Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Sorumuz "Hukuk birgün herkese lazım olur mu!?"

 

Pekiyi bu soru bir yere, bir şeye başka bir konuya tekabül ediyor mu? Mesele 367'ye tekabül eder mi? Ve/ya da (tamam biliyorum bağlaç böyle kullanılmaz) mantıkı zorlayan türban/başörtüsü kararları buna denk gelir mi?

 

Hukuku eğip, büküp, kanırtıp kendinize, kendinizin isteğine uygun kararlar çıkartmak için hukukun hakkından geldiğinizde bir gün birileri de çıkıp acaba hem hukukun hem de sizin hakkınızdan gelir mi? Acaba; ben, yapmayın hukuk birgün herkese lazım olur dediğim de (dedim değil mi);

 

Her ne ise; vur abalıyanın anlamı yok. Olanlar oldu/şimdi dönüp herkesin hukuku savunması gerekiyor. Her ahval ve şerait içerisinde...Zira o bozulduğunda insanların sığınacak hiçbir yerleri yoktur...

 

Şapkadan tavşan çıkartan Anayasa Mahkemesine'de, sokakta dahi bir öğretmenin başının kapalı olmasına hayır diyen Danıştay'a da, Seçimlerde belli bir parti adına görev üstlenen müşahitlarin başlarının açık olması şarttır diyen Yüksek Seçim Kuruluna'da, uyduruk delillerle parti kapatmaya uğraşan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılarına'da ve en sonda; delilden suçlu arayacak yerde kendince bu suçludur evine gidip arayıp muhakkak birşey bulunur diyen savcılara karşı da hukuku savunmak zorundayız...

 

Birgün herkes umarım bunu anlar...

Gönderi tarihi:

Açık hukuk ihlallerine ve hukuksuz hukuk uygulamalarına mazeret bu uyduruk şeyler mi?

 

367 konusunda bir hukuksuzluk olduğu da nerden çıkıyor? Anayasanın 102. maddesi son derece açık:

 

102. maddenin birinci fıkrasında ‘Cumhurbaşkanı, TBMM’nin üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir." ifadesi varken, siz neden bahsediyorsunuz kuzum?

 

Evet, genel kural olarak Meclis, en az 184 üye ile toplanır, ve en az 139 milletvekili ile de karar alır. Ama bu kural, Anayasa’da başkaca istisnalar yoksa geçerlidir. Anayasada başkaca hükümler olan hallerden biri de 102. maddedeki cumhurbaşkanı seçimidir.

 

Anayasa bu 102. madde ile, cumhurbaşkanının geniş bir mutabakat ile seçilmesini açık bir ön şart olarak koymuştur. Fakat seçimin bir krize gitmemesi için de seçilememe durumunda seçimi kolaylaştıracak önlemleri almıştır. Fakat ön şartı bir yerine getireceksiniz öncelikle! Olay bu!

 

Başın açık olma gereği bir yönetmelik konusudur. Yasa ile, anayasa ile düzenlenemez. Bunu yasa ve anayasa ile düzenlemeye kalkışmak laikliğe aykırıdır. Bu olay da bu! Bu da bu işe kalkışan AKP yi laiklik karşıtı eylemlerin odağı yapar. Bu hareketi ile AKP düzenin temeline dinamit yerleştirme girişiminde bulunmuştur. Kapatılması gerekirdi.

 

Sokakta başını örten öğretmene gelince; bu öğretmenin müdür olarak atanması söz konusu olduğunda bu olay gündeme gelmiştir. Kendisinin hiç bir temel insan hakkı elinden alınmamıştır. Müdür olarak atama, idarenin insiyatifidir. İdare uygun gördüğü maslahata göre müdür olarak atamak ister veya istemez. Güvenlik soruşturması diye bir şey vardır ve bu yasaldır.

 

Geldik sandık gözlemcilerine... Kamu görevi yapan herkesin dinsel, etnik ayrımcı simgelerden kaçınması esastır. Karar tamamen hukuka uygundur...

Gönderi tarihi:

Belki de işte bu yüzden yıllardır karşımıza gizli bi örtü altında çıkan bir soru gelir yine akıllara :

 

adalete karşı hukuk...

 

Hukuk devrin egemen güçleri/hükümet/erk sahipleri tarafından oluşturulmuş ve her dönemde değişen stabil olmayan kural organizasyonlarıdır bence. Diyeceğim şudur ki adalet böyle bir hukukla sağlanmaz yani. Hukuk : insanın insanla,eşyayla,devletle olan ilişkilerini düzenler, ve bunu devlet sağlar. Bugün türbandan haz etmeyen bi hükümet oluşur türban yasaklanır yarın inkılaplardan hazetmeyen bi hükümet oluşur bakarsınız kadınlar oy kullanamıyor. Böyle bir hukuk topluma zuldür. Ki şimdilerde yaşadığımız da budur.

 

Hukuka üstünlüğünü insan bahşeder. Elbette ki hukuk bir gün herkese lazım olur : ben mazlumken onların hukuku, onlar mazlumken benim hukukum, işte burda işin içinden çıkamıyoruz...

Gönderi tarihi:

Ben artık iyice emin oldum ki dogmaların beyinlere nüfüz etmesi, beyin nöronlarını felç ediyor ve zeka kaybına yol açıyor.

 

Dogmaların baş savunucularından zamanla ne olduğu anlaşılan bir gazetenin yazarının ergenekon savunması beni bu düşünceye sevketti. Hazrete göre ergenekon yanlıları:

 

"Senin örgütün bir melekti yavrum!" tripleri atıyorlarmış!!!

 

Sanki kimsenin çıkar örgütlenmelerinin cezalandırılmasına karşı çıktığı var gibi! Suçluyu yakalar, suçunu sabit görür, cezasını veririsin. Bu budur. Ne yapmış, kaçakçılık mı yapmış, ver cezasını. Rüşvet mi almış, ver cezasını. İhaleye fesat mı karıştırmış, ver cezasını.

 

Alenen suç örgütü kuran, haraç kesen, silahla tehdit ve ateş eden kimseleri üç yılda bırakma! Nitelikli dolandırıcılık yaptıkları hukuk sistemini tanıdığımız ve entegre olduğumuz bir AB ülkesi tarafından kesin karara bağlanan kişilerin davasını naçılmasını sürüncemede bırakma! Kim suçluysa yapıştır cezayı, biz de alkışlayalım. (*)

 

Ama sen suçludan suç üretirsen, önce suçlu olduğuna karar verip delili sonra üretmek için dümenler çevirirsen, bu hukuk katliamıdır.

 

"Geçmişte 27 mayıs da hukuku katletmişti" dersen, bu da kan davası ve kin, intikam davasıdır. Ki temel argüman da budur. Halen o üç haksız ve yersiz idamın kini güdülmektedir. Bu kin ne kadar daha güdülecek ve bu haksız olay daha ne kadar geleceği ipotek altında tutacak? O üç idamı gerçekleştirenler, Türkiye'ye en büyük kötülüğü yapmış ve arası birleşmez bir düşmanlığa neden olmuşlardır.

 

Ama dedenin intikamı torunlardan alınır mı? Bu tür bir intikam anlayışı, dünyanın en ilkel hukuklarında bile yoktur.

 

(*) Bu haberler bu yandaşlık körü medya tarafından anında geri dönüşüm kutusuna atılır, gizlenir. Üç yılda bu işlerden paçayı sıyıran bu şahıslar mahkemede sevinç çığlıkları attılar!

 

Kimse de başbakanı tazminata mahkum eden bayan hakime jet hızıyla soruşturma açan adalet bakanlığının yargı bağımsızlığına özen gösterdiğinden filan dem vurmasın! Her kesimden yolsuzluğun üzerine giden, parti ayrımı yapmayan savcının görevden alınmasını da yargı bağımsızlığı masallarıyla geçiştirmesin!

Gönderi tarihi:
Açık hukuk ihlallerine ve hukuksuz hukuk uygulamalarına mazeret bu uyduruk şeyler mi?

 

367 konusunda bir hukuksuzluk olduğu da nerden çıkıyor? Anayasanın 102. maddesi son derece açık:

 

102. maddenin birinci fıkrasında ‘Cumhurbaşkanı, TBMM’nin üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir." ifadesi varken, siz neden bahsediyorsunuz kuzum?

 

Evet, genel kural olarak Meclis, en az 184 üye ile toplanır, ve en az 139 milletvekili ile de karar alır. Ama bu kural, Anayasa’da başkaca istisnalar yoksa geçerlidir. Anayasada başkaca hükümler olan hallerden biri de 102. maddedeki cumhurbaşkanı seçimidir.

 

Anayasa bu 102. madde ile, cumhurbaşkanının geniş bir mutabakat ile seçilmesini açık bir ön şart olarak koymuştur. Fakat seçimin bir krize gitmemesi için de seçilememe durumunda seçimi kolaylaştıracak önlemleri almıştır. Fakat ön şartı bir yerine getireceksiniz öncelikle! Olay bu!

 

Başın açık olma gereği bir yönetmelik konusudur. Yasa ile, anayasa ile düzenlenemez. Bunu yasa ve anayasa ile düzenlemeye kalkışmak laikliğe aykırıdır. Bu olay da bu! Bu da bu işe kalkışan AKP yi laiklik karşıtı eylemlerin odağı yapar. Bu hareketi ile AKP düzenin temeline dinamit yerleştirme girişiminde bulunmuştur. Kapatılması gerekirdi.

 

Sokakta başını örten öğretmene gelince; bu öğretmenin müdür olarak atanması söz konusu olduğunda bu olay gündeme gelmiştir. Kendisinin hiç bir temel insan hakkı elinden alınmamıştır. Müdür olarak atama, idarenin insiyatifidir. İdare uygun gördüğü maslahata göre müdür olarak atamak ister veya istemez. Güvenlik soruşturması diye bir şey vardır ve bu yasaldır.

 

Geldik sandık gözlemcilerine... Kamu görevi yapan herkesin dinsel, etnik ayrımcı simgelerden kaçınması esastır. Karar tamamen hukuka uygundur...

