Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

kuran kendini yalanlıyor(ilahi değilim ben insan yazmasıyım!)


doçent

Önerilen İletiler

Evrim dogma değildir. Birçok, hatta sayısız kanıtı olan bilimsel bir gerçektir.

 

Şayet sözüne sadık isen Evrimin bilimsel olduğuna dair emarelerini bana sıralaman gerekecek..Bir bilgiye binaen...Teori olmayacak kesinlik arzedecek....Doğma olmadığını ispatlayacaksın...

 

Ve özellikle altını çizerek büyük harflerle !! '' Olasılıklardan tesadüflerden hareketlede olsa bir şeyi ispatlama eğilimi olailir bu benim için sorun değildir. Karmaşık durumda bulunan harflerden kusursuz bir roman yazma olasılığı (ne kadar düşükte olsa bu olasılık) vardır. Aradığım şey harflerin nerden geldiğidir!!!! Umarım bu soru(lar)da diğerlerinin akibetine uğramaz. Kanıtları sıralama sırası sende

 

bilimsel kimliği yitik olması acınası durumudur insanın....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evrimin tesadüflerle işlediği zannı, onun hakkında en büyük yanlış anlamadır. Evrende tesadüf yoktur. Birbiri ile çatışan durum ve şartların dengeye gelip bir statüko oluşturması vardır. Bir statüko oluşunca, o statüko dönüşünceye kadar hiç bir etken statükoya aykırı hareket edemez. Statükonun dengesi, belli işleyişlere izin verir, aykırı işleyişleri dışlar. Dolayısıyla tesadüfe yer vermez. Tesadüf olarak görülen olayların bile nedenleri vardır. Biz nedenlerini kapsayamadığımız ölçüde tesadüfe yorarız. Gerçekte tesadüf yoktur! "Raslantının nedenleri vardır."

 

Statükolar yavaş değişir. Farklı nedenlerin katılımıyla, sonunda biriken nedenselliklerin sonucunda başka bir denge durumuna, yani bir üst satükoya geçer. İşte bu bir denge durumunun yavaş bir süreçte değişip yeni bir denge durumu, yani bir üst statüko oluşmasına evrim diyoruz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evrimin tesadüflerle işlediği zannı, onun hakkında en büyük yanlış anlamadır. Evrende tesadüf yoktur. Birbiri ile çatışan durum ve şartların dengeye gelip bir statüko oluşturması vardır. Bir statüko oluşunca, o statüko dönüşünceye kadar hiç bir etken statükoya aykırı hareket edemez. Statükonun dengesi, belli işleyişlere izin verir, aykırı işleyişleri dışlar. Dolayısıyla tesadüfe yer vermez. Tesadüf olarak görülen olayların bile nedenleri vardır. Biz nedenlerini kapsayamadığımız ölçüde tesadüfe yorarız. Gerçekte tesadüf yoktur! "Raslantının nedenleri vardır."

 

Statükolar yavaş değişir. Farklı nedenlerin katılımıyla, sonunda biriken nedenselliklerin sonucunda başka bir denge durumuna, yani bir üst satükoya geçer. İşte bu bir denge durumunun yavaş bir süreçte değişip yeni bir denge durumu, yani bir üst statüko oluşmasına evrim diyoruz...

 

Rasgele genetik sürüklenme, varsayımsal bir süreçtir.

(Genetik sürüklenme (nüfustaki büyük azalmalar sonucunda oluşmaktadır).

Mutasyon (her nesilde genler üzerinde oluşan rastgele değişiklikler)

Mutasyon ve seçilim, mikroskopik canlılardan başlayıp orkideler, kuşlar ve insanları üreten harikulade bir süreci birlikte yürütmüşlerdir. Evrim teorisi, yaşamda birlikte var olan şans ve gereklilik, rastlantısallık ve nedensellik(determinizm)’ı ifade eder. Darwin’in temel keşfi işte buydu: yaratıcı fakat bilinçli olmayan bir süreç.

Evrim teorisi sitesi…

Şimdi raslantının "NEDEN'İ" neden olmaz bir bakalım, bir kere " Hiç bir şey kendi kendisinin nedeni olamaz. Çünkü, nedenin kendisi, oluşandan öncedir" (FARABİ).Yani evrim olması için ortada evrimleşecek bir "ŞEY" olması gerekir, bu "ŞEY" kısaca "madde" dir,daha İnsana gelmedik, bu "madde"nin "NEDEN'İ" nedir, yani oluşması (tık yok,bir sürü,raslantısal,şanş,gereklilik,ayakları) ha birde "BİLİNÇ" yok evrimcilerin'de itiraf ettiği gibi,kısa yazacağım bu kadar muhteşem bir Evren yapılanması (madde) ve "BİLİNÇSİZ" daha baştan "FOS",yani madde kendi,kendinin nedeni olamaz,çünkü kendisi muhtaç "NEDEN'E" ve "EVRENDE TESADÜFE TESADÜF EDİLMEZ",daha başlamadan bitti...

Şimdi gelelim canlıya,dolayısı ile "İNSAN'A"...

Ve,DNA; Gözle göremediğimiz, çapı milimetrenin milyarda biri büyüklüğünde olan, atomların yanyana dizilmesiyle oluşmuş bir zincir.

“Bugüne kadar yaşamış, gelmiş geçmiş her canlı türünün bütün özellikleri bilgi olarak DNA'ya yüklense toplam DNA hacmi bir çay kaşığının ancak küçük bir kısmını doldururdu. Dahası geriye şu ana kadar yazılmış bütün kitapları saklayabilecek kadar boşluk kalırdı.”

Tesadüfmü değil ve daha hala statüko,raslantısal,şanş ve evrim safsatası birde determinizm'le bağdaştırarak, determinizm bile şaşırır,ve şaşırdı,yerine kaos'u,koymaya kalktılar olmadı,sırada "KUANTUM" var ve oda evrimcilere ters...

 

Kısa ve net...

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Olayı somutlaştıralım....

 

Evrimin tesadüflerle işlediği zannı, onun hakkında en büyük yanlış anlamadır. Evrende tesadüf yoktur.

 

Tesadüfle işleyen herhangi bir olgu sözkonusu değil..Doğrudur. Bunun anlamı bir denge vardır..Örneklendirecek olursak. Ağaçlarla dolu bir orman var ve bu ağaçlardan bir tanesinden bir masa olacak..Herhangi bir ağaç buna karar veriyor ve başlıyor masayı üretmeye...

 

Birbiri ile çatışan durum ve şartların dengeye gelip bir statüko oluşturması vardır. Bir statüko oluşunca, o statüko dönüşünceye kadar hiç bir etken statükoya aykırı hareket edemez. Statükonun dengesi, belli işleyişlere izin verir, aykırı işleyişleri dışlar.

 

Ağacın belli şartları gözardı edip yapraklardan dallardan sıyrılıp kereste olma durumuna gelecektir..Bunu yapabilmesi için başka araçlarla düzgün kombinasyonlara girmesi gerekiyor ve bu oluşturulan konsesyus (planya,tepsi,kalınlık,hizar vs) en güzel şekilde bir masa çıkarabilmek için ağacı enine boyuna hesaplayıp ağacın dal budak talaş vs bunolardı ayıklama en önemliside bunlardan bir katılım bulunmasını engelemeye yönelik tutum içindedirler...

 

Tesadüf olarak görülen olayların bile nedenleri vardır. Biz nedenlerini kapsayamadığımız ölçüde tesadüfe yorarız. Gerçekte tesadüf yoktur! "Raslantının nedenleri vardır."

 

Bu konsesyus içinde dışardan yine iştirak eden testere zımpara vernik vs gibi olaylarda işin içerisine girmekte bunlar ilk olarak anlamsız gibi görünsede masanın görümünün renginin güzel olması için gerekli olarak karşımıza durmakta..Dolayısıyla tamamlayıcı unsur bu son saydıklarımız olarak karşımıza çıkmakta..

 

Statükolar yavaş değişir. Farklı nedenlerin katılımıyla, sonunda biriken nedenselliklerin sonucunda başka bir denge durumuna, yani bir üst satükoya geçer. İşte bu bir denge durumunun yavaş bir süreçte değişip yeni bir denge durumu, yani bir üst statüko oluşmasına evrim diyoruz...

