Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

IRKÇI TERANELER


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
Hepimiz insanız yanlış yapabiliriz, özür dilemenize gerek yok. Kırdımsa ben özür dilerim.

.

.

.

07:28 Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti" derler. De ki: ALLAH KÖTÜLÜĞÜ EMRETMEZ. ALLAH'A KARŞI BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ Mİ SÖYLÜYORSUNUZ?

 

Web Siteme Git

 

Bakın ayrıntılı bir bilgi ;) galiba demek istediğiniz bu hükümlerin ''eli keselim,olsun bitsin'' ya da ''hırsızlık yaptın mı,sorgusuz eli kesilsin'' bir yaklaşımdan çok öte olduğu.Bunu verdiğiniz örnekle de çok iyi anlatmışsınız.Teşekkür ederim.

Gönderi tarihi:
Arapça bir çok kavram esnek olduğu için bir çok anlama geliyor.

 

Örneğin daraba kelimesi

 

daraba; vurmak

 

daraba;uzaklaştırmak

 

daraba;misal vermek

 

Ayetn siyak ve sibakını ve kuranın bütüünlüğünüde devre dışı bırakarak bir ayetteki daraba kelimesini vurmak diye alırsak bu bizi yanıltır.Bu takdirde kadınları dövmeyi din sayan cahiliye mantıığını farkında olmadan nisa 34 te kurana sokmuş oluruz

 

Işte şifreyi çözdünüz!

 

Muhammed Islam öncesi Arap geleneklerinin çoğunu Kurana koyarak sürdürüp ve sadece bazılarını kendi menfaatleri yonünde değiştirmekten geri kalmamıştır. 4/34 Ayeti Enternasyonal Forumlarda en cok tartısılan ayetlerdendir. Bilinki, araplar bu tartısmalarda bunun "vurmak" oldugunu inkar etmezler. Nitekim, en cok bilinen Kuran mealleri bunu "vurmak" olarak gösterir. Bu konu bile degildir. Egitim görmuş Araplar 4/34un "dövme" olup olmadıgını degilde, dövmenin nasıl oldugunda tartışırlar. Nereye vurulur? Yüze vurulmaz derler. "Miswak" kullanarak vurun derler. Yani cok traji-komik tartışmalara girerler. "Miswak" Arapların dişlerini temizlemek icin kullandiklari küçücük kürdan gibi bir sey. Yani , kocası öfkelendi ve karısını dövmeye başlar, ve aniden derki, beni bekle, ben gidip bir "miswak" alıp seni vuracagım gibi saçmalıklar.

 

4/34'u Arap ülkelerinde araplar inkar etmez. Sahih hadisler Okununca (Buhari), görebilirizki Muhammed Ayşeyide dövmüştür. Ayşenin sözleri hadislerde yazılıdir. Kuran Arap geleneklerini sürdürür. Dahada anlamak için arap geleneklerine bakınız. Irana bakin, Müslüman ülkelerine bakin. Islami yakın takip etmek, araplaşmak gibi anlaşılır. Kullandıgınız Turkce dilinize bakın, doguda dahada dindar olan Turklerin dilinde dahada fazla arapca kelimeler vardır. Allah, Elhemdulullah, Illallah, Suphenallah, Vallah Billah, Haspinallah, Bismillah, Eyvallah, ... gibi ... Ve dindar Musluman Turklerin giydikleri elbiselere bakin, Musluman olmayı araplasmakla anlamıslardır. Bunun sebebi, Islam Arap geleneklerini takip etmektir.

 

Acaip şey şu: Araplar, sizin kullandigınız Türkçe Kuranı, Kuran bile saymıyorlar. Hiç bir tercumeyi Kuran olarak tanımıyorlar. Sade bir Kuran vardir derler. O da arapçadır derler. Demekki, Allah yalnız arapça konuşurmuş! Diger trajik olan şey, bu kadar eziyet çeken Iran halkı, güzel kültürlerini kaybeden Iran halkı, araplaşan Iran halkı .... Suudi Arabistan veya Kuveyt gibi ülkeler tarafından "Musluman" olarak bile tanınmaz.

 

 

Islam dini budur. Yalan reform edilemez!

Gönderi tarihi:
Anlatamadım galiba. Yapın dediği şeyin o olduğunu sen söylüyorsun.

Asıl ben anlatamadım galiba. Ben tam da böyle geri dönüşler olmasın diye adım adım ilerlemeyi önerdim.

 

Eğer yapın dediği şeyin o olduğunu ben söylüyorsam, o zaman sen "Kurân hırsızın elini kesin diyor mu, demiyor mu?" diye sorduğum zaman "Hayır, böyle bir şey demiyor" diye yanıt vermeliydin. Ben de o zaman ona göre yanıt verirdim. O zaman iyi düşün karar ver, baştan soruyorum:

 

Kurân "hırsızın elini kesin" diyor mu, demiyor mu? Ama, ancak, fakat eklemeden lütfen. Net cevap.

Gönderi tarihi:

Kuran "Elleri Kesin" der.

 

Enteresan nokta ... Kuranın Allahtan geldiğine inanıp, aynı zamanda bu emiri sevmiyenler veya benimsemiyenler bana sadece bunu ifade ediyorlar:

Allahtan daha iyi biliyorlar veya daha da merhametliler!

Gönderi tarihi:

Süheyla, katkılarınız için teşekkür ediyorum. Ayet şudur:

 

"Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah'tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin." (Kurân 5/38)

 

Dünyada bundan net, bundan açık ve bundan kesin bir cümle az bulunur herhalde. Bunu ne o yana döndürmenin, ne bu yana döndürmenin, ne yanlış tercüme demenin, bir çıkış ve çıkar yol bulmanın ihtimali yoktur. Elbette yerine getirilmesi düşünülemeyecek bir yaptırımdır, insan haklarına aykırıdır. Çağdaş hukuk beden bütünlüğünü bozucu ceza verilemeyeceğini kesin olarak karara bağlamıştır. Ayrıca çare değildir. Hırsızdan bozma dilenciler yaratır. Düzenli aralıklarla biriken dilencileri ortadan kaldırma operasyonları gerektirir. Babil kralı Hammurabi'den alıntı ilkel bir yasadır. TC yasalarının alıntı olduğunu söyleyenlere ithaf olunur. Sözünü etmeniz bile uygar dünyadan dışlanmanıza yeterlidir.

 

Sadece bu değil, "erkek ve kadının" diye belirtmesi, apayrı bir fiyasko, hiç bir uygar yasa bir hükmün kadın ve erkeğe uygulanacağını belirtme gereği duymaz. Çünkü çağdaş hukuk cinsiyet ayrımını kesin biçimde kaldırmıştır. Ayette bunu belirtme gereği niye duyuyor?

 

Çünkü bir çok Kurân hükmü, cinsiyet ayrımı yapar. Burada yapmadığını belirtmek zorunda kalıyor. Örneğin kısasın ancak erkeğe erkek, dişiye dişi yapılabileceğini söyler. Kadına erkek kısas yapamazsınız. Aynı şekilde köle - hür ayrımı da yapar. Köleye hürü kısas edemezsiniz. Hangi birinı yazayım... Çağdaş hukuk tarafından kesin biçimde reddedilmiş bir çok hüküm içerir. Uygulanmalarından söz dahi edilmesi düşünülemez...

Gönderi tarihi:
Kurân "hırsızın elini kesin" diyor mu, demiyor mu? Ama, ancak, fakat eklemeden lütfen. Net cevap.

 

Demirefe, görüyorumki, yapılan yorumları o derin Arapça bilgin ile çürütememişsin. Benim Arapçam yok ve bu yorumlardan anladığım kadarıyla, Kuranda böyle bir ceza yok. Daha önce de ifade ettiğim gibi olsa bile bugün geçerli olması gerekmiyor. Ha, şimdi sen dinden çıktın diyeceksin. Ben de derim ki bunu deme hakkını kendinde nasıl görüyorsun bir, her türlü inanç olabileceğini ve bunların arasında tek birini doğrudur diye dayatmanın yanlış olduğunu söylediğini hatırlatırım iki

Gönderi tarihi:
bu emiri sevmiyenler veya benimsemiyenler[/u] bana sadece bunu ifade ediyorlar:

Allahtan daha iyi biliyorlar veya daha da merhametliler!

 

Sn.Suheyla,

 

Sizin bu argümana dayanıp Kuranı redddederkenki eleştirileriniz de aynı sığ yaklaşımla olmuyor mu ? Yani, siz de bu cezayı merhametsiz bulup, Allahtan daha iyi biliyorsunuz ve sizin görüşünüze göre "Tanrı merhametsiz olamayacağına göre Kuran Tanrı sözü değildir" çıkarımınız da buna dayanmıyor mu ?

