Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Tanrı var mıdır ?


yazgan

Önerilen İletiler

Bu durumda, Tanrıya inanıp, inanmamak yada Vahdet-i Vücud fikri, bireysel bir seçime dönüşmüş durumdadır. :)

Bilim her gördüğü düzensizliği, kendi metodolojisindeki bir sorun veya eksiklik olarak görür ve bu sayede yeni teorilerini geliştirir, anlamlandırmaya çalışır. Zaten bilimsel gelişmeler bu şekilde ortaya çıkar. Bilim asla yılmaz ve tanrının işi deme gibi bir lüksü yoktur. Cevap, hiçbir zaman bulunamayacak bile olsa da sadece bilimden beklenir. Bilim açısından, sizin "kesin tanrı işidir bu" diyebileceğiniz herhangi bir düzensizlik de, bilimsel bir araştırmanın başka kolunu oluşturur, onu incelemeye çözmeye devam eder, devam etme beklentisini sürdürür. Tanrı, bilim için yeni bir araştırma alanından başka bir şey değildir. Bu yüzden olsa da olur, olmasa da. Benim için herhangi bir bilimsel yeni keşiften daha anlamlı veya farklı değil.

 

Hayatımızın her anında kanıtlarını gördüğümüz determist yaklaşım tanrıyla ilgilenmez, ilgilenemez. Varsa tanrı, onun nedenlerine bakmak zorundadır. Hume'ci Tanrı kural koyduysa, neden koyduğuna, nasıl yoktan var olduğuna, kendi kuralına nasıl uymadığına, o halde tanrı için geçerli olan kurallara ve o kuralların kim tarafından yada nasıl konulduğuna diye bitip tükenmez, tatmin olmaz 5n 1k sorularına devam eder durur. Nedenselliğin amacı bir önce ne olduğunu aramaktır.

 

Bu yüzden asla benim için bir seçim söz konusu değil. Tanrı var ya da yok demiyorum ki seçeyim. Nedensellik açısından tanrı kavramına ulaşmak veya ulaşmamak farksız ve önemsiz. Böyle bir arayış yok. Çıkarsa önüne bir tanrı, araştırırız onu ve nedenlerini de. Sürüp gider bu devran.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Demirefe Bu oluşumda İnsanın Rolünüde merak ediyorum.

Evrenin hiç bir aşamasında tesadüf yoktur derken bunun farkındalığına varan varlık İnsan değilmidir.

Bütün bu oluşuma ilgili senaryoyu yazan ve oynayan İnsan değilmidir.Yani o mutlak Varlık dediğimiz bizim oluşumumuza sebep olan varlık

tam anlamıyla İnsanda kendini bulup anlıyorsa İnsanın Rolü tam olarak ne olabilir.

 

 

 

Evrenini İNSAN,dan inceliyor evrenin sahibi.. :D baya güzel bi rol.. :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilim her gördüğü düzensizliği, kendi metodolojisindeki bir sorun veya eksiklik olarak görür ve bu sayede yeni teorilerini geliştirir, anlamlandırmaya çalışır. Zaten bilimsel gelişmeler bu şekilde ortaya çıkar. Bilim asla yılmaz ve tanrının işi deme gibi bir lüksü yoktur. Cevap, hiçbir zaman bulunamayacak bile olsa da sadece bilimden beklenir. Bilim açısından, sizin "kesin tanrı işidir bu" diyebileceğiniz herhangi bir düzensizlik de, bilimsel bir araştırmanın başka kolunu oluşturur, onu incelemeye çözmeye devam eder, devam etme beklentisini sürdürür. Tanrı, bilim için yeni bir araştırma alanından başka bir şey değildir. Bu yüzden olsa da olur, olmasa da. Benim için herhangi bir bilimsel yeni keşiften daha anlamlı veya farklı değil.

 

Hayatımızın her anında kanıtlarını gördüğümüz determist yaklaşım tanrıyla ilgilenmez, ilgilenemez. Varsa tanrı, onun nedenlerine bakmak zorundadır. Hume'ci Tanrı kural koyduysa, neden koyduğuna, nasıl yoktan var olduğuna, kendi kuralına nasıl uymadığına, o halde tanrı için geçerli olan kurallara ve o kuralların kim tarafından yada nasıl konulduğuna diye bitip tükenmez, tatmin olmaz 5n 1k sorularına devam eder durur. Nedenselliğin amacı bir önce ne olduğunu aramaktır.

 

Bu yüzden asla benim için bir seçim söz konusu değil. Tanrı var ya da yok demiyorum ki seçeyim. Nedensellik açısından tanrı kavramına ulaşmak veya ulaşmamak farksız ve önemsiz. Böyle bir arayış yok. Çıkarsa önüne bir tanrı, araştırırız onu ve nedenlerini de. Sürüp gider bu devran.

 

Sn.Domuzbağı, Bilim açısından dediklerinize katılmamak mümkün değil. Fakat, bizim bahsettiğimiz ve tartıştığımız olgu, bilimde araştırmalar için geçerli tek ilke olan 'Determinizm' değil. Bilim felsefesinde yer alan 'Felsefi Determinizm'...Siz, Tanrı hakkında bilimi öne sürüp herhangi bir görüş bildiriyorsanız, Felsefe alanına girmişsiniz demektir. Sizin felsefi duruşunuzu da yargılamak değil amacım ama gördüğüm kadarıyla 'Agnostizm'e yakınsınız. Bu da sizin bir seçiminiz olmuyor mu ? Sadece, bilim alanında kalarak çalışmalar yapılabilir tabii. Ancak, durup da şöyle bir düşündüğünüz zaman felsefe alanındasınız demektir. Determinizmin ontolojik manada geçerli olup olmadığının tartışması felsefe alanıdır.