 

Yani oluşan masanın tamamlanıp kullanılabilir hale gelebilmesi iç.in sandalyeninde varlığa gelmesi gerekir. (üst statüko) Sadece biraz daha zamana ihtiyaç vardır..dolayısıyla burda aslında amaçsızmış gibi gözüken durumun olması gereken bir üst duruma yani dengeyi sağlamaya yönelik bir çaba olarak gözükmekte...Ve bu evrime tekabül etmekte..

 

Verdiğim örnek hemen hemen anlatmak istediğini anlatır cinsten sadece ben eşyadan hareketle olayın anlaşılır olmasını amaçladım.. Bu noktadan hareketle burda bir kaç soru daha sıralmak istiyorum

 

1-Şuurlu bir alandan bahsediyoruz. Yani ağacın masa olma isteği var ve bunu başka argümanlarla desteklemek mecburiyetinde. Varsayalım öyle olsun. Şuurun kendisi nerden ağaca geldi!!!

 

2-Bir sivrisineği baz alalım. Kendi muhtevası içinde müthiş bir yapısı vardır.Yine varsayalım bu bilgiyi kendi üretiyor ve yapısını burdan hareketle oluşturuyor.O zaman Sivrisinek elindeki bu bilgiye rağmen neden tek bir parmak hareketiyle yokolmaya mahkumdur.Kendi güvenliğini üretemiyecek acziyette mi? Öyleyse O zamanda bilgiyi kendi üretti denemez.

3-Yine benzer bağlamda şayet saydığın argümanlar şayet sıfırdan hareketle bir şeyin varlığını oluşturma olayı varsa O zaman bu varlık neden insana hizmet etme gereksinimi duysun ki? Neden insanların hukuku farklı diğer varlılardan??

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ve hala evrimin doğma olmadığı husunda müspet bir bilgi ortaya konulmasını beklemekteyim.Verdiğin şeyler evrimi doğmanın tam ortasına yerleştiriyor....İstediğim kesinlik arzedecek kanıtlar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evreni en yüzeysel açıklama çabası bile, "evreni tanrı yarattı" kestirmeciliğinden daha iyidir. "Tanrı yarattı" olunca ne çözümlenmiş oluyor, bütün sorular cevabını mı buluyor? Tanrı varsayımının en büyük paradoks olduğu kanıtlanmıştır. Bu tanrının olmadığı anlamına gelmiyor. Paradoks, çözümsüzlük demektir. "Tanrı var "demek çözüm değil. Çözüm için çalışıyoruz.

 

Daha "önümüzdeki maçlara bakacaaz"... :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evreni en yüzeysel açıklama çabası bile, "evreni tanrı yarattı" kestirmeciliğinden daha iyidir. "Tanrı yarattı" olunca ne çözümlenmiş oluyor, bütün sorular cevabını mı buluyor? Tanrı varsayımının en büyük paradoks olduğu kanıtlanmıştır. Bu tanrının olmadığı anlamına gelmiyor. Paradoks, çözümsüzlük demektir. "Tanrı var "demek çözüm değil. Çözüm için çalışıyoruz.

 

Sevgili demirefe ben kişisel yorum istediğimi hatırlamıyorum basitçe şudur evrim doğma dedim ve hala ısrarla bunun üzerinde duruyor ve sana tşk edeiyorum benim haklılığımı gösterdiğin için. Yine soru sordum. dedimki : Bir ağaç neden masa olma isteği duysunki kendi formatı dışına taşıp başka bir şekle bürünebilmek meşakati çeksin başka araçlarla değişik kombinasyonlara girsinki? Ve yine sordum Sivrisinek kendi mevcudiyetini mükemmel bir bilgiyle husulegetirebilme bilgisini üretebiliyorsa, Neden bir parmak hareketiyle ölüme mahkum olmamak için savunma sistemini geliştirmesin ki? Bunun anlamı ne. Bu şuur nasıl ve nerden geldi diğer taraftan Asıl önemlisi tabiiatın üretimi olan insan neden Tabiaatan farklı bir hukuka tabii olsun ki??

Yukarıda ben cevap göremiyorum!!! Ama sözkonusu Kur an olunca bilimden dem vurmasını çok iyi biliyor insanlar içini birşeyle dolduramadıkları halde. ************

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Önce paradoksların determinizme aykırı olup olmadığı sorununa yanıt arayalım: Determinizmin belirlenimcilik ilkesi var. Bu ilke ile her şeyi belirleyeceğini iddia etmemiştir. "Belirlenebilir" olduğunu, ama belirlenebilirliği artırmanın nedenselliği çözümlemekten geçtiğini söylemiştir. Modern deterministler evrenin son gününde son yaşayan bir insan kalmışsa, kafasında hâla bazı yanıtlanamamış sorular bulunacağını söylüyorlar. Evrenin çözülmemiş hiç bir sırrının kalmadığı bir günün olmayacağı düşünülüyor.

 

Ormanda bir ağacın tesadüfen masaya dönüşüp dönüşmeyeceğğ sorusunun yanıtı ise hayır'dır. Bir ağaç masaya kendiliğinden dönüşemez. Önce ağacı masaya dönüştürebilecek bir statüko oluşması gerekir. Bu statüko insanın ortaya çıkması ve teknoloji geliştirmesidir.

 

Bu argümanlar çok işlenmiştir. Bir uçak yedek parçaları hangarında deprem, fırtına gibi etkiler parçaları birleştirip bir uçak yapmaz. Bunu gerçekleştirecek bir statükonun oluşması gerekir. Örnekler çoğaltılabilir. Ekmeğin yapılması için fırın ve fırıncı gerekir. Fırıncıyı birinin doğurması, onu da birinin doğurması, tüm atalarının daha ilkel ve fırın yapamayan bir atadan evrilmesi... Zincir uzar gider. Tanrı fikri sadece sonsuza kadar giden zinciri bir yerde kesmeye yarar.

 

Ancak zincirin bu şekilde mi, başka şekilde mi kesilebileceğini bilmiyoruz. Bilinen, evreni bir defada yapacak gücün evrenden daha karmaşık olması gerektiği. Daha karmaşık olanın öncül olması aykırıdır. Çünkü ona da daha karmaşık bir nedensellik gerekir ve karmaşa geçmişe doğru artar ve çıkmaza gider. Nedenselliğin en basitten başlaması gerekiyor. En başta basit bir kuantum dalgalanma gibi küçük bir neden olmalı.

 

Tanrı varsa da, çok büyük bir karmaşaya ve güce sahipse de, bu aşamaya gelmesini sağlayan bir süreci olması gerekiyor. Sahip olduğu güce zaten, kendiliğinden sahip güç tanımı paradokstur. Determinizm evrende tasarım olabileceğini reddetmez, edemez zaten. Çünkü biz varız ve tasarlıyoruz. Bu gücümüzün nerede sonlanacağını ve bu gücü nereden miras aldığımızı bilemiyoruz. Araştırmaya devam...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

EVRİM TEORİSİ VE TANRI İNANCI

 

Tektanrılı dinlerin bütün sistemi Tanrı merkezli bir ontoloji (varlık anlayışı) temelinde yükselir. Tanrı-evren ve Tanrı-insan arasındaki ilişkinin kurulmasından, eskatolojik (ahirete dair) inançlardan, ahlaki pratik eylemlerin rasyonel temellerinin oluşturulmasına kadar tüm sistem bu ontolojiye dayanır. Bu yüzden Evrim Teorisi’nin bu ontolojiye tehdit olup olmadığı veya başka türlü ifade etmek gerekirse, Evrim Teorisi’nin bu ontoloji ile uzlaşıp uzlaşamayacağı konusu; dinler ile Evrim Teorisi arasındaki en temel sorunsaldır. Dinler ile Evrim Teorisi arasındaki geri kalan tüm sorunsalların toplamı bile bundan daha az öneme sahiptir. Bu nedenle ilk önce bu en temel meseleyi; Tanrı inancı ile Evrim Teorisi’nin ilişkisini ele alırken, diğer tüm sorunsalları sonra açmak üzere paranteze alacağım. Bu paranteze alma işleminin konunun sağlıklı işlenmesi açısından özellikle önemli olduğunu düşünüyorum. Yoksa Dünya’nın yaşı ile ilgili bir tartışma veya insanın soyunun maymunumsularla ilişkilendirilmesinin ahlaki sonucuna dair bir tartışma; Evrim Teorisi’nin, Tanrı’nın yaratışı ile uzlaşıp uzlaşmayacağına dair en temel konuyla karışabilmekte, hatta bu en temel sorunsalın önüne geçebilmektedir. Evrim Teorisi ile dinlerin ilişkisi üzerine yapılan birçok tartışmada bu hatanın yapıldığına ve en temel sorunsalın bu yanlış sebebiyle gereğince ele alınamadığına tanık olmam, beni böyle bir paranteze alma ve sonra parantezi açma işlemine yöneltmiştir.