 

367--Toplantı yeter sayısı nedir karar yeter sayısı nedir bilmemek nedir?Önşart toplantı yeter sayısıdır...Anayasa Mahkemesinin yürütmenin durdurulma yetkisi var mıdır? Hangi maddedir? Anayasa Mahkemesi o kararı verdiğinde neyin yürütmesini durdurmuştur? Meclisin mi? Daha önceki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde böyle bir sayı niye akla gelmemiştir? Yine daha sonraki oylamada 367'nin altında seçilme mümkünken neden 367 şarttır deniliyor. AKP 336'yı geçiyor ama 367'ye yetişemiyor değil mi? Pekiyi Meclis'in daha sonra tekrar 367'yi bularak toplanması mümkün değil mi? Bunu engelleyen hangi kural var. Meclisin Cumhurbaşkanı seçmesi için tekrar toplanmasını engelleyen hangi kural var ki Yürütmenin durdurulması kararı verilerek Meclis'e artık Cumhurbaşkanı seçemezsiniz deme cüretini Anayasa Mahkemesi söylüyor....

 

Başın açık olması bir yönetmelik konusudur demişsiniz. Hiçbir yönetmelik Kanuna aykırı olamayacağı gibi bir kanuna da dayanmak zorundadır. Yine Yönetmelik ile bir hak ortadan kaldırılamaz. Ama mesele yönetmelik meselesi değildir. Anayasanın açık hükmü karşısında Anayasa Mahkemesinin kendisini Anayasa ile bağlı telakki etmemesidir. Anayasa'da şekille ilgili düzenleme açıkca belirlidir. Üstelik bu madde daha önce Anayasa Mahkemesinin anayasa değişikliklerini istediği gibi denetleyebilmesine karşılık olarak konulmuş bir maddedir. Buna rağmen Anayasa Mahkemesi Anayasa değişikliklerini ben istediğim gibi incelerim demiştir. Hal böyle olunca anayasaya ; Cumhurbaşkanının seçimiyle ilgili olarak konulan maddeyi de iptal edebilir temel hak ve özgürlüklerle ilgili konulabilecek maddeyi de; bundan sonra tek yasa koyucu Anayasa Mahkemesi haline gelmiştir. Zira kanunlarca kendisine verilmeyen yetkiler ihdas edebildiği gibi bütün kanunları da denetleme ve isteğini kaldırma hakkına sahiptir. Meşrutiyet döneminde padişahın özelliği de bu muydu?

 

Başını sokakta örten öğretmenle ilgili Danıştay'ın kararı birçok internet sitesinde vardır isteyenler bakıp öğrenebilir. Maslahat'ta islami bir kavramdır. Her yerde kullanılmasa daha iyi olur....

 

Kamu görevi yapan/yapmayan...Kamu görevi yapan...Tanık, kamu görevi yapmakta mıdır? Bir tanığa başının açık olması şartını koyabilir misiniz? Müşahit dediğimiz kişiler şahittirler. Seçimin doğru ve düzgün yapıldığının şahiti. Orada gerçek manada iki tane kamu görevlisi vardır. Ve dahası parti görevlileri zaten siyasi tutumları itibariyle orada görevlidirler. Yani onlar zaten bir taraftırlar. Örneğin MHP'nin üyesi, örneğin AKP'nin üyesi ve Örneğin CHP'nin üyesidirler veya görevlisidirler. Orada rozet falan takamazlar o ayrı hikaye ama. Yani parti görevlisi ile memur görevlileri birbirine karıştırmamak gerekir. Bir de türban takan herkes belli bir siyasi taraf mıdır? Hangi siyasi partinin üyeleri türbanlıdır veya bütün türbanlılar aynı siyasi partinin üyesi midirler?

 

Bunların hepsi hukuka uygunsa; uygun telakki ediliyorsa, adalet teşkilatı adı altında yapılan herşey doğrudur, mümkündür, kabul edilmesi gerekir. Bunlar hukuka uygundur deniyorsa; biz daha çooooookkk çile çekeceğiz demektir. Bundan sonra da herkes kendi suçsuzluğunu ispata uğraşsın dursun.

 

Ne denmişti bir zamanlar; AKP çıksın, irticai faaliyetin odağı olmadığını ispatlasın mı?

Gönderi tarihi:
Daha önceki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde böyle bir sayı niye akla gelmemiştir?

Anayasa mahkemesine başvuru olmamıştır. Başvuru olsa gereği görüşülür, karara bağlanırdı. Bu başvuru gereksizdi, o ayrı. Nasılsa Gül seçilecekti. Bence yine başvurulmasa olurdu. Nasılsa anayasa seçilememe durumunda kolaylaştırıcı hükümler içeriyor. Sonuçta Gül'ün cumhurbaşkanı olmasını engelleyecek bir pozisyon olmadığı açık. Zorlaştırıp geciktirmenin faydası yoktu ama, inatlaşma oldu tabii...

 

"AKP irtica odağı olmadığını ispatlasın" deniyor diye bir şey yok. Laikliğe aykırı düzenleme yapma girişimi ile kusuru sabittir. Ortada dayanaksız bir suçlama yok ki böyle bir şey söylendiğini iddia edebilesiniz?

Gönderi tarihi:
Kamu görevi yapan/yapmayan...Kamu görevi yapan...Tanık, kamu görevi yapmakta mıdır? Bir tanığa başının açık olması şartını koyabilir misiniz? Müşahit dediğimiz kişiler şahittirler. Seçimin doğru ve düzgün yapıldığının şahiti. Orada gerçek manada iki tane kamu görevlisi vardır. Ve dahası parti görevlileri zaten siyasi tutumları itibariyle orada görevlidirler. Yani onlar zaten bir taraftırlar. Örneğin MHP'nin üyesi, örneğin AKP'nin üyesi ve Örneğin CHP'nin üyesidirler veya görevlisidirler. Orada rozet falan takamazlar o ayrı hikaye ama. Yani parti görevlisi ile memur görevlileri birbirine karıştırmamak gerekir. Bir de türban takan herkes belli bir siyasi taraf mıdır? Hangi siyasi partinin üyeleri türbanlıdır veya bütün türbanlılar aynı siyasi partinin üyesi midirler?

 

Sandık kurulu görevlileri, sandık başında kamu hizmeti verir. Bunun karşılığında devletten ücret alırlar. Sandık kurullarında görev alan kişiler, partisi adına seçimi gözetleyen kişiler değildir. İşlevleri bu değildir. Zira siyasi partiler seçimleri gözetlemesi için ayrıca müşahitler atarlar. Bu müşahitler oylama yapılırken ve oylar sayılırken sandık başında şahitlik edebilir. Seçimlere katılan her siyasi partinin, müşahit kartı verdiği üyelerini sandık başında görevlendirme hakkı vardır. Şahitlik için. Bu görevlilerin kılık kıyafetlerine devlet karışamaz. Ancak, sandık görevlileri, hizmet veren kimselerdir.

 

Yani bu kişiler partilerinin oylarının çalınıp çalınmadığını vs takip etsinler diye görevlendirilen kimseler değildir. Bahsettiğim gibi bu iş için partiler istedikleri kadar kişiyi sandık başında müşahitlik etmek üzere kendileri görevlendirebilir. Oy verme ve sayım işlemleri sırasında yapılması gereken işleri yapacak kimselerdir. Hükümet olan partinin lehine seçimlere hile karıştırılmaması için, bu görevliler belirlenen bir devlet memurunun başkanlığında siyasi partilerin belirlediği kişiler arasından seçilir.

 

Yani siyasi partilerin listeleri olmasa da, sandık görevlileri olacaktı. Fakat bahsettiğim gibi, seçimlerde şaibe olmaması için bu görevliler siyasi partilerin belirlediği isimler arasından seçilir.

 

Nüfus sayım memurlarından bir farkları yoktur. Nasıl ki devlet memuru olmayan kişiler, nüfus sayımlarında sayım memuru olarak ücret karşılığı görev alıyorsa. Sandık kurulu görevlileri de seçim günleri ücret karşılığı sandık kurulunda görev alırlar. Nüfus sayım memuru da , sandık kurulu görevlisi de, o gün ücret karşılığı kamu hizmeti vermektedir.

 

Mahkeme tanık örneği alakasız olmuş. Fakat aynı konuda "Juri" örneği olabilir. Juri üyeleri de sivildir. Juri sisteminin olduğu ülkelerde mahkemeler, meslek odalarından belirlenen ücret karşılığında Juri de görev alacak isimler ister. Ve iki tarafın avukatları önlerine gelen listeden üyeleri seçerler. Juri üyesi seçimine de devlet karışmaz. Davacı ve davalı vekiline bırakır seçimi. Diyelim ki 10 kişi seçilecek. Davacı vekili listeden beş kişi, davalı vekili de listeden beş kişi seçer. bırakalım Juri üyelerinin kılık kıyafet yönetmeliğine göre giyinmeleri zorunluluğunu. Juri üyelerinin görevlerine devam ederken, günlük yaşamlarında bile yapıp yapamayacaklarının uzun bir listesini verir ellerine.

 

Nasıl ki, Juri üyeleri devlet memurları arasından değil siviller arasından seçiliyorsa karara şaibe karışmaması için. Ve devlet juri üyelerinin seçimini davacı ve davalılara bırakıyorsa. Bu olay da ki mantıkta aynıdır. Sandık kurulu görevlileri de Juri üyeleri gibi. Devletin atamadığı, siyasi partilerin belirlediği kişiler arasından seçilir.

Gönderi tarihi:
Sandık kurulu görevlileri, sandık başında kamu hizmeti verir. Bunun karşılığında devletten ücret alırlar. Sandık kurullarında görev alan kişiler, partisi adına seçimi gözetleyen kişiler değildir. İşlevleri bu değildir. Zira siyasi partiler seçimleri gözetlemesi için ayrıca müşahitler atarlar. Bu müşahitler oylama yapılırken ve oylar sayılırken sandık başında şahitlik edebilir. Seçimlere katılan her siyasi partinin, müşahit kartı verdiği üyelerini sandık başında görevlendirme hakkı vardır. Şahitlik için. Bu görevlilerin kılık kıyafetlerine devlet karışamaz. Ancak, sandık görevlileri, hizmet veren kimselerdir.

 

Yani bu kişiler partilerinin oylarının çalınıp çalınmadığını vs takip etsinler diye görevlendirilen kimseler değildir. Bahsettiğim gibi bu iş için partiler istedikleri kadar kişiyi sandık başında müşahitlik etmek üzere kendileri görevlendirebilir. Oy verme ve sayım işlemleri sırasında yapılması gereken işleri yapacak kimselerdir. Hükümet olan partinin lehine seçimlere hile karıştırılmaması için, bu görevliler belirlenen bir devlet memurunun başkanlığında siyasi partilerin belirlediği kişiler arasından seçilir.