 

Ayrıca, Din mantığına göre, karşımıza incelenecek bir 'Tanrı' çıkarsa, dinin mantığı da kalmaz, bu durumda. Yada bizim inancımıza göre Kıyamet kopmuş demektir. Öte yandan, henüz böyle bir durum olmadığına göre dinin mantığı da hala geçerli demektir ve güncel bilim yönünden 'Tanrı' kavramı, yanlışlanamaz. Bilakis, Naturalist-Determinist-Ateizm, güncel bilime dayanarak yanlışlanabilir. Ha bu arada, 'Tanrı' kavramının yanlışlanamayacağı, onun kesin doğru olduğu anlamına da gelmez. İşte, inanmak yada inanmamayı seçim haline getiren de budur. Subjektif duyumların kazandığı önem buradadır. Sorgulanması gereken, belki, Psikoloji bilimine göre Tanrı kavramının yada Vahdet-i Vücut düşüncesinin neden insanda varolduğu yada bazıları için neden varolmadığı sorusudur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu forumun önceki sayfalarını henüz incelemiş değilim, fırsatım olursa incelerim tabiki. Ama ben tanrıya, dinlere inanmayan veya özelde İslam'ı çürütmeye çalışan bazı kitapları okudum.( Cemil Sena ve Turan Dursun'dan) Yukarıda belirttiğim gibi yıllar önce bir inanç bunalımı da yaşadım. O zaman manevi olan her varlığı yok sayma noktasına gelip, hepsini inkar etmiştim. Bir kaç uzun yıl süren yoğun kuşku bulutları ve yorucu iç tartışmaları yaşadıktan sonra gerçekten zor düşünmelerin sonunda kendime özgü , Kur'an'a da uygun bir İslam inancını kafamda oluşturdum.

Cemil Sena, Turan Dursun'larla ve karşı cephe HY(Adnan Hoca) ile kafanızın karışmış olması doğal. Konu başlığı "Tanrı var mıdır?" olup, "Kuran'daki hatalar" olmadığından bu tartışmanın yeri burası değil inancındayım. Ama din bölümü altında bu tür yüzlerce topici bulabilirsiniz.

İnanmayanlara düşman değilim, bazı fanatik inananlar gibi. Benim bu konuyu ortaya atmamın sebebi, -inansın veya inanmasın- herkesin bu konularda karşı düşünceyi hemen reddetmeden biraz düşünmesini sağlamak. Ondan sonra isteyen inansın istemeyen inanmasın. Foruma çoktandır üye olanların, zaten genelde düşünmeyi tartışmayı seven ve her düşünceye saygılı kişiler olduğunu görüyorum. Benim başlığı açmamda hedef kitlem onlar değil, foruma yeni üye olanlar, benim gibi.

Teşekkür ederim, sizin de kalıcı olmanızı dilerim.

Bilimin gözlüğünden bakmak benim de ilkem. Ama her gün ilerleyen bilim hiç durmadan bir sürü bilinmezlikleri çözmekte. Çözmeye de devam edecek, insanoğlu varolduğu müddetçe. Ama bugün hâlâ BİLİM SONA VARMIŞ DEĞİL, hiç bir zaman varamayacağı gibi. Bu yüzden elimizdeki bilimsel veriler, Tanrının varlığını veya yokluğunu henüz tam olarak kanıtlamış da değil.

Tanrının varlığını kanıtlamak inanın bilim için çok daha kolay olur. Bir tek kanıt yeterli gelir. Olmadığının kanıtlanması ise imkansızdır. Öyle ya gözümüzün önünde biri çıkıp, ben tanrıyım dese, tüm evren kurallarını da bir anda değiştiriverse tanrıyı kanıtlarsınız. Ama evrendeki gelmiş, gelecek tüm parçacıkların ve enerji dönüşümlerinin hepsini her an inceleyip, kurallara aykırı bir durum yok diyemeyeceğimize göre, tanrının yokluğu da kanıtlanamaz.

 

Fakat burada önemli olan bir tanrının var olmasının bilimsel düşünceyi etkilemeyeceğidir. Bilim için tanrı, yeni bir araştırma konusundan ibarettir. Varsa tanrı onun mekanizmasını, işleme prensiplerini, nasıl ortaya çıktığını araştırmaya devam eder durur. Bulamazsa sonsuza kadar araştırmaya devam eder. Bu yüzden bilimsel açıdan tanrı olmuş, olmamış önemi yoktur. Benim gibi sadece bilimsel düşünme prensiplerini kabul eden kişiler için de aynı şekilde tanrı, yeni bir araştırma konusundan öte bir şey ifade etmez. Tanrının sebepleri yeni merak konumuz olur.

Aynı şekilde Kur'an'ın söyledikleri de ulaşılan pozitif bilim verileri ile karşılaştırılmalı, bilimin ulaştığı herhangi bir bulgu ya da bilgiye ters düşen bir ayet olursa bu ortaya konulmalı. Ben böyle bir bilgiye henüz rastlamadım. Kur'an'ın tamamının doğruluğunu kanıtlayan bilimsel verilere de sahip olmadığımız gibi.

Bilim net ifadelerle muhattap olur. Kur'an gibi sizin de yaptığınız gibi sayısız farklı yorumun yapılabildiği bir kaynağın, bilimsel incelenmesi yapılamaz. Bilim için incelenecek veri net olmalı ve tek anlama sahip olup, yorum yapılamamalı, farklı anlamlarda anlaşılamamalıdır. Ayetlerdeki terslikler önceden de dediğim gibi, dini konular bölümü altında sayısız başlıkta binlerce sayfa konuşulmuştur ama bu başlığın konusu bu değildir.

Hiçbir felsefi düşünce dogma olmadığı gibi, dinler de "dogma olmasına rağmen" özgür bir anlayışla incelenmeli, yorumlanmalı ve değerlendirilmeli.

 

Düşünce tarzımızın dogmatik ve skolastik anlayıştan uzak olması önemli, inanç veya düşüncelerimizin farklı olması değil.

Dogmalar elbette incelenebilir. Önemli olan, tıpkı şüphe üzerine birisini suçlu kabul edemeyeceğimiz ve kanıtlanması gereğinde olduğu gibi, eğer kesin bir bilimsel kanıt görmemişseniz, tanrıyı peşinen var kabul edemeyeceğinizdir )Bir romanın iyi kurgulanmış olması, nasıl onun gerçekte yaşanmış olduğuna delil değilse aynı mantıkla).Dünya üzerinde hiçbir insan yok ki birebir düşünceleri aynı olsun. Farklılıklar gelişimimizin anahtarıdır.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sn.Domuzbağı, Bilim açısından dediklerinize katılmamak mümkün değil. Fakat, bizim bahsettiğimiz ve tartıştığımız olgu, bilimde araştırmalar için geçerli tek ilke olan 'Determinizm' değil. Bilim felsefesinde yer alan 'Felsefi Determinizm'...Siz, Tanrı hakkında bilimi öne sürüp herhangi bir görüş bildiriyorsanız, Felsefe alanına girmişsiniz demektir. Sizin felsefi duruşunuzu da yargılamak değil amacım ama gördüğüm kadarıyla 'Agnostizm'e yakınsınız. Bu da sizin bir seçiminiz olmuyor mu ? Sadece, bilim alanında kalarak çalışmalar yapılabilir tabii. Ancak, durup da şöyle bir düşündüğünüz zaman felsefe alanındasınız demektir. Determinizmin ontolojik manada geçerli olup olmadığının tartışması felsefe alanıdır.

