Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Hz. Hatice: Mesajın ve Risaletin İlk Tanığı


Misafir Evren.

Önerilen İletiler

Hz. Hatice: Mesajın ve Risaletin İlk Tanığı3673.jpg.31.07.2008 02:09

 

İslâm tarihi, Hz. Muhammed (s)'in Yüce Allah tarafından elçi olarak seçilmesi ve vahiy almasıyla başlar. Tarihe ve topluma, iletilen bir bildirimle gerçekleşen bu müdahale ve mücadelede, 40 yaşındaki elçinin yanı başında onurlu ve vakarlı bir kadın yer almıştır.

 

Hz. Muhammed'in Hira yolundaki azığını o hazırlamış, evdeki dinginlik ve güzelliği o besleyip büyütmüş, onun titreyen ellerini ilk önce o tutmuş, onun üstünü o örtmüş, onu uyandırıp donatarak davete o yollamış, onun yediği tekme tokatları ve küfürleri o savuşturmuş, onun yaralarını ağlayarak ilk önce o sarmış, onunla birlikte Kâbe'ye ilk kez o yürümüş, onun mesajını kadınlara ve karşılaştıklarına ilk kez o ulaştırmış, onun gözyaşlarına o eşlik etmiş, onun dualarına ilk kez ellerini o kaldırmış, onun çağrısına yönelen köleleri, mahrum ve müstezafları ilk kez o doyurmuş, Mekke'nin en zengin kadınıyken bütün varlığını harcayarak onunla birlikte karnına taşları ilk kez o bağlamış, bir yetim olarak başkalarının evinde büyüyen bir adamın içindeki yaraları ilk kez o görüp dinlemiş, tevhid mektebinde tertemiz bir çocuk olarak büyüyen Ali'ye ilk kez o kol kanat germiş, zorba müşriklere onurlu ve başı dik bir şekilde haykıran ilk kadın o olmuş, dahası âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamberin ilk yâranı, yoldaşı ve bağlısı o olmuştur.

 

İkinci bir Hira'dır Hz. Hatice. Mektebin hazırlayıcısı, kurucusu ve aynı zamanda ilk hanım öğretmenidir.

 

Bir peygamber eşi olmasının yanında, bir kadın ve Müslüman olarak da değerli ve örnekliği sürdürülebilir vasıflara sahiptir. İyi yetişmiş, akıllı, dünyayı tarazlayan bakışlara sahip, kendi hayatını biçimlendirip anlamlandırabilen biridir. Kararlı, onurlu ve kurucu bir özne olmayı; hak edilmiş bir bilinç ve sezgiyle gerçekleştirebilen ideal bir kadın, örnek bir kişiliktir.

 

Kirli ve yozlaşmış Mekke ortamında kendisi olmayı başarmıştır. Ticaretle uğraşmış, kimseye yük olmamıştır. Dikkatli, donanımlı ve özgüven sahibidir. Kendisiyle evlenmek için can atan onca kibirli adamı reddetmesinin yanı sıra, izleyip güvendiği ve zamanla hayranlık ve sevgi duyduğu bir insana, itirazlara rağmen evlenme teklifini o götürmüştür. Ki tarih; o yetim, yoksul ve mahzun adamın çölün ortasındaki küçük bir evde büyüyüp çoğalan çığlık ve çağrısında, ona eşlik eden o güzel ve temiz simayı hâlâ örnek göstermekte ve adını saygıyla anmaktadır.

 

KISA BİYOGRAFİSİ

 

556 yılında Mekke'de doğduğu kabul edilmektedir. Birçok kaynakta, Kureyş eşrafından biri olarak kabul edilen babası Huveylid'in, Ficar savaşından önce öldüğü rivayet edilmektedir. Annesi, Fâtıma bint Zâide'dir.

 

Hz. Hatice, üstün iffetinden dolayı, Müslüman olmadan evvel "Tâhire" lakabıyla anılmış, "Kübrâ" sıfatı ise Rasulullah'ın en büyük hanımı olması nedeniyle sonraki dönemlerde kullanılmıştır.

 

Hatice evlilik çağına gelince, amcasının oğlu Varaka b. Nevfel ile evlendirilmek istenmiş; fakat bu gerçekleşmemiştir. Hz. Muhammed (s) ile evlenmeden önce iki evlilik yapmıştır. İlk olarak Ebu Hâle Hind b. Zürâre et-Temimî ile evlenmiş; bu evlilikten Hz. Peygamber (s)'in şemailine dair rivayetiyle tanınan ve onun terbiyesinde yetişen Hind adlı oğlu ve bir de kızı olmuştur. Daha sonra Atik b. Âbid el-Mahzumî ile evlenmiştir. İkinci kocasının ölümü üzerine, Kureyş'in ileri gelenlerinden bazıları, Mekke'nin en soylu, en zengin ve en güzel kadınlarından biri olan Hatice ile evlenmek istemiş; ancak o bunların hepsini geri çevirmiştir.

 

Hatice, güvendiği kimselerle ortaklaşa ticaret yaparak hayatını sürdürmüştür. Bu esnada, tanıdıklarının önerisi üzerine, çevresinde üstün ahlâk sahibi ve güvenilir bir genç olarak tanınan Hz. Muhammed ile bir ortaklık anlaşması yapmış ve kölesi Meysere'yi de hizmetine vererek Şam'a gitmesini istemiştir. Dönüşte, Abdullah oğlu Muhammed'in, hem başarılı bir tacir hem de dürüst ve doğru sözlü bir insan olduğuna karar vermiştir. Bu konuda kendi gözlemleri ve yorumlarıyla yetinmeyen Hatice, kölesi Meysere'den de bu yeni ortağının ahlâkı ve davranışları hakkında ayrıntılı bilgi edinmiştir. Gözlemleri, izlenimleri ve soruşturmaları sonucunda, bu genç ve dürüst adama karşı hem bir hayranlık hem de içten içe bir sevgi duymaya başlayan Hatice; bir süre sonra ona evlenme teklif etmiş ve teklifinin kabul edilmesiyle büyük bir mutluluk duymuştur.

 

İleride, Allah'ın insanlar arasından seçtiği son elçi sıfatıyla tarihin akışını değiştirecek olan yirmi beş yaşındaki Muhammed, aldığı bu teklifi amcalarına götürmüş ve onların görüşünü de almak istemiştir. Ebu Talib ve kardeşleri bir toplantı yaparak evliliği uygun görmüş, 400 veya 500 dirhem (bazı kaynaklarda ise yirmi dişi deve) vererek, Hatice'nin amcası Amr b. Esed'in de katılımı ve tanıklığıyla, evliliğin gerçekleşmesine yardımcı olmuşlardır. Kimi kaynaklarda, Hatice'nin babası Huveylid'in bu evliliğe razı olmadığı, kızının Ebu Talib'in "çulsuz yetim"iyle evlenmesinin kendilerini küçük düşüreceğini söylediği; bu nedenle merasimden önce içki içirilerek sarhoş edildiği, daha sonra da Hatice tarafından ikna edildiği rivayetleri de yer almaktadır.

 

Bu evlilik sırasında Hatice'nin kırk yaşında olduğu genelgeçer bir kabul haline gelmiş durumdadır. Fakat onun bu sırada otuz yedi hatta yirmi sekiz yaşında olduğunu ileri süren rivayetler de vardır ve bunlar İbn Sad'ın Tabakat'ında zikredilmektedir. Bu rivayetler yabana atılmamalıdır; zira hepsi de İslamiyet'ten önce olmak üzere Hatice'nin bu evlilikten yedi çocuk sahibi oluşu gerçeğiyle daha çok bağdaştıkları görülmektedir.

 

Hz. Muhammed ile Hatice'nin ilk çocukları olan Kasım iki yaşında ölmüştür. Rasulullah, Ebu'l Kasım künyesini onun adından almıştır. En büyük çocuklarının Zeynep olduğunu söyleyenler de vardır. Daha sonra Rukıyye, Ümmü Külsûm ve ileride Hz. Ali ile evlenecek olan Fâtıma doğmuştur. Çocuklarından Tayyib (Abdullah) ile Tâhir, nübüvvetten önce vefat etmiştir. Belazurî, İbn Abdülber, Mizzî gibi bazı kaynaklarda Abdullah, Tâhir ve Tayyib'in aynı çocuk olduğu, İslâmiyet'ten sonra doğduğu için bu çocuğun Tayyib ve Tâhir lakabıyla anıldığı kaydedilmektedir.

 

İLK EŞ, İLK MÜSLÜMAN, İLK YOLDAŞ

 

Hatice'nin destek ve güveni, sahip olduğu itibar ve ekonomik güç, Hz. Muhammed'in hayatında dünyevi bir sükûnete ve manevi bir arayışa olanak sağlamıştır. Risaletten önce Hz. Muhammed'in Mekke'den uzakta, özellikle Hira'da tefekkür ve ibadet ettiği günlerde Hatice onunla hep meşgul olmuş, eve dönmesi geciktiği zamanlarda hizmetkârları aracılığıyla ona ulaşmıştır. Onun, Hz. Muhammed'in hayatındaki en önemli rollerinden biri, peygamberlik geldiği zaman kendisine herkesten önce inanması ve onu bütün varlığıyla eşini desteklemesidir.

