bulabilirler demek istemiştim. Bu arada bana uymanız mümkün değil kendinizi boşuna hüsnü kuruntulara kaptırmayın.

 

Niyet düşünceleri tartışmak olmayınca böyle komedyenliklere başvurulması da şaşılacak bir durum değil. Kelimelere takılıp cevaptan kaçınma taktiği gibi tartışma edebine uymayan yollara uyum sağlamam mümkün değil tabii…

 

Her olayı Ergenekon’a mal etmeye çalışmak, bir hedef saptırma taktiğidir.

 

Ergenekon davasının çelişkilerini objektif olarak ortaya koymak. Süper bir cümle.

 

Bunu da nerden çıkardınız. Bu arada hedef nedir ki saptırılsın. Sakın cevap vermeyin.

 

Neden bundan rahatsız oldunuz ?

 

Benim aklıma takılan bir şey var; şimdi, bu İbrahim Şahin, böyle bir tutuklanma olayı ihtimalini düşünerek o silahların gömüldüğü yeri gösteren krokileri herhangi bir arama ihtimaline karşı evinde bulundurmaması gerekir mantıken. Adam yıllardır bu işin içinde Özel Harp Dairesi Başkan Vekilliği yapmış, bu yolları bilmesi gerek. Yani, pek inandırıcı bulmadım Ayrıca, o gömülen koca, koca silahlar, roket atarlar TVden gördüğümüze göre 2 gündür uğraşıyolar dev makinalarla, kepçelerle, hala da çalışmalar bitmedi. Diyelim ki, bu örgüt var ve bir eylem yapacak, bu silahları çaktırmadan nasıl oradan çıkartacaklardı. Bir türlü mantığım almıyor.

 

Şimdiye kadar dalga dalga tutuklananları türlere ayırırsak,

 

1-Ülkücü kimliği bilinen ve PKK'ya karşı gayri nizami harp usülleri ile etkili mücadele etmiş isimler

 

2-Ulusalcı olarak tanımlanan yada kendilerini Ulusalcı olarak tanımlayan- önceden sosyalist sonradan Ulusalcı olanlar dahil-laik ve Atatürkçü, AKP karşıtı siyasi potansiyel tehlike arzeden isimler ve yine PKK ile etkin mücadele etmiş askerler, 28 şubat sürecinde işlevi olanlar.

 

3- Yine PKK'ya karşı terör eylemlerinde bulunmuş Hizbullah türü dinci örgüt üyeleri

 

 

Bu verilere bakarak gayet net sorular çıkarmak ve bazı sonuçlara ulaşmak mümkün:

 

 

1-Bu isimleri tasfiye etmek isteyecekler kimler olablir ? Kürtçüler, modern anti-laikler ya da dinciler

 

2-Bunların ortak özelliği ne olabilir ? ABD destekli olmaları olabilir mi acaba ?

 

3-Peki, ABD neden bunları destekliyor ? Büyük Ortadoğu Projesini ve Ilımlı İslam rejimlerini uygulamak için Türkiye kilit ülke olduğu için.

 

4-Ilımlı İslam ABD'nin ne işine yarıyor ? Dediğini yaptırabileceği, radikal gayrimüslüm düşmanlığı ılıştırılmış, laik olmayan din eksenli ama görünüşte demokrat rejimler...Yani, ne İran gibi anti-Amerikancı ve şeriatçı ne de Türkiye gibi laik ve Atatürkçü ( hala kaldıysa tabii )

 

5-Türkiye neden kilit ülke ? Ortadoğu ve Orta Asyanın enerji kaynaklarının kontrol altına alınması için kullanılmaya en müsait ülke olduğu için. Yine Ukraynadaki Soros Turuncu devrimi yada Gürcistandaki Saakaşvili darbesi de bu bağlamda değerlendirilebilir.