 

Ayrıca, Din mantığına göre, karşımıza incelenecek bir 'Tanrı' çıkarsa, dinin mantığı da kalmaz, bu durumda. Yada bizim inancımıza göre Kıyamet kopmuş demektir. Öte yandan, henüz böyle bir durum olmadığına göre dinin mantığı da hala geçerli demektir ve güncel bilim yönünden 'Tanrı' kavramı, yanlışlanamaz. Bilakis, Naturalist-Determinist-Ateizm, güncel bilime dayanarak yanlışlanabilir. Ha bu arada, 'Tanrı' kavramının yanlışlanamayacağı, onun kesin doğru olduğu anlamına da gelmez. İşte, inanmak yada inanmamayı seçim haline getiren de budur. Subjektif duyumların kazandığı önem buradadır. Sorgulanması gereken, belki, Psikoloji bilimine göre Tanrı kavramının yada Vahdet-i Vücut düşüncesinin neden insanda varolduğu yada bazıları için neden varolmadığı sorusudur.

Sayın Dogrucudavut

 

İlk dediğimi bir kez daha alıntılayıp net ifade etmem gerektiğini anladım

Hiçbir şey yoktan var olamadığına göre tanrı da yoklar listesinde. Varsa da ilk değil çünkü nedenselliğe aykırı. Bu durumda da tanrı o kadar da önemli değil, sonuçlardan biri sadece! Olsa da olur, olmasa da! Tamamıyla ilgimin dışında.

 

Saygılar...

Burada tanrı yok demiyorum. Hatta devam cümlesinde "varsa da" diye devam ediyorum, "tanrı olsa da olmasa da olur" diyorum. Burada bilimsel düşüncenin, tanrı varsa yokluktanlığına inceleme başlatacağını ve nedenini aramaya devam edeceğini, yokluk gibi bir cevabı doğsı gereği kabul edemeyeceğini ve benimde sadece bilimsel düşünceyi baz almamdan dolayı, nedensizliğine karşı duracağımı belirtiyorum. Kısacası asla var, yoktan olmuş diye bir sonu kabul etmem. Bu tıpkı bilime sen artık sonsuz sayıya ulaştın, bundan sonrası yok, sakın bir sayı daha toplama demeye benzer. Ama ben toplarım bir sayı daha tabi.

 

Elbette tanrı yanlışlanamaz. Ama yokluktan ortaya çıkışı benim için yanlışlanabilir. Bir etki silsilesi sonrası bugünkü tüm evrenler üstü bir varlık belki de vardır. Ama bu başlangıcı olan bir ara kademedir. Bu yolun sonu yok. Gözlem yeteneğimizin sonu olabilir, ölçümlerimiz yetersiz kalabilir, teorilerimizin hepsi etkisiz kalabilir. Ama yeni teorileri geliştirmemize, gözlem yeteneğimizi arttırmaya çalışmamıza ve yeni ölçüm teknikleri geliştirmeye çalışmamıza engel olmaz. Biz yine de araştırmaya devam eder gideriz.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Elbette tanrı yanlışlanamaz. Ama yokluktan ortaya çıkışı benim için yanlışlanabilir. Bir etki silsilesi sonrası bugünkü tüm evrenler üstü bir varlık belki de vardır. Ama bu başlangıcı olan bir ara kademedir. Bu yolun sonu yok. Gözlem yeteneğimizin sonu olabilir, ölçümlerimiz yetersiz kalabilir, teorilerimizin hepsi etkisiz kalabilir. Ama yeni teorileri geliştirmemize, gözlem yeteneğimizi arttırmaya çalışmamıza ve yeni ölçüm teknikleri geliştirmeye çalışmamıza engel olmaz. Biz yine de araştırmaya devam eder gideriz.

 

Dediklerinizi anladım ama sanırım ben yanlış anlaşıldım. Tekrar alıntılarsam daha önce söylediklerimi:

 

Bu biraz Spinoza’nın Tanrısına getirilen bir eleştiri olmuş. Yani, determinizmi kabul eden Deist yaklaşıma bir eleştiri…Oysa, Spinoza’nın bu yaklaşımı, Hume tarafından, Tanrının kendi koyduğu kurallara bağlı olması gerekmediği öne sürülerek geçersiz kılınmıştı. Öte yandan, Eğer, Laplace’çı Determinist anlayışı savunuyorsanız, ‘özgür irade’ sorununuz var demektir ( İslamdaki Cebriye mezhebi anlayışı gibi ).

 

Eğer, İnsan dahil tüm evreni bir mekanizma olarak düşünürseniz, İnsanın kendi özgür iradesi ile gerçekleştirdiği eylemlerin anlamı kalmaz. Hume ‘nın önerisi ise, sahip olduğumuz, fenomen kaynaklı bilginin ve doğa yasalarının, Tanrı’nın tüm yasalarını kapsamadığıdır ( ki gerçek te budur, zira evrendeki her şey çok net olarak anlaşılabilmiş olsa da Tanrının tüm yasaları bunlardır demek için herhangi bir dayağımız yoktur ) Kant'ın dediği gibi maddeden ayrı bir cevherin varlığını kabul etmeden ‘Özgür İrade’ sorunu çözülemez. Yani, Epistomoloji ( Bilgi Kuramı ) Ontolojiyi belirler varsayımı ile yola çıkmak, yani objektif-determinist bir görüş, hem ‘Özgür İrade’yi açıklayamaz hem de Tanrının müdahalesi fikrini saçma bulur.

