Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 lozan emperyalist bir savaşın sonunda kurulan yeni bir dünyada orta dogunun nasıl olacagının karar alma yeridir. bizde buradan bir rol kapma işine girdik.lozan ingiliz emperyalizminin onaylanmasıdır, meşrulaştırılmasıdır.lozan bir biatdir sisteme, yeni efendilere sunulan bir biat.... İsmet İnönü'nün şöyle dedigi rivayet edilir, lozandan çıktıkdan sonra, ''bir yüzyıl kazandık''.... Sevr ise meclis açıldıktan sonra yapılmışdır, milli mücadeleye bir tepkidir aslında. (demek istiklal harbine karşı degilim, ne mümkün İSTİKAL HARBİ İSLAMIN İSTİKLALİDİR karşı olunabilinir mi?) ingiliz emperyal düşüncesi sonradan işin rengini degiştirmişdir. lozana varmışdır durak olarak... Arkadaşım, dediğim gibi Resmi Tarihi reddedeceğim diye biryerlerden Tarih uydurmaya gerek yok... Kanıt, belge, ispat ve tutarlılık olmadan birçok yorum yapar ve ipe sapa gelmez iddialar orataya atabiliriz... Hatta isterseniz ben size Kurtuluş Savaşını Rusların kazandığını da iddia edebilirim, bir şekilde bunu da ispatlayabilirim... Mesnedsiz tartışmalara girmenin lüzumu yok... Bilginiz, bilgimiz ortadadır... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 zaten ergenekon diye bişi de yokmasonlar tam bir hayal bunlar ne ki ya bunlar çocukca yalanlar islam dogdugundan beri hayatın göbegindedir diyorum sen parmakdan bahsediyorsun Bende onu diyorum işte... İslam'la birlikte bunlar tam bir hayal... Alıntı
Φ adısaklıadam Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Arkadaşım, dediğim gibi Resmi Tarihi reddedeceğim diye biryerlerden Tarih uydurmaya gerek yok... Kanıt, belge, ispat ve tutarlılık olmadan birçok yorum yapar ve ipe sapa gelmez iddialar orataya atabiliriz... Hatta isterseniz ben size Kurtuluş Savaşını Rusların kazandığını da iddia edebilirim, bir şekilde bunu da ispatlayabilirim... Mesnedsiz tartışmalara girmenin lüzumu yok... Bilginiz, bilgimiz ortadadır... güzel kardeşim aksini yaz aksini ******** neye inanıyorsan onu belirt, niye başkasını yalancı çıkarmak için ugraşacaksın ki, sen sadece inandıgını yaz sıkma kendini boş ver.. özgüvenözgüven Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 güzel kardeşim aksini yaz aksini ******** neye inanıyorsan onu belirt, niye başkasını yalancı çıkarmak için ugraşacaksın ki, sen sadece inandıgını yaz sıkma kendini boş ver.. özgüvenözgüven Dediğim gibi... Tek derdin ortaya laf atıp, ispatlayamamak... Her konuda böyle yapıyorsun, ispatsız ve geçersiz önermeler yazıp Sonra da "Aksini iddia et" diyorsun... Birşeyin öyle olduğunu iddia ediyorsan, bunu senin ispatlaman gerekir... **** İspatlayamayacaksan, temelsiz bırakacaksan niye iddia ediyorsun? Söyleyipte ispatlayabildiğin hiç birşey yok ve bana söylediğine bak! İnsan biraz kendi tutarlılığını ölçer ve ondan sonra özgüven önerir... Ayıptır bu... Öyleyse sende Çanakkale Savaşını Hinduların kazanmadığını ispatla hadi bakalım! Böyle tartışma mı olur ya!? Alıntı
Φ adısaklıadam Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 1920'lerde dünyada rüzgarlar totaliterlik ve diktatörlük yönünde esiyordu. bir padişahlıkdan başka padişahlıga geçiş yapılmışdı ama meşrulaştırmak gerekdi. işte cumhuriyetler ilan ediliyordu dünyada. halkın kendi kendisini yönetme hikayesi anlayacagız dünyanın diger bölgelerinde 50 li yıllardan sonra demokrasi rüzgarları esmeye başladı ve bizdede esmeye başladı haliyle ama biz 'benim totaliter geçmişim yücedir, tartışılmaz' dedik. anıt mezarlarda saygı duruşuna geçtik, salya sümük agladık. darbelerle hep tek parti ruhunu geri getirdik, çünkü insanımızla, insanlarla sorunumuz vardı. hatta onları bilgisiz kalabalıklar olarak tanıyorduk.askere al *****, vergi versin, bize para getirsinler.. oysa bunları red etmeden demokrasi bir hayaldir. not; benim birşeyleri ispatlamak gibi bir derdin yok arkadaşım ben inandıgımı yazıyorum istersen senin inandıgını yazayım ben insanların bir şeyler anlatmakla ikna olacaklarına fazla inanmam insanlar kendileri ikna olmalıdırlar herkes tekdir, biricikdir sadece inandıgımı belirtmek isterim.. Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Ali, hiçbir toplum durup dururken ortaya çıkmaz... Türkiye Cumhuriyeti bazı açılardan Osmanlının devamıdır ancak Sistem olarak devamı değildir... Komünist Rusyası için "Çalık Rusyanın devamı değildir" diyemeyiz... ABD için "13 koloninin devamı değildir" diyemeyiz... Ama Komünist Rusya'nın Çarlık olmadığı, ABD'nin ise 13 koloki gibi olmadığı ortadadır... Türkiye Cumhuriyetinin Anayasal süreçleri gayet net olarak biliniyor ve bu anayasalar ortada... 1921 Anayasası birkaç maddeden öteye geçmez ve Osmanlı Anayasasının parçası ya da devamı niteliğindedir... Fakat 1923 Anayasası artık bu Anayasalardan daha ileridir ve o Anayasalar değildir... Hele hele Devrimlerden sonra Türk Devletinin Siyasi ve Sistematik olarak Osmanlı olduğunu ya da onun bu açıdan devamı olduğunu söylemek pek sağlam bir ifade değildir. Başta ne Padişah vardır, ne Şeyhülsilam, ne Halife, ne Mecelle, ne Meclis-i Ayan, ne Meclis-i Mebusan... Yasalar için ne fetva alınır ne de padişah iradesine başvurulur... Sanırım anlatabildim... İyi de benim dediklerimle bunun çelişkisi yok ki; gerek toplumsal gerek siyasi gerek ekonomik olarak farklı bir düzleme geçilmesi ayrı bir şeydir bunların geçmişle bir şekilde bağlı olması ayrı bir şeydir... Zaten kurucuların yöntemi "radikal" olarak bilinmektedir ve "devrim, inkılap" dediğimiz süreçte yeni bir sistem oluşturulmaya çalışılmıştır ama bu Türkiye Osmanlı'nın devamıdır diyen görüşe Cumhuriyet karşıtı olarak bakma sebebi olamaz... Burada mesele Türkiye'nin Osmanlı olması değil Türkiye'nin Osmanlı meşru zemininden doğmuş bir yapı olmasıdır... Ayrıca dediğim gibi sizin gibi daha keskin ayırım yapanlar da var; ben sadece böyle bir görüşün ciddi olarak varlığından bahsetmek istedim... Alıntı
Φ adısaklıadam Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 [Öyleyse sende Çanakkale Savaşını Hinduların kazanmadığını ispatla hadi bakalım! Böyle tartışma mı olur ya!? [/b][/size][/font] ben diyorum ki çanakkale 18 martan sonra geçilmedi mi? gönül isterdi ki geçilmesin hadi hidularla alakasını bana açılayın çanakkalenin .................................. Aslı Britanya arşivlerindeki gizli yazışmalara göre, işgalci İngilizler, şimdi de ‘esir padişah’ı Samsun’a çıkmış bulunan Mustafa Kemal Paşa aleyhine konuşmaya zorlamaktadırlar. Ne var ki, Vahdettin kendilerine, Mustafa Kemal Paşa’nın ancak İtalya’nın birliğini sağlayan millî kahramanları Garibaldi kadar “haydut” kabul edilebileceğini, onun yurtseverliğinden kuşku duymadığını, dahası ona saygı ve hayranlık hissetmemenin güç olduğunu söylemiştir. […] Bir başka belge ise gerçekten şaşırtıcı. 14 Kasım 1918 günü, bir gün önce İstanbul’a gelip Pera Palas’ta ikamete başlamış olan Mustafa Kemal Paşa, İngilizlerin Daily Mail Gazetesi’nin muhabiri G. Ward Price’ı aracı yaparak General Harrington’la görüşmek ister. Price, Pera Palas’ta yaptığı görüşmeyi hatıralarında şöyle aktarıyor: “Mustafa Kemal, yapmak istediği bir teklif için Britanya resmi makamlarıyla nasıl temas edeceğini” bildirmemi rica etti. “Bu harpte yanlış cephede savaştık, dedi, eski dostumuz Britanyalılarla asla kavga etmek istemezdik… Biliyoruz, partiyi kaybettik… Anadolu’nun Müttefik Devletler tarafından işgal edileceğini tamamen biliyordum… Bu topraklar üzerindeki bir Britanya idaresinden o kadar hoşnutsuzluk gösterilmemesi gerektir.” Burası da çok ilginç. Bakın neler olmuş: Anadolu’da İngiliz idaresinden o kadar da rahatsızlık duyulmaması gerektiğini söyledikten sonra Mustafa Kemal, bu topraklar üzerindeki İngiliz idaresinde bir vali olarak çalışmaya hazır olduğunu gazeteci aracılığıyla işgalci yetkililere şöyle iletecektir: “Eğer İngilizler Anadolu için sorumluluk kabul edecek olurlarsa Britanya idaresinde bulunan tecrübeli Türk valileri ile işbirliği halinde çalışmak ihtiyacını duyacaklardır. Böyle bir selahiyet dâhilinde hizmetlerimi arzedebileceğim münasip bir yerin mevcut olup olmayacağını bilmek isterim…”(5) Türk Tarih Kurumu’nun çevirtip bastığı bir kitaptan alındı bu çarpıcı sözler. Şimdi söyleyin bakalım, İngilizlerle ilişki kurmak vatan hainliği sayılabilir miymiş? Alıntı
