Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Misafir Zıplayan Dana
Gönderi tarihi:

Naçizane tek tek açıklama çalışayım arkadaşlar.ama bu açıklamalar bir saldırı değildir bunu önemle vurgulamak isterim.Zaten SU DAMLASI'da,NAZANÖZKAN'da,OBJEKTİVİST'de bunu anlamıştır diye düşünüyorum.Geride kalanların ne düşündüğü ise benim için önemli değil.

 

Aşağıdaki yazı,daha çok oryantalist tarzda...

Gerçi diğerleri de bu tarzda ama başlangıç burada olduğu için bu lafı buraya yerleştirdim.

Araplaşma ve emperyalizm tabiki bağlantılı olabilir.Ama emperyal daha çok sömürü mahiyetinde kullanılmaktadır ve sanırım SU DAMLASI bunu gözden kaçırmış...

Ve yine Batı'nın üzerimizde oyunlar kurduğu üzerine dem vurulmuş,ki bu tez bize ilkokulda öğretilmiş ve nedense aklımızdan da çıkmayan bir tez.Batı'nın böyle bir derdi olsa inanın bunun daha önce beceriridi.Ve sakın bana 1600 kişinin yada kahramanın öldüğü Kurtuluş Savaşı'nı örnek vermeyin.Devleti ele geçirebilirsiniz ama halkı asla: bu batı'nın bildiği bir teorem ve bunu bildikleri içinde böyle bir şeye asla girmezler....

Doğu'dan korkmamamız gerekiyor,evet,ama Batı'dan da korkmamamız gerekiyor bence...

Dejenere artık sadece bizim sorunumuz değil herkesin sorunu...Küreselleşme deyip herşeye, herkese karşı bir tavır alırsanız dejenere olursunuz.Bu kadar basittir bu.

 

araplaştırma çabalarının batı emperyalizmi ile bi alakası var diyorsanız.. (ki yazınızı konuyla başka türlü bağdaştıramadım) bu onların işine gelmeyecek bir konudur. aksine doğuyla değil batıyla dejenere olmuş bir Türk toplumu onlar için çok daha kolay yem olacaktır. Türkiye üzernde bir ülkenin değil pek çok ülkenin bitmez tükenmez hayalleri var. rusya, amerika, ingiltere, fransa.. pazara koyacak olsanız kim bilir daha hangi ülkeler çıkar. işte bu yüzden araplaştırıp saldırmak (bu pek çok aç ülkeyi de savaşa katacağından) yerine batılaştırıp, kültürünü dini yaşantısını dejenere edip zayıf bir Türkiye'yi parmağında oynatmak çok daha verimli olmaktadır.

 

asıl korkmamız gereken doğu değil. doğu kendisini kurtarmaktan başka bir hedef gütmüyor şuan. asıl bizi bizden eden ve özümüzü, benliğimizi tehdi eden batıdır. ilmini almak istediğimizde bozuk kültürünü bize aşılayan batı.

 

Aşağıdaki yazı ise yukarıdakinin uzantısı ve aynı düzlemde devamı...

"Işık doğudan yükselir"...Kabul ediyorum çok şiirsel bir anlatım ama çok belirleyici aynı zamanda.

Doğu derken de nedense Mezopotamya alınmış,Çin-Hint ve Mısır kültürleri unutulmuş...klasik Türk Mantığı...ama asıl şey gözden kaçmış burada.O da şu: Kültürler,birbirlerine eklenerek ilerler,tıpkı bilim gibi.Batı'nın kültürü O'na ait değildir tümüyle...Hristiyanlığın bir Mezopotamya kökenli olduğunu unutmuşuz...Peki,ya matematik ya da fizik yada aritmetik...? Bu örnekler çoğaltılabilir...

Peki bir zamanlar Doğu'nun egemen olduğu unutuldu mu?

Ya da Arapların ya da bir diğer deyişle İslam'ın..?

İslam,bu dönemde azmı Yunan filozoflarından yararlanmıştır?

Yani anlatmak istediğim bu egemen olma bir tür bayrak yarışı gibi...

Kadın kunusu ise tuhaf zaten.herkesin elinde ayetler var ve herkes istediği gibi yorumluyor.Kimi de tam tersi ayetleri öne sürüp İslam'ın kadına ne kadar değer verdiğini ispat etmeye çalışıyor.Bu konuda en iyi tespit insanın kendi tespitleri olur diye düşünüyorum.

yahu arkadaşlar ben aslında o islamda ve türklerde kadın örneğini verdiğimde konuyu dağıtabileceğimi tahmin etmiş ve uyarımı da yapmıştım...benim anlatnaya çalıştığım şey islamın dini olgu olarak değil gittiği yerlerde arabik mantığı da birlikte götürdüğü idi...

 

su damlasının son yazdığına istinaden de şunu söyleyebilirim ki ewet ben de ışık doğudan yükselir tezini savunuyorum...doğuyu,mezapotamyayı tüm kültürlerin anası olarak bile düşünüyorum diyebilirim. lakin bunun konuyla alakasını pek kestiremedim.şunu da belirteyim ki bana en tad veren cümleleri de yine kendisi kuruyor...

 

tekrar konuya dönmek gerekirse islam her şeyden önce ortaya çıktığı coğrafyanın temelleri üzerine oturmuş bir din. yine aynı örneği vereceğim maalesef ama mümkünse takılmayın fazla, kurandaki hükümlerde kadın hayatın pek içinde değil...dediğim gibi şahitliği kabul edilmiyor,saklanmak zorunda,örtünmek zorunda...ama insan şöyle düşünmeden edemiyor...mesela o din orta asyada oluşsaydı o zaman kadınlarla ilgili nasıl betimlemeler ya da yaptırımlar olacaktı? oralarda ata binen kadınların vücut hatlarını örten giysiler mi oluşturulacaktı mesela? vb.

 

OBJEKTİVİST ise kıskanmadan dem vurmuş ve çok tuhaf bir yere gitmiş: Araplar bizden geri ve onları kıskanamayız demiş.Ama arap kültürü bizim kültürümüzden daha gelişmiş bir kültür.Egemenleri,vatandaşlarını kullanıyor olabilir,gericiliği istiyor olabilirler ama hakikaten kültür alanında çok iyi eserleri bulunmaktadır.Ama bağnazlıktan boğuldukları için göremiyorlar.

Bu haklar böyledir işte...

 

İnanılır gibi değil Türk toplumunun bir vatandaşı Arap'ı kıskanabileceğimizi düşünüyor...

 

Bakıyorum kıskanmanın Türkçe karşılığı nedir diye; Sevgide veya kendisiyle ilişkili şeylerde bir başkasının ortaklığına veya üstün durumda görünmesine dayanamamak. Herhangi bir bakımdan kendinden üstün gördüğü birinin bu üstünlüğünden acı duymak, günülemek, haset etmek. Esirgemek, çok görmek. Bir şeye, en küçük saygısızlık gösterilmesine bile dayanamamak. Yerinde olmayı istemek, imrenmek.

 

Bu konuda halkların gericiliği üzerine, daha önce de kullanmıştım,GÜRUH kelimesi çok güzel duruyor.

Buca Lisesi'nde okurken sınıfımız çok kalabalıktı.50 kişi kadar ve yarısı da erkekti.Bir de okul çok kalabalıktı,beden derslerini iki sınıf birlikte yapardık,onlarda aynı şekilde kalabalık.Zamanın öğretmenleri beden derslerinde yoklama yapar ve elimize top verir,hadi oynayın derdi.Biz de ATA sporumuz olan futbolu dercih ederdik.Çok da güzel bir futbol sahamız vardı,normal olimpik bir futbol sahası.Ama içinde 45-50 kişi olunca hakikaten tuhaf bir maç olurdu.Abim bir gün denk gelmiş bu maçlara: o ne biçim şey demişti.

Her iki kalede birer kaleci...sabit dururlardı...

Önlerinde iki libero...modern futbol ama değil mi,çift ön libero misali...?

Geri kalanlar topun peşinde...Düşünün topun peşinde aynı anda 40 kişi...Top havalanmazdı bile,çünkü yer yoktu,gerçi yer olsa o kadar güçlümüydük,becerebilir miydik onu da bilemeyeceğim...Hatta abimin bu maç ile ilgili parmaklarıyla yaptığı bir benzetme vardı.

işte bence şu an insanlar o halde...Sadece GÜRUHLAR...

Kaleciler: Görevi gereği yerlerinde kalanlar...

Liberolar: Ne olacağını bildikleri için geride durup bekleyenler.

Ve koşanlar: Güruh,sadece koşarlar...ne olduğunu bilmezler.Önlerine bir hedef konulmuştur ve o hedefe doğru birbirleri ile mücadele eden kalabalıklar gibi mücadele ederler...

Mücadele, insanın kendi gibi insanlarla değil,egemenleri ile olna mücadelesi olmalıdır.

  • Cevaplar 81
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Sevgili Zıplayan Dana konuyu toparlamanız gerçekten çok yerinde ve anlamlı olmuş.. Öncelikle konuya verdiğin emeğin, katkın ve paylaşımların için zize çok teşekkür ederim..

 

Konunun anlaşılması açısından Türkiye Cumhuriyet kurucusu büyük lider Mustafa KEMAL ATATÜR'ün o dönemleri yaşaması ve ülkeyi yeniden inşa etmesi ile birlikte tarihsel süreç icerisindeki Ülkemizin dinsel anlamda yapılanma şeklinin özünü şu ifadelerle hayata geçirmeyi planlamıştır...