 

Tabii, ‘gözlemlemediğim, görmediğim, duymadığım bir şeye var diyemem’ diyen Newton ve daha sonrasında Einstein fiziğine dayanan klasik determinist anlayışla Evreni yorumlamaya çalışırsak, bilimsel verilere dayanarak Tanrıya gerek görmemek anlaşılır bir şeydir. Ancak, determinizmi zedeleyen Kaos ve Kuantum teorileri, bir arada düşünüldüğünde Teizm açısından bilime dayalı yeni olanaklar doğar. Bu durumda, Tanrı fikrinin bilime dayanılarak ‘saçmalığı’ kanıtlanamaz. Üstelik, bu teoriler, Teist düşüncedeki ‘Özgür İrade’ ve ‘Tanrısal müdahale’ varsayımlarını da olanaklı kılar.

 

Sonuç olarak, Tanrıya inanan birisine, şu anki bilimi öne sürerek inancının anlamsız olduğunu göstermek mümkün olmadığı gibi, şu anki bilim ‘Naturalist-Determinist-Ateizm’in çelişkilerini gidermekten uzaktır. Kuantum ve Kaos birlikte düşünüldüğünde ve doğanın objektif İndeterminist olduğu varsayımı ile, şu andaki bilim, düşünceyi, ya Panteizmin yada Teizmin olanaklı olduğu fikrine götürmektedir. Bu durumda, Tanrıya inanıp, inanmamak yada Vahdet-i Vücud fikri, bireysel bir seçime dönüşmüş durumdadır. :)

 

Burada ‘etki silsilesi’ tabiriniz, ontolojik anlamda, objektif –determinizmin geçerli olduğu varsayımıdır. Bu ise, günümüz bilimine göre kanıtlanmış değildir. Kanıtlanacaktır belki ama henüz kanıtlanmamıştır. Buna göre, yani, ‘etki silsilesi’ni doğru kabul ederek, sizin o ‘etki silsilesi’ni yarattığı varsayılan ‘Tanrı’nın, o yarattığı olgu ile elinin kolunun bağlanmış olmasını iddia etmenizin bir dayanağı var mı ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Burada ‘etki silsilesi’ tabiriniz, ontolojik anlamda, objektif –determinizmin geçerli olduğu varsayımıdır. Bu ise, günümüz bilimine göre kanıtlanmış değildir. Kanıtlanacaktır belki ama henüz kanıtlanmamıştır. Buna göre, yani, ‘etki silsilesi’ni doğru kabul ederek, sizin o ‘etki silsilesi’ni yarattığı varsayılan ‘Tanrı’nın, o yarattığı olgu ile elinin kolunun bağlanmış olmasını iddia etmenizin bir dayanağı var mı ?

Sayın Doğrucudavut

 

Tanrı’nın, o yarattığı olgu ile elinin kolunun bağlanmış olmasını iddia etmemin dayanağı şu:

Tanrının bu evrene has kuralları yarattığını farz edelim. Bizler için tanrıyı tespit edebilecek kurallar da, tam bu anda ortaya çıkar. Nedenselliği bu ana değin geriye doğru takip ettiğimizde elimizde hiçbir kural kalmaz. Tanrıya değil kuralsızlığa ulaşılır. Tanrıya var diyebilmemiz için o kurallara ihtiyacımız olduğundan tanrı da yok olur. Yok eğer yeni kurallarla karşılaşırsak, bu kuralların nedenselliğini aramaya devam ederiz. Tanrının da uymak zorunda olduğu yeni kurallarla, tanrıyı tanımlar ve var deriz, ama aynı kurallar yüzünden de tanrıyı sorgular ve etkileşimleri tespite devam eder, silsileyi takip ederiz. Tanrı bir ara kademe olur, kalır.

 

Özetle olası bir tanrı;

1-Herşeyi yoktan var ettiyse, tanımlanamaz ve bizler için yok demektir.

2-Herşeyi başka var olan bildiklerimizden farklı kurallardan var ettiyse, o noktadan itibaren yeni kurallarla tanrının başlangıcını aramaya devam ederiz. Başını bulmadıkça da rahat etmeyiz. Hatta başını bulsak da rahat etmez, ortaya çıkan yeni doneleri incelemeye alırız.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

********

Ne tuhaf insan kendini tanımaktan ve anlatmaktan acizken Allah'ı sorgulamaya çalışır durur.Hiç kimse acaba zahmet buyurupta özüne dönüp ben kimim yaşama amacım nedir sorusunu sormuşmudur yada sormuşsa cevabını bulmuşmudur?

Sayın suheda

 

Bir yaşama amacınız olduğunu nereden çıkarttınız. Yaşamın nedenleri ve sonuçları vardır o kadar. Cevap yaşamak zorunda olduğunuz için yaşadığınızdır.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bunun en büyük kanıtı kuranı kerimdir.

 

Ayrıca ben kendimi bir tesadüfden ibaret olarak olrak geldiğimi düşümüyorum.İnsanların diğer canlılardan çok,çok farklı olduğunu biliyorum o nedenle kendimi diğer canlılarla bir göremiyorum.

Sayın kaplan-200

 

Bilimsel düşünce nedensellik üzerine kuruludur. Nedensellikte ise tesadüfün yeri yoktur. Her şey belirlidir. Kadere biraz benzetebilirsiniz bunu. Tanrının varlığına dünya bitene kadar inanıyorum ya da inanmıyorum desek, yine de boş konuşmuş oluruz. Bunu doğrulamanın tek yolu bilimsel olarak kanıtlamaktan geçer.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın suheda

 

Bir yaşama amacınız olduğunu nereden çıkarttınız. Yaşamın nedenleri ve sonuçları vardır o kadar. Cevap yaşamak zorunda olduğunuz için yaşadığınızdır.

 

Saygılar...

 

Ben şu dünyadaki hiç bir şeyin gereksiz yada tesadüfen olduğuna inanmam arkadaşım,

öyle yaşamak zorundasın yaşıyorsun gibi basit ve somut bir yaklaşımla asla değerlendirmem hayatı öyleki ben yol kenarındaki çalıların bile bir anlamı olduğuna inanan bir insanım....Ve hiç bir şeyin ama hiç bir şeyin tesadüfen var olduğuna inanmayan..

 

Fakat benim yukarıda anlatmak istediğim bu değildi tabi,insan kendi içerisine ne kadar dönüp bakabiliyor kim olduğunu ne olduğunu ve nereye gitmekte olduğunu sorgulayabiliyorki Allah'ı sorgulasın..

