Φ yam_yam Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Bilimin konusu olmayan hiç bir şey yoktur demem bilim felsefe alanında ahkam keser anlamına gelmez. Felsefe öneri yapar, bilim bu önerileri inceler. Bu anlamda. Felsefenin önerdiği, bilimin incelemediği hiç bir şey yoktur. Felsefenin görevi, "bu budur, bitmiştir, gerisi yoktur" anlayışı doğmasını önlemek, yeni öneriler sunmaktır. Elbette aksi halde bir bilim dogmatizmi de doğabilir. Bilimin ahlaki bir yapı oluşturabileceği iddiasını dile getiren sizlerdiniz. Bilimin bunu yapabilmesi için kesin hükümler koyması gerekir. Halbuki bilim olgusaldır ve gözlenebilir olgulara dayanır; objektiftir ve kişiden kişiye, toplumdan topluma değişmez. Bu da bilimin subjektif konularda hükümler koyamayacağı anlamına gelir. Felsefenin önerisini bilimin incelemesi ne demektir? Felsefenin subjektif bir konuda vardığı hükmü bilim inceleyip de "bu hüküm doğrudur" ya da "bu hüküm yanlıştır" gibi bir sonuca mı varacak? 2 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Temel bilimler ile uygulamalı bilim dalları konusuna dikkat. Temel bilimlere değer yargısı koyma yetkisi verilmeyişinin nedeni, subjektif yönde kendini boşa yormaması için. Örneğin simyanın bakırı altına çevirmenin illa bir yolu olmalı diye saplantılı bir önyargı ile boşa kürek çekmesi gibi... Kimya ise "keşke kurşun demirden daha hafif olsaydı" demez. Bu yüzden başarılı olmuştur. Bu yüzden simya tarihe gömülmüştür. Felsefenin önerileri ise bilim mahkemesi kurulup "yanlıştır" "doğrudur" şeklinde karara bağlanıp altı heyet üyelerince mühürlenip dosya kapatılıp rafa kaldırılmaz. Bu dinamik bir süreçtir. Sürekli bir arayış vardır... Ek: Bir konu detaya gittikçe belirsizliğin artması doğaldır. Yarın havanın nasıl olacağı bugün %90 bilinebiliyorken, yarın hangi hissenin değer yapacağı çok az tahmin edilebiliyor. Hukukun tek eşlilik yasasını koyması ile fiziğin elektrik akımının gerilimle doğru, dirençle ters orantılı olduğu yasasını koyması tam aynı şeyler değildir. Fizik konseyi toplanıp "bu iyi değil. Hiç olmazsa bir süreliğine gerilimin karesiyle doğru orantılı artsaydı da trafolarımızın verimi yükselseydi bari! Bu enerji krizi ile baş edinceye kadar bari'" diyemez. Ama bir savaş olur, erkekler çok azalır, geçici bir çokeşlilik yasası çıkabilir... 1 Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Doktorlar, yani bilimciler, daha önce bir karara varılmamış, etiktir, değildir konusunda bir yargı üretilmemiş, bu konuda tereddütlerin olduğu, kiminin etiktir, kiminin değildir dediği bir konuyu ele alıyorlar. Eğer bu konuda mevcut bir görüş olsa, iddia edildiği gibi bu konulara yanlıştır doğrudur deyip etik oluşturmak felsefenin görevi olsa, tartışmazlardı. Felsefeden gelecek talimata göre hareket ederlerdi. Tersine etikbilimci doktorlar toplanıp bir etik karar oluşturma çabasındadırlar... Etik ilkeler tek tek olaylar bazında değildir. Adı üzerinde bunlar "ilke" dir. Ben üniversitenin bahçesinde dahi dolaşmış olmaktan boşuna bahsetmedim. Her üniversitede ve her bilim kurumunda etik kurullar vardır. Bu kurullar, o kurumda yürütülen faaliyetlerin etik ilkelere uygun olup olmadığını denetler, etik problemleri çözerler. Etik ilkelere aykırı davranışta bulunan bilim insanlarına ceza verirler. Etik ilkeler anayasalar gibidir, tek tek herşey sıralanmaz. Genel ilkeleri ve esasları vardır meslek etiğinin. Etik kurullar, faaliyetlerin etik ilke ve esaslara uygun olup olmadığını denetlerler. Tıpkı anayasa hukukçularının , yasaların anayasaya uygun olup olmadığını denetikledikleri gibi. Bilim kurumlarında bilim etiğine aykırı faaliyetleri olan bilim insanının faaliyetleri etik kurula gelir. Ve etik kurul bu faaliyetleri o bilim dalının ve etik ilkelerine aykırı bulursa meslekten ihraca kadar varan yaptırımlar uygularlar. Soru ne ? Toplantının düzenleniş amacı ne ? "Dördüz gebelikten ikiz gebeliğe, üçüzden ikize indirmek ne kadar etik?'' "ne kadar etik?" sorusuna verilecek yanıtlarda kriter nedir ? Tıp etiği ilkeleri. Bir faaliyetin etik ilkelere uygun olup olmadığını tartışmak ile, etik ilke oluşturmak tamamen alakasız konulardır. Tıpkı bir yasanın anayasa ilkelerine uygun olup olmadığını tartışmak ile, anayasa maddesi oluşturmanın birbiriyle alakasız konular olması gibi. 1 Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Kimilerinin ileri sürdüğü gibi bu demekmidirki, bilimi ahlak alanına hiç bir zaman sokamayız. Böyle bir görüşü destekleyemem ben. Çünkü elde edilen sonuçlarla bilimin ahlak alanına girebileceğini göstermeye çalışmışımdır. Hemde var gücümle. Ama bilim bu alana girince bilimliğini yitirMEmelidir. Değişik insan topluluklarının iyilik ve kötülük üzerine kurdukları düşünceler bir yıldızın çizdiği eğriler kadar, ya da bir nesnenin yapısı kadar gözleme ve ölçüye elverişli, geçek doğrulardır. "Ahlak bilimi" doğaya aykırı doğmuş bir yaratıksa, ahlak olaylarının bilimi, yani ETHIOLOGIE fizik ve biyoloji kadar katıksızca pozitif olabilir. Bundan dolayı daha önceki ahlakların kaynağı olan felsefeyle bağlarını koparması uygundur. Onun için, a priori bir çalışma ile ahlak dünyasının yasalarını bulma umudunu, aşırı ve aslında tembel işi olan umudu bırakması; fizik dünya incelemelerindeki kadar şaşmaz ve ölçülü bir yöntem benimsemesi, en son ölçü olarak ta ön görü olanağını kabul etmesi gerekir. Zor bir iştir bu. Çünkü, insanların tanıklığı üzeride çalıştınızmı yanılma olanakları artar. Ama bu günkü verimli Tarih