 

"... Türkler Araplarin dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra bu din... Türk milletinin millî rabitalarini (baglarini) gevsetti millî hislerini, millî heyecanini uyusturdu. Bu pek tabi idi, cünkü Muhammed'in kurdugu dinin gayesi bütün milliyetlerin fevkinde samil, bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Bu Arap fikri "ümmet" kelimesi ile ifade olundu. Muhammed'in dinini kabul edenler, kendilerini unutmaga, hayatlarini Allah (sözcügünün) her yerde yükselmesine hasretmege mecburdurlar. Bununla beraber Allah'a, kendi lisaninda degil, Allah'in Arap kavmine gönderdigi Arapca kitapla ibadet ve münacatta (Tanri'ya yalvarida) bulunacakti. Arapca ögrenmedikce, Allah'a ne dedigini bilemeyecekti. Bu (durum) karsisinda Türk milleti bir cok asirlar ne yaptigini, ne yapacagini bilmeksizin, adeta bir (sözcügünün anlamini) bilmedigi halde Kur'ân'i ezberlemekten beyni sulanmis hafizlara döndüler..." (Bu satirlar Atatürk'ün kendi el yazisiyle kaleme alinmis olup "Türk Tarihinin Ana Hatlari" adli kitab'da yer almistir. Özgün belgesi "Anitkabir Kütüphanesinde, ve Fotokopisi" Türk Tarih Kurumu"nda ve ayrica "Genel Kurmay Baskanligina Bagli Askeri Tarih ve Stratejik Etüdler Baskanligi'nda" "Aydinlik" dergisinin arsivi'nde bulunmakta. Bu belgeler ve fotokopiler icin bkz. Dogu Perincek, Kemalist Devrim, 2. Din ve Allah (Kaynak Yayinlari 19953cü Baski. sh. 239. Ayrica Prof. Dr. Afet İnan "Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazilari" (Türk Tarih Kurumu Basimevi, Ankara 1938.sh. 366 ve d.)

Dikkat edilecegi gibi Atatürk, İslâm seriâti'nin Türk'ün bünyesine yatkin düsmedigini, cünkü Bati uygarligi, özellikle 18ci yüzyilda bu gelenek sayesinde özgürlük asamasi yapabildiğin ve Türk milletini gerilettigini bildirmekte ve İslâm dünyasi'nin geriliginin baslica nedeni, böyle bir gelenegin nimetlerinden habersiz kalip "dogmaci'lik" ve "skolastik'cilik" gibi hastaliklardan kurtulamamak ve akil cagi'na cikamamak olduğu üzerinde durmuştur...

 

Günümüzde Politikacıların ve birtakım tahrikatların elinde ranta ve ticarete dökülen dinimizi daha iyi anlayabilmek, daha gerçekçi bir sosyal olgu üzerine oturtabilmek ve onu insanlarımıza daha anlaşılır bir şekilde ifade edilebilir hale getirebilmek için yapılması gereken tamamıyle bireysel bağımzıs bir düşünce ile iyice araştırıp incelemek olmalıdır. Beynin doğal süzgecinden geçirilmeyen, sorgulanmayan, araştırılmayan bir inanç biçimi bizleri kişisel olarak köleliğe, Toplumsal olarak ta geriliğe ve dağınıklığa sürükliyecektir ki bu da bizlerin hiç te hazır olmadığımız bir sonuca sürüklemesine yarayacaktır...

Gönderi tarihi:

......

eywallah...beni kesti bu son yazdıkların...

gerçi hakkımda bazı peşin hükümlerin de yok değil ama bunu da beni pek tanımayışına verebilirim sanırım... ;)

 

ışık doğudan yükselir cümlesindeki doğu (benim doğum)mezapotamya;konumuz arap ve islam olduğu için mezapotamya dedim...gerçi henüz bilgi dağarcığıma hindistan'ı eklemedim ama mısırı da bilirim az çok üzerinize afiyet....özellikle mezapotamya dedim yani...

 

unutmadan şunu da eklemek isterim ki tarih yazmanın uzun vadeli siyasal ödülü gelecekteki iddia(böyle mi yazılıyo?) ve taleplerin tarihi ve haklı temellerini oluşturur. böyle bir durumda islam bir dönemin tarihini kendi kalemi ve kendi yorumuyla yazar kaldı ki o devirlerde din veya mezhep devlet/millet kimliği olarak algılanıyordu bu da girdikleri coğrafyanın araplaşması demek anlamına gelir ki bu durumda yine din veya mezhep fıkıh,iman,ahhlak, inanç meselesi olmaktan çok biz grubunun kimliğidir ki bu da konumuzun ana temelini yani illaki araplaşmayı oluşturur. bi benzeri de osmalı da görülmüştür...

buna bir de siyasi,askeri ve sosyal şartların olumlu katkısı eklenince araplaşmak kaçınılmaz olur...

Gönderi tarihi:

unutmadan şunu da eklemek isterim ki tarih yazmanın uzun vadeli siyasal ödülü gelecekteki iddia(böyle mi yazılıyo?) ve taleplerin tarihi ve haklı temellerini oluşturur. böyle bir durumda islam bir dönemin tarihini kendi kalemi ve kendi yorumuyla yazar kaldı ki o devirlerde din veya mezhep devlet/millet kimliği olarak algılanıyordu bu da girdikleri coğrafyanın araplaşması demek anlamına gelir ki bu durumda yine din veya mezhep fıkıh,iman,ahhlak, inanç meselesi olmaktan çok biz grubunun kimliğidir ki bu da konumuzun ana temelini yani illaki araplaşmayı oluşturur. bi benzeri de osmalı da görülmüştür...

buna bir de siyasi,askeri ve sosyal şartların olumlu katkısı eklenince araplaşmak kaçınılmaz olur...

 

Tespitine katılıyor ve konuya katkılarınız için teşekkür ediyorum sevgili nazanozkan... :)

Gönderi tarihi:

sanırım öncelikle bizim kendi içimizde neyin kültür neyin din olduğunu araştırmamız gerekiyor. din gittiği her topluluk içnde kültürü etkilemiş ve bunun yanında kültürden de nasiplenmiştir. İslam dini iyi olanın devamını istemiş bu nedenle temel prensiplerin dışında hüküm koymamıştır. açık kapıları dolayısıyla kültürlerden pek çok şey dinde yaşamını sürdürmüş ve "öteki"ler için bu din içinde addedilmiş.

 

bu günümüz Türkiyesi için de geçerli. cuma namazlarının ardından nikah tazelemesi yapılması, nişan sırasında yapılan dini nikahlar vs.. bunlar da bizim kültürümüzün dine kattığı(?) fazlalıklardır.

 

fakat gayri müslim biri bu dini bizden alırken (yani müslüman olurken) "bize ait" olduğu için değil "din" olduğu için alır. ve idrakinde olmadığı için bunu yaparken kültürü de din addedip kültürden de nasiplenir. zamanla bilinçlendikçe neyin ne olduğunu anlar ve din olanı kültürden ayırmaya başlar.

 

mesela Cat Stevens yani Yusuf İslam İslam'a ilk girdiği yıllarda kıyafet ve tavır yönüyle kültürden ne kadar etkilendiğini çok fazla gösteriyordu ama şimdi kıyafet ve tavır olarak eskiye dönemekle beraber dinini de güzellikle yaşayan bir isim.

 

İslam ilk olarak arap toplumlarında ortaya çıktığı için din içinde baz alınan kültür daima onlarınki olacaktır. ancak bu da zaman ve bilgi ile kolaylıkla aşılacaktır.

 

velhasılı kelam bu bir doğal süreçtir.

Misafir Zıplayan Dana
Gönderi tarihi:

 

"... Türkler Araplarin dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra bu din... Türk milletinin millî rabitalarini (baglarini) gevsetti millî hislerini, millî heyecanini uyusturdu. Bu pek tabi idi, cünkü Muhammed'in kurdugu dinin gayesi bütün milliyetlerin fevkinde samil, bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Bu Arap fikri "ümmet" kelimesi ile ifade olundu. Muhammed'in dinini kabul edenler, kendilerini unutmaga, hayatlarini Allah (sözcügünün) her yerde yükselmesine hasretmege mecburdurlar. Bununla beraber Allah'a, kendi lisaninda degil, Allah'in Arap kavmine gönderdigi Arapca kitapla ibadet ve münacatta (Tanri'ya yalvarida) bulunacakti. Arapca ögrenmedikce, Allah'a ne dedigini bilemeyecekti. Bu (durum) karsisinda Türk milleti bir cok asirlar ne yaptigini, ne yapacagini bilmeksizin, adeta bir (sözcügünün anlamini) bilmedigi halde Kur'ân'i ezberlemekten beyni sulanmis hafizlara döndüler..."

 

Benzer bir açıklamayı ben başka birinden ve başka bir konu üzerine okumuştum.Sanırım,Orhun yazıtlarında geçen bir yazı idi.Budizm üzerine bir tartışma olur.Türklerin bir kısmı bu dine yada kültür mü demeliydim,geçmek isterler...Vezir de Tonyukuk.

Tonyukuk da bu geçme işini divana taşır.Tartışmalar olur ve ibre hep beraber budizme geçme şekline döner.Ama biri çıkıp şöyle bir açıklama yapar:"bu din miskinler içindir.Biz savaş ve savaştan elde ettiğimiz ganimetlerle yaşayan bir milletiz ama bu din böyle bir şeyi yasaklıyor ve avlanmayı bile yasaklıyor.Eğer bu dine geçersek bir süre sonra bu yeteneklerimizi kaybederiz ve yok olur gideriz" der...

Tonyukuk bunun üzerine bu dini yasaklar.

Ama,Araplar ile ilişkiye giren Türkler bu dinin -islamın- kendi yaşayışlarını değiştirmeyeceğini bilirler ve daha yayılmacı -cihat- anlayış kazanacaklarını bilirler ve bu yüzden bu dine geçerler.Yoksa,bu iman sorunu değildir,sorun yine ekonomiktir.

Bu da Araplaşma üzerine başka bir yaklaşım oldu bence....M.Kemal'in dediği şeyler bira da REFORM hareketlerini çağrıştırdı bende.Ama sonuçta herkes her şeyi aynı şekilde anlayamaz,Arapça da olsa,Türkçe de olsa herkes kendi bilgi ve inaç sistemine göre kararlar verir.

 

Tespitine katılıyor ve konuya katkılarınız için teşekkür ediyorum sevgili nazanozkan... :)

Ben kesinlikle aynı fikirde değilim bu kanuda.