Gözünün görmediği bir şeyi inkar etmek ne kadar kolaysa kabul edip ona inanmak o kadar zordur..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Determinizm bilimsel ve felsefi olarak iki kategoride incelenebilir. Fakat aralarında çok ciddi farklılık yoktur. Felsefenin bilimden farkı, henüz kesin kanıtların üretilememiş olduğu alanlarda eldeki kanıtlara kıyasla çözüm önerileri üretmektir. Bu çözüm önerileri bilimsel kuramlar kadar sağlam değildir elbette.

 

Örneğin başlık konusundan gidersek, bilimsel determinizm tanrı hakkında bir yanıt üretmez. Domuzbağı'nın da dediği gibi araştırmaların herhangi bir aşamasında tanrı ile karşılaşırsa bu yeni olguyu da incelemeye alacaktır.

 

Felsefi determinizm ise bu soru karşısında çeşitli savlamalar yürütür: Örnekleme yoluyla şimdiye kadar nedenselliğe aykırı hiç bir bulguya raslanamadığına göre, evren deterministiktir der. Yani halen ulaşılamamış bir yerde nedenselliğe aykırı bir durum bulunabilme olasılığını bilim gözardı edemez, ama felsefe "bulunacak olsa şimdiye kadar bulunurdu, çok fazla örnekleme yaptık" diye bir genelleme yargısı üretir. Bu, bir gölün her bölgesinden ve her derinliğinden su örneği alıp tahlil ettikten sonra, tüm göl suyunu tahlil etmeye gerek olmaması gibidir. Ama evren göl değil ve örneklemeler yetersiz itirazına karşı elinde kesin bir kanıt yoktur. Bu durumda araştırmaya devam.

 

Yani şöyle söyleyeyim: Çapı dünyanın dörtte biri olan ve yoğunluğu aynı olan bir gezegende, dünyanın sahip olduğu kalınlıkta bir atmosfer bulunursa, alarm zilleri çalar. Ya da Jüpiter kadar bir hidrojen kütlesi, helyum sentezliyorsa, yine alarm zilleri çalar. Determinizm ihlal olmuştur. Ya bu atmosferi ve füzyon tepkimesini oluşturan bilinenden farklı nedenler bulunacak, ya determinizm çöpe atılacak, artık indeterminizm savı ile bilim yapılacak. Bilim bu güne kadar determinizmi ihlal eden bir olguya raslamadı. Böyle bir olgunun çok örneği olabilir. Kütleçekiminden etkilenmeyen bir cisim, solungaçlı olarak doğan ve su soluyabilen bir insan gibi... Nedensiz, apansız bir mucize oluştuğu saptanamamıştır.

 

Felsefi determinizmin ürettiği ikinci savlama: Nedenselliğin basitlerin daha karmaşık olanı üretmesi biçiminde çalıştığıdır. En başa en karmaşık nedeni koymak paradoksa yol açar. İlk neden evreni yaratacak güçte, dolayısıyla evrenden daha karmaşık bir neden olamaz, ilk neden bir kuantum dalgalanma gibi en basit bir neden olmalıdır.

 

Ha, bu ilk nedenin ne olduğunu hâla açıklamıyor, ne demek "kuantum dalgalanma"? Ama ilk nedenin evrenden daha karmaşık bir tasarlayıcı olduğu açıklamasından kesinlikle daha açıklayıcı. Çünkü evreni tasarlayacak güç evrenden çok karmaşık olmalı. Onu tasarlayan nedir, evren tasarlanmadan ortaya çıkamazsa, onu tasarlayacak kadar karmaşık bir güç nasıl ortaya çıkabilmiş?

 

Felsefi determinizm, tasarlanma görüntüsünü de toplam nedenselliğin işleyişinin aykırı işleyişleri dışlamak suretiyle "statüko" ortaya çıkardığını ve tasarlanmışlık görüntüsünü bu aykırı olanı dışlayan ve izin vermeyen statükonun yarattığını söyler. Yani şartlara uygun tasarım gibi görünen, aslında uygun olmayanlar dışlanıp ortadan kalktıktan sonra kalan uygunlardır. Yoksa şartlara uygun çalışsınlar diye tasarlanmamışlardır, uygun olmayanlar elenmiş ve yok olmuş, uygun olanlar devam etmiştir.

 

Son olarak: Statükolar değişmez değildir, çok yavaş biçimde değişirler ve kritik noktada çok hızlı değişip yeni bir statüko oluşabilir...

 

Not: Kaos kuramı determinizmi ihlal etmemiştir. Bu konu yanlış anlaşılıyor. Determinizmi ihlal iddiası olan, kuantumdur. Bu da henüz kanıtlanamadı. CERN deneyi kuantumu ileri götürmek için yapılıyor. Benim düşüncem, tıpkı kaos gibi kuantumun da determinizm üniversitesine yeni bir fakülte olarak ekleneceğidir. Determinizmin gücü, var gücüyle kendi kendisini yanlışlamaya çalışan bir düşünce olmasındandır. Yanlışlanamadıkça doğruluğunu artırıyor...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bakın arkadaşım,

Ezberinde olan bazı cümleleri sıralayarak, benim tutarsız olduğumu ancak kendine kanıtlayabilirsin. Benim sözlerimin neresinde, hangi pozitif bilim verisiyle çelişen bir anlam vardır? Ya da kendi içinde çelişen bir yer? Onları gösteremiyorsun, ezberindeki birtakım klişelerden başka bir şey yazamamandan anlaşılıyor.

 

Sizi inanmaya zorluyor değilim. Düşünceniz ne kadar saygıdeğerse, sözleriniz de o parelelde olmalı.

 

Siz galiba sadece, inançsızlığa götüren düşünceleri "düşünce" sayıyor, "inanmaya" götüren düşünceleri ise aynı değerde görmüyorsunuz. Eğer öyleyse dinci dogmatiklerden ne farkınız kalıyor?

 

Tartışabilecek kadar bilgisi olan insanlar için az ama öz değeri olan bir takım bilgiler altın değerindedir. O bilinçli ve belli seviyedeki insan bu bilgilerden bir çok çıkarımlar yapabilir.

 

Fikirlerimi hep ortalama seviyedeki insanlarle paylaşmak isterim. Bu gereklilik duyduğum bir özelliğim. Burada yine az ve öz yazamaya çalışacağım. "Klişeleşmiş sözler" değerlendirmelerine devam edebilirsin.