Φ adısaklıadam Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Öyleyse sende Çanakkale Savaşını Hinduların kazanmadığını ispatla hadi bakalım! Açın bakın, Mondros’ta İngiltere ile aramızda rica minnet çöpçatanlık yapan General Townshend’in hatıralarını, İngiliz gemileri kasım ayında Çanakkale’den nasıl birer ‘kurtarıcı prens’ olarak girmişlerdir, hayretle görürsünüz. [..] O zaman Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’da kendi parasıyla çıkardığı Minber gazetesinde işgalci İngilizlerin tebrik edilip alkışlandığını da, 17 Kasım 1918′de aynı gazetede çıkan söyleşisinde “İngilizlerden daha hayırhah (iyiliksever) bir dost olmayacağı” mesajını verdiğini de, ertesi gün çıkan Vakit gazetesinde ise “Britanya hükümetinin Osmanlılara karşı olan iyi niyetlerinden şüphe etmediğini” söylediğini ve dahi “muhataplarımızla [yani İngilizler, Fransızlar vd.] anlaşmak lazımdır” dediğini de hatırlamamız gerekmez mi? Ya Mustafa Kemal Paşa’nın 11-13 Ekim 1918′de Halep’ten Vahdettin’e çektiği telgraftaki ilginç teklifleri… Şöyle diyordu padişahın yaveri Naci (Eldeniz) Bey adına gönderdiği telgrafta: Müttefiklerle olmadığı takdirde ayrı olarak ve mutlaka barışı sağlamak lazımdır ve bunun için kaybedilecek bir an bile kalmamıştır. Peki, bütün bu belgeler bilinip dururken birilerinin kalkıp da “Mütareke hükümlerine sonuna kadar riayetkâr davranmalıyız” şeklindeki tavrı nedeniyle Vahdettin’in hain ilan edilmesini anlamak gerçekten de mümkün değil..... ...En iyisi son sözü, bir ara bakanlık da yapmış olan Hüseyin Cahit Yalçın'a bırakmak. Bakın yakın tarihimizdeki hain-kahraman düellosu hakkında bu tecrübeli kalem ne ibret-âmiz laflar söylemiş: "İzzet Paşa kabinesinde mütarekeyi [Mondros'u] imza eden Rauf [Orbay] Bey, bugün âdeta vatan haini oluyor. Çünkü Halk Fırkası'ndan çıkmıştır. İzzet Paşa kabinesinde mütarekeyi kabul eden ve imza etmesi için emir verenler arasında bulunan Fethi [Okyar] Bey ise bugün Millet Meclisi Reisi bulunuyor. Çünkü, henüz Halk Fırkası'na mensuptur. Bu ne mantıktır, bu ne ölçüdür, bu ne mutaassıp fırkacılık [particilik] hissidir?"(6) Tarih yalan söylemez; ama ona yalan söyletilebilir. Tabii yatsıya kadar... Rauf Orbay, Yakın Tarihimiz, cilt IV, İstanbul 1962, s. 180. düzeltilecek o kadar çooook şey yalan varki.. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 ..................................Aslı Britanya arşivlerindeki gizli yazışmalara göre, işgalci İngilizler, şimdi de ‘esir padişah’ı Samsun’a çıkmış bulunan Mustafa Kemal Paşa aleyhine konuşmaya zorlamaktadırlar. Ne var ki, Vahdettin kendilerine, Mustafa Kemal Paşa’nın ancak İtalya’nın birliğini sağlayan millî kahramanları Garibaldi kadar “haydut” kabul edilebileceğini, onun yurtseverliğinden kuşku duymadığını, dahası ona saygı ve hayranlık hissetmemenin güç olduğunu söylemiştir. .................................. İlahi adısaklıadam yaa... Resmi Tarihe Karşı Durmak'tan ne anladığın ortaya çıktı nihayet... Onu bırak, yazdıkların kendi düşüncelerin bile değil, Zaman Gazetesinden aparıp koparma birşeyler... Bu mudur yani!? Cevap vermeye gerek var mı? Dediğim gibi; Sizin, iddia ettiğiniz şeyler hakkında, Onları savunabilecek kadar bilgi sahibi olmadığınızı düşünüyorum... Size sadece şu soruyu sormak istiyorum: Hani siz şimdi yazılı tarihe ve resmiyete bağlı kalmamayı, ardlarında mutlaka farklı nedenler ve hatta art niyetler olduğunu iddia ediyorsunuz ya? Merak ediyorum, acaba Hz. Muhammed hakkında yazılan ve 1400yıldır süregelen "Övgücü Tarih" için böyle bir bakış açısı sergileyebiliyor musunuz!? Acaba bu "Resmi Tarih Karşıtlığı" konusunda ne kadar tarafsızsınız ve samimisiniz! Ve başka bir soru daha: Çanakkale'den sonra İngilizlerin savaşı kazanmış olmaları, Çanakkale Savaşının kazanılmış olması gerçeğini ve oradaki mücadeleyi hiç eder mi? not;benim birşeyleri ispatlamak gibi bir derdin yok arkadaşım ben inandıgımı yazıyorum istersen senin inandıgını yazayım ben insanların bir şeyler anlatmakla ikna olacaklarına fazla inanmam insanlar kendileri ikna olmalıdırlar herkes tekdir, biricikdir sadece inandıgımı belirtmek isterim.. Ayrıca eklemek isterim ki, Vahdettin'in, Mondros'tan sonra İngilizlerin adamlığını ve hainliği oynadığını belgeleyen kendi iradei seniyyeleri, humayunları resmen mevcuttur... Alıntı