 

Yani siyasi partilerin listeleri olmasa da, sandık görevlileri olacaktı. Fakat bahsettiğim gibi, seçimlerde şaibe olmaması için bu görevliler siyasi partilerin belirlediği isimler arasından seçilir.

 

Nüfus sayım memurlarından bir farkları yoktur. Nasıl ki devlet memuru olmayan kişiler, nüfus sayımlarında sayım memuru olarak ücret karşılığı görev alıyorsa. Sandık kurulu görevlileri de seçim günleri ücret karşılığı sandık kurulunda görev alırlar. Nüfus sayım memuru da , sandık kurulu görevlisi de, o gün ücret karşılığı kamu hizmeti vermektedir.

 

Mahkeme tanık örneği alakasız olmuş. Fakat aynı konuda "Juri" örneği olabilir. Juri üyeleri de sivildir. Juri sisteminin olduğu ülkelerde mahkemeler, meslek odalarından belirlenen ücret karşılığında Juri de görev alacak isimler ister. Ve iki tarafın avukatları önlerine gelen listeden üyeleri seçerler. Juri üyesi seçimine de devlet karışmaz. Davacı ve davalı vekiline bırakır seçimi. Diyelim ki 10 kişi seçilecek. Davacı vekili listeden beş kişi, davalı vekili de listeden beş kişi seçer. bırakalım Juri üyelerinin kılık kıyafet yönetmeliğine göre giyinmeleri zorunluluğunu. Juri üyelerinin görevlerine devam ederken, günlük yaşamlarında bile yapıp yapamayacaklarının uzun bir listesini verir ellerine.

 

Nasıl ki, Juri üyeleri devlet memurları arasından değil siviller arasından seçiliyorsa karara şaibe karışmaması için. Ve devlet juri üyelerinin seçimini davacı ve davalılara bırakıyorsa. Bu olay da ki mantıkta aynıdır. Sandık kurulu görevlileri de Juri üyeleri gibi. Devletin atamadığı, siyasi partilerin belirlediği kişiler arasından seçilir.

 

Mahkeme tanık örneği verilmesinin sebebi kamu hizmetidir. Tanık, mahkemeye çıktığı esnada bir kamu hizmetinde bulunmaktadır. Kamu hizmetinde bulunan herkes başının bir kısmını görünür kılmaz zorunda mıdır meselesidir meselede...

 

Siyasi partilerin listeleri olmasa da sandık görevlileri olacaktı ancak ne hikmetse (ki o hikmeti sen de belirtmişsin) partilerden üye alınır. Ve dahası o üyeler ne hikmetse genel de akşama kadar belki 20 defa o partinin bir gözetmeni tarafından akşam şu belgeyi alacaksın, sayım yapılırken aman dikkat et laflarıyla uyarılıp durulur. Bunlar mesele değil. Mesele olarak önümüzde; türban acaba hangi anlayışın veya partinin simgesi olarak bulunuyor duruyor. Veya bir kişi türbanlı olduğunda tarafsızlık nasıl ortadan kalkıyordur. Ama bundan önce ben bir mesele olarak YSK'nın hizmet veren anlayışına takıldığımı ve bunun nedeni olarak da partili görevlilerin de başının açık olması gerektiğini belirttiğini söylemiştim. O halde bu konuda bir sorun var mıdır? Tanık örneği, hizmet veren hizmet alan ayrımının doğru bir ayrım olmadığını gösteriyor. Yine ayrıca; YSK başkanlığınca yapılan seçimler hizmet verme ise bu hizmeti alanlar var demektir. Bu hizmeti halk alıyor Ali alıyor, Abuzer alıyor veya Ayşe alıyor. Ama asıl önemlisi olarak siyasi partiler bu hizmetten faydalanıyorlar ki nihayetinde beledilere yönetici veya meclise vekil gönderiyorlar. Dolayısıyla herhangi bir partiye üye olanlar hizmet alıyorlar (sadece üye olanlar değil ama anlaşılırlık açısından özellikle üye üzerinde duruyorum) ama aynı zamanda bir noktada da hizmet verenlerin arasına karışabiliyorlar. Sandık Kurulunda kendisine YSK tarafından görev verilen bir partinin üyesi hem hizmet alan hem hizmet veren oluyor. Ve dahası orada bir parti adına bulunuyor. Ben biliyorum ve diğer partili üyeler de biliyor. Seçmen bilmiyor. (bazısını biliyor o da ayrı hikaye olsun)...

 

Yani hizmet alan/hizmet veren tam olarak uymuyor uymuyor da...uymasa da bazı şeyler oluyor...Müşahatlik konusunda hatalı bir yaklaşım olmuş özür diliyorum. İlk defa 99 yılında seçimde görev aldığımda müşahit olarak görevlendirildiğim ve sabahtan akşama kadar bu görevi yaptığımı sandığım için hızlıca bir yazımla karışıklık olmuş. Yani pek de fazla düşünülmeden yazılmıştır o kısım. Halbu ki; gerek sandık kurulu başkanlarına verilen genelge de sandık alanında sayım esnasında en fazla bir partiden üç müşahit görevlendirelebilir gibi bir maddeyi hatırlayan ben ve yine sandık kurulu görevlilerine ait seçim evrakında onlardan hiç bir defa müşahit olarak söz edilmediğini hatırlamam gerekirdi. Bundan dolayı özür diliyorum.

 

Saygılar...

Gönderi tarihi:
Tanık, mahkemeye çıktığı esnada bir kamu hizmetinde bulunmaktadır.

Böyle düşünülmesine bir yol olabileceğini sanmıyorum. O zaman vergi dairesine vergisini yatırmaya giden vatandaş da, kamu bankasına para çekmeye giden vatandaş da, karakola dilekçe vermeye giden vatandaş da ve askerdeki oğlunu ziyarete giden vatandaş da kamu hizmetinde bulunur.

 

Kızının mezuniyet törenine gelen anneyi başörtülü diye törene almayan, askeri lojmana köyden gelen misafiri içeri almayan aşırı kraldan çok kralcı zihniyeti hepimiz eleştiriyoruz, ben de eleştiriyorum. Her konunun aşırıları kaçınılmaz olarak vardır...

Gönderi tarihi:
Böyle düşünülmesine bir yol olabileceğini sanmıyorum. O zaman vergi dairesine vergisini yatırmaya giden vatandaş da, kamu bankasına para çekmeye giden vatandaş da, karakola dilekçe vermeye giden vatandaş da ve askerdeki oğlunu ziyarete giden vatandaş da kamu hizmetinde bulunur.

 

Kızının mezuniyet törenine gelen anneyi başörtülü diye törene almayan, askeri lojmana köyden gelen misafiri içeri almayan aşırı kraldan çok kralcı zihniyeti hepimiz eleştiriyoruz, ben de eleştiriyorum. Her konunun aşırıları kaçınılmaz olarak vardır...

 

Maalesef, kıyasta hata olmuş...Benim tarafımdan değil.

 

Tanık ile diğerleri arasında fark vardır. Tanık, istemese dahi mahkemeye gelmek; konu hakkındaki bilgisini anlatmak zorundadır. Adaletin tecellisi için bu şarttır. Tanıklık karşılığında kişiye bir bedel de ödenir. Dolayısıyla tanıklık aynı zamanda bir iştir. Bir hizmettir. Şahsın, adaletin tecellisi için kamuya sunduğu bir hizmet. Bilgisine başvurulmasıdır. Dolayısıyla ne para yatırmak gibi bir durum ve ne de dilekçe vermekle ilgili durum burada cereyan etmez. Bu arada bazı durumlarda dilekçe verenler sonradan tanık sıfatını alabilirler ama o bizim konumuzla alakalı değil.

 

Burada, dikkat edilmesi gereken bir husus da; yalancı tanıklık durumunda tanığa verilecek cezalar olmasıdır. Tabii, bu failin aldığı cezaya göre değişir. Tanık da mahkemede bir görev üstlenen bilirkişi, avukat veya hakemler gibi her ne kadar devlet tarafından istihdam edilmemişseler de bir kamu görevi üstlenmişlerdir.

 

-http://www.yayin.adalet.gov.tr/8_sayi%20içerik/Eray%20UTKU.htm-

 

Her konunun aşırıları muhakkak varsa; ve aşırılık bir örnek teşkil etmiyorsa, bu herkes için geçerli olmalıdır. Bir ayrım yapmıyorum ama sizden/bizden cümlesi kurmak zorundayım. Sizden olarak bunu yapanlar yahu onlar bir elin parmakları gibidir sayabilirsiniz, zaten onları tasvip etmiyor eleştiriyoruz boşverin onları ise; bizden olarak bunu yapanlar varsa bize de aynı savunmaya yapmak düşebilir.

 

Hülasa; tırnağı olan başını kaşıyacağına başımızı bir rahat bırakalım. Bu arada kral kim kralcı kim. Adamlara yazı gönderip almayın diyen mi kral/kralcı yoksa almayanlar mı kral/kralcı. Pekiyi; o törene, o lojmana o kişileri almayanlar hakkında soruşturma açtırtmayan kim. Kral mı, kralcı mı?

 

İşte biz; onların canına ot tıkamazsak? Ya hu bu türbanlılar da çok oluyor ne işiniz var törende, lojmanda dersek...Kanuni bir engel yok ama türbanlılar da her yerde karşımıza çıkıyor onları görmek istemiyoruz dersek...

 

Devlet nispet yapmaz, intikam almaz derdim. Birkaç gün evvel süper bir laf etti kayınpederim. Devlet 17 yaşında bir çocuk dedi. Bana göre 24'ünde. Bazen olgun bazen çocuk. Ehh, ne yapacağını kestirmek güç. İntikam da alabilir nispet de yapabilir mi?

 

Adalet asla ve asla hukuka aykırı bir yoldan tecelli etmez. Böylesi bir yolu kullananlar ile suçlular arasındaki farkı tespit etmek çok güçtür. Bu noktada suçlu kim, suç ne ve kimin suçlu olduğuna kim karar veriyor meseleleri ortaya çıkar.

