Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

AtaKürt

 

s1%20altan1.jpg

 

Mustafa Kemal, Selanik’te değil de Musul’da doğmuş bir Osmanlı paşası olsaydı, Kurtuluş Savaşı’nı Türklerle ve Kürtlerle birlikte gerçekleştirdikten sonra kurulmasına önayak olduğu cumhuriyetin adını “Kürdiye Cumhuriyeti” koysaydı, kendisi de Meclis kararıyla “Atakürt” adını alsaydı...

 

Kürdiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşlarına “Kürt” deneceği için hepimiz “Kürt” sayılsaydık, Taksim’e, Kadıköy’e, Kızılay Meydanı’na, Kordon’a “Ne mutlu Kürdüm diyene” pankartları asılsaydı...

 

“Kürdiye’de” Türk olmadığı, herkesin aslında Kürt olduğu söylenseydi, kendilerini Türk sananların aslında “deniz Kürdü” oldukları iddia edilseydi...

 

Kürtlerin “yedi bin yıllık” bir tarihi bulunduğunu, Anadolu’nun esas sahiplerinin Kürtler olduğunu, Moğolların, Hunların, Etrüsklerin aslında Kürtlerin atası sayıldığını, Osmanlıdaki Kürt paşalarının kahramanlıklarını derslerde okusaydık.

 

Teoman, Cengiz, Atilla, Osman gibi isimler almamız yasaklansaydı, Berfin, Beruj, Tiruj, Nevruz gibi isimler almak zorunda kalsaydık...

 

Türkçe televizyon kurulması yasak edilseydi, bütün televizyon yayınları Kürtçe yapılsaydı...

 

Romanlarımızı, hikayelerimizi, şiirlerimizi Kürtçe yazmak zorunda kalsaydık, yalnızca Kürt şarkıları dinleseydik, gazetelerimizi Kürtçe çıkarsaydık...

 

Okullarımızda yalnız Kürtçe okutulsaydı ve Türkçe okutulması yasaklansaydı...

 

“Biz Türküz, bizim bir tarihimiz, bir dilimiz var” dediğimizde sorgusuz sualsiz hapislere atılsaydık.

 

İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Bursa’da, Edirne’de polis sürekli olarak bizi izleseydi, “özel timler” bizim “Kürdiye Cumhuriyeti’ni” parçalamak isteyen “ayrılıkçılar olmamızdan” kuşkulanıp hepimize sürekli “suçlu” muamelesi yapsaydı, sırf Türk olduğumuz için hakaretlere uğrasaydık.

 

12 Eylül darbesinden sonra bütün batı bölgesindekiler hapishanelere doldurulsa, inanılmaz işkencelerden geçirilse, boğazlarına kadar çamurların içine battıkları hücrelere konsa, tazyikli sularla iç organları perişan edilse, azgın köpeklerle bacakları parçalansaydı...

 

Evlerimiz basılsa, ayrılıkçı “Türk teröristlere” yardım ettiğimiz iddialarıyla apartmanlarımız yakılsa, biz evimizden bir eşya bile alamadan çıkarılıp, Diyarbakır’a, Hakkari’ye sürgüne gönderilerek, çadırlarda yaşamak zorunda bırakılsaydık...

 

Biz Türkler buna razı olur muyduk, “işte hepiniz Kürdiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olarak birer Kürtsünüz, ayrıca Türklük diye niye tutturuyorsunuz, isterseniz başbakan bile olabilirsiniz” sözlerini bir hakkaniyet işareti olarak kabul eder miydik?

 

Yoksa, Türk kimliğimizin, dilimizin, kültürümüzün, bu ülkenin “eşit” vatandaşları olarak kabul edilmesinde ısrarcı mı olurduk?

 

Bu ülkenin Türk ve Kürt vatandaşları var ve tarih “Türk” çizgisinden yürümüş, bugün bizim “Türk” olarak kabul edemeyeceklerimizi Kürtlerin kabul etmesini istemişiz, bu yersiz istek sonunda patlamış, ülke önce teröre arkasından bir iç savaşa yuvarlanmış.

 

Türkiye’nin bu kanlı karmaşadan “demokrasiyle” ve Kürt vatandaşların “kimliklerinin” kabulüyle kurtulacağına inanan insanlar, bu düşüncelerini dile getirdiklerinde, bizim yöneticilerle taraftarları hep aynı soruyu soruyor:

 

- Nedir demokratik çözüm, nedir Kürt kimliği?

 

Biz Türkler, bir “Kürdiye Cumhuriyeti’nde” yaşasaydık ne isteyeceksek, bu isteklerin bugün Kürtler tarafından dile getirilmesini kabul etmektir demokrasi.

 

Kendimiz için isteyeceğimizi, bizimle eşit oldugunu kabul ettiğimiz insanlara vermemek için bu kadar kan dökmeye, ülkeyi bir çıkmaza sürüklemeye değer mi?

 

Değmez diyenler “demokrasi” istiyor işte.

 

Demokrasiyi getirmek çok mu zor zanaat?

 

17 Nisan 1995 - Milliyet

 

Not: Ahmet Altan bu yazısından dolayı Milliyet gazetesinden kovulmuştu..

Gönderi tarihi:

Cumhuriyet ve bayram

s1%20altan1.jpg

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasındaki önemli günleri belirleyen bayramların ismi “resmî bayramlardır.”

Gerçekten de “resmî” bayramlardır bunlar.

“Resmî” kuruluşlar “resmî” törenler düzenlerler.

Fener alayları geçer, balolar yapılır, statlarda gösteriler olur.

Halk bunları seyreder.

Son zamanlarda Cumhuriyet Bayramları’na “özel” bir anlam yükleyen Kemalistlerin önderliğinde fener alaylarına kalabalıklar da katılıp sloganlarla, şarkılarla yürüyorlar.

Ama halktan kalabalıkların katılması bile bunları “resmiyetten” kurtaramaz.

Bu “bayramlar” halkın hayatına doğal bir şekilde girmezler.

Dinî bayramların doğallığı ve sıcaklığı yoktur “resmî” bayramlarda.

O “bayramlarda” görülen barışma havası, yakınlık, çocuksu sevinç, “resmî bayramlarda” yaşanmaz.

Niye peki?

Neden “resmî” bayramlar bir türlü resmiyetten kurtulmaz, neden insanlar o günlerde “bayram” etmez?

Dinî bayramlar çok uzun zamandan beri kutlandığı, kökleştiği, hayata yerleştiği, buna karşılık resmî bayramlar nispeten daha yeni olduğu için mi?

Cumhuriyet kurulalı 85 yıl oldu.

Bugün bu ülkede yaşayan insanların neredeyse yüzde doksanından fazlası cumhuriyetin içine doğdu.