Φ godzilla Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Turkler laiktir ama bu yaşananlara layık değildir. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Sadik Albayrak Canakkale sehitleri icin yazmis oldugu kitapta ***** sözcügünü kullanir,Sadik Albayrak ayrica yukardaki iddiayi kitabinda zikretmistir ve cok agir bir dille Atatürk ve Cumhuriyetcilere saldirmistir,Sadik Albayragin kim oldugunu hepimiz biliriz,böyle adamlarin *********** yüzbinlerce sehidimizin kaniyla sulanmis olan bu topraklarda hala yasayabilmektedirler,bunlara söylenecek tek bir sözcük vardir söz bile degil sözcük ama burasi yeri degildir. saygilarla Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Turkler laiktir ama bu yaşananlara layık değildir. Süper... Alıntı
Φ adısaklıadam Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Ayrıca eklemek isterim ki, Vahdettin'in, Mondros'tan sonra İngilizlerin adamlığını ve hainliği oynadığını belgeleyen kendi iradei seniyyeleri, humayunları resmen mevcuttur...[/b][/size][/font] Bu konudaki tartışmaları Kemal Tahir, Mete Tuncay, İlber Ortaylı, Yılmaz Öztuna, İsmet Bozdağ, Murat Bardakçı ve Mustafa Armağan gibi yazarlar bitirmişti aslında. Hemen bütün yetkin tarihçiler “Vahdettin hain değildir” hükmünde hemfikir. Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 bu dönemde gördüklerimiz kac vahdettin eder onu arastirmak lazim! Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Bu konudaki tartışmaları Kemal Tahir, Mete Tuncay, İlber Ortaylı, Yılmaz Öztuna, İsmet Bozdağ, Murat Bardakçı ve Mustafa Armağan gibi yazarlar bitirmişti aslında. Hemen bütün yetkin tarihçiler “Vahdettin hain değildir” hükmünde hemfikir. Bu "Yetkin" diyerek verdiğin Tarihçilerin hemen çoğu "Ermeni Soykırımı"nın olduğu konusunda da hemfikirler, hatırlatırım... Ya da size Bernard Lewis'i hatırlatayım... Tarih ile uğraşan hemen herkes, istisnasız olarak bilirler bu Amerikalı Tarihçiyi... Ve Türkiye'de de Bilimsel olarak güven kazanmıştı... Ancak 3 yıl kadar önce Amerikadaki bir konferansta şöyle dedi: "Türkler Kurtuluş savaşı vermek yerine Amerikan Mandasını tercih etselerdi, hem daha az insan kayıpları olurdu hemde daha güçlü bir devlet olurdu!" Sizin "Yetkindirler" demenizle Yetkin olmuyorlar ne yazık ki... Vahdettin'in Hain olduğundan emin "Yetkin" Tarihçilere bende örnek verebilirim... Vahdettin hakkındaki en doğru tespiti Mustafa Kemal yapar: "Padişah kendi iktidarını düşünmekteydi..." Olay Vatanı satmaktan ziyade "Vahdettin'in kendi varlığını koruma çabası"ndan ileri gelir... Bu yüzden Kurtuluş Mücadelesinin karşısında yer almıştır... Kurtuluş Mücadelesinin karşısında yer aldığı konusu kesindir ve şüpheye yer bırakmamaktadır... Vahdettin'te makamını korumak için İngilizler ile anlaşmıştır... Buna ister Vatan Hainliği deyin, isterseniz kendi varlığını, iktidarını savunma hakkı deyin... Olan şey şudur: Anadolu'da bir Var olma ve Var kalma savaşı verilmektedir... Vahdettin de bu mücadeleyi verenlerin karşısında yer alarak ölümlerini emretmektedir... Değil o tarihçiler, tillahı da gelse bu gerçeği değiştiremez... Hiç bir sistem, kendisini yok etmek isteyeni barındırmaz, barındıramaz... Milli Mücadele en başlarda İstanbul Hükümetine verilmiyordu ancak İstanbul Hükümeti Milli Mücadele karşısında durdu... Kendi Milletinin Kurtuluş Mücadelesine, onların "Ölüm Fermanları" ile karşılık veren bir padişah, o Millete karşı haindir... İstediğiniz kadar romantik davranın, istediğiniz kadar ılımlı yaklaşım... Mustafa Kemal ve Silah Arkadaşları ile Fevzi Çakmak'ın ve bunlara destek verenlerin ne olursa olsun ve nerede olurlarsa olsunlar derhal öldürülmelerini emreden Sultanın Humayun'u, Damat Ferit Hükümetinin Beyannamesi ve Dürrizade Efendinin Fetvası arşivlerde vardır... Kendisinin katledilmesini emreden bir padişahı, o millet baş tacı yapacak değildir... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2008 bu dönemde gördüklerimiz kac vahdettin eder onu arastirmak lazim! Ben bir tanesini buradan tanıyorum... Alıntı