Tarih yazmak ve kendinize göre bir tarih yorunlamak sizi gelecekte haklı kılmaz.Sadece o dönemde tebaanız için bir egemen olma yoludur.

İslam da kendi tarihini kendi kalemiyle yazmıştır fakat bir de diğer kültürler de islam hakkında görüşlerini yazmışlardır.burada karşılaştırmalı tarih ön plana çıkar ve bunu anlamak ve karşılaştırmak da bilin bakalım kime düşer.Öyle ,lokmayı ağzına beklemek yok tabiki...

 

İslam kültürü,fıkıh,sanat gibi etkinlikleri egemen oldukları toplumlardan öğrenmişler ve geliştirmişlerdir.Bu doğal bir süreçtir ve bir zaman sonra bu onların kültürlerinin temel dayanağı olmuş ve buna İSLAM-ARAP kültrü denmiştir.

Üzerine Türkler de bir şey eklemiş ve buna da TÜRK-İSLAM sebtezi denmiştir.

 

Günümüzde biz,bunların dışında başka bir şey yapmaktayız.Anlama ve yorumlama dışında öykünme ve kopyalama kültürünü oluşturmuşuz.Ezberleyip sunma modeli de denilebilir buna.Bunu yaptığınız zaman çok başka mecralara kayarsınız ...

Yerinde durmanız gerilemenizden daha iyidir...

Gönderi tarihi:

Arkadaşlar düşüncelerinize saygı duyuyor ve katkılarınızdan çok faydalanıyorum hepinize çok teşekkür ediyorum fakat benim şiddetle üzerinde durduğum konunun özünu aslında şöyle ifade edebilirim. Sonuç itibarıyle Türkiye üzerine oynanan oyunlara çok dikkat etmek gerektiği konusudur, tabiki bunu iş işten geçmeden yapmak yani geleceği bugünden görmek. Dolayısıyla Din konusu çok hassas olduğu için bilgili insanlar saygısızlık olmasın diye, aynı zamanda şeriatçılar tarafından dinsizlikle suçlanma korkusuyla konuşamıyorlar. Ama bu konuların şiddetle konuşulması, tartışılması gerekir. Çünkü bizler sustukça Arap milliyetçiliği ve ümmetçilik fikri mantar gibi yayılıyor ve bu da tabiki bizim değil Amerika'nın, Avrupa ülkelerinin de işilerine yarıyor. Bugünkü iktidar. hiç bir engeli önemsemiyor, her şeyi yıkarak Cumhuriyet Türkiyesi'nin ve Laikliğin temellerine dinamit dolduruyor. Sayın aydınlarsa demokrasi adına, özgürlük adına seslerini çıkarmadan olanlara göz yumuyorlar. Atı alan Üsküdarı geçmeden, Cumhuriyet yıkılmadan, şeriat gelmeden acilen önlem alınması gerekir. İran'dan arkadaşlar bizi uyarmıştı: "Bizde molla rejimi gelmez diyorduk ama nasıl geldi anlayamadık. Aynı zihniyet sizde de var, bizim başımıza gelenler sizin başınıza gelmeden önlem alın. Gelenler gitmiyor" diye uyarıyorlar. Ama ne yazık ki bizim insanlarımız bunun farkında değiller, ya da olmak istemiyorlar. Sanki basit bir olay gibi görüyorlar.

Her şey için geç olmadan insanlarımızın bilinçlenmesi umuduyla....

Sevgiler...

Misafir Zıplayan Dana
Gönderi tarihi:

 

fakat gayri müslim biri bu dini bizden alırken (yani müslüman olurken) "bize ait" olduğu için değil "din" olduğu için alır. ve idrakinde olmadığı için bunu yaparken kültürü de din addedip kültürden de nasiplenir. zamanla bilinçlendikçe neyin ne olduğunu anlar ve din olanı kültürden ayırmaya başlar.

 

 

İslam ilk olarak arap toplumlarında ortaya çıktığı için din içinde baz alınan kültür daima onlarınki olacaktır. ancak bu da zaman ve bilgi ile kolaylıkla aşılacaktır.

 

İlk paragraf hakikaten çok güzel bir açıklama olmuş bence de...Tam da açıklanması gerektiği gibi olmuş.

 

Ama ikinci paragrafın ilk önermesi doğru;ama ikinci önermesi ise çok kolay olmuş.

Yani,kültür daima egemen olanın yada ilk ortaya çıktığı kişilerin olacaktır.Zaman ve bilgi ile aşılması çok zor bence...Hatta imkansız.İnsanlar bu kadar teferruatlı düşünmüyorlar bence.Zaten düşünselerdi acaba "din " denen olgu olur muydu?

 

 

 

 

Sonuç itibarıyle Türkiye üzerine oynanan oyunlara çok dikkat etmek gerektiği konusudur, tabiki bunu iş işten geçmeden yapmak yani geleceği bugünden görmek. Dolayısıyla Din konusu çok hassas olduğu için bilgili insanlar saygısızlık olmasın diye, aynı zamanda şeriatçılar tarafından dinsizlikle suçlanma korkusuyla konuşamıyorlar.

Sayın aydınlarsa demokrasi adına, özgürlük adına seslerini çıkarmadan olanlara göz yumuyorlar. Atı alan Üsküdarı geçmeden, Cumhuriyet yıkılmadan, şeriat gelmeden acilen önlem alınması gerekir. İran'dan arkadaşlar bizi uyarmıştı: "Bizde molla rejimi gelmez diyorduk ama nasıl geldi anlayamadık. Aynı zihniyet sizde de var, bizim başımıza gelenler sizin başınıza gelmeden önlem alın. Gelenler gitmiyor" diye uyarıyorlar. Ama ne yazık ki bizim insanlarımız bunun farkında değiller, ya da olmak istemiyorlar. Sanki basit bir olay gibi görüyorlar.

Yazık ki konu yine "devletin bekaası" sorununa gelmiş.

Nedense hep bir oyunlardan bahsediliyor,ve "dış mihrak" lardan bahsediliyor.Suistimale açık bir konu.

Din aslında bireysel bir tavırdır.ama "semavi" dinle söz konusu olunca bu rafa kaldırılıyor.Çünkü semavi dinler yapıları gereği egemen olma ve hükmetme üzerine,Tanrının hükümdarlığı üzerine bir yapı kurmayı amaçladıklarından bu imkansız hale geliyor.Basiy bir şey gözden kaçıyor burada bence.O da şu:Devlet,tebaasına hakim olabilmek için hep bir "DÜŞMAN" bulmak zorundadır.Yoksa tebaa neler yapar alimallah.dizginleri elde tutmak her zaman çok önemlidir.Din ve dış mihrak da bu elde tutma yollarından biridir.Çocuğa dedikleri gibi,seni öcüler yer.Burada da tebaaya seni düşmanlar kapar,çünkü sen düşünemezsin,yaratamazsın,doğru karar veremezsin.Bunun içinde tarihten örnekler verilir.Bak ne olmuş şanlı tarihimizde bizi kimler yıkmak istedi ama yıkılmadık:ünlü ozan(!) M.Kırmızıgül misali "yıklımadık ayaktayız" denmektedir.Ayaktadırlar ama sadece egemen kesim ayaktadır.Tebaa için değişen olmayacaktır.

Cumhuriyet kiminse o üzülsün yıkılınca,her zaman yeni bir Cumhuriyet kuracak halk olduktan sonra...

Gönderi tarihi:

İlk paragraf hakikaten çok güzel bir açıklama olmuş bence de...Tam da açıklanması gerektiği gibi olmuş.

 

Ama ikinci paragrafın ilk önermesi doğru;ama ikinci önermesi ise çok kolay olmuş.

Yani,kültür daima egemen olanın yada ilk ortaya çıktığı kişilerin olacaktır.Zaman ve bilgi ile aşılması çok zor bence...Hatta imkansız.İnsanlar bu kadar teferruatlı düşünmüyorlar bence.Zaten düşünselerdi acaba "din " denen olgu olur muydu?

 

teferruata gerek kalmadan insanlar dinin zünü bulabiliyor. bu konularda çevremdeki insanlarla sürekli dialog halindeyim. görüyorum ki günümüzde sorgulama hareketi yavaş yavaş görünmekte. (popülerite gerçeğini düşünürsek bu konuda başta yaşar nuri öztürk ve sonra da zekeriyya beyaz a teşekkür etmek gerekir. zira dini mahalle hocalarını tek-elinden alıp gündeme ve bilhassa popüler gündeme taşıdılar. bu da halkın din hakkında fikir, yorum ve soru sorabilme hakkını gösterdi. ) halk sorguluyor ve ayırt edebiliyor.

 

Yazık ki konu yine "devletin bekaası" sorununa gelmiş.

Nedense hep bir oyunlardan bahsediliyor,ve "dış mihrak" lardan bahsediliyor.Suistimale açık bir konu.

Din aslında bireysel bir tavırdır.ama "semavi" dinle söz konusu olunca bu rafa kaldırılıyor.Çünkü semavi dinler yapıları gereği egemen olma ve hükmetme üzerine,Tanrının hükümdarlığı üzerine bir yapı kurmayı amaçladıklarından bu imkansız hale geliyor.Basiy bir şey gözden kaçıyor burada bence.O da şu:Devlet,tebaasına hakim olabilmek için hep bir "DÜŞMAN" bulmak zorundadır.Yoksa tebaa neler yapar alimallah.dizginleri elde tutmak her zaman çok önemlidir.Din ve dış mihrak da bu elde tutma yollarından biridir.Çocuğa dedikleri gibi,seni öcüler yer.Burada da tebaaya seni düşmanlar kapar,çünkü sen düşünemezsin,yaratamazsın,doğru karar veremezsin.Bunun içinde tarihten örnekler verilir.Bak ne olmuş şanlı tarihimizde bizi kimler yıkmak istedi ama yıkılmadık:ünlü ozan(!) M.Kırmızıgül misali "yıklımadık ayaktayız" denmektedir.Ayaktadırlar ama sadece egemen kesim ayaktadır.Tebaa için değişen olmayacaktır.

