Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İslam dininin '11 Eylül zaferi'


Istanbulian

Önerilen İletiler

İslam dininin '11 Eylül zaferi'

22 Temmuz 2008 12:13

İngiltere İçişleri Bakanı Jackoi Smith geçenlerde BBC’ye verdiği demeçte İslam’ın Avrupa’da akıllara durgunluk veren yayılma hızıyla ilgili ilginç bilgiler verdi.

 

Cengiz TANIK'ın haberi

 

İngiltere İçişleri Bakanı Jackoi Smith’e göre, İngiltere’de her yıl 50 bin İngiliz İslam dinine giriyor.

 

Bakan, 11 Eylül 2001 olaylarından beri toplam 400 bin İngilizin Müslüman olduğunu söyledi.

 

İngiltere’de iki milyondan fazla Müslüman olduğunu ve Hıristiyanlıktan sonra ikinci din haline geldiğini bildiren İngiliz bakan, aynı zamanda Müslümanların ihtiyacını karşılayacak bir İslam Üniversitesi kurulması gerektiğini söylüyor.

 

İslam dininin Avrupa’da yayılma hızı, Avrupalı politikacıları, dini liderleri, araştırmacıları ve basını şaşırtıyor. Avrupalıların İslam dinine girmeleri 11 Eylül olaylarından sonra akılları hayrette bırakacak şekilde bir ivme kazandı.

 

Araştırmacılar, bunun başlıca sebebinin Batı toplumundaki dini ve kültürel değerlerin erozyona uğraması sonucu, İslam’ın daha kapsamlı ve doyurucu olması; sağlam sosyal ve aile yapısını sunmasına bağlıyorlar.

 

ABD’nin saygın dergilerinden olan Time dergisi geçenlerde yayınladığı bir raporunda, Batı’da yüzlerce caminin yapıldığını ve artık Avrupa şehirlerinin çoğunda günde beş kez ‘ezan’ duyulmaya başlandığını yazdı.

 

Geçenlerde yayınlanan BM raporuna göre Avrupa’da 21 milyon Müslüman yaşıyor. Ancak, Avrupa Müslüman Azınlıklar Yönetim Kurulu Başkanı Dr Mahmud Sıddık Said bu sayının 50 milyon olabileceğini söylüyor.

 

Avrupa’da Müslüman sayısının artması ile birlikte, cami ve İslam merkezlerinin de sayısı hızla artıyor.

 

1963’de İngiltere’de sadece 13 cami bulunuyordu. Şimdi ise 600 cami ve 1400 İslam organizasyonları var.

 

6 milyon Müslümanın yaşadığı Fransa’da 1300 cami ve İslam merkezi ile 600 civarında İslam organizasyonu bulunuyor.

 

Almanya’da 4 milyon Müslüman yaşıyor. 1400 cami ve İslam merkezi var.

 

İtalya’da ise 1 milyon Müslüman yaşıyor ve 450 cami ve İslam merkezi var. Roma’da 30 milyon dolara mal olacak büyük bir cami yapılıyor.

 

Kanada’da İslam dinine giren Kanadalı sayısı 1991 ile 2001 arasında yüzde 130 arttı.

 

İsviçre’de de 11 Eylül olayından sonra 6 bin Hıristiyan Müslüman oldu.

 

San Diego Üniversitesi’nde çalışan araştırmacı Jan Wax, 2020 yılına kadar her dört Avrupalı’dan birinin Müslüman olacağını söylüyor.

 

Yine araştırmalara göre, yakın bir zamanda Müslümanların Avrupa işgücünün yüzde 20’sini oluşturacağı ve Avrupa’nın siyasi geleceğini etkileyeceği belirtiliyor.

 

En çarpıcı haberi ise İtalyan The Journal dergisi veriyor. Önümüzdeki 200 yıl içinde bütün Avrupa’nın İslam dinine gireceğini ve İslam’ın tek din olacağını yazıyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 50
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Haberi nereden kopyaladıysan kaynak lnkini de verirmisin bir zahmet?

Kimmiş bu Cengiz Tanık? Hangi gazetenin haberi bu? Vakit mi? Zaman mı? Yeni şafak mı? STV televizyonu mu?

 

Ayrıca bu ne terör ruhlu bir haber? Bu haberi yapanda sadece Allah korkusu mu var? Hiç mi vicdan yok? Binlerce masum insanın, çoluk çocuğun, hunharca katledilmesinden dinine pay çıkarıp sevinecek kadar insafsız nasıl olunabiliyor?

 

"İslam dininin 11 eylül zaferiymiş" resmen teröre teşvik. Resmen bir kaç katliam daha yapın da dinimiz iyice yayılsın demeye getiriyor. Bu insanlara "sizin dininiz kanla yayıldı" dediğimiz zaman, "ooo olur mu bizimki barış dini" diye yaygarayı basarlar. **********

 

Ayrıca kimsenin müslüman filan olduğu yok. Bu haberin Allah adına atılan binlerce yalanlardan bir tanesi olduğuna adım gibi eminim. Aksini iddia eden, haberin İngilizce ana kaynağını getirsin bana.

 

Böyle gazetelerin satıldığını gördükçe, bu ülkede yaşamaktan iyice utanır oldum artık.

 

Saygılar, sevgiler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşlar öncelikle El-Kaide denilen örgüt 11 Eylül saldırısı yapabilir mi?

-Hayır, kesinlikle yapamaz. Çünkü o kadar büyük imkanları ve bu kadar büyük çapta bilgileri yok.

 

Gelelim Ladin'in bu olayı üstlenmesine. İbn Teymiyye ile Ladin arasında geçen bir görüşmeyi yazmak istiyorum. El-Kaide sitelerinden alınmıştır.

 

İbn Teymiyye : Saldırıyı siz mi yaptınız?

Usame bin Ladin : Hayır.

İbn Teymiyye : Peki neden üstlendiniz?

Usame bin Ladin : Örgüt'ün ismi hiç duyulmamıştı, insanlara tanıtmak ve davamızı öğretmek için üstlendik.

 

Evet bu bile olayın sorumlusunun El-Kaide olmadığını kanıtlıyor. (El-Kaide'nin de yanlışları olabilir ama incelemeden direk yaftalamak etik değil.)

 

Gelelim olayı kimin yaptığına?

Olay olmadan önce Bush Başkan olmak istiyordu. Ve Başkan olmak için de insanların oylarını alması gerekiyordu. İnsanlar Bush'u sevmediği için oylarını ona vermeyeceklerdi. Bush ve Evangelist bir takım sapkınlar ABD derin devletini harekete geçirip Terör havası estirdiler. Ve bu olaydan sonra Bush : ''Bana oy verin Ladin'i cezalandırayım,Terörü bitireyim'' dedi. Halk doğal olarak psikolojik bir harpte bu çağrıyı değerlendirecekti. Ve öyle yaptı. Oylar Bush'a. Bush da Beyaz Saraya gitti.

 

Gelelim 11 Eylül'ün Müslümanların zaferi oluşuna.

Evet, Gerkeçten zaferdir. Çünkü bu olaylar sonucunda İslam, ''Terör dini'' olarak insanlara öğretilmek istendi. Zaten ABD derin devleti'nin istediği de tam olarak buydu. Ama filmin akışı bu yönde olmadı. Çünkü 11 Eylül olayıyla insanlar İslam, Müslüman, Kur'an nedir merak etmeye başladı. Ve bu meraklarını gidermek için kütüphanelerden ve internetten araştırmalar yaptılar. Ve araştırma yapan birçok insan Müslüman oldu. Yani ABD derin devleti insanlar Müslümanlıktan uzaklaşsın diye bir saldırı yaptırıyor. Ama bu saldırı sonucunda insanlar daha çok müslümanlığa yöneliyor. Etkiye yapılan tepki net olarak incelendiğinde, Kur'an'ın Amerika ve Avrupa'da yok sattığı incelendiğinde bu olay gerçekten Msülümanlığın zaferidir dememek elde değil.

 

Bu bağlamda Allah'ın şu sözü çok açıklayıcı olacaktır : “Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler hoşlanmasa da Allah mutlaka nurunu tamamlayacaktır.” (Tevbe 32)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

11 Eylül katliamı müslüman terör örgütü El-kaide tarafından yapılmıştır ve bu katliam Muhammed'in ve halifelerinin yaptığı katliamları saymazsak, Dünya'da eşi benzeri görülmemiş derecede acımasız bir katliamdır. Hitlerin yaptığından bile daha ağır bir katliamdır. Allah için yapılmıştır. "Yeryüzünde tek din İslam oluncaya kadar onların canları ve malları size helaldir" ayetine dayanarak yapılmıştır.

Bunun aksini söylemek vicdana aykırı bir davranıştır. Yanlı ve taraflı bir davranıştır. Bu katliamın utancı yüzyıllar sonra bile yok edilemeyecektir. Binbir türlü inkar da olsa hiç bir faydası olmayacaktır.

 

Saygılar, sevgiler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haberi nereden kopyaladıysan kaynak lnkini de verirmisin bir zahmet?

Kimmiş bu Cengiz Tanık? Hangi gazetenin haberi bu? Vakit mi? Zaman mı? Yeni şafak mı? STV televizyonu mu?

 

Ayrıca bu ne terör ruhlu bir haber? Bu haberi yapanda sadece Allah korkusu mu var? Hiç mi vicdan yok? Binlerce masum insanın, çoluk çocuğun, hunharca katledilmesinden dinine pay çıkarıp sevinecek kadar insafsız nasıl olunabiliyor?

 

"İslam dininin 11 eylül zaferiymiş" resmen teröre teşvik. Resmen bir kaç katliam daha yapın da dinimiz iyice yayılsın demeye getiriyor. Bu insanlara "sizin dininiz kanla yayıldı" dediğimiz zaman, "ooo olur mu bizimki barış dini" diye yaygarayı basarlar. **********

 

Ayrıca kimsenin müslüman filan olduğu yok. Bu haberin Allah adına atılan binlerce yalanlardan bir tanesi olduğuna adım gibi eminim. Aksini iddia eden, haberin İngilizce ana kaynağını getirsin bana.

 

Böyle gazetelerin satıldığını gördükçe, bu ülkede yaşamaktan iyice utanır oldum artık.

 

Saygılar, sevgiler.

 

saygılarımı sunmaktan başka yazacak eklyecek birşey yok.. :clover::clover::clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haberi nereden kopyaladıysan kaynak lnkini de verirmisin bir zahmet?

Kimmiş bu Cengiz Tanık? Hangi gazetenin haberi bu? Vakit mi? Zaman mı? Yeni şafak mı? STV televizyonu mu?

 

Ayrıca bu ne terör ruhlu bir haber? Bu haberi yapanda sadece Allah korkusu mu var? Hiç mi vicdan yok? Binlerce masum insanın, çoluk çocuğun, hunharca katledilmesinden dinine pay çıkarıp sevinecek kadar insafsız nasıl olunabiliyor?

 

"İslam dininin 11 eylül zaferiymiş" resmen teröre teşvik. Resmen bir kaç katliam daha yapın da dinimiz iyice yayılsın demeye getiriyor. Bu insanlara "sizin dininiz kanla yayıldı" dediğimiz zaman, "ooo olur mu bizimki barış dini" diye yaygarayı basarlar. **********

 

Ayrıca kimsenin müslüman filan olduğu yok. Bu haberin Allah adına atılan binlerce yalanlardan bir tanesi olduğuna adım gibi eminim. Aksini iddia eden, haberin İngilizce ana kaynağını getirsin bana.

 

Böyle gazetelerin satıldığını gördükçe, bu ülkede yaşamaktan iyice utanır oldum artık.

 

Saygılar, sevgiler.

Ben de sana bu yazından dolayı yürekten teşekkür ederim.

 

Ancak İstanbulian'ı da böylesi yazıları buraya taşıdığı için, bunu okuyup inandığı için yürekten kınıyorum!!!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

11 Eylül katliamı müslüman terör örgütü El-kaide tarafından yapılmıştır ve bu katliam Muhammed'in ve halifelerinin yaptığı katliamları saymazsak, Dünya'da eşi benzeri görülmemiş derecede acımasız bir katliamdır. Hitlerin yaptığından bile daha ağır bir katliamdır. Allah için yapılmıştır. "Yeryüzünde tek din İslam oluncaya kadar onların canları ve malları size helaldir" ayetine dayanarak yapılmıştır.

Bunun aksini söylemek vicdana aykırı bir davranıştır. Yanlı ve taraflı bir davranıştır. Bu katliamın utancı yüzyıllar sonra bile yok edilemeyecektir. Binbir türlü inkar da olsa hiç bir faydası olmayacaktır.

 

Saygılar, sevgiler.

 

Sözlerini ve sözlerinde sürekli geçen ''taraflı'' cümlesini okudukça gülmemek için kendimi zor tutuyorum. Çünkü taraflı davranmanın kralını yapmışsın.

Bence siz Farmasonluk'tan başlasanız ve ABD derin devleti'nin amaçlarını öğrenseniz çok iyi olur. Nitekim emekli olan ABD yetkilileri karanlık emellerini her geçen gün ifşa ediyorlar.

Önereceğim birkaç yazar : Aydoğan Vatandaş, Ömer Lütfi Mete, Mahir Kaynak vb...

 

Not : Hadi Yaratıcıyı görmediğiniz için inkar ediyorsunuz. Bari dünyanın bu kötü durumunu meydana getiren uluslar arası Derin yapılanmaları inkar etmeyin.

--------------------------------------------------

Ayrıca oradaki uçaklar için çok şey söylendi.Uçaklardan birisinin tanker uçağı oldu ortaya çıkarıldı.Yani yolcu almadığı söylendi.Hadi bundan vazgeçtim,Pentagon'a bir uçak girmediği,Pentagon'a füze atıldığı NASA'nın kendi fotoğrafları ile ortaya kondu.Bütün o koca sekiz buçuk saniyede iki tane çelik bina çöktü ama aynı şekilde Karakas'ta ve Madrid'de aynı yükseklikte yanan aynı çelik konstrüksüyonlarla yapılmış binalar çökmedi.O zaman ABD'deki binalar kontrollü patlama ile çökertilmiş olduğu ortaya kondu.Bunları ortaya koyanlar kimler?ABD'nin kendi kaynakları...Sonra kim koydu?Almanya kaynakları,Fransa kaynakları...Bütüno çelik bina eridi ama Muhammed Atta'nın pasaportu zedelenmeden ortada duruyor.Böyle şey olabilir mi hiç?Ayrıca yolcu listelerini hiçbir zaman hiç kimse göremez.

 

Derin Devlet,Profil yayınları,1.bölüm,Erol Mütercimler,soru-cevap kısmı,s.17

--------------------------------------------------

Adı geçen ayetin aslı ve anlamı üzerine bir yazı :

Cihad Yeryüzüne Evrensel Sevgi-Şefkat ve Emniyeti Hakim Kılmanın Vesilesidir

 

Müminin elinde olan, daima doğru yolu gösteren, izzet ve şeref kaynağı bir kitap; önünde de mukteda-yı küll bir rehber olan Hz. Muhammed (s.a.v) vardır. O, bu ikisiyle yeryüzünün en talihli insanıdır. Dolayısıyla yeryüzü hâkimiyetinin tek namzedi O'dur. Kur'ân mümine bunu öğretir, bunu talim eder. Ve Cenab-ı Hakk müminden hep bu neticeyi bekler.