Cumhuriyetin ideolojisiyle eğitildi.

Ta çocukluğundan beri bu bayramları kutladı.

Bunca zaman niye yetmedi bu bayramların doğallaşmasına?

Burası çok dindar bir ülke olduğu için mi dinî bayramlar, gerçek bayramlar gibi coşkuyla yaşanıyor?

Dindar olmayanlar bile bu bayramları bayram gibi yaşar.

Sadece sokaklarda dolaşmak yeter bunu anlamaya.

Bir barış ve sevinç vardır.

Eğer dünyanın her yerinde “resmî bayramlar” resmî bayram gibi kutlanır desek...

Bilebildiğim kadarıyla Fransızlar 14 Temmuz’u, Amerikalılar da 4 Temmuz’u coşkuyla, sevinçle, şarkılarla, ziyafetlerle, bizim dinî bayramları kutladığımız gibi kutlarlar.

Biz niye öyle kutlamayız peki?

Niye bu bayramlar bir türlü “halkın bayramı” olmaz da “devletin bayramı” olarak kalır?

Niye halk hep seyircidir?

Niye halk bu bayramları bir türlü benimsemez?

Bu resmî bayramlardan birini ya da birkaçını kaldırsak, tatil günlerinin eksilmesi karşısında yükselen homurtu dışında, kaç kişi bu bayramın eksikliğini hayatında hisseder?

Neredeyse hiç kimse.

Niye?

Niye bütün bu bayramlar “devletin” bayramı olarak kaldı?

Sanırım sadece bu bayramlara bakmak, bunların yaşanma ve algılanma biçimini incelemek bile bu ülkede devletle halkın ilişkisi hakkında bir ipucu verir.

Burada devlet ve halk iki ayrı şey.

Hiçbir zaman bütünleşememiş.

Bayramları bile farklı.

Cumhuriyet, halkın cumhuriyeti olamadı hiçbir zaman.

Cumhuriyet dediğiniz, bir hanedanın olmadığı, iktidarın babadan oğla geçmediği ve kaynağının bir “kutsallıkta” değil halkta arandığı bir rejim.

Peki, size bir şey sorayım.

Eğer ikisi de aynı biçimde yönetiyorsa, aynı sertlikle halkı eziyorsa, bir kralla bir cumhurbaşkanı ya da başbakan arasında halk açısından nasıl bir fark vardır?

İktidar padişahtan oğluna geçmeyecekse ama iktidara gelen herkes padişah gibi yönetecekse, cumhuriyetle monarşi arasında halk nasıl bir fark görecek?

Cumhuriyet, monarşiden de meşrutiyetten de iyidir.

Ama tek başına bir anlam taşımaz.

Cumhuriyet, halkı yönetime gerçekten katmazsa, halkı özgürleştirmezse, demokratikleşmezse, hiçbir değeri yoktur.

Bunu klasik bir soruyla anlatırlar hep.

İngiltere gibi bir krallıkta mı yaşamak istersiniz, Yemen gibi bir cumhuriyette mi?

Hangisinde halk daha mutludur, daha özgürdür, iktidarın gerçek sahibidir?

İngiltere cumhuriyet değildir ama orada halk daha özgürdür.

Çünkü orada hukuk ve demokrasi vardır.

Türkiye bir cumhuriyet ama burada Anayasa Mahkemesi, anayasayı rahatça çiğneyebiliyor.

Halk bu zorbalığı durduramıyor.

Böyle bir durumda yönetimin cumhuriyet ya da krallık olmasının önemi ne?

Zorba bir kral olmasıyla, zorba bir Anayasa Mahkemesi olması arasında halkın sevineceği, kutlayacağı, coşacağı nasıl bir fark var?

Hiçbir fark yok.

Çünkü demokrasisiz cumhuriyet, halkın hiçbir işine yaramaz

Kral halkı yönetimden ne kadar uzak tutuyorsa, onu ne kadar eziyorsa, demokrasisiz bir cumhuriyet de halkı iktidardan o kadar uzak tutar, o kadar ezer.

Burada da bunu yapmıştır.

Göstermelik bir demokrasi taklidinin cumhuriyete daha sonradan eklenmesi de durumu değiştirmemiştir.

Seçimlerin falan yapıldığı bir göstermelik demokrasisi de bulunan bir cumhuriyette yaşıyorsunuz, hadi kendi ülkenizle ilgili görüşlerinizi açıkça söyleyin de görün bakın ne oluyor.

Halk bunun çok bilinçli bir şekilde olmasa da sezgisel olarak farkında.

Onun için resmî bayramlar sadece resmî…

Ama bayram değil.

Onun için kimse bir sevinç, coşku, kardeşlik, huzur hissetmiyor bu bayramlarda.

 

Ahmet Altan - 29.10.2008 - Taraf

Gönderi tarihi:

Genelkurmay Başkanına...

 

s1%20altan1.jpg

 

Siz, böyle saygısız, nezaketsiz, tehditkâr bir konuşma üslubunu benimseme cüretini nereden buluyorsunuz?

 

 

Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu sizin?

 

 

Siz kimi korkutmaya çalışıyorsunuz?

 

 

Korkutabileceğinize inanıyor musunuz gerçekten?

 

 

Bakın ben size dostça bir şey söyleyeyim general, vazgeçin bu kaba tehditlerden, öfkeli jestlerden, asabi mimiklerden.

 

 

Bunlar bizi korkutmaya yetmez.

 

 

Ha, sanmayın ki bu ülkede “derin devlet” dendiğinde kimin kastedildiğini bilmiyoruz, sanmayın ki patlayan arabalardan, ensesinden vurulan adamlardan haberimiz yok.

 

 

Sadece umurumuzda değil.

 

 

Bunu anlayabiliyor musunuz?

 

 

Bazı insanların, ülkeleri özgür ve mutlu olsun diye her şeyi göze alabileceğini kavrayabiliyor musunuz?

 

 

Bunu kavramaya çalışın.

 

 

Bırakın bu korkutma çabalarını.

 

 

Bunlar yakışıksız işler.

 

 

Üstelik gerçeği ortaya çıkarma çabasından bizi vazgeçirmeye de yetmez.

 

 

Siz bir şeyler söylediniz dün.

 

 

“Herkesi dikkatli olmaya ve doğru yerde bulunmaya” davet ettiniz galiba.

 

 

Siz, “doğru yerin” neresi olduğunu biliyor musunuz?

 

 

“Doğru yer” neresidir biliyor musunuz?

 

 

Doğru yer, insanın mesleğini dürüstçe ve gereklerini yerine getirerek yaptığı yerdir.

 

 

Biz, “doğru yerde” duruyoruz.