 

Sözünü ettiğin, insanları inançlı yada inançsızlığa götürecek düşünceler, ancak edinilen kavramlar çerçevesinde gerçekleştirebilir. Kavramlar ise birer bilgidir.

 

Bilginin oluşması için iki olguya gerek duyulur. Birincisi bilgi kaynağı, diğeri ise bilgiyi üreten kaynaktır. Bilgi ancak bu iki olgunun var olması ile gerçeklik kazanır, somutlaşır.

 

Kaynağı olmayan bilgi bilgi değildir. Kaynağı olmayan bir bilgi asla elde edilemez bu mümkün değildir. Bir kaynağa ait olmayan bilgi ispatlanamayacağından uydurmadır, varsayımdır.

 

Devlet, hukuk, ahlak gibi soyut bilgilerinin kaynaksız üretildiğini varsaymak bile olası değildir. Zira bu bilgilerin de nesnel nedeni insandır, insan ihtiyacı için üretilmiştir.

 

Bilginin doğru ve gerçeklik statüsünde olduğunu bilmek istiyorsak, o bilginin kaynaklı olup olmadığının bilinmesinin zorunluluğu vardır. Bu zorunluluğa göre nesnel olmayan, tesbit edilmeyen varsayımlara ait olan bilgilerin gerçek bilgi olmayacağı ortaya çıkar.

 

Nasılki bir çakı pıçağı, bir şemsiye, bir kimyasal madde hakkında tüm ayrıntılarıyla somut bilgilere sahip olabiliyorsak, bir cin, bir melek, ve ruhsal bir yaratıcı hakkındaki bigilerimiz kaynaksız olduğundan doğrulanan bilgiler olmayacaktır.

 

Bu nedenle, gerçekçi bilgilerin ancak bilimsel yolla edebileceğinin kaçınılmazlığı kuralı oluşuyor. Bilim dışında elde edilen bilgiler kaynaksız olduğundan geçerliliği söz konusu olamaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın suheda

 

Bir yaşama amacınız olduğunu nereden çıkarttınız. Yaşamın nedenleri ve sonuçları vardır o kadar. Cevap yaşamak zorunda olduğunuz için yaşadığınızdır.

 

Saygılar...

 

"yaşamak zorunda olduğum için yaşıyorum"...

 

değerli dostum,

 

insan neden yaşamak zorundadır?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.....

Devlet, hukuk, ahlak gibi soyut bilgilerinin kaynaksız üretildiğini varsaymak bile olası değildir. Zira bu bilgilerin de nesnel nedeni insandır, insan ihtiyacı için üretilmiştir.

 

Nedenselliği insan olan soyut disiplinleri kabul edeceksek,dini neden safdışı bırakalım?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tevvekkel bir yasam tarzi inansanda inanmasanda yok olucagin an kimse sana yaerdim edemez.

Valla lena, doğrusun. Asıl olan bireyselliktir. Tek yumurta ikizi de doğsak yalnız, yapayalnız kendimizle baş başa öleceğiz... O an elimizi tutan biri olsa bile farketmeyecek.

 

O yüzden dünyada kafayı sıyırmaya değer hiç bir şey yoktur... Kafanı tak, beynin zonklayıncaya kadar düşün, yakışır insana, ama "çok düşünen kafayı sıyırır" safsatası... Neyini sıyıracaksın be kardeşim, neye değer de?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nedenselliği insan olan soyut disiplinleri kabul edeceksek,dini neden safdışı bırakalım?

Pardon, bırakan kim? Din neden doğdu'yu incelemeyelim diyen kimdi? Bu da tabii ki nedenselliğin bir parçası. İncelenmeye de tabii ki değer. Biz tanrı ile karşılaşsak inceleyeceğiz diyoruz, ilahi gökyüzü, ettiğin lafa bak...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"yaşamak zorunda olduğum için yaşıyorum"...

 

değerli dostum,

 

insan neden yaşamak zorundadır?

Sayın Mavi :clover:

 

Herkes için tek geçerli cevap; doğduğu için olsa gerek! :) Ama yaşama her birimiz başka amaçlar atfedip, bir sebep bulur ve onun için yaşarız. Ben kendi hedeflerimi sık sık değiştiririm örneğin sevgi olur, insanlık olur, mutluluk olur, onur olur, itibar olur, toplum olur, adalet olur, dürüstlük olur, fedakarlık olur, vicdan olur, geriye iz bırakmak olur, olur da olur saymakla bitmez işte. Bu sebebi bulamayıp intihar etmiş çok insan da vardır tabii.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben şu dünyadaki hiç bir şeyin gereksiz yada tesadüfen olduğuna inanmam arkadaşım,

öyle yaşamak zorundasın yaşıyorsun gibi basit ve somut bir yaklaşımla asla değerlendirmem hayatı öyleki ben yol kenarındaki çalıların bile bir anlamı olduğuna inanan bir insanım....Ve hiç bir şeyin ama hiç bir şeyin tesadüfen var olduğuna inanmayan..

 

Fakat benim yukarıda anlatmak istediğim bu değildi tabi,insan kendi içerisine ne kadar dönüp bakabiliyor kim olduğunu ne olduğunu ve nereye gitmekte olduğunu sorgulayabiliyorki Allah'ı sorgulasın..

Gözünün görmediği bir şeyi inkar etmek ne kadar kolaysa kabul edip ona inanmak o kadar zordur..

Sayın suheda

 

Ben de bu dünyadaki hiç bir şeyin gereksiz yada tesadüfen olduğuna inanmam, bu konuda aynı fikirde olduğumuzu öğrenmek güzel :clover: Aramızaki fark ise çalılara verdiğimiz anlamların farklı olmasında! Bu arada hayat beklediğinizden çok daha basit ve somut olabilir. İnsanın hayal gücünün sonu yok. Ben de hayal kurmayı çok severim. Fantastik olaylar da çok ilgimi çeker. O olaylara kendimi içindeymişçesine katar, zevkini yaşarım. Ama rüyanın bitip, uyanmam gerektiği an gerçek ve somut yaşama dönerim.