Cumhuriyet kiminse o üzülsün yıkılınca,her zaman yeni bir Cumhuriyet kuracak halk olduktan sonra...

 

gerçekten çok güzel bi yaklaşım ancak devlet olarak Tanrı'nın hükümranlığı isteyen kullar mı yoksa Allah mı? yoksa din dünyada adil yaşanan her sistemi destekleyip ahreti mi baz alıyor?

Misafir Zıplayan Dana
Gönderi tarihi:
teferruata gerek kalmadan insanlar dinin zünü bulabiliyor. bu konularda çevremdeki insanlarla sürekli dialog halindeyim. görüyorum ki günümüzde sorgulama hareketi yavaş yavaş görünmekte. (popülerite gerçeğini düşünürsek bu konuda başta yaşar nuri öztürk ve sonra da zekeriyya beyaz a teşekkür etmek gerekir. zira dini mahalle hocalarını tek-elinden alıp gündeme ve bilhassa popüler gündeme taşıdılar. bu da halkın din hakkında fikir, yorum ve soru sorabilme hakkını gösterdi. ) halk sorguluyor ve ayırt edebiliyor.

sevgili arkadaşım...

bu kadar laftan sonra buraya gelmen bence iyi olmamış.

Popüler olma ya da insanlarla diyolog hali çözüm olacaksa eğer çok yazık olmuş.

Y.Nuri de Z.Beyaz da sistem istediği için ön plana çıktılar.Bu yönde bir açık vardı ve bu insanlar bu yola kanalize oldular.Söyledikleri ise daha çok geyik muhabbeti gibi geliyor bana.

Halkın sorgulama ve yorumlama yeteneğinin olmadığını düşünen biriyim.Tabi ki içlerinde cevherler vardır halkımın ama onlar da inanın hem azlardır hem de amiyane tabirle "takan" yoktur onları.

 

Bir örnek bile verebilirm.Birinci ağızdan dinlemiştim hatta.

Türkiye'nin,dünyada tanınan tek islam felsefecisi Ahmet Arslan'dır.Ege Üniversitesi'nde Profösör'dür ve hakikaten "islam" konusunda çok bilgili ve saygı duyulan bir muhterem zattır.

Kardeşi,Urfa'da ayakkabıcıymış.İslam'a da çok bağlı biri imiş abisi ve en çok da "Şevket Yılmaz"ı seviyormuş zamanında.Evine misafir olmuş kardeşinin ve bir kaç yorumda bulunmuş.Kardeşi de habire bu Ş.Yılmaz'dan laflar söylüyormuş ve en son da şöyle demiş:"abi sen bu konuda............,okumuşsun ama anlamamışsın,dorusu budur demiş."

...adam bize şöyle demişti:"bırakın diğer insanları,kardeşim bile bana inanmıyor.Çünkü,inanırsa neler kaybedeceğini biliyor ve kaybetmemek için gerekirse herşeyi reddetmeye hazır."

 

Kıssadan hisse...

Sadece anlayana...

Gönderi tarihi:

popülerliğin ve dialogun çözüm olduğundan bahsetmedim. sadece bunların sonucunu yazdım. ve bazen toplumsal olaylarda ön plana alınması gerekenler sonuçlardır. nasıllığı niceliği oyalanmaktan başka bi şey getirmez.

 

katılmıyor olabilirsiniz. ama halk din konusunda artık durağan değil. bu nedenle dinin hangi yönünün kültürel hangi yönünün tarihsel olduğunu kurcalıyor. bu da araplaşma endişelerinin yersizliğini göstermekte.

Gönderi tarihi:

popülerliğin ve dialogun çözüm olduğundan bahsetmedim. sadece bunların sonucunu yazdım. ve bazen toplumsal olaylarda ön plana alınması gerekenler sonuçlardır. nasıllığı niceliği oyalanmaktan başka bi şey getirmez.

 

katılmıyor olabilirsiniz. ama halk din konusunda artık durağan değil. bu nedenle dinin hangi yönünün kültürel hangi yönünün tarihsel olduğunu kurcalıyor. bu da araplaşma endişelerinin yersizliğini göstermekte.

 

Sevgili Su DaMLaSı ve diğer arkadaşlar. Özellikle Su DaMLaSı arkadaşımın halkın din konusunda artık durağan olmadığı ve dinin hangi yönünün kültürel, hangi yönünün tarihsel olduğunu kurcalaması ve sorgulaması düşüncenize katılıyorum. Anlatmaya çalıştığınız düşüncenin kelimeleri içindeki sisli belirginliği anlaşılır hale getirebilmek için öncelikle şu düşüncelerimi paylaşmak gereğini duyuyorum. Umarım tespitimde yanılmamışımdır. Şöyleki; Dinini sözcüklerinden yola çıkarsak eğer; sözcüklerin gücü dindar kimseleri hayatın zor acı gerçeklerindeki ağır duygulara karşı koyduğunu görürüz ve bu onları direk olarak etkiler, ve etrafındakinleri dolaylı olarak. ama daha büyük bir tehlike vardır: bir çok dinsel inanış yaşadıkları ülkenin günlük hayatına uyum sağlamıştır. sonuç olarak, dindar kimsenin dışarı yansıyan hareketleri dinsizin hareketleriyle benzerlik gösterebilir. fakat zihinsel yapı o kadar farklıdır ki bir felaket durumunda bu iki kişi tamamen farklı eylem önerirler. Bu barış zamanında bile bir sıkıntıya sebep olabilir. Bir keresinde dindar bir belediye görevlisinin ibadette kullanmaya uygun olmadığı gerekçesiyle içme suyunu klorlattırmadığını duydum. başlangıçta hiçbir şey olmadı, ama bir süre sonra bir çok kişi hasta oldu hatta sanırım bir kısmı öldü (sudaki bakterilerden ötürü). bizim tutucular meydana çıkmadan önce böyle şeyler olmazdı. Böyle bir memurun bu kadar salakça birşey yapmasına izin verilmezdi. Diğer taraftan milyonlarca Hintlinin ineklerin kesilmesini protesto etmesine ne demeli? ya da Türkiyedeki büyük depremden sonra bazı kimseler bu allahın yanlışlarımızdan dolayı bizim üzerimize gazabıdır dediler. buradaki biz hepimiz olmalı çünkü insanlar ayırım yapılmadan ölmüşlerdi, ama binalar arasında bir seçim yapılmıştı(zayıf binalar çöktü, güçlüleri kaldı). Heryerde bağnaz kimseler dindar kimseleri sonun yakın olduğuna inandırmaya çalışıyorlar, ki farklı davransınlar, ki bu kişilerin çevirdikleri allahın sözüne uysunlar. Ben hala " derinlerde hepimiz aynıyız" sözüne inanıyorum ama bu aynılığı görmek için inanç sistemlerimizden daha derinlere inmeliyiz, önemli korkularımıza, anksiyetelerimize, ve neşelerimize.

Kısaca bahsettiğiniz gibi sorgulamak kelimesinin gücünün farkına varmalıyız ki daha sağlam, daha inanılır ve daha kalıcı bir inanç olabilsin ve bu bir zümrenin değil hepimizin olsun... Ner dersiniz...

Sevgi ve saygılarımla... :clover:

Gönderi tarihi:

Benzer bir açıklamayı ben başka birinden ve başka bir konu üzerine okumuştum.Sanırım,Orhun yazıtlarında geçen bir yazı idi.Budizm üzerine bir tartışma olur.Türklerin bir kısmı bu dine yada kültür mü demeliydim,geçmek isterler...Vezir de Tonyukuk.

Tonyukuk da bu geçme işini divana taşır.Tartışmalar olur ve ibre hep beraber budizme geçme şekline döner.Ama biri çıkıp şöyle bir açıklama yapar:"bu din miskinler içindir.Biz savaş ve savaştan elde ettiğimiz ganimetlerle yaşayan bir milletiz ama bu din böyle bir şeyi yasaklıyor ve avlanmayı bile yasaklıyor.Eğer bu dine geçersek bir süre sonra bu yeteneklerimizi kaybederiz ve yok olur gideriz" der...

Tonyukuk bunun üzerine bu dini yasaklar.

Ama,Araplar ile ilişkiye giren Türkler bu dinin -islamın- kendi yaşayışlarını değiştirmeyeceğini bilirler ve daha yayılmacı -cihat- anlayış kazanacaklarını bilirler ve bu yüzden bu dine geçerler.Yoksa,bu iman sorunu değildir,sorun yine ekonomiktir.

...Arapça da olsa,Türkçe de olsa herkes kendi bilgi ve inaç sistemine göre kararlar verir.

 

İslam kültürü,fıkıh,sanat gibi etkinlikleri egemen oldukları toplumlardan öğrenmişler ve geliştirmişlerdir.Bu doğal bir süreçtir ve bir zaman sonra bu onların kültürlerinin temel dayanağı olmuş ve buna İSLAM-ARAP kültrü denmiştir.

Üzerine Türkler de bir şey eklemiş ve buna da TÜRK-İSLAM sebtezi denmiştir.

 

Günümüzde biz,bunların dışında başka bir şey yapmaktayız.Anlama ve yorumlama dışında öykünme ve kopyalama kültürünü oluşturmuşuz.Ezberleyip sunma modeli de denilebilir buna.Bunu yaptığınız zaman çok başka mecralara kayarsınız ...

Yerinde durmanız gerilemenizden daha iyidir...

 

 

Türklerin İslmiyeti seçişine tamamen "ekonomik" demeniz çok yüzeysel bir yorum olmuş. ekonomisini düşünerek din değiştiren toplumda bu din ne kadar yer tutabilir, onu da düşünmek gerek. nitekim İslam dini ekonomiden ziyade bireysel yaşamı etkiler. İslamiyetin ekonomi ve siyaset üzerine (Kuranda) belli kriterleri ve sistemleri yoktur. sadece erdemli olmayı vurgular, adil ve diğergam olmayı.. Türk kültürü İslam ile tanıştıktan sonra çok değişmemiştir. bunun sebebi kültürün İslamla çatışmamış olması. ve zaten aslında Türklerin İslam'ı bu kadar kolay benimsemesinin nedeni de daha çok budur. ahlaki yapının ve kültürel yapının İslam'a bağdaşması.