 

Zaten mümin, 'Allah Rabbim, Hz. Muhammed (s.a.v) rehberim, Kur'ân düsturum, cihad yolum; bu uğurda ölmek ise, en tatlı ümniye ve idealimdir' diyen insandır. Onun kafasında, sabit bir fikir halinde daima şu düşünceler vardır: 'Ben, kendi milletimi yeryüzündeki bütün milletler arasında bir muvazene unsuru haline getirme mecburiyetindeyim. Şayet yeryüzünde, tabakat-ı beşer çapında verilecek kararlar içinde benim reyim esas olmazsa, yeryüzünde nice zulümler işlenecek, azizler zelil, zelil olması gerekenler de aziz olacaktır. Onun için, hükmü ben vermeli, muvazene unsuru ben olmalıyım. Devletler bir araya geldiklerinde benim parmağıma bakmalı, söz söylendiğinde benim sözüme öncelik vermelidirler. Ve benim reyim alınmadan, kimse rey kullanmamalıdır.' Mümin işte bu seviyede bir anlayış, duyuş ve şuur seviyesini yakaladığı zaman, hiçbir süper güç müslümanları sömüremeyecek ve onlara ambargo uygulayamayacaktır. Zaten, Cenab-ı Hakk'ın bizden istediği de böyle bir yeryüzü hâkimiyetidir:

 

وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِي الصَّالِحُونَ

 

'Kasem olsun, Biz, Zikir'den sonra Zebur'da da şunu yazdık: Yeryüzüne Benim salih kullarım varis olacaktır.' (Enbiya, 21/105)

 

Zikir, öğüt ve nasihat demektir. Burada ise ya Tevrat, ya da daha şümullü bir ifade ile 'Levh-i Mahfuz' mânâsına gelir. Bu takdirde, ayete şöyle bir izah getirmek mümkündür: 'Biz Levh-i Mahfuz'a yazdıktan sonra, Davud'a gönderdiğimiz Zebur'da da, Levh-i Mahfuz'dan istinsah ile şöyle yazdık ki, yeryüzüne ancak benim salih kullarım varis olacaktır.'

 

Yerin hakiki ve uzun süreli muvazene unsuru, sadece salih kullardır. Bunların muvazene unsuru olmalarına karşılık, diğerlerinin hakimiyeti bir şimşeğin çakıp sönmesi gibi geçicidir ve izafîdir. Gözleri kamaştırsa, gözlerinin ferini alıp götürse bile, bu böyledir. Yeryüzünde, daimî bir yenilenme ile hakimiyeti devam edenler, ancak salih kullar tarafından temsil edilme durumuna gelebilmiş salih milletler ve salih topluluklar olacaktır. Levh-i Mahfuz'da bu bir kanun olarak tesbit edilmiş, sonra da, oradan alınarak Zebur'a kaydedilmiştir. Hz. Davud'un eline verilen orijinal (tahrif edilmemiş) Zebur'da böyle ilahî bir kanun vardır.

 

Her devirde, hangi topluluk salih amel işler veya diğerlerine göre daha fazla salih amelde bulunursa, yeryüzünde denge unsuru olma, söz söyleme salahiyeti o toplumun hakkıdır. Ancak bu mevzuda şu hususa dikkat edilmelidir: Salih amel, sadece ibadetten ibaret olmayıp, temelde Nebi ahlâkıyla ahlâklanma demektir. Bu ahlâkta eşya ve hadiseleri anlama, insan ve kâinat arasındaki münasebeti kavrama da vardır. Yine bu ahlâkta, iç derinliği ile dış tefekkürü aynı ritimde koruma kabiliyet ve meziyeti mevcuttur. Böylece sonsuzu yakalayabilen insan, hakiki mânâda salâhı yakalamış olur.

 

Yeryüzünde anarşi çıkaranlar, ölüme ölümle karşılık verenler, siyasî meselelerle halkın karşısına çıkıp onu iğfal edenler, umumun efkârını kendi istikametlerine meylettirebilmek için durmadan slogan üretenler ve bir ateş böceği hüviyetindeki akıllarına güvenerek burunları doğrultusunda gidenler, asla hakikî mânâda hakimiyet kuramayacaklardır. Bir gün hakikat güneşinin doğması, onların nasıl bir zifiri karanlık içinde yol almaya çalıştıklarını gözler önüne serecek ve onlara da hatalarını itiraf ettirecektir. Bu sebeple diyoruz ki, salâhat kazanmadan ulaşılacak neticeye hiç kimse bel bağlamamalıdır. Çünkü bu, ilâhî kanuna karşı tavır almak mânâsına gelir. Halbuki Allah (c.c)

 

إنَّ الله لا يُغَيّر مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيرُوا مَا بأَنْفُسِهِمْ

 

'Bir kavim kendini değiştirmedikçe, Allah da onları değiştirmeyecektir' (Ra'd, 13/11) buyurmaktadır. Dolayısıyla, bir millet azizken, Allah onları zelil etmez. Bir millet, başlara tac iken, Allah onları ayaklar altına aldırmaz. Ama millet kendini değiştirirse, Allah da onları değiştirir. Bu müsbet mânâda da, menfî mânâda da böyledir. Öyle ise, evvelâ 'Nefsinizi koruyun!', yani, nefsinizde derinleşin. İçinizi fethetmeye çalışın. Eğer fatih olmak istiyorsanız, evvelâ işe nefis kalesini fethetmekle başlayın. Buudlarınız, iç âleminizde gelişsin, genişlesin ve derinleşsin. Her tarafınızda Allah (c.c) mütecelli olsun.

 

Deli Petro, bir delidir. Ama çizdiği plan Rus insanı için hep üzerinde durulmuş ideal bir plandır. Bu planın bir bölümünü şu ifadelerle hülasa edebiliriz: 'Balkanları aşacaksınız.. Osmanlı'nın gelişmesine ve yaşamasına imkân vermeyeceksiniz... İçlerine nifak sokacaksınız. Sıcak denizlere inecek, Afrika ve Basra Körfezi memleketlerini hâkimiyetiniz altında bulunduracak; yer yer Avrupa ile anlaşmaya gitseniz bile, hiçbir zaman Avrupa'nın âlem-i İslam'ı sizin aleyhinizde kullanmasına fırsat vermeyeceksiniz.' Deli Petro'nun meşhur vasiyeti, hemen hemen bütünüyle bu istikamette sarf edilmiş bir kısım sözlerden ibarettir ve daha düne kadar bu Rusya için hep bir ideal olagelmiş; hatta komünist Rusya bile bu idealden vazgeçmemiştir.

 

Müminler için de Rasul-i Ekrem (s.a.v)'den kalma bir vasiyet vardır. Evet O da ümmetine büyük bir dâvâ ve bir yüce gayeyi emanet ölçüsünde vasiyet etmiştir. Bu emanet, dünya ve ukba saadetinin teminatı olan İslâmî ahlakın hayata hakim olmasıdır. Bu mukaddes emaneti afâk-ı âlemde temsil vazifesi, bugün bir borç olarak bize düşmektedir. Mümin, hayatı boyunca hep bu idealle yaşayacak ve yine bu ideal uğruna sıcak denize de, soğuk denize de açılacak... Sibirya buzullarında, Güney ve Kuzey Amerika'ya kadar her yerde, kendine ait değerleri, geçmişten tevarüs ettiği güzellikleri hissettirecektir. Zira Allah (c.c), müminin, kâfirlerin hâkimiyeti altında yaşamasına razı değildir. Bir mümin, kâfirin emri altında yaşamaya razı olmuşsa, o, İslâm'a ve imâna ait her şeyi kaybetmiş demektir; ve böyle birinin yaşamaya hakkı da yoktur. Zaten yaşaması da bir mezellettir.. ahireti de mezellet olacaktır. Bu itibarla bir müminin, bin bir ihtimamla yaşatacağı en mukaddes duygu ve düşünce, cihana hakim olma duygu ve düşüncesi olmalıdır.

 

Bir zaman biz, bütün dünyaya hakim olmuştuk. Bu dün gerçekleştiği gibi bugün de gerçekleşebilir. Elverir ki azmedip, dişimizi sıkalım; hiç olmazsa, bu mevzuda düşünce üretip azim insanlarını harekete geçirelim.

 

a) Hz. Musa'da Hakimiyet ve Öncesi

 

Seyyidina Hz. Musa da terbiye etmekle sorumlu olduğu cemaatine bu hedefi göstermişti ama o cemaatin buna liyakatı yoktu. Tur'da Rabbinin tecellileriyle dopdolu hale gelmiş bir Rabbanî ve yüce ruhta temerküzleşen sonra da ondan nebean eden hakikatlere karşı onların gözleri kör, kulakları da sağır idi.

 

Kur'ân onların bu hallerini;

 

قَالُوا يَامُوسَى إِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا أَبَدًا مَا دَامُوا فِيهَا فَاذْهَبْ أَنْتَ وَرَبُّكَ فَقَاتِلاَ إِنَّا هَاهُنَا قَاعِدُونَ

 

'Ey Musa! Onlar orada oldukça biz asla oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin savaşın, doğrusu biz burada oturacağız' (Mâide, 5/24) şeklinde hikaye eder.

 

Evet, bu söz bir peygambere karşı söyleniyordu. İsrailoğulları senelerce arz-ı mev'ude girme ideal ve düşüncesiyle yaşamışlardı. Halbuki şimdi fırsat önlerindeydi. Biraz gayret ve biraz da fedakârlıkla maksatlarına erme imkânı ellerindeydi. Ama onlar hem mefluç hem de rahat ve rehavete gömülmüşlerdi. Yerlerinden kımıldamaya da hiç niyetleri yoktu. Yaşama kavga ve mücadelesinden korkuyorlardı. Hiç şüphesiz elde etmek istedikleri şeyin bedeli vardı.. ve onlar bu bedeli ödemeye yanaşmıyorlardı. Buna karşılık Hz. Musa, elinden birşey gelmediği itirafıyla Rabbine iltica ediyor ve:

 

قَالَ رَبِّ إِنِّي لاَ أَمْلِكُ إِلاّ نَفْسِي وَأَخِي فَافْرُقْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ

 

'Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebiliyorum; artık bizimle bu yoldan çıkmış milletin arasını ayır' (Mâide, 5/25) diyordu ki bu da 'Bıktım artık bunlardan; utandım ve usandım bu dertsiz, gayretsiz, rahat ve rehavet düşkünü, cihad aşkından nasipsiz ölü ruhlardan' demekten farksızdı. Evet O, 'Bizimle bu fasık kavmin arasını artık ayır' diye dua ediyor ve Cenab-ı Hakk'ın hakemliğine sığınıyordu. Bu dua ile hedeflenen hususun bugünü ve yarını itibariyle, Allah da onları tam 40 sene 'Tih' sahrasında şaşkın ve baygın bir halde dolaştıracaktı.

 

Hatta, daha sonraki peygamberlerin misyonu da hep bu vetire içinde cereyan edecekti. Hz. Yûşa bu işe hız verecek aynı mücadele Hz. Davud'la sürüp gidecekti... Evet, Hz. Davud, Talut'un ordusunda bir nefer gibi Câlût'a karşı kavga verecek.. onu harb meydanında öldürecek. Ama bütün bu neticelere rağmen Tâlût'un ordusunda bulunanlardan niceleri yolda takılıp kalacak ve Câlût'a karşı ancak çok az bir fedakâr ve hasbiler ordusu çıkabilecekti.

 

Yolda takılıp kalanlar 'Bizim Câlût ve ordusuyla başetmeye gücümüz yetmez' derken; sayıca az bu fedailer grubu

 

كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ الله وَالله مَعَ الصَّابِرِينَ

 

'Nice az topluluk vardır ki, çok kalabalıklara Allah'ın izniyle galebe çalar' (Bakara, 2/249) diyecek ve hayatı istihkâr ile ölüme atılacaklardı. Cenab-ı Hakk da onları bu inançlarında yalancı çıkarmayacak ve Tâlut'un ordusu Câlût'u hezimete uğratacaktı. Bu sayede Amelikalılar bütünüyle oradan sökülüp atılarak, İsrailoğulları'nın senelerdir içlerinde yaşattıkları Kudüs'e girme ümniye ve ideali tahakkuk edecekti.. ve etti.

 

B) Ümmet-i Muhammed'in Hakimiyet Anlayışı ve Coğrafyası

 

Bir de Nebiler Serveri'ne bakalım. O sahabelerin ruhunda defaatla misallerini verdiğimiz ideal çerağı tutuşturmuştu. Onlar, dînî hayatın ikamesini, her zaman şahsî hayatlarının önünde tutmuş ve Allah rızasını gönüllere hakim kılmayı hayatlarına gaye edinmişlerdir. Allah da, onlara bütün yeryüzüne sevgi ve huzur götürme imkânını vererek kendilerini aziz kılmıştı. Zaten Allah Rasulü'nün risaletinin mânâ ve hedefi de buydu. Cenab-ı Hak, O'nu yeryüzündeki bütün sistem ve dinlere galebe çalsın diye hak bir din ve hidayet kaynağı Kur'ân ile göndermişti. Mevzu ile alâkalı ayet, bu hususu anlatırken şöyle buyurur:

 

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ

 

'O ki, Rasulü'nü bütün dinlerin hepsine galebe çalsın diye hak din ve hidayet kaynağı (Kur'ân) ile gönderdi.' (Fetih, 48/28)

 

Cenab-ı Hakk, O'na Mekke'nin fethini vaad etmişti; Allah vaadinde hulf etmezdi.. ve Mekke fethedildi. Bundan da anlaşılıyor ki, Cenab-ı Hak, cihan çapında devletlerarası muvazenede sözünü geçirecek hakim bir güç olmayı vakti geldiğinde O'na nasip edecekti. Zira bu keyfiyet de O'na (s.a.s) bizzat Cenab-ı Hak tarafından vaad edilmişti. Yeryüzünde gönüllerin tek ve biricik hâkim dini, İslâm olacaktır. O İslâm ki, insanlığa huzur ve saadet getirecek tek sistemdir. Evet Allah, Habibi'ni böyle bir dinle göndermişti. Göndermişti ki, yeryüzü O'nun nuruyla aydınlansın; bütün harabeler O'nun getirdiği hidayet kaynağı ile ma'mûr hale gelsin..

 

Yahya Kemal, Yavuz'un ruhaniyatının gölgesinde birgün şöyle der:

 

'Sultan-ı Selim-i evveli râm etmeyip ecel,

Fethetmeliydi âlemi şân-ı Muhammedî..

Gök, nura gark olur nice yüzbin minareden,

Şehbal açınca ruh-u revân-ı Muhammedî'

 

Gönlünde bu aşk ve heyecanı tutuşturabilen insan, cihadı hayatının en büyük gayesi ve en büyük ideali haline getirir.. getirir ve artık bu uğurda ölmeyi cana minnet bilir. Zaten yok olmadıktan sonra, varlıktan dem vurmak da mümkün değildir. Varlığa giden yol, yokluktan geçer. Her gündüz bir geceden, her bahar bir kıştan sonradır. Şahsî hayatlarında kışı ve gecesi olmayanlar, ne bahar yaşayabilir ne de nehar...