 

 

Mesleğimizin gereğini dürüstçe yerine getiriyor ve gerçekleri, yıllardır yalanlarla kandırılan bu halka açıklıyoruz.

 

 

Siz doğru yerde durmuyorsunuz.

 

 

Kendi mesleğinizin gereklerini yerine getirmiyorsunuz.

 

 

Sizin mesleğinizin gereği, size emanet edilen o genç askerleri korumaktır.

 

 

Karakol baskınını an be an gösteren kamera kayıtlarına rağmen gerekli tedbirleri almamak, istihbarat raporlarına aldırmamak, çatışma başladıktan sonra yeterince yardım göndermemek ve o çocukları ölüme terk etmek sizin suçunuzdur.

 

 

Görevinizi yerine getirmediniz.

 

 

Neden?

 

 

Niye o çocukları korumadınız?

 

 

Bunun için yargılanmanız gerektiğini biliyorsunuz değil mi?

 

 

Tabii savcıların sizi mahkemeye çağıramayacağına, sizi yargılayacak bir merci olmadığına güveniyorsunuz.

 

 

Ama bu, yargılanmanız gerektiği gerçeğini değiştirmiyor.

 

 

Tabii, bir de istifa müessesesi denilen bir şey var.

 

 

Sanırım sizin o müesseseden pek haberiniz bulunmuyor.

 

 

Başbakanın, hükümetin, parlamentonun sizden hesap sormaması da sizi cesaretlendiriyor.

 

 

Ama bir de halk var bu ülkede.

 

 

Gerçekleri duymak isteyen bir halk.

 

 

Ve, o sizin peşinizi bırakmaz.

 

 

Biz de bırakmayız.

 

 

Arkanıza kuvvet komutanlarını alıp kameraların önüne geçerek asabi bir şekilde medyaya verdiğiniz “muhtıra” bu gerçeği değiştirmez.

 

 

Siz bize Aktütün’ü anlatın.

 

 

O çocuklar niye öldü?

 

 

Niye baskını önlemediniz?

 

 

Bir de pek anlayamadığımız bir sözünüz var.

 

 

“Bu tip saldırılar karşısında her ordunun vereceği cevap ve tepki bellidir.”

 

 

Ne demek bu?

 

 

Birincisi bir saldırı yok, saldırmıyoruz, gerçekleri açıklıyoruz.

 

 

İkincisi, “her ordu” böyle eleştiriler karşısında nasıl tepki veriyor?

 

 

Siz nasıl tepki verdiklerini bilmiyorsunuz.

 

 

Gelişmiş ülkelerde böyle bir facianın sorumlusu olanlar derhal görevlerinden alınıp yargılanırlar.

 

 

Ama sizin aklınızdaki bu değil, açıkça anlaşılıyor.

 

 

O zaman, nedir o “ordunun vereceği tepki”?

 

 

Ordular, kendilerine saldıran “düşmanı” yok etmek için eğitilirler.

 

 

Bizim gerçekleri açıklamamızı bir “saldırı” olarak nitelediğinize göre bizi de “düşman” olarak görüyorsunuz.

 

 

Eee, ne yapacaksınız?

 

 

Saldıracak mısınız, gazeteyi mi bombalayacaksınız, F-16’ları mı göndereceksiniz?

 

 

Siz ne dediğinizin farkında mısınız?

 

 

Baskını daha önceden bildiğiniz halde o çocukları korumayacaksınız, bunu açıklayan gazeteleri de, “ordu tepkisiyle” korkutmaya çalışacaksınız.

 

 

General, “doğru yerde” durun.

 

 

Haddinizi aşmayın.

 

 

Bizim ülkemizde, yetmiş milyon insanın boğazından kesip verdiği paralarla ayakta duran bizim ordumuzla, bizi tehdit edemezsiniz.

 

 

Ordu, sizin hatalarınızı kapatmak için kullanacağınız bir tehdit aracı değildir.

 

 

Haa, bir de “bölücü terör örgütünün eylemlerini başarılı gibi gösterenler, akan ve akacak olan her damla kanın sorumlusu olurlar” sözünüz var.

 

 

Bakın bunu doğru söylüyorsunuz.

 

 

Ama “başarılı gösteren” kim?

 

 

Baskının önlenmediğini açılayan gazeteler mi yoksa baskını bile bile önlemeyenler mi?

 

 

O kandan kimin sorumlu olduğunu şimdi anladınız mı?

 

 

Sorumluluğu hissediyor musunuz?

 

 

Hissetmelisiniz.

 

 

Ve tehditleri bırakıp gerçekleri açıklamalısınız.

 

 

Tehditlerinizden ve üslubunuzdan hoşlanmadık.

 

 

Gerçekleri söyleyin bize.

 

 

Gerçekleri.

 

 

Biraz cesaret yeter buna.

 

 

Cesaretiniz de öfkeniz kadar büyük olduğunda bize gerçekleri söyleyeceğinize eminiz.

 

 

O günü bekliyoruz.

 

Ahmet Altan - 16.10.2008 - Taraf

 

Or.General İlker Başbuğ İçin Yazmıştı Bu Yazıyı...

Gönderi tarihi:
s1%20altan1.jpg

Cumhuriyet ve bayram

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasındaki önemli günleri belirleyen bayramların ismi “resmî bayramlardır.”

Gerçekten de “resmî” bayramlardır bunlar.

“Resmî” kuruluşlar “resmî” törenler düzenlerler.

Fener alayları geçer, balolar yapılır, statlarda gösteriler olur.

Halk bunları seyreder.

Son zamanlarda Cumhuriyet Bayramları’na “özel” bir anlam yükleyen Kemalistlerin önderliğinde fener alaylarına kalabalıklar da katılıp sloganlarla, şarkılarla yürüyorlar.

Ama halktan kalabalıkların katılması bile bunları “resmiyetten” kurtaramaz.

Bu “bayramlar” halkın hayatına doğal bir şekilde girmezler.

 

Bu bayramlar 'resmi bayram' değil milli bayramdır. Sadece son zamanlarda değil her sene fener alayları ile halkın katılımı ile kutlanmışlardır. Bu bayramlar halkın, milletin büyük bir çoğunluğunun hayatına doğal olarak girer, büyük çoğunluk tarafından benimsenmiştir. Cumhuriyeti kuran Türk halkıdır, bu yüzden bu bayramların resmi törenlerle kutlanması da halka uzak olduğunu göstermez. Devletin televizyonu yanında halkın kurduğu TVlerde de eğlenceler düzenlenir. Bunu benimsemeyenler, doğal kabul etmeyenler sadece Cumhuriyet, Türkiye ve Türk düşmanlarıdır.