 

ABD'nin Yeşil Kuşak projesi bu gün Büyük Ortadoğu Projesine dönüşmüş durumda. Dün Natonun düşmanı Komünizm idi. Bugün, İran, Türkiye gibi bağımsızlıkçı ideolojisi olan sistemler. İranda İslam devrimi, Türkiyede Kemalist devrim. Bunların ortak özelliği bağımsızlıkçı, antiemperyalist olmalarıdır. Anahtar kavram, ABD'nin bölgedeki hegemonyasına aykırı gelen unsurlardır. Konuyu bu mihvalde düşününce taşlar yerine oturur. Diğer senaryolar havada kalır.

 

Bakın, öncelikle, Ergenekon davasını iddianamesini ana konusu 'TC Hükümetini yasadışı yollarla devirmeye çalışmak', bu bir iddia... Ergenekonun Susurlukla aynı şey olduğu da bir iddia, yani kanıtlanmış değil. Siz ABD'nin bu tip yapılanmalarda parmağı olacağını kabul ediyorsanız, -ki bu bilinen birşey, darbelerin sonuçları ve hangi çıkarlara hizmet ettiği ortada- bu durumda bu örgütün tamamen yok olacağını düşünmeniz kadar saçma bir düşünce olamaz.

 

Ben böyle bir örgüt var diyorum ancak bu örgüt şimdiye kadar ABD çıkarlarına hizmet etmiştir diyorum, çünkü, soğuk savaş sırasında bu örgütün ana işlevi Komünist oluşumları berteraf etmek ve Nato çizgisine aykırı politikaları engellemekti. Tabii bu amaçla sahte milliyetçiler de yaratıldı. Soğuk savaş sonrası ise ABD'nin bölge deki değişen politikası nedeniyle bir ayrışım söz konusu diyorum. Buradaki anahtar kavram ABDci olmak yada tam tersi Tam bağımsızlığı savunmak.

 

Çetelerdi, yargısız infazlardı, darbeye zemin hazırlamalardı, elbette ki bunlar kabul edilebilir şeyler değil. Eğer bu insanlar cezalandırılmak istenirse Susurluk olayı patlak verdiğinde istenirse sonuç alınırdı. Ama istenmedi. İstemeyen kimdi ? ABD. Susurluk olayına faso-fiso diyenler, devlet için kurşun sıkanlara sahip çıkanlar ABDci olduklarından bu davayı sürüncemeye sokmuştu. Çünkü, ancak, 28 şubattan sonra bu sanıklardan bazıları ( İbrahim Şahin gibi ) ceza alabildiler. Ayrışma bu noktadadır. Yani, şu anda Jitemci-çeteci olsun, ulusalcı-kemalist gazeteci olsun, Sosyalist-Komünist olsun, irticacı olsun sanıkların tek ortak noktası ABDci olmak karşıtlığıdır, diyorum.

 

Bu sanıklar arasında ilinti kurulmaya çalışılması zaten iddianamenin asıl gelmek istediği nokta. Birbiri ile alakasız bu insanları bir araya getirebilmek için senaryolar kuruluyor. Gazetecilerle, Üniversite hocaları ile, sanatçılarla, parti liderleri ile çetecileri aynı anda tutuklamanın da mantığı, halkın gözünde bu imajı yaratmak amacıdır. Devlet icerisindeki yasadisi örgütlenmelerin tümüyle sona ermesi falan koca bir balondur. Şimdi, bu örgütün yeni aldığı biçim Fethullahçı Gladyodur. Fethullahçı Gladyoyu kabul ediyor ve bundan Türkiyenin geleceği için bir zarar görmüyorsanız ve buna devrimcilik diyorsanız o sizin kendi bileceğiniz iş derim.

 

 

Kapalılar tarafından dillendirilen algılar zaten forumda bir sürü konuda var. Ancak, kapalıları öcü gören "algı" çok da fazla dillendirilmedi bu zamana kadar. Bu zamana kadar insanlar o kadar kendine bakmak zorunda bıkarıldı ki; karşısındakine “dinime dahleden bari müselman olsa” sözünü demeyi unuttular.