 

Milletinizin içinden bir nehar (gündüz) bekliyorsanız, gece hayatı yaşayacak, kendinizi zora koşacak; fırtına, tipi demeden zorlukları göğüsleyecek, kandan irinden deryaları geçecek, arkada nice Uhud'lar bırakacak ve sonra Mekke fethiyle, Çaldıran zaferiyle selâmlaşacaksınız. Evet, bütün bunlar bir kıştan, bir geceden sonra, binlerce derdin şakaklarımızı zonklatmasının ardından olacaktır. Her doğum, mutlaka sancı ve ızdırapla meydana gelir. Doğumla gelenin neş'esini tatmak isteyenler, böyle bir sancı ve ızdıraba razı olmalıdırlar.

 

Cenab-ı Hakk, dinini yücelteceğini vaad ediyor. Allah'ın dinine sahip çıkanlar da, ona el atmakla yücelip aziz olacaklardır. Allah, bu ülkede olmazsa bile bir başka yerde bu dini mutlaka yüceltecek ve payidar kılacaktır. Bu, Allah'ın vaad-i sübhanîsidir. Ama O, bunu bir cemaatin yeryüzünden fitne yok oluncaya kadar mücadele aşk ve azmini göstermesine bağlamıştır. Kur'ân bu hususla alâkalı şöyle buyurmaktadır:

 

وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لاَ تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ لله

 

'Fitne kalmayıp, yeryüzünde yalnız Allah'ın dini hakim oluncaya kadar onlarla savaşın' (Bakara, 2/193). Evet, fitne ve huzursuzluk kalkacağı ana kadar mücadeleyi devam ettiriniz ki, insanlar, dünyevî ve uhrevî istikballerinden emin olabilecekleri bir ortama ulaşabilsinler. Yeryüzünde sulh u umûmî temin edileceği, huzurun ve emniyetin sağlanacağı ana kadar mücadele bir an olsun, kat'iyen bırakılmamalıdır.

 

İşte, Rasûl-i Ekrem (s.a.v)'in ashabı içinde tutuşturduğu mefkûre meşalesi budur!

 

Şimdi de bu meşale ile aydınlanan coğrafyaya bakalım;

 

Hz. Osman (r.a)'ın halife seçilmesinin üzerinden henüz beş sene kadar geçmişti ki, Kuzey Afrika, baştan başa İslâm'ın hakimiyeti altına girmiş. Diğer yandan İslâm orduları, tâ Hazar Denizi'nin arkasına sarkmış ve Taberistan'ı fethetmişlerdi. Ardından, Mâverâünnehir ve derken İslâm, daha Hz. Osman devrinde Çin Seddi'ne varıp dayanmıştı. Bugünkü Türkiye'nin 50 misli büyüklük ve genişlikte bir devleti Cenab-ı Hakk, hem de 15 sene gibi kısa bir zaman içinde o devrin müslümanlarına lütfetmişti. Çünkü onlar, hayatı istihkâr ediyor ve her zaman ölümü gülerek karşılıyorlardı. Siz de, ne zaman hayatı istihkâr eder, rahatınızdan fedakârlıkta bulunur, dini hayatınızın gaye ve hedefi haline getirir ve 'İslâm şahsî hayatıma hakim olmadıktan sonra ölüm daha yeğdir' derseniz, Allah (c.c) size de lütufta bulunacak ve sizi yeryüzünün hakiki mirascısı kılacaktır'. Taşıdığı bayrağı en yüksek burca dikebilme derdiyle dertli, hatta duygu ve düşüncesini bütün yeryüzüne duyurduktan sonra, bu defa da göklere bayrak dikmeye azimli bir topluluktur ki, Cenab-ı Hakk'ın lütuf ve keremine liyakat kazanmış sayılır. Ve cihan hakimiyeti böyle bir Rabbanîler topluluğunun canlarını harç olarak kullandıktan sonra gerçekleşecektir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sözlerini ve sözlerinde sürekli geçen ''taraflı'' cümlesini okudukça gülmemek için kendimi zor tutuyorum. Çünkü taraflı davranmanın kralını yapmışsın.

Bence siz Farmasonluk'tan başlasanız ve ABD derin devleti'nin amaçlarını öğrenseniz çok iyi olur. Nitekim emekli olan ABD yetkilileri karanlık emellerini her geçen gün ifşa ediyorlar.

Önereceğim birkaç yazar : Aydoğan Vatandaş, Ömer Lütfi Mete, Mahir Kaynak vb...

.

.

.

 

 

Bak arkadaşım şimdi senin söylediklerine pararlel ama farklı birşey söyleyeceğim sana;

******** ayrıca arapça cümle de

kullanmayacağım açık ve net;Dünyada bildiğimiz cia,mossad gibi son yüzyılda tüm ortadoğunun

domine edilmesi için çalışan istihbarat örgütleri vardır,bunlar dünyaca bilinen olanlar.

Fakat bunların dışında ortak çalışan,aynı kaynaklı,pek tanınmayan ve korkunç bir sermayeyle yönetilen

ADL adlı bir büyük yahudi örgütü daha vardır.Bu örgütün asli görevi;ortadoğuda çatışmayı ve

din içinde bölünmeyi sağlayacak,sözde Amerikan karşıtı görünüp amerikanın hakim olmak istediği

topraklarda gerekli toplumsal,sosyal altyapıyı hazırlayacak buna karşı gelen ülke ve\veya

toplumlara yada insanlara sindirici görev üstlenecek paravan örgütler kurmak ve desteklemek.

Ayrıca bu paravan örgütlerin bir diğer hizmet ettikleri amaç ta yaptıkları acımasız ve psikopatça

katliam ve eylemlerle islamın nasıl vahşi ve yobaz bir din olduğunun dünyadaki propagandasıdır.

Fakat ne acıdır ki bu örgütlerin zavallı silahlı mücahitlerin(harcanabilir ve yerine konabilir güç)

neye hizmet etiikleri ve kimin neyin güdümünde oldukları konusunda zerre bilgi ve şüpheleri yoktur.

O bilgi sözde liderlerle ''üst düzey''arasındaki çıkar karşılıpı hizmet\hizmetli ilişkisidir.

EL-kaide,İbda-c,pkk,pjak işte bu paravan örgütlerdir,yahudinin dünya insanından almaya

çalıştığın intikamın en kanlı ve en sadık hizmetkar maşalarıdırlar.

Çoknet ve yanlış anlaşılmaya mahal vermeyecek şekilde açıklamaya çalıştım.

Şimdi 11 eylül saldırılarını kimin nasıl ve neden yapmış olduğu konusunda bir fikir uyanmıştır umarım..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bak arkadaşım şimdi senin söylediklerine pararlel ama farklı birşey söyleyeceğim sana;

******** ayrıca arapça cümle de

kullanmayacağım açık ve net;Dünyada bildiğimiz cia,mossad gibi son yüzyılda tüm ortadoğunun

domine edilmesi için çalışan istihbarat örgütleri vardır,bunlar dünyaca bilinen olanlar.

Fakat bunların dışında ortak çalışan,aynı kaynaklı,pek tanınmayan ve korkunç bir sermayeyle yönetilen

ADL adlı bir büyük yahudi örgütü daha vardır.Bu örgütün asli görevi;ortadoğuda çatışmayı ve

din içinde bölünmeyi sağlayacak,sözde Amerikan karşıtı görünüp amerikanın hakim olmak istediği

topraklarda gerekli toplumsal,sosyal altyapıyı hazırlayacak buna karşı gelen ülke ve\veya

toplumlara yada insanlara sindirici görev üstlenecek paravan örgütler kurmak ve desteklemek.

Ayrıca bu paravan örgütlerin bir diğer hizmet ettikleri amaç ta yaptıkları acımasız ve psikopatça

katliam ve eylemlerle islamın nasıl vahşi ve yobaz bir din olduğunun dünyadaki propagandasıdır.

Fakat ne acıdır ki bu örgütlerin zavallı silahlı mücahitlerin(harcanabilir ve yerine konabilir güç)

neye hizmet etiikleri ve kimin neyin güdümünde oldukları konusunda zerre bilgi ve şüpheleri yoktur.

O bilgi sözde liderlerle ''üst düzey''arasındaki çıkar karşılıpı hizmet\hizmetli ilişkisidir.

EL-kaide,İbda-c,pkk,pjak işte bu paravan örgütlerdir,yahudinin dünya insanından almaya

çalıştığın intikamın en kanlı ve en sadık hizmetkar maşalarıdırlar.

Çoknet ve yanlış anlaşılmaya mahal vermeyecek şekilde açıklamaya çalıştım.

Şimdi 11 eylül saldırılarını kimin nasıl ve neden yapmış olduğu konusunda bir fikir uyanmıştır umarım..

 

Güzel kardeşim. Zaten biz de olayın derin güçler tarafından yapıldığını söylüyoruz. Dediğimiz şeyler aynı ama farklı yollarla anlatıyoruz. El-Kaide ile pkk,ibda-c ve pjak aynı görüşten midir değil midir tartışılır. Zira El-Kaide materyalist bir ideolojinin peşinden gitmiyor. Ama müslüman olup ta derin güçler tarafından kullanıldığı olayı da olabilir. Her ne olursa olsun 11 Eylül olayı ile El-Kaideyi yan yana koyup tarafsız bir şekilde inceleseniz. Göreceğiniz şey El-Kaide'nin bunu yapmaya gücünün yetemeyeceğidir. 11Eylül üst düzey bir plandır. Basit bir bir ol değil.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cihad Yeryüzüne Evrensel Sevgi-Şefkat ve Emniyeti Hakim Kılmanın Vesilesidir

 

Bizce de cihad TALAN demektir.

 

Kendisi gibi düşünmeyenin malına el koymaktır.

 

Kaırsını kızını cariye yapmaktır.

 

Erkekleri ya kesmek , ya köle olarak kullanmak , yada insan pazarlarında satmaktır.

 

Örnek isterseniz.

 

Muhammedin içerisinde yer aldığı , Beni Kureyza , Beni Kaynuka , Beni Nadr olaylarına bakınız.

 

Ve cihad denilen MEZALİMİ görünüz.

 

Nafile ki.. Göremeyeceksiniz.

 

 

Bide şuna bakınız...

 

 

Hendek Savaşı bitmiş, müşrikler geri dönmüş, Muhammed eve gelip istirahate çekilmiştir. Tam bu sırada Cebrail, bir katıra binmiş vaziyette kılıcını kuşanmış, ter ve toz duman içinde Muhammed’ in yanına varıp kendisine “Bak, biz melekler kırk gündür düşmanlarınızla savaşıyoruz, gördüğün gibi silahlarımızı hala da bırakmış değiliz. Kalk, hepiniz Beni Kureyza Yahudilerinin bulunduğu diyara gidin onları öldürün.; ben de hemen önden gidip evlerini üzerlerine yıkarım” diyor. (Tecrid-i sarih, Diyanet Tercümesi, No: 512, 1191,1565)

 

Koca cebrail katıra binmiş gelmiş..

 

Barı BEYAZ BİR AT deyinde... bir manası olsun....

 

Neyse.. konu bu değil...

 

Bir katıra binmişolarak bir melek geliyor... Muhammed bununla konuşuyor.

 

Emir alıyor... Ve bir kabileyi yok ediyorlar..

 

Bu katırla gelen melek kendi başına karar alamaz. Bunu biliyoruz da.

 

Allah bu kebileyi yok etme emri vermiş olmasın...

 

Yada bu yaşananlar , Hallusınasyon olmasın.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Deli Petro, bir delidir. Ama çizdiği plan Rus insanı için hep üzerinde durulmuş ideal bir plandır. Bu planın bir bölümünü şu ifadelerle hülasa edebiliriz: 'Balkanları aşacaksınız.. Osmanlı'nın gelişmesine ve yaşamasına imkân vermeyeceksiniz... İçlerine nifak sokacaksınız. Sıcak denizlere inecek, Afrika ve Basra Körfezi memleketlerini hâkimiyetiniz altında bulunduracak; yer yer Avrupa ile anlaşmaya gitseniz bile, hiçbir zaman Avrupa'nın âlem-i İslam'ı sizin aleyhinizde kullanmasına fırsat vermeyeceksiniz.' Deli Petro'nun meşhur vasiyeti, hemen hemen bütünüyle bu istikamette sarf edilmiş bir kısım sözlerden ibarettir ve daha düne kadar bu Rusya için hep bir ideal olagelmiş; hatta komünist Rusya bile bu idealden vazgeçmemiştir.

 

Müminler için de Rasul-i Ekrem (s.a.v)'den kalma bir vasiyet vardır.

 

 

Karşılaştırma yaptığınız insanların SIFATLARI oldukça ilgi çekici.

 

İki kişide VASİYET vermiş.

 

Hayret.. Başka benzerlikleri de mi var.. Ne demek istediniz.

 

Saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

TAKLAMAKAN'a :

İki kişide VASİYET vermiş. (Deli Petro ve Hz.Muhammed'den bahsediyor)

Hayret.. Başka benzerlikleri de mi var.. Ne demek istediniz.

 

Cevap : Olaylar nerden baktığınıza göre değişir. Adalet ve Hakikati fark edemeyen tipik bir Turan Dursuncu. Kişisel bir yorum olduğu için cevap vermeye deymez. Bugün vahşetin kralını yapan Stalin, Lenin ve Mao'yu kurtarıcı olarak görenler var. Onun için kişisel açıklama yapmaya deymez.

----------------------------------------------------------------------

''Bizce de cihad TALAN demektir.

Kendisi gibi düşünmeyenin malına el koymaktır.

Kaırsını kızını cariye yapmaktır.

Erkekleri ya kesmek , ya köle olarak kullanmak , yada insan pazarlarında satmaktır.

Örnek isterseniz.

Muhammedin içerisinde yer aldığı , Beni Kureyza , Beni Kaynuka , Beni Nadr olaylarına bakınız.

Ve cihad denilen MEZALİMİ görünüz.

Nafile ki.. Göremeyeceksiniz. '' demişsiniz.

 

Cevap:

Bakın herkes bakar ama herkes göremez. Şimdi bakıp ta göremediğiniz. Ve göremediğiniz için kesin hüküm verdiğini konunun açıklamasına :

 

Gelelim 3 yahudi kabilesinin yaptıklarına. Acaba bunlar okuyunca ''Mezalimi müslümanlar yapmamış Yahudiler yapmış diyecek misini?''

Nafile ki ... Bunları söylemeyeceksiniz. :D

 

Beni Kureyza Yahudileri Olayı

Resul-i ekrem efendimiz, Hendek savaşından Medine-i münevvereye dönünce, hazret-i Aişe validemizin evine geldi. Silahlarını ve zırhını çıkardı. Mübarek vücudu tozlanmıştı. Yıkandı. O anda hazret-i Dıhye suretinde, üzerinde zırhı ve silahları olduğu halde bir süvari geldi.

Bu, Cebrail aleyhisselamdı. Peygamber efendimiz yanına vardığında; "Ey Allahü teâlânın Resulü! Cenab-ı Hak, Kureyza oğullarının üzerine hemen yürümeni sana emrediyor!" diyerek emri tebliğ etti.

Kainatın sultanı, hazret-i Bilal'i çağırtarak, Eshab-ı kirama duyurmak üzere şu emrini verdi: "Ey Eshabım! Kalkınız, atlarınıza, develerinize bininiz! İtaat edenler, ikindi namazını Kureyza oğullarının yurdunda kılsınlar!"

Habib-i ekrem efendimiz, hemen zırhını giyip kılıcını kuşandı. Miğferini mübarek başlarına geçirip, kalkanını sırtına, mızrağını eline aldı. Sonra atına bindi. Eshabının arasına varıp, hazret-i Ali'ye İslâm sancağını vererek, öncü kuvvet olarak Kureyza Yahudilerinin kalesine gönderdiler. Her zaman olduğu gibi Abdullah ibni Ümmi Mektum'u Medine'de vekil bıraktılar.