 

Bu sebeple sağlam bir duruş sergilemek zorundayız. Her ahval ve şerait içerisinde adaleti/hukuku savunmak zorundayız. İstediğimiz hukukun dışına çıkılarak gerçekleştiriliyorsa en azından; yahu ben bunu istiyorum ama bu aynı zamanda hukuka da aykırı bir durumdur diyebilmeliyiz. Diyebilmeyiz değil mi? Biz bunları söylediğimiz de inanın ki; adalete olan güven de kendiliğinden sağlanacaktır. Ama en fazla biz adalete engel oluyoruz...

 

 

 

Bakın en son bir olaya değineyim. 31.12.2008 tarihi itibariyle çek kanununda düzenleme yapılmadı ve karşılıksız çeklere verilecek ceza uygulanamaz hale geldi. Ancak, kaç tane internet sitesi dolaştıysam avukatlardan çıt yok. Hiçbiri konuşmuyor, yazmıyor. Adamların para kapısı mal beyanı ve çeklere verilen hapisti. Böylesi bir durum örneğin TCK'daki başka bir suç için olsa idi; bütün avukatlar ayaklanır ve bu cezanın artık uygulanmasının mümkün olmadığını bağırırlar ve dünyayı ayağa kaldırırlardı. Ancak, şu anda şu bahsini ettiğim durum için aynı il içindeki iki farklı mahkeme cezanın infazına veya cezanın kaldırılmasına karar veriyor ve hiçbir avukat çıkıp da böyle bir saçmalık olmaz demiyor. Mahkemelerin verdiği cezanın infazı kararları kendilerinin işine yarıyor diye susuyorlar ama aynı zamanda bu kararlar hukuka aykırı...

 

Ondan sonra çıkıp da; başka bir davada "ADALET İSTİYORUZ" derseniz, bu hoş olmuyor. Adalet isteyen kendisi adil olmak zorunda değildir ama adalet de adil olmayan topluluklarda pek cereyan etmez...

 

Saygılar...

Gönderi tarihi:
Sorumuz "Hukuk birgün herkese lazım olur mu!?"

 

....

 

Cevabımız:olmaz mı efendim!Gün gelir devran döner;hukukta tarafına göre işler.Bakın ne güzel ifade etmiş forumdaşımız;

 

 

........

Hukuk devrin egemen güçleri/hükümet/erk sahipleri tarafından oluşturulmuş ve her dönemde değişen stabil olmayan kural organizasyonlarıdır bence. Diyeceğim şudur ki adalet böyle bir hukukla sağlanmaz yani. Hukuk : insanın insanla,eşyayla,devletle olan ilişkilerini düzenler, ve bunu devlet sağlar. Bugün türbandan haz etmeyen bi hükümet oluşur türban yasaklanır yarın inkılaplardan hazetmeyen bi hükümet oluşur bakarsınız kadınlar oy kullanamıyor. Böyle bir hukuk topluma zuldür. Ki şimdilerde yaşadığımız da budur.

 

Hukuka üstünlüğünü insan bahşeder. Elbette ki hukuk bir gün herkese lazım olur : ben mazlumken onların hukuku, onlar mazlumken benim hukukum, işte burda işin içinden çıkamıyoruz...

 

Konunun seyrine bakarken,oldukça karmaşık bilgilerle karşılaştım.Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden,sandık görevlilerine kadar uzamış mevzu.

 

Çok sevdiğim bir arkadaşım,sanal alemde ki tartışmalar zaman kaybından başka birşey değil demişti.Acaba burada verilen onca bilgi kaynaklı örneği görse ne derdi.Galiba kafam karıştı derdi.Benim gördüğüm;bilgiler yorumlardan ibaret.Bu da demek ki;Zebercet arkadaşımız sonuna kadar haklı.

 

Değerli forumdaşım bekir,

 

Hukuk birgün herkese lazım olur mu sorusu bana o kadar çok tanıdık ki.Kendileri için varolan hukukusuzluklara olan tepkilerini en çok bu soruyla anlatmaya çalışır mağdurlar(?).

 

Ben de siz de o da bu da...bu ülkede yaşayan herkes bu soruyu en az bir kere kendine sormuştur.Çünkü bu ülkede hukuk yok.Biliyorum,çok da haklı bir cümle değil sizce bu hukuk yok yaklaşımım.Daha önce de bunu yazdığımda bana hayır demiştiniz.Ama yaşananlar...

 

Hukuk nedir;hemen TDK'ya döneyim.

 

1 . Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünü, tüze.

2 . Bu yasaları konu alan bilim.

3 . Yasaların ceza ile ilgili olmayıp alacak verecek vb. davaları ilgilendiren bölümü.

4 . Haklar.

 

Toplumu denetleyen ve yaptırım gücüne sahip olan bu yasalar,eğer denetimi ve yaptırımı kendi siyasi bakışıyla belirleyecekse, ben hukuk yoktur derim.

 

Bu yasaları konu alan bilimde,eğer bilim olmanın gerekliliği taraflarla geçersiz olacaksa,ben hukuk yoktur derim.

 

Cezalar yasalara değil de yasaların uygulanacağı kişiye göre değişecekse,ben hukuk yoktur derim.

 

Haklar...söz konusu hak oldu mu;"bu ülkede hukuk yok" demekle kalmayacağım;padişahım hangi saltanatın hakkını yazmaya başlayayım diye bir lütufta bulunacağım.

 

Bu ülkede hukuk yok.Hukuksuzluk var.Yasalardan ibaretse bu hukuk,nasıl denetim değil de sadece denetim diyorsa bu hukuk;boşuna kendimizi kandırmayalım.Hukusuzluktur bunun adı hukuk değil;sadece bizim olan hukuk!

 

Misal Ergenakon...

 

Dün gece haberlere bakıyordum,aman Allah'ım,nedir bu ya dedim kendi kendime.Bu ne hukuksuzluktur,bu ne rezalet.Biliyorum Veli Küçük kim,düşünebiliyorum rektörlerle taçlanan devleti kurtarma sevdalarını...ama yine de sadece dokunulacaklarla ve taraflarla belirlenen bu hukuk anlayışı yine "İşte Türkiye,işte hukuk...ne bekleyebilirim ki"dedirtti.

 

Misal Cumhurbaşkanlığı seçimleri...

 

İşte alın size tepe taslak olmuş bir hukuk daha.Kim ne derse desin,cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşananlar hukuksuzluğun alası.

 

Misal faili meçhuller...

 

Efendim,bırakın failinin hukukunu,hukukun adı var mı faili de...

 

Misal o demokrat darbeler...

 

Sil baştan bir hukuk...alın size hukusuzluk.

 

..........

 

Bu ülke de Türk'ün,Kürt'ün hukuku yok...Alevi'nin,Sünni'nin hukuku yok...kadının,erkeğin hukuku yok...sadece egemenin hukuku var,bunun adı yine hukuksuzluk.Acı olan ise,herkese lazım olan bu hukukun sadece lazım olanlarla hukuk adını kazanması,diğerlerince ezip geçilmesi!

 

........

 

herkese,hergün lazım olan bir hukuk...olmayan bir hukuk!

 

 

 

............

"Geçmişte 27 mayıs da hukuku katletmişti" dersen, bu da kan davası ve kin, intikam davasıdır. Ki temel argüman da budur. Halen o üç haksız ve yersiz idamın kini güdülmektedir. Bu kin ne kadar daha güdülecek ve bu haksız olay daha ne kadar geleceği ipotek altında tutacak? O üç idamı gerçekleştirenler, Türkiye'ye en büyük kötülüğü yapmış ve arası birleşmez bir düşmanlığa neden olmuşlardır.

 

Ama dedenin intikamı torunlardan alınır mı? Bu tür bir intikam anlayışı, dünyanın en ilkel hukuklarında bile yoktur.

 

......

 

Alınmaz tabi ki dostum,alınmaz da varsa hala bu zihniyet,hesabı sorulur.

 

saygılar.

Gönderi tarihi:
Mahkeme tanık örneği verilmesinin sebebi kamu hizmetidir. Tanık, mahkemeye çıktığı esnada bir kamu hizmetinde bulunmaktadır. Kamu hizmetinde bulunan herkes başının bir kısmını görünür kılmaz zorunda mıdır meselesidir meselede...

 

:)

 

Dostum çok çok zorlama olmuş bu ifade. Tanık mahkeme de "kamu hizmeti" vermemektedir. Vatandaşlık görevini yerine getirmektedir. Senin mantığınla, yangın çıkınca itfaiyeyi arayan kişi de kamu hizmeti mi vermektedir ? Trafik kazası olunca ambulans çağıran kişi ? Savcılığa suç duyurusunda bulunan kiş ? Vergi ödeyen kişi ?

 

Tanıklara ödenen "ücret" değil masraftır. Yol parası, yemek parası, tanıklık yapmak için mahkemeye geldiği süre de çalışmamış olması gibi giderlerini telafi etmek için ödenen paradır. Biliyorsun yargıtay böyle bir durumda, tanıktan tanıklık etmek için harcadığı yol parası, yemek parasının faturasını istemiş. Ve ödenecek tutar olarak faturalarda yazan tutarı belirlemişti.

 

Kamu hizmetleri, idareye bağlı organlar tarafından kamuya verilen hizmetlerdir. Kamu Hizmeti gören kişiler, idareye bağlı olarak kamu hizmetlerini yerine getiren kimselerdir.

 

 

Siyasi partilerin listeleri olmasa da sandık görevlileri olacaktı ancak ne hikmetse (ki o hikmeti sen de belirtmişsin) partilerden üye alınır. Ve dahası o üyeler ne hikmetse genel de akşama kadar belki 20 defa o partinin bir gözetmeni tarafından akşam şu belgeyi alacaksın, sayım yapılırken aman dikkat et laflarıyla uyarılıp durulur. .

 

Bu o kimseler, o gün belirli bir ücret karşılığında kamu hizmeti verdiklerini değiştirmiyor değil mi ?

 

Dediğim gibi siyasi partilerin listeleri olmasada, oy vermeye gelenlere zarflarını verecek, yardımcı olacak, ellerine mürekkep dökecek, sayım yapacak, çıkan oyları önlerinde ki resmi evraka kaydedecek. Yani bir sandıkta oy verme, ve oy sayımı sırasında yapılması gereken işleri yapacak kimseler olacaktı. Siyasi partilerin listeleri olmasa , her sandıkta sadece sandık başkanı durmayacaktı herhalde. Tıpkı Juri sisteminde olduğu gibi, bu hizmetin verilmesi sırasında, hükümet olan siyasi partinin hile vs yapamaması, kamuoyu nezdinde şüphe bulunmaması gibi sebeplerle bu görevliler idare tarafından değil siyasi partiler tarafından seçilir.