 

İslam dünyasında sanat ve kültürün gelişmesi toplumlardan etkilenmelerle geliştirdikleri söylenebilir ama buna fıkıhı eklemeniz yersiz olmuş. fıkıh sadece yeni sorulara yeni cevaplar getirmiştir, gelişim değişimle olur, genel fıkıh değişmemiştir.

 

tekrar vurguluyorum İslam temel hususları ortaya koyar. zira bu onun tüm zamanlara ve tüm toplumlara hitap edebilmesinin gerekliliğidir. bu nedenle İslam'ı yaşayan toplumların kültürü, siyaseti ve kanunları salt İslam'ı oluşturmaz. ve temsil de etmez. örneklendirecek olursam, diyebilirim ki İslam geniş ve bereketli bir ova gibidir. kimi üzreinde ev yapar öyle yaşamayı tercihe der, kimi tarla olarak kullanır kimi de oyun sahası.. bu görünüm olarak vadiyi değiştirse de vadi hep vadidir. ve üzerindekiler sadece konuklardır.

 

selam ile..

Gönderi tarihi:

Sevgili Su DaMLaSı ve diğer arkadaşlar. Özellikle Su DaMLaSı arkadaşımın halkın din konusunda artık durağan olmadığı ve dinin hangi yönünün kültürel, hangi yönünün tarihsel olduğunu kurcalaması ve sorgulaması düşüncenize katılıyorum. Anlatmaya çalıştığınız düşüncenin kelimeleri içindeki sisli belirginliği anlaşılır hale getirebilmek için öncelikle şu düşüncelerimi paylaşmak gereğini duyuyorum. Umarım tespitimde yanılmamışımdır. Şöyleki; Dinini sözcüklerinden yola çıkarsak eğer; sözcüklerin gücü dindar kimseleri hayatın zor acı gerçeklerindeki ağır duygulara karşı koyduğunu görürüz ve bu onları direk olarak etkiler, ve etrafındakinleri dolaylı olarak. ama daha büyük bir tehlike vardır: bir çok dinsel inanış yaşadıkları ülkenin günlük hayatına uyum sağlamıştır. sonuç olarak, dindar kimsenin dışarı yansıyan hareketleri dinsizin hareketleriyle benzerlik gösterebilir. fakat zihinsel yapı o kadar farklıdır ki bir felaket durumunda bu iki kişi tamamen farklı eylem önerirler. Bu barış zamanında bile bir sıkıntıya sebep olabilir. Bir keresinde dindar bir belediye görevlisinin ibadette kullanmaya uygun olmadığı gerekçesiyle içme suyunu klorlattırmadığını duydum. başlangıçta hiçbir şey olmadı, ama bir süre sonra bir çok kişi hasta oldu hatta sanırım bir kısmı öldü (sudaki bakterilerden ötürü). bizim tutucular meydana çıkmadan önce böyle şeyler olmazdı. Böyle bir memurun bu kadar salakça birşey yapmasına izin verilmezdi. Diğer taraftan milyonlarca Hintlinin ineklerin kesilmesini protesto etmesine ne demeli? ya da Türkiyedeki büyük depremden sonra bazı kimseler bu allahın yanlışlarımızdan dolayı bizim üzerimize gazabıdır dediler. buradaki biz hepimiz olmalı çünkü insanlar ayırım yapılmadan ölmüşlerdi, ama binalar arasında bir seçim yapılmıştı(zayıf binalar çöktü, güçlüleri kaldı). Heryerde bağnaz kimseler dindar kimseleri sonun yakın olduğuna inandırmaya çalışıyorlar, ki farklı davransınlar, ki bu kişilerin çevirdikleri allahın sözüne uysunlar. Ben hala " derinlerde hepimiz aynıyız" sözüne inanıyorum ama bu aynılığı görmek için inanç sistemlerimizden daha derinlere inmeliyiz, önemli korkularımıza, anksiyetelerimize, ve neşelerimize.

Kısaca bahsettiğiniz gibi sorgulamak kelimesinin gücünün farkına varmalıyız ki daha sağlam, daha inanılır ve daha kalıcı bir inanç olabilsin ve bu bir zümrenin değil hepimizin olsun... Ner dersiniz...

Sevgi ve saygılarımla... :clover:

 

açıkçası nereye varmak istediğinizi anlamakta zorlanıyorum. zira araplaşma ile kimi zaman türkçe ibadeti kimi zaman devletler arası komploları kimi zaman bağnazlığı ele alıyorsunuz ve konu karışıyor.

 

sadece dinde değil her akım da her partide her cemaatte işin ilmine eremeyen bağnazlar bulunur. bu durum akımın değil kişilerin bağnazlıklarıdır. ve akıma mal edilmemeli. eğer bu kişi o akımda söz sahibiyse lider vasfındaysa o zaman iş değişir. ve siz sınırlarınız genişledikçe halkınız arttıkça bnulara müdahale edemezsiniz. bu insan ötesi bir güç gerektirir. bunlar toplumun doğal sonuçlarıdır.

Misafir Zıplayan Dana
Gönderi tarihi:

Şöyleki; Dinini sözcüklerinden yola çıkarsak eğer; sözcüklerin gücü dindar kimseleri hayatın zor acı gerçeklerindeki ağır duygulara karşı koyduğunu görürüz ve bu onları direk olarak etkiler, ve etrafındakinleri dolaylı olarak. ama daha büyük bir tehlike vardır: bir çok dinsel inanış yaşadıkları ülkenin günlük hayatına uyum sağlamıştır. sonuç olarak, dindar kimsenin dışarı yansıyan hareketleri dinsizin hareketleriyle benzerlik gösterebilir. fakat zihinsel yapı o kadar farklıdır ki bir felaket durumunda bu iki kişi tamamen farklı eylem önerirler. Bu barış zamanında bile bir sıkıntıya sebep olabilir.

Ben bunu anlayamadım OBJEKTİVİST.

Yani,realitede dindar ve dinsizin hareketleri aynı olabilir demişsin.Sonra da sıkıntıya girmekten bahsetmişsin.

Bence,insanlar doğal şartlarına uygun düşmezse dini vecibeleri yerine getirmezler.En basit örnek,kendini dindar olarak algılayıp dinin yasakladığı şeyleri yerine getirenler sayılabilir.İçki,sigara ya da kumar gibi şeylerden bahsediyorum ve daha da çoğaltabiliriz bunu.

 

Türklerin İslmiyeti seçişine tamamen "ekonomik" demeniz çok yüzeysel bir yorum olmuş. ekonomisini düşünerek din değiştiren toplumda bu din ne kadar yer tutabilir, onu da düşünmek gerek. nitekim İslam dini ekonomiden ziyade bireysel yaşamı etkiler. İslamiyetin ekonomi ve siyaset üzerine (Kuranda) belli kriterleri ve sistemleri yoktur.

 

İslam dünyasında sanat ve kültürün gelişmesi toplumlardan etkilenmelerle geliştirdikleri söylenebilir ama buna fıkıhı eklemeniz yersiz olmuş. fıkıh sadece yeni sorulara yeni cevaplar getirmiştir, gelişim değişimle olur, genel fıkıh değişmemiştir.

 

tekrar vurguluyorum İslam temel hususları ortaya koyar. zira bu onun tüm zamanlara ve tüm toplumlara hitap edebilmesinin gerekliliğidir. bu nedenle İslam'ı yaşayan toplumların kültürü, siyaseti ve kanunları salt İslam'ı oluşturmaz. ve temsil de etmez. örneklendirecek olursam, diyebilirim ki İslam geniş ve bereketli bir ova gibidir. kimi üzreinde ev yapar öyle yaşamayı tercihe der, kimi tarla olarak kullanır kimi de oyun sahası.. bu görünüm olarak vadiyi değiştirse de vadi hep vadidir. ve üzerindekiler sadece konuklardır.

Türkelrin "islamiyet"i seçmeleri tamamen "ekonomiktir.Türklerin neden Orta Asya'dan çıktıkları ve neden Batı'ya doğru yol aldıkları unutulmamalıdır.Sanırım gözünden kaçmış.İslam "semavi" bir dindir ve insanlarını her yönden etkiler,buna ekonomi de dahildir.Kullarını her yönde kontrol altına alır.Hatta buna tuvalet de dahildir.

 

Ben fıkıh derken "hukuk" tan bahsetmiştim.Genişleyen İslam,kullarını yönetmek ve bazı durumlara cevap veremediği için bir "yasa"ya gereksinim duymuştur ve bu "fıkıh" olarak kendini ortaya koymuştur.hele de yahudi ve daha doğrusu gayrimüslim insanları da devletine kattıkları zaman bu gereksinim daha bir baş göstermiştir.Benim amacım buna parmak basmaktı.

 

islam'ın tüm zamanlara ve toplumlara hitap etmesi bana uygun düşmemektedir.aradığınız her cevabı bulabileceğiniz bir kayna k olamaz.Ama çok izafi konuştuğu için insanlar kendilerine uygun olanı bulma konusunda beceriklidir.Buna "şifre" meraklıları da dahildir.

İslam bir "Ova" olabilir ama ovaları sonunda bir de "dağlar" ve orada yaşayan insanlar da var ve ben sanırım o dağlarda yaşayan biri olarak farklı bir yorumda bulunuyorum.Dünya sadece ovalardan ibaret değildir.Bu bana "insan nerede yemek yerse oralıdır" atasözünü anımsattı.İnasanın sadece mideden oluştuğunu varsayan bir atasözü.Seninki de öyle olmuş.

 

Benden de selam...