Şanlı Eshab, sevgili Peygamberimizi ortalarına alarak, Medine'den; "Allahü ekber! Allahü ekber!" tekbirleri arasında ayrıldılar. Yolda Ganmoğulları ile karşılaştılar. Silahlarını kuşanmış olarak, Resulullah efendimizi bekliyorlardı.

Peygamber efendimiz onlara; "Size kimse rastladı mı?" buyurdu. Onlar da; "Ya Resulallah! Bize Dıhley-i Kelbi rastladı. Eğerli beyaz bir katır üzerine binmişti. O katırın üzerinde atlastan bir kadife vardı" dediler.

Sevgili Peygamberimiz, onlara; "O Cebrail'dir. Beni Kureyza'ya gönderildi. Onların kalelerini sarssın ve kalblerine korku atsın diye..." buyurdular.

Kureyza Yahudilerinin kalesine varıncaya kadar, İslâm ordusunun sayısı üç bini bulmuştu.

Hazret-i Ali, İslâm sancağını Kureyza Yahudilerinin kalesi önüne dikti. Bunu gören Yahudiler, Peygamber efendimiz aleyhinde sözler sarfettiler. Hazret-i Ali gidip durumu efendimize anlattı.

Resul-i ekrem üç bin asker ile orayı teşrif ettikten sonra, merhametlerinden onları İslâm'a davet ettiler. Yahudiler, bu güzel teklifi kabul etmediler.

Sevgili Peygamberimizin; "Öyle ise, Allahü teâlâ ve Resulünün emrine boyun eğerek kaleden inip teslim olunuz" emr-i şerifini de reddettiler.

Ok ve taş atışlarıyla çarpışmayı başlattılar. Bu bir savaştı. Savaşta da haliyle ölümler olacaktı.

Müslümanların zayıf durumlarında, arkadan vuran ve hasedlerinden Muhammed aleyhisselamın peygamberliğini kabul etmeyen bu Yahudi güruhunun kale kapısını açıp da meydana çıkacak cesaretleri yoktu.

Harp, muhasara halinde devam ediyordu. İslâm askeri arasında bulunan münafıklar da kaleye gizlice haber göndererek; "Sakın teslim olmayınız! Medine'den gitmenizi isterlerse bile kabul etmeyiniz! Eğer çarpışmaya devam edecek olursanız, biz size bütün gücümüzle yardım eder, hiçbir şeyimizi sizden esirgemeyiz. Şayet sizi Medine'den çıkarırlarsa, biz de sizinle beraber çıkıp gideriz!.." diyorlardı.

Bu haber ile münafıkların yardımını bekleyen Yahudiler, müdafaya yeni bir azim ve ümidle devam ettiler. Muhasara uzadı, bir aya yaklaştığı halde münafıklardan yardım gelmedi. Kalblerine korku düşüp, antlaşmaya razı oldular.

 

KAYNUKAOĞULLARI VE MEDİNEDEN SÜRÜLMELERİ

Kaynukaoğullari Medine (Yesrib)de yaşamış bir Yahudi kabilesidir. Yahudiler (Eskiden büyük Arap mabedinin yeri olan) Siondan Hristiyanlar tarafından kovulduktan sonra, yeryüzünün çeşitli yerlerine az veya çok büyük cemaatlar halinde dağılmışlardı. Ancak Arap yarımadasına ne zaman geldikleri, cemaatlerinin burada ne zaman oluştuğu bilinmiyor. Ancak İslam'ın yayılışından önce Arabistan'ın her tarafında Yahudiler vardı. Ferdî ve pek az sayıda olduğu gibi sağlam cemaatler halinde, Eyle (Akabe Körfezi)'den Yemen'in veya Uman'ın uçlarına kadar, Medine'den Bahreyn'e kadar; Meknâ'da Vadiül-Kura'da, Teymâ'da, Fedek'te, Tâif'te kısacası bütün şehirlerde, aynı şekilde panayırlarda ve kervanlarda onlara rastlanır (Muhammed Hamîdullah, İslâm Peygamberi Çev. Salih Tuğ I, 393, 394).

Mekke'de hemen hemen hiç Yahudi yoktu. Ancak onlar, bölgenin yıllık panayırlarında, özellikle Ukaz'da bulunurlardı. Ukaz'da hem ticaret eşyası satarak, hem de kendilerini gizli şeyleri bilen veya istikbâlden haber veren kâhin olarak tanıtmak suretiyle iyi para kazanmasını bilirlerdi. Ehl-i Kitab olarak, câhil bedevîler üzerinde özel bir prestij icra ediyorlardı (M. Hamidullah, a.g.e., I, 394).

Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiği zaman, halkın hemen hemen yarısı Yahudi idi. Ancak Yahudilerin bu bölgeye gelişi hakkında açık bir bilgi yoktur. İslâmiyet ortaya çıktığı sırada, büyük çapta Araplaşmış görünüyorlardı; Arapça konuşuyorlar, çocuklarına Arap isimleri veriyorlar, kabileleri bile Arap isimleriyle çağrılıyordu (M. Hamîdullah, a.g.e., I, 405).

Komşuları müşrik Araplar gibi Yahudiler de kabile halinde yaşıyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.s) tarafından oluşturulan Medine İslâm devleti anayasasında dokuz Yahudi kabilesinde söz ediliyor (Salih Tuğ, İslâm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, İstanbul 1969, s.31-40 vd.). Fakat tarihçiler bunları üç grupta topluyor. Kaynuka oğulları işte bu üç kabileden biridir. Diğerleri; Nadîr ve Kurayzaoğullarıdır (M. Hamîdullah, a.g.e., I, 405).

Kaynuka; kuyumcu anlamına gelmektedir. Gerçekten de onlar İslâmiyet'in başlangıcında bu mesleği yapıyorlardı. Ayrıca umûmî ticaretle de meşgul oluyorlardı. "Sûk beni Kaynuka=Benî Kaynuka Çarşısı'nda hatıraları kalmıştır (M. Hamidullah, a.g.e. I, 405).

Rasûlullah (s.a.s), Medine'ye gelir gelmez yaptığı en önemli işlerin başında bir anayasa hazırlamak gelir. Bu anayasada Yahudilerle olan karşılıklı hak ve ödevler belirtilmiştir ki bunlardan biri, hariçten gelecek saldırılara karşı bütün cemaatların Medine'yi savunmalarıdır (Salih Tuğ, a.g.e., aynı yer).

Bundan sonra Peygamber (s.a.s), Yahudileri İslâm'a davet etmiş, kendisini bir Allah elçisi, bir peygamber olarak Kur'an-ı tebliğ etmiştir. Bazıları Müslüman olmuş bazıları çekinmiş, kimileri de İslâmiyet'le alay etmişler, hatta Peygamber (s.a.s.)'e karşı harbedenlere aktif bir şekilde yardım etmişlerdir.

Bedir savaşında Müslümanlarla Yahudiler arasındaki münasebetler büsbütün bozuldu. Yahudiler hep birden peygambere karşı düşmanca bir tavır takındılar. Böylece İslâm için büyük bir tehlike arzetmeye başladılar.

Rasûlullah (s.a.s.), bir seferinde Kaynuka oğulları yahudilerinin pazarına giderek onları toplamış ve şu şekilde hitabetmiş:

"Ey Yahudi cemaati! Kureyşlilerin başına gelen felâketin sizin başınıza da gelmemesi için Allah'tan korkunuz ve İslâmiyeti kabul ediniz. Zira biliyorsunuz ki ben gönderilmiş bir peygamberim. Siz bunu kitabınızda buluyorsunuz ve sizi davet etmiştir." Yahudiler ona şu cevabı vermişler: "Ya Muhammed! Sen ancak kendi kavmini tanıdın; askerlik ve savaş sanatını bilmeyen bir kavimle karşılaşman seni aldatmasın, tesâdüfen sen onları bozguna uğrattın. Vallahi şayet biz seninle savaşırsak, yiğit olduğumuzu anlarsın" (İbn İshak, Sîre, Neşr. M. Hamidullah, Konya 1401/1981, s.294; et-Taberi, Tarîhür-Rusül vel-Mülûk, Neşr. Degoeje, III, 1360).

Bu konuşmalardan sonra, Müslümanlarla Kaynuka oğulları arasındaki ilişkiler daha da bozuldu ve nihayet bir Yahudinin, Müslüman bir kadına karşı çirkince davranışı, bardağı taşıran son damla oldu. Kaynakların nakline göre olay şöyle cereyan etmiştir:

Bir Arap kadını bazı şeyler satmak üzere Kaynuka oğulları pazarına giderek eşyasını satar sonra bir kuyumcu dükkanına oturur. Orada bulunan Yahudiler, kadından yüzünü açmasını isterler. O buna yanaşmayınca kuyumcu, kadının eteğini arkasından beline iliştirir, kadın ayağa kalkınca avret mahalli görülür, onlar da buna gülüşürler. Kadın feryad etmeye başlayınca Müslümanlardan biri kılıcını çekerek Yahudi kuyumcunun üzerine atılıp onu öldürür. Yahudiler de toplanıp Müslümanı şehid ederler. Şehid edilen müslümanın ailesi imdat ister. Bu durum Müslümanları çok öfkelendirir (İbn Hişam, es-Sîretü'n-Nebeviyye, Nşr. M. es-Sekâ, İ. el-Ebyârî, A.Hafız Çelebi, Lübnan 1391/1971, III, 51).

Kaynuka oğulları, Peygamber (s.a.s)'le savaştıkları zaman onların işlerini Abdullah b. Übeyy b. Selûl üstlenmiş ve önlerine düşmüştü. Onların Abdullah ile anlaşmaları olduğu gibi Hazrec oğullarından Ubâde İbn esSâmit ile de ittifakları vardı. Ubâde, onların Hz. Peygamberle olan antlaşmalarını bozduklarını duyunca Peygamber (s.a.s)'e gelerek O'nun huzurunda, Kaynuka oğulları ile olan ittifakını reddetti. Onlarla ittifaktan Allah'a ve Resûlüne sığındı ve; "Ya Rasûlallah! Ben, Allah'ı, Resûlünü ve mü'minleri dost biliyorum; bu kâfirlerle ittifak yapmaktan ve onlarla dostluktan Allah'a ve Resûlüne sığınırım" dedi (İbn İshak, a.g.e., 295).

Mâide Sûresindeki kıssa, Ubâde ve Abdullah b. Übeyy hakkında nazil oldu:

"Ey İman edenler! Yahudilerle Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar ancak birbirlerinin dostlarıdırlar. İçinizden kim onları dost edinirse o da onlardandır. Allah zalimleri doğru yola eriştirmez" (el-Mâide, 5/51; İbn İshak, a.g.e., 295).

Ubâde Kaynuka oğulları ile olan ittifakını, muhtemelen bu âyetin nüzûlünden sonra bozmuştur.

Kaynuka oğulları; Rasûlüllah (s.a.s) ile aralarındaki antlaşmayı bozan, Bedirle Uhud arasında O'nunla savaşan ilk Yahudilerdi. Rasûlullah (s.a.s.), onları muhasara etti. Onbeş günlük bir kuşatmadan sonra Rasûlüllah'ın hükmüne razı olarak savaşsız teslim oldular. Hz. Peygamber, erkeklerin ellerinin bağlanmasını emretti. Fakat münafıkların başı Abdullah b. Übeyy Hz. peygamber'e gelerek:

"Ey Muhammed! Müttefiklerime iyilik et" dedi. Resûlullah ağırdan alınca İbn Selûl tekrar; "İyilik et" dedi. Resûlullah (s.a.s) ondan yüz çevirdi. Bunun üzerine İbn Selûl, elini Hz. Peygamber'in zırhının yakasından içeri soktu. Resûlullah kızarak: "Yazıklar olsun sana! Bırak beni!" dedi. İbn Selûl: "Hayır vallahi dostlarıma iyilik etmedikçe seni bırakmam. Onlar, beni altından ve mal-mülkten mahrum ettiler sen ise bir sabah vakti onları biçiyorsun. Allah'a yemin ederim ki ben, bir takım musibetler gelmesinden korkuyorum" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s): "Onlar senindir" buyurdu ve "Çözünüz onları, Allah onlarla birlikte ona da lanet etsin" dedi. Serbest bırakılınca sürgün edilmelerini emir buyurdu (İbn İshak, a.g.e. 295; Taberî, a.g.e. III, 1360 vd.).

Allah, Resûlüne ve Müslümanlara onların mallarını ganimet olarak ihsan etti. Onların arazileri yoktu, kuyumculukla uğraşıyorlardı. Resûlullah (s.a.s), onların birçok silahlarını ve kuyumculuk aletlerini aldı. Onları, tüm çoluk çocuklarıyla birlikte Medine'den çıkarmaya Ubâde İbn es-Sâmit memur edilmişti. O da, onları Dibâb'a kadar götürdü (Taberî, a.g.e., III, 1362).

Kaynuka Yahudileri, Ubâde İbn es-Sâmit'e, "Ey Velid'in babası! Evs ve Hazrecle aramızda ittifak vardı. Biz senin müttefikin idik, sen bize ne diye böyle yaptın?" dediler. Ubâde İbn es-Sâmit de onlara: "Siz harb açtınız" dedi. Abdullah İbn Übeyy de; "Sen müttefiklerinden uzaklaştın da bundan eline ne geçti?" dedi. Ubâde; "Hubâb'ın babası! Kalbler değişti, İslâmiyet ahidleri yok etti" dedi.

Kaynuka oğulları Vâdiül-Kura'ya gelip bir müddet kaldıktan sonra Azruat'a gidip orada yerleştiler (ibnü'l-Esir, el-Kâmil, II, 66).

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Önceki mesajın devamı...

 

Beni Nadr Yahudileri

En son ayetleri "Hüvallahüllezi lâ ilahe illa nü" diye başlayan, bir çok insanımızın ezberinde olan, bir suredir. Medine devrinde nazil ol­muş, 24 ayettir.

Haşr suresinin birinci ayetinin sonu "ve hüvel azizül-hakim" diye bitiyor. En son ayetinin sonu da aynı şekilde bitiyor. Her şeye gücü yeten, her şeye hükmeden, hükmünde hikmet sahibi olan, hükmü hiç-kimse tarafından bozulamayacak olan Allah'tır." diyerek başlıyor ve aynı şekilde son veriyoruz.

Bu surede; Medine'de Peygamberimiz (S.A.V) ile antlaşma yapan Beni Nadr Yahudileri ile ilgili haberler vardır. Beni Nadr Yahudileri, bu karşılıklı savunma antlaşmasına mecburen imza atmışlardı. Yıllardan beri mücadele verdikleri "Evs ve Hazrec" kabileleri müslüman olmuş, Mekke'den gelen ve Medine'de müslüman olanlarla Peygamberimiz Devletini kurunca, gözleri korkmuş ve imzalamak zorunda kalmışlar. Yani inandıkları ve saygı duyduklarından dolayı değil, kendilerine olan güvensizliklerinden dolayı bu antlaşmayı imzalamışlar.