 

Kaynaklarda, Hz. Muhammed'in Hira mağarasında Cebrail'le karşılaşması ve vahiy almasıyla ilgili aktarımlar farklı rivayetlerle işlense de hemen hemen tamamında Rasulullah'ın Hatice'ye yönelmesi ve şaşkınlığını hatta korkusunu onunla paylaşması benzer ifadelerle dile getirilmektedir. Hz. Hatice onu sakinleştirmeye çalışmış, güvenini ve inancını dile getirmiş, örnek alınacak bir eş ve yoldaş olgunluğuyla hareket etmiştir. Buhari ve Müslim başta olmak üzere birçok kaynakta geçen şu sözler, Hz. Hatice'nin eminliğini ve yüceliğini gösterdiği kadar Hz. Muhammed'in örnek kişiliğinin ve günlük hayat pratiğinin önemli ipuçlarını da barındırmaktadır:

 

"Yemin ederim ki Allah seni hiçbir zaman utandırıp üzmez. Çünkü sen akrabanı gözetirsin. Doğru konuşursun. İşini görmekten âciz kimselerin elinden tutarsın. Yoksulları kayırırsın. Misafirleri ağırlarsın. Haksızlığa uğrayan kimselere yardım edersin."

 

İnsanların Rasulullah'a vahyin mahiyetini ve ilk günlerde yaşadıklarını sorması muhtemeldir ve Kur'an'da da bu konuyla ilgili çok sayıda işaret söz konusudur. Yine muhtemeldir ki Allah'ın şerefli elçisi, ilk günlerde evde konuşulup yaşananları da arkadaşlarıyla paylaşmış ve Hz. Hatice'nin güzel ve huzur veren söz ve davranışlarından da söz etmiştir. Zamanla kimi değişmelere uğrama ihtimali olsa da Hz. Hatice'nin tavrı ve özlü sözleri çağlarüstü güzelliklerle doludur. "Güzel bir ahlâk" üzere olan Rasulullah'ı betimleyen bu sözler, sıradan bir siyer bilgisi olmasının ötesinde, ilk ve en büyük davetçinin yol azığını nelerin oluşturduğunu göstermesi açısından daima önemsenmeli ve güncelleştirilmelidir.

 

Buhari'nin Sahih'inde, Hatice'nin daha sonraki etkinliği hakkında da rivayetler yer almaktadır: Evdeki ilk teskin çabalarından sonra Hz. Peygamber (s)'i alıp amcasının oğlu Varaka b. Nevfel'e götürmüştür. İbranice bilen, Tevrat ve İncil'i okuyabilen, daha önceleri Hıristiyanlığı kabul etmiş olan bu âlim, Rasulullah'ı dinledikten sonra, ona görünen meleğin bütün peygamberlere vahiy getiren melek olduğunu söylemiştir.

 

Hz. Hatice, "Senin Allah'ın resulü olduğuna şehadet ederim." diyerek Müslümanlığı kabul etmiştir. Yeryüzünde sadece üç Müslümanın bulunduğu İslamiyet'in ilk günlerinde, Rasulullah ve Hz. Ali ile birlikte bazen Kâbe civarında, bazen de evinde ibadet etmiştir.

 

Rasulullah'ın ilk eşi ve İslâm'ın ilk inananı olan Hz. Hatice, müşriklerin zulüm ve zorbalıkları karşısında Hz. Muhammed (s)'i hiç yalnız bırakmamıştır. Sıkıntılara onunla birlikte göğüs germiş, onunla birlikte sevinmiş, onun gözyaşlarına eşlik etmiş, onunla birlikte davette bulunmuştur. Mekkeli müşriklerin Müslümanlara boykot uygulayıp kuşattıkları sürede de Hz. Peygamber (s) ile birlikte üç yıl boyunca muhasaraya göğüs germiştir. Servetini onun davası uğrunda harcamaktan da asla geri durmamıştır.

 

Hz. Hatice, kimi zaman hayatın getirdiği sıkıntılarla, kimi zaman da İslam düşmanlarının eziyetleriyle karşılaşan fakat daima örneklik ve mutlulukla pekişen yaklaşık yirmi beş yıllık bir evlilik hayatından sonra, hicretten üç yıl önce vefat etmiştir. Hz. Peygamber (s), onun vefatından üç gün önce amcası Ebu Talib'i de kaybettiği için iki büyük destekçisini yitirmiştir. Amcasından sonra eşini de kaybeden Hz. Muhammed (s)'in çok üzüldüğü, günlerce ağladığı ve bu yıla "hüzün yılı" dendiği, birçok kaynakta geçmektedir.

 

Siyer ve tarih müellifleri; Hz. Peygamber (s)'in, kendisinden sonra başka hanımlarla evlendiği halde Hz. Hatice'yi hiçbir zaman unutmadığını, ilk eşinin fedakârlığını ve dostluğunu her fırsatta dile getirdiğini aktarmaktadırlar. Hatta bizzat Hz. Âişe'nin kendi ağzından, onun Hz. Hatice'yi kıskandığını, bu vefa duygusunu ve sevgiyi hazmedemediğini aktaran rivayetler bulunmaktadır. Hz. Hatice'nin aleyhinde konuşulmasından rahatsız olan Rasulullah, Hz. Âişe'nin kendisini ondan hayırlı görmesini tasvip etmemiş, davasına kimsenin inanmadığı günlerde onun yanı başında olduğunu, halkın kendisini yalanladığı sırada onun tasdik ettiğini, hiç kimsenin kendisine bir şey vermediği bir dönemde onun İslâm davasını bütün varlığıyla desteklediğini, üstelik diğer eşlerinden çocuğu olmadığı halde Allah'ın kendisine ondan çocuk verdiğini söylemiştir. Onun, ümmetin en hayırlılarından olduğunu dile getiren Rasulullah, o hayatta iken bir başka kadınla evlenmemiştir.

 

Hz. Hatice, hangi mezhep ve meşrebe bağlı olursa olsun bütün Müslümanlar tarafından sevilip sayılmış, Arap olan ve olmayan İslam toplumlarında Hatice adı kız çocukları için yaygın bir isim haline gelmiştir.

 

ALİ DEĞİRMENCİ

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 91
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Teşekkürler paylaşım için; bu güzel hayatlar bize çok şey anlatıyor...

 

 

:gul::flowers:

 

 

Ben tesekur ederim'ali0_1' kardes sagol.

Peygambere iftiralarin havalarda ucustugu, peygamberle alay edildigi bir ortamda gercekten guzel bir yazi,

Bende buraya alintilamayi uygun gordum,

Oyle insanlarin yazilarini okudumki,

bu sitede,

peygambere cinsi sapik diyecekkadar adilesti,

oysa Hatice annemiz vefaat ettiginde, peygamber 50 yasindaydi,

25 yillik koca bir evlilik,

Kendi yasitlarinin bir suru esi olmasina ragmen,

o Hatice Annemizle yetinmisti,

ama bu haline bile iftira attilar,

Allah ve resulu tum iftiralardam beridir.

Aiyse annemizle evliligi bile herkesin rivayet ettigi gibi,

6 yaslarinda degil,

Muhammed aleyhisselamla evlendiginde en azindan 18 yasinda idi Aiyse annemiz.

Zeyneb annemizle evliligine gelince.

 

Kurani Muhammed aleyhisselamin kendi yazmadiginin, acik gostergesi oldugu halde,

o evliligi bile alay konusu yapmislardir.

 

[033.037] [DI] Allah'ın nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye: «Eşini bırakma, Allah'tan sakın» diyor, Allah'ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun; oysa Allah'tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd eşiyle ilgisini kestiğinde onu seninle evlendirdik, ki evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konusunda müminlere bir sorumluluk olmadığı bilinsin. Allah'ın buyruğu yerine gelecektir.

 

Ama ahirette Allah iftiracilarin mukafatini hakkiyla vercektir,

Hic suphesiz,

Allaha ve elcisine iftira atanlar,ahirette zakkum adi altinda yiyecekle karsilanacaklar,

 

Allahin ayetlerini inkar edenler,

 

[004.056] [DV] Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar! Allah daima üstün ve hakîmdir.

 

[022.018] [DI] Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanların ve insanların birçoğunun Allah'a secde ettiklerini görmüyor musun? İnsanların birçoğu da azabı hak etmiştir. Allah'ın alçalttığı kimseyi yükseltebilecek yoktur. Doğrusu Allah ne dilerse yapar.

[022.019] [DV] Şu iki gurup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır: İmdi, inkâr edenler için ateşten bir elbise biçilmiştir. Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir!

[022.020] [FK] Bu kaynar sular karın boşluklarındaki organlarını ve derilerini eritir.

[022.021] [DV] Bir de onlar için demir kamçılar vardır!

 

[022.022] [DV] Izdıraptan dolayı oradan her çıkmak istediklerinde, oraya geri döndürülürler ve: «Tadın bu yakıcı azabı!» (denilir).

[022.023] [DI] Doğrusu Allah, inanıp yararlı iş işleyenleri, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada altın bilezikler ve inciler takınırlar. Oradaki elbiseleri de ipektendir.

[022.024] [DI] Bu kimseler, sözün güzelini işitecek duruma ulaştırılmışlar, övülmeğe layık olan Allah'ın yoluna eriştirilmişlerdir.

 

Simdi alay edenler bizlere guluyor,

yarin ahirettede biz onlara gulecegiz,

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

6 yaslarinda degil,

Muhammed aleyhisselamla evlendiginde en azindan 18 yasinda idi Aiyse annemiz.

İslam tarihçileri, Aişe'nin vefat tarihi olarak genelde H. 58 yılını, vefatı sırasındaki yaşı olarak da 66 yaşını vermektedirler. Bir kısmı, vefat tarihi olarak H.56-59'u, vefatı sırasındaki yaşı olarak da 65-67 yi belirtseler de, çoğunluğu birinci görüştedir. Böylece Aişe'nin vefat esnasındaki yaşından, vefat tarihini çıkardığımızda (66-58= Hicret sırasında Aişe'nin yaşının 8 olduğu ortaya çıkar. Hicretten bir yıl sonra evlendiğine göre ise evlilik yaşı 9 olacaktır. İbn Kesir bu yaşta evlendiği konusunda hiçbir ihtilafın olmadığını belirtir.