 

Kendine Müslümanların bazı şeyleri görmesi de zor oluyor doğal olarak. :)

 

Ben kendi adıma çarşafı, geleneksel anadolu kadının masum örtünmesiyle bağdaştramıyorum. Dışarda gözlerine kadar kapanan,elleri çarşaflı kadınları görmek mutlu etmiyor beni ama; bu onların yaşama biçimi ben onlara birşey söylemez onları umursamazken onların bana olan bakışları bazen sözleri rahatsız ediyor beni. Bu da benim insanlara herşeye rağmen saygımdan ileri geliyor sanırım !

 

Törpülenmek dediğim şey bu. Tek taraflı suçlama, iki taraflı suçlama nihayetinde suçlamalardan vazgeçme…Şaka mı bu şimdi. Kısmen: Biri diğerini suçladığı için karşı taraf da Kemalist Laik Türk’ü suçluyor
Gönderi tarihi:
Gercek Beyaz Turkler kim bilimiyorum tam arastirmada yapmadim gerci ... Ama ilk sayfayi okudum ve ona gore cevap veriyorum sonradan yazilanlari simdilik okumadim kusura bakmayim ...

Benim anlamadim ne bu nefretlikler ? Neden hep din vs ataturk, kurt vs turk vsvs oluyor ? Turkiye'de bu gunune kadar hepsi karisik yasamadilarmi zaten...

Sn Bekirin alintisinda yazilmis kapalilari boyle soyle goruyorlar diye tamam oyle goren mutlaka var ama ayni yargilar kapali taraftanda yapiliyor.

 

 

Insanlar baskalarina parmak gostermeden once ilk kendine baksin saygi duyuyormu ... Dogrucadavut ilk sayfada dedigi gibi bir birimizi sevme mecburunda degilliz ama saygi gostermeliyiz....

 

öyleyse Kemalist Laik Türkler bu vasıflarını ancak karşı taraftakini suçlamayı bırakarak koruyabileceklerdir demiyorum. Kemalist Laik Türk ve Mürteci bu ülke için tehlikeli iki ayrı düşünceye mensup insanlardır.

Çok söyleyen daha çok söylemek zorunda kalırmış. Başka şeylere kendimizi fazla kaptırmadan; Kemalist Beyaz Türkler’i tanımlamamızın bir nedeni vardır. Toplumu kamplara ayırmak değil bu amaç. Yanlışın mahiyeti ve kim tarafından yapıldığını ortaya koymaktır amaç. Yanlış ve yanlışı yapan tespit edildiğinde en azından doğru için bir umut doğar.

 

Şimdi Sayin Bekir kardeşimizin yaptığı şey şu :

 

Önce, Açık Toplum Vakfının ‘ Seçkinler ve Sosyal mesafe ‘ adlı, kolej mezunu ve üst gelir grubundan 40 kişiyle yapılmış bir anketin sonuçlarını Zaman gazetesi yazarı İhsan Dağı’nın abuk subuk yorumladığı yazısını foruma taşıyıp, önce bu seçkin sınıfı Beyaz Türkler tanımı içerisine almak, sonra da bunlara Kemalist etiketi vurarak, bunlar üzerinden sonuçları genelleştirerek, Kemalizme vurmak.

 

Bir de kelime oyunu yapıp, sanki Kemalizm/Kemalistler bu ülkede Radikal dinciler gibi marjinal bir ideoloji/grupmuş gibi lanse etmeye çalışmak. Bu yolla ülkenin kuruluş ideolojisi olan Kemalizme yüklenmek. Olay budur.

Gönderi tarihi:
MUSTAFA AKYOL-"Beyaz Türkler" kavramıyla, eğitim-kültür seviyesi yüksek, genellikle yurt dışında eğitim görmüş, ekonomik gücü fazla, inanç ve gelenekleriyle büyük ölçüde bağını koparmış, tarihî mirasını önemsemeyen ve toplumda ağırlıklı olarak yönetici, sanayici, iş adamı gibi gücü elinde tutan tabakalar anlatılır. Bu kavram çoğu durumda elit azınlığa karşılık gelir.