Gönderi tarihi:
Ayetin siyak ve sibakını ( cümlenin, sözün bağlamı ) ve kuranın bütünlüğünüde devre dışı bırakarak bir ayetteki daraba kelimesini vurmak diye alırsak bu bizi yanıltır.Bu takdirde kadınları dövmeyi din sayan cahiliye mantıığını farkında olmadan nisa 34 te kurana sokmuş oluruz

 

Sn.Suheyla,

 

Bir önceki cümleyi neden dikkate almıyorsunuz ? Bu cümleden anlaşılıyor ki; Kuran’daki bir ayeti cımbızla çekip yorumlarsanız böyle yanlış çıkarımlar yapmanız son derece doğal.

 

4/34'u Arap ülkelerinde araplar inkar etmez.

Kabul etmeyenler de var. Buyrun size bir örnek:

 

Sünniliğe Eleştiri

 

Sünniliğe ve Karadavi'ye sert eleştiriler

 

Cemal el-Benna'nın geleneksel Sünniliği ve Karadavi'yi eleştiren “Haddesena (Bize Bildirdi) Aşireti Cinayeti” adlı yeni kitabı Mısır'ı karıştırdı...

Müslüman Kardeşler hareketinin kurucusu Hasan el-Benna’nın en küçük kardeşi ve Müslüman bir düşünür olan Cemal el-Benna, geleneksel Sünniliği eleştirdiği “Haddesena (Bize Bildirdi) Aşireti Cinayeti” adlı yeni bir kitap hazırladı. Benna, bu kitabın zamanlamasının Yusuf el-Karadavi’nin Ramazan ayının sonlarında Şiileri eleştirdiği açıklamalarıyla ilişkili olmadığını kaydetti.

Klasik Sünniliği eleştiren bir kitap olması hasebiyle, kitabı okumadan sadece başlığından yola çıkarak kendisine yönelik şiddetli hücumların olacağını belirten Benna, Haddesena (Bize Bildirdi) aşiretiyle, aslında bazılarının yüzyıllar boyu Müslümanlara naklettikleri yüzlerce hadis rivayetini, Peygambere nispet etmelerini kastettiğinin altını çizdi.

KİTAP MISIR'I KARIŞTIRDI

Mısır’da ise kitaba yönelik yoğun eleştiriler şimdiden başlamış durumda. Bir çok kişi kitabın, özellikle de Müslüman Alimler Birliği Genel Başkanı Yusuf el-Karadavi’nin İran’a ve Şiiliğe yüklendiği bir dönemde Sünniliğe yapılmış bir saldırı olarak dikkat çekeceğini düşünüyor.

Mısır’da açılan davayı önemsemediğini belirten Benna, kendisine mahkemeden hiçbir yazı gelmediğini söyledi. Benna ayrıca Yüksek İslam Konseyi Başkanı Yusuf el-Bedri’nin kitaplarının yasaklanması, söylediklerinin medyada yayınlanmasının engellenmesi ve yazdıkları nedeniyle cezalandırılması konusunda verdiği fetvayı hiçbir şekilde önemsemediğini dile getirdi.

Mısır'da daha önce de "aykırı" görüşleri sebebiyle Muhammed Halefullah ve Nasr Ebu Zeyd'in de kitapları yasaklanmış ve mürted/kafir ilan edilmişlerdi.

 

BENNA: İNSANLARA SADECE GERÇEKLERİ ANLAT!

Benna, yazdıkları konusunda, kendisinin elde ettiği hakikatleri insanlarla paylaştığını, bunun son günlerde meydana gelen güncel olay ya da tartışmalarla bir ilgisinin bulunmadığını, kitabının uydurma hadisler konusunu ele aldığını ve bu kitabı yazmak için uzun süren bir inziva dönemi yaşadığını dile getirdi.

Benna sözlerini şöyle sürdürdü: “Kitabımın maksadının dışına çıkarıldığını düşünüyorum." Önsözünde kendisinin Sünniliği veya Sünnileri kastetmediğini yazdığını belirten Benna, kitabının tedvin edilmeden 150 sene önce hadislerin nasıl rivayet edildiğiyle ilgilendiğini kaydetti.

BENNA: "PEYGAMBERİMİZ VE DÖRT HALİFE HADİS YAZIMI YASAKLAMIŞTI"

Kendisinin dayandığı temel noktanın Peygamber'in (as) hadislerin yazılmasını yasaklaması olduğunu belirten Benna, bazı sahabilerin bu hadisleri yazmasının ise ezberlemek ve daha sonra da insanlara özetlemek maksadıyla olduğunu ifade etti.

Hadis yazarlarının, Peygambere ve Hulefa-yı Raşidin’e ait sözleri ve bir takım tarihi olayları devasa bir külliyat şeklinde tedvin ettiklerini belirten Benna, hadislerin Hulefa-i Raşidin döneminde yazılmadığını, Ömer bin Hattab’ın önce bu hadislerin yazılması konusunda görüş belirtip daha sonra istihareye çekildiğini ve bir ay süren bir süre sonunda dışarı çıkıp bir takım yazılar yazıp sonra tamamen kendilerini (Allah’ın vahyi yerine) bu yazdıklarına veren bir takım topluluklar olduğunu hatırlatarak “Ben Allah’ın kitabına hiçbir şeyi ortak koşmam” dediğini ifade ediyor.

Hadislerin tedvinini yasak olmasının yanı sıra Resulullah’ın tekrar tekrar az rivayette bulunulması yönünde vasiyette bulunduğunu belirten Benna, Medine’de rivayet edilmekte olan hadislerin nadiren 500’ü geçtiğini ifade etti.

İRAN, HİNDİSTAN VE SİND'DE HADİS RİVAYETLERİ

Benna, Hadislerin Hind, Sind, Buhara ve İran’da tedvin edildiğinin ya da ortaya çıkarıldığının doğru bir tespit olmadığını belirterek, İslam toplumunun yönetim biçiminin imparatorluk seviyesine gelmesiyle birlikte peygamber döneminde çözümü öngörülmemiş sorunların ortaya çıktığını, bu nedenle yeni çıkmış sorunlara getirilen çözümlere dini bir boyut eklenmesi gerektiğini kaydetti. Bu meselelere dini bir karakter kazandırılmasının da ancak Kuran ve Sünnet’le olabileceğini belirten Benna, Kuran’ın ayrıntılara girmeyen bir kitap olması ve kendisine bir şey katılmasının imkansız olması hasebiyle geriye bir tek sünnet ve hadisin kaldığını ifade etti.

Haddesena (Bize bildirdi) kabilesinin Allah’ın kıyamet günü görülmesi meselesini akide kitaplarına soktuğunu belirten Benna, Allah’ın beşer gibi olmamakla birlikte iki eli olan bir varlık gibi tanıtıldığını, kabir azabı, şefaat, mizan gibi konuların akideye sonradan dahil edildiğini ifade etti.

"KUR'AN'DA NESH EDİLMİŞ AYET YOK"

Benna şunları söyledi: “Kuran’a nesh iftirası attılar, kılıç ve savaş ayetinin inmesiyle birlikte yüze yakın barış ve sulh ayetinin ilga edildiğini iddia ettiler, aynı şekilde müthiş delaletlere ve anlamlar sahip olan ayetleri komik yorumlarla anlamlarını bozdular.”

Benna şunları ekledi: “Haddesena kabilesi, bize aslı astarı olmayan yüzlerce İsrailiyat aktardı, bunlar bizim literatürümüze girdi. Öyle ki bu rivayetlerde Ğaranik hadisesinde peygamberin putlara övgüler düzdüğü söylendi, bu aktarımlarda sağını solunu fark edemeyecek kadar hasta olduğu, her gece karılarını ziyaret ettiği ve 30 erkek gücünde olduğu iddia edildi.”

KIRILGAN MÜSLÜMAN MODELİ

Benna, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu kabile, geleceğe değil hep geriye bakan bir Müslüman modeli oluşturdu. Bu modeli benimseyen insanlar atlarına ilgi göstermemeye, kadınlara bakmamaya başladı. Hayatlarını farz olmayan çeşitli dua, namaz ve oruçlarla doldurdular. Öyle ki Müslümanlara kültür, bilgi ve sanatla ilgilenecek zaman kalmadı.”

Müslüman düşünür, haddesena kabilesinin özellikle özü şu dört sözden oluşan benzeri onlarca hadisin Müslüman topluma karşı cinayet işlediğini vurguladı: “Sırtına vursa ve malını gasp etse de seni yönetene itaat et”, “Yönetim İşlerini bir kadının üslendiği kavim kurtuluşa eremez” ve mürtedin öldürülmesi gerektiği düşüncesinin temel dayanağı olan “Kim dinini değiştirirse onu öldürün ve hilafetin sahipleriyle ilgili “İmamlar Kureyş’tendir”.