Sevgili Peygamberimiz Bedir savaşını kazandıktan sonra biraz daha korkulan artmıştır. Peygamberimizle mücadele etmeye göze alamamışlar. Uhud'da müslümanların mağlubiyeti, yahudileri antlaşmalarını bozmaya yöneltmiştir. Daha sonra olaylar meydana geliyor. Beni Kaynuka yahudileri önce antlaşmalarını bozuyorlar ve bunun neticesinde sürgün ediliyorlar. Bütün mallarını alarak çıkmalarına, karşılıklı antlaşma yapılarak karar veriliyor.

Peygamberimiz (S.A.V), eski antlaşmaya sadık kalınması hıyanet yapılmaması konusunda görüşme yapmak üzere gittiğinde, Beni Nadr yahudileri, efendimize bir suikast tertip ederler. Ansızın Öldürmeye te­şebbüs ederler ama başaramazlar. Bunun üzerine suçlarını mahkeme huzurunda itiraf ederler. Efendimizle yine antlaşma yaparak Medine'den çıkıp gitmelerine sevgili peygamberimiz izin verir. Taşınabilir mallarını alıp gidecekler, silah ve gayri menkulleri kalacak­tır. İşte bu olayı bize Allah(cc) bu surede naklediveriyor.

Sûrede isim olarak Beni Nadr Yahudileri geçmez. Ancak tefsirlerde ve hadis-i şeriflerde, ayetlerin işaretlerinden anlıyoruz. Siyret kitapları bu olayları bize naklediyor.

Kur'ân-ı Kerim'de niye isim verilmez? Kur'ân-i Kerim kıyamete ka­dar gelecek insanlara yol gösteren bir kitaptır. Yani "filan şahıs şöyle dedi" yerine, "şöyle diyenler", "şöyle yapanlar ihanetlerinin cezasını bulmuşlardır, bulacaklardır da." şeklinde ifade edilir.

Kafirlerin, münafıkların sözüne güven olmayacağı ifade ediliyor. Kıyamete kadar da gelecek olan münafıkların da sözüne güven duyul­maması gerektiğine işaret etmiş olur bu ayeti kerimeler.

Bu surede mü'minlerin silah ve hazırlık bakımından zayıf olmalarına rağmen, her türlü tedbirini alan Yahudilerin mağlub duruma düştükle­rini haber veriyor yüce Rabbimiz. Böylece kıyamete kadar gelecek olan mü'minlere şu mesaj verilmiş oluyor. Düşmanımız çelikten kaleler içerisine sığınmış olsalar bile gücünden korkulmayacaktır. Çünkü onların üzerinde olan Allah (c.c) vardır. O azizdir, o hakimdir.

Türk şairlerinden Mehmet Akif Merhum bir zirve cümle yakalamış;

-Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz.

-Bu yol ki Ha k yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz.

Dünyada teknoloji ne kadar ileri giderse gitsin, devletler üzerlerine manyetik şemsiye yapmaya kalkışırlarsa kalkışsınlar, yine de mağlub olurlar. Çünkü bu unsurların buldukları ve bulacakları bütün silahlar ce­hennemin bir tek kıvılcımına denk olmayacaktır. Akif diyor ki; cehen­nem gibi bir silaha sahip olsalar yine de bizim bu imanımızın serinliği içerisinde yok olur giderler.

Çünkü biz Allah'ın aşkı ile yanmış insanlarız. Başka bir şair;

"Biz bülbül-i Muhriki demi şevkayı firakız

-Ateş kesilir saba geçse gülşenimizden" demiş.[1]

1- Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı teşbih etmekte. O herşeye galip herşeye hükmedendir.

Yahudilerle yapılan çarpışmaya geçmeden önce birinci ayet-i keri­mede rabbim: "Göklerde ve yerde her ne var ise Allah'ı teşbih etti." Her şey Allah'ı teşbih eder. Taş da kuş da Allah'ı teşbih eder. Deniz de, yıldız da Allah'ı teşbih eder. İnkarcının saçları, kiprikleri Allah'ı teşbih eder. Kafirliği yalnız iradesini kötüye kullanmasındadır.

Bu ayet mü'mine şu mesajı verir. O Azizdir O Hakimdir. Dünyada her şey O'nu teşbih eder. Bir mü'min dünyada tek başına bile kalsa yalnız değildir. Aziz ve Hakim olan Allah onunla beraber olunca, o in­san yalnız değildir.[2]

2- İlk sürgünde ehli kitap kafirlerini (Beni Nadr) yurtlarından çı­karan O dur. Siz çıkacaklarını zannetmiyordunuz. Onlarda kaleleri­nin kendilerini koruyacağını sanıyorlardı. Allah ('in azabı) onlara hiç hesap etmedikleri yerden geldi. Kalblerine korku saldı. Evlerini kendi elleriyle ve mü'minlerin elleriyle yıkıyorlardı. Ey görüş sahip­leri, ibret alınız.

Ehli kitaptan olan o kafirleri ülkelerinden çıkaran O Aziz ve Hakim olan Allah (c.c)dir. Müslümanların aleyhine olarak İlk sürgün veya ilk toplanmalarında onları yurtlarından çıkaran Allah (c.c)'dır. Veya sür­gün için hepsinin bir araya toplanmasında onları yurtlarından çıkaran Allah (c.c) dır.

Peygamberimiz Beni Nadr Yahudilerini önce muhasara altına alıyor. Bildiğimiz gibi Peygamberimizin hayatta hiçbir zaman niyeti öldürmek değildir. Niyeti; İslâm'ın bütün insanlığa ulaşmasıdır. Yahudiler kalelerinin içerisine sığınmışlar, Medine'den Küba'ya doğru giderken sol tarafta kalan hurmalıklardan 10 km ileride ki yerde yaşamışlardır.

Kalelerinin içerisine sığınmış olan yahudilere Peygamberimiz he­men saldın düzenlemiyor. Saldırsa iki taraftan da kan dökülecek. Onların mecbur kalarak kalelerinden çıkmalarını istiyor peygamberi­miz. Bir rivayete göre 10 gün bekliyor ve bu süre İçerisinde korku on­ların yüreklerini kaplıyor. En değerli mallarından olan dışarıdaki hur­maları bazılarını gözlerini korkutmak ve harb tekniği olarak müslüman-lar kestiler. Bunun üzerine yahudiler peygamberimizle bir antlaşma imzaladılar. Yurtlarını terk edip gittiler. Bu gidişi Allah (c.c) kendisine nispet ediyor. Onları ülkelerinden çıkaran Allah (c.c)'dır buyuruyor.

Onların çıkacağını siz de zannetmiyordunuz. Onlar da; "bu kaleler bizi korur" zannı içerisindeydiler. Yani Muhammed adamlarıyla bera­ber gelse bize bir şey yapamaz. Kalelerimiz bizi korur diyorlardı. Ama Allah (c.c) onların hiç hesab etmediği yerden geldi ve onları cezalan­dırdı.

"Hiç hesab etmedikleri yerden" ne demek? Bu çok önemli bir cümle­dir. Yani onları oradan çıkaracak olayları halletti anlamına geliyor.

Günümüzdeki bir kısım akılcı mü slü m ani arı m iz yanlış bir kanaatin içerisindeler. "Valla hocam bana akıllı ve mantıklı bir yol göster." Amerika'nın doları çok güçlü, askerleri çok güçlü, teknolojisi çok güçlü, siyaseti güçlü. Bunun yıkılması için bana bir ip ucu ver" diyor. Ben de ona diyorum ki; biz bu ayet-i kerimeyi bundan 20 sene öncede tefsir ediyorduk. O zaman diyorduk ki; "bu dünyayı paylaşan iki devletten hem Rusya hem de Amerika gider. Çünkü zulüm üzerine hayatını de­vam ettiren bir devlet dünya tarihinde olmamıştır." Gider bunlar dedi­ğimizde aynı şeyi siz o zaman da söylemiyor muydunuz? Söylüyordunuz.

Peki bu Rusya nasıl gitti? Afganistanlı iki koca donlunun çakar al­maz tüfekleriyle nasıl gitti. Hiç hesab etmediğimiz yerden gitti. Bir gün gelir Amerika da senin ve benim hiç hesab etmediğimiz, Amerika'nın hatırından geçirmediği yönden onu götürür.

Allah (c.c) Onların kalplerine korkuyu attı. Yahudilerin kalplerine korkuyu saldı. Allah'ın azabı hesab etmedikleri yerden geliyor. Onlar şunu biliyordu. Peygamberimizin ashabının sayısı belli, ellerindeki si­lah da belli. Yahudiler hem sayılarına hem de kalelerine güveniyorlar.

Peygamberimizin kendisini tanıtan bir hadis-i şerifinde de; "Allah (c,c) ben gitmeden iki aylık yola benim korkumu salar" buyuruluyor.

Korku yürekleri bürüyünce bileğin yapacağı bir şey yoktur. Çünkü bileği yönlendiren yürektir.

Bakıyorlar ki ülkeleri ellerinden gidecek, müslümanlann eline sağ­lam olarak geçmesin diye kendi elleriyle kendi evlerini tahribe yöneli­yorlar. Mü'minler de onları dışarı çıkaralım diye onların evlerini tahrib ediyorlar. Böylece mağlub duruma düşüveriyorlar.

Ey görüş sahipleri! Hem maddi gözle görenler hem de basiretiyle görenler, olayların arka planını araştıranlar! Dünden ibret alın..!

Bize tarihi bir olayı anlatmak için Rabbim bu ayetleri indirmemiştir. Kıyamete kadar gelecek olan kafirlerle yapılacak olan mücadelelerde;

1. Hedefin adam öldürmek olmadığını, ama insanları cehenneme gö­türmeye niyetli bu şebekelerin de saltanatlarına son vermenin gerekti­ğini,

2. Kafirler gökyüzünde uydular yapsalar ve oralara yerleşseler, yine de onlardan korkulmaması gerektiğini. Çünkü çelikten kale içerisinde olanların yüreği çelikten değildir.

Ayette "ilk sürgünleri için toplanmalarında" buyuruyor. Bu yahudi-lerle peygamberimizin ilk karşılaşması. İlk çıkarılış. İkinci çıkarılış için tefsirler; Hz. Ömer (r.a.) zamanında, Arap yarım adasında yahudi ve Hıristiyan bırakılmadığı zamandır diyor. Bu tefsircilerimizin bir yoru­mudur tabiki. Ancak gerçekten bu ikincisi midir yoksa başkası mıdır bunu bilemeyiz.[3]

3- Eğer Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı elbette onlara dünyada azap ederdi. Ahirette ise onlara ateş azabı vardır.

Eğer Allah (c.c) onlara bu sürgünü yazmamış olsaydı bu dünyada onlara da azab edecekti.

Ahirette onlar için azab vardır.

Sürgün edilmekle bu dünyadaki azabları biraz hafifletilmiş oluyor. Ahirette azab devam edecek.

Günümüzde kendisini Allah'tan daha merhametli kabul eden bir kişi var Türkiye'de. Günümüzdeki yahudiler ve hristiyanlar da cennete gi­decek diyor. Bu insan ayetleri görmüyor veya görmezlikten geliyor. Ama bu ayette Allah, Yahudiler için ahirette ateşin azabı vardır diyor.[4]

4- Bu (sürgün ve ahiretteki ceza) onların Allah'a ve Rasûlüne karşı gelmeleri sebebiyledir. Kim Allah'a karşı gelirse şüphesiz Allah'ın azabı şiddetlidir.

Bu Allah'a ve Rasûlüne muhalefet etmelerin dendir. Yan çizmelerin-dendir, O'na karşı gel meleri ndendir. Kim Allah'a karşı gelirse onun için azabın en şiddetlisi vardır.

Yahudiler Allah ve Rasûlüne muhalefet ettiler, karşı geldiler, isyan ettiler, dünyada sürgün cezasına, ahirette cehennem cezasına çarptı­rıldılar. Ama bu Yahudilere has değil.

Rabbim genelleştiriyor. Allah'a karşı gelen, Allah'a isyan eden, Allah karşısında kendisini de bir taraf kabul eden, yani "sen dersen ben de derim, sen yasak koyarsan ben de yasak koyarım" diyenlerinde şiddetli bir azab ile cezalandırılacaklarını Allah (c.c) bize haber veri­yor.[5]

5- (Harp taktiği olarak) Değerli hurma ağaçlarından kestikleriniz de, (kesmeyip) kökleri üzerinde bıraktığınız da, hep Allah'ın izniyle-dir ve fasıkları rezil etmek içindir.

Beni Nadr Yahudileri kuşatma altına alındıklarında müslümanlar harb taktiği gereği, hurma bahçelerinden (Beni Nadr Yahudilerinin) değerli hurmalarının bir kısmını kesmişler.

Bu da Allah'ın izniyledir. Sahabe bu konuda kendi arasında ihtilaf etmişler. Rabbim de harb taktiği gereği kestiklerinin kendi izni içeri­sinde olduğunu, bununla o kafirleri, o fasıkları rüsvay ettiklerini ifade ediyor. Yani çevreye ancak harp taktiği gereği zarar verilebileceğine izin verilmiş olur bu ayetle.

Dikkat edin Kur'ân-ı Kerim nelerden bahsediyor. Bize yüz senelik zaman içerisinde Kur'ân anlaşılmaz, ancak arapçası okunur, perşembe günleri ölülerin ruhuna ithaf edilir, ramazan günlerinde manasını anla­madan hatim edilir şeklinde tanıtıldı. Halbuki ne güzel anlıyoruz değilmi?[6]

6- Allah'ın, onlardan Rasûlüne geri verdiği fey (harpsiz elde edilen ganimet) ki, siz ona at veya deve koşturmadınız, Ancak Allah peygamberlerini dilediklerine musallat eder. Allah herşeye gücü yetendir.

Allah (c.c)'ın Rasûlüne geri vermiş olduğu malların hükmünü beyan ediyor bu ayet.

İfadeye dikkat edin: "Allah'ın Rasûlüne geri verdiği mallar. "Efae" kelimesinde "geri verme" manası vardır. Bu ne demek? Al-i İmran Süresindeki bir ayet-i kerime de "Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden alırsın, dilediğini aziz eylersin, di­lediğini zelil eylersin, geceyi gündüze katarsın, gündüzü geceye ka­tarsın, ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın, sen herşeye kadirsin" diye buyuruyor Allah (c.c).

Siz bu araziyi harb etmeden aldınız. Üzerlerine bir at sürmediniz. Bu topraklan Allah (c.c) Rasûlünün yönetimine vermiştir. Allah dile­diğinin üzerine Rasûlünü galip getirir. Allah her şeye kadirdir.[7]

7- Allah'ın şehirlerin halkından Rasûlüne geri verdiği fe-y'i(harpsiz elde edilen ganimet) Allah'a, Rasûlüne, yakınlara, yetim­lere, fakirlere, yolda kalanlara aittir. Böylece içinizdeki zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın. Peygamber size neyi vermişse alı­nız. Size neyi yasakladıysa ondan vazgeçin. Allah'dan sakının. Şüphesiz Allah'ın azabı şiddetlidir.

Allah'ın, Rasûlüne geri verdiği bu mülkün; dağıtımı Allah'ın Rasûlüne aittir. Yönetim ve denetim Allah'ın koyduğu kurallara göre olacak bir kere. Allah Rasûlü ihtiyaçlarını bu "fey" den karşılayacak. O peygamberin zekat almayan yakın akrabalarına da, bu fey'den kesile­cektir. Ayrıca yetimlere, fakirlere ve yolda kalmış insanlara bu fey'den verîlecekir. Niçin? Sizden zenginler arasında dönüp-dolaşan bir devlet olmasın diye. Yani mal, zenginden zengine taşınan bir şey olmasın.