 

Evrim Teorisi ile Tanrı inancı ilişkisindeki yaygın yanılgıların en önemlilerinden biri, Evrim Teorisi’ni ortaya koyanların veya ona inananların ateizm ile Evrim Teorisi’ne inanmayanların ise teizm ile bütünleştirilmeleridir. Oysa gerçek hiç de böyle değildir; Evrim Teorisi’ne inanan birçok dindar teist mevcuttur. Pek çok ateist ise Evrim Teorisi’nin doğru olup olmadığı ile hiç ilgilenmeden ateist olmaktadır. Bu yüzden hem Evrim Teorisi’ne inanç ile ateizmin, hem de teizm ile Evrim Teorisi’ni reddetmenin özdeşleştirilmesi hatalıdır. Evrim Teorisi ile Tanrı inancının ilişkisinde sanıldığı gibi iki zıt kategori değil, birçok kategori karşımıza çıkmaktadır. Pek çok kişi Tanrı’nın varlığı ile yokluğunun bilinemeyeceğini iddia etmekte veya bu konu üzerinde hiç düşünmeden nötr bir tavır almaktadır. Bu kategoriyi biz Tanrı’ya inanç açısından üçüncü bir kategori olan bilinemezci (agnostik) kategori olarak ele alacağız. Evrim Teorisi için de aynı ayırım yapılabilir. Evrim Teorisi’nin doğruluğunu kabul edenler birinci, yanlışlığını kabul edenler ikinci, bu teorinin doğru mu yanlış mı olduğunun bilinemeyeceğini iddia edenler ve bu teoriye karşı umursamaz olanlar üçüncü bir kategori olarak ele alınabilir. Şu halde Tanrı inancında da Evrim Teorisi’ne inançta da üçer kategori karşımıza çıkar; bunların birbirleriyle eşleşmeleri ise dokuz kategori eder. Bu kategorileri şu şekilde göstermek mümkündür:

 

A-

1. Evrim Teorisi’ne inanan - Bilinemezciler

 

2. Evrim Teorisi’ne inanan - Ateistler

 

3. Evrim Teorisi’ne inanan - Teistler

 

B-

1. Evrim Teorisi’ni reddeden - Bilinemezciler

 

2. Evrim Teorisi’ni reddeden - Ateistler

 

3. Evrim Teorisi’ni reddeden - Teistler

 

C-

 

1. Evrim Teorisi Bilinemez diyen - Bilinemezciler

 

2. Evrim Teorisi Bilinemez diyen - Ateistler

 

3. Evrim Teorisi Bilinemez diyen - Teistler

 

Yazının devamı : -http://www.evrim.gen.tr/articles.asp?id=6-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Önce paradoksların determinizme aykırı olup olmadığı sorununa yanıt arayalım: Determinizmin belirlenimcilik ilkesi var. Bu ilke ile her şeyi belirleyeceğini iddia etmemiştir. "Belirlenebilir" olduğunu, ama belirlenebilirliği artırmanın nedenselliği çözümlemekten geçtiğini söylemiştir.

 

Tabii olarak bir şeyin “NEDEN’İ” onu belirler tamam, fakat! Kainat’ın ilk nedeni,dolayısı ile İnsanın ilk nedeni,nedir,şimdi bu iki soruya verilen en geçerli yanıt, big bang ve sonrasında oluşan durumdur. Bu oluşan durumda; Einstein’ın izafiyet teorisi ile zamanın izafi olduğu ortaya konduktan sonra 15 milyar yıl ile birkaç saniye arasındaki farkın önemi de kalmamıştır. Zamanın içindeki her bir anın yaratıcısı, baştan tüm bu kareleri tasarlayan Tanrı’dır. Tanrı’nın müdahale etmediği hiçbir an olmadığı için, bu Tanrı tasavvurunu, bazı (bilim adamları) determinist ilke (belirlenimcilik) olduğunu iddia edebilirler’ki ediyorlar, peki bu Kainat ve oluşumuna sebep olan “NEDEN” nedir, yani "Hiç bir şey kendi kendisinin nedeni olamaz. Çünkü, nedenin kendisi, oluşandan öncedir." Prensibince,Kainat “MADDE” canlı ve,”BİLİNÇLİ” olma durumundadır,biliyoruzki (bilimsel olarak) madde cansızdır ve doğal olarak,bilinci yoktur, ve kendi oluşumunun (NEDENİ) olamaz, bu durumda; Kainat bir nedene muhtaçtır,bunuda determinist takılanlar çözmeye uğraşsınlar (çözümleme) ne yapalım, iyi çözümlemeler…

 

Modern deterministler evrenin son gününde son yaşayan bir insan kalmışsa, kafasında hâla bazı yanıtlanamamış sorular bulunacağını söylüyorlar. Evrenin çözülmemiş hiç bir sırrının kalmadığı bir günün olmayacağı düşünülüyor.

 

Evrenin son gününde,son yaşayan bir İnsanın kafasında bazı soruların olup olmayacağını bilemem ama, zaten İnsanoğlunun sorularının cevabını alacağı yerin neresi olduğunu biliyorum,modern deterministler,birazda bu konuya kafa yorsunlar,malum Kainat’ın (Evren) bir başlangıcı var,dolayısı ile,bir sonuda olacak.

Sonra Evrenin çözülmemiş hiçbir sırrının kalmadığı bir gün,olacak’mı “DÜŞÜNÜLÜYOR” düşünen kim İnsan, Ve düşünce denildimi, “AKLA” ne gelir, “FİKİR” ve “ İRADE” ha, birde “BİLİNÇ” var, peki bu ne demektir, “KÜLLİ İRADE,CÜZİ İRADE” gerisi boş…

 

 

Tanrı varsa da, çok büyük bir karmaşaya ve güce sahipse de, bu aşamaya gelmesini sağlayan bir süreci olması gerekiyor. Sahip olduğu güce zaten, kendiliğinden sahip güç tanımı paradokstur.

 

 

Paradoks; Aykırı düşünce, Çelişki, felsefe Düşünceler arasında tartışmaya açık, kesin bir yargı içermeyen karşıtlık.

Aslında “PARADOKS” derken bile, yüklendiği kavramı nasıl yerle bir ettiğinin kanıtı,yukardaki alıntıdır.

Neymiş; sahip olduğu güce zaten, kendiliğinden sahip güç tanımı paradoks’muş, olmadı...

 

Ha birde Statüko; fransızca olan ve uzun zamandan beri türkçede kullanılan (statuquo) “yürürlükte bulunan anlaşmalara göre olması gereken veya süregelen durum” anlamındadır.

Pradoks uçtu, ve fos çıktı...

 

Öbür yazılanlara, “Hanif 42” cevap yazsın,çünkü ona yazılmış...

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

iyi çözümlemeler…

Sağol... Biz bu çabaya sonuna kadar devam edeceğiz. Hiç bir zaman çözümleri tanrıya havale edip işin kolayına kaçmayacağız. Bir de "kolay gelsin, başarılar dilerim" deseydin teşekkür ederdim.

 

deterministler,birazda bu konuya kafa yorsunlar,

Tabii ki, biz en küçük konuya bile kafa yorarız, endişe etmeyin. Çünkü kaos teorisi belki en etkili nedenin, en gözden kaçan neden olabileceğini öğretiyor. O yüzden hiç bir etkeni önemsiz görüp arka plana atmayız. Determinizm büyük ölçüde "olasılıkların bilimi"ni geliştirmiştir. Bu, hiç bir olasılığı gözden uzak tutmaması demek.

 

Paradoks; Aykırı düşünce, Çelişki, felsefe Düşünceler arasında tartışmaya açık, kesin bir yargı içermeyen karşıtlık.