Φ adısaklıadam12 Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Vahdettin hakkındaki en doğru tespiti Mustafa Kemal yapar:"Padişah kendi iktidarını düşünmekteydi..." Atatürk hakkında belgeleri ile söylenen ve ingilizlerle girdigi ilişkiler hakkında tek söz edemiyorsun çanakkale geçilmez diyordun, bunada bir açıklık getiremedin o kadar yetkin tarihçiyi de bir kalemde sildin BAKIN ÇOK NET BİR TESPİT, BU RUH HALİ SİZE BİRŞEYLER HATIRLATIYOR MU? ...En iyisi son sözü, bir ara bakanlık da yapmış olan Hüseyin Cahit Yalçın'a bırakmak. Bakın yakın tarihimizdeki hain-kahraman düellosu hakkında bu tecrübeli kalem ne ibret-âmiz laflar söylemiş: "İzzet Paşa kabinesinde mütarekeyi [Mondros'u] imza eden Rauf [Orbay] Bey, bugün âdeta vatan haini oluyor. Çünkü Halk Fırkası'ndan çıkmıştır. İzzet Paşa kabinesinde mütarekeyi kabul eden ve imza etmesi için emir verenler arasında bulunan Fethi [Okyar] Bey ise bugün Millet Meclisi Reisi bulunuyor. Çünkü, henüz Halk Fırkası'na mensuptur. Bu ne mantıktır, bu ne ölçüdür, bu ne mutaassıp fırkacılık [particilik] hissidir?"(6) Tarih yalan söylemez; ama ona yalan söyletilebilir. Tabii yatsıya kadar... Rauf Orbay, Yakın Tarihimiz, cilt IV, İstanbul 1962, s. 180. düzeltilecek o kadar çooook şey yalan varki.. her zaman ki gibi sorulanlara cevap alamıyoruz, alamayızda resmi tarih baştan aşagı tek kişi kültü üstüne kurulu ve dogal olarak baştan aşagı çelişkilerle doludur resmi tarihler resmi ideoloji oluşturmak için hazırlanan metinlerdir sorgulamayan, dogmatik, analitik olmayan, tamamen ezberci ve kullanılmaya müsait hazır kıtalar yetiştirmek içindir resmi tarih Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Atatürk hakkında belgeleri ile söylenen ve ingilizlerle girdigi ilişkiler hakkında tek söz edemiyorsunçanakkale geçilmez diyordun, bunada bir açıklık getiremedin o kadar yetkin tarihçiyi de bir kalemde sildin Ya iyi de senin belge dediğin şeyi, o makaleyi yazan adam bile eline alıp incelememiş bile... Bir İngiliz Gazetecinin kitabında, bir röportaj olarak ele alınan bir bilgi... Zaman Gazetesi yazarı almış bunu, o kitabı yazan adamdan orjinleri bile istemeden kafasınca bir yorum yapmış... Yani tavşanın suyunun suyunun suyu... Bu bilginin neyini ele alıp ciddiyetle inceleyeyim, söyler misin? Dediğinize bakılırsa Mustafa Kemal'in Yahudi olduğunu kendisinin söylediği iddia edilen Röportajlar da var ama nedense hiçbirisinin aslını asvalini görmedik... ...En iyisi son sözü, bir ara bakanlık da yapmış olan Hüseyin Cahit Yalçın'a bırakmak.Bakın yakın tarihimizdeki hain-kahraman düellosu hakkında bu tecrübeli kalem ne ibret-âmiz laflar söylemiş: "İzzet Paşa kabinesinde mütarekeyi [Mondros'u] imza eden Rauf [Orbay] Bey, bugün âdeta vatan haini oluyor. Çünkü Halk Fırkası'ndan çıkmıştır. İzzet Paşa kabinesinde mütarekeyi kabul eden ve imza etmesi için emir verenler arasında bulunan Fethi [Okyar] Bey ise bugün Millet Meclisi Reisi bulunuyor. Çünkü, henüz Halk Fırkası'na mensuptur. Bu ne mantıktır, bu ne ölçüdür, bu ne mutaassıp fırkacılık [particilik] hissidir?"(6) Tarih yalan söylemez; ama ona yalan söyletilebilir. Tabii yatsıya kadar... Rauf Orbay, Yakın Tarihimiz, cilt IV, İstanbul 1962, s. 180. düzeltilecek o kadar çooook şey yalan varki.. İyi de konumuz Rauf Orbay değil ki? Hem ben Rauf Orbay'a "Haindir" dedim mi? Rauf Orbay Mondros Mütarekesini imzalamıştır ve Lozan Antlaşmasını, bu hatayı telafi için kendi imzalamak istemiştir ama Mustafa Kemal buna izin vermemiştir, siyasetine güvenmemiştir... Sanırım Lozan'da İngilizlerle ima ettiğin gibi bir işbirliği içersinde olunsaydı, Lozan'ı imzalaması için Rauf Orbay'dan daha kullanılır başka birisi olamazdı! her zaman ki gibi sorulanlara cevap alamıyoruz, alamayızdaresmi tarih baştan aşagı tek kişi kültü üstüne kurulu ve dogal olarak baştan aşagı çelişkilerle doludur resmi tarihler resmi ideoloji oluşturmak için hazırlanan metinlerdir sorgulamayan, dogmatik, analitik olmayan, tamamen ezberci ve kullanılmaya müsait hazır kıtalar yetiştirmek içindir resmi tarih Ya bana analitikten bahsetmeyin olur mu? İki yerden laf duyup, anılardan işitip yorum yapılmaz... Yorum yapılması için sürece bakarsınız, ortama bakarsınız, kişilere ve eylemlere bakarsınız, olaylara ve olgulara bakarsınız... Sizin yorumlarınızın ve benim yorumlarımın hepsi forumda yazılıdır, kayıtlıdır... Üyeler istedikleri gibi ele alıp okuyabilirler... Hangisi Sorgulamıyor, analitik değil, tamamen ezberci ise, üyeler net bir karar verebilir... Dediğim gibi: "Resmi Tarihin esiri olmayalım ama Resmi Tarihe karşı çıkacağız diye de biryerlerimizden tarih uydurmayalım." Tek bir yerde yazan röportaja ya da yoruma dayanarak; "Mustafa Kemal İngilizlerin Adamıydı" iması yaparsanız, "Lozan İngilizlerin Tatmin Etmek İçin İmzalanmıştır" iması yaparsanız, buna gülünür... 