çalışmaları, kesinlik bakımından her hangi başka yöntemden hiç te aşağı kalmayan eleştirel yöntemi geliştirmiştir. Yeni çağların bilgi toplamacılığı da, bir insan olayını ele aldığı zaman, yersiz olarak maddesel denilen, her hangi bir olayı inceleyen mikroskop kadar kılı kırk yarmak, hatta kuşkulu olmak zorundadır. Toplum bilimciler, böylece kurulan bir düzene dürüstçe uydukları gün, ahlaksal olaylar bilimi, kendinden önceki bilimlerin hiç birinden aşağı kalmayacaktır. Ben kendi hesabıma, gelecek yüzyıllarda, bu bilimin üç yüz yıldan beri ön plana geçen fizikle boy ölçüşecek bir gelişme göstereceğine inanıyorum. O zaman kendi alanını yaman bir gelişmeye ulaştıran bilim, getirdiği kesinlikle dürüst ama belirsiz bir takım araştırmaların konusu olan binlerce sorun üzerine ağır basacaktır. Albert BAYET- Bilim ahlakı Bu paragrafta yazar, bir evvel ki sayfada bahsettiği, "Ahlak bilimi" nin doğaya aykırı doğmuş bir yaratık, temelden tutarsız bir varlık olduğunu söyleyen Levy ve Bruhl’a atıfta bulunarak ( A.Bayet-Bilim Ahlakı-Elimdeki baskıya göre 25. sayfa ) ‘’Bilim Ahlak’’ını yani Ethiologieyi savunuyor. Ayrıca, bu yazının devamı ( A.Bayet-Bilim Ahlakı-Elimdeki baskıya göre 27, 33, 34. sayfalar ) : '' Yalnız, cüretli bir öngörüşle, ahlaksal olaylar biliminin çocukluk çağından kesin olarak çıktığını düşünsek bile, bizi ilgilendiren pratik sorun yine de aynı biçimdekarşımıza çıkmaktadır. Benim de söylemeye çalıştığım gibi, ethiologie’nin şöyle dediğini tasarlayalım : '' İnsanın canına kıymasıyla ilgili ahlaksal düşünceler, toplumsal kümelerin kültür ve özgürlük derecelerine göre değişir ''. Ayrıca, şunu da eklemiş olsun diyelim : '' Adam öldürme, hırsızlık, ve yalan ile ilgili ahlaksal düşünceler başka öğelere göre değişir; aile ile ilgili görüşler de filan ortamda şu ya da bu eğriye bağlıdır''. Ancak sezer gibi olduğumuz bu türlü sonuçlar, insan toplulukları üstüne kurduğumuz belirsiz düşünceleri değiştirebilirler : Ama, bu olayları ve ilişkileri ortaya koyacak olan bilim, özü gereği, bunlardan açık ya da kapalı bir buyruk çıkarmaya yanaşmaz; tutulan yolları aydınlatırken, tutulması gereken yönü, bir parmak işaretiyle bile olsa, göstermez : Gösterirse, olaylar bilimi olmaktan çıkıp ''ahlak bilimi '' olur ki, o zaman da yine eski yollara dökülmüş oluruz. . . . Biz, yalnız pozitifin bilimi vardır dedik. Bununla da isteklerimizi dizginleyeceğimizi sanıyoruz : Biz, sorunun çok önemli olduğunu ve çözümlenemeyeceğini söylüyoruz. Ama bir sorunun çözümlenemez olması, çokluk, yanlış ortaya konmasından ileri gelir. Ahlak ile bilimin ilişkilerini, kendimizden öncekilerin açısından ele alacakolursak, onlardan pek uzağa gidemeyiz., bir bakıma, onlar kadar bile gidemeyiz.; çünkü, ilkelerimiz,onların düşmediği bir takım kuşkulara düşürmektedir bizi.Ama sorunu başka türlü, pozitif olarak alalım ele: Bilimden bir ahlak kurmasını isteyecek yerde,onu bir ahlakın kurup kurmamış olduğunu soralım kendi kendimize : o güne kadar bulamadığımız çözüm, gözlerimizin önünde kitaplardan önce gerçeğe geçmiş bulunuyor: Onu yeniden bulacak değil, sadece gözlemleyeceğiz. Bilim Ahlakı Bugüne kadar bir ahlak bilimi kurmaya çalışılmışsa da, bu yoldaki çabalar boşuna gitmiştir. Çünkü, kurallarla ilgili olanın bilimi olamaz. Ama, sorunu tersinden alalım: Ahlak bilimi olamayacağına göre, bir bilim ahlakı olamaz mı, ya da böyle bir ahlak yok mudur ? . . . Ne kadar eksikleri bulunursa bulunsun, ne kadar yanlışları çıkarılırsa çıkarılsın, bu incelemenin sonunda, okuyucu benimle birlikte, hiç değilse,şu noktalar üstünde anlaşırsa, ne mutlu bana : 1-Ahlak bilimi boş kuruntudan başka bir şey değildir. Yüzyıllardan beri boşu boşuna ardından koşulmuştur. Bilim ahlakı ise gerçektir, hem de canlı bir gerçek. 2-Bugün kavrayabildiğimiz biçimiyle bu ahlak, insan topluluklarına sunulan bütün ahlaklara, güzellik bakımından eşittir ya da ondan üstündür. '' Valla, üşenmeden aldım kitabı elime, tek tek, kelime kelime yazdım. Yarasa'nın da dediği gibi; memlekette neler oluyor, siz burda bunu tartışıyorsunuz. Benzetmek gibi olmasın ama aynı Bizanslı'ların, İstanbul düşerken, '' Melekler dişimi erkek mi ? '' diye tartışması gibi... Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Temel bilimler ile uygulamalı bilim dalları konusuna dikkat. Alber Bayet bu düşünce için de bir şeyler söylemiş : '' İnsanı yanıltan, bilimin kendisi ile pratik uygulamalarının birbirine karıştırılmasıdır. Sokaktaki adam için '' bilim '', bilgin ile teknik adamın birbirinden ayrılmaz işidir. Onun gözünde bilim trendir, uçaktır, sinemadır, radyodur, penisilindir, atom bombasıdır. Dil ve töreler, insanı bu yanılgıya öylesine sürükler ki, en kültürlü kimseler bile bu tuzağa düşerler. Çokluk, anlamı açık olmayan '' uygulama bilimleri '' terimini kullanırız. '' Tıp bilimleri ''nden, '' Mühendislerin bilimi ''nden söz ederiz. Ama bereket versin ki, bilim, teknikten apayrı bir şeydir. Yalnız ve yalnız olayların, olaylar arasındaki ilişkilerin çıkarsız araştırılmasıdır. '' Alıntı