Çok yüzeysel ve gündelik bir tanım. Böyle tanımlansa, düşünce kalıplanır ve kalıba aykırı görülen tüm düşünceler paradoks olarak damgalanıp çöpe atılır ve hiç bir fikirsel gelişim olmazdı. Yani aykırı görülen düşüncelere zımbayla delinip çöpe atılan sahte para muamelesi yapılırdı. Zaten dogmalar da böyle yaratılır.

 

Paradoks şudur: Bir olguyu çözümlemek için hakkında elde edilebilen her tür bilgi toplanır. Sonra bu bilgiler karşılaştırılır. Uyum içinde olan veriler birleştirilir. Aykırı veriler yeniden araştırılır. Eğer aykırı verilere uyum sağlatılamıyorsa çözümsüzlük yani paradoks ortaya çıkar.

 

Klasik örnek: Bir Giritlinin "Giritliler yalancıdır" demesidir. Bu söz paradokstur. Çünkü doğru söylüyorsa, yani bütün Giritliler gerçekten yalancıysa o da Giritli olduğuna göre, nasıl oluyor da bu doğruyu söyleyebiliyor? Yok yalan söylüyorsa, kendiyle çelişiyor, tüm Giritliler yalancı değil demiş olur.

 

Yeni bilgi ve bulgularla çözümlenebilen paradokslar vardır, çözümü mümkün olmayan paradokslar vardır. Sonuç olarak verdiğiniz paradoks tanımı gündelik kullanıma yönelik. Bilimsel anlamda paradoks, çözüm üretilemeyen durum ve olguları ifade eder.

 

Örneğin sıcaklık artışını sera etkisine bağlıyorsanız, fakat bulgular atmosferde yeterli sera gazı bulunmadığı yolundaysa, paradoksu gidermek için ya bilinmeyen sera gazlarını, ya da güneş lekeleri veya yörünge değişimleri gibi başka nedenleri araştıracaksınız. Ancak asla "tanrı dünyanın ısınmasını diledi" demeyeceksiniz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Einstein’ın izafiyet teorisi ile zamanın izafi olduğu ortaya konduktan sonra 15 milyar yıl ile birkaç saniye arasındaki farkın önemi de kalmamıştır. Zamanın içindeki her bir anın yaratıcısı, baştan tüm bu kareleri tasarlayan Tanrı’dır.

Teorisinin bu derece dogmaya yontulduğunu görse, Einstein'ın ağzı açık kalırdı. İzafiyet asla böyle bir şey öngörmez. Zamanın da bir boyut olduğunu, mutlak olmadığını söyler. Yoksa 15 milyar yıl ile bir an'ın eşdeğer olduğu akıl almaz bir varsayımdır ve dogmadır. Görelilik, "dünyada çayımdan bir yudum aldığım anda Andromeda galaksisindeki bir yıldızın bir gezegeninde dağdan bir kaya yuvarlandı" şeklinde bir zamanlama olamayacağını söyler. Nitekim evrensel mutlak bir kütleçekimin olmadığını, kütleçekim dalgalarını öngörerek öne sürer. Fizikçiler hâlen yoğun olarak kütleçekim dalgalarını bulmaya çalışıyorlar.

 

O halde zamanın neden sadece ileri gittiğini, geri niye işlemediğini sorsak, "tanrı öyle istedi" diyeceğiniz için sormuyorum...

 

Dogmaları çürütmeye çalışmanın anlamı yoktur, çünkü zaten dogma... Aksi kanıtlanamayacağı için dogma. Tez olmayan bir şeyin antitezi yoktur, antitez getirmeye çalışmak anlamsızdır. Antitez üretilecek bir şeyin başta bir tez olması lazım...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Selamlar

Önce paradoksların determinizme aykırı olup olmadığı sorununa yanıt arayalım: Determinizmin belirlenimcilik ilkesi var. Bu ilke ile her şeyi belirleyeceğini iddia etmemiştir. "Belirlenebilir" olduğunu, ama belirlenebilirliği artırmanın nedenselliği çözümlemekten geçtiğini söylemiştir.

 

Verdiğimiz done üzerinden ahreketle devam edelim..Ağacı tesbit ettik ve ağacın bir nedene binaen varlığı sözkonusudur ve determinist yaklaışım bunu öngörür. Aynı zamanda bunun belirlenemiyeceği de sözkonusudr ki burda devreye giren paradoks oluyor ki paradoksun öne sürdüğü şey ise meşhur bir hikaye vardır bu konuyla ilgili Epimenides paradoksu diye anlamdırılan. Şunu öngörür ''giritliler yalancıdır'' der giritli epimenides. Kendi içinde muhakeme ettiğinizde giritli olan yalancı epimendines yalan söylemekte sonuç olarak ortaya attığı şey doğru değil.Ama aynı zamanda doğruda söylemekte..Oysa çözüm için paradoks üretmek gerekmiyor.Bir şeyin bir hal üzerinde bir çok durumda bulunabileceği olasılığıdır!!!!Şuna benzer iki insanın bir stadyumun koşu pistinde birbirlerine eşit mesafede ve eşit zamanlarda koşarak iki durumda bulunmalarıdır.Bunun anlamı şudur hem kovalarken kaçmak hem kaçarkende kovalamak..Yani bir durum üzerinde birden fazla olguyu üzerinde barındırmak...Ağaca tekrar döndüğümüzde vardır ve var olma nedeni birden çoktur....Ve varlığını bu nedenlerede borçlu değildir....Nedenler olmasada vardır olsa da.Örneklendirirsek. İnsanın hareket etme kendini gösterebilme adına bir alana ihtiyacı vardır ve bu alanı boşluk ona sağlar..Oysa boşluğun maddeye ihtiyacı yoktur.Madde olsada olur olmasada bu boşluk için bir anlam ifade etmez...Dolayısıyla boşluk kendi varlığını bir nedene atfederek oluşturmaz...Nedensellik burda kendiliğinden çürüyor...Fakat olayın farklı bir boyutu daha vardır. Bu sayılanlar içinde nedende yer almakta sıkıntı sadece tanımı doğru ortaya koyamamaktan kaynaklanmaktadır ki. Râbb varlığını inkar etmek için bu yanlış tanıma insanlar daha çok eğilim gösteriyor....

 

Ormanda bir ağacın tesadüfen masaya dönüşüp dönüşmeyeceği sorusunun yanıtı ise hayır'dır. Bir ağaç masaya kendiliğinden dönüşemez. Önce ağacı masaya dönüştürebilecek bir statüko oluşması gerekir. Bu statüko insanın ortaya çıkması ve teknoloji geliştirmesidir.

 

Tesadüflerle hayatı anlamlandırmak olanaksızdır aynen katılıyorum. Bir denge vardır ve özellikjle dengenin nedenini sorgulamıyor nerden geldiği hususu üzerinde duruyorum. Çünkü katıldığınız gibi tesadüf haline ağacın masa olamıyacağı statükonun oluşması vs. Bunu verdiğimiz örnekte görüyoruz hem kendi halinden farklı bir hale geçebilmek için bir bilgiye ve koalisyona ihtiyaç var hemde kendi içindeki bilgi bunu karşılamıyor karşılamadığı gibi herzaman için aynı tavrı ve yolu izliyor....Sistemin dışına çık(a)mama...

 

Yeni bilgi ve bulgularla çözümlenebilen paradokslar vardır, çözümü mümkün olmayan paradokslar vardır.

 

 

Garip olan sevgili Demirefe değişik yaklaşımların birbirlerine olan tahammülsüzlüğü..Özellikle ayan beyan hakkın gaspedilmesi.Biliyorsunuz yada haberdar olmuşsunuzdur yakın zaman içinde gezegen sayılarının 11 den 7 ye düşürülmesi olayı vardır.. Havadan sudan bahaneler üretilerek..Oysa Kur an da bunların sayılar verilir güneş ve ayla beraber anılırlar..

 

''O vakit yusuf babasına dedi ki ; Ey Babam ! Ben gördüm ki Gezegeni (kevkeben) ve güneş i, Ve ay ı

onları gördüm bana secde ediyorlardı'' 12 Yusuf 4

 

Ve bu bilgi sanırım 4 sınıf hayat bilgisi kitabındanda çıkarıldı...Bu ve benzeri örnekleri çoğaltıp üzerinde güzelce düşünülüp bir sonuca ulaşılabilir. Problem olan şu sevgili demirefe. Hareket noktasının yanlışlığı..