 

Dinî bayramların doğallığı ve sıcaklığı yoktur “resmî” bayramlarda.

O “bayramlarda” görülen barışma havası, yakınlık, çocuksu sevinç, “resmî bayramlarda” yaşanmaz.

Niye peki?

Neden “resmî” bayramlar bir türlü resmiyetten kurtulmaz, neden insanlar o günlerde “bayram” etmez?

Dinî bayramlar çok uzun zamandan beri kutlandığı, kökleştiği, hayata yerleştiği, buna karşılık resmî bayramlar nispeten daha yeni olduğu için mi?

Cumhuriyet kurulalı 85 yıl oldu.

Bugün bu ülkede yaşayan insanların neredeyse yüzde doksanından fazlası cumhuriyetin içine doğdu.

Cumhuriyetin ideolojisiyle eğitildi.

Ta çocukluğundan beri bu bayramları kutladı.

Bunca zaman niye yetmedi bu bayramların doğallaşmasına?

Burası çok dindar bir ülke olduğu için mi dinî bayramlar, gerçek bayramlar gibi coşkuyla yaşanıyor?

Dindar olmayanlar bile bu bayramları bayram gibi yaşar.

Sadece sokaklarda dolaşmak yeter bunu anlamaya.

Bir barış ve sevinç vardır.

 

Dini bayramlarda da resmi TV kanalı TRT programlar yapar, eğlenceler düzenler. Cumhuriyetin ideolojisiyle yetişenler hem dini bayramları hem de milli bayramları coşkuyla, doğal olarak kutlar. Cumhuriyet ideolojisi ile değil de Marksist-Leninist veya Şeriatçı ideoloji ile yetişenler için milli bayramların anlamı olmayabilir normaldir.

Eğer dünyanın her yerinde “resmî bayramlar” resmî bayram gibi kutlanır desek...

Bilebildiğim kadarıyla Fransızlar 14 Temmuz’u, Amerikalılar da 4 Temmuz’u coşkuyla, sevinçle, şarkılarla, ziyafetlerle, bizim dinî bayramları kutladığımız gibi kutlarlar.

Biz niye öyle kutlamayız peki?

Niye bu bayramlar bir türlü “halkın bayramı” olmaz da “devletin bayramı” olarak kalır?

Niye halk hep seyircidir?

Niye halk bu bayramları bir türlü benimsemez?

Bu resmî bayramlardan birini ya da birkaçını kaldırsak, tatil günlerinin eksilmesi karşısında yükselen homurtu dışında, kaç kişi bu bayramın eksikliğini hayatında hisseder?

Neredeyse hiç kimse.

Niye?

 

Kızlarını, oğullarını yapılan bu resmi törenlere gönderenler zorla göndermiyor. Dediğim gibi benimsemeyenler sadece Marksist-Leninist veya Şeriatçı ideolojilerle yetişenlerdir. Amerikada veya Fransadaki Marksistler ve dinciler, milli düşündüklerinden ortak değerleri olan George Washington'u veya Fransız Devrimini falan inkar edip rahatsız olmazlar. Rahatsız olanlar ise sadece satılmış ve vatan haini olanlardır. Cumhuriyete ve milletine bağlı insanlar, bu milli bayramlar kaldırılırsa eksikliğini derinden hissederler, kaldırılmaması için de gerekirse canlarını verirler.

Niye bütün bu bayramlar “devletin” bayramı olarak kaldı?

Sanırım sadece bu bayramlara bakmak, bunların yaşanma ve algılanma biçimini incelemek bile bu ülkede devletle halkın ilişkisi hakkında bir ipucu verir.

Burada devlet ve halk iki ayrı şey.

Hiçbir zaman bütünleşememiş.

Bayramları bile farklı.

Cumhuriyet, halkın cumhuriyeti olamadı hiçbir zaman.

Cumhuriyet dediğiniz, bir hanedanın olmadığı, iktidarın babadan oğla geçmediği ve kaynağının bir “kutsallıkta” değil halkta arandığı bir rejim.

Peki, size bir şey sorayım.

Eğer ikisi de aynı biçimde yönetiyorsa, aynı sertlikle halkı eziyorsa, bir kralla bir cumhurbaşkanı ya da başbakan arasında halk açısından nasıl bir fark vardır?

İktidar padişahtan oğluna geçmeyecekse ama iktidara gelen herkes padişah gibi yönetecekse, cumhuriyetle monarşi arasında halk nasıl bir fark görecek?

Cumhuriyet, monarşiden de meşrutiyetten de iyidir.

Ama tek başına bir anlam taşımaz.

Cumhuriyet, halkı yönetime gerçekten katmazsa, halkı özgürleştirmezse, demokratikleşmezse, hiçbir değeri yoktur.

Bunu klasik bir soruyla anlatırlar hep.

İngiltere gibi bir krallıkta mı yaşamak istersiniz, Yemen gibi bir cumhuriyette mi?

Hangisinde halk daha mutludur, daha özgürdür, iktidarın gerçek sahibidir?

İngiltere cumhuriyet değildir ama orada halk daha özgürdür.

Çünkü orada hukuk ve demokrasi vardır.

Türkiye bir cumhuriyet ama burada Anayasa Mahkemesi, anayasayı rahatça çiğneyebiliyor.

Halk bu zorbalığı durduramıyor.

Böyle bir durumda yönetimin cumhuriyet ya da krallık olmasının önemi ne?

Zorba bir kral olmasıyla, zorba bir Anayasa Mahkemesi olması arasında halkın sevineceği, kutlayacağı, coşacağı nasıl bir fark var?

Hiçbir fark yok.

Çünkü demokrasisiz cumhuriyet, halkın hiçbir işine yaramaz

Kral halkı yönetimden ne kadar uzak tutuyorsa, onu ne kadar eziyorsa, demokrasisiz bir cumhuriyet de halkı iktidardan o kadar uzak tutar, o kadar ezer.

Burada da bunu yapmıştır.

Göstermelik bir demokrasi taklidinin cumhuriyete daha sonradan eklenmesi de durumu değiştirmemiştir.

Seçimlerin falan yapıldığı bir göstermelik demokrasisi de bulunan bir cumhuriyette yaşıyorsunuz, hadi kendi ülkenizle ilgili görüşlerinizi açıkça söyleyin de görün bakın ne oluyor.

Halk bunun çok bilinçli bir şekilde olmasa da sezgisel olarak farkında.

Onun için resmî bayramlar sadece resmî…

Ama bayram değil.

Onun için kimse bir sevinç, coşku, kardeşlik, huzur hissetmiyor bu bayramlarda.