 

Sonuç olarak Hatice'nin vefat etmesi üzerine Havle'nin teklifi ile söz kesilmiş ve Hicretin I. Yılında ise evlilik gerçekleşmiştir. Bizzat Aişe'den gelen rivayetlerde 6 yaşında sözlendiği ve 9 yaşında da evlendiği belirtmektedir.

 

Öncelikle Aişe'nin vefatı sırasında kaç yaşında öldüğünü tespit edebilirsek evlendiği esnada ki yaşını tespit etmek kolaylaşacaktır. Tarihçiler Aişe'nin H. 58 yılında 66 yaşında vefat ettiğini kabul etmektedirler. Buna göre eğer H.58 de Aişe 66 yaşında vefat ettiyse, Hicret sırasında 8 yaşında ve evlendiği sırada H. I. yılda 9 yaşında olacaktır.(66--58=8, 8+1=9)

 

Aynı hesaplama yöntemini ablası Esma'ya da tatbik edersek, Aişe vefat ettiğinde (H. 5 Aişe'den 10 yaş büyük olan Esma'nın 76 yaşında olması gerekir. (66+10=76) Aişe vefat ettiğinde, yani H.58 de 76 yaşında olan Esma, Hicret sırasında 18 yaşlarında, 10 yaş küçük olan Hz.Aişe ise 8--9 yaşlarında olacaktır.

 

Esma'nın H. 73 yılında öldüğü kesindir. Bu konuda tarih kitaplarında hiçbir ihtilaf yoktur. Öldüğü esnadaki yaşı konusunda bazı bilginler 100 rakamını verseler de kaç yaşında öldüğü konusunda ihtilaf vardır. Esma, oğlu Abdullah b. Zübeyr'in Haccac tarafından öldürülmesinden birkaç ay sonra vefat etmiştir. İbn İmad ve ez-Zehebi, Esma'nın 90 yaşında veya bunu biraz aşmış bir yaşta vefat ettiğini belirtirler.

 

Bu hususta şöyle bir hesaplama yaparsak konu daha da netleşebilir: Aişe'nin vefat ettiği H. 58 den Esmanın vefat ettiği H. 73'e kadar geçen 15 yıllık süreyi Esma'nın H. 58 deki yaşına eklediğimizde Esma'nın yaşı vefat ettiği sırada 91 eder. (76+15=91). Bu da gösteriyor ki Esma vefat ettiğinde 91 yaşlarıda olmaktadır ve 100 yaşında olması mümkün gözükmemektedir. 91'den öldüğü tarih olan H.73 ü çıkardığımızda (91-73=1 Esma'nın Hicrette, yani Aişe'nin evlendiği yılda 18-19 yaşlarında olduğunu buluruz. Esma ile Aişe arasındaki yaş farkı 10 yaş olacağına göre Aişe'den nakledilen ve bütün tarihçilerin müttefik olduğu "6 yaşında sözlendim 9 yaşında evlendim" ifadesinin doğru olduğu ortaya çıkar.

 

Biliyoruz ki Esma Hicret sırasında ilk çocuğuna hamile idi. Kızların çocukken nişanlandığı, 9-10 yaşlarında evlendiği bir yörede, 27 yaşında evlenerek ilk çocuğu doğurmak oldukça geç bir yaştır. Günümüzde bile kızlar küçük yaşta evlenebilmektedir. O gün için, sıcaktan dolayı ergenliğin erken yaşlarda başladığı bir yörede, Mekke gibi, çok evliliğin yaygın olduğu ve kadınların hiçbir zaman bu yaşa kadar bekar kalmadıkları bir bölgede, Esmanın 27 yaşında evlenmesini kabul etmek oldukça zor diyebiliriz. Söz konusu yaş o günkü şartlarda, torun sahibi bile olunabilen bir yaştır. Çünkü daha sonraki dönemlerde de kızlar, çocuk denecek yaşta evlendiriliyorlardı.

 

Özetle tarihi rivayetlere dayanarak yaptığımız hesaplara göre Esma, Aişe doğduğunda 10 yaş civarındadır. Hicrette ise, genç bir kadın olarak erzak taşımış ve 18 yaşlarında ilk çocuğuna hamile kalmıştır. Hz. Aişe ise bu sırada 8-9 yaş civarındadır.

 

Muhammed'in Aişe ile 9 yaşında evlendiğiyle ilgili rivayetleri destekleyen başka rivayetler de vardır. Söyle ki: Aişe, evlendikten sonra kız arkadaşlarıyla oyunlar oynadığı ve oyuncakları olduğunu söylemiştir. Eğer iddia edildiği gibi 18 yaşında evlenmiş olsaydı, bu yaşlarda bir kadının oyuncaklarla oynaması normal ve makul bir davranış olamayacağından, bu konudaki rivayetlerin kabulü imkansız olurdu. Oysa bu rivayetler sahih olarak nakledilmiştir. Bu rivayetlerin bazıları şöyledir:

 

"Ben sokakta oynarken annem çağırdı, eve kapattı ve evleneceğimi anlattı."

 

"Ben Peygamberle evliyken evde arkadaşlarımla oynardım. Hz. Peygamber gelince arkadaşlarım kaçardı. Hz.Peygamber gider onları toplar benimle oynamaları için gönderirdi."

 

"Ben evde arkadaşlarımla oynuyordum. Hz.Peygamber geldi. Oyuncaklarımı kastederek bunlar nedir ey Aişe" dedi. Ben de ''Süleyman in atları" dedim."

 

Artı, Aişe'nin 17-18 yaşlarında evlendiğine dair hiçbir rivayet yoktur. Yani zayıf bir rivayet bile yoktur. Dolayısıyla, söz konusu iddia sadece bir varsayımdan ibaret kalırken. 9 yaşında evlendiğine dair ise bir çok rivayetler bulunmaktadır. Bizzat olayın kahramanı Aişe'nin ağzından 6 yaşında nişanlandığı. 9 yaşında evlendiğine dair bir çok tarihi bilgiler vardır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Âişe Vâlidemiz’in Evlilik Yaşı

Dr. Reşit HAYLAMAZ

 

 

 

Hazreti Âişe (r.anha) çok zekî bir nâdire-i fıtrat ve da’vâ-yı nübüvvete tam vâris olabilecek yaradılışta biri idi. İzdivaçtan sonraki hayatı ve daha sonraki hizmetleriyle kat’iyyen sübut bulmuştur ki; o muallâ varlık, ancak Nebî zevcesi olabilirdi.

 

 

 

 

Âişe Vâlidemiz’in, altı veya yedi yaşındayken nişanlandığı, on yaşındayken de evlendiği yönündeki rivayetler,1 onun evlilik yaşıyla ilgili kanaatin oluşmasında bugüne kadar en önemli âmiller olagelmiştir. Bu kanaatin yerleşmesinde, erken yaşlarda evlenmenin o gün oldukça yaygın oluşu ve coğrafi yapının etkisiyle çocuklardaki fizikî gelişmenin daha erken yaşlarda tamamlanması gibi sebeplerin de belirleyici olduğunu unutmamak gerekir. Onun içindir ki konu, dün denilebilecek bir zamana kadar hiç gündeme gelmemiş ve tartışma konusu olmamıştır.

 

Söz konusu hususu bugün, o günkü şartları nazara almayan ve İslâm’ı da ‘dışarı’dan inceleme konusu yapanlar gündeme getirmekte ve meseleyi kendi zaviyelerinden değerlendirip tenkit etmektedir. Bu farklı duruşa İslâm Dünyası’nın tepkisi de aynı değildir; bir kısmı, meseleyi olduğu gibi kabul etmenin gerekliliği hususunda ısrar ederken2 az da olsa diğer bir kısmı, evlendiği dönemde Âişe Vâlidemiz’in, daha olgun bir yaşta olduğunu3 ifade etmektedir. Karşılıklı tepkilerin ağırlığını hissettirdiği bu tartışmalar esnasında, her zaman dengenin korunamadığı; tepkilere cevap teşkil etsin denilirken söz konusu rivayetlerin yok sayıldığı veya bu tavra tepki olarak diğer alter natifleri görmezden gelme yanlışlığına düşüldüğü de bir gerçek.

 

Bilindiği üzere herkes, kendi yaşadığı devrin çocuğudur ve arkadan gelen nesiller tarafından da, o devrin kültürü esas alınarak değerlendirmeye tâbi tutulmalıdır.

 

Toplumlar, ortak birikimin neticesinde hâsıl olan ‘örf’lere göre yön bulurlar ve bunların hesaba katılmadığı yerde, o toplum hakkında karar verme konumunda olanların isabetinden söz etmek oldukça zor, hatta imkânsızdır.

 

Meseleye bu zaviyeden bakıldığında, Allah Resûlü’ nün neş’et ettiği dönem itibariyle kız çocuklarının erken evlendirildiği4 ve bu türlü evliliklerde yaş farkının pek önemsenmediği5 bilinen bir vak’adır. Kız çocukları hakkında o günkü toplumun benimsediği olumsuz tavrın ve bu tavrın aileler üzerinde oluşturduğu baskının, bu anlayışı tetiklediği de söylenebilir. Burada, iklim ve coğrafî şartların müsait olması yönüyle çocukların, fizikî gelişimlerini daha erken tamamladığı ve kız çocuklara, kocasının evinde büyümesi gereken birer varlık olarak bakıldığı gerçeğini de unutmamak gerekir. Kaldı ki bu, sadece kız çocuklarıyla ilgili bir mesele değildir; o günkü uygulamalara bakıldığında erkek çocukların da erken yaşlarda evlendirildiği anlaşılmaktadır. Mesela Amr ibn Âs ile oğlu Hz. Abdullah’ın arasındaki yaş farkı, sadece on ikidir ki bu durumda Hz. Amr, dokuz veya on yaşındayken evlenmiş olmalıdır.