 

Bunlar mesele değil. Mesele olarak önümüzde; türban acaba hangi anlayışın veya partinin simgesi olarak bulunuyor duruyor. Veya bir kişi türbanlı olduğunda tarafsızlık nasıl ortadan kalkıyordur.

 

YSK bir siyasi partinin simgesi olduğu için yasaklamamıştır değil mi? Dini simge ve kıyafet olduğu için yasaklamıştır.

 

Bir dinin simgesi olarak bulunuyor. Bir dinsel kıyafet olarak bulunuyor. Devlet adına kamu hizmeti veren kimseler, devleti temsil etmektedirler. Hiçbir laik devlet de devleti temsil eden, kamu hizmeti veren kimseler dinsel kıyafetler ve semboller kullanamazlar bu hizmeti verirken (din adamlarının din hizmeti verirken giydikleri hariç). Zira devletin dini yoktur laik ülkeler de.

 

Erdoğan'ın kendisi ve partisi, kamu hizmeti veren kimselere türban serbestisesini asla savunmadıklarını böyle bir amaçları olmadığını söylemektedir. Bunu söyleyen bir milletvekilini disiplin kuruluna dahi sevketmiştir.

 

Erdoğan YSK'nın kararına gösterdiği tepki son dakika seçim yatırımından başka birşey değildir.

 

 

Ama bundan önce ben bir mesele olarak YSK'nın hizmet veren anlayışına takıldığımı ve bunun nedeni olarak da partili görevlilerin de başının açık olması gerektiğini belirttiğini söylemiştim. O halde bu konuda bir sorun var mıdır? Tanık örneği, hizmet veren hizmet alan ayrımının doğru bir ayrım olmadığını gösteriyor. Yine ayrıca; YSK başkanlığınca yapılan seçimler hizmet verme ise bu hizmeti alanlar var demektir. Bu hizmeti halk alıyor Ali alıyor, Abuzer alıyor veya Ayşe alıyor. Ama asıl önemlisi olarak siyasi partiler bu hizmetten faydalanıyorlar ki nihayetinde beledilere yönetici veya meclise vekil gönderiyorlar. Dolayısıyla herhangi bir partiye üye olanlar hizmet alıyorlar (sadece üye olanlar değil ama anlaşılırlık açısından özellikle üye üzerinde duruyorum) ama aynı zamanda bir noktada da hizmet verenlerin arasına karışabiliyorlar. Sandık Kurulunda kendisine YSK tarafından görev verilen bir partinin üyesi hem hizmet alan hem hizmet veren oluyor. Ve dahası orada bir parti adına bulunuyor. Ben biliyorum ve diğer partili üyeler de biliyor. Seçmen bilmiyor. (bazısını biliyor o da ayrı hikaye olsun)...

 

 

Dostum hizmet veren, hizmet alan ayrımı bellidir. Açıkçası senin verdiğin yanlış ve alakasız bir örnek üzerinden bu ayrım da değişmez.

 

Çok net ve açıktır. Sen idareye bağlı olarak bir kamu kuruluşunda sürekli veya geçici olarak görevliysen kamu hizmeti veriyorsundur. Yok değilsen vermiyorsundur. Bu kadar açık ve net.

 

Her kamu hizmeti veren kişi, tabi ki aynı zamanda hizmet alandır. Çünkü o ülkenin vatandaşıdır. Bir polis asayişi sağlayarak kamu hizmeti verir. Hastlanınca devlet hastanesinde kamu hizmeti alır. Aynı zamanda bir vatandaş olarak o da polisin koruması alıntadır. Kendi verdiği güvenlik hizmetini, kendisi de alır. Ama kalkıp ya bu adam aynı zamanda hizmet alan, o zaman niye siyasi partilere üye olması yasak olsun ki denmez dimi.

 

Kamu adına hizmet veren devleti temsil eden kimselerin, görevleri başında dinsel ya da siyasi semboller, simgeler, kıyafetler giymesi taşıması dünyanın hiçbir laik devletinde izin verilen bir şey olmadığı gibi. Devletin dinsel ve siyasal tarafsızlığına da aykırıdır.

Gönderi tarihi:
Cevabımız:olmaz mı efendim!Gün gelir devran döner;hukukta tarafına göre işler.Bakın ne güzel ifade etmiş forumdaşımız;

 

 

 

 

Konunun seyrine bakarken,oldukça karmaşık bilgilerle karşılaştım.Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden,sandık görevlilerine kadar uzamış mevzu.

 

Çok sevdiğim bir arkadaşım,sanal alemde ki tartışmalar zaman kaybından başka birşey değil demişti.Acaba burada verilen onca bilgi kaynaklı örneği görse ne derdi.Galiba kafam karıştı derdi.Benim gördüğüm;bilgiler yorumlardan ibaret.Bu da demek ki;Zebercet arkadaşımız sonuna kadar haklı.

 

Değerli forumdaşım bekir,

 

Hukuk birgün herkese lazım olur mu sorusu bana o kadar çok tanıdık ki.Kendileri için varolan hukukusuzluklara olan tepkilerini en çok bu soruyla anlatmaya çalışır mağdurlar(?).

 

 

Alınmaz tabi ki dostum,alınmaz da varsa hala bu zihniyet,hesabı sorulur.

 

saygılar.

 

Selamlar...

 

Bu konunun açılışı bu başlığın görünen anlamı değildir. Bu başlık; aslında bir sitemin/serzenişin başlığıdır. Bugün Ergenekon Davası kapsamında yapılanlara karşı "Adalet istiyoruz" diyenlere bir serzeniştir bu.

 

Bu başlık; geçmişte bu kılıç başkalarına işlerken hem yasa hem hukuk ve hem de adalet çiğnenirken buna alkış çalanlar oh be içimize su serpildi diyenlere benim naçizane küskünlüğümdür bu başlık.

 

Bu sebeple içinde geçmiştekiler de var.

 

Ama; bir intikam bir öç alma siz öyle yaptınız bizimkiler de böyle yaparlar adama oooohhh benim de içim rahatladı başlığı değildir bu başlık.

 

Ben, böyle bir şey söylediğimde yarın iktidarı veya yargıyı bir şekilde eline geçiren karşıt görüşlü mekanizmalar onu kendi siyasi/ideolojik emelleri doğrultusunda kullanabilecek/yönlendirebilecektir. Hal böyle olunca; bugün bana yarın sana oku bana bir fatiha tavrı terkedilmelidir.

 

Hukuk/Adalet/Yargı her türlü siyasi, ideolojik veya başkaca anlayışların esiri olmaktan çıkarak adaletin tecellisi için çalışmaladır.

 

Yine sitemimi belirtiyorum. Keşke o zaman da çıkıp hukuk/çular veya yargı/çlar birşeylere alet olmasınlar deseydik. Olmadı ve dahası onların hukuku kanırtmaları için onlara destek ve hatta aba altından sopa göstermek (27 Nisan) şerefine nail olanlar oldu. İmdi ise yargı tu/kaka oldu.

 

Biz, "HUKUK BİRGÜN HERKESE LAZIM OLUR" cümlesini sadece mağdurların kuracağı bir cümle olmaktan çıkartamazsak...

 

sanırım burayı herkes kendisi bir şekilde tamamlamalı...

Gönderi tarihi:

Hukuk herkese bir gün lazım olur. Ama bir ülkede yasalar vardır ve yasalara herkes uymak zorundadır beğenseler de beğenmeselerde. Yasalarda belirlenen kuralların kendi vicdanına uyup uymaması ortada bir hukuksuzluk olduğu anlamına gelmez. Bu ülke de hukuk vardır ama işleyişinde aksaklıklar , gecikmeler ve hatalar da vardır. Bu da insanların gözünde hukuksuzluk gibi bir imaj yaratmaktadır.

 

Ama dünyanın hiç bir ülkesinde insanları iddanamesi bile hazırlanmamış , ne olduğu bile belli olmayan ve iktidara muhalefet yüzünden içeri atıp yıllarca yatırmak yoktur. Suçluyu önce bulup sonra delil yaratmak yoktur. Asıl bu hukuksuzluktur , hukukun siyasileşmesidir. Geçenlerde bir yerde duymuştum çok hoşuma gitti o cümle :

 

Bu ülkede aksi ispatlanana kadar herkes suçludur.

Gönderi tarihi:

Kardeşim CYRANO,

 

Tanık örneği ile ilgili olarak konuya bir link eklemiştim.

 

-http://www.yayin.adalet.gov.tr/8_sayi%20içerik/Eray%20UTKU.htm-

 

Tanıklık, tanık açısından karşılıksız olarak yerine getirilmesi gereken bir kamu görevi olduğu gibi, verdiği bilgilerden dolayı bir zarara uğramasına karşı gerekli tedbirleri almak da devletin sorumluluğundadır "*

 

Bu şekliyle kamu görevini yerine getiren kişi sıfatıyla tanık olunmaktadır. Tanıklığın bir kamu hizmeti olduğu noktasında bir duraksama yok.

 

Soru: Kamu görevi sadece kamu görevlileri aracılığı ile mi görülür? Yukardaki iki örnek buna hayır diyor. Yine bahse konu makalede

 

 

Kamu görevi kamu hizmeti ayrımında görevlinin statüsünde değil yaptığı faaliyetin niteliğine bakılmaktadır. Kamu hukuku usulüne göre hukuku tasarrufta bulunan veya işlem yapanlarla, bu işlemlerin yapılması sırasında kamu hukuku usulü çerçevesinde katkısı olan, bunların faaliyetlerine yardımda bulunan kimseler kamu görevi yaparlar ve maddî ceza hukuku uygulamasında memur sayılırlar. Kamu hukuku usulü dairesinde hukukî tasarrufta bulunmayan veya işlem yapmayan ve bu faaliyetlere kamu hukuku usulü dairesinde yardımda bulunmayan kimseler ise kamu hizmeti gören kimselerdir.