 

Ahmet Alt - 29.10.2008 - Taraf

 

Cumhuriyetin ezdiği, mili düşünmeyen, Şeriatçı veya Marsist-Leninist ideolojiyle yetişip, bu milli bayramlarda sevinç, coşku, kardeşlik, huzur hissetmeyen, kendi gibilerini halk zannedip genelleme yaparak, sonradan öğrendikleri postmodernist zırvalarla halkı Cumhuriyetten soğutma amacıyla, bir şeyler yumurtlayan ve kendi çevresine ve dış güçlere yalakalık yapan, tarafını belli eden satılmış Cumhuriyet, Türkiye ve Türk düşmanları ve vatan hainleridir.

Gönderi tarihi:
Bu bayramlar 'resmi bayram' değil milli bayramdır. Sadece son zamanlarda değil her sene fener alayları ile halkın katılımı ile kutlanmışlardır. Bu bayramlar halkın, milletin büyük bir çoğunluğunun hayatına doğal olarak girer, büyük çoğunluk tarafından benimsenmiştir. Cumhuriyeti kuran Türk halkıdır, bu yüzden bu bayramların resmi törenlerle kutlanması da halka uzak olduğunu göstermez. Devletin televizyonu yanında halkın kurduğu TVlerde de eğlenceler düzenlenir. Bunu benimsemeyenler, doğal kabul etmeyenler sadece Cumhuriyet, Türkiye ve Türk düşmanlarıdır.

Sayın Doğrucudavut

 

27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı vardı. Milli bayramdı. Aslında 60 darbecilerinin bayramıydı. Darbeyi kabul etmediğim için hiç bir zaman bu milli bayramı benimsemedim, doğal kabul etmedim. Bu durumda ben Cumhuriyet, Türkiye ve Türk düşmanı mı oluyorum?

 

Sevgiler, saygılar.

Gönderi tarihi:
Sayın Doğrucudavut

 

27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı vardı. Milli bayramdı. Aslında 60 darbecilerinin bayramıydı. Darbeyi kabul etmediğim için hiç bir zaman bu milli bayramı benimsemedim, doğal kabul etmedim. Bu durumda ben Cumhuriyet, Türkiye ve Türk düşmanı mı oluyorum?

 

Sevgiler, saygılar.

 

Sn. Patates Soğancı,

 

Ahmet Altan'ın kastettiği bayramlar, Atatürk döneminden bu yana kutlanan milli bayramlardır. 27 mayıs bayramının bir dönem kutlanmış olması onu milli yapmaz. Bizim bahsettiğimiz bayramlar ortak verilen Kurtuluş Savaşımızla anlam kazanan, Kurtuluş savaşının dönüm noktalarını simgeleyen millete mal olmuş bayramlardır. Darbelere tabii ki karşıyız. Eğer, 27 mayıs bayramını da, devrimlerden uzaklaşan, ülkeyi değerler sisteminde geriye götüren DP'ye karşı yapılan bir meşru girişimin bayramı olarak düşünürseniz bunu da kutlayabilirsiniz bu siyasi bir tercihtir.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
Sn. Patates Soğancı,

 

Ahmet Altan'ın kastettiği bayramlar, Atatürk döneminden bu yana kutlanan milli bayramlardır. 27 mayıs bayramının bir dönem kutlanmış olması onu milli yapmaz. Bizim bahsettiğimiz bayramlar ortak verilen Kurtuluş Savaşımızla anlam kazanan, Kurtuluş savaşının dönüm noktalarını simgeleyen millete mal olmuş bayramlardır. Darbelere tabii ki karşıyız. Eğer, 27 mayıs bayramını da, devrimlerden uzaklaşan, ülkeyi değerler sisteminde geriye götüren DP'ye karşı yapılan bir meşru girişimin bayramı olarak düşünürseniz bunu da kutlayabilirsiniz bu siyasi bir tercihtir.

 

Saygılar.

Sayın Doğrucudavut

 

İyi ki 27 Mayıs milli bayram sayılmıyormuş, o zaman bize öyle derlerdi ya! Ben de Türkiye ve Cumhuriyet düşmanı olmaktan kurtuldum o zaman, şükür ki normalmişim :)

 

Sevgiler, saygılar.

Gönderi tarihi:

:clover::clover::clover: çiçeklerim sana DoğrucuDavut

Bizim kendi aramızda bile, özünü kürt sansa bile Türkle evlenmiş ve bayrağımıza uzanan ele biz kadar tepki veren ama aile kökeninin kürt olduğunu söyleyen(sanan) onca insan var..Ne ezilmişliği bu bahsedilenler, kim kimin ezilmişliğinden bahsediyor.Bu insanlar,kürdüm diye diye aramızda bizimle adam gibi yaşıyor. Bahsi geçenlerin ise dağlarda nasıl yaşadığını yeterince izliyorum youtube dan.. İnsanlıktan çok çok uzak şekilde, kıkır kıkır nasıl bize şehit kazandırdıklarını görüyoruz ezilmişlerin. Ezilmişlikmiş.Bi onlar ezik nedense, bi onların sıkıntısı var vatan hainliği için. Toprak para etmiyor diye diye,verimli değil diye diye ,Topraklarımızın Türkler elinden alınıp yavaşça doğunun kürtlere bırakıldığını görmüyor sanki bu gözler, bazı valiliklerin kurulmasından sonra gelişen olayları görmüyor bu yürekler.Ezilmişlikmiş. Hepsi, sinsi planların sinsi oyunları. Bu insanların üreyerek çoğalması bile herkesten farklı.Öyle ya, çoğunlluk lazım. Askerimizmiş şuymuş buymuş ,onlar eğlene eğlene oyalansınlar bakalım. Bizde öyle yürekler var ki, gün gelir ne asker önünü kesebilir ne bu sınırların dışı. Öyle bir kesimin bam teline basıp duruyorlar ki, patlayış çok feci olacak. Biz Türküz,Tarihimizle gururluyuz. Atatürk öldüğü andan itibaren sürüklendiğimiz durum,henüz bişeyleri ıspatlamaz.Bu kadar aceleci gidişatı sevinerek izliyoruz,çünkü hala Tarihini unutmamış kesim ayakta ,hayatta ve yeterli. O kadar hızlı planlarını yürürlüğe soktu ki bazı güçler,henüz kıvamı gelmeden oynanan bu oyunların bedeli,onlara çok pahalıya mal olacak. Kanımızla,canımızla,kadınımızla,erkeğimizle,yetiştireceğimiz çocuğumuzla.Burası Türkiye...

Gönderi tarihi:

Bu Altan şu aşağıdaki cümleleri sarf eden **** Altan mı?

 

 

Toprak tek başına bir anlam ifade etmiyor. APO Türklere Allahın bir lütfüdür.