Benna, “Benim savunduğum bu düşüncelerle ilgili şu ana kadar Mısır’ın farklı yerlerinde tam dört mahkeme açılmış durumda.” şeklinde konuştu.

 

Kaynak: timeturk.com

Gönderi tarihi:
Sahih hadisler Okununca (Buhari),

HADİS HADİSLERİ YARGILARSA

 

Daha evvel gördüğümüz gibi hadis adı altında söylenen sözlerin birçoğunu Kuran ve akıl reddetmektedir. Bunun yanında dine kaynak gibi gösterilen bu hadisleri yargılayıp, bunların yanlışlığını ortaya koyacak hadisler de mevcuttur. 4. Bölümdeki hadis incelenmesinde ve 7. Bölümdeki hadis-hadis çelişkisi konusunda bunun örneklerini gördük. Bu bölümde hadisleri hadislere yargılatırken amacımız bir kısım hadisleri reddedip, kendi kafamıza uyanları toplamak değildir. Çünkü böyle bir gayret içinde olmayı (hele günümüzdeki tabloyu görenler için) Kuran’ı yetersiz bulmanın bir uzantısı olarak görmekteyiz. Kuran yeterliyse onla yetinmek ve gerçekle yalanın karıştığı izahlardan medet ummamak zorundayız. Amacımız, hadisleri dini kaynak diye uyduranların yorumla ve görmemezlikten gelerek ve birçok ayrı anlamlı hadisten kafalarına uyanı seçme yoluyla kendi uydurdukları hadislerle bile çeliştiklerini göstermektir.

 

Sünni ve Şii İslam’ın hadis kitapları yazmaları bile kendi kabul ettikleri hadislerde anlatılan, Peygamber’in hadis yazımını yasaklayan tavrıyla çelişmektedir. 4. Bölümde de değindiğimiz bu konuyla ilgili şu hadislere bakalım:

 

Allah’ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.

Tirmizi, Es Sunan, K. İlm 11

 

Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve “Yazdığınız şey nedir?” dedi. “Senden işittiğimiz hadisler” dedik. Hz. Peygamber: “Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.”

El Hatib, Takyid 33

 

PEYGAMBERİMİZ HADİS YAZIMINI YASAKLAMIŞTI

 

Dikkat ederseniz Peygamber’in hadis yazımını yasaklayan bu hadislerini, hadis kitaplarını dinin kaynağı kabul edenler nakletmiştir. Madem bu hadisleri biliyorsunuz, o zaman niye hadis kitapları yazıyorsunuz? Siz Peygamber’den daha mı akıllı olduğunuzu iddia ediyorsunuz? Yoksa Peygamber’den daha mı çok dini düşünüyorsunuz? “Peygamber o zaman Kuran’la hadis karışmasın diye hadis yazdırmadı, artık Kuran’la karışma tehlikesi yok, o yüzden hadis kitapları yazıyoruz” demek tatmin edici bir açıklama değildir. Hadisler Kuran gibi dinin kaynağı olsaydı ve Peygamber hadisleri yazdırmayıp, unutulmaya mahkum etseydi dini eksik tebliğ etmiş olmaz mıydı? Hadisler dinin bir kaynağı, lüzumlu bir parçası ise nasıl olur da yazılmak yoluyla muhafaza edilmezler? Kuran’daki sureler karışmıyordu da, hadisler niye karışacaktı? Peki Peygamber’in, Kuran’la

karışma tehlikesi ortadan kalkınca hadisleri yazın diye bir hadisi var mı? Sonuç olarak diyebiliriz ki; ey hadislere dinini yaslayanlar, bu hadislerin yargısına göre hadis kitaplarınızı yakmak, yok etmek zorundasınız. Bu hadislerin yargısına uyuyor musunuz?

 

Hadislerle Kuran’da olmayan helal ve haramların dine girdiğini de görüyoruz. Bir de şu hadisleri inceleyelim:

 

Ey insanlar ateş tutuşturuldu ve karanlık gecenin parçaları gibi fitneler yakınlaştı. Allah’a yemin ederim ki aleyhimde tutunacak bir şeyiniz yoktur; Kuran’ın helal kıldıkları dışında bir şeyi helal kılmadım. Kuran’ın haram kıldıkları dışındakileri de haram kılmadım.

 

İbni Hişam Siret 4 sayfa 332

 

Allah bazı farizalar vazetmiştir, onları aşmayın. Bazı hadler koymuştur, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onları yapmayın. Bazı şeyleri de unutmaksızın size rahmet olması için hatırlatmamıştır, onları da araştırmayın.

 

Mahmud Ebu Reyye,

Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, sayfa 403

 

Allah’ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Hakkında sustuğu ise serbesttir. Allah’ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir.

 

Ebu Davud K. Etime 39/Tırmizi K. Libas 6

İbni Mace K. Etime 60/El-Müracaat sayfa 20

 

Bu hadislere göre Kuran’ın belirttiklerinin dışında haram yoktur. Şimdi nasıl kadınlarla el sıkışmayı, müzik dinlemeyi, resim yapmayı haramlaştıracaksınız. Bunları yapmak için uydurulmuş hadislere başvurduğunuzu biliyoruz. Oysa bu hadislerin yargısına göre Peygamber Kuran’ın haramları dışında hiçbir şeyi haram kılmadı. Yani bu hadislerin yargısına göre sizin Peygamber’in dediğiniz o hadisler, Peygamber’in hadisleri değildir.

 

“Benden sonrası 30 yıl hilafet, ondan sonrası Melikiyet’tir...”

Sahihi Buhari

 

Bakın en doğru denilen hadis kitabına göre 30 yıllık halifelik döneminden sonrasını Peygamber beğenmemektedir. Gerçekten de 4 halife dönemi (Ebubekir, Ömer, Osman, Ali) 30 yıl sürmüştür. Bu dönemde ne bir mezhep oluşturulmuştur, ne de Kuran dışında bir hadis kitabı yazılmıştır (11. Bölüm’ü okuyunuz). Neden bu dönemdeki gibi Kuran’ın tek kaynak olduğu mezhepsiz bir İslam’ı yaşamıyorsunuz? Gerçi biz bu hadisin Emeviler’i sevmeyen Ali taraftarlarınca uydurulduğunu sanıyoruz. Fakat Ehli Sünnet’e göre Buhari’nin tek hadisini inkar eden kafir olur. O zaman bu hadisin hakkını verip, 4 halife dönemindeki gibi niye hadis kitaplarını yakmıyorsunuz? Neden 4 Halife’den sonraki Melikler’in idare ve gözetiminde oluşturulan mezheplere ve yazılan hadis kitaplarına inanıyorsunuz?

 

YALNIZ VE YALNIZ KURAN

 

Yine bazı hadislere göre Peygamber efendimiz Kuran’ı tebliğ etmek ve Kuran’ı yaşamak dışındaki dini konularda bazı hatalar yapabilmektedir. Bu yüzden Kuran’ın bildirdiğinin dışında Peygamber’in hayatından Kuran’a ilaveler çıkarmak yanlıştır. Çünkü bu, yukarıdaki hadisten de anlaşılacağı üzere insanların serbest bırakıldığı alandır. Hadisler şöyledir:

 

Peygamber’imiz Medine’ye geldiğinde Medineliler hurmayı aşılıyorlardı. Peygamber’imiz “Ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Onlar “Biz bunu yapardık.” dediler. Peygamber’imiz “Belki yapmazsanız daha iyi olur.” dedi. Onun sözüne uyarak bu işlemi terk ettiler de hurma ürün vermez oldu. Bu durumu Peygamberimiz’e hatırlattıklarında kendilerine şöyle buyurdu: “Ben ancak bir insanım. Size dininizle ilgili bir şeyi emrettiğimde onu alın. Kendi görüşümden bir şeyi emrettiğimde ise ben ancak bir insanım.”

 

Müslim, K. Fazail 140 / İbni Hanbel 3/152

 

Peygamber’imiz Bedir’de suyun yakın olduğu bir yeri ordugah olarak seçmişti. Sahabeden el Habbab b. el Munzir O’na şöyle dedi: “Ey Allah’ın elçisi, burası bize laf düşmeyecek şekilde Rabbinin senin için seçip yerleştirdiği bir yer midir? Yoksa o bir görüş, öneri ve harp hilesi midir?” Allah’ın elçisi cevaben “ Aksine o bir görüş ve harp hilesidir.” dedi. Bunun üzerine el Habbab: “Burası hiç de iyi bir konak yeri değildir. Kalkıp karşımızdaki topluluğa en yakın suyun başına karargah kuralım. Sonra orada bir kuyu kazıp suyu depolayalım da biz içelim, onlar içmesinler.” dedi. Peygamber’imiz:

 

“Doğru söyledin.” dedi ve onun söylediğini yaptı.