Sizin hareket ettiğini durak size doğru cevabı getirebilecek durak olmaktan çok uzak. Tıpkı Büyük patlamayı Kur an ı kerime yamamaya çalışanlar gibi.Oysa Kitapta evrenin varlığı patlama değil sökülme ve sıfırdan değil kütle ve boşluğun birbirinden ayrışmasından oalrak geçer.Bunun anlamıda şudur sevgili demirefe. Hareket noktası doğru olunca alacağınız cevaplarda bu doğrultuda olacaktır. Gerek yıldız gezegen vs neden yuvarlak olduğu neden evren genişlemesini genişlettikçe hızlandığı (soğuyup çökmediği) Ve özellikle evren genişlediği için genişlemesine ihtiyaç duyduğu alanı nerden aldığı sorusunada cevabı....

 

 

''O ki ; Yaratıp düzene koymuştur (1), Ve O ki, takdir (ölçü) etmiş, ve hidayet (gideceği) yolunu göstermiştir.(2) 87 Â'la

 

 

Not : yusuf suresinin 4 ayetini çevirilerine bakıldığında ekseri çeviriler yıldız olarak vermişlerdir arap.ça orjin karşılığı gezene mukabil gelmektedir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Paradoks şudur: Bir olguyu çözümlemek için hakkında elde edilebilen her tür bilgi toplanır. Sonra bu bilgiler karşılaştırılır. Uyum içinde olan veriler birleştirilir. Aykırı veriler yeniden araştırılır. Eğer aykırı verilere uyum sağlatılamıyorsa çözümsüzlük yani paradoks ortaya çıkar.

 

Olgu; (şey) çözümlemek için,tabiî, ki hakkında elde edilen her şey toplanır ve “ADI” konur, her ne ise, ve siz yine şöyle yazmışsınız, (Aykırı veriler yeniden araştırılır. Eğer aykırı verilere uyum sağlatılamıyorsa çözümsüzlük yani paradoks ortaya çıkar.) ben ne yazmışım,( Paradoks; Aykırı düşünce, Çelişki, felsefe Düşünceler arasında tartışmaya açık, kesin bir yargı içermeyen karşıtlık.) şimdi;buradan hareketle, benim yazdıklarımın,aynısını yazmışsınız ama,sırf dogma takıntınız,sebebi ile, (paradoks) lafına,takla attırarak ifade ediyorsunuz,nasılmı; şöyle yazmışsınız,bir Giritlinin,” Giritliler” yalancıdır (tümü) demesini paradokstur, ve doğru söylüyorsa,kendiside Giritli olduğundan, nasıl oluyorda bu Giritli,doğru olabiliyor, yahut,yalan söylüyorsa kendisi ile çelişiyor, ve tüm Giritliler,yalancı değildir ortaya çıkıyor.

Şimdi; Bir “İNSAN,İRADE SAHİBİ” toplumun,tümünü yalancılıkla itham etmesi,paradoks değil, iddiadır, eğer doğru söylüyorsa,iddiası,doğrudur,şayet yalan söylüyorsa,kendisi yalancıdır, bu kadar basit. Ve tüm toplum içersindeki en doğru Giritli (eğer doğru söylüyorsa) odur, ve onunda Giritli olması ve doğruyu söylemesi paradoks olmaz “AHLAKİ” kriter olur,dolayısı ile “çözümsüzlük” yok her durumda Giritlinin şahsında,Giritlide kurtuldu böylece çözümsüzlükten…

 

 

Yeni bilgi ve bulgularla çözümlenebilen paradokslar vardır, çözümü mümkün olmayan paradokslar vardır. Sonuç olarak verdiğiniz paradoks tanımı gündelik kullanıma yönelik. Bilimsel anlamda paradoks, çözüm üretilemeyen durum ve olguları ifade eder.

 

Şimdi bu yazdığınız “PARADOKS” tanımı “DOGMA” olmuyormu, sayın demirefe, hani şu yazıda size ait; (Çok yüzeysel ve gündelik bir tanım. Böyle tanımlansa, düşünce kalıplanır ve kalıba aykırı görülen tüm düşünceler paradoks olarak damgalanıp çöpe atılır ve hiç bir fikirsel gelişim olmazdı. Yani aykırı görülen düşüncelere zımbayla delinip çöpe atılan sahte para muamelesi yapılırdı. Zaten dogmalar da böyle yaratılır) ve Şu Ayet paradoks’mu,yoksa dogma’mı, “Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz.„ (Zariyat Suresi, 47). Ne dersiniz…

 

Örneğin sıcaklık artışını sera etkisine bağlıyorsanız, fakat bulgular atmosferde yeterli sera gazı bulunmadığı yolundaysa, paradoksu gidermek için ya bilinmeyen sera gazlarını, ya da güneş lekeleri veya yörünge değişimleri gibi başka nedenleri araştıracaksınız. Ancak asla "tanrı dünyanın ısınmasını diledi" demeyeceksiniz...

 

 

“KÜLLİ İRADE” İnsanoğlunu saldım çayıra,mevlam kayıra,diye yaratmadı “CÜZİ İRADE” ve “AKIL” verip, bilimde yapmasının istedi (HALİFE).

Bütün kainatı insan için, insanı kendim için yarattım. (Hadis).

Anlaşılmıştır umarım...

 

Sayın demirefe.

Size; bir teori nakledeceğim acizane benden; bir futbol maçı, ( Dünya kupası finali) A,takımının forveti, B,takımının kalecisi ile,karşı,karşıya, her an gol atabilir,kalecide,kurtarabilir, A takımının forveti;topu,auta’da atabilir,ayağı tökezlenir vs vs şimdi bu iki futbolcunun gösterdikleri çabaya ne denir “irade,mi” yoksa,paradoks’mu,raslantımı,şans’mı bu bir.

İkincisi;stat’ta maçı izleyen seyirciler! Gole giden forvete, bazısı golü,atması için,bazısıda,atmaması için,tezahurat,yapar, bazı seyicilerde,sahaya kesici,yanıcı madde atabilir, bu durum neyi gösterir,paradoks’mu, raslantımı’mı,şans’mı, yoksa “İRADE’Mİ”…

Üçüncüsü; maçı televizyonları başında izleyen milyonlarca “İNSAN” Hepsi maça kilitlenmiş, gol olacakmı,olmayacakmı ,ve her şey A takımının forveti ve B takımının kalecisi arasındaki mücadeleye bakıyor, ve her nerede iseler (ev,kahvehane, vs vs) kendi insiyatifleri ile şeçtikleri yerde,yine “İRADELERİ” doğrultusundamı, hareket ediyorlar, bu durum,paradoks’mu, raslantımı, şans’mı,devinimi, yoksa “İRADE’Mİ”…

Dördüncüsü; maçı seyretmeyip, işinde gücünde olan, futbolu sevmeyen, Milyarlarca “İNSAN” bunlarda,paradoks içindemi,raslantıdan’mı, şans’mı, yoksa “İRADELERİ” doğrultusundamı karar vermişler...

 

 

 

Teorisinin bu derece dogmaya yontulduğunu görse, Einstein'ın ağzı açık kalırdı. İzafiyet asla böyle bir şey öngörmez. Zamanın da bir boyut olduğunu, mutlak olmadığını söyler. Yoksa 15 milyar yıl ile bir an'ın eşdeğer olduğu akıl almaz bir varsayımdır ve dogmadır. Görelilik, "dünyada çayımdan bir yudum aldığım anda Andromeda galaksisindeki bir yıldızın bir gezegeninde dağdan bir kaya yuvarlandı" şeklinde bir zamanlama olamayacağını söyler. Nitekim evrensel mutlak bir kütleçekimin olmadığını, kütleçekim dalgalarını öngörerek öne sürer. Fizikçiler hâlen yoğun olarak kütleçekim,dalgalarını bulmaya çalışıyorlar. O halde zamanın neden sadece ileri gittiğini, geri niye işlemediğini sorsak, "tanrı öyle istedi" diyeceğiniz için sormuyorum...

Dogmaları çürütmeye çalışmanın anlamı yoktur, çünkü zaten dogma... Aksi kanıtlanamayacağı için dogma. Tez olmayan bir şeyin antitezi yoktur, antitez getirmeye çalışmak anlamsızdır. Antitez üretilecek bir şeyin başta bir tez olması lazım...