İnsanları öldürmek yerine Kürtlere istedikleri toprakları vermek gerekir.'

Ahmet Altan

 

Atatürk öldüğünden beri hala zenginlik ve özgürlük üretemiyorsak sebebi Kemalizm'dir. '

Ahmet Altan

 

Memleketi bir çift kadın memesine satarım.'

Ahmet Altan

Gönderi tarihi:

Bu Ülkeyi sadece Türk vatandaşlara ait görmesin kimse.

Bu ülke Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Arap ve ismini sayamadığım

tüm insanlarımıza, tüm halklarımıza aittir.

*******

bir görseniz sizlerde anlarsınız..

Ama yok, size anlatılanlar size yeterlidir.

Sisteme teslim olmak kötü bir şey olsa gerek.

Gönderi tarihi:
Bu Ülkeyi sadece Türk vatandaşlara ait görmesin kimse.

Bu ülke Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Arap ve ismini sayamadığım

tüm insanlarımıza, tüm halklarımıza aittir.

*******

bir görseniz sizlerde anlarsınız..

Ama yok, size anlatılanlar size yeterlidir.

Sisteme teslim olmak kötü bir şey olsa gerek.

 

Yoo,Almanya da da Türk,Yugoslav,Hollandalı,İsveç vs.. nice insan yaşıyor ama kimse kalkıp orada Türkiye kuracağım diye tutturmuyor bizden..Sıkıysa tuttursunlar..Bu ülke Türklere ait, diğerleri ise her zaman diğerleri olarak kalacak.. Bizimle uyumlu yaşasınlar,canımız feda.. Biz insancıl milletiz.. Ha yok işlerine gelmiyorsa, biz sandıklarından daha katı milletiz. En azından benim memleketimde öyle.. Gösteri yapmaya kalkarlar benim memlekette, pat halkın hiddetinden kıvır kıvır zor kaçarlar .. Darısı ülkemin her karış toprağına,insanına.

Gönderi tarihi:
Yoo,Almanya da da Türk,Yugoslav,Hollandalı,İsveç vs.. nice insan yaşıyor ama kimse kalkıp orada Türkiye kuracağım diye tutturmuyor bizden..Sıkıysa tuttursunlar..Bu ülke Türklere ait, diğerleri ise her zaman diğerleri olarak kalacak.. Bizimle uyumlu yaşasınlar,canımız feda.. Biz insancıl milletiz.. Ha yok işlerine gelmiyorsa, biz sandıklarından daha katı milletiz. En azından benim memleketimde öyle.. Gösteri yapmaya kalkarlar benim memlekette, pat halkın hiddetinden kıvır kıvır zor kaçarlar .. Darısı ülkemin her karış toprağına,insanına.

 

Güçsüz bir cevap olduğunu belirtmek isterim.

Kabul etsende etmesende bu ülke yalnızca Türk vatandaşlarına ait değil,

her ne kadar Türk hakimiyeti altında olsa bile..

Ve bu satırlrla "Bizimle uyumlu olmaya çalışınlar"

sözün havada kalmıştır.

İnsancıl millettir Türkler bilirim ben, ama hepsi değil.

Herkes milletiyle övünmekte özgürdür

fakat kimse milletini başka milletlerden üstün göremez.

Bu, safsatalık olur, gülünç olur, ve en önemlisi ırkçılık olur.

Sen Türk olmaktan gurur duyuyorsan mesela

bende Kürtlüğümden gurur duyuyorum.

Ve kuşkusuz ağırlıklı olarak herkes ırkıyla, köküyle gurur duymata.

Gösteri yapmaya kalkarlar senin memleketinde, yani Türkiye'de yaşayan

tüm halkların memleketinde. Ama sen laf kalabalığından başka birşey yapamıyorsun

klavyenin başında. Öyle değilmi?

Deniz Baykal Doğuya gelmekten çekinmekte

Devlet Bahçeli hiç gelemiyor, yada gelmek istemiyor.

Bu nasıl vatanseverlik oluyor anlatırmısın bana?

 

Son olarak: Sen diğerlerini "Diğerleri" olarak gördüğün müddetçe

Diğerleride seni "Diğerleri" olarak görecektir..

 

Selametle

  • Admin
Gönderi tarihi:

Küçük bir uyarı:

Kişiselleştirmeye başladınız...

Dikkatli olun derim...

 

Saygılar

Gönderi tarihi:
Güçsüz bir cevap olduğunu belirtmek isterim.

Kabul etsende etmesende bu ülke yalnızca Türk vatandaşlarına ait değil,

her ne kadar Türk hakimiyeti altında olsa bile..

Ve bu satırlrla "Bizimle uyumlu olmaya çalışınlar"

sözün havada kalmıştır.

İnsancıl millettir Türkler bilirim ben, ama hepsi değil.

Herkes milletiyle övünmekte özgürdür

fakat kimse milletini başka milletlerden üstün göremez.

Bu, safsatalık olur, gülünç olur, ve en önemlisi ırkçılık olur.

Sen Türk olmaktan gurur duyuyorsan mesela

bende Kürtlüğümden gurur duyuyorum.

Ve kuşkusuz ağırlıklı olarak herkes ırkıyla, köküyle gurur duymata.

Gösteri yapmaya kalkarlar senin memleketinde, yani Türkiye'de yaşayan

tüm halkların memleketinde. Ama sen laf kalabalığından başka birşey yapamıyorsun

klavyenin başında. Öyle değilmi?

Deniz Baykal Doğuya gelmekten çekinmekte

Devlet Bahçeli hiç gelemiyor, yada gelmek istemiyor.

Bu nasıl vatanseverlik oluyor anlatırmısın bana?

 

Son olarak: Sen diğerlerini "Diğerleri" olarak gördüğün müddetçe

Diğerleride seni "Diğerleri" olarak görecektir..

 

Selametle

Yoo, diğerleri beni diğerleri olarak görmüyor,çünkü ben diğerlerindenim diye tutturmuyorlar. Tutturup tutturup kürt sorunu diye ortaya çıkanlar ,ne yapsanız sonuna kadar diğerleri olacak. Olmayan sorunları ile,olmayan işler peşine koşanlar hep diğerleri olacak.Bana masallar anlatmayın, bir zamanlar bir kürt ile evliydim.. Türklüğümle birlikte bir kürtle evliydim.. Demekki bu ülkede bir kürt sorunu yok anlayana. Ama sizinle ,sizin gibi sorun atfedenlerle, evet sorunlarımız var. Kendi halinde bir müslüman ile tarikatçının ayrılığı gibi birşey bu,siz kürtler gibi kürt değilsiniz, siz başka kürtlerdensiniz.İşte o zaman siz diğerleri olarak, diğerleri davranışına talipsiniz.