 

Bu bilgilerden hareketle diyebiliriz ki Âişe Vâlidemiz, dokuz yaşındayken evlenmiş olsa bile ortada garipsenecek bir durum yoktur. Şayet böyle bir husus söz konusu olmuş olsaydı, Zeyneb Vâlidemiz’le izdivacında fırtına koparmak isteyenlerle, Benî Mustalık Gazvesi dönüşünde ve hiç olmadık yerde Âişe Vâlidemiz’e iftira atanların, onlar açısından önem arz eden böyle bir meseleyi dillerine dolamamaları düşünülemezdi. Sonuç nasıl olursa olsun sadece başlı başına bu bilgi bile, Âişe Vâlidemiz’in evliliği konusunda olumsuz herhangi bir durumun olmadığını ispat için yeterli bir güce sahiptir.

 

Peki, gerçekte durum nedir? Yaş tespiti konusunda yukarıdaki bilgiler tek alternatif midir? Bu soruların cevabını alabilmek için elbette o günlerin kapısını aralamak ve aralanan bu kapılardan girerek meseleyi, deliller üzerinden tetkik etmek gerekmektedir. Dilerseniz, ulaşılan delillerin bize ne ifade ettiğine birlikte bakalım:

 

1. Risâletin ilk günlerinde Müslüman olanların isimleri sıralanırken, ablası Esmâ Vâlidemiz’le birlikte Âişe Vâlidemiz’in adı da zikredilmektedir. Dikkat çekici olan bu zikrin, Hz. Osmân, Zübeyr ibn Avvâm, Abdurrahmân ibn Avf, Sa’d ibn Ebî Vakkâs, Talha ibn Ubeydullah, Ebû Ubeyde ibn Cerrâh ve Erkam ibn Ebi’l-Erkam gibi ‘Sâbikûn-u Evvelûn’ tabir edilen en öndekilerin hemen arkasından; Abdullah ibn Mes’ûd, Ca’fer ibn Ebî Tâlib, Abdullah ibn Cahş, Ebû Huzeyfe, Suhayb ibn Sinân, Ammâr ibn Yâsir ve Habbâb ibn Erett gibi isimlerden de önce gerçekleşiyor olmasıdır.7 Demek ki Âişe Vâlidemiz, o gün küçük de olsa ‘irade’ beyanında bulunabilecek bir çağda ve ilk Müslümanlar arasında yer alabilecek bir durumdadır. Söz konusu bilgilerde ondan bahsedilirken, ‘O gün o küçüktü.’ şeklinde bir kaydın konulmuş olması, bu manayı ayrıca teyit etmektedir.8

 

2. Ablası Esmâ Vâlidemiz’in konumu da bu kanaati güçlendirmektedir; zira onun, on beş yaşında iken Müslüman olduğu bilinmektedir.9 Bilinen bir gerçek de onun, 595 yılında dünyaya gelmiş olduğudur.10 Bütün bunlar, risâletin ilk yılı olan 610 tarihini göstermektedir. Demek ki Âişe Vâlidemiz, yaşı küçük olmasına rağmen 610 yılında Müslüman olmuştur. Bunun için o gün onun, en azından beş, altı veya yedi yaşlarında olması gerekir ki, on üç yıllık Mekke hayatıyla en az yedi aylık11 Medine günleri de bu tarihe ilave edildiğinde onun, Allah Resûlü ile evlendiği gün –risâletten beş yıl önce dünyaya gelmiş olma ihtimalini esas alacak olursak- en azından on sekiz yaşında olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

 

3. Mekke günleriyle ilgili olarak Âişe Vâlidemiz, "Ben Mekke’de oyun oynayan bir kız iken Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, ‘Doğrusu, onların asıl buluşma zamanları, kıyamet saatidir; Kıyamet saatinin dehşeti ise, tarif edilemeyecek kadar müthiş ve ne acıdır!’ (Kamer sûresi, 46) ayeti nâzil oldu."12 bilgisini vermektedir ki bu bilgi, onun yaşıyla ilgili olarak bize farklı kapılar aralamaktadır. Şöyle ki:

 

4. Söz konusu ayet, Kamer sûresinin 46. ayetidir ve bütün halinde nâzil olan bu sûrenin, İbn Erkam’ın evinde iken ve bi’setin dördüncü (614),13 sekizinci (618) veya dokuzuncu (619)14 yılında indiğine dair farklı rivayetler vardır. Özellikle ayın ikiye yarılma hadisesini ve o gün buna olan ihtiyacı nazara alan bazı âlimler, söz konusu tarihin 614 olması gerektiği üzerinde durmuşlardır ki bu tarih esas alındığında Hz. Âişe Vâlidemiz, ya henüz dünyaya gelmemiş veya yeni doğmuş demektir. 618 veya 619 tarihi esas alındığında da durum pek değişmemektedir. Zira bu durumda o, henüz dört veya beş yaşında demektir ki her iki yaş da, söz konusu hadiseyi kavrayıp yıllar sonra da aktarabilecek bir olgunluğu ifade etmemektedir. Bu durumda ise o, en yakın ihtimalle risâletin başladığı günlerde dünyaya gelmiş olmalıdır.

 

Burada dikkat çeken başka bir husus da, o günü anlatırken bizzat Âişe Vâlidemiz’in, "Oyun oynayan bir kız çocuğu idim." şeklindeki beyanıdır. Kendisini ifade ederken kullandığı ‘kız çocuğu’ kelimesinin karşılığı olan ‘câriye’ lafzı, ergenlik çağına geçişi ifade etmekte ve o dönemler için kullanılmaktadır. Arap şairlerinden İbn Yerâ, bu yaşlardaki birisini kastederek maksadını şu şekilde ifade etmektedir: "Sekiz yaşına geldiğinde artık o, benim için bir câriye değil; Utbe veya Muâviye’ye nikahlayabileceğim gelin adayımdır." Bazı bilginler bu kelimenin, on bir yaşın üzerindeki kız çocukları için kullanıldığını ifade etmektedir.

 

Kamer sûresinin indiği tarih olarak 614 yılını esas alacak olursak, Âişe Vâlidemiz’in risâletten en az sekiz yıl önce doğmuş olduğu ortaya çıkar ki bu tarih 606 yılına tekabül etmektedir. Bu ise, evlendiği gün onun on yedi yaşında olduğunu ifade eder. Sûrenin indiği tarih olarak 618 yılını kabul ettiğimizde ise onun, 610 yılında dünyaya gelmiş olma ihtimalini ortaya koyar ki bir yönüyle bu, evlendiği gün Âişe Vâlidemiz’in on dört yaşında olduğu sonucunu doğururken diğer taraftan onun, risâletten dört yıl sonra dünyaya gelmiş olamayacağını ispat eder.

 

Bu bilgilerle birinci maddede ifade edilenleri yan yana getirdiğimizde, Âişe Vâlidemiz’in 606 yılında dünyaya geldiği ve on yedi veya on yedi buçuk yaşında iken de evlendiği sonucuna ulaşmamız mümkün olmaktadır.

 

3. Âişe Vâlidemiz’in Mekke yıllarıyla ilgili olarak anlattığı bazı hatıralar da bunu destekler mahiyettedir. Mesela:

 

a) Risâletten kırk yıl önce gerçekleşen ve tarih belirlemede bir kıstas olarak kabul gören Fil hadisesinden geriye kalan iki kişiyi Mekke’de dilenirken gördüğünü söylemesi;

 

B) Mekke’nin en sıkıntılı günlerinde Allah Resûlü’nün sabah-akşam kendi evlerine geldiğini ve bu sıkıntılara dayanamayan babası Hz. Ebû Bekir’in de Habeşistan’a hicret teşebbüsünde bulunduğunu detaylarıyla birlikte anlatması;

 

c) İlk defa namazın ikişer rekat farz kılındığını, mukim olanlar için daha sonraları onun dört rekata çıkarıldığını, ancak sefer durumlarında yine iki rekat olarak bırakıldığını ifade etmesi;

 

d) "Biz İsâf ve Nâile’yi, Kâbe’de cürüm işlemiş ve bu sebeple Allah’ın kendilerini taş haline getirdiği Cürhümlü bir adamla kadın olarak duyup dururduk."20 gibi ifadelerle ilk günlerle ilgili nakillerde bulunması gibi daha pek çok hâtırat, daha ilk günlerden itibaren onun, gelişmeleri takip edebilecek bir çağda olduğunu ifade etmektedir.

 

4. Efendimiz’le izdivacı söz konusu olduğu günlerde Âişe Vâlidemiz’in, Mut’im ibn Adiyy’in oğlu Cübeyr ile sözlü oluşu da bu kanaati güçlendirmektedir. Burada ayrıca dikkat çeken husus, söz konusu teklifin, Havle binti Hakîm gibi aile dışından birisi tarafından gündeme getirilmiş olmasıdır. Açıkça bu onun, o gün evlilik çağına gelmiş ve evlendirilebilecek genç bir kız olduğunu ifade etmektedir.

 

Söz konusu ‘sözlülük hali’nin, İbn Adiyy ailesi tarafından ve oğullarının anlayışı değişir gerekçesiyle feshedildiği de bilinen bir gerçektir.21 Burada akla, İbn Adiyy ailesinin, oğullarının anlayışını değiştireceklerinden endişe ettikleri Ebû Bekir ailesiyle böyle bir akdi niye ve ne zaman yaptıkları sorusu gelmektedir. Bunun en makul cevabı söz konusu akdin, ya risâletten önce veya İslâm’ın açıktan tebliğinin başlamadığı dönemde gerçekleşmiş olduğu şeklindedir ki her iki durumda da onun, bi’setin dördüncü yılında dünyaya gelmiş olma ihtimali söz konusu olamaz; hatta bu, sanıldığından da erken yıllarda dünyaya gelmiş olabileceğini düşündürmektedir.