Φ YARASA Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Bu paragrafta yazar, bir evvel ki sayfada bahsettiği, "Ahlak bilimi" nin doğaya aykırı doğmuş bir yaratık, temelden tutarsız bir varlık olduğunu söyleyen Levy ve Bruhl’a atıfta bulunarak ( A.Bayet-Bilim Ahlakı-Elimdeki baskıya göre 25. sayfa ) ‘’Bilim Ahlak’’ını yani Ethiologieyi savunuyor. Ayrıca, bu yazının devamı ( A.Bayet-Bilim Ahlakı-Elimdeki baskıya göre 27, 33, 34. sayfalar ) : '' Yalnız, cüretli bir öngörüşle, ahlaksal olaylar biliminin çocukluk çağından kesin olarak çıktığını düşünsek bile, bizi ilgilendiren pratik sorun yine de aynı biçimdekarşımıza çıkmaktadır. Benim de söylemeye çalıştığım gibi, ethiologie’nin şöyle dediğini tasarlayalım : '' İnsanın canına kıymasıyla ilgili ahlaksal düşünceler, toplumsal kümelerin kültür ve özgürlük derecelerine göre değişir ''. Ayrıca, şunu da eklemiş olsun diyelim : '' Adam öldürme, hırsızlık, ve yalan ile ilgili ahlaksal düşünceler başka öğelere göre değişir; aile ile ilgili görüşler de filan ortamda şu ya da bu eğriye bağlıdır''. Ancak sezer gibi olduğumuz bu türlü sonuçlar, insan toplulukları üstüne kurduğumuz belirsiz düşünceleri değiştirebilirler : Ama, bu olayları ve ilişkileri ortaya koyacak olan bilim, özü gereği, bunlardan açık ya da kapalı bir buyruk çıkarmaya yanaşmaz; tutulan yolları aydınlatırken, tutulması gereken yönü, bir parmak işaretiyle bile olsa, göstermez : Gösterirse, olaylar bilimi olmaktan çıkıp ''ahlak bilimi '' olur ki, o zaman da yine eski yollara dökülmüş oluruz. . . . Biz, yalnız pozitifin bilimi vardır dedik. Bununla da isteklerimizi dizginleyeceğimizi sanıyoruz : Biz, sorunun çok önemli olduğunu ve çözümlenemeyeceğini söylüyoruz. Ama bir sorunun çözümlenemez olması, çokluk, yanlış ortaya konmasından ileri gelir. Ahlak ile bilimin ilişkilerini, kendimizden öncekilerin açısından ele alacakolursak, onlardan pek uzağa gidemeyiz., bir bakıma, onlar kadar bile gidemeyiz.; çünkü, ilkelerimiz,onların düşmediği bir takım kuşkulara düşürmektedir bizi.Ama sorunu başka türlü, pozitif olarak alalım ele: Bilimden bir ahlak kurmasını isteyecek yerde,onu bir ahlakın kurup kurmamış olduğunu soralım kendi kendimize : o güne kadar bulamadığımız çözüm, gözlerimizin önünde kitaplardan önce gerçeğe geçmiş bulunuyor: Onu yeniden bulacak değil, sadece gözlemleyeceğiz. Bilim Ahlakı Bugüne kadar bir ahlak bilimi kurmaya çalışılmışsa da, bu yoldaki çabalar boşuna gitmiştir. Çünkü, kurallarla ilgili olanın bilimi olamaz. Ama, sorunu tersinden alalım: Ahlak bilimi olamayacağına göre, bir bilim ahlakı olamaz mı, ya da böyle bir ahlak yok mudur ? . . . Ne kadar eksikleri bulunursa bulunsun, ne kadar yanlışları çıkarılırsa çıkarılsın, bu incelemenin sonunda, okuyucu benimle birlikte, hiç değilse,şu noktalar üstünde anlaşırsa, ne mutlu bana : 1-Ahlak bilimi boş kuruntudan başka bir şey değildir. Yüzyıllardan beri boşu boşuna ardından koşulmuştur. Bilim ahlakı ise gerçektir, hem de canlı bir gerçek. 2-Bugün kavrayabildiğimiz biçimiyle bu ahlak, insan topluluklarına sunulan bütün ahlaklara, güzellik bakımından eşittir ya da ondan üstündür. '' Valla, üşenmeden aldım kitabı elime, tek tek, kelime kelime yazdım. Yarasa'nın da dediği gibi; memlekette neler oluyor, siz burda bunu tartışıyorsunuz. Benzetmek gibi olmasın ama aynı Bizanslı'ların, İstanbul düşerken, '' Melekler dişimi erkek mi ? '' diye tartışması gibi... Teşekkürler dostum, eline sağlık bu alıntılar için... 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Bayet'nin etik bilimine ilişkin eleştirilerine şaşırmadım. Batı'da bilimin fazla önemsendiği ve bunun insanlığın felaketine yol açacak bir yozlaşmaya yol açacağı eleştirileri çok sık yapılır. Bu bir Frankeştayn canavarı yaratma korkusudur. Tek sözcüsü de Bayet değildir. Ben doğrusu Bayet'i okumadım. Okumadığımı da adı ilk ortaya atıldığı andan itibaren belirttim. Bu tartışmada hakem olmasını da talep etmedim. Batı düşünürlerinde bilimi çok daha acımasız eleştiren düşünürler de var. Ben bu düşünürleri önemsemiyor, Carl Sagan gibi Richard Dawkins gibi düşünürleri önemsiyorum. Bilim korkusunun yersiz olduğunu düşünüyorum. Bilimi kısıtlamak ve sınırlamak için böyle "sen etik yapamazsın, etiğini ben yapar sana dayatırım, sen de uymak zorunda kalırsın" tarzı düşüncelere prim vermiyorum. Evet bu bir görüş çatışmasıdır, ben "etik bilimi" görüşünden yana olanlardanım... 1 Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Bayet'nin etik bilimine ilişkin eleştirilerine şaşırmadım. Batı'da bilimin fazla önemsendiği ve bunun insanlığın felaketine yol açacak bir yozlaşmaya yol açacağı eleştirileri çok sık yapılır. Bu bir Frankeştayn canavarı yaratma korkusudur. Tek sözcüsü de Bayet değildir. Ben doğrusu Bayet'i okumadım. Bence okumalısın. Bayet böyle bir şeyler söylemiyor. Bu tartışmada hakem olmasını da talep etmedim. Bilimselci dostum konuyu anlıyor. Yorumu gayet yerinde. dediğine göre, Bayet'i hakem olarak kabul etmişsin demektir. Çünkü, Bilimselci dostun, Bayet'i referans almış. Bayet, '' bilimi acımasızca eleştiriyor '' falan da değildir. Onun, ''dine karşı düşünce tarihi : Laiklik '' adlı kitabını da tavsiye ederim. 1 Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Tabi canım , Bayet, demirefe arkadaşımız kadar bilecek değil ya. demirefe arkadaşımızın lise de edindiği eşşiz! bilimsel bilginin yanında Bayet'in bilgisi nedir ki ? Birde, etiğin bir bilim dalı olduğunu, bilimin ahlak kuralları oluşturabileceğini söyleyen bir bilim adamı, bilim kurumu varsa bildiğin ver örneğini deyince birşey görebilsek. Ne diyor Sagan ve Dawkins bilim ahlak kuralları oluşturabilir, oluşturmalıdır, etik bir felsefe değil bilim dalıdır mı diyor ? Richard Dawkins'in kilisenin kamplarına alternatif olarka açacağı ve basın tarafından "ateist kampı" adı verilen kampta öğrencilere verilecek derslerden birisi şu "ahlak felsefesi". Yani dawkins kamptaki çocuklara ahlakı, felsefe ile öğretecek. Bir sonra ki cevabımda Sagan ve Dawkins'in de bu konuda neler söylediğini çevirip yazacağım. 