 

İzafiyet teorisi zamanın izafiliğini göstererek ‘önce’ ve ‘sonra’ kavramlarında köklü değişiklikler yapmıştır.”HİÇ BİR GÖZLEMCİ EVRENDEKİ BİR SONUCUN “NEDEN’DEN” ÖNCE GERÇEKLEŞTİĞİNİ İLERİ SÜREMEZ” ve bu durumda benim yazdığım, (Einstein’ın izafiyet teorisi ile zamanın izafi olduğu ortaya konduktan sonra 15 milyar yıl ile birkaç saniye arasındaki farkın önemi de kalmamıştır. Zamanın içindeki her bir anın yaratıcısı, baştan tüm bu kareleri tasarlayan Tanrı’dır.) Şimdi, zaman ve mekan mutlak olmayan, başlangıçları olan, Allah'ın yoktan var ettiği kavramlardır,zaten demirefe’de bilir ve yazmıştırki (Zamanın bir boyut olduğunu ve mutlak olmadığını) bu durumda bir başlangıcı vardır, “big bang” ve İzafiyet teorisine dayanılarak, evrenin başlangıç anının sadece maddî evrenin değil aynı zamanda ‘zaman’ın da başlangıcı olduğu bilinir, . izafiyet teorisiyle zamanın izafî olduğu ve Tanrı’nın bu evrenin zamanına bağımlı olamayacağı anlaşıldıktan sonra, söz konusu 15 milyar yılın ciddi bir önemi kalmamıştır. Bizim için 15 milyar yıl süren zaman süresinin Tanrı için bir an gibi olduğu doğru ve kanıtlanmıştır. Nitekim Dünya’dan ışık hızına yakın süratle hareket eden bir uzay gemisine binen herhangi bir kişinin, Dünya takvimine göre birkaç yüzyıl sonra geri döndüğünde sadece birkaç yıl yaşlanmış olmasının; izafiyet teorisine göre gayet normal bir fiziksel olgu olduğunu hatırlayalım. İnsanlar için bile izafî zamanlı evrende böylesi olgular fizik yasalarına göre mümkün olunca; ‘zamanın ve fizik yasalarının yaratıcısı’ olan bir Tanrı ,milyarlarca yıllık zaman süreçlerini rahatlıkla bir an hükmünde kabul edilir.

 

Genel görelilik, kütle çekim gücünü açıklayan klasik bir teoridir. Einstein’ın 1915 yılında ortaya attığı bu teoriye göre; uzay-zaman düz değil, eğridir. Bu eğriliğe/bükülmeye yol açan, uzay-zamanın içindeki kütle ve enerjidir. Gezegenler gibi nesneler, uzay-zaman içinde düz bir çizgide hareket etmeye çalışırlar. Fakat uzay-zaman düz değil de, eğri; bükülmüş olduğu için, yolları bükülmüş görünür.

Teorinin özgün halinde, uzay-zamanın sabit olduğu, büyüyüp küçülmediği ileri sürülmüşse de, sonraki bilimsel gözlemler, evrenin ve dolayısıyla uzay-zamanın genişlediğini ortaya koymuştur.

Kütle çekiminin kuantum teorisini oluşturma çabaları ise sonuç vermedi. Kütle çekim gücü ile kuantum teorisini birleştirme çabaları halen devam etmektedir.

Şimdi; 1- Evrenin ya başlangıcı vardır ya da sonsuzdan beri vardır.

2- Sonsuz sürekli olarak ilerleyen ve ilerlemeyle tamamlanmayan demektir.

3- Evrendeki geçmiş zamanın sonsuz olduğu söylenmektedir.(ateistler)

4- O zaman bizim bu noktada var olabilmemiz için sonsuzun geçilmiş olması lazımdır. (maddeye göre).

5- Sonsuz geçilemeyeceğine göre ( maddeye göre) ve bizim var olmamız inkâr edilemeyeceğine göre, evrendeki geçmiş zaman sonsuz olamaz.

6- Öyleyse evrenin bir başlangıcı vardır ( maddelere göre).

Dünyada çayından bir yudum alındığında, Andromeda galaksisindeki,bir yıldızın,bir (bir gezegeninde) dağdan bir kaya yuvarlandı,zamanlaması olamayacağını söylermiş tamam .(Görelelik)

 

Şimdi;madem “KÜTLEÇEKİM” yok,Dalgasını “ÖNGÖREREK,YANİ HAYALİ” ortaya atıp, Andromeda’ya gitmiş gibi (sanki orda) dağdan kaya yuvarlanmayacığı ( bardağa dudak değdiğinde) fantezisini,niye yazarsın be forumdaş, illa bilimsel rahiplikmi (hayali) yapılacak,ha fizikçiler kütle çekim dalgalarını bulmaya çalışırlarken,birde karadeliklere bakıp “zamanın” orada ne olduğunu bir araştırsalar. Karadelikler Einstein’ın genel görelilik kuramının garip öngörülerinden biri. Eğer büyük kütleli bir gökcismi yeteri kadar küçük bir hacim içine sıkışırsa karadeliğe dönüşerek uzay-zamanda çok ilginç değişimlere neden olur. karadeliklerin çekim etkisinin ne kadar güçlü olduğuna olay ufkunun dışında tanık oluyoruz. Çünkü, kütleçekiminin bütün etkilerini burada, olası en yüksek seviyede görmek mümkün. Ve; buradada “KÜTLEÇEKİM” ne olacak şimdi. Ha zaman, geri neden gelmez,hep ileri gider,hatırlatırım “zaman” görecelidir ve "Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz genişleticiyiz." (Zariyat Suresi, 47) hep ileri gitmektedir, “Enbiya-104.Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, Bizim üzerimizde bir vaiddir. Elbette, Biz yapıcılarız.” Ayetlerinin’de,belirttiği gibi,bir başlangıcı olan Kainatın sonuda olduğundan geride gelir “ZAMAN”…

 

Şimdi;tez,ve, antitez yazıp,birde şu yazıyı yazmak (Aksi kanıtlanamayacağı için) dogma galiba yazmak “SENTEZ” yapamamaktan ileri geliyor, Kainatın, ve bütün yaratılmış varlığın “İnsan ve mahlukat” Ezeli ve Ebedi bilgisi “ALLAH c.c.” katındadır “KÜLLİ İRADE’Sİ İLE” İnsana verdiği “CÜZİ İRADE” ilede,İlim,Bilim yapmasını dilemiştir, bu itibarla “Bütün kainatı insan için, insanı kendim için yarattım. Hadis” olay bitmiştir…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

olay bitmiştir…

Bu kestirip atma telaşesi boşuna değil, çünkü yazıda dişe dokunur hiç bir içerik yok. Gerçekten ele alıp yanıt yazabileceğim bir unsur bulamadım. Makinalı tüfek gibi anlamlı anlamsız kelimeler ardarda sıralanarak olabildiğince yaylım ateş açmaya gayret edilmiş. Belli hedeflere nokta atışlar yapılmamış. O yüzden karavana diyorum. Yok yani paradoks ve diğer kavramlar konusunda ikna etme, olma zorunluluğu filan yok. Varsın herkes bildiği gibi düşünmeye devam etsin.

 

Burası ikna etme veya olma platformu değil zaten, bu kadar telaş yapmayın. Burası bir görüş açıklama platformu. Hani Avrupa Yakası'ndaki Adanalı teyze karakteri nasıl diyordu, "Ben lafımı ortaya korum, begenen alır, begenmeyen bırakır gider" mi öyle bir şeydi... Forum bu tür bir yerdir. Görüş ortaya konur, kim alır gider, kim dönüp gider biz bilemeyiz ve karışamayız...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Burası ikna etme veya olma platformu değil zaten, bu kadar telaş yapmayın. Burası bir görüş açıklama platformu.

 

Telaşlanma, yazılacak bir şeyleri olmayana mahsustur,dolayısı ile benim açımdan her hangi bir durum (telaşe) yok...

İkna olup olmamak'ta kişinin bilgi durumuna bağlıdır, ve bundan dolayı "GÖRÜŞ" açıklar, yoksa,yazılara bakıpta fal tutmaz (bak telaş yapma)

diye...

 

Hani Avrupa Yakası'ndaki Adanalı teyze karakteri nasıl diyordu, "Ben lafımı ortaya korum, begenen alır, begenmeyen bırakır gider" mi öyle bir şeydi... Forum bu tür bir yerdir. Görüş ortaya konur, kim alır gider, kim dönüp gider biz bilemeyiz ve karışamayız...