 

İnsanın kendi içerisine bakmasına gelince, beyin denen organın özelliklerini, tıbbı, nörolojiyi, nörofizyolojiyi, nöropatolojiyi, nöroendokrinolojiyi, nöroanotomiyi, nöropsikiyatriyi iyice öğrenmiş bir insan için gayet anlaşılır, kolay ve nettir. Bilgi herşeyde olduğu gibi burada da öncelikli şarttır. Bunları bilmeyen insan için bu iç kavramı bilinmez gizemlidir. Bilginin olmadığı yeri hayal dünyamız kapamaya çalışır. İçini bilen gerçek insan, bu bilgilerle bilir, kim olduğunu, ne olduğunu bilebilir. Nereye gittiğini de herkesten iyi belirler, sorgular. Tanrının sorgulanması da aynı şekilde başka bilimsel bilgilere vakıf olduktan sonra rahatlıkla yapılabilir.

 

Gözünüzün görmediği şeyi inkar eden hata eder, yanılma payı vardır. Zira kanıt görmemek, yarın görmeyeceğimize delil değildir. Bu yüzden inkar edebilmek tüm bilgilerin hepsine sahip olmakla mümkün olabilir ve buna kolay denemez, dünyanın en zor şeyi denir. İnanmak ise sanılanın aksine çok daha kolaydır. Sizi şaşırtan birşey görürsünüz, bilgi seviyenizle açıklayamazsanız, böyle birşey kendiliğinden olamaz der, tanrı varmış demek ki diyiverirsiniz, olur biter. Daha sonra üstelik bu zahmetsiz düşünce, hayat boyu her şeyi inceleme zahmetinden de sizi kurtarıverir.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bİr kere konu çok derin.Öyle yüzeysel açılımlarla yada çok derin olduğu zannedilen bilgilerle tartışmak bence tuzu eksik olan yemek gibidir.Çünkü birincisi konuya duygusal yaklaşmamanız lazım.Yani obkejektif olmalısınız ikincisi ise mantıklı olmalı söylemler.(burda bunlar yok diyerek yazmadım)

 

Ben sonradan böyle bir inanca nail olan biriyim.Evet bence Tanrı var yada Allah yada Rab...gider.TAbi varlığını kabul etmek benim kendi fikrimdir.Çünkü felsefik açıdan baktığın zaman görmediğin duymadığın bir şeye nasıl inanırsın.Hani derler ya ben görmediğim şeye inanmam.Öncelikle Tanrı inancından ne bekliyoruz yada Tanrıdan ne bekliyoruz.Kimisi der ki Tanrı inancı Allah inancı karşılıksızdır kimisi der e ben niye o zaman dua edip ibadet ediyorum.İbadet ediyorum ki dualarım kabul olsun.O zaman karşılıklı oluyor.Tabi duanın nasıl bir içtenlikle söylendiği önemli....

 

Varlığını kabul etmek için bir şeyi illa görmek gerekmez.Descartesi bir sözünden aklın yani saf düşüncenin sadece insanda biteceğini doğruluğa da acıya da hatayada insan sadece kendi elleri ile katlanacağını ve olayı yaratandan sürdüren de sonuçlandıranda insandır süreci devam ettiren ise akıldır bilimdir demiştir.Birnevi Immanuel Kantın pratik usun eleştrisi kitabıında yazdığı olay gibi ne yaparsan yap insan olgusunu değiştiremessin. İnsanı yaratan da bir akıldır.

 

Yani insanı oluşturan ona kimlik veren aslında o insanın aklıdır.Peki akıl nerden geliyor.Tabiyatta inkar edilecek bir çok şey vardır.Aksini görebildiğiniz yada antitezini yaratabildiğiniz herşeyi yani alternatifi yarattığınız herşeyi inkar edebilirsiniz.ANcak yaratamadığınız durumlarda ya kabul edersiniz yada gidersiniz ama buda bir kabullenmektir.

 

Bİze liselerde ortaokullarda fizikte bir teori öğretmişlerdi işte enerji yoktan var edilemez ...bilmem ne tekerleme gibi bir söz ezberletip durdular.Bİr enerji yoktan var edilemez mi yoksa yok olan bir enerji var olan enerji var olmak için kendi kendini mi meydana getirir veya oluşum yaratır.Enerji ne yoktan var edilir nede var olan bir enerji inkar edilebilir.O zaten vardır.Önemli doğru noktadan manzaraya bakmanızdır.

 

Tanrı varmıdır yokmudur,var ise eğer dünya düzenindeki çarpıklıklar niye yok ise biz nasıl olduk....sürer gider bu.Din insaları düzene sokan bir kurallar bütünü.Yani anayasa içerisnde emir ve buyruklar var.İlginçtir ki işte Tanrı inancı nasıl bir dünyadır ki insanlar Toplumsal yaşamda sorumlu olduğu yasalar dan bir haberken binlerce yıl önce gökten meydana getirilmiş ve günümüze kadar gelmiş olanı kitabı (kuran-ı kerim) ezbere biliyorlar hemde her maddesini.İngilizceyi derste zor öğrenirken çocuklarımız hatta 50 sinden 60 sından 70 sinden sonra teyzelerimiz ninelerimiz arapçayı öğrenip kuran okuyorlar...işte nasıl bir bağlayıcı unsurdur ki bu bu kadar kudretli bir etkiye sahip olabiliyor.

 

Bİr kere ne ölümsüzlük var, nede öldükten sonra dirilme ...Öldünmü ölürsün biter yani...Eğer öyle bir şey olsa idi Peygam berler ölmezdi.Nitekim hristiyanların inancına göre incilde Hz. İsanın tekrar başka yeryüzüne indiğini bir insan kılığında geldiğini yazdığını söylerler.Hz.Muhammed (SAV) peygamberimiz için neden bir iddia yoktur o zaman çünkü Tanrı'nın yani Allah'ın böyle bir lütfu yoktıur.Yaşama hakkı bir kere verilir ya iyi kullanırsın yada batarsın ....

 

Akıl bir kere vücudun bütünüdür.Aklın geliştikçe ilme sarıldıkça insan kendine döner.ANcak unutmamak lazımdır ki Tanrı aklı verir fakat onu kullanmak geliştirmek insana kalmıştır.

 

Toplumu bağlayıcı bir unsur ile bir arada tutamassanız dağılmalar çatlamalar olur.Yani bir düzen getirmek istiyorsanız eğer bir yol gösteren şarttır.Çünkü mantığınıza ya herkez uyar ya biri ikisi yada hiç kimse .....