Allah'ın Rasûlü size neyi vermişse onu alınız neden sizi yasaklamışsa hemen son veriniz. İşte Sevgili Peygamberimiz (A.S.)'in hadislerine de uymamız ge­rektiğine ilişkin bir ayet-i kerime de budur. Sevgili Peygamberimizin hadislerine uymamızla ilgili Kur'ân-ı Kerim'de 200 üzerinde ayet-i ke­rime sıralanabilir.

Bir çok ayet-i kerime "Allah'a ve Rasûiüne itaat ediniz" diye başla­maktadır.

Allah'tan sakınınız. Şüphesi Allah'ın azabı şiddetlidir. Sevgili Peygamberimizin söyledikleri, onayladıkları ve yaptıklarının delil olacağını, Allah (c.c) bu haşr suresinin 7. ayetinde; "Rasul size neyi veriyorsa onu alınız, neyi size yasaklıyorsa hemen vazgeçiniz, yapmayınız" diyerek bize bildiriyor.

Günümüzde bir kısım insanlarımız uydurma hadislere yapışıyor, öbürleri de onlara kızıyor sahih hadisleri de reddediveriyor. Sevgili Peygamberimizin sahih hadislerini reddetmek, bizim için peygamber örnek ve önder değildir demek aynı zamanda Kur'ân'ı inkar etme an­lamına gelir. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm de Allah (c.c). Sevgili Peygamberimizin emrine uymamızı; "etîullâhe ve etiurrasule, Allah'a itaat ediniz, Rasûle itaat ediniz" ayetiyle ifade etmektedir.

"Sen büyük bir ahlak üzeresin" buyuruyor Peygamberimiz için Allah (c.c). Ahlak nedir? Bir insanın bütün davranışlarının toplamına denir. , Peygamber efendimizin bütün davranışlarının toplamını Allah (c.c) onaylıyor demektir.

Günümüzdeki bazı geri zekalılarımız ise onaylamıyor. Bu, sevgili peygamberimizin ahlakından hiçbirini etkilemez.

Bu sebeble bizim için hem peygamberimiz Örnektir. O'nun nurunun aydınlığını alan, Kur'ân'ın nasıl yaşanacağını sevgili peygamberimizin hayatına bakarak" Öğrenen ashab'da bizim için önderlerdir, çünkü Allah (c.c) Kur'ân-ı Kerim'inde Ensar ve Muhacirini de övmüştür.[8]

8- (Bu ganimetler) Yurtlarından ve mallarından çıkarılan, Allah'ın lütuf ve rızasını arayan, Allah ve Rasûiüne yardım eden fa­kir muhacirlere aittir. İşte onlar sadıkların ta kendisidirler.

Evlerinden, mallarından, diyarlarından, yurtlarından çıkarılan fakir muhacirler ki, Allah'ın lûtfuna keremine ve rızasına erebilmek için, yurtlarından çıkmayı göze alan bu muhacirlere; Beni Nadr Yahudileri sürgün edildikten sonra, kalan mallarının taksimi ile ilgili bir ayet-i ke­rimedir bu.

Mal kazanmak için ne kadar zorluk çektiğinizi gözlerinizin önüne getiriniz. Bir gün geliyor Allah (c.c)'in dinini yaşamak ve yaşatmak, böylece, Allah'ın rızasını kazanmak için o dişi ve tırnağı ile kazandığı malından ayrılmak zorunda kaldığında, ikisi arasında tercih gerekti­ğinde (yani Rabbin dinini, Rabbin rızası doğrultusunda yaşamak mı?, yoksa evinde zillet içerisinde yaşamak mı? Allah'ın rızasını arayıp, evinden ayrılan insanlara Allah (c.c) bu dünyada da mülk verdiğini gösteriyor.

Onlar Allah'a ve Rasûiüne yardım ettiler. Yani Allah'ın dinine yar­dım ettiler. İşte onlar sadık olanlardır.

1. Sözleriyle sadıklar. Şehadet kelimesini getirmişler. Allah'tan başka yaratan, yaşatan ve yönetenin olmadığına yürekleriyle inanmış­lar, dilleriyle söylemişler.

2. Fiilen sâdıktırlar.

3. Uygulamalarıyla sadıktırlar.

Onların doğruluğunu rabbim mühürlüyor. Onun için Ashaba dil uza­tanların ahirette dili cehennemde dağlanır. Buna dikkat edelim.

Günümüzde bir kısım müslümammizda bir kısım sahabeye dil uzatma hastalığı başlamıştır.

Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasındaki olayı bir ilim adamımıza sor­muşlar: "Efendim şu olayı bir anlatıverseniz" demişler. Hoca, efendi de demişki; "onlar kılıçlarını kana bulamışlar, biz dilimizi kana bulamıya-lım" demiş.[9]

9- Onlardan (Muhacirlerden) önce yurda yerleşen ve iman sahibi olanlar (ensar) kendilerine hicret edenleri severler ve (Muhacire) verilen (ganimet) ler konusunda yüreklerinde bir ihtiyaç duymazlar ve ihtiyaçları olsa bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendisidir­ler. Bu ayette de Ensar övülüyor.

Ensar: Mekke'den Medine'ye hicret eden mü'min kardeşlerine, önce gönüllerini açan, sonra kucaklarını açan insanlar. Evlerinin kapılarını sonuna kadar açmışlar. İki dönüm tarlası varsa bir dönümünü kardeş­lerine bağışlamışlar.

Onlar Medine'ye yerleşmiş imanlarını gönüllerine yerleştirmiş, iman yurdunun sahipleri! Kendilerine hicret edip gelenleri seviyorlar. Kendileri ihtiyaç sahipleri oldukları halde o muhacirlere verilenlerden dolayı yüreklerinde herhangi bir üzüntü ve keder hissetmiyorlar.

Yani Beni Nadr Yahudilerinin geride bıraktıkları gayr-i menkul mal­ları olan "fey", muhacirler arasında dağıtılırken, Medine'li mü'minler yani Ensar, yüreklerinde hiçbir eziklik hissetmemişler. Efendimiz Ensar'a da dağıtmayı teklif edince Ensar; "bizim mallarımızı eşit bir şekilde dağıtmana razıyız." demişler.

Bu nasıl olur? Bunu rabbim cevaplıyor. "Nefsinin cimriliğinden kim korunursa işte kurtuluşa erenler onlardır." Burada "korunursa" denili­yor. Bu kelimeye iki türlü mana verilebilir.

1. Kişi kendi gayretiyle kendisini cimrilikten korursa.

2. Kimi Allah korursa manası var.

Bana göre ve tefsircilerimizin çoğunluğuna göre de, birincisi daha doğrudur. Bizi Allah korusun, bizi bize bırakmasın. Sevgili Peygamberimizin de bir güzel duası var "Ya Rabbi! bir göz açıp kapa­yıncaya kadar beni bana bırakma. "Bu duayı çok okuyalım.[10]

10- Onlardan (Muhacir ve ensardan) sonra gelenler: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce imanla geçip giden kardeşlerimizi bağışla. İman edenlere karşı gönlümüzde bir kin bırakma. Rabbimiz, şüphesiz sen şefkatlisin merhametlisin" derler. Bu ayet çok güzel bir duadır. Bu ayet-i ezberleyiverin.

Onlardan sonra gelenler şöyle derler: "Ey bizim Rabbimiz! Bizi af­fet, kardeşlerimizi affet, bizden önce imanla geçen kardeşlerimizi affet: Bizden önce gecenler;

1.Ölmüş olanlar,

2. Bizden Önce bu davaya hizmet etmiş ve sağ olanlar kastedilir. "Ya Rabbi! Yüreğinde iman olan hiçbir kuluna bizim kalbimizde kin bırakma." Bu duayı bu günlerde çokça okumalıyız. Hiçbir Mü'mine karşı yüreğinizde kin taşımayın. Kin besleyecek çok din düşmanı var.[11]

11- Münafıkların, kitap ehli kafir kardeşlerine: "Eğer siz (yurdunuzdan) çıkarılırsanız bizde çıkarız, sizin aleyhinizde ebediyen kimseye itaat etmeyiz, eğer savaşa tutuşursanız size elbette yardım ederiz." dediklerini görmedin mi? Allah onları yalancı olduklarına sahicilik eder.

12- Eğer onlar (Beni Nadr Yahudileri) çıkarılsalar onlarla beraber (münafıklar) çıkmazlar. Eğer harbe tutuşsalar onlara yardım etmez­ler. Yardım etseler bile sırtlarını dönüp kaçarlar. Sonra yardım olunmazlar.

Medine'de yaşayan münafıklar Medine'nin çevresindeki yahudiler-den olan Beni Nadr kabilesine diyorlar kî; Eğer siz bu ülkeden çıkacak olursanız veya çıkarılacak olursanız bizde sizinle beraber çıkarız.

Yani "biz sizin arkadaşınız, kardeşiniz, yardımcınızız. Sizin dışı­nızda hiçbir kimseye itaat etmeyiz. Size karşı harbedilecek olursa biz size yardım edeceğiz." diyorlar. Allah (c.c) da.sevgili Peygamberimize haber veriyor. "Allah şahiddir ki, onlar yalan söylüyorlar.

Eğer Yahudiler Medine'den çıkarılacak olsalar münafıklar çıkmaya­caklar. Eğer onlara karşı harbedilecek olursa Medine'li münafıklar on­lara yardım etmeyecekler. Yardım etmeye kalkışacak olduklarında sıkıyı görünce sırtlarını dönüp kaçacaklar. O'ndan sonra da yahudilere hiç bir yardım edecek olmayacak.[12]

13- Onların göğüslerinde sizin korkunuz, Allah korkusundan daha şiddetli. Bu onların anlayışsız bir toplum olmalarındandır.

Niçin böyle yaparlar bu münafıklar? Allah'tan fazla Allah'ın kulların­dan korkarlar. Bu da akılsızlıklarından işin inceliğini bilmemezlikten kaynaklanmaktadır diyor Allah (c.c). Allah'tan ziyade kalplerinde sizin korkunuz daha şiddetli diyor Allah (c.c).

Günümüzde de öyle değilmi? Günümüzdeki imansızların televizyondaki ve radyodaki konuşmalarına bakıyorum da, Allah'ı rahatlıkla hafife alıyorlar. "Allah'ı bizim işlerimize karıştırmayız" diyorlar. Bunu söylerken Allah'tan korkmuyorlar.[13]

 

Devam Edecek...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Önceki Mesajın Devamı...

 

14- Onlar sizinle ancak surlarla çevrili şehirlerde veya duvarların arkasında savaşırlar. Onların kendi aralarındaki çatışmaları çetin­dir. Sen onları birlik sanırsın, kalbleri paramparçadır. İşte bu, onla­rın akılsız bir toplum olmalarındandır.

Siyasal Bilgiler Fakültesine giden dostlarımız var. Orada öyle şey­ler öğretiliyor ki; "Vallahi kardeşim siyaset sahnesinde batılı bizden çok ileri yapacak bir şey yok. Dünyanın hesabını yapmışlar. Ormanların, insanların hesabını yapmışlar. Bizim görevimiz, onlar ne verirse tutacağız ne verirse yutacağız" diyorlar. Ancak Rabbim de bize siyaset öğretiyor.

"Onlar sizin karşınızda topyekün çıkıp harbedemezler. Ancak çok korunmuş kalelerin içerisinde veya sağlam duvarlar arkasından harbe-rîerler. Yani bu günkü ifadeyle tanklarının, uydularının uzaydaki füze­lerinin arkasından savaşabilirler. Müslümana karşı birlik oluyorlar ama kendi aralarında da kavgaları çok şiddetlidir.

Almanya ile İngiltere arasındaki kavga; bizim onlarla olan kavga­mızdan daha şiddetlidir. Yeterki bu ince siyaseti kavrayabilecek Kur'ân'i eğitimden geçmiş insanlar olalım. Rabbim en doğrusunu söy­ler."

"Ama hocam! onların birlikleri var. Uluslararası işbirliği örgütleri var. Harb sanatında, ekonomide, siyasette işbirliği kurmuş­lar, "derseniz!? Rabbim'de diyorki; "Sen onları birlikte zannedersin." "Ama hepsinin kalpleri ayrı ayrıdır." Nasıl ki mideler ayrı ayrıdır, kalplerde ayrı ayrıdır. Bu birlikteliği biz şöyle görelim. Çok afedersiniz: Bir leş etrafındaki köpekler gibidir. Buna birlik denilmez. Buna bir çıkar uğrunda biraraya gelme denilir.

Bunlar, onların aklı başında olmayan bir toplum olmaları nedeniyle­dir.[14]

15- Durumları, onlardan yakın bir zaman önce yaptıklarının cezasını tadanları (Bedir müşrikleri) nın durumu gibidir. Onlar için açık bir azap vardır.

16- (Münafıkların) durumu şeytanın durumuna benzer. O (şeytan) insana: "İnkar et" demişti. (İnsan) inkar edincede: "Ben senden uzağım. Ben alemlerin Rabbi Allah'dan korkarım" demişti.

17- Sonunda ikisinin(azan-azdıran) de akıbeti; içinde ebediyyen kalacakları ateş oldu. İşte zalimlerin cezası budur.

Bunların durumu, daha önce yaptıklarının cezasını çekenlerin duru­muna benzer. Yani Kureyş'in Peygamberimize karşı inatla ve acıma­sızca saldırmalarının neticesinde, Bedir'de cezalarını çekmişlerdi. Bunlar da cezalarını çekerler.

Medine'deki münafıkların, Medine'deki yahudilere; "biz sizinle beraberiz" dey ipte sonra vaz geçmeleri şeytanın durumuna benzer.

Şeytan da önce insana "Gavur ol" diyor. Onlara vesvese veriyor, birçok şüpheler uyandırıveriyor. O kafir oluverince bu sefer şeytan di­yor ki; "ben senden uzağım. Ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korka­rım. Ben senin yanında duramam. Senin kafirliğine ben dayanamam" deyip ondan uzaklaşıveriyor.

Bu ayetin tefsirinde İbn Kesir, İbn Cerir Taberi'den naklen, Hz. Abdullah b. Mesud'dan haber verdiği bir olayı nakleder;

"Şeytan bir rahibi azdırmak ister. Onu kafirleştirir. O'nun yanma bir kadın gönderir. Kadınla beraber olmasını sağlar. Kadından zina mah­sulü bir çocuk meydana gelir. Bu defa çocuğu öldürmesini ister, Rahip çocuğu öldürür. Sonra da kadını öldürmesini telkin eder, kadını da öldü­rür. 'Seni bu işten kurtarırım ama bana secde edersen' demiş şeytan.

Rahib şeytana secde edince şeytan'da demiş ki; "ben senden korku­yorum, ben senden uzağım" demiş ve uzaklaşmış."

Hataya bir defa Hüsünce ardından binlerce hata gelir. Bundan kur­tulmanın yolu da şeytanın vesveselerinden hiç birini aklımıza koyma­maktır.[15]

18- Ey iman edenler, Allah'dan sakının. Herkes yarına ne hazırla­dığına bir baksın. Allah'dan sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınız­dan haberdardır.

İnsan günlük hayatında hep yarınına göre kendisini ayarlar. Mesela çocuklarınızı hep yarına göre yetiştiriniz. İlk okuldan sonra gideceği okulu ayarlıyor, hesaplıyor ona göre faaliyet yürütüyorsunuz. Orta öğ­retimden sonra yüksek öğretimde nereye gitsin, hangisine giderse dünyevi ve uhrevi kazançları olabilir diye araştırmalar yapıyorsunuz.