 

İbni Hişam, es Sireh c.1 sf.620/ Taberi-et Tarih c.2 sf.144

 

Ben ancak bir insanım. Sizler aranızdaki davaları bana getiriyorsunuz, umulur ki bazılarınız delillerini diğerlerinden daha iyi dile getirirler de ben duyduğum üzere onlar lehinde bir hükme varırım. Kime (haksız yere) kardeşinin hakkından hüküm verirsem, o kardeşinin hakkı olan bu şeyi kesinlikle almasın. Haksız yere alan için ancak ateşten bir parça ayırırım.

 

El Kadı Iyaz, Eş Şifa, c.2 sf.179

 

Buraya kadar olan bu hadislerin yargısına göre:

 

1-Kuran dışında helal, haram kaynağı yoktur.

 

2-Hadis kitapları oluşturulmayacak, mevcutlar imha edilecektir.

 

3-Peygamber’in Kuran (din) dışındaki hareketlerine dini bir mana yüklenip dine ilave yapılmayacaktır.

 

Hiç şüphesiz biz Kuran’ın yeterli ve eksiksiz olduğunu, Kuran dışında hadis ve benzeri hiçbir kaynağa ihtiyaç olmadığını Kuran’a dayanarak öğreniyoruz. Burada göstermek istediğimiz dine ilaveler yapanların, kendi türettikleri kaynaklara aldıkları hadislerle de, her şeyle olduğu gibi çeliştikleridir.

HADİSLERE GÖRE HADİSLERİ İMHA ETMEK LAZIM

 

Buraya kadar hadis yazımını, hadisle helal-haram kılmayı ve Peygamber’in din dışı hareketlerinin de ibadete dönüştürülmesini yargılayan ve reddeden hadislere yer verdik. Böylece Kuran’ın anlattığı İslam’ı destekleyen, hatta hadislerin imhasını söyleyen hadislerin varlığını gördük. Kuran’ın dinine ilave olan hükümleri incelediğimizde, bu hükümlere karşı olan birçok hadisin de olması ilginçtir. Peygamber’in baldırların örtülmesini emrettiğine dair uydurma hadis vardır ama Peygamber’in baldırlarının gözüktüğünü söyleyip öbür hadisi yargılayan hadis de vardır. Midye, karides yenemeyeceğini söyleyen Hanefi mezhebinin bir izahı vardır ama diğer yanda diğer mezheplerin denizden ne çıkarsa yenebileceğini söyleyen hadisi vardır. İpeğin haram olduğuna, altının giyilemeyeceğine dair uydurma hadisler vardır ama Peygamber’in yanında sahabelerin ipek giydiğini, Peygamber’in bir ara altın yüzük taktığını söyleyen ve diğer hadisleri yargılayan hadisler de vardır. Haremlik selamlığı savunan, kadının sesinin duyulamayacağını söyleyen izahlara karşı sahabelerin erkek, kadın aynı yerde abdest aldığını, karşılıklı sohbetlerinin olduğunu anlatan hadisler de vardır.

 

Çözüm Kuran’ı yeterli görüp her ilavenin bir uydurma izah veya uydurma bir yorumdan kaynaklandığını görmektir. Öyle hadisler vardır ki aslen Peygamber’in yapması mümkün olan bir fiil veya söylemesi mümkün olan bir sözdür. Fakat bu sözün başına Peygamber emretti ki, Peygamber buyurdu ki şeklindeki doğal uygulamayı emre çeviren uydurma, doğru sözü dahi Peygamber’e iftiraya çevirebilmiştir. Veya Peygamberin, Allah’ın serbest bıraktığı bir konudaki tavrını dinselleştirip, serbest alanın dinsel alana döndürülmesi de hadis yorumu uydurmacılığı ile gerçekleşmiştir. Örneğin Allah’ın Kuran’da kıyafet hakkında detay vermemesi; isteyenin takım elbise, isteyenin kimono, isteyenin cübbe veya isteyenin bambaşka bir yöre kıyafeti giyebileceğini gösterir. Bu serbest konuda muhtemeldir ki Peygamber, yöresinin kıyafetleri olan entariyi, cübbeyi tercih etmiştir. Fakat bu kıyafeti putperestler de, Peygamber’in en büyük düşmanları da gelenekler gereği giymekteydi. Yani Peygamberimiz’in bu konudaki tavrı bir dinsel uygulama, bir sevap değil, Allah’ın serbest bıraktığı konudaki bir tercihtir. Oysa Peygamber’in kıyafetini tarif eden hadisin kendisi değil, onun uydurma yorumu dine ilave yapmıştır. Uydurma yorumları Kuran’a denetleterek düzeltmek için aşağıdaki hadis örnektir:

 

“Bilin ki; Kuran’dan başka bir şey eken, ektiğini biçerken belalara uğrar. Artık siz de O’nu ekin, O’na uyun. Rabbinize O’nu delil edin, nefislerinize O’nu öğütçü yapın. Kendi reyleriniz O’na uymazsa reylerinizi (yorumlarınızı, seçiminizi) töhmetleyin, dilekleriniz O’na aykırıysa dileklerinize hıyanette bulunun.”

 

Nehcül Belağa sayfa 55

 

Hadislerin hepsi zandır (sanıdır). Kuran’a göre ise din zanna bina edilemez. Kuran’la çelişen, Kuran’a ilaveler yapan yorum ve hadislerin yanlışlığı kesindir. Kuran’la çelişmeyen ve Kuran’la uyuşan hadislere gelince; onların bile Peygamberin sözleri olduğuna inanmak zandır, sanıdır. Geleneksel İslamcıların hadislerini yargılayıp, Kuran’ın hükümleriyle örtüşen yukarıdaki hadisleri Peygamber’in söylediğini kabul etmek de zandır, sanıdır. Yani bu hadisler Kuran’la örtüştükleri halde, onları Peygamber’in söylediği %100 değildir. Hadislerin uydurulma sebeplerinde gördüğümüz gibi dine fayda sağlamak niyetiyle hadis uyduranların olması, dördüncü konuda hadislerin incelenmesinde gördüğümüz gibi uzun hadis nakil zincirlerinden doğan hatalar, Peygamber’le sahabe sözünün karışması gibi sonuçlar, en düzgünü (!) Peygamberimiz’in vefatından ikiyüz yıl sonra yazılmış olan hadis kitaplarının en düzgün hadisinin bile zan (sanı) olduğunu ortaya koyar. Zaten bizim istediğimiz, bu bölümde gelenekçilerin uydurmalarla dolu kitaplarını yine kendi naklettikleri hadislere yargılatıp, bu inanılmaz çelişkilerini de gözler önüne sermektir. Yoksa karşıtlığımızı hep belirttiğimiz gibi kendimize göre hadis kitabı oluşturma niyetimiz olamaz. Öyle bir şey gerekseydi onu Peygamber yapardı. Din eşittir %100 Kuran. Ne bir eksik, ne bir fazla. Bundan gayrısında ise zan vardır, gerçekle yalanın ayrılamaz bir şekilde birbirine geçmişliği vardır.

 

Bile bile gerçekle yalanı karıştırmayın.

 

2- Bakara suresi 42

 

Onların çoğu zandan başka bir şeyin ardınca gitmiyor. Doğrusu da şu ki zan gerçek namına bir şey ifade etmez.

 

10- Yunus suresi 36

Gönderi tarihi:
Ve dindar Musluman Turklerin giydikleri elbiselere bakin, Musluman olmayı araplasmakla anlamıslardır. Bunun sebebi, Islam Arap geleneklerini takip etmektir.