Gönderi tarihi:

açıkçası nereye varmak istediğinizi anlamakta zorlanıyorum. zira araplaşma ile kimi zaman türkçe ibadeti kimi zaman devletler arası komploları kimi zaman bağnazlığı ele alıyorsunuz ve konu karışıyor.

sadece dinde değil her akım da her partide her cemaatte işin ilmine eremeyen bağnazlar bulunur. bu durum akımın değil kişilerin bağnazlıklarıdır. ve akıma mal edilmemeli. eğer bu kişi o akımda söz sahibiyse lider vasfındaysa o zaman iş değişir. ve siz sınırlarınız genişledikçe halkınız arttıkça bnulara müdahale edemezsiniz. bu insan ötesi bir güç gerektirir. bunlar toplumun doğal sonuçlarıdır.

 

 

Ben bunu anlayamadım OBJEKTİVİST.

Yani,realitede dindar ve dinsizin hareketleri aynı olabilir demişsin.Sonra da sıkıntıya girmekten bahsetmişsin.

Bence,insanlar doğal şartlarına uygun düşmezse dini vecibeleri yerine getirmezler.En basit örnek,kendini dindar olarak algılayıp dinin yasakladığı şeyleri yerine getirenler sayılabilir.İçki,sigara ya da kumar gibi şeylerden bahsediyorum ve daha da çoğaltabiliriz bunu.

Türkelrin "islamiyet"i seçmeleri tamamen "ekonomiktir.Türklerin neden Orta Asya'dan çıktıkları ve neden Batı'ya doğru yol aldıkları unutulmamalıdır.Sanırım gözünden kaçmış.İslam "semavi" bir dindir ve insanlarını her yönden etkiler,buna ekonomi de dahildir.Kullarını her yönde kontrol altına alır.Hatta buna tuvalet de dahildir.

 

Ben fıkıh derken "hukuk" tan bahsetmiştim.Genişleyen İslam,kullarını yönetmek ve bazı durumlara cevap veremediği için bir "yasa"ya gereksinim duymuştur ve bu "fıkıh" olarak kendini ortaya koymuştur.hele de yahudi ve daha doğrusu gayrimüslim insanları da devletine kattıkları zaman bu gereksinim daha bir baş göstermiştir.Benim amacım buna parmak basmaktı.

 

islam'ın tüm zamanlara ve toplumlara hitap etmesi bana uygun düşmemektedir.aradığınız her cevabı bulabileceğiniz bir kayna k olamaz.Ama çok izafi konuştuğu için insanlar kendilerine uygun olanı bulma konusunda beceriklidir.Buna "şifre" meraklıları da dahildir.

İslam bir "Ova" olabilir ama ovaları sonunda bir de "dağlar" ve orada yaşayan insanlar da var ve ben sanırım o dağlarda yaşayan biri olarak farklı bir yorumda bulunuyorum.Dünya sadece ovalardan ibaret değildir.Bu bana "insan nerede yemek yerse oralıdır" atasözünü anımsattı.İnasanın sadece mideden oluştuğunu varsayan bir atasözü.Seninki de öyle olmuş.

 

Benden de selam...

 

 

Değerli arkadaşlar aslında konu gittikçe olgunlaşıyor ve çok önemli katkılarınızla daha da belirginleşiyor... Şu han tartışan 3 kişiyiz ve üçümüzde farkıl noktalar yakalayıp hayrılabiliyoruz ve sonuç olarak ta konu tamamıyla geçmişin izlerini üzerimize örttüğü belirsizlik içinde farklılanmasından kaynaklandığı olgusudur. Şöyleki; gelenkler genelde kesin ikna edici güce sahiptir çünkü geçmişten gelen ve geçmişe ait bir çok kullanışlı bilgi içerirler, ve bunları boşvermek insanların zararına da olur. Bizler ve bağzıları bir gerçeğin korkutucu olduğu zaman hatırda kalıcılığının arttığını düşünmüşlerdir ve aynı düzeyde de ikna edici olduğunu. Ve bazı sözlerin geçerli deneyim örnekleri olduğunu görmüşler, ve insanlara çok korkutan hikayeler anlatıp onların bir ikilemde kalmadan hemen konuyla ilgili kararı almasını sağlamışlardır. Dolayısı ile de eski medeniyetleşmemiş milletlerde(medeni toplum anlayışı bir kaç yüzyıllıktır) problemler genellikle güç kullanılarak çözmüşler ve bunlar insanları teslim aldıklarında, onların hareketlerini, düşüncelererin ve geleneklerini de değiştirmişlerdi, ki bu sonuçta inanç sistemini de değişikliğe uğramıştır. Bildiğimiz bir çok din güç kullanılarak yayılmıştır ve bu dini kitaplarda bir çok ölü insandan , dehşetten, korkudan, vahşetten, hiddetten bahsederken kendilerini ifade etmişlerdir. Burada sayın Zıplayan Dana'ya katılmamak mümkün değil çün olayın ekonomik boyutu alabildiğince etkili olduğu ve diğeride zorbalık olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Sonuçta İslam, ilk olarak Türklere ne şekilde ve hangi şartlarda gelmiştir pek bilinmez, sanki bilinmesi de pek istenmez. Ancak, bir çoğumuzun bilmediği, yada bilmek istemediği bu tarih, en çok bilmemiz gereken konuların başında gelmektedir. Aşağıdaki döküman tamamen İslami kaynaklardan, Taberi ve Zekeriya Kitapçı gibi İslami tarihçi ve yazarlardan düzenlenerek hazırlanmıştır. Türklerin ilk Müslümanlaştırılmaları ile ilgili 670 li tarihlere dayanan bilgiler maalesef okullarda bizlere hiçbir zaman verilmemiş, verilen bilgiler ise, Türklerin Müslümanlığa geçişleri kendi istekleri ile olmuş gibi gösterilerek, 740 lara kadar ki tarih atlanarak verilmiştir ki aslen yukarıdaki tarihçi ve yazarlar okunduğunda durum tüm gerçekçiliği ile ortaya çıkmaktadır...

Sevgilerle...

Gönderi tarihi:

zıplayan dana benim fıkıhın başka unsurlar dolayısıyla gelişmediğini savunmamın sebebi, İslam ın kendi içinde zaten bir hukukunun olduğu ve sonradan eklenenlerin de bu temel kurallara binaen oluşturulduğunu belirtmekti. ayrıca verdiğim ova örneğinden sonra "dağlarda" yaşadığını belirtmişsin. kastım mekanları vurgulamak değildi. demek istediğim "dağlar"da ya da dış herhangi bir mekanda o ovanın üzerindeki şekillere bakarak ovayı yargılamamanız gerektiğidir. zira o vadi düzgün olan her çeşit kullanıma açık. kullanım kula ait. ova ve onun şartları Allah'a.. bu nedenle kullanım şeklinden ve dış görüntüsünden daha çok kul sorumludur. o vadinin kullanımında söz sahibidir.

 

ve sayın objektivist zorla dayatılan hangi şey uzun sürebilmiştir ki? aksine zorlama karşı tarfın gücünü arttırır. inancına sarılmasına neden olur. tarite bunun yüzlerce örneği var. tüm kaynakları reddedip Türkler de aslında zorla müslüman olmuşlardır diyorsunuz. bunu gerçekten temellendirmeniz gerekmekte.

 

her din savaşla yayılmamıştır. bazen savaşa başvurulmuş, bunun ayrıntısına vakıf değilim ama diyebilirim ki İslam en çok Osmanlı döneminde yayılmış ve o dönemde İslam kimseye zorla aşılanmamış nitekim siz de biliyorsunuz ki Osmanlı her zaman gayri müslimlere ayrıcalık tanımıştır.

 

sap ve samanı karıştırmayalım. zira bahsettiğimiz maddi güç hırsı ile dünyayı kasıp kavuran yahudilik değil, skolastik düşüncenin karanlığındaki hristiyanlık da değil.

Gönderi tarihi:

ve sayın objektivist zorla dayatılan hangi şey uzun sürebilmiştir ki? aksine zorlama karşı tarfın gücünü arttırır. inancına sarılmasına neden olur. tarite bunun yüzlerce örneği var. tüm kaynakları reddedip Türkler de aslında zorla müslüman olmuşlardır diyorsunuz. bunu gerçekten temellendirmeniz gerekmekte.

 

her din savaşla yayılmamıştır. bazen savaşa başvurulmuş, bunun ayrıntısına vakıf değilim ama diyebilirim ki İslam en çok Osmanlı döneminde yayılmış ve o dönemde İslam kimseye zorla aşılanmamış nitekim siz de biliyorsunuz ki Osmanlı her zaman gayri müslimlere ayrıcalık tanımıştır.

 

sap ve samanı karıştırmayalım. zira bahsettiğimiz maddi güç hırsı ile dünyayı kasıp kavuran yahudilik değil, skolastik düşüncenin karanlığındaki hristiyanlık da değil.

 

Evet her dün savaşla yayılmıştır. Dünya tarihi ve uygarlık tarihine baktığınızda hangisinin altında din çıkmıyor ki..

 

Sevgili Su DaMLaSı; Temel / Kaynak gösterdim fakat sanıyorum hayrıntılar yazmam gerekiyor sanıyorum...

 

........Müslüman Arapların Türklere İlk Saldırıları

Seyhun ve Ceyhun nehirleri arasında bulunan bölge tarihi ipek yolu üzerindedir.. Türk beylikleri, bu bölgedeki, Buhara, Semerkant, Talkan, Baykent gibi şehirlerde yerleşmiş yaşıyorlar, deri imal ediyor ve pamukdan kağıt üreterek bunları satıyor ve iyi de para kazanıyorlardı.. Bu üretimlerinin yanı sıra Altın madenleri çalıştırıyorlardı..Özellikle adı zengin şehir manasına gelen, Semerkant’ın zenginliğinin o devirde dillere destan olduğu söylenir.. Bu zenginlik ötedenberi Talancı Arapların iştahını kabartıyorduysa da, Türklerden çekiniyorlar ve araya sınır olarak koydukları Ceyhun nehrini geçmeye pek cesaret edemiyorlardı.. Çünkü daha önce Halife Osman zamanında, Muhammed bin Cerir komutasındaki Araplar İslamı yayma bahanesiyle oraları talan etmek için 2700 kişilik bir ordu ile Fergane’ye kadar girdiysede Türkler tarafından yok edilmişlerdi.. Ancak daha sonraları Muaviye tarafından, Ceyhun nehrinin altında kalan Horasan’ın tamamiyla işgal edilmesi ile o bölgede ilk Araplaştırma ve İslamlaştırma girişimleri başlamış oldu..