Gönderi tarihi:
Küçük bir uyarı:

Kişiselleştirmeye başladınız...

Dikkatli olun derim...

 

Saygılar

Haklısınız Sayın Admin,

hassas konularda ince tepkiler,iyisi mi herkese iyi geceler..

Gönderi tarihi:

Bütün sorun burdan kaynaklanıyor demek ki. Yani, Türk adından, yani mesela Kütürk olsa bir sorun kalmayacak. :)

 

Şaka bir yana Türk sözcüğünü bir üst kimlik olarak ele alırsak, bunun, Batılıların, Avrupalıların Selçuklulara ve Osmanlılara 1000 yıldır verdiği ad olduğunu görürüz. Avrupalılar, Anadoluya da Türkiye diye gelmişlerdir. Hatta, eski Yugoslavyada Boşnaklara saldıran Sırplar da Türk diye nitelerler onları. Sanırım bunun en belirleyici özelliği müslüman olmaktır. Malum Osmanlı din eksenli bir imparatorluktu. Cumhuriyetle birlikte, bu ismin alınmasında bu durumunda etkisi olmakla beraber çoğunluğu oluşturan Türk etnik kimliğine sahip insanların etkisi de vardır.

 

Bu durumda bu Türk etnik adı nedir diye sormak lazım tabii yani bir alt kimlik anlamında. Türk kelimesi-etnik olarak söylüyorum- Anadoluya gelen Türkmenlerin yüzyıllar boyu yerli halkla karışmasıyla kendiliğinden oluşmuş bir etnisite adı olarak kabul edilmiştir. İşte bu yüzden Atatürk, Hititleri de, Lidyalıları de, Frigleri de atalarımız kabul etmiştir. İlginç bir şey söyleyeyim o dönemlerde Avrupadan, Anadoluya gelen Galatlar, İskoçların, İrlandalıların atası olan Keltlerin bir koluydu ve Çankırı yöresine yerleşmişlerdi.

 

Empoze edildiğinin aksine, Kürtler de Anadoluya sonradan gelmiştir ve yerli halkla karışmıştır. Günümüzde zaten etnik anlamda arı bir ırk yoktur. Bu genetik araştırmaların gelişmesiyle ispatlanmış bir gerçektir. Bu tür bir bakış en son Nazi Almanyasında kalmıştır.

 

Nazımın şiirindeki gibi Uzak Asyadan gelenler, bir kavim ismi olan Türkmenlerdi. Bilim adamları ve araştırmacılar Türkiye sözcüğünün İtalyanca'dan geldiğini kabul ederler. Tarihçi İlber Ortaylı bir makalesinde Cenevizli ve Venedikli tüccar ve diplomatların, 12. yüzyılda, Türkiye'yi Turchia ve Turmenia olarak tanımladıklarını belirtir.Ayrıca, Türkiye adı ilk defa 1190'da bir yazılı kaynakta, Haçlı Seferi vak'ayinamesinde geçmektedir. Abdulhaluk Çay ise Turchia tanımını çok daha gerilere götürür ve Turchia tabirine ilk defa 6. yüzyılda Bizans kaynaklarında rastlandığını belirtir ve şöyle der "Bu tabir 9. ve 10. yüzyıllarda İdil/Volga Nehri'nden Orta Avrupa'ya kadar uzanan saha için kullanılmıştır. Bu kullanımın Kafkasya bölgesinde Hazar Kağanlığı için Doğu Türkiye’si, Arpad Hanedanı'nın kurduğu Macar Devleti için Batı Türkiyesi şeklinde olduğunu ve aynı tabirin 12. yüzyıldan itibaren Anadolu için kullanıldığını belirtir. Tarihte 13-14. yüzyıllarda Mısır Memlukları de Türkiye adını kullanmışlardı: ed-devlet üt Türkiya (1250-1387). Batılılar, Turchia halkına hiçbir zaman Türkiyeli demeyip, Türk (Turc) demişlerdir( Wikipedi)

 

Ulusla( Millet ), ırk,kavim, boy vs. farklı kavramlardır. Ulus, modern bir kavramdır.Fransız devriminden önce tarihsel olaylarda millet kavramı kullanılmaz. Ya ümmet vardı, ya da etnisite ile tanımlanan feodal beylikler, krallıklar, şahlıklar...

 

"Ne Mutlu türküm Diyene"

 

Ben Kürtler, Türktür derken kart, kurt saçmalığını demiyorum. Başkaları ile karıştırmayın. Vatandaşlık aidiyeti anlamında Kürtler, Türktür diyorum. Daha doğrusu Anayasamız öyle diyor. Basklarda Fransızdır gibi.

 

Türkler de, Kürtler de bunu böyle anlamalılar artık!

Gönderi tarihi:
Yoo, diğerleri beni diğerleri olarak görmüyor,çünkü ben diğerlerindenim diye tutturmuyorlar. Tutturup tutturup kürt sorunu diye ortaya çıkanlar ,ne yapsanız sonuna kadar diğerleri olacak. Olmayan sorunları ile,olmayan işler peşine koşanlar hep diğerleri olacak.Bana masallar anlatmayın, bir zamanlar bir kürt ile evliydim.. Türklüğümle birlikte bir kürtle evliydim.. Demekki bu ülkede bir kürt sorunu yok anlayana. Ama sizinle ,sizin gibi sorun atfedenlerle, evet sorunlarımız var. Kendi halinde bir müslüman ile tarikatçının ayrılığı gibi birşey bu,siz kürtler gibi kürt değilsiniz, siz başka kürtlerdensiniz.İşte o zaman siz diğerleri olarak, diğerleri davranışına talipsiniz.

 

Necip Fazıl Kısakürek'in güzel bir sözü aklıma geldi

ve yazmak geldi içimden..

 

"Gözleri var görmezler

Kulakları var duymazlar"

 

Selametle

Gönderi tarihi:
Necip Fazıl Kısakürek'in güzel bir sözü aklıma geldi

ve yazmak geldi içimden..

 

"Gözleri var görmezler

Kulakları var duymazlar"

 

Selametle

 

Selamlar...

 

Araf Suresi 179. ayet...

 

Necip Fazıl'ın mı acaba gerçekten. İnternette aradığımda Hüseyin TUZTAŞ'ta Kuklalar adlı şiirinde belirtmiş. Tabii o da tersinden söylemiş.

 

Her ne ise; Necip Fazıl'da söyleyebilirdi belki söylemiş de olabilir ama nihayetinde bu bir ayet. Bu ayetin bir kısmı. O kısım için Necip Fazıl'ın güzel sözü demeyelim isterseniz...

Gönderi tarihi:
Selamlar...

 

Araf Suresi 179. ayet...