 

Bak kendiniz bile kabul ediyorsunuz,(Görüş ortaya konur, kim alır gider, kim dönüp gider biz bilemeyiz ve karışamayız) demekki "GÖRÜŞ" ortaya konur,isteyen alır,istemeyen almaz, dolayısı ile yazılarım ve görüşüm ortada, isteyen alır,istemeyen almaz ve "TELAŞEYE" gerek yok...

 

Bu kestirip atma telaşesi boşuna değil, çünkü yazıda dişe dokunur hiç bir içerik yok. Gerçekten ele alıp yanıt yazabileceğim bir unsur bulamadım. Makinalı tüfek gibi anlamlı anlamsız kelimeler ardarda sıralanarak olabildiğince yaylım ateş açmaya gayret edilmiş. Belli hedeflere nokta atışlar yapılmamış.

 

Aslında pek çok nokta ateşi var,varda biraz detaylı yazdımki, anlaşılsın,yoksa paradoks deyip,oradan statikoya geçip, bilimsel izahat yapmak

oradanda,giritli muhabbetini, sanki kanıtmış gibi sunmak, evrim balonunun ne kadar boş bir terane olduğunu belli ediyor,ediyorki, hiç bir sosyolojik,bilimsel değeri olmayan teorik kurgularla, (hayali) kanıtlanmış bilimsel bulgulara yanıt aranıyor...

Neyse...

 

O yüzden karavana diyorum. Yok yani paradoks ve diğer kavramlar konusunda ikna etme, olma zorunluluğu filan yok. Varsın herkes bildiği gibi düşünmeye devam etsin.

 

Paradoks ve diğer kavramlar hakkında ikna olma zorunluluğu yoksa,niye benim yazdıklarıma "KARAVANA" deyip,kendi yazdıklarının " FOS" çıktığını (paradoks,statiko,izafiyet) dolayısı ile, her zaman olduğu gibi,yine aynı nakaratların devam ettirildiğini, kişi biraz düşünmeli bence...

 

Gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak gerçek üzere ve belirli bir süre için yarattık.

Kuran 46-Ahkaf Suresi-3

 

Genişleyen evrenin karşılaşacağı iki tane son senaryosu vardır:

1- Ya evren sürekli genişleyecek ve sonunda bir ısı ölümü yaşanacaktır. Buna Büyük Donma (Big Chill) denmektedir.

 

2- Ya da çekim gücü bir noktada genişlemeye baskın çıkacak ve evren büzülmeye başlayıp sonunda bir tekillikte kaybolacaktır. Buna ise Büyük Çöküş (Big Crunch) denmektedir.

Bu senaryoların hangisi doğru olursa olsun evrenin bir sonunun olduğu görülmektedir.

 

Somut sorular, hadi cevap versin parodoks, ve statikocu, ve evrimci kişiler...

 

Olay bitmiştir...

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1- Ya evren sürekli genişleyecek ve sonunda bir ısı ölümü yaşanacaktır. Buna Büyük Donma (Big Chill) denmektedir.

2- Ya da çekim gücü bir noktada genişlemeye baskın çıkacak ve evren büzülmeye başlayıp sonunda bir tekillikte kaybolacaktır. Buna ise Büyük Çöküş (Big Crunch) denmektedir.

Bu senaryoların hangisi doğru olursa olsun evrenin bir sonunun olduğu görülmektedir.

Şu an fizikçiler evrenin kapalı mı yoksa açık mı olduğu hakkında kesin bir yargıya sahip değiller. Evrenin açık ya da kapalı olması durumun da evreni üç farklı sonun beklediği düşünülmektedir. Bunlardan ilki eğer evren açık ise evrenin genişleme hızı kütle çekimini yenecek ve sonsuza kadar genişleyecektir. Bir diğeri ise evren açık ise üzerine çöküş gerçekleşmeyecek ama bir süre sonra evren mutlak sıcaklık olan 0 Kelvin de yani – 273,16 C (santigrat) derecede donmadan önce kara delikler bütün maddeyi yutacak ve daha sonrasında ise evren enerji halinde donacaktır. Evrenin kapalı olması durumunda düşünülen son ise su şekilde: Eğer evren kendi üzerine sonlu ama sınırsız olarak tıpkı bir küre gibi kapalı ise evrenin genişlemesi bir gün duracaktır. Ardından da kendi üzerine çökerek en sonunda da big-bang de olduğu gibi tek noktada başladığı gibi yok olacaktır. Buna da big- crunch (büyük çatırtı) adı verilmiştir.

 

 

Evren açık ya da kapalı nasıl olursa olsun şu an endişeye gerek yoktur aslında. Çünkü bütün bu düşünceler yaklaşık yirmi milyar yıl sonra başlayacak.

_______________________

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsan neyi arıyor?

 

Neyi arıyor!

 

Yaratılışını mı yoksa tanrısını mı?

 

Yaratılışını demek,zaten bir yaratıcının varlığını kabul etmektir...

 

Sanırım yaratılışını arıyor.Dünyada var olma sebebini arıyor.

 

Yaralılış; Tanrı tarafından yoktan var edilme işi. Tdk.

 

Ne yazık ki sahip olduğu bulgular şüphelerini gidermiyor

 

Mesela;hangi bulgular...

 

Peki bunu neden yapıyor?

Herşeyin mihenginde tanrının olmasını kabul etmiyor.

 

Etmiyorsa,kimin umurunda ve "KANIT'I" nedir, "MİHENG'İN"...

Lafla peynir gemisi yürüse,denizleri gemi doldururuz...

 

B)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Biraz geniş almıştım ama şartlanmış bir kafa ile bakıldığında lafın peyniri ile geminin dümenini karıştırmışsın dostum.Ne güzel bir açık yakalamışsın öyle yaradılış zaten tanrıyı kabul eder Hani biraz inançlara karşı sert bir tutum izlemeyelimin raksı idi ama elbette anlayanlayanlara...

İnsan Tanrısını zaten kendi yaratmış sen hiç merak etme sarıgöl

Kuralları olan gözü kulağı olan sözü ve özü olan...

Cenneti olan cehennemi olan yani daha kısa ifadesi ile hades'i olan

Tüm insan nitelikleri ile üretilmiş ama insan değil

(bu hades'i kuran da tevratta yada incilde aramaya gerek yok zira homerosun eserinin ta içindedir.Odessius u oku yeter.:)

M.O 850 yıl önce keşfetmiştir.

 

 

Etmiyorsa,kimin umurunda ve "KANIT'I" nedir, "MİHENG'İN"..

İNANMIYOR da ondan. :)

Bak ben bile kaçtane mantıksızlık yakalayabiliyorum

 

Öyle bir tanrı ki;

 

1-Yahudileri diğer kavimlerin üstünde tutacak

(Ey israilogulları biz sizi alemlere ustun yarattık diyecek)

Hele ki yahudiliği islam din olarak görüyor ise zaten konuşulacak birşey yoktur.Yahudi olunmaz yahudi doğulur.Din, bir ırkın olamaz.

 

2-Ey arab kavmi biz anlayasınız diye arabca indirdik diyecek(kutsal ırklar ikiye çıktı israilogullarının yanına arablarda geldi)

Burada sanki dünyada baska bir ırk yada kavım yokmuş gibi

 

3-Hele ki şu sünnet olma vakası tam bir palavradır.Yahudi alışkanlığının islama montajıdır.Merak edenler avram ı araştırsın ve görsün.Sünnet olma bir akittir ve ifade ettiği bir sözleşme vardır. İslamda ne vardır???

 

4-Veda hutbeleri kitabında gök gürültüsünü meleklerin dizlerinin secde sesi yapan ay ile güneş birbirini göremez diyen bir mantık demekki bilim adamlarına pek inandırıcı gelmiyor.

 

5-Hele şu mekke'den kalkıp burak isimli atın sırtına atlayıp taaa küdüs'e gelip oradan gökyüzüne ulaşmak niyedir ki?

Mekkeden neden çıkılmamıştır?

 

Sıralamaya devam edersek birçok şey çıkar.

 

Tanrı insanların kendisine inanmasını mutlak olarak istese idi Hz adem'i yada havvayı sonsuzluğa kadar yaşatırdı.