 

Bu kararın, açıktan tebliğin başlandığı dönemde alınmış olma ihtimali nazara alınacak olursa bu tarihin, İbn Erkam’ın evinden çıkış günleri olan 613-614 yıllarını ifade ettiği görülecektir ki bu, sözlendiği dönem itibariyle onun henüz dünyaya gelmediğini kabullenmek demektir. Bu durumda, söz konusu akitten bahsetmenin de imkânı yoktur. Öyleyse bu sözün bozulduğu tarihlerde onun, en azından yedi veya sekiz yaşında olduğunu kabullenmemiz gerekir ki bu da onun, takriben 605 tarihinde dünyaya gelmiş olduğunu göstermektedir.23

 

5. Mevzuya ışık tutması bakımından Âişe Vâlidemiz’le diğer kardeşlerinin arasındaki yaş farkı da dikkat çekicidir. Bilindiği gibi Hz. Ebû Bekir (radıyallahü anh)’ın altı çocuğu vardır; bunlardan Hz. Esmâ ve Hz. Abdullah, Kuteyle binti Ümeys’ten; Hz. Âişe Vâlidemiz’le Hz. Abdurrahman, Ümmü Rûmân (r.anha)’dan; Muhammed, Esmâ binti Ümeys’ten ve Ümmü Gülsüm de Habîbe binti Hârice’den dünyaya gelmiştir. Bu durumda Esmâ Vâlidemiz’le Hz. Abdullah; Abdurrahmân ile de Âişe Vâlidemiz anabir kardeşlerdir ve bu her iki anabir kardeşlerin arasındaki yaş farkları konumuza ışık tutacak mahiyettedir; şöyle ki:

 

a) Hz. Ebû Bekir’in ilk kızı olan Esmâ Vâlidemiz, hicretten yirmi yedi yıl önce 595 tarihinde dünyaya gelmiştir.24 Allah Resûlü’nün hicreti esnasında Zübeyr ibn Avvâm ile evli ve o gün altı aylık hamiledir. Bir diğer ifadeyle o gün yirmi yedi yaşındadır.25 Üç ay sonra Medine’ye hicret ederken Kuba’da oğlu Abdullah’ı dünyaya getirecektir. Yetmiş üç yılında ve yüz yaşındayken, hatta dişleri bile dökülmemiş halde vefat etmiştir.

 

Âişe Annemiz ile ablası Esmâ Vâlidemiz’in arasındaki yaş farkı ondur.26 Buna göre (595+ 10=605) Âişe Vâlidemiz’in doğumunun 605; hicretteki yaşının da (27-10=17) olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Evlilik hicretten yedi ay sonra27 gerçekleştiğine göre demek ki, bu sıralarda Âişe Vâlidemiz’in yaşı, on yedi'yi aşmış, on sekiz yaşına yaklaşmış demektir. Bedir’in hemen akabindeki Şevvâl ayında evlendiği bilgisini esas aldığımızda ise onun, evlendiği gün on sekiz yaşını aşıp on dokuza adım attığını kabullenmemiz gerekmektedir.

 

B) Burada dikkat çeken bir diğer husus da, Âişe Vâlidemiz’in anabir kardeşi olan Hz. Abdurrahman ile arasındaki yaş farkıdır. Bilindiği gibi Hz. Abdurrahman, Hz. Ebû Bekir’in büyük oğludur ve ancak Hudeybiye’den sonra Müslüman olacaktır. Bedir’de, babasıyla karşılaşmamaya özen gösteren de odur ve o gün Abdurrahman, yirmi yaşındadır.28 Buna göre o, 604 yılında doğmuş olmalıdır. Kardeşler arası yaş farkının genelde bir veya iki olduğu bir toplumda, ağabeyi 604 yılında dünyaya gelen bir kardeşin 614 yılında doğması ve tabii olarak iki kardeşin arasında on yaş gibi bir farkın meydana gelmiş olma ihtimali çok zayıftır ve bunu destekleyen herhangi bir delil de bulunmamaktadır.

 

6. Âişe Vâlidemiz’in vefat tarihi konusunda gelen rivayetler de bu kanaati güçlendirmektedir. Zira onun vefat ettiği yıl ve o günkü yaşıyla ilgili olarak hicrî 55, 56, 57, 58 veya 59;29 yaşıyla alakalı olarak da altmış beş, altmış altı, altmış yedi veya yetmiş dört30 gibi farklı tarih ve rakamdan bahsedilmektedir. Bu ise, doğum tarihinde olduğu gibi onun vefat tarihiyle ilgili de kesin bir kabulün olmadığını göstermektedir.

 

Özellikle 58. yılında ve 74 yaşında iken vefat ettiğini ifade eden rivayette, onun vefat ettiği günün çarşamba olduğu, vefat tarihinin, Ramazan ayının on yedinci gecesine denk geldiği, vasiyeti üzerine Vitir namazından sonra Cennetü’l-Bakî’ye geceleyin defnedildiği, yine vasiyeti gereği namazını, Hz. Ebû Hüreyre’nin kıldırdığı, mezarına da, ablası Hz. Esmâ’nın iki oğlu Abdullah ile Urve, kardeşi Muhammed’in iki oğlu Kâsım ve Abdullah ile diğer kardeşi Abdurrahman’ın oğlu Abdullah gibi isimlerin indirdiği gibi detayların bulunması,31 diğerlerine nispetle bu bilginin daha güçlü olduğu izlenimi vermektedir. Öyleyse bu tarihi esas alarak bir hesaplama yapacak olursak onun, Efendimiz’in irtihalinden sonra kırk sekiz yıl daha yaşadığını (48+10=58+13=71+3=74) görmekteyiz ki bu hesaba göre o, risâletten üç yıl önce dünyaya gelmiş demektir.

 

Bu durumda evlendiği gün onun, (74–48=26–9=17+7 ay) on yedi yılını yedi ay geçtiği anlaşılmaktadır.

Yukarıdaki bilgilere ilave olarak, erkek çocukların bile yoldan geri çevrildiği Uhud günü onun da cephede oluşu,32 ilmî meselelerdeki derinliği, İfk Hadisesi karşısında ortaya koymuş olduğu olgun tavır ve beyanları, Fâtıma Vâlidemiz’le arasındaki yaş farkı, hicret ve sonrasında yaşanan gelişmelere detaylarıyla birlikte vukûfiyeti, Medine’ye intikal ettikten sonra evlilik işinin, bizzat babası Hz. Ebû Bekir’in gündeme getirmesiyle ve mehir takdirinden sonra gerçekleşmiş olması,33 model bir şahsiyet olarak Efendimiz’in toplum önündeki rehberlik konumu, peygamberlik hassasiyeti ve baba şefkati, gelen ayetlerde evlilik yaşıyla ilgili olarak rüşd şartının getirilmiş olması,34 onun yaşı ve evliliğiyle ilgili rivayetlerin farklılık arz etmesi yönüyle kesinlik ifade etmiyor oluşu,35 o günkü yaşını ifade ederken bizzat Âişe Vâlidemiz’in, şüphe ifade eden "altı veya yedi" tabirini kullanması, o günün toplumlarında doğum ve ölüm tarihlerinin bugünkü kadar net tespit edilmiyor oluşu gibi bilgiler üzerinde de durulabilir. Ancak netice değişmemekte ve bunların hepsi, onun risâletten önce dünyaya geldiği, on dört veya on beş yaşlarındayken nişanlandığı ve on yedi veya on sekiz yaşlarındayken de Allah Resûlü (s.a.s.) ile evlendiği şeklindeki kanaati kuvvetlendirmektedir.

 

Bu durumda bize, nişanlandığında 6 veya 7, evlendiğinde ise 9 yaşlarında olduğu şeklindeki rivayetleri, ‘O görünümde birisi idim.’ manasına hamledip te’lif etmek düşecektir.36 Hz. Âişe Annemiz’in, fizikî durumu itibariyle zayıf bir bünyeye sahip olduğu bilgisi de bu yorumu güçlendirmektedir. Zira o, fizikî şartlardan çabuk etkilenen ve yaşıtlarına göre kendini daha küçük gösteren bir beden taşıyordu; Medine’ye hicret sırasında hastalanması,37 annesi tarafından özel ilgi gösterilerek iyileştirilmeye çalışılması,38 Benî Mustalık Gazvesi dönüşünde, içinde sanılarak hevdecinin deve üzerine yerleştirilmesi ve bu sırada onun hevdeç içinde olup olmadığının bile anlaşılamamış olması39 gibi hadiseler de bu durumu desteklemektedir.

 

Özetle Âişe Vâlidemiz, dokuz yaşında iken evlenmiş olsa bile o günkü toplum telakkilerine göre bu çok tabii ve doğal olmakla birlikte hadiseye daha genel bakıldığında onun, 17 veya 18 yaşlarında iken ‘Mü’minlerin Annesi’ hüviyetini kazandığı anlaşılmaktadır.