 

Acaba, Nilüfer Göle ya da Mustafa Akyol, Galatasaray Lisesi mezunu elit-dinci-gazeteci Mehmet Şevket Eygi'yi bu sınıfa neden sokmamış ? :)

Gönderi tarihi:
Acaba, Nilüfer Göle ya da Mustafa Akyol, Galatasaray Lisesi mezunu elit-dinci-gazeteci Mehmet Şevket Eygi'yi bu sınıfa neden sokmamış ? :)

 

Bu arada bazıları bu cümleyi kelime oyunları ile çelişkili göstermeye çalışabilir. Nilüfer Gölenin sınıflamasına, yani Beyaz Türkler sınıfının özelliklerine, iyi eğitimli ama dinle, kültürel mirasla alakaları olmadığı genellemesine aykırı çok insan bulunabileceğini belirtmek istedim. Milli gazete yazarı M.Şevket Eygi gibi aristokrat tavırlı insanlar ya da Ülkerin sahibi gibi gelir durumu iyi ' seçkin ' insanlar da Beyaz Türkler arasındadır.

 

Çünkü, sosyolojide, dindarlığı referans alıp toplumu sınıflara ayırma mantığı yoktur. modern bir toplumu oluşturan sınıflar, sermayeye hakim aristokrat eskisi burjuva veya yeni burjuvalar ve işçi-köylü sınıfıdır. Dindarlığı referans alıp toplumun dinamiklerini açıklama yoluna gitmek sağlıklı olmaz.

 

Türkiye Cumhuriyetinde hiç bir dönem sermaye egemenliğinde veya bürokrat seçiminde dindarlık ya da etnisite referans alınmamıştır.

 

Tabii bu alıntılarda yapılmaya çalışılan şey, dincileri yani siyasal İslam ideolojisine sahip olanları sadece kendi halinde dindarlar gibi göstermek, İslamcıları ' halk ', tüm diğerlerini Elit-Beyaz Kemalist diye göstermek, bu yolla sanki Cumhuriyet tarihinde Kemalistlerle, ' dindarlar ' arasında bir çekişme ve mücadele varmış da şimdi ' dindarlar ' öne geçmiş gibi bir algı yaratmaya çalışmak.

 

Türkiye siyasi tarihinde iktidara gelen tüm sağcı siyasi partiler Kemalist miydi ? Ya da Ak partisinin dışındaki tüm siyasi görüşler Kemalizmin tezahürleri midir ki, şimdi ' Beyaz Türkler ' tanımı içerisinde yer alan insanların tümü ' Kemalist ' olsun. Beyaz türkler denen Türkiyenin kaymağını yiyen grupta Sosyalisti de vardır, Liberali de vardır, Komünisti de vardır, Türkçüsü de vardır, Kürtçüsü vardır, varoğlu var...hatta İslamcısı da bol miktarda vardır.

 

AKP iktidarını ' Halkın iktidarı ' diye lanse etmenin bir mantığı olmadığı gibi, ' Beyaz Türkler' i de Kemalist diye göstermeye kalkmak maksatlıdır.

 

Kemalizm, Atatürk ilkelerinin hayata geçirilmesi için Atatürk tarafından oluşturulan bu ülkenin kuruluş ideolojisidir. Kemalistler gösterilmeye çalışıldığı gibi marjinal bir grup değildir.

Gönderi tarihi:
Beyazları, dolayısıyla siyahları olmayan toplum düşünülemez; çünkü iktidar ilişkilerinden yoksun toplum düşünülemez. İktidarlar beyazlar, beyazlar efendilerdir. Bu ‘dünya toplumu’ örneğinde de geçerlidir. Efendiler beyazdır: ABD, İngiltere, Japonya, Fransa...