1 Dünya Savaşından sonra katılan devletlerin ekonomilerinin çökme noktasına geldiğinden, savaşa 1919dan sonra diğer devletlerle ve 1923ten sonra Türkiye ile devam edilmemesine rağmen 1929daki büyük bunalıma etkileri olduğundan, devletlerin savaşa devam edebilecek güçlerinin kalmamasından dolayı savaşa devam edemediklerini anlayamayan kimselerin "Yok efendim, neden Sevri dayatan İngilizler Lozana razı olmuşlar? Neden Savaşa devam etmemişler?" diye mantıksız sorular sormasına şaşırmamak lazım aslında... Devletler Hindistan'dan, Mısıra kadar, Kafkaslara kadar, Afrikaya kadar, Anadoludan Avrupanın içlerine kadar heryerde savaştılar, hemde büyük güçler harcayarak... Hemde 1914ten 1923e kadar... 9yıllık bu sürede hiçbir devlet bu kadar dayanamaz, takaati kalmaz... Ve şu soruyu tekrar sormak istiyorum: Özellikle Sayın BrainSlapper'ın, Hz. Muhammed'in Tarihte yaptığı tarihi olaylarla ilgili, Resmi Tarihi aşan saptamaları var... Acaba yukarıda reklamını yaptığınız: "sorgulamayan, dogmatik, analitik olmayan, tamamen ezberci ve kullanılmaya müsait hazır kıtalar yetiştirmek içindir resmi tarih." çıkışını orada da samimiyetle uygulayabiliyor musunuz? Sadece bu soruya cevap verseniz yeterli... Madem söylediğiniz gibi iki rivayete dayanarak gerçek Tarihe ulaşabiliriz, Sayın BrainSlapper'dan başkası, Hz. Muhammed ve o tarihi olaylar hakkında doğruları söylemiyor... Çünkü Resmi Tarihe bakarsanız ve İslam Dünyasında tarih boyunca Hz. Muhammed aleyhine tek bir yazı yazılmasına dahi izin verilmediği gerçeğini göz önünde bulundurursak, olay budur... Çünkü bugün Hz. Muhammed ile ilgili ele geçirilen her bilgi, İslam Dünyası içersinde kimsenin aleyhinde yazı yazılmasına ve bilgi aktarılmasına izin verilmediği gerçeğine göre başlı başına Resmi Tarihtir... Ebu Cehil ve eşi lanetlenir, Yahudi kavimleri lanetlenir, Mekkeli müslüman olmayanlar lanetlenir... Aşağıdaki yönlendirmelerdeki yazıları okuyun ve bakalım, Resmi Tarih'in dışına çıkmakta ne kadar dürüst davranıyorsunuz... Buradaki 480 no'lu iletiyi okuyunuz... Buradaki 477 no'lu iletiyi okuyunuz... Buradaki 87 no'lu ileti ile önceki ve sonraki iletileri okuyunuz... Bu iletilerin tespit ettiği ve Hz. Muhammed'i övgücü Resmi Tarih'in dışına çıkan bu yorumlar için düşüncelerinizi merak ediyorum. Acaba aynı rasyonaliteyi orada da gösterip, Sayın BrainSlapper'ın yorumlarına haklılık verebilecek dürüstlüğü gösterecek misin! Bakalım, Resmi Tarih'e karşı çıkışta ne kadar idealistsiniz... Önce bunu bir sınayalım değil mi? Yoksa Mustafa Kemal konusunda ne kadar taraflı davranıp davranmadığınızı nereden öğreneceğiz!? Cevabınızı gerçekten merak ediyorum... Alıntı
Φ cumhuriyetçiçocuk Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Ben bir tanesini buradan tanıyorum... harika cevapların var arkadaşım türkiye laikdir laik kalacak... ayen devam dinci yobazlara yer yok bu ülkede.... Alıntı
Φ cumhuriyetçiçocuk Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 dincilerin laiklige bakışı bu işte ........................................... Dış politika aracı olarak laiklikçilik Türkiye'de laikliğin ne olup olmadığı tartışması genel olarak bir 'iç siyaset aracı' olarak ele alınır. Laikçi elitlerin bir iktidar aracı olarak laiklik meselesini, laikliğin elden gittiği korkusunu işleyerek siyasi manevra alanlarını genişlettiklerini, hatta siyasal iktidarları gayrı meşru yollardan düşürmenin meşru gerekçesi olarak kullanmaktan çekinmedikleri öne sürülür. Gerçekten de laikçi elitin daha doğrusu laikliğe sığınan ayrıcalıklı siyasal erkin iktidara müdehale aracı olarak en çok kullandığı gerekçelerin başında laiklik meselesi gelir. İhtilallerin gerekçelerine, siyaset dışı müdahalelerin söylemlerine, toplum mühendisliğinin temel argümanlarına bu gözle bakanlar tüm kampanyanın laiklik etrafında yürütüldüğünü görür. İç politikada bir iktidar aracı, siyasette güç dengesinin yeniden şekillenmesinde sihirli bir anahtar rolü oynayan bu sloganın kavramsal olarak temelde ne olduğundan çok siyasal hedeflerine