Kamu görevi ve kamu hizmeti yapan kimselerle, kamu idaresi arasında herhangi bir istihdam bağının bulunup bulunmamasının önemi olmadığı gibi, bu göreve seçimle veya atama ile getirilmesinin veya bu görevin sürekli veya geçici olmasının bu görev nedeni ile kişiye para ve sair eşyalar sağlanıp sağlanamamasının da önemi yoktur.(12)

 

Kamu görevi kamu hizmeti ayrımı yanında kamu görevi yapan birisinin ceza kanunu anlamında memur sayılabilmesi için ayrıca gördükleri kamu görevinin “teşrî”, “idarî” veya “adlî” olması da gerekmektedir. Buna göre,

 

.

.

.

 

c. Adlî amme vazifesi yapanlar: Bunlar, hakimler, savcılar, zabıt katipleri, icra memurları, suç kolluğu gibi bizzat hukukî tasarrufta bulunmak ve iştirak etmek sureti ile adlî amme vazifesi gören kimselerdir.

Ayrıca kanun amme vazifesi ve amme hizmeti gören diğer kimselerden söz etmiştir. Yine burada da istihdam bağı olup olmaması bir kriter olarak ele alınmış ve seçim kurullarındaki siyasi parti temsilcileri ile sandık kurulu başkan ve üyeleri de bir anlamda yasama faaliyetine katıldıkları için memur sayılmalıdırlar. İdarî yönden noterler de kamu görevi yapmalarına rağmen devletle aralarında istihdam bağı yoktur ve memur sayılırlar. Yine adlî yönden de avukatlar, hakemler, bilirkişi ve tanıklar da kamu görevi yapmalarına rağmen devletle bir istihdam bağları yoktur ve adlî kamu görevi yaptıkları için eylemlerinden sorumludurlar.

 

Renklendirdiğim bu yerde seçim kurullarına da değinmiş ama konumuz özelinde tanıklık.

 

Tabii; bu maddeler eski TCK'ya aittir. Yine eski TCK'mıza göre "

Ceza Kanununun tatbikatında amme hizmeti görmekle muvazzaf olanlar:

 

2 - Devamlı veya muvakkat, ücretli veya ücretsiz ihtiyari veya mecburi surette bir amme hizmeti gören diğer kimselerdir.

 

 

denilmektedir. Yargıtay'da tanıkları bu madde kapsamında değerlendirmiş ve amme hizmeti gören diğer kimseler olarak kabul etmiştir.

 

Yeni TCK'da bu hüküm yoktur ancak Yargıtay'ın görüşlerinin değiştiğini gösterir bir karar da yoktur.

 

Madde 61 - (1) Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrılan tanığa, her yıl Adalet Bakanlığınca hazırlanan tarifeye göre kaybettiği zaman ile orantılı bir tazminat verilir. Tanık hazır olmak için seyahat etmek zorunda kalmışsa, yol giderleriyle tanıklığa çağrıldığı yerdeki ikamet ve beslenme giderleri de karşılanır.

 

(2) Birinci fıkra hükmüne istinaden ödenmesi gereken tazminat ve giderler, hiçbir vergi, resim ve harç alınmaksızın, ödenir.

 

Burada da görüleceği üzere tanığa verilen kaybettiği zaman ili orantılı bir tazminattır. Pekiyi kişi çalışmayan biri ise. Madde zamana para verileceğinden bahsediyor ve Bakanlıkça belirlenecek tarifeye göre bir para verileceğinden bahsediyor. Haa, seyahat etmek falan zorunda kalmışsa onları ayrıca belgelendirip talep söz konusu...Uygulama da ne oluyor...Hakimler bu parayı talep eden tanıklara fırça kayıyorlar o kadar...

 

*Tanık Koruma Kanunu gerekçesi

Gönderi tarihi:
Bu konunun açılışı bu başlığın görünen anlamı değildir. Bu başlık; aslında bir sitemin/serzenişin başlığıdır. Bugün Ergenekon Davası kapsamında yapılanlara karşı "Adalet istiyoruz" diyenlere bir serzeniştir bu.

 

.......

 

Hukuk/Adalet/Yargı her türlü siyasi, ideolojik veya başkaca anlayışların esiri olmaktan çıkarak adaletin tecellisi için çalışmaladır.

 

........

 

Biz, "HUKUK BİRGÜN HERKESE LAZIM OLUR" cümlesini sadece mağdurların kuracağı bir cümle olmaktan çıkartamazsak...

 

sanırım burayı herkes kendisi bir şekilde tamamlamalı...

 

Değerli forumdaşım,

 

Ben serzenişe ortak oluyorum.Dün yaşanan hukusuzluklara susanlar,yılanın varlığından haberdar olup;bu yılanın dokunmadıklarıydı.Bugün de durum aynı.Yine bir yılan var,yine dokunanlar var ve yine yılanın varlığını hissetmelerine rağmen,kendisine dokunmayan yılana susanlar var.

 

Bütün düşmanlıklarda yabancılıklar vardır,tüm hukuksuzluklarda taraflar.Acı olan ise,benim ülkem aynı kaderi paylaşanlarda yabancı,aynı yasalara muhtaç olanlarda taraf.

 

Siz Gökhan Özgün'ü hiç okudunuz mu?(kendisinin hayranlarıyım da)

 

Demokrasi dedi mi,vicdan der.Hukuk dedi mi,vicdan der.Savaş,barış,öfke,sevgi...herşeyde vicdan.

 

Bence de vicdan;varlığı ve yokluğuyla.

 

Ülkemizde yaşananların özeti vicdansızlıktır.Vicdanı olan muhasebesini yapar,sınırlarını belirler.Sevgi ve nefreti vicdan ile olması gereken yere oturtur.Vicdanı olmayan mı?Bakınız zihniyete...

 

.........

 

Sadece bir kaç örnek...

 

Ben Alevi değilim.Maraş'ta,Sivas'ta katliamlar yaşanırken;hukuk vicdanı olmayanlara işledi.Biz sünniler sustuk.

 

Dink sokak ortasında katledilirken,hukuk vicdanı olmayanlara işledi.Biz ötekiler sustuk(bu arada yüce hukukun savcısı,Dink sanıklarına tahliye istemiş:(şak şak)

 

28 Şubat sürecinde,irtica adı altında insanlar inançlarıyla sorgulandı,12 Eylül'de vatan hainleri ilan edilenler kıyımdan geçildi,kitaplar yakıldı.3 gencecik insan daracağına gönderildi...

 

Sadece bu örnekleri yazarken bile,inanki hangi hukuk,nerede hukuk diye bağırasım geldi.

 

Eksik,yanlış işleyen hukuk değil,bunun adı hukusuzluk.

 

Evet Sevgili Bekir,

 

Hukuk birgün değil hergün,bize değil herkese lazım.

 

Cümlenizi "yazık olur,dün yazık olduğu gibi" diye tamamlasam...

 

Serzenişe ortak olmakla kalmıyorum,bizi bu noktaya taşıyanlara lanet okuyorum.

Gönderi tarihi:

Bekir kardeş, Cyrano'nun getirdiği açıklığa rağmen gereksiz ısrar ediyorsun. Tanık istemese de mahkemeye gelmek zorundaysa, mükellef de vergisini yatırmak zorundadır. Devletin hizmet verebilmesi için de bu şarttır. Mükellefe yol parası ödenmez ama, vergisini zamanında ödemezse ceza öder. Zaten tanıklara ödenen para da hizmet karşılığı değil, zorunlu masraflar karşılığıdır.

 

Bunu savunmak, fanatik başörtü karşıtlarının başvurup ortalığı karıştıracağı bir savlama iken, senin kalkışman garip. Onların kalkıp iddia etmesi gerekir: "Bana ne kardeşim, kamuya geliyor, açacak başını" diye tutturması gerekir.

 

Benim başörtüsü yanlısı olmadığım bilinir bu forumda ama, sık sık aklıma gelen bir yaşadığım örnek vardır: Bir bayan arkadaş TSK mensubu bir arkadaşımın orduevindeki düğününe benimle gelmişti. Bayanın başında eşarp vardı ama, doğrusu benim aklımdan bile geçmedi sorun olacağı. Aşırı şekilde kafasına sarıp dolayıp filan etmediyse, başında eşarp olduğunun farkına bile varmayabilirim, bayan bu, rüzgar saçını dağıtır, bilmem ne, gayet doğal bence. Fakat kapıdaki nöbetçi er "başörtülü girilmez!" demesin mi? Arkadaş öyle baş gider, örtü gitmez!" diyen türden değildi, ben eşarbı hemen çıkarır sanıyordum. Fakat o da işi inada bindirmez mi? Bayağı zoruna gitti, yoksa normalde çıkarırdı. İnanamıyordum ama epey bir sorun yaşandı. Bu konunun bana bile sorun çıkarabileceğine o güne kadar inanamazdım. Bir sürü yüksek sesle konuşmalar, rütbelilerin gelmesi filan derken iş uzadı.

 

Neyse o akşam başörtüsü kullananlarla ilgili bir empatim oldu diyebilirim, hoş bir durum olmadığı açık. Arkadaşın örtüde direnmeye sürüklenmesi söz konusu oldu çünkü. İnsan doğası, karşı gelmeyi sever. Hatta o arkadaş da o günden sonra başını daha fazla örtmekte inat etmeye başladı.

 

Neyse, umuyorum bu "tanık da kamu görevlisi" savlamasının altında "türban her yerde yasak olsun ki, iş iyice inada binsin!" körüklemesi yoktur! Yoktur, öyle değil mi? Yani bu işi bir normalleşmeye sokmak zorundayız. Başını örtenler bunu bir provakasyon aracı yapmamak, "baş gider, örtü gitmez" inadını bırakmak, kamu da gereksiz kralcılıkları bırakmak zorunda yani...

Gönderi tarihi:

Profesörden Ergenekon’a ilanlı tepki

 

Ergenekon operasyonuna tepki gösteren ve düşüncelerini ilanla iki kızına açıklayan Prof. Akçetin, “Hoşgörü ortamı nedeniyle Türkiye’ye döndüm ama bu dava aracılığıyla sessiz bir toplum yaratılmak isteniyor” dedi

 

ÇYDD Genel Başkanı Türkan Saylan’ın yanı sıra çok sayıda eğitimciye yönelen Ergenekon soruşturmasının 12. dalgasına, ürolog Prof. Dr. Ziya Akçetin farklı bir tepki gösterdi. Akçetin, operasyona karşı duruşunu gazeteye verdiği ilanla kızları Larissa ve Ceylan’a anlattı.