 

Burada akla, "Madem öyle; bugüne kadar bu mesele niye bu şekilde gündeme gelmedi?" şeklinde bir soru gelmektedir. Başta da ifade edildiği gibi yakın zamana kadar bu hususta olumsuz hiçbir beyan serdedilmemiş; ne Ebû Cehil gibi her fırsatı aleyhte değerlendiren muannit bir firavundan ne de Abdullah ibn Übeyy ibn Selûl gibi olmadık yerden fitne ve iftira üreten nifakın adresi olmuş birisinden bu evliliğe herhangi bir itiraz söz konusu olmamış, olamamıştır. Çünkü ortada itiraz edilecek herhangi bir durum yoktur. O günkü telakkilere göre her iki durum için de tabii bir kabullenme söz konusudur ve muhtemelen bu durum, konuya farklı yaklaşıp yeni bir bakış açısı getirme ihtiyacını da netice vermemiş, dolayısıyla söz konusu haberlerin doğruluğu veya alternatif bilgilerin varlığı hususunda İslâm âlimlerinin farklı bir mütalaada bulunmaları da mümkün olmamıştır.

 

Dipnotlar

1.Bkz.: Buhârî, Menâkıbü’l-Ensâr 20, 44; Müslim, Nikâh 71; Fedâilü’s-Sahâbe 74; Ebû Dâvûd, Edeb 55; İbn Mâce, Nikâh 13; Nesâî, Nikâh 78; Dârimî, Nikâh 56.

2.Bkz.: Azimli, Mehmet, Hz. Âişe’nin Evlilik Yaşı Tartışmalarında Savunmacı Tarihçiliğin Çıkmazı, İslâmî Araştırmalar, Cilt 16, Sayı 1, 2003, s. 28 vd.

3.Bkz.: Doğrul, Ömer Rıza, Asr-ı Saâdet, Eskişehir Kütüphanesi (Eser Kitabevi), İstanbul, 1974, 2/141 vd; Nedvî, Seyyid Süleyman, Hazreti Âişe, Mütercim Ahmet Karataş, Timaş Yayınları, İstanbul, 2004, s. 21 vd. Savaş, Rıza, Hz. Âişe’nin Evlenme Yaşı İle İlgili Farklı Bir Yaklaşım, D. E. Ü. İlâhiyât Fak. Dergisi. 4, İzmir, 1995, s. 139-144; Yüce, Abdülhakim, Efendimiz’in Bir Günü, Işık Yayınları, İstanbul, 2007, s. 82, 83.

4.Efendimiz’in dedesi Abdulmuttalib’in çok erken yaşlarda Hâle binti Üheyb ile evlendiği, Efendimiz’in annesi Âmine ile babası Abdullah’ı da bu yaşlardayken evlendirdiği, hatta her iki evliliğin aynı mecliste gerçekleştiği, bu sebeple Efendimiz ile amcası Hz. Hamza arasında yaş farkının neredeyse aynı olduğu bilinmektedir.

5.Efendimiz’e bir de sıhriyet yönüyle yakın olabilme düşüncesiyle Hz. Ömer, aradaki yaş farkına rağmen Hz. Ali’nin kızı Ümmü Gülsüm’le evlenmiş ve o günkü toplum tarafından bu evlilik asla yadırganmamıştır.

6.Bkz.: İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, 3/240.

7.Bkz.: İbn Hişâm, Sîre, 1/271; İbn İshâk, Sîre, Konya, 1981, 124.

8.Bkz.: İbn Hişâm, Sîre, 1/271; İbn İshâk, Sîre, 124.

9.Nevevî, Tehzîbü’l-Esmâ, 2/597; Hakim, Müstedrek 3/635.

10.Nevevî, Tehzîbü’l-Esmâ, 2/597; Hakim, Müstedrek 3/635.

11.Âişe Vâlidemiz’in, hicretten yedi ay sonraki Şevvâl değil de Bedir sonrasına denk gelen ikinci yılın Şevvâl ayında evlendiği de ifade edilmektedir. Bu durumda onun evlilik yaşı, bir yıl daha gecikmiş demektir. Bkz.: Nevevî, Tehzîbü’l-Esmâ, 2/616.

12.Bkz.: Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 6, Tefsîru Sûre, (54) 6; Aynî, Bedruddîn Ebû Muhammed Mahmûd ibn Ahmed, Umdetü’l-Kârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 20/21; Askalânî, Fethu’l-Bârî, 11/291.

13.Suyûtî, İtkân, Beyrut, 1987, 1/29, 50; Doğrul, Asr-ı Saadet, 2/148.

14.Sekizinci veya dokuzuncu yıl ihtilafı, ay farkından kaynaklanmaktadır. Zira konunun anlatıldığı bazı rivayetlerde sekizinci yılın sekizinci ayı gibi bir ayrıntı dikkat çekmektedir.

15.Günümüzde bu bilgileri değerlendirip ihtimal hesabı yapan bazı insanlar, Hz. Âişe Vâlidemiz’in evlendiği günkü yaşının en az on dört olduğu, bunun yirmi iki, yirmi üç, yirmi dört veya yirmi sekiz olma ihtimalinin de bulunduğu sonucuna gitmektedirler ki, herhangi bir mesnede dayanmadığı için biz bu türlü yorumlara iltifat etmedik.

16.İbn Manzur, Lisanü’l-Arab 13/138.

17 Bu bilgiyi onun dışında sadece ablası Esmâ Vâlidemiz intikal ettirmektedir. Bkz.: İbn Hişâm, Sîre, 1/176; Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, 3/285; İbn Kesîr, Tefsîr, 4/553; Bidâye, 2/214; Kurtubî, Tefsîr, 20/195.

18.Bkz.: Buhârî, Salât 70, Kefâle 5, Menâkıbü’l-ensar 45, Edeb 64; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 6/198. Bu durumda, Âişe Vâlidemiz’in söz konusu hadiseyi ifade ederken, "Kendimi bildim bileli ben, ebeveynimi hep dindar olarak gördüm." mealindeki sözü, "Doğduğum zaman bu evde İslâm vardı." manasından daha ziyade "Etrafımı tanımaya başladığımda hep İslâm’la muhatap oldum." manasına hamledilmelidir.

19.Bkz.: Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, 2/285, 286; Mu’cemü’l-Evsât, 12/145; İbn Hişâm, Sîre, 1/243. Bu bilgiyi ondan başka bize, sadece İbn Abbâs, Selmân-ı Fârisî ve Sâib ibn Yezîd intikal ettirmektedir. Selmân-ı Fârisî Efendimiz’le Medine’de buluşmuş, Sâib ibn Yezîd de hicretten üç yıl sonra Medine’de dünyaya gelmiştir. İbn Abbâs ise, bi’setin onuncu yılında, hicretten üç yıl önce ve Şi’b-i Ebî Tâlib sürgününde dünyaya gelmiştir. Demek ki her üç sahabenin de ne Mekke’nin ilk yıllarında kılınan ikişer rekat namaza şahit olmalarına ne de miraç gecesiyle gelen beş vakit namaz emrini görüp intikal ettirmelerine imkan yoktur. Öyleyse bu husus, bizzat Efendimiz’den duyarak bize anlattığı bir mesele değilse Hz. Âişe Vâlidemiz’in müşahede ederek yaşadığı bir gerçektir. Bu ise onun, daha ilk günlere muttali olduğunu ve yaşının da o gün bütün bunları kavrayacak noktada bulunduğunu ifade etmektedir.

20.İbn Hişâm, Sîre, 1/83.

21.Buhârî, Nikâh 11; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 6/210; Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, 9/225; Beyhakî, Sünen, 7/129; Taberî, Târih, 3/161-163.

22.Onun için bazıları bu tarihte onun, on üç veya on dört yaşlarında bir genç kız olduğunu söylemektedir. Bkz.: Savaş, Rıza, D. E. Ü. İlahiyat Fak. Dergisi. 4, İzmir, 1995, s. 139-144.

23.Bkz.: Berki, Ali Hikmet, Osman Eskioğlu, Hatemü’l-Enbiya Hz. Muhammed ve Hayatı, 210. Burada zayıf da olsa başka bir ihtimalden söz edilebilir; o da onun, doğumunu takip eden yıllarda, ‘beşik kertmesi’ benzeri ve ebeveynler arası bir sözleşme ile karşı karşıya olma durumudur. Ancak ilgili metinlerin hiçbirinde bunu teyit eden herhangi bir ayrıntı yoktur.

24.Nevevî, Tehzîbü’l-Esmâ, 2/597.

25.Nevevî, Tehzîbü’l-Esmâ, 2/597.

26.Beyhakî, Sünen, 6/204; İbn Mende, Ma’rifetü’s-Sahâbe, Köprülü Kütüphanesi, No: 242, Varak: 195 b; İbn Asâkir, Târîhu Dımeşk, Terâcimü’n-Nisâ, Dımeşk, 1982, s. 9, 10, 28; Mes’ûdî, Mürûcu’z-Zeheb, 2, 39; İbn Sa’d, Tabakâtü’l-Kübrâ, Beyrût, 1968, 8/58.

27.Bu evliliğin, hicretten altı ay veya sekiz ay sonra yahut yaklaşık bir buçuk yıl sonra ve Bedir’in akabinde gerçekleştiğini ifade eden rivayetler de vardır. Bkz.: İbn Sa’d, Tabakât, 8/58; İbn Abdilberr, İstîâb, 4/1881; Nedvî, Sîretü’s-Seyyideti Âişe Ümmi’l-Mü’minîn, Tahkîk: Muhammed Rahmetullah Hâfız en-Nedvî, Dâru’l-Kalem, Dımeşk, 2003, 40, 49.

28.İbn Esîr, Üsdü’l-Gâbe, 3/467.

29.İbn Abdilberr, İstîâb, 2/108; Tehzîbü’l-Kemâl, 16/560.

30.Bkz.: İbn Sa’d, Tabakât, 8/75; Nedvî, Sîretü’s-Seyyideti Âişe, 202.

31.İbn Abdilberr, İstîâb, 2/108; Doğrul, Asr-ı Saadet, 2/142

32.Bkz.: Buhârî, Cihâd, 65.