1 Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Son tartışmalardan çıkarttığım notlar: Yarasa dostumun söylediği Doğrucu dostumuzun da desteklediği, "memlekette neler oluyor, biz nelerle uğraşıyoruz" görüşlerine katılmıyorum. Zira memlekette olan usulsüz ve çirkin olayların tek nedeniin, etiğin ve ona bağlı olan ahlakın önemsenMEmesi olduğunu düşünüyorum. Alternatif düşüncesi olan arkadaşımız söylesin. Memleketin ve hatta insanlığın bu halinden muzdarip arkadaşlarımız, bunun baş nedeninin ne olduğunu söylesinler de burada onu tartışalım. Zira hepimiz samimiyetle bu kaos ortamından çıkmayı düşünmüyormuyuz? Bence en acil meselemiz; evrensel etiğin ve ona bağlı olan ahlakın bir an önce tartışılması, sonuca varılması ve kavranılması. Bunun, en acil sorunumuz olduğunu düşünüyorum. İstanbulun fethinde tartışılan meleklerin kanatlarının bilimsel olmadığını biliyoruz. Ama tartışılan etiğin ve ahlakın bir doğa olgusu olduğunu, bilimlerin de olguların ne ve nasıl olduğunu incelediğini, insan mantığının, aklının bu süreçten davranış değerlerinin (etik, ahlak) doğrularını/yanlışlarını edindiğini de biliyoruz. Her bilimin etiği de var dedik. Ülkemizde bugün kukukun, siyaset biliminin, ekonominin, istatistiğin, davranış bilimlerinin etiği kavranılmış olsa idi, hiç bir zaman içinde bulunduğumuz kaos ortamı yaşanılmayacaktı. Devrimler kendine has kültürleriyle birlikte ayakta dururlar. İçinde büyük bir kısmının ahlakı içerdiği devrim kültürüne sahip çıkılmadığında, rejimlerin tehlikeye düştüğünü ve hatta yıkıldığını çok iyi biliyoruz. Fransız sosyologu prf. Bayet'in ahlak konusunda söyledikleri çok basit ve konu başlığına açıklık getirecek şekilde. Karambole gitmesin. Bayet ahlakı tanımlarken tarihte filozofların, ya da din liderlerinin( peygamberler, sahabeler, imamlar, papazlar vs.) bu güne kadar bir ahlak disiplini(bilimi, ilimi) yaratmaya çalıştığını, ancak bunun yanlış olduğunu söylüyor. Edineceğimiz etik ahlakı, ahlak biliminden değil de bilimin kendi objektif liğinden ve ilkelerinden edinmemiz gerektiğini söylüyor. Bu ilkeleri de sırasıyla belirtiyor. 1- Aklın üstünlüğü, 2- Birlik ilkesi, 3- Özgürlük ilkesi, 4- Gerekircilik, hoşgörü. Bayet'in şü sözlerini de ayrıca dikkate almak gerekiyor. 1- Ahlak bilimi boş kuruntudan başka bir şey değildir. Yüzyıllardan beri boşu boşuna ardından koşulmuştur. Bilim ahlakı ise bir gerçektir. Hem de canlı bir gerçek. 2- Bugün kavrayabildiğimiz biçimiyle bu ahlak, insan topluluklarına sunulan bütün ahlaklara güzellik bakımından eşittir. Ya da onlardan üstündür. Bu gün hiç birinin yapamadığı ölçüde yaşamımızı düzene koymak ve coşkumuzu tazelemek bakımından diğer ahlaklardan daha doğru olduğu apaçıktır. 2. baskı s.40 Bu durumda etik ve ona bağlı ahlakın, bilim yapısından, ilkelerinden çıkarsama yapılmasının gereğine dikkat çekiliyor. Ayrıca benim şahsi görüşümü de belirteyim. Ki bunu sürekli savunuyorum. Sosyal bilimlerin tarafızca incelediği kültür, etik, ahlak, olgularının toplumu, insanı nasıl etkilediğinden, tespitlerinden çıkarsama yapılması, bu değerlerin de yine bilimsel bulgu ve tespitlerle örtüşmesi gereği. Zira bilimin bir yüzü gözlem ve deney, diğer yüzü ise rasyonalitedir. Bütün bunar bize gösteriyorki; bilim dışında hiç bir bilgi doğru değildir. Bu, ahlaki değerler de olsa. 1 Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 1- Ahlak bilimi boş kuruntudan başka bir şey değildir. Yüzyıllardan beri boşu boşuna ardından koşulmuştur. Bilim ahlakı ise bir gerçektir. Hem de canlı bir gerçek. Eee şimdi hala etik bir bilim dalıdır diye iddia ediyor musun ? Etik bir bilim dalıdır iddian için Bayet'in bu kitabını referans veriyordun. Ayrıca benim şahsi görüşümü de belirteyim. Ki bunu sürekli savunuyorum. Sosyal bilimlerin tarafızca incelediği kültür, etik, ahlak, olgularının toplumu, insanı nasıl etkilediğinden, tespitlerinden çıkarsama yapılması, bu değerlerin de yine bilimsel bulgu ve tespitlerle örtüşmesi gereği. Zira bilimin bir yüzü gözlem ve deney, diğer yüzü ise rasyonalitedir. Sürekli savunduğunu görebiliyoruz da, sürekli savunduğun bu iddiayı yani "kültür, etik, ahlak olgularını bilimsel bulgu ve tespitlerle örtüşmesi gereğini" nereden duyduğunu merak ediyoruz. Ama, bu olayları ve ilişkileri ortaya koyacak olan bilim, özü gereği, bunlardan açık ya da kapalı bir buyruk çıkarmaya yanaşmaz; tutulan yolları aydınlatırken, tutulması gereken yönü, bir parmak işaretiyle bile olsa, göstermez : Gösterirse, olaylar bilimi olmaktan çıkıp ''ahlak bilimi '' olur ki, o zaman da yine eski yollara dökülmüş oluruz Bilim gerçeği görür, kurallarkoymaz. Olanı söyler, olması gerekeni değil. Bilimsel geçinen bütün ahlaklar, pozitif araştırmanın ne olduğunu bilmedikleri için bilimselliğe kalkışmışlardır. İnceleme konusu olarak, olanı değil olması gerekeni ele aldığımız anda, bilginin hem işini, hem işinin ruhunu küçümsüyorsunuz demektir Sosyal bilimlerin, "nasıl olması gerektiğiyle ilgilenen disiplinler olduğu" nu hala savunuyor musun ? Ben gerçekten birşey anlamadım. Harfi harfine Albert Bayet'in söylediklerini savunmuşum bu tartışma boyunca. "Bilim ahlakı inceler ancak bilim ahlak kuralları oluşturamaz" Bilim neden ve nasılla ilgilenir. Nasıl olmalı bilimin konusu değildir." Bunları savunmam ve dile getirmem için bir meziyete de ihtiyacım yok. Herhangi bir