Gençliğinizde ihtiyarlığınız için hazırlıklar yapıyorsunuz. Evim ol­sun, arabam olsun istiyorsunuz. Bütün ömrümüzde yaptığımız çalış­malar yarına yöneliktir. Ama bu dünyanın yarınları bitiyor. Bir sonu var.

Kur'ân-ı Kerim'de kastedilen yarın: "ahirettir." Allah (c.c) bu on se­kizinci ayet-i kerimede; "Ey iman edenler! Ey Allah'ın varlığını birliğini kabul edenler! Kur'ân'ı tasdik edenler! Peygamberin getirdiği herşeyi tasdik eden kişiler! Doğrulayanlar! inandıklarını dille söyleyen, kalple onaylayan, fiiliyle de bunu yerine getirenler! Allah'tan sakınınız. O'nun sevgisini yitirecek hiçbir eyleme girmeyiniz." buyuruyor.

Her can yarına ne hazırladığına da bir baksın. Yarın yararlanmak üzere neleri Önden gönderdiğine bir bakıversin. Allah (c.c); "sonu gelmez seneler de orada kalınacak" diyerek bize bildiriyor. O ebedi yarına ne hazırladığına her can, her nefis bir bakıversin diyor Allah(c.c).

Herkes bir hazırlık yapmalı. Bu hazırlığın başı da Allah'tan kork­maktır. Allah'tan korkmak demek Allah'ın bu yurdunda yürürken, ko­nuşurken yerken, içerken, her türlü faaliyetleri yürütürken Allah'ın ku­rallarına uyup uymadığına dikkat etmesi,ve uymaya özen gösterme­sine takva hali diyoruz.

"Azık alınız. Azıkların en hayırlısı takva azığıdır."[16] "En güzel elbise takva elbisesidir." Şüphesiz Allah (c.c) yapmakta olduğunuz her şeyden haberdardır. Gizli kalan hiçbir şey yok.[17]

19- Allah'ı unutan ve Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasıkların ta kendisidirler.

Allah'ı unutan insanlar gibi olmayınız. Bu bize emrediliyor. Allah'ı unutanlara Allah'a iman ediniz diye emredilir. İman edenlere ise, şu Allah'ı unutan insanlar gibi olmayın diye emredilir.

Allah'ı unutan insanlar kime zarar verebilirler? Rabbim diyor ki; "Allah'da onlara kendilerini unutturuverdi." Dikkat edin.! Kıyamete ka­dar gelecek olan insanların özellikle ateistlerin, ataistlerin durumunu açıklayan bir ayet-i kerime. Allah'ı unutanlara Allah kendilerini unutturur.

Bir insan kendisini nasıl unutur? Şöyle unutur. Hani dalgındım, bir anda dalıvermişim ve trafik kazası bundan meydana geldi diyor. Bir anlık dalgınlığın zararı kişinin kendisinedir. İşte böyle bir ömür boyu dalgın yaşayan insanlar vardır. Bu insanların da cezaları kendilerine-dir. Kendileri kendilerinin odununu hazırlamaktadırlar, kendi ateşlerini yakmaktadırlar. Kendi ateşlerine günahlariyla, isyanlarıyla, inkârlarıyla benzin sıkmaktadırlar.

İşte onlar fasıkların ta kendileridir.

Allah'ın itaatinden çıkmış, Allah'ın çizgisini çiğnemiş, dışarıya çık­mış insanlardır bunlar.[18]

20- Ateş yaranı ile Cennet yaranı bir değildirler. Cennet yaranı muradına erenlerdirler.

Cehennem yaram ile yani cehennemliklerle cennetlikler bir değildir. Cennetlikler kurtuluşa erenler, kazananlar, başarıya ulaşan insanlar­dır. "İyiliklerle kötülükler denk değildir" diye ayet vardır.

İyiliği seçen, yani İslam'ı seçen bir insanla, isyanı seçmiş insan denk değildir. Başarılı insanlar cenneti elde edenlerdir. Cenneti elde etmek için de imanımızın çok kuvvetli olması lazımdır. Bizim imanımız bizim vicdanımızın zabıtası olmalıdır.[19]

21- Eğer biz Kur'ân'ı bir dağın üzerine indirseydik, sen onu Allah korkusundan baş eğmiş çatlamış olarak görürdün. Düşünsünler diye insanlara bu misalleri anlatıyoruz.

Eğer bu Kur'ân herhangi bir dağın üzerine indirilseydi, dağ Allah'a olan haşyetinden param parça olurdu.

Haşyet; çok sevdiğiniz birinin yanına vardığınız da onun size karşı olan sevgisinden bir şeyin eksilmemesi için oturuşunuza, kalkışınıza, konuşmalarınıza dikkat etmenize denir. Asıl haşyet Allah'a karşı ol­malıdır. Çünkü bütün sevdiklerimizi yaratan O'dur.

Böylesine güzel, böylesine hikmetli, Allah kelamının hakkını ben veremem endişesiyle parçalanır.

Rabbim dağlara indirmemiş Kur'ân'ı. Dağlar insan için yaratılmıştır, yıldızlar insan için yaratılmıştır, güneş insan için yaratılmıştır. Yani bir insana yapılan masraf dünyanın bütün altını gümüşü, yakutu ile karşı­lanamaz.

İnsana sözlerin en güzeli olan Allah'ın kelamı indirilmiştir. "Allah en güzel kelamı indirmiştir. En güzel söz Allah'a aittir." Öyleyse biz bu kitabın kıymetini bileceğiz.

Kur'ân'ın kıymetini bilmek onu okumaktır, hatmetmektir. Ancak O'nu okumaktan gaye tefsirini okumaktır.

Kur1 ân'a isyan edenler, onu inkar edenler dağlardan daha aşağıdır­lar. Hatta Bakara suresinde Allah (c.c) "Onlar taşlar gibidir. Hayır! taşlar gibi değil. Çünkü nice taşlar vardır ki onlardan sular fışkırır. Bunlar taşlardan daha katıdır." buyruluyor.

Bir Türk şairi de kafiri anlatırken diyor ki;

Binlerce Ferhat bir araya gelse, kafirin yüreğinden bir damla su çı­karamaz.

Allah (c.c) böylece bize örnekler veriyor ki, insanlar düşünsünler, ne yaptıklarını anlasınlar.[20]

22- O öyle bir Allah'dır ki, Ondan başka ilah (yaratan, yaşatan ve yöneten) yoktur. Gizliyi de açığı da bilir. O Rahmandır, Rahimdir.

Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuş: "Kim bu Haşr suresinin son 3 ayetini "Euzubi ila hissemi-il alimi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim" diyerek okursa ve o gün akşama kadar ölürse şehit sevabı alır. Aksam okursa ve ölürse şehit olur. Allah yetmiş bin melek gönderir de okuyana dua ederler."[21] Bu sevaba nail olmak için 1400 seneden beri müslümanlanrmz tarafından okunmaya devam ediliyor.

Allah (c.c) bir ayetinde: "En güzel isimler Allah'a aittir, Siz o güzel isimlerle Allah'a dua ediniz." buyuruyor.[22] Yani kendisine nasıl dua etmemiz gerektiğini yine kendisi bize öğretiyor. Onun için sevgili Peygamberimizin bütün dualarına dikkat edin. Sahih hadisler­den bize gelen dualara dikkat ederseniz, duanın içerisinde esmau'l-husna ağırlıktadır.

Bir ayet-i kerime de, Allah'ın 16 tane ismi vardır. "O Allah ki O'ndan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur." Sabahleyin kalkıp sabah namazınızı kılıyorsunuz ve namazınızın ar­kasından bunu okuyorsunuz. Biraz sonra hayata atılacaksınız. Hayatta karşınıza çeşitli insanlar çıkar. Siz sabahleyin kendinizi bile-yiyorsunuz. "Bugün akşama kadarki hayatımda birileri karşıma çı­kar, Rabbimin emrine zıt bir emir verirse, Rabbimin yasağına zıt bir yasak koyarsa ve buna zorlarsa, ben onu yapmam. Çünkü ben Allah'a ibadet ediyorum, Allah'a itaat ediyorum. O'nun yap dediği doğrudur, yapma dediği de doğrudur" diyerek kendimizi şartlandırı­yoruz.

Allah gizlide olanı da bilir, açıkta olanı da bilir. Halbuki günümüzde kendisini ilah yerine koyanlar; açık olanlar kendi akılları oranında bilir­ler. Gizli olanları ise zaten bilemezler. O Rahmandır, O Rahimdir.

Yeryüzünde gördüğümüz herşey Allah'ın Esmau'l-Hüsnasının birer tecellisidir. Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şerifinde; Allah'ın 99 ismi vardır. Kim bunları sayarsa cennete gider" diyor. Hadisi Buhari, Müslim ve bir çok sahih hadis kitaplarında bulabilirsinizBuradaki "sayarsa" diye terceme ettiğimiz "Ahsaha" kelimesini şerhederlerken: öğrenen, anlayan, hayatına tatbik eden kişi diye manalandirmişlardir.

Tirmizi ile İbn Mace ise hadisi verdikten sonra, 99 Esmau'l-Hüsnayi da saymışlar.[23] Ebu Hureyre (R.A)'nm rivayeti ile bize nakledivermişlerdir.

Diğer hadis kitaplarında yalnız Allah'ın 99 ismi vardır, kim onları sayarsa cennete gider der ama 99 esmayı saymaz. Şimdi burada Tirmizi'nin rivayet ettiği 99 Esma-ul Hüsna'yı veriyoruz.

Ama tarihimiz boyunca her mezhepten değerli ilim adamlarımız es-maül husna şerhi ile ilgili çok güzel kitaplar yazmışlardır. Bütün İslam uleması tarafından bu kabul görmüştür. Ama şunu söyliyeyim. Allah'ın o güzel isiml6ri yalnız 99 değildir. Sevgili Peygamberimizin bir hadiste bize bildirdiği 99 dur. O hadiste olmayıp ta Kur'ân-ı Kerim'de geçen bir çok esmau'l-Hüsna vardır. Peki bu iki haber çelişiyor mu? Hayır.

Sevgili Peygamberimiz Kur'ân da.zikredilen 100'den fazla Esmau'l-Hüsna'dan 99 tanesini toplayivermiş. Şimdi size Zeccac'ın "Tefsiru Esmaillahil Hüsna" isimli eserinin girişinde verilen, Kuran'ı Kerim'de geçen, Esmaül Hüsna'nın sure isimlerini ve ayet numaralarını veriyor.

Bu Rabbimin verdiği nimete karşı sevgimizin ifadesidir. Herkes bilir ki bal tatlıdır. Peki hep balı yeseler de konuşmasalar olur mu? Olmaz. O zamanda bal tatlı olmaz!

İnsan sevdiğini sever. Ama bir de sevdiğini söylüyor. Sevgili Peygamberimiz de; "sevdiğiniz insanlara sevdiğinizi bildirin" diyor. Mantıken söylenmemesi gerekir gibidir. Yani söylemeye ne gerek var. O da zaten biliyor diyebiliriz. İnsanlık hayatında da görüyoruz. Sevdiğinizi söylerseniz hem karşı tarafta hem de sizin tarafınız da o sevgi oranı artacaktır.

Biz Allah'a iman ediyoruz. Allah (c.c)'ı seviyoruz. Ama O'nun is­mini de anmaya devam ediyoruz.

Allah (c.c)'ın bir çok güzel ismi vardır ama hepsi "ALLAH" ismi ce­lali ve cemalinin içerisinde toplanmıştır. Ama yansımasında; 99 , Esmau'l-Hüsna farklılık gösterir.

Allah'ın esması alıma göre farklılık gösterir. Onun için biz gönül ka­pımızı Rabbimizin bütün esmasına açacağız,[24]

23- O öyle bir Allahdır ki, ondan başka ilah yoktur. Melik (egemen), Kuddüs (tertemiz), Selam (esenlik veren) Mümin (Güven veren), Müheymin (koruyan), Aziz (güçlü, galip) Cebbar (zorlayan, yaralar saran), Mütekebbir (çok yüce) dir. Allah onların ortak koş­tuklarından yücedir.

O Allah ki; "O'ndan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur."

Önemine binaen tekrarlıyoruz. Bu cümle bizinvhürriyet sembolümüzdür, hürriyet sloganımızdır, Allah'tan başka hiçbir kimseye kul olmayacağımızı ifade ettiğimiz, bü­tün dünya insanıninda bildiği bir slogandır.

O Allah Melik'tir. Melik; bütün mülkün hem mülkiyeti kendisine ait olan, hem de yönetimi kendisine ait olandır. İnsanlar melik olmazlar. İnsanlarda bu isim mecazi anlamdadır.

Yeryüzündeki 6 milyar insanın 6 milyarı da; yeryüzünün, gökyüzü­nün yönetiminin bir Allah'a ait olduğunu bilir ve söylerler. Her ne kadar söylediği kelimeler farklı olsada hepsinin kasteddiği aynıdır. "-Kaddı yare kimi ar'ar dedi kimisi elif.

-Cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif." diye bir şiir vardır. Herkes sevgiliyi tarif ediyor ama herkes farklı farklı tarif ediyor. İnsanlar da; "yeri göğü yaratan, çiçeklerle donatanın Allah olduğunu" bilirler. Ondan sonra ihtilaf başlıyor. Sonra bir kısmı diyor ki; Allah yeri göğü yaratmış ama insanların yönetimine Allah'ı karıştırmayın.

O Allah Kuddüstür. Yani tertemizdir. Kendisi tertemizdir. Kendisi tertemiz olunca, insanların da temizlenmesi için mukaddes kitabını gönderen Allah (c.c)'dır.

O "es-Selamdır." Kendisi her türlü ayıplardan selamettedir, beridir, insanlara İslam'ı gönderen O'dur. Ahirette cehennem azabından insanlan selamette kılacak olan O'dur. Dünya'da insanları rüsvayhktan kur­taracak olan İslâm'ı gönderen O selam olan Allah'tır. Müslim'de: Selam'a iman etmiş insan demektir.

O "mü'min'dir." Kendi varlığını önce kendisi tasdik edendir. Mü'min iman edenleri emniyette kılandır. Cehennemden emniyette kılan, bu dünyada da korkulardan emniyette kılandır.

O "Müheymin'dir." Yarattıklarını gözeten ve koruyandır. Şahid, Hafız, Rakib isimlerini kendinde bulundurandır. Bizi gözeten O.

O "Aziz'dir." Güç ve kuvvet sahibi olandır. İzzet sahibi olan Allah (c.c) dır.

O "Cebbar'dır." zalimlerin belini kıran, mazlumların yarasını sarandır.

O "el-Mütekebbir'dir." Büyükler büyüğüdür. En büyük olandır. Onların Allah'a ortak koşmalarından Allah münezzehtir.[25]

24- O Allah yaratan, düzelten, şekil verendir. En güzel isimler ona aittir. Göklerde ve yerde olanlar onu teşbih ederler. O herşeye gücü yetendir, herşeye hükmedendir.

Yaratan O, yarattığına şekil veren O, o şekli en güzel şekilde tasvir eden yine O'dur.

En güzel isimler Allah'a aittir.