 

2004’te Türkiye’ye döndü

 

Akçetin, kızlarına verdiği sözün gereği olarak bu ilanı verdiğini ifade etti. Burslu öğrenci olarak gittiği Almanya’da profesörlüğe yükseldiğini, orada kurduğu yaşamı Türkiye’de 2004 yılı sonrasındaki değişim ortamı nedeniyle bıraktığını ve İstanbul’a döndüğünü anlatan Akçetin, şöyle konuştu:

 

“Türkiye’de bir şeyler oluyor, birçok şey değişiyor. Bizim de orada olmamız, elimizi taşın altına koymamız lazım’ diye düşündüm.

 

Aileme dedim ki, ‘Anadolumuz medeniyetlerin kaynaştığı bir yer. Hoşgörü en üst düzeyde. Biz farklı toplumların bir arada yaşadığı bir toplumuz.’ Ve bu düşünceyle buraya geldik. Ama son günlerde olanlar artık hoşgörünün kalmadığını, aykırı düşünenlerin ekarte edilmek istendiğini hissettiren bir hava estiriyor.”

Kanaat önderlerinin bile içeri alındıkları bir ortamda sıradan insanların tepki göstermeye korktuğunu ifade eden Akçetin, “Ben kızlarıma verdiğim sözün gereği olarak böyle bir ilan verdim. Bana yarın ‘Baba niye o zamanlar hiç ses çıkarmadın, niye karşı durmadın’ diye sormasınlar istedim. İşlerin yolunda gitmediğini düşündüğümüz zamanlarda tavır alınması gerektiğine inanan bir insanım. Heykeli dikilecek bir kadın olan Türkan Saylan bugünlerde üzülüyor” dedi.

 

Kızları: Gurur duyduk

Ergenekon soruşturmasına karşı olmadığını da vurgulayan Akçetin, bu dava aracılığıyla sessiz bir toplum yaratılmak isteniyor fikrine kapıldığını kaydetti. Larissa ve Ceylan Akçetin ise babalarıyla gurur duyduklarını belirttiler.

 

İşte Akçetin’in ilanı

“Yıllar sonra, Nazi baskısına susarak ortak olmuş Alman babalara hesap sorulduğu gibi bana da ‘Baba niye ses çıkarmadın’ dememeniz için ve Türkiye’yi çok sevdiğim için, başta Prof. Dr. Türkan Saylan olmak üzere öğretim üyesi meslektaşlarıma, öğrencilere ve ülkemin aydınlarına hukuk adı altında gerçekleştirilen ve gerçekleştirilecek bütün sindirme operasyonlarına karşı çıkıyorum. Daha önce bu örnek insanlarla yeterince omuz omuza yol alamadığım için de mahcubiyetimi dile getiriyorum.”

Gönderi tarihi:
Bekir kardeş, Cyrano'nun getirdiği açıklığa rağmen gereksiz ısrar ediyorsun. Tanık istemese de mahkemeye gelmek zorundaysa, mükellef de vergisini yatırmak zorundadır. Devletin hizmet verebilmesi için de bu şarttır. Mükellefe yol parası ödenmez ama, vergisini zamanında ödemezse ceza öder. Zaten tanıklara ödenen para da hizmet karşılığı değil, zorunlu masraflar karşılığıdır.

 

Bunu savunmak, fanatik başörtü karşıtlarının başvurup ortalığı karıştıracağı bir savlama iken, senin kalkışman garip. Onların kalkıp iddia etmesi gerekir: "Bana ne kardeşim, kamuya geliyor, açacak başını" diye tutturması gerekir.

 

Benim başörtüsü yanlısı olmadığım bilinir bu forumda ama, sık sık aklıma gelen bir yaşadığım örnek vardır: Bir bayan arkadaş TSK mensubu bir arkadaşımın orduevindeki düğününe benimle gelmişti. Bayanın başında eşarp vardı ama, doğrusu benim aklımdan bile geçmedi sorun olacağı. Aşırı şekilde kafasına sarıp dolayıp filan etmediyse, başında eşarp olduğunun farkına bile varmayabilirim, bayan bu, rüzgar saçını dağıtır, bilmem ne, gayet doğal bence. Fakat kapıdaki nöbetçi er "başörtülü girilmez!" demesin mi? Arkadaş öyle baş gider, örtü gitmez!" diyen türden değildi, ben eşarbı hemen çıkarır sanıyordum. Fakat o da işi inada bindirmez mi? Bayağı zoruna gitti, yoksa normalde çıkarırdı. İnanamıyordum ama epey bir sorun yaşandı. Bu konunun bana bile sorun çıkarabileceğine o güne kadar inanamazdım. Bir sürü yüksek sesle konuşmalar, rütbelilerin gelmesi filan derken iş uzadı.

 

Neyse o akşam başörtüsü kullananlarla ilgili bir empatim oldu diyebilirim, hoş bir durum olmadığı açık. Arkadaşın örtüde direnmeye sürüklenmesi söz konusu oldu çünkü. İnsan doğası, karşı gelmeyi sever. Hatta o arkadaş da o günden sonra başını daha fazla örtmekte inat etmeye başladı.

 

Neyse, umuyorum bu "tanık da kamu görevlisi" savlamasının altında "türban her yerde yasak olsun ki, iş iyice inada binsin!" körüklemesi yoktur! Yoktur, öyle değil mi? Yani bu işi bir normalleşmeye sokmak zorundayız. Başını örtenler bunu bir provakasyon aracı yapmamak, "baş gider, örtü gitmez" inadını bırakmak, kamu da gereksiz kralcılıkları bırakmak zorunda yani...

 

Selamlar...

 

Tanık da kamu görevlisi savlamasının altında bir hinlik yatmıyor. Tanık örneği; bazı durumlarda kişiler sadece çok kısa bir anlığına bir kamu hizmetinde bulunabilirler; insanları zorlayarak, sırf onlardan haz almadığınız için ve kanuni de bir yasak olmamasına rağmen istemezuk, giremezsin anlayışını eleştirmek içindi. Yoksa altında bir hinlik yattığı yok. Tanık'ın kamu hizmeti yapıp yapmadığı bellidir. CYRANO, bir açıklama getirmiş ben de başka bir açıklama getirdim. Siz, ikisinden birini tercih etmişsiniz. Bu doğal hakkınız ama CYRANO bir açıklama getirmiş diye de ben, bildiğim varolan durumun değiştiğini kabul edemem değil mi?

 

Bu arada daha önce bu laiklik anlayışı ile zaten kamu görevlilerinin başörtüsü takmalarının mümkün olmadığını belirtmiştim. Ancak bu durum, kamuya bir sözleşme bağı ile bağlı olanlar içindi.

 

Bu konu da başörtüsü tartışılmayacaktı. O, sadece konunun bir vechesi idi. Mesela 367'de bir mesele olarak vardı karşımızda. Ve ya acemi işi iddianameler de...Ama burada asıl önemli olan dik durma, dik durabilme meselesidir.

 

Bir zamanlar çıkıp da Hukuka saygı (bu kabul edilebilir), Yargının Kararına saygı gibi cümleler atıp da bugün Ergenekon Davası nedeniyle bazı insanlar tutuklandığında, göz altına alındığında veya ifadeleri alındığında böyle hukuk mu olur, Yargı AKP'nin maşası olmuştur dersek; Biz, kendimiz en büyük hatayı yapmış oluruz.

 

Bu hata "keser döner sap döner, gün olur devran döner" meselesini bilmemekten de ibaret değildir sadece. Yukardaki anlayış nalıncı keseri ise tamam ancak Yargı öyle değildir. Yargıyı bu duruma yukardaki düşünceye mensup olanlar getirmiştir.

 

Yargı karar verdiğinde herşey bitmez. Yargı karar verdiğinde karara saygı duyulmaz kararın gereği yerine getirilir. Bunları bilmek şarttır. Yargı yanlış yapabilir, yanlış karar verebilir evvela bunu kabul edelim.

 

 

NOT: Bu gece uykumun arasında kafama garip bir soru takıldı. Şu an devlet memurlarının giymekle mecburi tutuldukları kıyafet bir dine ayet kıyafet olamaz mı? Hötöröfizm* dinine mensup insanlar bu kıyafet tarzını icat etmişler ve belki de şu anda bu dinin binlerce temsilcisi var diyelim. Bu durumda laik devlet belli bir dinin kıyafeti olan şu anki kıyafeti yasaklayacak mıdır? Veya ben, bugün çıkıp bir din icat etsem (Allah muhafaza) ve bu dinde zorunlu kıyafet Türkiye Cumhuriyeti Devleti memurlarının zorunlu kıyafetidir desem ve birkaç yıl içerisinde bu dine mensup 10 binler olsa acaba o zaman bu kıyafet tarzı da yasaklanacak mı?

 

*hötöröfizmin heteroluk ile hiçbir ilişkisi yoktur.

Gönderi tarihi:

Bugüne kadar durdum durdum da; tam da CHP lideri Deniz BAYKAL; Ergenekon davası nedeniyle gerçekleştirilen göz altılar için tavır gösterme çağrısı yaparken bu başlığı açtım. Çok garip ve bir o kadar da benim açımdan tehlikeli bir durum.

 

Hukuku adres göstermem ile Deniz Baykal ve de Ergenekon Davasından içeri alınanlardan bazılarına karşı gerçekleştirilen ve CMK'ya tam olarak uymayan davranışlar arasında bir alaka yoktur. Hatta özellikle böyle bir alaka kurulmasına tamamen karşıyım.

 

Birkaç gün önce; suçludan* hareketle delil aradığınızda hukuku bir şekilde eğip, bükmek ve de kanırtmak zorundasınızdır. Hukukun kanırtılması da ne olaki diyenler olabilir. Kanırtmanın başında "kan" kelimesi geçmekle beraber kanırtmayı bu yüzden seviyor değilim ama kanırtmada zorlama vardır. İşte zorlama bazen tamamen dışa çıkmayı da doğurur.

 

Sardunya Hanım bu konunun içerisine Ergenekon Davası ile ilgili bir şeyler eklemiş.

 

Ben; naçizane şahsi görüşümü açıklayayım bu dava ile ilgili. Hatırlanırsa (ki muhtemelen hatırlanmayacaktır) Cumhuriyet Mitinglerinden sonra yapılan gece yarısı internet bildirisinin asker tarafından nasıl bir okumaya tabii tutulduğunu belirtmiştim. Bu bildiriyi askerin darbeye meşru bir zemin oluşmakta olduğu şeklinde okumuş ve bildirinin de o amaçla kaleme alındığını belirtmiştim.