 

Necip Fazıl'ın mı acaba gerçekten. İnternette aradığımda Hüseyin TUZTAŞ'ta Kuklalar adlı şiirinde belirtmiş. Tabii o da tersinden söylemiş.

 

Her ne ise; Necip Fazıl'da söyleyebilirdi belki söylemiş de olabilir ama nihayetinde bu bir ayet. Bu ayetin bir kısmı. O kısım için Necip Fazıl'ın güzel sözü demeyelim isterseniz...

 

Çok affedersin :)

Sabah sersemliğiyle cevap yazarken

bir an karıştırdım.

Saat 12'ye doğru gelirken hatalı yazdığımın farkına vardım

ama iş işten geçmişti:)

Evet o söz Necip Fazıl Kısakürek'e ait değil

Araf Süresi'ne ait..

 

********"

 

Teşekkür ederim

Gönderi tarihi:

Vatanınızı

Seviyor Musunuz..?

 

s1%20altan1.jpg

 

Diyelim ki hiç kimse gerçekleri açıklamadı, hiç kimse eleştirmedi.

Her şey aynı şekilde devam etti.

Önümüzdeki yirmibeş yılda da elli bin Kürt çocuğu öldürüldü, yirmibeş otuz bin Türk çocuğu vuruldu...

Yüzlerce milyar lira, bomba, mermi, roket olarak havaya savruldu.

Epeyce bir para silah satışlarının komisyonu olarak onun bunun cebine girdi.

Kürtlerin anadilde eğitim yapmalarına izin verilmedi.

Sokak gösterileri sürdü.

Polisler sokaklarda insanları vurdu.

Türbanlı kızlar üniversitelere sokulmadı.

Anayasa Mahkemesi keyfince anayasayı çiğnedi.

Siyasi partiler kapatıldı.

Devletin içinde çeteler kuruldu.

Nobelli yazarlar ülkeden kaçırıldı.

Ermeni yazarlar sokaklarda öldürüldü.

Katillerle hatıra fotoğrafları çektirildi.

Üniversite önünde yapılan bombalı katliamlar “zaman aşımına” uğratıldı.

Diyelim ki bugünkü durum aynen sürdürüldü...

Eee, ne olacak?

Avrupa’nın en fakir ve en geri kalmış ülkesi olarak yaşayacaksınız.

Çok mu mutlu edecek bu sizi?

Çok sevdiğiniz “vatanınızın” gelecek yirmibeş yılı için planınız bu mu?

Aferin size, nasıl da çok seviyorsunuz ülkenizi.

Bir nebze olsun gelişmesini istemiyorsunuz.

Zenginleşmesini, özgürleşmesini istemiyorsunuz.

Vatan sevgisi diye ben buna derim işte.

“Cinayetler, katliamlar, işkenceler sürsün vatanımda” diyen vatanseverler.

Ya vatanınızı sevmeseydiniz?

O zaman ne yapacaktınız?

“İşkenceler, haksızlıklar, cinayetler, çeteler, adaletsizlikler, eşitsizlikler, zulümler dursun” mu diyecektiniz?

Siz bu “vatan sevgisi” denen şeyin ne olduğunu bildiğinizden emin misiniz?

Yoksa dindarlardan ve Kürtlerden nefret etmeyi, silaha ve orduya tapınmayı vatan sevgisi mi sanıyorsunuz?

Cumhuriyet Bayramı’nda, “başörtülü bir kızı” cumhurdan saymayan albay sizin vatanseverliğinizi mi okşuyor?

Anadolu başı örtülü, türbanlı kadınlarla dolu, biliyor musunuz?

Hepsinden nefret mi edeceksiniz?

Nefret ederseniz ne yapacaksınız?

Vatanın Anadolu bölümüne gidemeyecek misiniz?

Bağdat Caddesi, Nişantaşı, Tunalı Hilmi mi “vatanınız” olacak?

Hele Güneydoğu...

Ben gittim gördüm, biliyor musunuz oradaki herkes Kürt.

Şimdi ne olacak?

Onlardan da mı nefret edeceksiniz?

Vatanın o bölümüne de gidemeyeceksiniz demek ki.

Gidemeyeceğiniz yerler çoğalıyor, bilmem farkında mısınız?

Siz “vatanı sevdiğinizi” söylerken tam olarak hangi bölgeyi söylüyorsunuz?

İstanbul, Ankara, İzmir civarını mı?

O şehirlerin de bazı bölümlerini tabii.

Varoşlar pek size uygun değil, ben size söyleyeyim.

Oralara gidemezsiniz.

Başörtülülerle Kürtler var oralarda.

Hatta duyduğuma göre Çankaya’da da bir başörtülü hanım varmış.

O hanım oradayken CHP’lilerle generaller Çankaya’ya da gidemiyorlarmış.

Çankaya da pek “vatan” sayılamıyor anladığım kadarıyla.

Gidemediğiniz yer vatanınız değildir çünkü.

Siz nerelere gidebiliyorsunuz?

Bir saysanıza gidebildiğiniz yerleri.

Sizin önümüzdeki yirmibeş yıllık planınız, elli bin Kürt öldürüp, karakolları bastırıp, işkenceler yapıp, davalar açıp, çeteleri alkışlayıp gittikçe daralan küçük bölgelerde, kendi halkınızdan nefret edip korkarak yaşamak mı?

Ne plan ama...

Ne vatansever bir plan.

Çok da zekice.

Zeki bir vatansever kendi ülkesinin geleceği ile ilgili böyle planlar kurmalı işte.

Allah muhafaza bir albay başörtülü bir kıza ödül verirse, generaller türbanlı bir kadının elini sıkarsa, Kürtlere eşit haklar verilirse, insanlar özgür olursa, düşüncelerini söyleyenler serbest kalırsa ülke mahvolur biliyor musunuz?

Öyle güzel bir cumhuriyet kurmuşsunuz ki...

Cumhur özgürleştikçe kurduğunuz cumhuriyetin batacağını düşünüyorsunuz.

Cumhur özgür olmasın o zaman.

Cumhurun özgür olmadığı bir cumhuriyet...

Her vatansever böyle bir cumhuriyet hayal eder, öyle değil mi?

Aslında padişahlar da böyle bir cumhuriyet hayal ediyorlardı herhalde.

Onlar tam istedikleri gibi bir baskı kuramadılar.

Siz kurdunuz.

Kutlarım sizi.

Cumhursuz bir cumhuriyetiniz...

Hiçbir yerine gidemediğiniz bir vatanınız var.

Ne de çok seviyormuşsunuz vatanınızı...

Ya bir de sevmeseymişsiniz?

 

Ahmet Altan - 30.10.2008

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.