bilim kurumunda, ya da üniversitede daha yolun başında insanlara öğretilen temel bilgiler. Ben bu tartışmada bunları savunurken, bilimselci arkadaşımız beni, dogmacı bilmemneci diye itham ediyordu. Hem bunların tam tersini iddia edip "bilimsel bakış" diye sunuyor, hem de iddialarına referans olarak Bayet'in bu eserini gösteriyordu. Bakıyoruz, Bayet bu eserinde benim bu tartışmada iddia ettiklerimin aynısını söylüyor. Sadece benim değil, bu tartışmaya aktif katılan ve demirefe ile bilimselci arkadaşlarımız dışında ki bütün tartışmacıların söylediklerinin aynısını söylüyor. Anlamadığım bir insan kendi referans verdiği kaynağın söylediklerinin tam tersini nasıl iddia eder? Artı, kendi referans verdiği kaynağın söylediklerinin aynısını söyleyen insanları nasıl "bilim karşıtı" , "dogmacı" bilmemneci diye suçlar. Gerçeği savunan insanları doğmacı bilmemneci diye suçlayıp sonra nasıl konuyu geçiştirmeye çalışır. Acaba kendisi şahsen ben kendimi adıma konuşayım, haksızlık edip etmediğini düşünmüyor mu ? 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Bayet'den alıntılardan, etiği felsefenin oluşturduğu gibi bir tez algılamadım. Benim algıladığım, etik oluşturmanın karmaşık bir işlem olduğu ve kestirip atmacı, kesin kurallı olamayacağı. Biz de bunu söylüyoruz. Ohm kanunu kesinliğinde etik yasası olamayacağını söylüyoruz. Bayet etiği felsefeden alalım demiyor. Tam tersine, din ve felsefeden bir ahlak bilimi çıkarılmasını, yani geleneksel ahlakı yanlış buluyor. Bilimden kaynaklanan ahlakı, yani etik bilimini savunuyor. Yanıltıcı olan, "ahlak bilimi kuruntusu"ndan bahsetmesi. Burada "ahlak bilimi kuruntusu" dediği din veya felsefeden çıkarsanacak ve oluşturulacak bir ahlak öğretisi. Bizim etikbilim dediğimiz kavram değil. Bilim etiği dediği ise bilimin oluşturacağı etik kavrayışı, yani etikbilim kavramı... 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Buradaki tartışmanın Bizans düşerken meleklerin cinsiyetinin tartışılmasıyla en küçük benzerliği yok. Tam tersine bilimselci dostumun dediği gibi meleklerin cinsiyetini tartışmaktan kurtulmak için bu konuyu tartışıyoruz... 1 Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Crano dostum, Kendi adıma konuşayım; tartışmalarda hep samimi olunmanın gereğini çok hisstemişimdir. Zira biliyorumki, bir tatışmanın anlaşılabilir ve kabul edilebilir koşulu, o tartışmanın anlaşılan (mutabakat) bir temel üzerinde yapılabilme koşuluna bağlıdır. Bir konunun doğru ve yanlışlığını belirleyen kıstasın ne olduğunda anlaşamıyorsak o tartışma bir polemiktir. Kıstas ve sonucunda uzlaşma çok önemli. Boşa vakit geçirmeğe kimsenin tahammülü yok. Uzlaşma adına hakaretlere göz yumdum. Sabır gösterdim. Devamla, ahlak bilimindeki kastım ahlakında, etiğinde ayrı bir bilim dalı olmasa da alt konu olarak, bilimlerin içerisinde OLGU olarak incelenmesi. Bu bize, bilimlerin bu konudada yaşam gerçeklerini, değerlerini tarafsız olarak betimliyor, ortaya koyuyor anlamındadır. Bundan sonrası bilimsel çıkarım yapacak insan aklına kalıyor. Deney ve teşhis elbette duğru budur diyemez. Doğru budur diyecek olan, bilim referanslı bilimsel düşüce(amprizm). Bilimsel düşünce öznel olamaz, filozoflara da mal edilemez. Evrenseldir. Senin sözüne gelebilmem için ilk iletilerindeki şu görüşünü onaylamam lazım ki bu mümkün değil. Burada dini kastederek: Bu kadar güçlü bir kurum olmuşken hep, bu kadar olumsuz bir rolü olsaydı. Sizce bugün bu noktada olabilir miydik? Halbuki bizler, Etiğin de ondan kaynaklı ahlakın da bilimsel olması gerektiğini iddia ediyoruz. Ve halen de bunu iddia ediyoruz. Demirefe dostumla bu konuda farklı düşünmüyoruz. Doğru buluyorsan, bu konuda senle de diğer arkadaşlarla da uzlaşabiliriz. Sosyolog BAYET te bunu şu sözleriyle doğruluyor. Bilim ahlakını kast ederek: "Bu gün hiç birinin yapamadığı ölçüde yaşamımızı düzene koymak ve coşkumuzu tazelemek bakımından diğer ahlaklardan daha doğru olduğu apaçıktır." Etik/Ahlak için, her hangi bir filozoftan yada din adamından çıkarsama yapılmasını doğru bulmuyoruz. Zira filozof kadar ahlaki değer var. Etik ve ahlak için bilimin deneyimlerinden mantıksal çıkarsama yapılmalı. Bu konuda uzlaşabilirsek mesele yok. Kavram karmaşası oluşturmayalım. Hiç birimiz mutlak doğrulara sahip olmayabiliriz. 1 Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Bayet'den alıntılardan, etiği felsefenin oluşturduğu gibi bir tez algılamadım. Benim algıladığım, etik oluşturmanın karmaşık bir işlem olduğu ve kestirip atmacı, kesin kurallı olamayacağı. Biz de bunu söylüyoruz. Ohm kanunu kesinliğinde etik yasası olamayacağını söylüyoruz. Bayet etiği felsefeden alalım demiyor. Tam tersine, din ve felsefeden bir ahlak bilimi çıkarılmasını, yani geleneksel ahlakı yanlış buluyor. Bilimden kaynaklanan ahlakı, yani etik bilimini savunuyor. Yanıltıcı olan, "ahlak bilimi kuruntusu"ndan bahsetmesi. Burada "ahlak bilimi kuruntusu" dediği din veya felsefeden çıkarsanacak ve oluşturulacak bir ahlak öğretisi. Bizim etikbilim dediğimiz kavram değil. Bilim etiği dediği ise bilimin oluşturacağı etik kavrayışı, yani etikbilim kavramı... Ama, bu olayları ve ilişkileri ortaya koyacak olan bilim, özü gereği, bunlardan açık ya da kapalı bir buyruk çıkarmaya yanaşmaz; tutulan yolları aydınlatırken, tutulması gereken yönü, bir parmak işaretiyle bile olsa, göstermez : Gösterirse, olaylar bilimi olmaktan çıkıp ''ahlak bilimi '' olur ki, o zaman da yine eski yollara dökülmüş oluruz. Bilim bize insan