 

Bugünkü Amerika Amerikan beyazların, Almanya Alman beyazların, İngiltere İngiliz beyazların ürünüdür. Çok daha ilginç olanı, çağdaş demokrasi büyük ölçüde beyazların ürünüdür; tıpkı klasik Batı müziğinin beyazların ürünü olması gibi.

 

 

Bu kısımlarda Batılıların modernleşmesi övülüyor ve normal bulunuyor.

 

Cumhuriyet’in beyaz elitleri (akademik elitler, basın elitleri, eğitim elitleri, militer elitler vb.) toplumumuzun tarihsel kaderinin bu aşamasında ‘kalkınma’ ideolojilerinin büyüsüne kapılmışlardı ve Aydınlanma’nın ‘ilerleme’ ideolojisine takıntılıydılar.Oysa Stalin’in ölüm kampları, Hitler’in gaz odaları, Hiroşima da ‘aydınlanma’ydı. Dahası kardeş halkların görece mutlu birliği Pax Ottomana’yı petrol ve başka nedenlerle yıkanlar da Aydınlanma’nın varisleriydi.

 

modernite sürecinin bir paganizme ¾ tek Tanrılı dinler öncesi kültüre ¾ dönüş süreci olduğunu hatırlayalım)

 

Konu Türkiye’ye gelince de Modernite tu-kaka ilan edilmiş, Hitler, Stalin vs. konuya dahil edilip Cumhuriyete ve Kemalizme vurulmak istenmiş.

 

Onların gözünde Türkiye’de evrime uğramamış Aleviler (Alici aşamaya gelememiş Aleviler), İslamcı aşamaya geçememiş Müslümanlar, etnik milliyetçilik yani etnisite aşamasına geçememiş Kürtler, Türkçülük aşamasına gelememiş Türkler, ‘kendisi için sınıf’ bilinci aşamasına gelememiş işçiler, kendisi için kadın aşamasına gelememiş kadınlar vardı.

 

Hayır, Kemalistler sanki Türkiye tarihinde hep Kürtlerin Kürtçü olmasını, dindarların İslamcı olmasını, işçilerin sınıf bilincine sahip olmasını istemişler gibi yazılmış. :D

 

Bu da “BEYAZ” özelinde bir yazı. Güzel bir yazı.

 

Güzel şöyle dursun, çelişkili bir yazı demek daha doğru olur. :D

Gönderi tarihi:

Hayir,AKP ile baslamadi,bu ta gerilere Milli Selamet yani takunyali döneme kadar gider.Insanlarisiz biz diye ayirmak asla Kemalistlerin tavri olmamistir,bu sadece ve sadece belgeleriylede sabit olmak üzere tamamen dinci kesimin yani Allah'i kendileri icin var sananlarin tavridir.Dindar asla ayirim yapamaz eger ayirim yapan kendini dindar olarak tanimliyorsa dogru degildir.

 

Örnegin Erbakan ne diyordu;Bizden olmayanlar patates partisindendir!...ki Erbakan gösteris olsun diye cumalara ordu ile giden bir adamdir.Onu takiben kimler geldi Özal!...O da müslümanligini ispatlamak geregi duymustu ki veya kendini müslüman tanitmak istemisti ki ordu ile cumalara gidiyordu.Ya Erdogan?O ordusunu dha cok büyüttü.Bakin Türkiye'de bir basbakan Allah'a inaniyor diye nasil koruma cemberine aliniyor mesajini Avrupali hristiyan dostlarina verebilmek icin.Halbuki gercek müslümanin ibadeti sessiz ve sakin olur tam tam larla olmaz.Demek ki müslümanlik sadece davranista var,kalpte yok.

 

Beyaz Türkler aslinda Beyaz Müslümanlara karsi alinmak istenen bir hincin ifadesini anlatir.Kim Türklük'ten rahatsiz ise ona bir kulp takar,bu hep böyle olmustur.Ha bir de bu kulplari takanlara baktigimizda hazimsiz birkac mide disinda kimseyi göremeyiz.

 

 

saygilarla

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.