Göklerde ve yerde her ne var ise Allah'ı-teşbih eder. O her şeye gücü yeten, hükmeden, hükmünde hikmet sahibi olandır.[26]

----------------------------------------------------------------------

Koca cebrail katıra binmiş gelmiş..

Barı BEYAZ BİR AT deyinde... bir manası olsun....

 

Cevap : Cebrail insan suretine girebilmektedir. İnsan suretine girip katıra veya ata veya başka bir hayvana binmesi neden sizi şaşırtıyor acaba :D

Nitekim Kur'an'ın başka bir bölümünde Hz.İbrahim ile insan şeklindeki melekler konuşuyorlar. Ve oğlunun olacağını söylüyorlar.

Bu Kur'ana göre bir çelişki değildir. Aksine Kur'anı destekler.

 

 

Bir katıra binmişolarak bir melek geliyor... Muhammed bununla konuşuyor.

Emir alıyor... Ve bir kabileyi yok ediyorlar..

Bu katırla gelen melek kendi başına karar alamaz. Bunu biliyoruz da.

 

Cevap : Kendi başına karar almadığını biliyorsun da.Yok etme emrinin Allah tarafından cebrail aracılığıyla Hz.Muhammed'e bildirdiğini nasıl kabul etmiyorsun. Açık konuşalım kardeş. Kur'an'ı bı saçma cümlelerle çelişkili addedemezsiniz.

 

 

Şimdi bu olayların tarihi boyutunu inceleyince olayların sizin dediğiniz gibi olmadığı ortadadır.

Bu duurmda ilk yapılması gereken şey kabul edip susmakken. Yaptığınız şey Hz.Muhammed'in kişiliğinde bir açık aramaktır.

Yazık. Yazık ki, baktığınız halde görmüyorsunuz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bize bir katır üzerinde ve bir insan suretinde gelen Melek ten bahsediyorsunuz.

 

Bunların hepisi bizim tarafımızdan kabul edilmeyecek türden şeyler.

 

Allah , melek , cin , şeytan , peri , huri , gılman........

 

Bunlar metafiziki kavramlardır.

 

Bilimsel yollarla ispatlanamaz.

 

Sadece iman edilir.

 

Bunun da BİLİMSEL bir yönü yoktur.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bize bir katır üzerinde ve bir insan suretinde gelen Melek ten bahsediyorsunuz.

Bunların hepisi bizim tarafımızdan kabul edilmeyecek türden şeyler.

Allah , melek , cin , şeytan , peri , huri , gılman........

Bunlar metafiziki kavramlardır.

Bilimsel yollarla ispatlanamaz.

Sadece iman edilir.

Bunun da BİLİMSEL bir yönü yoktur.

 

Saygılar.

 

Zaten iman etmenizi beklemiyorum ki. Siz yanlış anladınız.

Ben Kur'anın getirdiği kuralların adil olduğunu ve bir insanların tarafsız olarak baktığında bile bunu kabul edeceğini söylüyorum.

Yapılan iftiraların mesnetsiz olduğunu. Turan Dursun 'un getirdiği kaynaklardaki hadis çevirilerinin yanlış yapıldığını veya eksik yapıldığını. Bunlar kesin gibi kabul ediliyorsa dogmatizmden ileri gitmeyeceğini söylemeye çalışıyorum.Bilimsel yargıların da İslam'ı hiçbir zaman yanlış göstermediğini aksine değişmiş şeriatleri yanlış gösterdiğini söylüyoruz.

 

Sizin düşünce temellerinizin birçoğu felsefidir.Ama siz bu felsefi temellerin bilimsel olduğunu öngörüyorsunuz. O zaman biz de METAFİZİK (felsefenin bir dalı) kavramlara inanıyoruz ve bunu bilimsel görüyoruz. Al sana bir çıkmaz daha. Şimdi ne demeli?

Olayı sefil mantık hesabına çekmemek dileğiyle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sn msn cı.

 

Kopyala + Yapıştır yapmadığınız zaman , sizinle tartışılır. Gerçek msn ci var karşımızda .

 

 

Olaya bakın.

 

 

Bir katır üzerinde Cebrail isimli melek geliyor.

 

Bu melek insan görünümlü oluyor.

 

Bir mesaj getiriyor. Falanca kabilenin üstüne yürüyecez.. Savaçacaz diye.

 

Ve o kabilede bisürü masum insan ya öldürülüyor. Ya sürgün ediliyor.

Malına mülküne el konuyor.

Anası ,karısı , kızı cariye yapılıyor.

 

Bu olayda biz temel 2 şeyi kabul etmeyiz.

 

1- Metafiziki bir kavram olan MELEK. Onu yönlendiren ALLAH bunlara inanmayız.

 

2- Bide ZÜLÜM var ortada. Onu kabullenmeyiz. Talan , cinayet , kölelik , cariyelik.

 

Siz ise bunları savunursunuz.

 

Farkı görebildiniz mi.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gelelim olayı kimin yaptığına?

Olay olmadan önce Bush Başkan olmak istiyordu.

Ve Başkan olmak için de insanların oylarını alması gerekiyordu.

İnsanlar Bush'u sevmediği için oylarını ona vermeyeceklerdi. Bush ve Evangelist bir takım sapkınlar ABD derin devletini harekete geçirip Terör havası estirdiler. Ve bu olaydan sonra Bush : ''Bana oy verin Ladin'i cezalandırayım,Terörü bitireyim'' dedi. Halk doğal olarak psikolojik bir harpte bu çağrıyı değerlendirecekti. Ve öyle yaptı. Oylar Bush'a. Bush da Beyaz Saraya gitti.

 

 

Sn msnci

 

11 Eylül olayları olduğunda Bush zaten başkandı.

 

Bu kadar da olmaz.

 

Siz bu bilgileri ancak ***** insanlara yutturabilirsiniz.

 

Daha bikaç sene önce olmuş olayı...

 

Bu kadar saptırarak anlatabilen birine başka bişey demem.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sn. msn ci,

 

Şu kopyala yapıştır huyundan vazgeçiniz. Forum sayfalarını bu kadar uzun ve bu yüzden okunmayacak yazılarla doldurarak hiç bir şey elde edemezsiniz. Tartışmaları takip edemez olduk!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

TAKLAMAKAN'a :

''11 Eylül olayları olduğunda Bush zaten başkandı. '' demişsiniz.

 

Helal olsun o kadar sözden bunu çıkarmışsınız.Ayrıntılara takılmayın bizim dediğimi 11 Eylül genel anlamda Bush ve Evangelistlerin birlikte Derin devlet yapılanmalarına yaptırdığı bir olaydır.

ReOpen911.com internet sitesi Boutin’in (Fransız Bayındırlık Bakanı) verdiği bir röportajı “Fransız hükümeti 11 Eylül’ü Bush’un düzenlediğini düşünüyor” başlığıyla yayınladı.

Röportajın videosunda Christine Boutin’’e “Sizce 11 Eylül saldırılarını Bush yapmış olabilir mi?” diye soruluyor, politikacı da “Bence mümkün” diye yanıt veriyor.

Emekli Pakistanlı general Hamid Gül, United Press International'a verdiği bir röportajda 11 Eylül saldırılarının ABD Hava Kuvvetleri'nde İsrail'le işbirliği halinde olan hain unsurlar tarafından yapıldığını iddia etti.

ABD Mimarlar Enstitüsü üyesi Richard Gage bile ,“Korkunç bir sonuca vardık: 11 Eylül saldırıları ABD yönetimi içinden planlanıp yönetildi” diyor. Buna rağmen müslümanlar bu olaydan nasıl sorumlu tutuluyor. Dİyelim ki küçük bir ihtimal bile olsa gerçekten birkaç müslümanım diyen birlerii yaptı.Onların yaptığı yüzünden türm müslümanlar ve İslam'iyet suçlanabilir mi?

 

Konuyla ilgili bazı haber başlıkları :

www.tesbitler.com/iha/11eyl6.htm

http://arsiv.sabah.com.tr/2007/07/08/haber...83F781959B.html

12.10.2007 / ERDAL ŞAFAK / SABAH - 11 Eylül’ü kim yaptı?

Not : Tamer Korkmaz'in ''1 Eylül'le korkutan” Bush ve NATO'su'' adlı makalesini de bulabilrseni okumanızı tavsiye ederim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Olay olmadan önce Bush Başkan olmak istiyordu. Ve Başkan olmak için de insanların oylarını alması gerekiyordu. ....

.. Oylar Bush'a. Bush da Beyaz Saraya gitti.

 

Yukarıdaki bilgide akla zarar hata var.

 

Yorumsa bile gene akla zarar hata var.

 

11 eylül olayları olduğunda Bush başkandı. Doğru bilgi budur.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yukarıdaki bilgide akla zarar hata var.

 

Yorumsa bile gene akla zarar hata var.

 

11 eylül olayları olduğunda Bush başkandı. Doğru bilgi budur.

 

Saygılar.

 

 

Sevgili TAKLAMAKAN,

 

Bu tür akla zarar çarpık bilgilere alıştık. Komplo terorisinin de bu denli havadan uçanı :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili TAKLAMAKAN,

 

Bu tür akla zarar çarpık bilgilere alıştık. Komplo terorisinin de bu denli havadan uçanı :)

 

Arkadaşım yüzyıllık plan yapan devletlerin politikalarında tabiki senin anlayamayacağın, ****** olgular olacaktır.

Bush'un başkan olup olmaması yorumsal bir hatam olabilir(Özür dilerim). Ama yorumlarımın bir kısmını alacağınıza tümünü irdeleseniz belki ne demek istediğimi anlarsınız.

------------------------------------

ReOpen911.com internet sitesi Boutin’in (Fransız Bayındırlık Bakanı) verdiği bir röportajı “Fransız hükümeti 11 Eylül’ü Bush’un düzenlediğini düşünüyor” başlığıyla yayınladı.

Röportajın videosunda Christine Boutin’’e “Sizce 11 Eylül saldırılarını Bush yapmış olabilir mi?” diye soruluyor, politikacı da “Bence mümkün” diye yanıt veriyor.

Emekli Pakistanlı general Hamid Gül, United Press International'a verdiği bir röportajda 11 Eylül saldırılarının ABD Hava Kuvvetleri'nde İsrail'le işbirliği halinde olan hain unsurlar tarafından yapıldığını iddia etti.

ABD Mimarlar Enstitüsü üyesi Richard Gage bile ,“Korkunç bir sonuca vardık: 11 Eylül saldırıları ABD yönetimi içinden planlanıp yönetildi” diyor. Buna rağmen müslümanlar bu olaydan nasıl sorumlu tutuluyor. Dİyelim ki küçük bir ihtimal bile olsa gerçekten birkaç müslümanım diyen birlerii yaptı.Onların yaptığı yüzünden türm müslümanlar ve İslam'iyet suçlanabilir mi?

 

Konuyla ilgili bazı haber başlıkları :

www.tesbitler.com/iha/11eyl6.htm

http://arsiv.sabah.com.tr/2007/07/08/haber...83F781959B.html

12.10.2007 / ERDAL ŞAFAK / SABAH - 11 Eylül’ü kim yaptı?

Not : Tamer Korkmaz'in ''1 Eylül'le korkutan” Bush ve NATO'su'' adlı makalesini de bulabilrseni okumanızı tavsiye ederim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Merhaba ,

 

kinanmasi gereken terör eylemi, asdigim yazida , ne yüceltiliyor ne de "müslümanlarin" zaferi olarak bir niteleme geciyor.

 

Baslik "Islamin zaferi" 11.09. beklenenlerin haricinde , Islam dinine olan ilgi artmakla beraber , Islam dinine girenlerin sayisi batida %300-400 oldugu konusu isleniyor. Makale , bu ara kaynak vermeyi unutmusum , haber7 yer aldi , bir tercümeden ibaret olup Asil makale "newstime7.com adli internetsitesinde orjinal haliyle okunabilir.

 

Orjinal basligin aslinda " 11.09. den sonra Islam ivme kazandi" olmasi gerekirdi.

 

Bence 11.09. terör eylemini kim,ne icin yapti mechul. Sadece sonradan olanlardan yola cikarak kimin kazancli cikti , kim kaybetti ortada.

 

"Müslümanlar yapti" kolayciligi yillardan beri yasiyoruz , ama bugün "Mumcunun Ergenekon tarafindan Mossad öldürtüp bunu müslümanlarin üzerine atilmasi

vakasi ile karsi karsiyayiz ... ve bunlar artik "teori" degil. Danistay da ayni ve bir sürü toplumu sarsan,travma gecirten cinayetler de ayni ...

 

11.Eylülden kalan bir sürü cözümlenmeyen hadiseler var. Belki ileride ne tür karanlik iliskiler oldugunu,ayni bugünlerde Ergenekonla ilgili gibi, ögreniriz.

 

11. Eylülü gerceklestirenlerle müslüman olarak bir isimiz olamaz. Tasvibi de mümkün degil , mesrulastirilmasi da ancak paranoyak bir beynin eseri olabilir.

 

Öküzün altinda buzak aramaya gerek yok ... Bu makale ancak bir makale ... Ilgimi cekti o kadar ...

 

11.Eylül konusunda bir makale de Harun Yahyadan:

 

TOZLU DUMANLI BİR FİTNE

 

Tozlu dumanlı, karanlık bir fitne görülecek, bunu diğerleri takip edecek...

(Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 26)

 

Peygamberimiz (sav)’in bildirdiği ahir zaman alametlerinden biri olan bu hadiste, Mehdi'nin çıkışından önce, tozlu ve dumanlı, karanlık bir fitnenin görüleceğinden söz edilmektedir. Fitne, "insanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya hak ve hakikatten saptıracak şey, savaş, azdırma, karışıklık, ihtilaf, kavga" gibi anlamlara gelen bir kelimedir. Hadiste bu fitnenin ardında toz ve duman bırakacağı belirtilir. Ayrıca bu fitnenin "karanlık" olarak nitelendirilmesi, nereden geldiği belli olmayan, umulmadık bir olay olduğuna işaret kabul edilebilir.

 

Bu açılardan bakıldığında söz konusu hadisin, 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'nin New York ve Washington şehirlerinde meydana gelen, dünya tarihinin en büyük terör olayı olarak nitelendirilen saldırıya işaret etmesi muhtemeldir. Televizyon ekranlarında ve gazetelerde de şahit olunduğu gibi, bu iki büyük terör olayının ardından büyük bir toz bulutu ve duman çevreyi sarıp kuşatmıştır.

 

New York'ta Dünya Ticaret Merkezi'ne ve Washington'da Pentagon binasına çarpan uçakların yakıtlarının sebep olduğu patlamalar sonucunda büyük bir duman oluşmuş ve bu duman tüm şehirden ve hatta civar kentlerden görülebilecek kadar yükselmiş ve yayılmıştır. Patlamalar sonucunda çöken binalar ise, daha büyük bir toz bulutunun oluşmasına neden olmuş, hatta çevredeki insanların üzerleri tamamen bu tozla kaplanmıştır.

 

Bu olay, hem dünya tarihinin en büyük terör saldırılarından biri olması, hem diğer alametlerle yakın dönemlerde vuku bulması ve ayrıca hadiste yapılan tarife benzer özellikler taşıması sebebiyle son derece önemlidir. Dolayısıyla binlerce masum insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olan, insanlık tarihinin bu en elim terör olaylarından biri, hadiste haber verilen ve ahir zaman alameti olarak bildirilen "tozlu dumanlı, karanlık fitne" olabilir.

 

EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR

HY...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.