topluluklarının ahlaksal düşüncelerinin ne olduğunu, nasıl geliştiğinisöyleyebilir; ne değerde olduklarını, ya da nasıl olmaları gerektiğini söyleyemez Ondan bir takım yaşamakuralları istemek, onu küçümsemek, ona ihanet etmek olur. Bilim gerçeği görür, kurallar koymaz Eserin heryerinde, bilimin etik kurallar oluşturamayacağı, bilimin sadece varolan gerçekle ilgilendiği, olması gerekenin bilimin konusu olmadığını söyleyen Bayet, demirefe arkadaşımıza göre, bilimin ahlak kuralları oluşturmasını savunuyormuş. Adam eserinde neredeyse her satırda bilimin ahlak kuralları oluşturamayacağı, ondan böyle birşey beklemenin bilimi küçümsemek olduğunun altını çizdiği halde. Birde bu nasıl tutarsızlık ? Bir ileti önce Bayet için, bilimden korkuyor vs diyerek adama saldırıp. Bir ileti sonra, aynı şeyleri söylüyoruz demek ? 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Ben dediğim şekilde anladım. Aynı alıntıları bir daha yapıştırmanın anlamı yok. Etiğin felsefece oluşturulduğuna ilişkin ise en küçük ifade göremedim. Benim Bayet ile ilgili sözlerim suçlama değil, kitabını okumadığım için olasılıkları belirttim. Bilimle ilgili çok eleştiri var, bu da onlardan biri olma olasılığı olabilir demeye çalıştım. Okumadığımı, yargı belirtemeyeceğimi özellikle vurguladım. Yine söylerim: Bilime fazla prim verildiği ve yine felsefece denetlenmesini isteyen görüşler var. Ama gördüğüm izlenim, Bayet bunu söylemiyor. Yine de okumadan kesin yargı bildirmiyorum. benim aktardıklarım alıntılardan edindiğim izlenimler... Ya valla geçen yine konu geçti, oturdum değerli Sumerologumuz M. İlmiye Çığ'ın kitabını bir solukta okudum. İyi de oldu. Galiba bu gidişle Bayet de okuyacağım... Davut kardeş bir iyilik yapar ayrıntılı alıntı verirse bilmem... Gerçekten çok fazla kitap var ve hepsini okumak parasal olarak da, zaman olarak da zor oluyor. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Uzlaşma adına hakaretlere göz yumdum. Sabır gösterdim. Paul Graham tarafından düzenlenen bir tartışma etiği grafiğine göre, en alt tartışma düzeyi hakaret. Ondan sonra gelen düzey, fikre değil fikir sahibine yönelik savlar... 1 Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Crano dostum, Kendi adıma konuşayım; tartışmalarda hep samimi olunmanın gereğini çok hisstemişimdir. Zira biliyorumki, bir tatışmanın anlaşılabilir ve kabul edilebilir koşulu, o tartışmanın anlaşılan (mutabakat) bir temel üzerinde yapılabilme koşuluna bağlıdır. Bir konunun doğru ve yanlışlığını belirleyen kıstasın ne olduğunda anlaşamıyorsak o tartışma bir polemiktir. Kıstas ve sonucunda uzlaşma çok önemli. Boşa vakit geçirmeğe kimsenin tahammülü yok. Uzlaşma adına hakaretlere göz yumdum. Sabır gösterdim. Devamla, ahlak bilimindeki kastım ahlakında, etiğinde ayrı bir bilim dalı olmasa da alt konu olarak, bilimlerin içerisinde OLGU olarak incelenmesi. Bu bize, bilimlerin bu konudada yaşam gerçeklerini, değerlerini tarafsız olarak betimliyor, ortaya koyuyor anlamındadır. Bundan sonrası bilimsel çıkarım yapacak insan aklına kalıyor. Deney ve teşhis elbette duğru budur diyemez. Doğru budur diyecek olan, bilim referanslı bilimsel düşüce(amprizm). Bilimsel düşünce öznel olamaz, filozoflara da mal edilemez. Evrenseldir. Senin sözüne gelebilmem için ilk iletilerindeki şu görüşünü onaylamam lazım ki bu mümkün değil. Burada dini kastederek: Halbuki bizler, Etiğin de ondan kaynaklı ahlakın da bilimsel olması gerektiğini iddia ediyoruz. Ve halen de bunu iddia ediyoruz. Demirefe dostumla bu konuda farklı düşünmüyoruz. Doğru buluyorsan, bu konuda senle de diğer arkadaşlarla da uzlaşabiliriz. Sosyolog BAYET te bunu şu sözleriyle doğruluyor. Bilim ahlakını kast ederek: "Bu gün hiç birinin yapamadığı ölçüde yaşamımızı düzene koymak ve coşkumuzu tazelemek bakımından diğer ahlaklardan daha doğru olduğu apaçıktır." Etik/Ahlak için, her hangi bir filozoftan yada din adamından çıkarsama yapılmasını doğru bulmuyoruz. Zira filozof kadar ahlaki değer var. Etik ve ahlak için bilimin deneyimlerinden mantıksal çıkarsama yapılmalı. Bu konuda uzlaşabilirsek mesele yok. Kavram karmaşası oluşturmayalım. Hiç birimiz mutlak doğrulara sahip olmayabiliriz. Şimdi, biz burada bizim uzlaşıp uzlaşmamamıza göre anlamı değişecek kavramlardan bahsetmiyoruz. Şunu diyebilirsin, "Cyrano senin bu tartışma da iddia ettiklerin, bilime, bilimsel kaynaklara aykırıdır" Ancak görüyoruz ki kendi verdiğin kaynak bile harfi harfine aynı konuda benim söylediğimi söylüyor. İstersen tek tek karşılaştırırım. Yazılı bir forumda tartışıyoruz. Bu konunun tartışmasının nasıl başladığına hemen bakalım, en başına : Büyük bir kavram karmaşası gördüğümü belirtmeliyim. Dostum bu başlık ve içeriği bilimin alanına giren bir konu. Senin bahsettiğin ise, bilimin ilgilenmediği felsefenin ilgilendiği bir konu. Ahlak ve din arasında bağ var mıdır yok mudur ? Ya da başlıkta sorulan soru. Bunlar var olanı incelemeyle ilgilidir. Nasıl olması gerektiği ise ayrı bir konudur. Ahlak nedir ? Ahlakın kaynakları nelerdir ? Din ve Ahlak-Hukuk ve Ahlak ilişkisi nedir ? Ahlak ne zaman ortaya çıkmıştır ? Ahlaki kuralların bağlayıcılığı mutlak mıdır ? Şimdi bu sorular bilimsel sorulardır. Ve cevabıda bilimsel yöntem, bilimsel bilgi ile elde edilir. Senin bahsettiğin konu yani, Ahlak ve Ahlak kurallarının nasıl olması gerektiği ise felsefi bir konudur. Sosyal bilimlerle alakası yoktur. Herşeyden önce etik bir bilim değildir. Felsefenin dallarından birisidir. Etiğin konusuda