33.Bkz.: Taberânî, Kebîr, 23/25; İbn Abdilberr, İstîâb, 4/1937; İbn Sa’d, Tabakât, 8/63.

34.Bkz.: Nisâ sûresi, 6.

35."Hicretten bir buçuk, iki veya üç yıl önce", "altı veya yedi yaşındayken", "Hz. Hatîce’nin vefat ettiği yıl veya vefatından üç yıl sonra", "hicretten yedi, sekiz ay sonra, hicretin ilk senesi" veya "Bedir’in akabinde" gibi farklı rivayetler için Bkz.: Buhârî, Menâkıbü’l-ensar 20, 44; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe 74; Aynî, Umde, 1/45; İbn Abdilberr, İstîâb, 4/1881; Nedvî, Sîretü’s-Seyyideti Âişe, 40, 49.

36.Hatta konuyla ilgili değerlendirmelere tepkiyle yaklaşan bazıları, "altı veya yedi yaşlarında idim" ifadesini ravinin bir hatası olarak görüp bu cümlenin, "risâlet geldiğinde altı veya yedi yaşlarında idim" şeklinde olması gerektiğini söylemektedirler.

37.Bkz.: Buhârî, Menâkıbü’l-ensar 43, 44; Müslim, Nikâh 69; İbn Mâce, Nikâh 13.

38.Buhârî, Menâkıbü’l-ensar 44; Müslim, Nikâh 69; Ebû Dâvûd, Edeb 55; İbn Mâce, Nikâh 13; Dârimî, Nikâh 56; Taberânî, Kebîr, 23/25; İbn Abdilberr, İstîâb, 4/1938; İbn Sa’d, Tabakât, 8/63; İbn İshâk, Sîre, Konya, 1981, 239

39.Bkz.: Buhârî, Şehâdât 15; Megâzî, 34; Tefsîr, (24) 6; Müslim, Tevbe 56; Tirmizî, Tefsîr, (63) 4; İbn Sa’d, Tabakât, 2/65; İbn Hişâm, Sîre, 3/310.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu durumda bize, nişanlandığında 6 veya 7, evlendiğinde ise 9 yaşlarında olduğu şeklindeki rivayetleri, ‘O görünümde birisi idim.’ manasına hamledip te’lif etmek düşecektir.

:lol: Aynen böyle düşünmek düşer size, devam... Başkaca bir çareniz yok.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

:lol: Aynen böyle düşünmek düşer size, devam... Başkaca bir çareniz yok.

 

Peygamberimiz Hz. Aişe 9 yaşındayken yani o bir çocukken onunla evlenmedi.

 

Bu konuyu peygamber düşmanları sürekli istismar vesilesi yapıyorlar. Bu konuyu araştırdım, işin aslı nedir diye?

 

Çünkü, böyle bir şeyin olması, Hz. Peygambere bir çocukla evlenmiş (sübyancı) muamelesi yapılması hiç hoş değil, hem de doğru değil.

 

İlk olarak karşıma Dr. İhsan Eliaçık'ın bu konuda Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle yazdığı yazı çıktı. Şöyle:

 

"Peygamberimiz Hz. Aişe ile 18-19 yaşında evlenmiştir. Daha sübyan (akil baliğ olmamış çocuk) bir kız ile evlenme diye bir şey asla söz konusu değil. Çünkü Araplar kızları diri diri toprağa gömen bir toplum olduklarından, yeni doğan kızların yaşlarını tutmazlardı. Kız ancak akil baliğ yaşına ulaşınca yani ay hali görmeye başlayınca adamdan sayılır ve yaşı hesaplanmaya başlanırdı. Bu durumda Hz. Aişe evlendiğinde 9 yaşındaydı demek, "Akil baliğ olalı 9 yıl olmuştu, 9 yıldır ay hali görüyordu" demektir. O devirde ortalama bir kız 12- 13 yaşında ay hali görmeye başladığına göre Hz. Aişe 18-19 yaşlarında olmuş olur.

 

Nitekim başka hesaplar da tamı tamına bunu uyuyor. Hz. Aişe Peygamberimizle 9 yıl evli kalmıştı ve Peygamberimiz öldüğünde 28 yaşındaydı. Buradan da 18-19 yaşında olduğu ortaya çıkar. Öte yandan zaten Hz. Aişe daha önce nişanlıydı, bu nişan bozulup Peygamberimizle evlenmişti!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşlar , Fetullah Gülen bu işlere ömrünü vermiş biri. Emeğe saygı duymak lazım.

 

Adam tüm ömrünü bu yola adadı.

 

Araştırdı... Yazdı...

 

Aşağıdaki yazı kendisine ait siteden alıntıdır.

 

 

O, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ahirete irtihal buyurduklarında daha yirmi küsur yaşlarındaydı: 8-9 yaşlarında iken kadınlık âlemine bir mürşide ve bir muallime olarak İnsanlığın İftihar Tablosu'nun saadet hanesine girmiş ve vahyin sağanak sağanak boşaldığı bir hanede kendini bulmuş, duymuş ve yoğrulmuştu;

 

Linki de aşağıdadır.

 

-http://tr.fgulen.com/content/view/13309/3/-

 

 

Fetullah Gülen in Ayşenin 8-9 yaşlarında evlendiğine dair beyanatı. Tıklayınız.

 

 

Belki Sn Evren , Fetullah hocadan daha fazla bilgilidir bu konuda.

 

Bu durumda bize, nişanlandığında 6 veya 7, evlendiğinde ise 9 yaşlarında olduğu şeklindeki rivayetleri, ‘O görünümde birisi idim.’ manasına hamledip te’lif etmek düşecektir.

 

Bu yorum da evlere şenlik.

 

17 yaş ta kabul edilemez... Bari 27 deyin de rahatlayın.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Laf salatasi, yazdiklarin,

aslinda rivayetleri ister senin ister benim tarafimdan olsun ben baz almiyorum,

cunku kesin kanit degiller,

ama rivayetlerden sunu ogrendim,

sayin demirefe,

ogunku kelimelerin ne anlamda kullanildigi,

ornegin cariye demek,

daha akil balig olmayan cocuga cariye deniyormus, kiz cocuguna,

bunu ogrendim,

ya degilse, rivayetler benim acimdan delil teskil etmiyor.

Kurana gore bildigimiz tek sey peygamberin birden fazla esinin olmasi, o toplum baz alindiginda bunda yadirganacakta bir sey yok,

Ama kuranin amaci cok evligi aza indirgemekti,buda ayetlerle gorule bilir,

saygilar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Fetullah hoca da mı laf salatası yapmış , sn evren.

 

Belki ondan daha fazla biliyorsundur bu işleri.

 

Ne malum.!!!!

 

Tam ustune bastiniz,

cekilin ezeceksiniz adami,

ondan iyi laf salatasi yapan yoktur, birde goz yasi kattimi, inandirmadigi insan yoktur,

ben haric. :D

saygilar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sana cevabı , nurcular versin.

 

Bence Kuranda peygamberin eş sayısı yazmıyor diyen sen.

 

Birden fazla olduğunu söylemekle yetindin.

 

Muhammedin sayısı 11 olan eşlerini inkara gittin.

 

Kuranda yazmıyor masalına sarılarak.

 

Gerçekleri yok saydın.

 

Sen yakında Muhammedin arkadaşlarını da dinden çıkarırsın.

 

Ebu bekir Kuranda geçmez.

 

Ömer de ,

 

Osman da

 

Meşhur Kureyza katliamın , uygulayıcısı , Ali de kuranda geçmez.

 

Hadi bunları da inkar et de görelim.

 

Nerede duracaksın İNKARDA...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuranda yazmıyor masalına sarılarak.

Gerçekleri yok saydın.

Sen yakında Muhammedin arkadaşlarını da dinden çıkarırsın.

Ebu bekir Kuranda geçmez.

Ömer de ,

Osman da

Meşhur Kureyza katliamın , uygulayıcısı , Ali de kuranda geçmez.

Hadi bunları da inkar et de görelim.

 

Eger gerekli olsalardi Kuran belirtirdi,

 

Sanırım ilk defa bir noktada birleştik.

 

Bu adamlar GEREKSİZ adamlar dı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eger gerekli olsalardi Kuran belirtirdi,

Tarihte boyle sahsiyetler yasamadi demiyorum,

ama dinde hukum kaynagi degiller,

Hukum kaynagi kurandir.

Hukmu veren Allahtir,

uygulayan peygamberdir.

Tarihte olmus olmamis hicte onemi yok,

Kuran elimizde,

 

 

Eger gerekli olsalardi Kuran belirtirdi,

Tarihte boyle sahsiyetler yasamadi demiyorum,

ama dinde hukum kaynagi degiller,

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

*******

 

gereklılık ızafıdır.

 

bazıları ıcın gereklı olmayan, bazıları ıcın zarurı olabılır hatta bunu hayatı sayabılırler.

 

bu kadar muslumanın onemsedıgı ınsanlara, senın ıcın bısey ıfade etmıyor olsa bıle bu sekılde hıtap etmek ne kadar gereklıdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Evren kendi açmış olduğunuz ve başka birisinden alıntıyla açtığınız başlığı bu yerlere getirmenin lüzumu yoktur...

 

Evlilik yaşı meselesi konuşulalı çok oldu, farklı kaynaklardan farklı yaklaşımlar hatta farklı yaşlar getirildi; Kur'an'da neyin geçmesi "gerektiği"(!) ni tartışmanın da lüzumu yok o zaman hepimiz lafımızı gerektiği yerde gerektiği kadar söylemeliyiz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kurân'da o geçmez, bu geçmez, şu geçmez... Bunların hepsi doğru. Zaten Kurân'da insanlığın işine yarayacak hiç bir şey geçmez. Takılmış plak gibi bazı soyut şeyleri tekrarlar durur ve somut olarak sadece arada bir Muhammed'in yapmak istediklerine ve bilhassa özel işlerine engel olunduğu zaman öfkelendiğinde yazdığı tehditler serpiştirilmiştir, o kadar. Bunların da bizi ilgilendiren bir yanı yoktur...