 

Buhara'nın Talan Edilmesi

Horasan’ın kendileri tarafından tamamen işgal edilmesinden cesaret alan Araplar, Muaviye’nin ilk Horasan valisi olan, Ubeydullah bin Ziyad 673 yılında bu sefer ilkinden çok daha kalabalık 24000 kişilik bir ordu ile Ceyhun nehrini geçerek Kibac Hatun yönetimindeki Buhara’yı kuşatır. Kibac Hatun diğer Türk beyliklerinden yardım istersede bu yardım kendisine gelmez ve Araplar verdikleri kayıplardan dolayı Buhara’yı işgal edemezlersede tam anlamıyla talan ederler.. Daha sonra, Muaviye’nin ikinci Horasan Valisi, Halife Osman’ın oğlu Said’de Buhara’ya saldırmaya hazırlanır.. Kendisine diğer Türk Beyliklerinden yardım gelmeyeceğini anlayan Kibac Hatun, Said’le anlaşma yapmak zorunda kalır.. Bu anlaşmaya göre, Kibac Hatun, Said’e diğer Türk Beyliklerine yapacağı saldırılarda önüne çıkmayacağına dair güvence ve bu güvencenin teminatı olarak da Buhara’daki Türk asilzadelerinden rehinler verir.. ( Bu sayı kimi tarihcilere göre 50 kimine göre de 80’ dir... ) Bu anlaşmanın verdiği rahatlıkla Said, zenginliğini öteden beri duyduğu Semerkant’a saldırır.. Semerkant’ı baştan aşağı talan eder ve topladığı binlerce Türk gencini, köle pazarlarında satmak için Horasan’a getirir.. Said daha sonra Kibac Hatun’dan aldığı 80 kadar rehine tarafından bir punduna getirilmiş ve hançerlenerek öldürülmüştü....( Said’i öldürdükten sonra dağa kaçmayı başaran rehinlerin orada açlıktan öldüğü söylenir ) Said’den sonra, Horasan Valisi Salim bin Ziyad olur. Horasan’da Muaviye’nin oğlu Yezid’e bağlıdır.. Ziyad’da ayni şekilde 680 yılında Türkleri İslamlaştırmak ve şehirlerini talan etmek için saldırır fakat püskürtülerek geri çekilirler.. Bu sefer, kendi orduları Türkler tarafından talan edilerek silahları alınır.. Daha sonra Araplar daha güçlü bir orduyla tekrar saldırır ve Türkleri gene talan ederler.. Bu talandan her Arap 2400 dirhem alır.. ( Bir kölenin satış fiyatı 300 ile 500 dirhem arasında olduğu düşünülürse, bu durumda aldıkları ganimet adam başına 7 veya 8 köleye eş değerdedir..)

Haccac ve Rutbil

İslam’da ilk asimilasyon 685 yılında Abdülmelik ile başlar.. Abdülmelik, etrafını İslamlaştırmaya adı İslam tarihine kandökücü zalim olan Haccac’ı kendisine yardımcı seçerek başlar.. Abdülmelik önce civar halkların dillerini Arapçalaştırdı.. Harac karşılığı önceden bazı hakları kabul edilmiş olan gayri müslimlerin bütün haklarını geri aldı.. Bu arada Haccac’ı Irak genel valiliğine atadı.. Haccac’ın Irak’a genel vali atanmasından sonra Türklerin kaderinde ilk köklü değişikler başlamış oldu.. Haccac ilk olarak Ubeydullah ibni Ebi Bekri’yi Sicistan’a, Muhalleb ibni Ebi Sufra’yi da Horasan’a vali yapar.. O tarihte, Sicistan’ın Türk Hükümdarı Rutbil’dir ve Araplara vergi vermektedir.. Haccac, bununla yetinmez ve Ubeydullah’ı Rutbil’in üzerine göndererek ondan tam olarak teslim olmasını ister.. Rutbil önce bu teklifi kabul etmek istemez.. Bunun üzerine Ubeydullah Rutbil’in üzerine yürür.. Rutbil 18 fersah geriye çekilerek Ubeydullah ve ordusunu kuşatma altına alır..Ubeydullah, Rutbil’den kurtulmak için 700000 dirhem teklif ederse de Rutbil kabul etmeyerek Arap ordusunu büyük bir bozguna uğratır.. Buna çok kızan Haccac 40000 kişilik büyük bir ordu toparlayarak, Abdurrahman ibn Esas komutasında Rutbil’in üzerine gönderir.. Rutbil’i yenemiyeceğini anlayan Esas, bu sefer onunla anlaşır.. Bu olay karşısında çılgına dönen Haccac, Esas’ı yakalatmak üzere bir birlik gönderirse de, Esas’ın ordusu bu birliği yenilgiye uğratır ve geri kalanları da Basra’ya kadar sürer. Ancak burada yenilen Esas’ın ordusu dağılır ve Esas Rutbil’e sığınır.. Bunun üzerine Haccac, Esas’ı kendisine vermesi için Rutbil’i tehdit eder.. Vermediği taktirde çok büyük bir ordu ile üzerine yürüyeceğini ve bütün Türk şehirlerini harap edeceğini, verirse de kendisinden 7 sene hiç vergi almayacağını söyler.. Türk şehirlerinin tekrar bir savaşa girmesini istemeyen Rutbil, 7 sene haraçtan muaf tutulacağını da düşünerek Haccac’ın bu teklifini kabul eder ve Esas ve yakınlarını Haccac’a teslim eder.. Ancak, Rutbil Haccac’a güvenmekle hata yaptığını daha sonra anlayacaktır.. Haccac Rutbil’den Esas’ı teslim aldıktan sonra derhal yeni bir ordu düzenleyerek 699 yılında Muhelleb bin Ebi Sufyan komutasında Türk şehirlerinin üzerine gönderir.. Hocente, Kes, Sogd ve Nesef’i ele geçirirsede Türkler direnirler.. Horasan valiliğine Muhelleb’in oğlu Yezid gelir.. Yezid ibni Muhelleb’de Türk şehirlerini talan eder.Yezid’in savaşçıları, Harzem’den ele geçirdiği Türkleri boyunlarına damga vurarak köle pazarlarında satarlar.. Bu tarihlerde, Araplar Türklerin yurtlarını devamlı olarak istila edip şehirlerini talan ettilersede kalıcı bir üstünlük sağlayamamışlar, elde ettikleri yerleri sonunda tekrar Türlere geri vermek zorunda kalmışlardı..

Kuteybe ibni Müslim

705 yılında Abdülmelik öldüğünde yerine oğlu Velid geçer.. Ve Türk tarihini önemli şekilde etkileyecek olay, Kuteybe ibni Müslim’in Horasan’a vali atanması olur.. Bu zamana kadar kalıcı bir başarı elde edemeyen Araplar onun zamanında Türk yurtlarında kalıcı başarılar elde etmişlerdir.

Türklerin gerçek anlamda kılıç zoru ile Müslümanlaştırılmaya başlamaları Kuteybe zamanında olmuştur..Vali olduğu andan itibaren, Türk Beyliklerinin toptan işgal edilerek İslamlaştırılması için çok güçlü bir ordu kurmaya başlar.. Merv’de askerleri toplayarak, Allah kendi dininin aziz olmasi için size bu toprakları helal kıldı der.. Sanki, Bakara suresi 193’ü .... “Yalnız Allah dini kalana kadar onlarla savaşın...” yada “8.Enfal /.39’u “din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın!” . ayetlerini savaşçılarına hatırlatarak Arap ordusunu Türklerin üzerine sürer.. Kuteybe ilk olarak Baykent’i kuşatır.. Diğer Beyliklerden Türk Savaşçılar Baykent’in savunmasına yardıma gelirler.. İki ay süren bir savaş olur. Kuteybe tam bir zafer kazanamazsa da, Türkleri haraca bağlayan bir anlaşma yapmaya zorlar.. Şehir yıkımdan kurtulur ama, şehre giren Araplar anlaşmaya rağmen şehrin bir kısmını yağmalarlar ve şehirden ayrılırlarken arkalarında bir de askeri garnizon bırakırlar.. Başlarına gelecekleri anlayan Türkler ayaklanmaya başlarlar ve kendi aralarında silahlanarak karşı bir mücahit birliği kurarlar, Baykent’de karışıklıklar başlar.. Bunun üzerine Kuteybe Baykent’e tekrar gelerek nekadar silahlanan Türk varsa hepsini öldürtür.. Kadınları ve çocukları esir alır ve şehri tekrar baştan aşağı yağmalar..

 

Taberi’nin anlatımlarına göre, Kuteybe’nin aldığı ganimetlerin haddi hesabı yoktur.. Taberi, bütün Horasan’ı işgal ettiklerinde dahi bu kadar ganimet toplayamadıklarını söyler..

Şehrin yağmasından sonra, daha önce Horasan’da Merv’e getirilmiş olan Arap aileleri, Merv’den getirilerek Baykent’e yerleştirilir.. Muhafız birlikleri oluşturulur.. Valilik den vergi tahsildarlığına kadar bütün denetim organları Araplar’dan oluşturulur.. Türklerin Budist ve Zerdüşt inançlarını simgeleyen bütün heykeller toplatılır, taş olanlar kırılır, altın olanlar eritilerek ganimet olarak Araplar tarafından alınır.. Bunlar, Enfal suresinde yazdığı gibi, sanki Araplara Allah’ın verdiği ganimetlerdir.. Daha sonra esir edilen kadın ve çocuklar kocalarına ve babalarına geri satılır.. Müslümanlar, Baykentli Türklerin neleri var neleri yoksa almışlar, şehrin onarımı da gene Türklere kalmıştır..Bundan sonra sıra gelir Buhara’nın tamamen işgal edilip Müslümanlaştırılmasına.....