 

Birşey hem dogru hem yanlış,hem iptidai hem cagdaş olamaz.

 

Bu dünyada tek bir tanrı vardır ve tek bir şeytan

İyi insanların güzel duygularının oluşturduğu o güzel tanrı

Kötü düşüncelerin kaatilliklerin kasaplıkların caniliklerin ve bu tarzda olan tüm düşüncelerden oluşan şeytan.

bazen tanrı kazanıyor bazen şeytan

 

Bence bu çok daha insancıl ve adaletli :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Biraz geniş almıştım ama şartlanmış bir kafa ile bakıldığında lafın peyniri ile geminin dümenini karıştırmışsın dostum.Ne güzel bir açık yakalamışsın öyle yaradılış zaten tanrıyı kabul eder Hani biraz inançlara karşı sert bir tutum izlemeyelimin raksı idi ama elbette anlayanlayanlara...

İnsan Tanrısını zaten kendi yaratmış sen hiç merak etme sarıgöl

Kuralları olan gözü kulağı olan sözü ve özü olan...

Cenneti olan cehennemi olan yani daha kısa ifadesi ile hades'i olan

Tüm insan nitelikleri ile üretilmiş ama insan değil

(bu hades'i kuran da tevratta yada incilde aramaya gerek yok zira homerosun eserinin ta içindedir.Odessius u oku yeter.

 

Geniş aldığınız belliki,?lafın peyniri gemiye yelken olmuş??

Şartlanmış ?KAFA? ve biraz raks,Endülüste zannettim,ama sizinki sert olmamak için (inançlara) daha bir modern ifade tarzı neymiş; ?Sanırım yaratılışını arıyor.Dünyada var olma sebebini arıyor.? Müthiş, neyse,arayan bulur,iyi aramalar?

İnsan Tanrısını kendi yaratmış, (haşa) doğru bazı İnsanlarda öyle ve ancak ?Homeros? destanlarına mahsustur,ve ciddiye alınmaz,destandır der,geçeriz?

Birde,zamanımıza mahsus nereden geldiğimiz masalı var,?DARVİN? in ütopyaları,onu raks ederken kıvrak bir geçiş yapmışsınız,sayın gugugçuk?

 

 

İNANMIYOR da ondan.

 

Tamam,inanmamak?ta bir inanç?tır ve herkes saygı göstermesi gerekir,fakat (Herşeyin mihenginde tanrının olmasını kabul etmiyor.) demek, bir iddiadır, ve bu durumda inananlara şu soruyu sormak?ta bir gereklilik oluyor, ?KANITIN NE? inanmamanın,ha, kuru bir lafazanlık düzeyinde inanmama ise,iyi ?İNANMAMALAR? herkes kendi yoluna?

 

Bak ben bile kaçtane mantıksızlık yakalayabiliyorum

 

Şimdi; şu yazdığınız (Veda hutbeleri kitabında gök gürültüsünü meleklerin dizlerinin secde sesi yapan ay ile güneş birbirini göremez diyen bir mantık demekki bilim adamlarına pek inandırıcı gelmiyor) tam bir mantıksızlık örneği ve açıklamasını yapmıyorum,yapmıyorumki, biraz araştırıp Veda hutbeleri???? Vede Kitabı kavramının ne olup,ne olmadığı belli olsun nezdinizde...

 

 

 

Tanrı insanların kendisine inanmasını mutlak olarak istese idi Hz adem'i yada havvayı sonsuzluğa kadar yaşatırdı.

 

Yine muhteşem bir tesbit, fakat bir sorun var, o zaman ?DARVİN? İnsan maymundan gelmedir tezi olmazdı,yani Adem ile Havva yaşıyor olup darvinde şaçmalamazdı,ama sizin şu yazdığınız yazı her şeyi daha iyi açıklıyor neymiş; (Birşey hem dogru hem yanlış,hem iptidai hem cagdaş olamaz) yine muhteşem bir tesbit,sayın gugukçuk, teşekkür ederim ve saygılar sunarım?

 

Not.

Öbür yazdıklarınız,teferruattan değil,fürüattan,İnsan?ın olduğu yerde olur?

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değerli dostlar, 'Neyi , Kime İspata Uğraşıyoruz' başlıklı bir forum açmıştım. Nedense fazla ilgi görmedi. Arada

 

sırada forumlara göz attığımda görüyorum ki halen aynı abesle iştigal olunmakta. Tanrı varmış, yokmuş, şu din yanlışmış,

 

bu doğruymuş, bu ondan etkilenmiş,; daha ötesi cinler , periler..Falan , filan. Herkes kendi düşüncesini, inancını

 

(inançsızlığını) bir diğerine kabul ettirmeye uğraşıyor.

 

Gelin bırakalım bunları da gerçek olanla ilgilenelim, yorum yapalım, bilgi paylaşalım.

 

Nedir gerçek olan? Tabi ki insan yaşamını binlercde yıldır yönlendiren , özgür düşüncenin gardiyanı dinler. Paganizm

 

olsun, semavi dinler olsun insanlığa ne getirmiş, ne götürmüş, ne götürmekte? Bunları irdeleyelim.

 

Bence bir öğretinin kaynağı ne olursa olsun akıl ve mantık süzgecinden geçirilip insanlığa sağladığı yarara bakılmalı. Bu

 

bilgi bir Aburdjin büyücüsünden de gelebilir, Musa, Muhammet ya da İsa'dan da.

 

İster burda , ister benim açtığım forumda yorumlarınızı bekliyorum.

 

 

Bir de şunu hatırlatmak isterim. Ben 56 yaşında ve hasbelkader iki üniversite okumuş kültür sanat adına tüm mesaisini

 

harcayan ve zeka düzeyi de oldukça iyi sayılabilecek ( zeka bölümünden dostlar eminim teyit ederler) biri olduğum halde

 

bu foruma yazılan birçok yazıyı anlamakta güçlük çekiyorum. Lütfen muğlak ifadelerden kaçınalım, noktalama işaretlerine

 

dikkat edelim, hele hele kopyala , yapıştır şeklinde yazılan yazıları mutlaka gözden geçirelim. Sevgi ve dostlukla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

“Abesle iştigal” olmayan “Özgür düşünce” nedir…

İnsanlık “NEDİR”…

Gerçek! Olan “NEDİR”…

Neyi,kime,niçin ispat etmek ister, özgür olan düşüncenin serencamı…

Teknolojik buluşlar, inanan (semavi dinler) açısından, bir sorunmu arzediyor…

Veya İnsanoğlunun teknolojik ilerlemesi yalnız “İNANÇSIZLARAMI MAHSUS”…

Öğrenmek için soruyorum, Ben üniversite bitirmedim ama zeka düzeyim iyidir, ve “GOOGLE” den öğrenmek, sakıncalımı yoksa…

İnternete (bilgisayarda) yazdığımdan beri (forumlar ve sitelere) hep aynı teraneler, ( dikkat edelim, hele hele kopyala , yapıştır şeklinde yazılan yazıları mutlaka gözden geçirelim) yoksa yazıştıklarımız her kim ise “BULUŞ,İCAT,NOBEL ÖDÜLLÜ KİMSELERMİKİ” veya bildikleri, kendinden menkulmü’ki bu yazıları yazıyorlar…

Şimdilik bu kadar,saygılar…

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

abesle iştigal olunmakta. Tanrı varmış, yokmuş, şu din yanlışmış, bu doğruymuş..... Herkes kendi düşüncesini, inancını

(inançsızlığını) bir diğerine kabul ettirmeye uğraşıyor.

Sayın NICLENO, bir kez daha tekrarlayayım:

 

Burası ikna etme veya olma platformu değil ...... Burası bir görüş açıklama platformu.... Forum bu tür bir yerdir. Görüş ortaya konur, kim alır gider, kim dönüp gider biz bilemeyiz ve karışamayız...

Herkes inancını açıklıyor burada. İnançsızlık ise açıklanamaz, inançsızlık diye bir şey yoktur. Teizm, ateizm, deizm, panteizm birer inanç biçimidir. İnançsızlık izafidir, belli bir inanç formatı bazında diğer formatlara bakış açısıdır. Kimse de diğerlerini kendi inanç formatına illa ikna ol diye dayatmıyor. Zaten sanal bir ortam olan forumda böyle bir dayatma teorik olarak olanaksızdır! :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.