yoğunlaşılmasının, muktedirlerle arası barışık medya ve akademi çevrelerinin de işine gelen hayli kullanışlı bir formül olduğunda kuşku yok. Ne var ki, laikçi söylem üzerinden siyasete siyaset dışı müdahalelerin meşrulaştırılmasından şikayetçi hatta muzdarip olanların da görmedikleri dünya siyasetiyle ilişkisinin altını çizmek gerekir. Laiklik söylemi Türkiye'nin ne iç politikasıyla sınırlı ne de sadece basit iktidar yarışıyla alakalı belli zümreler arasındaki didişme meselesidir. Laiklik meselesi üzerinden yürütülen iktidar kavgası daha doğrusu siyasete müdahale tarzı bir uluslar arası güç dengesinin iç siyasete yansımış şeklidir. Özellikle laiklik söylemi üzerinden yapılan siyasi operasyonlar aslında iç dengelerden çok uluslar arası güçlerin müdahil olduğu bir siyaset dizaynıdır. Daha açık bir şekilde ifade edilecek olursa, ne zaman ki birileri bu ülkede laiklik üzerinden siyasi operasyon hazırlığı yapıyorsa bunun arkaplanında uluslar arası boyut aramak gerekir. Bir tür operasyonun mahiyetini kavramamız açısından laikçi söylemin göstergesel, hatta parola işlevi gördüğünü söyleyebiliriz. Eğer 12 Eylül darbesi "your guys have done it" mesajıyla ABD başkanına duyuruluyorsa bunun parolasını okumak zorundayız. Yani laikçi seçkinlerin siyasete müdahale aracı olarak laikliği kullanmaları ile gerçek gündem arasında birebir ilişki kurmakta zorlanıyorsanız bu müdahalede ortaya çıkan iktidar mücadelesinin belirleyicilerinin de sahnede görünen aktörler olmadığını da anlamamız gerekir. 12 Eylül örneğinde olduğu gibi müdahaleyi hazırlayan şartlar ve gerekçeleri görünüşte tamamen içe dönük gibi görünse de asıl neden sistemin güç dengelerindeki ayarlamalarla birebir alakalıdır. İrtica söylemi içe dönük bir gözboyamadan başka bir şey değildir. Laikçi söylemin İç siyasetle birebir örtüştüğü gerçeklik ise şu şekilde formüle edilebilir: toplum ne zaman siyasetle uzlaşmaya başlamışsa o zaman birileri laiklik elden gidiyor kampanyasını başlatmış demektir. Siyasi tarihe bakıldığında, laiklik ilkesinin cumhuriyet rejimi ile aynı değerle anılır olması ile Türkiye'nin uluslar arası kamplaşmada icbar edildiği pozisyonun zamanlaması arasında kurulacak bir ilişki bile yaşadıklarımızın açıklaması anlamında önemli ipuçları verebilir. Ya da darbe tarihi (ve bunların uluslar arası icazeti) ile irtica/laiklik ekseninde yürütülen çatışma arasındaki zamanlama da yeterince açıklayıcı olmalı. Parti kapatmayla ile ilgili yapılan tartışmalar her ne kadar laiklik üzerinden yürütülüyor olsa da uluslar arası pazarlık payının belirleyici rolü yok sayılarak yaşanan tartışmaların muhtevasının ve nasıl bir sonuç elde etmeye matuf bir siyasi oyunun parçası olduğunun tam anlamıyla kavranamayacağı açıktır. Kapatılması için kampanya başlatanlar aynı zamanda kapatılmasını engelleyenlerdir. Aradaki boşluğu ya da çelişkiyi dolduracak olan da muhtemel pazarlıklardır. Akif Emre Alıntı
Φ cumhuriyetçiçocuk Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Laiklik söylemi Türkiye'nin ne iç politikasıyla sınırlı ne de sadece basit iktidar yarışıyla alakalı belli zümreler arasındaki didişme meselesidir. Laiklik meselesi üzerinden yürütülen iktidar kavgası daha doğrusu siyasete müdahale tarzı bir uluslar arası güç dengesinin iç siyasete yansımış şeklidir. Özellikle laiklik söylemi üzerinden yapılan siyasi operasyonlar aslında iç dengelerden çok uluslar arası güçlerin müdahil olduğu bir siyaset dizaynıdır. Daha açık bir şekilde ifade edilecek olursa, ne zaman ki birileri bu ülkede laiklik üzerinden siyasi operasyon hazırlığı yapıyorsa bunun arkaplanında uluslar arası boyut aramak gerekir. Bir tür operasyonun mahiyetini kavramamız açısından laikçi söylemin göstergesel, hatta parola işlevi gördüğünü söyleyebiliriz. bu alıntı bize laikligin bir sömürgeleştirme aracı oldugunu iaddia ediyor böyle bir şeyi kabul ettiginizde laikçiligi dayatanların 'hain', saf laiklerinde malzeme deposu işlevselligini kabul etmek zorunda kalırsınız. buna inanmak için ne olmak gerekir? laiklik anayasaya 1937 de ve paket halinde girmişdir chp nin altı oku bu paket içindedir, diger maddeleri laiklik kadar ve daha fazla öne almayan kafa yapısı sorumludur bu tür düşüncelerin yazılmasına Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Yalnız şunu eklemek isterim: Bugün Türkiye'nin laik bir düzende olduğunu sanmıyorum... Sağolun Sayın Cumhuriyetçi... Alıntı