 

O mitinglere katılan birçok kişi başkalarının amaçlarını anlayamamış, kaale almamış, önemsememiş olabilir. Hatta sadece kendi kaygılarıyla o mitinglere katılmış olabilirler. Ancak, o gösterileri düzenleyenlerden bazılarının bence amacı farklı idi. Anayasa Mahkemesinden 367 kararını çıkartanların, Erkan Mumcu ile dirsek temasında olanların amacı farklı idi. Meseleler sadece bunlar değil. Faili meçhul birçok cinayetin aydınlatıl/a/maması. Cümlenin saçmalığına bakınız. Faili meçhulse zaten aydınlatılmamıştır. Aydınlatılmayan birçok cinayetin faillerinin meçhul kalması.

 

Böyle bir oluşum var. Yukarda hiçbir teferruat bulunmamakla birlikte ilk iddianamede okuduğum telefon görüşmelerinde de böyle bir oluşumu görmüştüm. Böyle bir oluşum olduğunu çok önceden de söylemiştim. 28 Şubat'ta bir Şeyhin banyoda 30 tane kamera ile basıldığını bana kimse açıklayamadı bu zamana kadar. Ali Kalkancı'nın da hap fabrikasıyla işler herkesin gözünde aydınlanmalı. Şimdi çıkıp da ne ergenekonu. Türkiye'de hiç böyle darbe olmadı, hiç böyle bir oluşum olmadı diyebilir miyiz?

 

Bunun cevabı hayır ise; Diyeceğimiz şudur. Evet, Ergenekon (birilerinin dediği, isim önemli değil) denilen bir örgüt var. Bu örgütün amacı da darbe veya ona benzer birşey. Ancak, şu anda herkes zan altında. Herkesin evi aranıyor, herkesin eşyaları aranıyor, herkesin telefonu dinleniyor.

 

Her ne kadar; suçluluğu sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılmaz ise de, bizim kanaatlerimiz olmayacak değildir bu. Kanaatimce, yakalananların bir kısmı bu suçu işlediler. Belki bazıları bir husumetle davaya dahil edilmişlerdir.

 

Paşa paşa yargılansınlar, suçsuzsalar ne de olsa ceza almazlar demek mümkün değil. Bu bizim tarihimizde yok. Hangi güç, ne istemişse bizim yargımız o yönde karar vermiştir. Pekiyi bu davada hangi güç/ne istiyor. Demokratikleşme mi? Muhalefetin bastırılması mı? Böyle olsaydı CHP ve MHP'nin veya SP ve (DTP'nin demeye dilim var mıyor B) ) her ne ise...Demek ki, asıl muhalefet meclisin dışında birileri imiş. Demek ki onlar da sadece bu ülkenin geleceği için sokaklara dökülmüşler.

 

Her ne ise; ben, böyle bir çetenin varlığına inanıyorum. Benim inanmam birşeyi değiştirmez. Savcı da inanıyor. Onun inanması bir nebze olsun etkendir. Ancak, mahkeme inanacak mı? Delilleri yeterli sayacak mı?

 

Son söz olarak; bazı göz altılar esnasında kişilerin kariyerleri ve ne kadar önemli kişiler oldukları söylendi. Dava esnasında bunlar yargılanmıyor. Yani kariyeri düşük olanlar yargılanabilir yüksek kariyer sahipleri yargılanamaz demek mümkün değildir.

 

Selamlar ve iyi akşamlar...

Gönderi tarihi:

Şüpheli olan herkes yargılanır, elbette kariyerine göre ya da siyasi gücüne göre karar verilmez kişinin yargılanıp yargılanmayacağına, fakat ortada olan bir iddianame, kanıt denilenler iddia, delil ve tanık denilenler ortada...

 

Hani suç ne, suç nerede, hangi yasaya göre, kime göre, neye göre?

 

Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye'de polis ve iktidar kimin alınacağına, kimin sorgulanacağına, kimin tutuklanacağına savcılardan önce karar veriyor... Savcıların başı R.T.Erdoğan... Milli Eğitim Bakanı avukat, Adalet Bakanı avukat..v.s.

 

Türkiye tarihi bugüne kadar böyle bir diktatörya görmedi...

 

Hukuk katledildi ortada hukuk kalmadı, Akp muhalifiyseniz sizi biryerlere dahil etmeleri kaçınılmaz, size faili meçhulleri yüklemeleri kaçınılmaz, ama ama ama Akp'ye yakınsanız neyle hangi yüz kızartıcı suç ile şüpheli olursanız olun mutlaka beraat edersiniz...

 

Adalet ve hukuk bu değildir kimse yargılanamaz değildir, herkes yargılanabilir ama herkes yargılanamıyor, sadece Akp karşıtları yargılanıyor...

 

Müjdan Gezen'in de dediği gibi artık devir değişti, "aksi ispat edilene kadar herkes suçludur"

Gönderi tarihi:

Baskın türü gözaltılar kaçma veya polisin gelmekte olduğunu görüp aceleyle delillerin yok edilebileceği durumlar için uygulanabilir. Sadece bu, uygulananın hukuk değil faşizm ve terör olduğunu gösterir...

 

Bağımsız yargı ergenekonda aslan kesilirken deniz fenerinde süt dökmüş kediye dönmez...

 

Parodi dinlerin parodi din olduğunu normal zekaya sahip herkes anlayabilir. Tarih diye bir olgu var! Gece uyku arasında daha az beyin yoran hülyalar kurmak daha yararlı olabilir...

Gönderi tarihi:

Ergenekon,ülkedeki fasizmin su yüzüne cikmis yüzüdür.Yargiyi kusatanlar ve yargiya yakala emrini verenler,yakalanlarin siyasi duruslarina ters düsen kesimler isbirligi icersindedirler.Cünkü yargi tam da onlarin arzuladigi dogrultuda calistirilmaktadir.

 

367'nin hazmedilememis olmasi bugün yarginin hukuk disina cikmasinida hos karsilamakta tetikleyici rol oynamaktadir.

 

367 sanki Mars'tan gönderilmis gibi bazi degil malum kesim hep bunu agizlarinda sakiz gibi cigniyor.367'yi bulanlar dünya capinda hukukculardir.Medreseden yetismediler.Önce Cumnhurbaskanligi secimlerinde ne olmasi gerektigini adamakilli anlamakta yarar vardir.Iskembeyi Kübradan atmakla olmuyor.

 

Yarginin kanirtilmasima gelince,buna hicbir yargi organinin hakki yoktur cünkü demokratik hukuk devletlerinde yargi kanirtilamaz,yarginin kanirtilmasi hatta baski ve korku araci yapilmasi ancak ve ancak Fasist rejimlerde olur ki bugün Türkiye'de Fasizm kol gezmektedir.Bunu siz kabul etmeseniz de,AKP'nize kol kanat gersenizde bu bir gercektir.Bugün Türkiye'de fasist biryönetim is basindadir.

Hukuk devletinde,insanlar hele de bilim adamlari,öyle sabahin köründe göz altina alinmaz.Evlerine polis baskini düzenlenmez.Hitler rejiminde bunu Gestapo yapardi.SS ler baskin yapilacak evin etrafini cevirir gestapo ajanlari eve dalar ve altii üstüne getirir,evdekileri yaka paca toplayip götürürdü.Bugün Türkiye'de AKP'nin savcisinin emriyle F tipi emniyet gücleri belirlenen evlere baskinlar düzenleyip gestapo metodunu uygulamaktadirlar.Dünyanin hicbir demokratik ülkesinde bir basbakan zirhli aracini savciya vermez.Bunu yapan basbakan yargiya hesap verir,ama böyle garabetler ancak Türkiye'de yasanir.Ergenekon'un AKP savcilari hakkinda suc duyurusu Adalet Bakaninin iznine bagli oldugundan haksizliga ugrayanlarin en dogal haklarida ellerinden alinmis olmaktadir.

 

Hukuk birgün herkese lazim olur ama saniyorum ki bugünkü iktidar sahiplerine daha cok lazim olacak ilerde.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
Ergenekon,ülkedeki fasizmin su yüzüne cikmis yüzüdür.Yargiyi kusatanlar ve yargiya yakala emrini verenler,yakalanlarin siyasi duruslarina ters düsen kesimler isbirligi icersindedirler.Cünkü yargi tam da onlarin arzuladigi dogrultuda calistirilmaktadir.

Bu söylemler yargiya saygisizliktir. Ayni yargi bu günlerde yüzlerce DTP'lileri baskinlar sonucunda tutukladi. Nedense Ergenekoncular tutuklaninca siyasi duruslarindan dolayi yakalanmis oluyor ve söz konusu DTP olunce yargi dogrulari yapiyor. Yoksa DTP'lilerin tutuklanma seklini de aynen Ergenekon davalilarinin tutuklanmalrinda oldugu gibi elestiriyormuyuz?

Bu cifte standart bizim demokrasi anlayisimizin düzeyini cok net bir sekilde göstermektedir.

Gönderi tarihi:
Bu söylemler yargiya saygisizliktir. Ayni yargi bu günlerde yüzlerce DTP'lileri baskinlar sonucunda tutukladi. Nedense Ergenekoncular tutuklaninca siyasi duruslarindan dolayi yakalanmis oluyor ve söz konusu DTP olunce yargi dogrulari yapiyor. Yoksa DTP'lilerin tutuklanma seklini de aynen Ergenekon davalilarinin tutuklanmalrinda oldugu gibi elestiriyormuyuz?

Bu cifte standart bizim demokrasi anlayisimizin düzeyini cok net bir sekilde göstermektedir.

 

 

DTP nin pkk nın borazanlığını yaptığı uzun zamandır bilinen ve görünen bir gerçek. Ama şu var ki ; seçime kadar dokunulmayıp ,seçimde istediği yerleri kazanamayınca bir seçim intikamı olarak AKP iktidarının bunu kullanmış olması , doğal olarak bu tür olaylarda bizim endişelerimizi haklı çıkarmaktadır. Yani kendi işine gelmeyenler ve çıkarlarına hizmet etmeyenler toplanıyor. AKP iktidarı işbaşına geldiğinden beri etnik kimliği kaşımış ve seçim yatırımı olarak kullanmıştır. Ters tepince de hadi bakalım toplayın. Bizim anlatmaya çalıştığımız da zaten bu.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.