 

ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ VE TÜRKLER HAKKINDAKİ UYDURMALAR

 

Bundan önceki bölümde de gördüğümüz gibi dürüstlük, din adına mücadele, üstün ahlak, ibadetlerde titizlik, Allah’ı çok anma gibi Kuran’daki sünnetler bizleri bağlayan yegane sünnetlerdir. Oysa Emeviler ve Abbasiler sarık, cübbe, sakal, yerde elle yemek, kadınların haklarını kısıtlayan uygulamalar gibi Kuran’da yer almayan birçok konuyu Peygamber sünneti diye ibadet gibi halka yutturmuşlardır. Bu yutturmacanın en önemli sebeplerinden biri Araplar’ın örf, adet, kadına bakış açılarını dinselleştirerek Arap olmayan Müslümanlar’ı da Araplaştırmaktı. Eğer ki bu örf ve adetler dinsel kisveye sokulup kitlelere sunulmuş olmasaydı kimse Arapların örf ve adetlerini benimsemeyecekti. Fakat kitlelere Arap örf ve adeti başlığında değil de Peygamber sünneti, sevap kazanmanın yolu, İslam’ın şartı tipi başlıklarla sunulan bu örfler Arap olmayan milletlerin Araplaştırılmasını sağlamıştır. Bugün Türkiye’deki birçok cemaatin hatta milliyetçi geçinen çevrelerin bu örf ve adetleri Araplar’dan bile daha şiddetle savunması Arap milliyetçiliğinin bu taktiklerinde ne kadar başarılı olduğunu göstermektedir. Abbasi döneminde kaleme alınan Buhari, Müslim gibi Ehli-Sünnetin benimsediği hadis kitapları, yine aynı dönemde kurulup, yayılan Hanefi, Şafi , Maliki, Hanbeli gibi mezhepler Arap milliyetçiliğini kitlelere sünnet ve sevap nitelendirmeleriyle yutturmuşlardır. Emevi ve Abbasi döneminin bu eserlerinde ve mezheplerinde dinin nasıl Araplaştırıldığının, Kuran’ın önüne nasıl ciltlerle eserler konduğunun izahlarını bundan önceki bölümlerde yaptık. Ne yazık ki kitleler, mezheplerin Kuran’da geçmeyen binlerce izahı, nasıl din diye yutturduklarının ve bu yutturmaların büyük bir kısmının nasıl Arap örf ve adetlerinin dinselleşmesi olduğunun farkında değillerdir.

Gönderi tarihi:
Sade bir Kuran vardir derler. O da arapçadır derler. Demekki, Allah yalnız arapça konuşurmuş!

ARAPÇANIN KUTSALLAŞTIRILMASI

 

Halkların yıllarca cahil kalmasının ve bu oyunların farkedilmemesinin en önemli sebeplerinden biri Kuran’ın Türkçe’ye ve diğer dillere tercüme edilmesinin yasaklanmasıdır. Böylece din Araplar’ın ve Arapça bilen küçük bir azınlığın tekelinde kalmıştır. Halka Kuran yerine ilmihal kitaplarındaki din öğretilmiş, halk da ilmihal kitaplarında okuduğu bilgilerin birçoğunun Kuran’da yer almadığını tespit edemediğinden, gerekli çıkarım ve eleştirileri yapamamıştır. Ayrıca mezhepten ayrılanlara da despotça ceza uygulamaları konmuş, böylece tahrif edilmiş ve Araplaştırılmış İslam korumaya alınmıştır. Hıristiyanlığın Ortaçağ’da İncil’in Latince’den başka dile çevrilemeyeceğini savunan, dinini mezhepçi papazların ellerine teslim eden zihniyetiyle, Kuran’ı Türkçe’ye ve diğer dillere çevirttirmeyen, böylece dini mezhep imamlarının tekelinde tutan zihniyet tamamen aynıdır. Kuran’da namazın ve diğer hiçbir ibadetin Arapça yapılması şeklinde bir emir verilmemişken, kişilerin anladıkları dilde Allah’a yönelip daha fazla yakınlaşmasını engelleyen hep Arap milliyetçiliğinin etkisiyle türemiş, mezhepçi Ehli Sünnet anlayışıdır. Bunlar Arapça’nın cennet dili olduğu ve kutsal olduğu şeklinde uydurma hadislerle diğer milletleri sömürüde en önemli unsur olan dil hakimiyetini kurmaya çalışmış ve büyük oranda başarılı olmuşlardır. Kuran’da her Peygamber’in kendi milletinin dilinde onlara din getirdiği ve hitap ettiği söylenir. Yani Kuran’da adı geçen ve geçmeyen (Kuran’ın kendisi birçok Peygamber’den bahsetmediğini söylüyor.) birçok Peygamber vardır. Bunların herbiri kendi kavminin diliyle din getirmiştir. Bu dillerden hiçbirinin diğerine göre kutsallığı yoktur. Kuran böyle bir üstünlüğe onay vermez. Arapça’nın Cennet’in yazı ve konuşma dili olduğu Kuran’ın değil, uydurma hadislerin bir izahıdır.

Gönderi tarihi:
Diger trajik olan şey, bu kadar eziyet çeken Iran halkı, güzel kültürlerini kaybeden Iran halkı, araplaşan Iran halkı .... Suudi Arabistan veya Kuveyt gibi ülkeler tarafından "Musluman" olarak bile tanınmaz.

 

İşte bu nedenle Mezhepleri kabul etmiyoruz Sn. Suheyla…Öyle bir şey söylüyorsunuz ki sanki yeni bir şeymiş gibi ve sanki Katolikler Protestanları kabul ediyormuş gibi. Yani; dediğiniz sanki sadece Müslümanlara özgü…

 

Islam dini budur. Yalan reform edilemez!

 

İslam'da reform işaretleri

 

Kuran üzerine çalışan ve giderek güçlenen sıkı bir âlimler grubu, İslam'da reformun ilk işaretlerini veriyor. Bazı uygulamalar da cesaret verici nitelikte

05/08/2004 (1103 kişi okudu)

Nicholas D. Kristof (Arşivi)

Muhammed Atta, 11 Eylül'den hemen önce saldırıları birlikte gerçekleştireceği arkadaşlarına, ikna edici bir şekilde, "Bakireler sizi çağırıyor" diye yazıyordu.

Müslüman şehitlerin cennete gideceği ve 72 kara gözlü bakireyle evleneceği uzun zamandır İslam'ın önemli bir unsuru. Fakat Kuran üzerine çalışan ve giderek güçlenen sıkı bir âlimler grubu daha az şehvetli bir cennete işaret ediyor. Daha da önemlisi onların, köktendincilikten, İslam dünyasının yeniden uyanışına doğru adım atabilme ihtimalleri var.

Farklı yorumlar

Bazı ilahiyatçılar, meselenin asla cennette cinsellik yaşamak değil, arkadaşlık olduğunu söyleyerek tepkilerini dile getiriyor. Bazıları ise hazları gayet açık bir şekilde yorumluyor; bunlardan Suyuti şöyle yazıyor: Cennette cinsellik çok daha uzun sürecek ve öyle muhteşem olacak ki, bu dünyada yaşasanız baygın düşersiniz.

Fakat bugün, tarihçilerin, dilbilimcilerin ve arkeologların 150 yıl önce İncil'e uyarladığına benzer araçlar, Kuran'a uyarlanmaya başlıyor. Sonuçlar sarsıcı.

Huri mi üzüm mü?

Kuran çok güzel yazılmış, fakat sık sık anlaşılması güç ifadeler de içeriyor. Bunun bir nedeni, Arap dilinin Kuran'la birlikte yazılı bir dil haline gelmesi. Birçok kelimenin Süryanice veya Aramice olduğuna dair kanıtlar artıyor.

Sözgelimi Kuran cennete giden şehitlere 'huri' verileceğini söylüyor ve bu kelime erken dönem yorumcular tarafından 'bakireler', yanı sıra 72 eş

olarak ele alınıyor. Fakat Aramicede huri 'beyaz' demek ve yaygın şekilde 'beyaz üzüm' anlamında kullanılıyor.

Haliyle cennete gelen bazı şehitler, bir salkım üzümden dolayı hayal kırıklığı yaşayabilir. Fakat bu çığır açan araştırmaya öncülük eden ve güvenlik nedenleriyle Christopher Luxenberg mahlasını kullanan bir akademisyen, e-posta ile yapılan bir röportajda, üzümlerin bağlamsal olarak daha akla yakın olduğuna, zira Kuran'ın üzümleri, özellikle de beyaz üzümleri kristal ve incilerle kıyasladığına dikkat çekiyor.

Dr. Luxenberg'in, birçok âlimin ateş püskürdüğü analizi, bazen kadınların başörtüsü takması gerektiğini göstermek için alıntılanan ayetin anlamını da değiştiriyor. Luxenberg, ayetin inançlı kadınlara, "başörtülerini göğüslerine kadar çekmeyi" emretmek yerine, "kuşaklarını kalçalarının etrafına sarmalarını" tavsiye ettiğini söylüyor.

Benzer şekilde, Muhammed'e 'ummi' olarak atıfta bulunulması onun okuma yazma bilmediği şeklinde yorumlanıyor ve bu da ona gelen vahyi daha da çarpıcı kılıyor. Fakat bazı âlimler bunun basitçe, Muhammed'in "kitap sahibi olmadığı", zira ne Hıristiyan ne de Yahudi olduğu anlamına geldiğini öne sürüyor.