Φ godzilla Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Yalnız şunu eklemek isterim:Bugün Türkiye'nin laik bir DÜZENDE olduğunu sanmıyorum... Ben hiç bir düzen de olduğunu sanmıyorum...Hala arayışta .... Düzen ararken....neyse söylemeyeyim... Alıntı
Φ nyx-fallen angel Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2008 Ben hiç bir düzen de olduğunu sanmıyorum...Hala arayışta .... Düzen ararken....neyse söylemeyeyim... soyle be merak ettik simdi Alıntı
Φ cumhuriyetçiçocuk Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2008 Anıtkabir farizası Ahmedinecad bizim buralara gelecek ya, adam şeriatçı tabii, Anıtkabir'e gitmek istememiş, bizimkiler de bir "hile-i şeriye" uydurmuşlar, resmi ziyaretin adını "çalışma ziyareti" yapmışlar, böylece Anıtkabir "tavafı" zorunlu olmaktan çıkmış, Türk-İran ilişkileri kurtulmuş! (Şunu "Necad" mı yazacağız, "Nejad" mı yahu, bir karar verin!) Bütün bunlara gülecekleri yerde kızıyorlar bazı arkadaşlar... Ahmedinecad'a küfür etseler "Amerikancı" görünecekler, onu pek yapamıyorlar. En fazla, "İstanbul'da cuma namazı kılacakmış, vay **** vay" gibilerden küçümsüyorlar (sonra da "niçin bizim parti hiçbir seçimi kazanamıyor" diye şaşarlar.) Onun yerine, alavere dalavere, dönüp hükümete giydirmece... Çok haklı olarak da diyorlar ki, bu iş yalnızca bir mezar ziyaretinden ibaret değildir, ülkemize gelen yabancı bir devlet adamının Anıtkabir'e gitmesi, "Türkiye Cumhuriyeti'ne saygı belirtisidir" ... Bu saygıyı da elbette herkesten bekleriz! Buraya kadar tamam. Ama bizim politikacı da Ayetullah Humeyni türbesine gidecek Tahran'a yolu düşerse, onlar da saygı beklerler! Var mısınız? (Devletlerarası ilişkilerde "mütekabiliyet esası" var ya...) Bu arkadaşların, kendi kendilerine bazı sorular daha sormaları gerekir... Niçin herhangi bir çağdaş ve ileri devletin resmi protokolunda, "yabancıları zorla kurucusunun mezarına götürmek" yoktur? Daha doğrusu, niçin başka herhangi bir devletin "şahıs" olarak "kurucusu" yoktur? Niçin başka herhangi bir devlet, kendi varlığını "tek adamla" açıklamamakta ve tanımlamamaktadır? Düşman işgalinden kurtarılmış tek ülke Türkiye midir? Rejim değiştirmiş tek ülke Türkiye midir? George Washington "kurucu" mudur yoksa yalnızca "ilk başkan" mı? Birkaç kişi var, diyelim... Niçin bu adamların mezarları "turistik merak alanları" olarak bırakılmıştır da resmi hüviyet kazanmamıştır? Geçen yüzyılda Sovyetler Birliği'ne gelip giden hiçbir resmi ziyaretçinin (hangi siyasi renkten olursa olsun) kolundan tutulup Lenin "mozolesine" zorla götürüldüğünü ben duymadım. İsterseniz soruyu şöyle de çevirip sorayım: Niçin o adamların birer mezarı vardır da bunlar "mozole" değildir? Diktatörün mozolesi olur, Lenin'in, onun hemen yanında kısa bir süre, üç yıl kadar da Stalin'in... Hitler'in de, Mussolini'nin de olacaktı, savaşı kazansalardı... İmparatorun mozolesi olur, Avgustus'un, Hadrianus'un (Roma'daki Castel Sant'Angelo'nun dibi...) Fransa, Napoleon'a bile mozole yapmamıştır da, onu Malul Gaziler Yurdu'nun (Invalides) kilisesinin kubbesinin altına gömüvermiştir. Charles de Gaulle, köyünün kilisesinin avlusunda yatmaktadır. Ona bakarsanız bana Hitler döneminde Almanya'da Hitler heykeli de gösteremezsiniz, yalnızca büstleri vardı... Üzerinde Hitler resmi olan hiçbir Reichsmark banknotu da gösteremezsiniz, gamalı haç vardı, o da her "kupürde" değil. Siz, Anıtkabir'i tapınağa çevirdiniz, Nutuk'u kutsal kitaba çevirdiğiniz gibi. Her gelip gidenden de, sevsin sevmesin, istesin istemesin, orada "arz-ı übudiyet" etmesini bekliyorsunuz. Bu, geri kalmışlıktır, "batılı" geçinen arkadaşların hiç hoşlanmayacakları üzere "doğululuktur". Roma'ya resmi bir ziyarette bulunup Octavianus ve Marcus Antonius'la görüşmeler yapan Mısır kraliçesi Kleopatra, kendi tanrıları olmasa, onlara inanmasa bile çeşitli Roma tanrılarının sunaklarında kurbanlar kesmiş, dualar etmişti... Bu, yüce Roma'ya bir saygı gösterisiydi... Ben aradan 2048 yıl geçtiğini sanıyordum. ENGİN ARDIÇ / SABAH Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.