Gibi bir çok kaynak var elimde...

Gönderi tarihi:

evet islam ki yaşanan islamdan bahsetmekteyim araplaştırır. çünkülere geçersek öncelikle tarihe bir göz atmak gerekir. osmanlı devleti kurulduğu devirlerde tam olarak islamı kabul etmiş bir devlet değildir ancak islam osmanlı için fetihte kullanılacak bir araçtır. osmanlı geri kafalı tutucu ve hala türkiye cumhuriyetini içine sindirememiş kişilerin içinde yaşattığı bir türk imparatorluğu değildi. osmanlı kendini daha arap ve üst kimlik olarak müslüman olarak tanımlıyordu. yani osmanlı özellikle 2. beyazıt döneminden sonra araplaşmıştır, sünnileşmiştir. binlerce alevi türkmen anadolu topraklarında katledilmiştir. osmanlıda türklere yakıştırılan sıfat etrak-ı bi idrak idi yani anlayışı kıt türkler....

şu bilinmelidir türklük islama başka bir nitelik kazandırmıştır islamı arap kültüründen kurtarıp gerçek benliğine kavuşturmuştur. islamı da kabul eden türkler ki dünya üzerinde kabul etmedikleri din kalmamışştır, ona yeni bir nitelik kazandırmıştır. islamı kendi bilgi ve geleneklerimiz doğrultusunda yani türk kültürü doğrultusunda basit çerçevesinden fazla uzaklaştırmadan yaşamalıyız. bir imam bir yazı bir başkan belirlemesi ie değil tek kaynak kur-an kullanılırsa sorun çözülebilir ancak kur-an türkçe okunmadıktan sonra dualar türkçe bilinmedikten sonra batıdaki rönesansı reformu daha 100 yıl beklememiz gerekir.

Gönderi tarihi:

100 yıl sonra Arap,türk,ingiliz,alman..vs..kültürü diye bir kültür kalırmı acaba..hızla küçülen ve şeffaflaşan dünyada..karma bir İNSANLIK kültürü doğar..Ve..İnsanca yaşanır gider.. :)

 

Temenni..dua.. :)

 

 

Sevginiz sermayeniz olsun.

 

dayi.

Gönderi tarihi:

evet islam ki yaşanan islamdan bahsetmekteyim araplaştırır. çünkülere geçersek öncelikle tarihe bir göz atmak gerekir. osmanlı devleti kurulduğu devirlerde tam olarak islamı kabul etmiş bir devlet değildir ancak islam osmanlı için fetihte kullanılacak bir araçtır. osmanlı geri kafalı tutucu ve hala türkiye cumhuriyetini içine sindirememiş kişilerin içinde yaşattığı bir türk imparatorluğu değildi. osmanlı kendini daha arap ve üst kimlik olarak müslüman olarak tanımlıyordu. yani osmanlı özellikle 2. beyazıt döneminden sonra araplaşmıştır, sünnileşmiştir. binlerce alevi türkmen anadolu topraklarında katledilmiştir. osmanlıda türklere yakıştırılan sıfat etrak-ı bi idrak idi yani anlayışı kıt türkler....

şu bilinmelidir türklük islama başka bir nitelik kazandırmıştır islamı arap kültüründen kurtarıp gerçek benliğine kavuşturmuştur. islamı da kabul eden türkler ki dünya üzerinde kabul etmedikleri din kalmamışştır, ona yeni bir nitelik kazandırmıştır. islamı kendi bilgi ve geleneklerimiz doğrultusunda yani türk kültürü doğrultusunda basit çerçevesinden fazla uzaklaştırmadan yaşamalıyız. bir imam bir yazı bir başkan belirlemesi ie değil tek kaynak kur-an kullanılırsa sorun çözülebilir ancak kur-an türkçe okunmadıktan sonra dualar türkçe bilinmedikten sonra batıdaki rönesansı reformu daha 100 yıl beklememiz gerekir.

 

Değerli düşüncelerinizi bizlerle paylaştığınız için ve konuya gerçekten anlam kattığınız için teşekkürler Sevgili shankara...

 

"tek kaynak kur-an kullanılırsa sorun çözülebilir ancak kur-an türkçe okunmadıktan sonra dualar türkçe bilinmedikten sonra batıdaki rönesansı reformu daha 100 yıl beklememiz gerekir." şeklindeki görüşünüz ise bir çok düşünceyi tetikler nitelikte ve bizler 100 yıl beklemek yerine bugünden başlayarak bunları gündeme getirermenin daha doğru olacağı inancı ile bugün bunları tartışıyor oluyoruz sevgili shankara...

 

Sevgiler...

Misafir Zıplayan Dana
Gönderi tarihi:

osmanlı kendini daha arap ve üst kimlik olarak müslüman olarak tanımlıyordu.

islamı kendi bilgi ve geleneklerimiz doğrultusunda yani türk kültürü doğrultusunda basit çerçevesinden fazla uzaklaştırmadan yaşamalıyız.

bir imam bir yazı bir başkan belirlemesi ie değil tek kaynak kur-an kullanılırsa sorun çözülebilir ancak kur-an türkçe okunmadıktan sonra dualar türkçe bilinmedikten sonra batıdaki rönesansı reformu daha 100 yıl beklememiz gerekir.

Osmanl'nın kendini ARAP olarak tanımladığını nereden çıkardın?

İslam'ı TÜRKLÜK bağlamında ele almadık bizler...Biz daha ziyade genel olarak yani her etnik için düşünmeye çalıştık ve verdiğimiz örneklerden kaynaklanan bir yanlış anlaşılma olarak düşünüyorum bunu.

bir imam,bir yazı,bir başkan bana tek devlet,tek milet ve tek dil düsturnu hatırlattı ve bunu "çok tekçi" bir anlayış olarak görmekteyim.Başkasının kültürüne saygı duymayan bir anlayıştır bu ve buna cevap verme tenezzülünde bulunmuyorum.

 

100 yıl sonra Arap,türk,ingiliz,alman..vs..kültürü diye bir kültür kalırmı acaba..hızla küçülen ve şeffaflaşan dünyada..karma bir İNSANLIK kültürü doğar..Ve..İnsanca yaşanır gider.. :)

100 yıl sonra eğer etnik kültürlerin yok olmasından bahsediyorsan bu çok kötü olur ve şu anda "küresselleşme karşıtlarının" yaptığı şey de bunların yaşaması ile ilgili...Bunlar bizi bia eden en önemli kültür özellikleridir.Tek tip insan yaratıp buna "insanca yaşamak" demek çok yanlış bir düşünce...

 

Dün atv haber'de Y.Nuri hoca vardı...Şu camide namaz kılan kadınlarla ilgili konu üzerne bir şeyler söyledi.bizim konumuz üzerine bir kaç cümle etti.bu başı açık kadınların camide erkeklerle aynı safta namaz kılmalarını,Türklerin bir bakıma islam öncesi eşit olduğu varsayılan kadın-erkek eşitliğine dönme çabaları olarak yorumladı.ama bunun kuran'a karşı bir hareket olduğunu da ekledi.Kuran'da ne ise o olmalı dedi.

ama bunun Araplaşma olarak algılanmamasını da ifade etti.

Sadece eklemek istedim o kadar...

Gönderi tarihi:

Dündenden bu güne vazgeçilmez saydığımız kabullerimizin ne kadarı hala değişmeden duruyor. :)

 

Ve..gelecekte hangi olmassa olmaz kabullerimiz değişecek acaba..neredeyse iç içe denecek yakınlaşmanın olduğu değerler birbirlerine karışması kaçınılmazdır..biz istesekte istemesekte bu olay gözler önünde gerçekleşiyor..

 

Bilgi biriktikçe birleşme (TEVHİD) hız kazanır.. :) Torunlarımız..onların torunları..100 yıl..200 yıl..şu an gezegendeki tüm insanlar dedelerinden farklı düşünüp farklı yaşıyorlar..ya bizden sonrakiler,çok daha fazla bilgiye sahip olacakları için belkide bizlere yaptığımız hatalardan dolayı hafiften bozulacaklar,ve acıyacaklar.. :)

 

Dinleri ve anlatmak istenileni bizlerden çok daha iyi anlayıp,Allah ve Peygamberleri hakkındada daha farklı sonuçlara varacaklarını söylemek kehanet olmaz sanıyoruz.. :)

Gönderi tarihi:

değerli arkadaşlar burada yazısı olan herkesi aydın kişiler olarak tanımlamak isterim ama ne yazıkki okuduğum yazılarda aydın(lık)tan uzak ibareler var. (bu saptamada birkaç ismi ayrı tutuyorum) eminimki hak etmeyenler bunu üzerine alınmayacaktır.

aşılmak istenilen bir sorun olarak değilde sadece tartışılacak bir başlık olarak bu alana yaklaşmamak gerekir.

islamın türk tarihindeki yeri üzerinde durmak gerekir veya türk göçleri islamla tanışmasaydı alacağı sonuçlar ne olurdu. eğer islam hiç ortaya çıkmasaydı tarihte nasıl bir durum izlenebilirdi biraz bunları düşünmek gerekir. bir de şu soruyu aklımıza getirelim neden tüm avrupa (veya dünya diyelim) insanının kafasındaki türk imajı bir arap imajından farklı değil. neden türkler karikatürlerde ki karikatürler ilk akla gelen imajı izler türkler ellerinde tespihli takunyalı fesli olrak tasvir edilir. islam araplaştırmıyorsa neden hala camilerde koyu aksanıyla arapça duaları anlamsız düşüncelerle dinliyoruz. şöyle düşünün bir imanlı kişi camiye gittiğinde türkçe dua dinlese aklı başka bir şeylere kayabilirmi bu kişilerin gönlünü allaha daha yakın hissettirmezmi.

 

not:değerli objektivist konu başlığınızı dağıttıysam kusura bakmayın

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.