Tabular sürüyor

İslam'ın 'içtihat' olarak bilinen son derece canlı bir yorumlama ve uyarlama geleneği var, fakat Kuran yorumları, peygamberin ölümünden neredeyse iki asır sonra yazılmış klasik tefsirlerin ortaya koyduğu model içinde donmuş durumda bulunuyor.

Büyük güçlerin yükselişi ve düşüşüyle yazılan son 3 bin yıllık tarih, insanların ancak meseleleri özgürce tartışabildiğinde (ve dinsel tabular yitip gittiğinde) zihinsel faaliyetin bilimsel keşfe, ekonomik devrime ve güçlü yeni uygarlıklara kapı açabileceğini gösteriyor. Bu tür bir Kuran ilminde 'tabuların hâlâ büyük' olduğuna dikkat çekiyor, Notre Dame Üniversitesi'nin İslam uzmanlarından Gabriel Said Reynolds. Ayrıca Reynolds, erken dönem İslam üzerine yeni akademik çalışmaların, entelektüel

bir uyanışa doğru atılmış 'bir ilk adım' olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor.

Fakat Müslüman köktendinciler Kuran'ı (onun her kelimesini) Tanrı'nın kendi dili olarak görüyorlar ve özgür düşünceli ^ålimlere de hain oldukları gerekçesiyle şiddetle saldırıyor. Böylece Müslüman entelektüelleri sindiriyorlar ve İslam'ı nakletme işi çoğunlukla dar kafalı aşırılıkçılara kalıyor (Bu sorun sadece İslam'a mahsus da değil. Gazetenin internet sitesinde benim için ayrılan bölümde, bana durmadan

'Bırak Bunları' diye yazan Hıristiyan köktendincilerle boğuşuyorum.

Bazıları beni de kenara bırakılmış görmeye pek istekliler).

Ancak cesaret verici işaretler de var. Dinin cinsler arası eşitliğe yol açacak bir şekilde yorumlanmasını isteyen İslami feministler ortaya

çıkıyor. İranlı bir teolog Kuran'ın Süryanice kökenleri üzerine daha fazla çalışma yapılması çağrısında bulundu. Tunuslu ve Alman akademisyenler, daha eski metinleri esas alan eleştirel bir Kuran'ın basımına yönelik işbirliği içinde. Ve daha geçen hafta İran, İslam'ın katı yorumlarını sorguladığı için idam cezasına çarptırılan Haşim Agaceri'yi serbest bıraktı.

Evrimin koşulu

Dr. Luxenberg şunları söylüyor: "Dinsel gelenekte hatalı bazı bağlantıları koparmak, diğer bilimsel ve entelektüel sahalarda gerçekleşecek olumlu bir evrimin koşulu olacak."

Dünyanın, İslam âleminin ayakları üzerine kalktığını görmekte muazzam çıkarı var. Bunun önündeki engel Kuran veya İslam değil, köktendincilik. Umuyorum ki bu çalışmalar, İslami reformun ilk işaretleridir. Ve yine umuyorum ki, bunun sonucunda, gelecekte terö-ristlere 72 kara gözlü bakire değil, sadece bir tabak dolusu üzüm vaat edilir.

(4 Ağustos 2004) ( RADİKAL )

Gönderi tarihi:

"Evanjelizm, sözlük anlamı yönünden, Kutsal Kitap'a yönelmek anlamını taşır. Terim ilk kez Protestan Reformu sırasında Luther ve onun bağlıları için kullanılmıştır. Ancak bugün için Evanjelizm, Amerika'daki Hıristiyan toplumunun tutucu kanadını ifade etmektedir. 20. yüzyıl başında ABD'de Protestanlar arasında liberaller ve tutucular ayrımı baş göstermiş, tutucular kendilerine önce 'fundamentalist' (köktenci) adını vermiş, sonraları da Evanjelikler olarak tanımlanmaya başlamışlardır. Bugün Amerika'da 30 milyonun üzerinde Evanjelik Protestan vardır ve bunlar, Eski Ahit'in; Yahudilerin Tanrı'nın seçilmiş halkı olduğu, Kutsal Topraklar'ın Yahudilerin malı olduğu, Yahudilerin Mesih'in gelişi ile birlikte bir dünya egemenliğine ulaşacakları gibi hüküm ve kehanetlerini tamamen kabul ederler. Bu nedenle de, bu konuda kendilerine düşen en büyük misyonun, Yahudilerin egemenliğine destek olmak olduğunu düşünürler. Bu desteğin en pratik yöntemi, Amerika'nın İsrail'e yaptığı dış yardımı desteklemektir. Mesih geldiğinde Yahudiler ve onlara destek olan Evanjelikler bir yanda, 'Yahudilerin düşmanları' (ki bu, en başta Müslümanları içermektedir) öteki yanda yer alacak, iki taraf arasında büyük bir savaş, Armagedon, yaşanacak ve Yahudiler bunu kazanarak bir dünya egemenliği elde edecektir.

Gönderi tarihi:

Oryantalizm

 

Oryantalizm ya da diğer adlarıyla Doğu bilimi, Şarkiyatçılık, Şarkiyat, Doğubilim; Yakın ve Uzak Doğu toplum ve kültürleri, dilleri ve halklarının incelendiği batı kökenli ve batı merkezli araştırma alanlarının tümüne verilen ortak ad.

 

Terim, kimi çevrelerce olumsuz bir yan anlamla 18. ve 19.yüzyıllardaki sanayi kapitalizminin gelişme döneminin zihniyeti tarafından şekillendirilmiş Amerikalı ve Avrupalıların Doğu araştırmalarını tanımlamakta kullanılmıştır. Bu anlamda doğuculuk Aydınlanma çağı sonrası Batı Avrupalı beyaz adamın Doğu hakları ve kültürüne yönelik dışarıdan, ötekileştirici, değilleyici ve önyargı dolu yorumlarına işaret etmektedir. Terimi bu bakış açısından ve olumsuz manada kitaplarında -özellikle de Orientalism (1978) kitabında- kullanan en ünlü kişi Edward Said'dir. Bernard Lewis gibi batılı akademisyenler ise Said tarafından kelimeye yüklenen bu olumsuz imaları eleştirmişlerdir. Oryantalizmi daha radikal boyutta inceleyen TÜRK aydınlarından Ömer Baharoğlu, oryantalizmin Batı'nın emperyalist eylemlerine katkıda bulunan bir kurgu olduğunu aslında hiç masum bir imgelem veya disiplin olmadığını ve Batı'nın dünyanın değişik coğrafyalarına sızma girişimlerinin fikri, bilimsel ve kültürel altyapısının oryantalizm tarafından teçhizatlandırıldığını söylemektedir.

 

Terimin Anlamı

 

Kelimenin latince tabanlı diğer dillerde karşılığı "orientalism"dir. Kökeni ise güneşin doğuşunu ifade eden Latince oriens sözcüğüne dayanmaktadır ve coğrafi manada doğuyu göstermekte kullanılmıştır. Kelimenin içerdiği ve Doğu'ya yönelik Batılı önyargısının karşıtı olarak Batı'ya yönelik Doğulu önyargısı anlamında da Oksidentalizm terimi türetilmiştir.

 

Roma İmparatorluğu döneminde henüz Uzak Doğu kültürleri tam olarak bilinmediğinden günümüzde Orta Doğu denilen bölge Doğu olarak görülmekteydi.

 

Doğu ile ilgili anlayışlar Batılı kaşiflerin Asya'nın içlerine yaptıkları seyahatlerle değişmeye başladı.

Oryantalizmin Doğuşu

 

18. yüzyıl Aydınlanma Çağı düşünürleri bazen Doğu kültürlerinin, Hristiyan Batı kültürü karşısında üstün savunmuşlardır. Örneğin Voltaire, Zerdüştlük inancının, Hristiyanlığa üstün olan rasyonel Deizm'i desteklediği gerekçesiyle, araştırılmasını teşvik etmiştir. Bazıları da İslam ülkelerinde (Hristiyan Batı'nın aksine) var olan dini hoşgörüyü ve Mandarin Çini'ndeki bilginliği övmüşlerdir. Abraham Anquetil-Duperron, Zerdüştlüğün kutsal metinleri olan Avesta'yı tercüme etmiş, William Jones ise Hint-Avrupa dilleri üzerinde yaptığı araştırmalarda Doğu ve Batı kültürlerinin birbirine karıştığı ilk dönem tarihi bağlantıları ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte bu gelişmeler Fransa ve İngiltere arasındaki Hindistan'ın kontrolü konusundaki çekişme ortamında ortaya çıkmıştı ve sömürge ülkelerindeki toplulukları daha etkili bir şekilde kontrol etme amacını güdüyordu. James Mill gibi liberal iktisatçılar Doğu ülkelerini, medeniyetlerinin statik ve yozlaşmış oluşu nedeniyle küçümsemekteydi. Karl Marx bile "Asya modeli üretim"in değişmezliğinden söz etmekteydi. Hristiyan evanjelistler ise Doğu dinlerinin geleneklerini hurafe olarak görerek yermekteydiler.