bahsettiğim gibi bilimin kapsamadığı ve ilgilenmediği bir soruya cevap vermek üzerinedir "ahlak nasıl olmalıdır? Tartışmanın başından beri savunduğum görüş. Yüzlerce bilimsel kaynak gösterdiğim, senin referans gösterdiğin eserinde aynısını söylediği görüş. Bakalım sen buna nasıl cevap vermişsin alıntı yaparak ; İnsan davranış bilimi etik ahlak, yine ölçü olarak insanı aldığından bilimdir. Bilim değil diyen filozoflarda vardır elbet Tartışmanın başından beri savunduğum ve yüzlerce bilimsel kaynakla (senin verdiğinde dahil) desteklediğim görüşüm ; Bildiğin gibi bilim ve felsefenin aynı konuya yaklaşımları arasında ki fark ; bilim varolanla, felsefe olması gerekenle ilgilenir. Sosyal yaşam bunlardan birisidir. Sosyal yaşama bilimin yaklaşımı "nasıl?" sorusu iken , felsefenin yaklaşımı "nasıl olmalı?" sorusudur. Bakalım buna alıntı yaparak nasıl cevap vermişsin ; Nasıl olması gerektiği sorusu pozitif bilimlerce sorulmasa da, sosyal bilimlerce sorulmaktadır. Bu konuyla ilgilenen bir kaç sosyal bilim dalı sayayım. Siyaset bilimi, Psikoloji, Toplum bilimi, hukuk, suç bilimi, felsefe, sosyoloji. Bu bilim disiplinleri nasıl olması grekeneni arayan disiplinlerdir. Metod olarak tümden gelim ile tüme varım metodunu kullanırlar. Bu tartışmanın ana noktası budur. Bu tartışmanın başlangıcı budur. Şimdi ben tartışmanın başında savunduğum görüşleri hala savunuyorum. Ve şu ana kadar dediğim yüzlerce bilimsel kaynakla bu görüşlerimi destekledim. Sen bu tartışmanın başında bu iddia ettiklerini hala iddia ediyor musun. Bu görüşlerimi hala "dogmacı, bilime karşıtı vs" buluyor musun ? Benim sorum bu. Bu kadar basit bir soru. 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Eğer ben "Bayet'ni okudum. Adam bilimden korkuyor, bilime saldırıyor" deseydim, boynumu bükmek zorunda kalırdım. "Doğrusu Bayet'ni okumadım" dedikten sonra hakkında söylediklerimin yargı değil, olasılık olduğu açık ve seçiktir. Açık aramak marifetse, tutarlı açıklar bari aranmalı... Halen Bayet kimdir, necidir bilmiyorum. Ama felsefe ile değil, sosyoloji ile uğraştığını öğrenmiş bulunmaktayım... 1 Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Eğer ben "Bayet'ni okudum. Adam bilimden korkuyor, bilime saldırıyor" deseydim, boynumu bükmek zorunda kalırdım. "Doğrusu Bayet'ni okumadım" dedikten sonra hakkında söylediklerimin yargı değil, olasılık olduğu açık ve seçiktir. Açık aramak marifetse, tutarlı açıklar bari aranmalı... Halen Bayet kimdir, necidir bilmiyorum. Ama felsefe ile değil, sosyoloji ile uğraştığını öğrenmiş bulunmaktayım... Demirefe dostum, Bayet, dediğim gibi bir sosyolg profösör. Kitabında anlatmak istediğinin özeti şu: "Bu güne kadar ahlakın bilimi yaratılmaya çalışılmış. Filozoflarca, din adamlarınca. Ben bunu doğru bulmuyorum. Zira bilim ahlak üretmez. Ahlakı bir olgu olarak inceler. Eğer ahlak oluşturulacaksa işte karşımızda duruyor "bilim ahlakı". Ahlakı bilimin ilkelerinden çıkarmalıyız." Ve şu ilkeleride ayrı ayrı 8-10 sayfada açıklamış: 1- Aklın üstünlüğü, 2- Birlik ilkesi, 3- Özgürlük ilkesi, 4- Gerekircilik, hoşgörü. 150 sayfalık bir kitap. Orjinal ismi, La morale de la science(Bilim etiği) Bu benim yorumumdur. Bu yorum doğru değil diyen çıkarmı? Ahlaki ilkeler yine bilim kaynaklı. Özetle, din ve filozof ahlakını yanlış buluyor. 1 Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Demirefe dostum, Bayet, dediğim gibi bir sosyolg profösör. Kitabında anlatmak istediğinin özeti şu: Bu güne kadar ahlakın bilimi yaratılmaya çalışılmış. Filozoflarca, din adamlarınca. Ben bunu doğru bulmuyorum. Zira bilim ahlak üretmez. Ahlakı bir olgu olarak inceler. Eğer ahlak oluşturulacaksa işte karşımızda duruyor "bilim ahlakı". Ahlakı bilimin ilkelerinden çıkarmalıyız. Ve şu ilkeleride ayrı ayrı 8-10 sayfada açıklamış: 1- Aklın üstünlüğü, 2- Birlik ilkesi, 3- Özgürlük ilkesi, 4- Gerekircilik, hoşgörü. 150 sayfalık bir kitap. Bu benim yorumumdur. Bu yorum doğru değil diyen çıkarmı? Ahlaki ilkeler yine bilim kaynaklı. Özetle, din ve filozof ahlakını yanlış buluyor. Öncelikle dostum Bayet'in hangi ahlaktan bahsettiğini atlıyormuşsun gibi geldi bana. Bayet toplumsal genel ahlaktan bahsetmiyor "bilim ahlakı" ndan bahsediyor. Yani bilim adamlarının bilimsel faaliyetler yürütürken uyacakları ahlak kurallarından ; Bilim ahlakı, bilim araştırmasının kendindebulunan ahlak ilkelerinin bütünüdür. Bunlar, bilimi doğuran, yaşatan, ona amacını gösteren, yöntemlerini esinleyen kurallarla ilgili düşüncelerdir. Bize bilimi veren ahlak nedir? Yalnız işten anlayanlarca az çok bilgince düzenlenmiş ilkelerin tümüne ahlak adı veririz. Toplumsal açıdan bakan kimse için ahlak, toplumsal olaylarda ortaya çıktığı biçimiyle, iyi ve kötü arasındaki ayırımdan başka birşey değildir Artı, diyorsun ki "bayet, ahlakı bilimin ilkelerinden çıkarmalıyız diyor o ilkelerde bunlar" Ancak senin saydıkların bilim ahlakının ilkeleri zaten. 1 Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Öncelikle dostum Bayet'in hangi ahlaktan bahsettiğini atlıyormuşsun gibi geldi bana. Bayet toplumsal genel ahlaktan bahsetmiyor "bilim ahlakı" ndan bahsediyor. Yani bilim adamlarının bilimsel faaliyetler yürütürken uyacakları ahlak kurallarından ;Artı, diyorsun ki "bayet, ahlakı bilimin ilkelerinden çıkarmalıyız diyor o ilkelerde bunlar" Ancak senin saydıkların bilim ahlakının ilkeleri zaten. Albert Bayet "bilim ahlakı"nı bilim adamına ve de toplumsal ahlaka referans çerçevesinde inceliyor. Sayfa 1, Cümle 1: BİLİM ve AHLAKBilimin ahlak alanında etkisi ne olabilir? Toplumların yönetimi, tek tek bilinçlerin sessiz yaşamı için ne bekleyebiliriz ondan? Kimileri diyor ki hiç birşey. Kimileride, bilim özü gereği sadece görür yargılamaz. Ahlaka aykırı değil ahlak dışıdır. Bu iki karşı düşüncenin değeri nedir? Şunu belirmeliyimki, her iki düşüncede görünüşe karşın bilime zararlıdır. İlk bakışta öyle geliyorki, bilim asıl tokatı, kendini suçlayanlardan çok hoş görür bir dille ahlak dışı sayanlardan yiyor. Diğer alıntıları buldukça yapıştıracağım. 