 

Bir de değinmeden geçemeyeceğim, Aişe'nin bez bebeklerle ve tahta atlarla, çocuklarla oynaması da "çocuksu görüntüsünden" kaynaklanıyorsa, eğip bükmenin bu kadarına pes diyeceğim.

 

Bu arkadaşlar İslamın en temel dayanakları olan Kurân ve sünneti inkara devam ederek öbür taraftaki köşkleri hurileri çoktan kaybettiler, o kadar tevbeye çağırdık, etmediler.

 

Biz desek, hakaret ediyorsun derlerdi. Koskoca Buhari söylüyor, Aişe'nin evli iken bez bebekler ve tahta atlarla oynadığını anlattığını. O zaman Aişe çocuksu hareketler yapan biriydi, ama böyle bir şeyi biz değil siz deyince hakaret olmuyor.

 

Dini savunacağız derken ne hallere geldiğinizi görebildiğinizi umarım. Çocukların canlı suretinde yapılmış oyuncaklarla oynamasının mubah olduğu ve bu oyuncakların suret yasağı kapsamına girmediği hükmü bu hadislerden çıkarılır. Savunacağız derken İslam'ın temel direklerini yıkıyorsunuz. Buhari'nin Sahih adlı hadis kitabı Kurân'dan sonra en sahih kitap kabul edilmiştir. Buraya aldığı hadisleri peygambere rüyasında onaylattğı iddia edilmiştir. O derece sahihliği tartışılmaz kabul edilir ve ikincil hüküm kaynağıdır. Tüm bu temel direkleri yıkıp İslam'ı yok edecekseniz siz bilirsiniz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Baktılar , Muahmmedin akla hayale sığmayacak söylemleri var.

 

Ve sahih. Gerçekten söylemiş.

 

Bitakım davranışları var. Yapmış.

 

TÜm buları rasyonelleştirmek o kadar zor ki.

 

Savunmak o kadar zor ki.

 

Taraftar kaybedecekler.

 

En iyisi baştan ret edelim..

 

Sadece kuran var diyeim. Bu işten sıyrılalım havasındalar.

 

Olan budur.

 

Ama yanlış.

 

Kuranda olmayan fakat islamda olan o kadar şey var kı.

 

Şimdi sıra onları temizlemede..

 

Bu sefer başlarına daha büyük bela aldırlar , haberleri yok.

 

Sn Doçent in sorduğu bir soru vardı.

 

2 rekat namazı gözönüne alarak sorduğu bir soru.

 

Cevap verilmedi.

 

Veremeyecekler de.

 

Kuranı kabul et , gerisini ret et. Olmaaaazz..

 

Tek bacağı olmayan , kanadı ve kuyruğu olmayan bir tavuz kuşu olur mu. Olmaz.

 

Buda olmaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

En iyisi baştan ret edelim..

 

Kuranı kabul et , gerisini ret et. Olmaaaazz..

 

Tek bacağı olmayan , kanadı ve kuyruğu olmayan bir tavuz kuşu olur mu. Olmaz.

 

 

 

satır aralarına dıkkat cekmek ıcın buraları aldım. talmakanın taktıgını uyguladım yanı ama bı farkla. o bunu muhatabını kucuk dusurmek ıcın yaptı ısede ben dusunce yapısını anlayabılmek ıcın.

 

sanıyorum dını reddın ozunde bu var.

 

benım kanaatım beyefendı kızmayın.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

En iyisi baştan ret edelim..

 

Kuranı kabul et , gerisini ret et. Olmaaaazz..

 

Tek bacağı olmayan , kanadı ve kuyruğu olmayan bir tavuz kuşu olur mu. Olmaz.

 

 

 

satır aralarına dıkkat cekmek ıcın buraları aldım. talmakanın taktıgını uyguladım yanı ama bı farkla. o bunu muhatabını kucuk dusurmek ıcın yaptı ısede ben dusunce yapısını anlayabılmek ıcın.

 

sanıyorum dını reddın ozunde bu var.

 

benım kanaatım beyefendı kızmayın.

 

Hoca sana cevap yok.

 

Varda yok.

 

Sen önce sana nazıkce sorulmus , ama cevaplanmamıs ıkıncı paket sorulara cevap ver.

 

Sonra olur olmaz , ıletı yapıstırmaya devam edersın.

 

Ornegın Matematık hatasına bır yardımcı olsan dıyorum.

 

Ne dersın.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Baktılar , Muahmmedin akla hayale sığmayacak söylemleri var.

 

Ve sahih. Gerçekten söylemiş.

 

Bitakım davranışları var. Yapmış.

 

TÜm buları rasyonelleştirmek o kadar zor ki.

 

Savunmak o kadar zor ki.

 

Taraftar kaybedecekler.

 

En iyisi baştan ret edelim..

 

Sadece kuran var diyeim. Bu işten sıyrılalım havasındalar.

 

Olan budur.

 

Ama yanlış.

 

Kuranda olmayan fakat islamda olan o kadar şey var kı.

 

Şimdi sıra onları temizlemede..

 

Bu sefer başlarına daha büyük bela aldırlar , haberleri yok.

 

Sn Doçent in sorduğu bir soru vardı.

 

2 rekat namazı gözönüne alarak sorduğu bir soru.

 

Cevap verilmedi.

 

Veremeyecekler de.

 

Kuranı kabul et , gerisini ret et. Olmaaaazz..

 

Tek bacağı olmayan , kanadı ve kuyruğu olmayan bir tavuz kuşu olur mu. Olmaz.

 

Buda olmaz.

 

sizin en buyuk saldiri malzemeniz ortadan kalkiyor degilmi taklamakan.

Birisi gecmiste veba hastaligina yakalanmis olsa, Muhammed aleyhisselamdan bileceksiniz,

ama yok oyle yagma,

Kuran Muhammed aleyhisselaminda bir insan oldugunu melek olmadigini, bizden tek farkinin ona vahiy geliyor olmasini acik bir bicimde soyler,

gelenekten elinizde bol malzeme var,

ustelik muhaddisler onlar arasinda bile aiyirima gitmisken,

siz ayirim gozetmeksizin hepsini harmanlayarak bir din olusturmus,

o olusturdugunuz dine saldiri duzenliyorsunuz.

Bizim inancimiza gore,

Din vahiyden Ibarettir,

Digerleri dinin olmazsa olmaz unsurlari degildir.

inanmayanlara hic bir yaptirimi yoktur,

inanlarini baglayici ozellikler tasir.

Namazin tarifini soruyorsunuz,

ne o namaza baslamayami karar verdiniz.?

Kimin icin secdeye kapanacaksiniz,

Inanmadigi birisi icin insan secdeye kapanirmi.?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yanılıyorsun Sn Evren.

 

Siz Kuranla kendinizi sınırladınız ya.

 

Tartışmada bu kadar taktik hatası asla yapılmamalı idi.

 

Şimdi siz yaptınız.

 

Sınırlarınız belli.

 

DIşarı çıkamaz sınız.

 

Dar alanda kısa paslaşma yapacaz sizinle :D

 

Örneğin ,

 

Sn Doçent in size yönelttşği bir soru vardı.

 

Size sorulmuş.

 

Oradan bir başlasak.

 

Ne dersiniz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

herkesın burda bulunmak ıcın farklı bır sebebı var tabıı olarak. bu sebebın ne olacagınada kısı kendı karar verır. bu karar dogrultusunda ıletılerını yazar. dıleyen muhatap kabul eder dıleyen etmez.

 

burda bulunma amacımı sorulara cevap vermek gıbı bır ıddıa ıle acıklamıs olsam evet her soruya cevap vermem lazım, yok eger boyle bır ıddıam olmamıssa ''kulagını cekmek ıcın ogrencısını tahtaya kaldırmıs ogretmen'' mısalı ''cevap versene cocugum'' dıye bagırılması komık oluyor.

 

maksadınız gercekten uzum yemekse eger forum sızlere verılmıs uzumlerle doludur. yok bagcı dovmek ıstıyorsanız sıze verılen her uzum ıcın payıma dusen dayagı yemeye razıyım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yanılıyorsun Sn Evren.

 

Siz Kuranla kendinizi sınırladınız ya.

 

Tartışmada bu kadar taktik hatası asla yapılmamalı idi.

 

Şimdi siz yaptınız.

 

Sınırlarınız belli.

 

DIşarı çıkamaz sınız.

 

Dar alanda kısa paslaşma yapacaz sizinle :D

 

Örneğin ,

 

Sn Doçent in size yönelttşği bir soru vardı.

 

Size sorulmuş.

 

Oradan bir başlasak.

 

Ne dersiniz.

 

MERHABA SEVGİLİ TAKLAMAKAN VE SEVGİLİ EVREN

 

öncelikle sadece kuran diyen evren kardeşim cevabınızı beklemekteyim

 

sünnetsiz islam yaşanamaz

 

siz ise sadece kuran var demektesiniz

 

lütfedin nasıl namaz kıldığınızı açıklayın AYETLERLE

 

ikincisi

 

islam alemi yeni bir tez ortaya attı

 

aişe hayz gördüğü ilk yıldan sonra yaş alır dendi

 

yani 9yaşında hayz görmeye başladı+9 yıl sonra 9 yaşında kabuşl edildi

 

aslında 9+9=18 yaşında idi

 

tamam bunada tamam

 

neden 2 yıl zifaf için beklendi?

 

 

 

hadi açıklayın

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.