 

Budizm ve Hinduizm üzerine ilk ciddi Avrupa kökenli araştırmalar Eugene Burnouf ve Max Müller gibi araştırmacılarca yapılmıştı. Aynı dönemde İslamiyetle ilgili ilk ciddi araştırmalar yapılmaya başlandı. 19.yüzyılın ortalarında "Oriental Studies" (Doğu Araştırmaları) akademik bir disiplin olarak ihdas edildi. Yine de akademik araştırmalar geliştikçe, "anlaşılmaz ve hilekar Doğulu" gibi ırkçı tavırlar ve yaygın klişeler de artmaya başladı. Büyük Britanya'da da "konuşmaya değmez TÜRK (Unspeakable Turk)" tabirinin çıkışı aynı döneme rast gelmektedir. Doğu sanatı ve edebiyatı hala "egzotik" ve Klasik Yunan-Roma ideallerine göre düşük görülmekteydi. Doğunun politik ve iktisadi sistemlerinin genellikle feodal "doğu despotizmi" şeklinde olduğu ve kültürel ataletiyle ilerlemeye engel olduğu düşünülmekteydi. Pek çok eleştirel teorisyenler doğuculuğun bu biçimini beyaz adamın daha geniş ve ideolojik sömürgeciliğinin bir parçası olarak görmüşlerdir.

Gönderi tarihi:
Kuranda böyle bir ceza yok.

??? Tabii, matematikte de 2x2=4 diye bir kural yok... Ben ne yapayım sayfalarca yorumu... Ayet o kadar açık ve net ki, en küçük yoruma gerek bırakmıyor. Yorumlarını okumam bile, kusuruma bakma. Yorumlara kalırsak, cehennem ayetlerinin patates közleme tarifi olduğu da iddia edilebilir...

 

1. Kuranda böyle bir ceza yok.

 

2. ...olsa bile...

 

İki cümle, yorumsuz... Söylenecek söz kalmadı. Dogma esaretinden kişi ancak kendi iradesi ile kurtulabilir. Kimse onu gelip kurtaramaz...

 

Diyorum, başka da bir şey demeyeceğim.

Gönderi tarihi:
Kuran "Elleri Kesin" der.

 

Enteresan nokta ... Kuranın Allahtan geldiğine inanıp, aynı zamanda bu emiri sevmiyenler veya benimsemiyenler bana sadece bunu ifade ediyorlar:

Allahtan daha iyi biliyorlar veya daha da merhametliler!

Tanri tarafindan yaratilan insanlar daha mi az merhametsiz yaratilmis? onlar merhametini ortaya koyamayacaklar mi Sayin 'Suheyla?

 

eger bu dönemde yeni elci gelmediyse gelemeyecegine görede, demek ki elci bu saatden sonra Halkin kendisi yani Tanrinin kullari.. demek oluyor ki buyrun demokrasi bunu da kendiniz gelistirin..

 

 

ülkemizde halkin yüzde.99 müslüman olan halkimiza bu soru yönetilse ELLERI KESILSIN MI buna verilecek cevap yüzde 98.hayirdir..

 

demek ki bu saat den sonra demokrasinin icine kilici sokamazsin...

Gönderi tarihi:
Yorumlarını okumam bile, kusuruma bakma.

 

Dogma esaretinden kişi ancak kendi iradesi ile kurtulabilir. Kimse onu gelip kurtaramaz...

 

Demirefe, objektif ve bilimsel düşünceye sahip olduğun iddiasındaysan eğer, Kuran, Hadis ve müslümanlık olgusunu, bilge bir insanın öğretisi diye kabul edip, aslında ne söylemiş olduğunun araştırılmasına karşı olmaman gerekir. Batıda, konuya bu açıdan yaklaşan bir çok bilim adamı da var. İnanmak, inanmamak ayrı bir şeydir. Eğer, süper arapça bildiğini iddia ediyorsan ve benim yorumum doğrudur diyorsan diyecek bir şey yok.

 

Eğer, dünyada İslamda reform adı altındaki çalışmaları incelersen, Kuran'ın yazıldığı dönemdeki Arapça'nın bugünkünden farklı olduğunu ( Kureyş Arapçası ) ve Eski Süryaniceye yakın olduğunun söylendiğini görürsün. Bunun yanısıra, tarihi de tarafsız gözle ve neden-sonuç ilişkileri ile ( bilimsel metodoloji ) incelersen, Hz.Ali dönemi sonrası, Emevi-Abbasi siyasi ilişkilerin ve amaçların, bu öğretinin anlaşılması üzerindeki etkilerini ve hadis yazılmasının sebeplerini de anlamış olursun. Bunun örnekleri başka dinlerde de var. Hristiyanlık en bilineni, Luther'in çabaları da bu yönde olmuş. Hatta Budizm için de bunu söyleyebiliriz, şöyle ki; Budizm deki o görkemli tapınakların ve törenlerin de Budha'nın öğretisi ile ilgisi yok ve asıl mesajı taşıyan okullar olmuş ve bu Japonya'ya kadar taşınmış. Bu öz, Samuraylarla gerçek hayata adapte edilmiş ve bu öz, batı pozitivizmi ile birlikte, Japonya'nın kalkınması ve ortaçağdan kurtulması için dayanak olmuş. Aynı şekilde, bugün, İslam ortaçağı yaşamakta ve yaklaşık 450 sene önce Luther'in yaklaşımı bu topraklara yeni geldi. Bugün, dünyada, bunun için çalışan bir çok insan ve grup var.

 

Sonuç olarak; sadece çatışmalara hizmet eden ve öyledir-değildir tarzı inatlaşmaları bırakıp, bu konuları, aklın ve bilimin( hem pozitif, hem normatif bilimler ) ışığında tartışmamızın, kendi eksik bilgilerimiz ile kestirip atmamamızın, sonuçta doğruyu bulmak açısından hepimiz( inanan veya inanmayan ) için yararlı olacağını düşünüyorum.

Gönderi tarihi:
aslında ne söylemiş olduğunun araştırılmasına karşı olmaman gerekir.

Araştırmaya karşı olduğumu hiç söylemedim. Tabii ki çok araştırdım ve halen araştırıyorum, araştırmak en büyük hobimdir. Ama örneğin: "Bazalt, siyah renkte ve kesif yığınlar halinde volkanik kaya kütlelerinden biridir." cümlesini alıp:

 

"Burada aslında kireçtaşından bahsedilmektedir. Her ne kadar siyah demişse de, onu öyle anlamamak gerekir. Hem volkanik deyince, yani öyle yerden çıkan lavları filan anlarsak olmaz!" türü yapılan yorumlara kulak asmam. Çünkü böylelikle ne araştırma yapılır, ne bilim. Ayağı yere basan gerçekçi ve objektif değerlendirmeler olsun, can kurban.

 

Verdiğim örnek türü yorumlar, bilgilendirmenin tam tersine örtülendirme işlevine yönelik çabalardır, dogmalara hizmet eder, bilime değil...

Gönderi tarihi:
"Bazalt, siyah renkte ve kesif yığınlar halinde volkanik kaya kütlelerinden biridir."

 

Güzel bir örnek :) Şimdi, bu cümleyi neye göre ve hangi bilgilerimizle anlayıp, "Burada aslında kireçtaşından bahsedilmektedir. Her ne kadar siyah demişse de, onu öyle anlamamak gerekir. Hem volkanik deyince, yani öyle yerden çıkan lavları filan anlarsak olmaz!" gibi yorumları saçma buluyoruz ? Tabii ki, Jeoloji, Fizik, Jeofizik ve Türk Dilbilimi gibi tutarlı bilimlerden öğrendiğimiz bilgiler ışığında değil mi ?

 

Aynı şekilde, Maide 38'deki ifadeyi de, Kuran'ın genel bütünlüğü çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Çünkü, Kuran'ın tutarlı olduğunu bize Kuran kendi söylüyor ve bu ifadesi ile çelişmemesi gerekir. Bu nedenle, yapılan bu tür yorumları, Kuran'ın geneline göre ve dönemindeki Arapça dilinin inceliklerine göre değerlendirilmesi de gayet normaldir. Yapılacak karşı çıkışların da bu çerçevede olması gerekir.