1 Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Yarasa'nın da dediği gibi; memlekette neler oluyor, siz burda bunu tartışıyorsunuz. Benzetmek gibi olmasın ama aynı Bizanslı'ların, İstanbul düşerken, '' Melekler dişimi erkek mi ? '' diye tartışması gibi... Bizi kurtaracak tek devrimin bir ahlak devrimi olduğuna inanılan bir çağda. Ulusları yıkımdan yıkıma sürüklemiş ve faşizmi kanla boğmaya zorlamış olan eski ahlakların karşısında iyi niyetli insanlar , uluslara yeniden umut verebilecek bir ahlak istiyorlar. Bu insanlar yüzlerini bilime doğru çeviriyorlar kendiliğinden. İşte tam da o anda "bilgeler" dikleniyor: "çekil şuradan" diyorlar bilime. Hakları var mı bunu söylemeye. Ahlaka aykırı ahlak dışı diye bilimi arka plana itmeye varmı hakları? Dinlerle felsefelerin toplulukları ve ruhları canlandırabileceğini, biliminse böyle bir şey yapamayacağını ileri sürmek için bir takım sağlam nedenler varmı ellerinde? BAYET 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Diğer alıntıları buldukça yapıştıracağım. Evet, konu siyah - beyaz netliğinde değil. Biz de öyle bir kesinlik savunmuyoruz zaten. Başlangıçta bilim dahil, her şeyin insan düşüncesinden üretildiğini, tüm insanlık kültürünün, din ve bilimin, felsefe üretimi olduğunu söylüyoruz. Bilimin yetkinliğini ve bağımsızlığını kanıtlamasının ise bir süreç ve modern çağın, skolastik çağdan çıkışın özelliği ve gereği olduğunu söylüyoruz. Etik hakkında dinin de, felsefenin de yargıları olduğu, bu dalın din de felsefe de kaynaklı olduğu iddiasının olmayan, kimse tarafından iddia edilmemiş bir savlama olduğunu söylemiyoruz. Bu iddia, siyah - beyaz kesinliğinde yargı, karşıdan geliyor. "Etik bilime hiç bir şekilde malolmamıştır, etikte bilimin söz hakkı yoktur" diye iddia ediliyor. Bunun kanıtı olarak da kişisel atmasyonlarla "lise mezunu, üniversite bahçesinde bile tur atmamış" türü tartışma etiğine sığmayan, tartışmayı kişisel polemiğe çeken yanıtlar alıyoruz. Bunun, din savunucularının hadisleri savunamayıp en son kitaba sığınmaları ve onun da eleştirilmesi karşısında tartışma etiğinin dışına çıkmalarından hiç bir farkı bulunmuyor. Bunu görmeyenler de Bizans düşerken meleklerin cinsiyetinin tartışıldığını söyleyip, bu polemiği bitirmemiz için Bayet'nin ağırlığını konuya koymaya çalışıyorlar. Eğer Bayet "bilimin etik konusunda söz hakkı yoktur, felsefeden gelecek yönergelerle robot gibi hareket etmelidir" diyorsa Bayet'ni de atarız kenara, sorun değil. Ama böyle bir şey de demiyor. Biz meleklerin cinsiyetini tartışmadık, tartışmayız. Bu tartışma sırasında diğer tarafta bir fotokopi ile insan tutuklanmasının borç senedi fotokopisi ile borçlu çıkarmak anlamına geldiğini savunduk ve (tabii ki bizim savunmamızla değil, aynı paralelde savunma yapan avukatların çabaları ile) tahliye gerçekleşti. (Son saniye haberlerine yine de bakmak lazım, "burası Türkiye" sözü hiç bu kadar geçerli olmamıştı.) Hukuksuzluğa karşı çıkmaya elbette devam edeceğiz. Demek ki meleklerin cinsiyetini tartışıp gündeme kayıtsız değiliz. Polemiği kışkırtan, kişisel hakaretlere döken, meleklerin cinsiyetini tartışmakta ısrar eden biz değiliz. Biz dini konularda da, felsefi konularda da, güncel konularda da önceliği toplumsal barışa, uzlaşmaya veriyoruz. Gemi rotadan saptı diye gemiyi delmiyoruz. Gemiyi rotaya sokma çabasındayız... Skolastik bataklığına, sazlıklara saplanmasın, açık denizde bilimin rüzgarıyla yelkenlerini şişirip çağdaş uygarlık düzeyine yol alsın istiyoruz... Bu konuda da tek doğruyu göstericimiz, önderimizin gösterdiği hedef doğrultusunda bilimdir... 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 2 Temmuz , 2009 Bizi kurtaracak tek devrimin bir ahlak devrimi olduğuna inanılan bir çağda. Ulusları yıkımdan yıkıma sürüklemiş ve faşizmi kanla boğmaya zorlamış olan eski ahlakların karşısında iyi niyetli insanlar , uluslara yeniden umut verebilecek bir ahlak istiyorlar. Bu insanlar yüzlerini bilime doğru çeviriyorlar kendiliğinden. İşte tam da o anda "bilgeler" dikleniyor: "çekil şuradan" diyorlar bilime. Hakları var mı bunu söylemeye. Ahlaka aykırı ahlak dışı diye bilimi arka plana itmeye varmı hakları? Dinlerle felsefelerin toplulukları ve ruhları canlandırabileceğini, biliminse böyle bir şey yapamayacağını ileri sürmek için bir takım sağlam nedenler varmı ellerinde? BAYET Bu alıntı da son tutunulan dalı ellerinde bırakmıyorsa, daha bir şey kalmıyor söylenecek... Bayet konusu tam da beklediğim biçimde çıktı. Ben dedim Dawkins de başlangıçta bilimi, evrimi eleştirel gibi konuya girer, ama tamamını okumak gerek diye... Aynısını Einstein de yapar, Russell de... Einstein'in klasik atom kuramını eleştiren sözlerini okusanız, adam bilimin can düşmanı sanırsınız... İşte bilimin güzelliği budur! Kendini eleştirerek, özeleştiri ile yükselir... Tüm bilim tutkunlarına sevgi dolu selamlar olsun... 1 Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.