 

Ben doğruyu mantıkta buldum biraz geç buldum ama buldum...Benim için Tanrı ,Allah, Rab... vardır ve kudreti yüksektir.İnkar edene karışmam bilakis dışlamam çünkü benim inanmakla aldığım huzurun ve rahatlığını o inanmamakla görsün isterim....Kuran benim içinde bir yol göstericidir ancak mantık dahilinde çünkü dünü dün ile bugünü ise dakikaları ile yarını ise planlarınızla takip edersiniz...İnanç bütünleyiciniz , mantık ise doğruyalıcınız dır nitekim benim için öyle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tartışabilecek kadar bilgisi olan insanlar için az ama öz değeri olan bir takım bilgiler altın değerindedir. O bilinçli ve belli seviyedeki insan bu bilgilerden bir çok çıkarımlar yapabilir.

.

.

.

Bu nedenle, gerçekçi bilgilerin ancak bilimsel yolla edebileceğinin kaçınılmazlığı kuralı oluşuyor. Bilim dışında elde edilen bilgiler kaynaksız olduğundan geçerliliği söz konusu olamaz.

 

Siz yinede ort seviyede anlatın,hatta biraz daha düşürün seviyeyi.

 

Klasik bir cevap olan Aklını bir çakı,bir şemsiye gibi gösterbiyormusun sorusu akıma geldi hemen.

 

Sizde aklınızı bir çakı gibi göstermeyeceğinize göre, onu mantığınızla anlatmaya çalışacaksınız ve öyle kanıtlycaksınız.

 

İnançlı bir insanda o mantıktan kuran-i kerimden anlatarak kanıtlaycaktır.

 

Şimdi size göre çelişki var ola bilir fakat bna göre yoktur,bu konuda daha öncede çok yazdık.

 

Yani konuya bakış açınız önemli,inanarak bakarsan görebilirsin,o inanç zaten yoksa neresinden bakardsanız bakın göremesiniz.

 

Başka yorumlar çıkartırsınız ki buda çıkmza götürür konuyu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın suheda

 

Ben de bu dünyadaki hiç bir şeyin gereksiz yada tesadüfen olduğuna inanmam, bu konuda aynı fikirde olduğumuzu öğrenmek güzel :clover: Aramızaki fark ise çalılara verdiğimiz anlamların farklı olmasında! Bu arada hayat beklediğinizden çok daha basit ve somut olabilir. İnsanın hayal gücünün sonu yok. Ben de hayal kurmayı çok severim. Fantastik olaylar da çok ilgimi çeker. O olaylara kendimi içindeymişçesine katar, zevkini yaşarım. Ama rüyanın bitip, uyanmam gerektiği an gerçek ve somut yaşama dönerim.

 

İnsanın kendi içerisine bakmasına gelince, beyin denen organın özelliklerini, tıbbı, nörolojiyi, nörofizyolojiyi, nöropatolojiyi, nöroendokrinolojiyi, nöroanotomiyi, nöropsikiyatriyi iyice öğrenmiş bir insan için gayet anlaşılır, kolay ve nettir. Bilgi herşeyde olduğu gibi burada da öncelikli şarttır. Bunları bilmeyen insan için bu iç kavramı bilinmez gizemlidir. Bilginin olmadığı yeri hayal dünyamız kapamaya çalışır. İçini bilen gerçek insan, bu bilgilerle bilir, kim olduğunu, ne olduğunu bilebilir. Nereye gittiğini de herkesten iyi belirler, sorgular. Tanrının sorgulanması da aynı şekilde başka bilimsel bilgilere vakıf olduktan sonra rahatlıkla yapılabilir.

 

Gözünüzün görmediği şeyi inkar eden hata eder, yanılma payı vardır. Zira kanıt görmemek, yarın görmeyeceğimize delil değildir. Bu yüzden inkar edebilmek tüm bilgilerin hepsine sahip olmakla mümkün olabilir ve buna kolay denemez, dünyanın en zor şeyi denir. İnanmak ise sanılanın aksine çok daha kolaydır. Sizi şaşırtan birşey görürsünüz, bilgi seviyenizle açıklayamazsanız, böyle birşey kendiliğinden olamaz der, tanrı varmış demek ki diyiverirsiniz, olur biter. Daha sonra üstelik bu zahmetsiz düşünce, hayat boyu her şeyi inceleme zahmetinden de sizi kurtarıverir.

 

Saygılar...

 

 

Bilginin eksik olduğu yerde Şeytan bitiverir hemencecik.. :) eksik bilgiyle ve telaşeyle yapılan işlere Şeytan işi,Şeytan karışmış bu işe derler ya.. :D

 

Peki Sn.Domuzbağı.. :)

 

BİLİM..nedir aslında..neyi Bilmiyorduk..şimdi bildik..ve her ne ise o bildiğimiz,biz bildiğimiz için Bilimsel oldu..peki biz NEYİ bildik..o bildiğimiz her ne ise bir İLİM yoksa ÖZ,ünde neresi Bilimsel olacaktıki.. :) yada içinde İlim var olsun..biz bulup Bilmeseydik o İlim orada duracaktı sonsuza kadar.. :)

 

Bir maddenin atomlarını saymayı Bilebildik..fakat o atomlar aynı sayıda orada vardı..anlatabilmişizdir inşallah.. :D :sweatingbullets: :sweatingbullets:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Valla lena, doğrusun. Asıl olan bireyselliktir. Tek yumurta ikizi de doğsak yalnız, yapayalnız kendimizle baş başa öleceğiz... O an elimizi tutan biri olsa bile farketmeyecek.

 

O yüzden dünyada kafayı sıyırmaya değer hiç bir şey yoktur... Kafanı tak, beynin zonklayıncaya kadar düşün, yakışır insana, ama "çok düşünen kafayı sıyırır" safsatası... Neyini sıyıracaksın be kardeşim, neye değer de?

 

 

Tabi varsa birşeyler sat sat ye boş bir yaşantı bulunduğun yaşadığın topraklara baskılarınada mağruz kalıyorsun eee netice ya söylenicek çok şey var ama söylemiyelim daha iyi.

Biraz haber biraz eylence biraz rakı işte ben buyum birdahamı geliceyimde kafayı sıyarana kadar uraşayım nerde tırak orda bırak arkadan gelen fanatik hırslılar düşünsün.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.