 

Kaldı ki, sırf bu insan haklarına aykırı ve acımasız hükümler barındıran ayetlerin olduğunu öne sürüp dini reddetmenin mantığı sığ olur. Yani; İslamı reddetmek için bu tür şeylerin argüman yapılması çocukça olur. Nasıl ki, inanmak için bu tür hükümlerin hikmetleri yada Kuran'ın modern bilime uyduğu iddia edilen ayetleri öne sürülemeyeceğine göre, aynı şekilde dinden çıkmak için de bu hüküm sanılan argümanlar da öne sürülemez.

 

Yapılması gereken, bu yorumları kendi mantığı içerisinde çürütmeye çalışmak yada çürütenlerin yorumlarını buraya taşımaktır.

Gönderi tarihi:
dinden çıkmak için de bu hüküm sanılan argümanlar da öne sürülemez.

İşte dogmatik düşüncenin bir belirtisi daha. Dogmalardan bağımsız düşünen insanların dinden çıkmak veya dinde kalmak gibi kaygıları yoktur. Bu kaygıları bu dogmalarla zihinleri örülmüş olanlar yaşar.

 

Dogma hürü insanlar dinin ne içindedir ki dışına çıksın, ne dışındadır ki içine girsin. Böyle bir konumlanma söz konusu değildir. Nötr bir şekilde dini konulara bakabilirler. Dogma esaretindeyken böyle bir objektif bakış söz konusu olamaz. Her düşüncesini dinden çıkma veya dinde kalmaya göre değerlendirir. Dogmatik düşünce tam olarak budur.

 

Her zaman tekrar ettiğim gibi, önce zihni dogma esaretinden kurtarmak gerek...

 

Not: "Kuran'ın tutarlı olduğunu bize Kuran kendi söylüyor" yerine "yoğurdum ekşi değil diye yoğurtçunun bize kendisi söylüyor" desek olur değil mi? Yoğurtçuya kanmayıp bir tadına bakma zahmetinde bulunsak?

Gönderi tarihi:
İşte dogmatik düşüncenin bir belirtisi daha. Dogmalardan bağımsız düşünen insanların dinden çıkmak veya dinde kalmak gibi kaygıları yoktur.

 

İyi ki bir laf ettik. Hadi, senin için, 'dinden çıkma' değil, 'dine inanmama' diyelim:

 

Kaldı ki, sırf bu insan haklarına aykırı ve acımasız hükümler barındıran ayetlerin olduğunu öne sürüp dini reddetmenin mantığı sığ olur. Yani; İslamı reddetmek için bu tür şeylerin argüman yapılması çocukça olur. Nasıl ki, inanmak için bu tür hükümlerin hikmetleri yada Kuran'ın modern bilime uyduğu iddia edilen ayetleri öne sürülemeyeceğine göre, aynı şekilde dine inanmama için de bu hüküm sanılan argümanlar da öne sürülemez.

 

Oldu mu ? :) Ama sorduğum sorular hala havada kalmış. Yapılan yorumları yapabiliyorsan kendi mantığı içerisinde buyur çürüt.

 

Dogma, dogma diyorsun da, bildiğim kadarıyla, dogma, hiç bir şekilde sorgulanamayan, akla uymayan bir ön kabul (apriori) . Oysa, gördüğün gibi sorgulamadan ve akla uygun olup olmadığını görmeden kabul etmiyoruz. Ha, dersen ki 'Tanrı var demek de bir ön kabuldür' haklısın derim ama 'Tanrı yoktur' demenin de bir ön kabul olduğunu belirterek. :)

Gönderi tarihi:

Ben söyleyeceğimi söylemişim. Bazaltın tanımını çarpıtıp aslında kireçtaşının tanımlandığını savunan bir teorinin çürütülmesine ihtiyaç yoktur. Bu sizinkisi "deformist İslam" oluyor. Gerçekleri tersyüz edip elli takla attırarak bir sonuç alındığı tarihte görülmemiştir. Ama bir de siz böyle deneyin canım, bakalım ne olacak? :D

 

Not: Felsefede tanrı var mı yok mu diye bir sorun yoktur. Ben bunu hiç tartışmam. Tanrı bir tez değildir ki antitez üreteyim? Diyorum ya dogmalarım yok diye... Tabii ki "tanrı yok" da bir dogmadır... Tanrının tanımı var mı da olmadığına karar verelim?

Gönderi tarihi:
Ben söyleyeceğimi söylemişim. Bazaltın tanımını çarpıtıp aslında kireçtaşının tanımlandığını savunan bir teorinin çürütülmesine ihtiyaç yoktur.

 

Ben de söylemiştim. :)

 

Güzel bir örnek (IMG:http://www.turkish-media.com/forum/style_emoticons/default/smile.gif) Şimdi, bu cümleyi neye göre ve hangi bilgilerimizle anlayıp, "Burada aslında kireçtaşından bahsedilmektedir. Her ne kadar siyah demişse de, onu öyle anlamamak gerekir. Hem volkanik deyince, yani öyle yerden çıkan lavları filan anlarsak olmaz!" gibi yorumları saçma buluyoruz ? Tabii ki, Jeoloji, Fizik, Jeofizik ve Türk Dilbilimi gibi tutarlı bilimlerden öğrendiğimiz bilgiler ışığında değil mi ?

 

Aynı şekilde, Maide 38'deki ifadeyi de, Kuran'ın genel bütünlüğü çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Çünkü, Kuran'ın tutarlı olduğunu bize Kuran kendi söylüyor ve bu ifadesi ile çelişmemesi gerekir. Bu nedenle, yapılan bu tür yorumları, Kuran'ın geneline göre ve dönemindeki Arapça dilinin inceliklerine göre değerlendirilmesi de gayet normaldir. Yapılacak karşı çıkışların da bu çerçevede olması gerekir.

 

Tekrar söyleyeyim, cümlede Kireç taşı olmadığını, orda yazanın gerçekte Bazalt olduğunu jeoloji denilen tutarlı ve sistematik bilim dalı sayesinde anlıyoruz. Aynı şekilde, Kurandaki her kelimenin anlamını, Kuran'ın bütünlüğünden ayrı ve bir önceki-bir sonraki ayetlerde söylenenlerden bağımsız biçimde doğru olarak belirleyemeyiz.

 

Not: Felsefede tanrı var mı yok mu diye bir sorun yoktur. Ben bunu hiç tartışmam. Tanrı bir tez değildir ki antitez üreteyim? Diyorum ya dogmalarım yok diye... Tabii ki "tanrı yok" da bir dogmadır... Tanrının tanımı var mı da olmadığına karar verelim?

 

Demirefe, Teizm de, Deizm de, Ateizm de felsefi tezlerdir. İstersen, bu konuda tartışmamızı Bilimsel Determinizm başlığında alıntıladığım makaleyi okuduktan sonra yapalım. :)

Gönderi tarihi:
1. Şiiler ve Kürtler ilk defa rahat nefes alıp Saddamdan kurtulmuşlardır.

2. Ilk defa serbest seçimler vardır.

3. Irak nüfusunun toplam yüzde 80'ini olan Şiiler ve Kürtler, sizinle bu filim hakkinda aynı fikirde oldugu sanmıyorum.

4. Genellikle Şiiler ve Kürtler Sadamsız Iraktan memnunlar. Memnun olmayanlar (azinlıklıklardır, sadamcılardır).

5. Amerikalilar, serbest secimle yere gelen Irak Hukumetinin izniyle şu anda oradalar. Irak hukumeti git derse, gidecekler

 

Kanlı bir işgal, katledilmiş milyonlarca masum, mahvolmuş bir ülke, işkenceden geçirilmiş yüzbinlerce insan. Oysa biz ne kadar körmüşüzki bu mutlu tabloyu görememişiz ıraka bakınca. Yazık bize.

 

ve bizim Irak'ta yaşanan bu vahşete sevinmemiz gerektiğini söyleyen ;

 

Sayin Cyrano, eminimki siz Irakta toplam yüzde 80'ini olan Şiilerin ve Kürtlerin Sadamdan kurtulmasina sevinmiyorsunuz. Veya ona aldiris etmiyorsunuz.

 

Var mı aranızda bu arkadaştan başka, Irak'ın haline bakınca. Şiiler ve Kürtler "Saddam'dan kurtulduğu" için sevinen ve ABD'ye minnet duyan.

 

Şimdi benim bu söylemlerin kaynağını belirtmeme gerek var mı ? Artık ABD kamuoyunun dahi itibar etmediği, Irkçı, evanjelist ABD neo con'larının masalları.

 

Dünya da, Irkçı Amerikan şahinleri dışında, bu masallara inanan herhangi birisi var mı ?

 

Sahi siz hala, derdin islam veya onun emirleri olduğuna inanıyor musunuz ?

 

Bu paragraflar. Son yılların en ünlü ırkçı teranelerinden birisidir aynı zamanda. Kaynağı, aynı zamanda tek inanıda, Irkçı neo conlardır....

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.