Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2008 Yüreği sevgi kokan,sesi ile tüm duygularıma yoldaşlık yapan;DENİZİN ÇOCUĞU çok özledik seni!!!! Oropa ardzo arti varen Çkim iveri nçari çkvaşa Miordini miçkutu do Goytiroku ma si çkvaşa Miordini miçkutu do Didou do na ni na Huriyadas çima ndğasu Skani mamulyas makipginam Kankaleşa gamkomile Vaşilebu taşi rina Kankaleşa gamkomile Didou do na ni na Seri do ndğaşi arti mapu Skani şaras ginocinepu Skani dudi midamiğuru Şkvak kargi mokileku Skani dudi midamiğuru Didou do na ni na Ah orapa si ncgiri ndğaşi Guri muço domixaşi Seri iri şeni seriren do Kukumela naku ndğaşi Seri iri seriren do Didou do na ni na Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2008 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2008 Kazım Koyuncu: Denizin "Devrimci" Çocuğu Cumartesi günü kanser nedeniyle 33 yaşında yaşamını yitiren Kazım Koyuncu bugün Hopa'da toprağa verildi. Kurduğu Lazca rock grubu "Zuğaşi Berepe"yle tanınan Koyuncu, Çernobil'e önlem almayan yetkililerle mücadele ediyordu. Kazım Koyuncu, 33 yıllık yaşam yolculuğunu, İstanbul'dan Hopa'ya süren üç bin kilometrelik yolda; kah uçakla, kah sevenlerinin elleri üzerinde tamamladı. Artvin'in Hopa İlçesi'nde, binlerce kişinin katıldığı son yolculukta kimler yoktu ki. İstanbul'dan yola çıkan sanatçı arkadaşları Volkan Konak, Gökhan Birben, Almanya'dan Selma Koçiva, Grup Yorum ve ilk grubu Zugaşı Berepe (denizin çocukları) ilk akla gelenler. Acılı aileyle saf tutanlar arasında sanatçı arkadaşları ve Doğu Karadeniz'in ileri gelenleri, Trabzon Belediye Başkanı Volkan Canalioğlu, Trabzonspor Başkanı Atay Aktuğ ve Hopa Belediye Başkanı Yılmaz Topaloğlu da vardı. Hopa Devlet Hastanesi'nden alınan Koyuncu'nun cenazesi, önce ilçe merkezinde Sugörün Mahallesi'nden evine, oradan da tören alanına götürüldü. Bir saatlik yürüyüşe binlerce kişi eşlik ederken, sanatçı Birol Topaloğlu'nun tulum çalıyordu. Trabzonpor forması, yöresel çalgı olan tulum, gitarı ve fotoğrafının konulduğu tabutun başında baba Cavit Koyuncu, nişanlı Gönül Bozoğlu ve anne Hüsniye Koyuncu yer aldı. İstanbul'da olduğu gibi yine ilk konuşan , kendisi de Karadeniz müziğine renk ve ivme kazandıran sanatçı Volkan Konak'tı. Sanatçı arkadaşını Hopa'daki yolculuğunda, "Bundan sonra hep burada olacağım. Babası benim babamdır. Çünkü benim babam yok. Burada olacağım, çünkü kardeşim burada. Koyuncu'yu ve ailesini hiçbir zaman yalnız bırakmayın" diyordu. Kazım Koyuncu'nun ilk lazca rock grubu Zugaşı Berepe (denizin çocukları) üyesi Mehmet Ali Beşli'yse, önce Lazca konuşarak "Kardeşinizi size getirdik, size teslim ediyoruz" dedi ve konuşmasını Türkçe sürdürdü. Beşli, Koyuncu'nun hastalığından Çernobil'i sorumlu tutarak şunları söyledi: "Bu Kazım Koyuncu'ya hayatın bir komplosudur. Komploya kurban gitmiştir. Bu komployu hazırlayanlar kimlerdir? Hepiniz hatırlayın. Zamanında o çayları toplayıp içtiniz. Fabrikalara verdiniz. Hepimiz Çernobil'in zararını gördük. Dönemin bakanı karşımıza çıkıp çay içti. Kanserin sorumlusu devlettir. Devlet kanserin önünü almalıdır." Bu arada, kalabalıktan Beşli'ye destek geldi ve 'yuh' sesleri yükseldi. Cumhuriyet Alanı'ndaki törenden sonra Koyuncu'nun cenazesi Hopa Merkez Camisine götürüldü. Cumhuriyet Alanı'nda bir de taziye defteri açıldı. 'Hopa'nın üzerine ağırlık çöktü!" Koyuncu'nun yakın arkadaşı Selçuk Topaloğlu Kazım Koyuncu'nun Hopa'da toprağa verilişini bu sözlerle aktarmaya başlıyor. Hopa Belediyesi'nden yapılan açıklamaya göre, daha önce düzenlenmesi konusunda Kazım Koyuncu ile de görüşülen ve 7 Temmuz'da gerçekleşecek Hopa festivali Kazım Koyuncu anısına yapılacak. Hey gidi Karadeniz Uşağu Müzisyenim, ondan sonra bir Karadenizliyim ama hepsinin ötesinde bir devrimciyim". Kazım Koyuncu, kendisini böyle tanımlıyordu. Kürtçe tartışmaları sürerken, o sessiz ve derinden lazca rock yaptığı kasetiyle ve konserleriyle, devrimci söylemini yaşama geçirivermişti bile. Karadenizliliğiyle devrimciliğini Lazca müziğinde resmeden Koyuncu, hasta yatağında bile mücadeleden vazgeçmiyordu. "Kansere yakalanmam bir tesadüf değil" diyen Koyuncu'nun bu son mücadele alanıydı: "Çernobil'in Etkileri ve Hasta Hakları" konulu panele katılıyordu. Kansere yol açan etkenler karşısında önlem almayan, sorumluluklarını paylaşmayan herkesi sorumlu tutuyor ve "Kanseri, kanser olmayanlar anlayamaz. Kanser de oldum artık. Duyarlı bir sanatçı olarak onları da hissediyorum. Ben kanserden çok korkan bir insandım. Kanserim ve korkmuyorum. Sadece beni sevenleri ve özgürlüğümü düşünüyorum. Ölüm küçük bir şey, ama hastalık özgürlüğünüzü sınırlıyor" diyordu. Bu sözleri söylemesinin üzerinden bir buçuk ay geçti. Dünya Irak Mahkemesi'nin sonuç bildirgesinin açıklanacağı gün, ölüm haberi geldi. Pazar günü görkemli bir törenle İstiklal Caddesi'nden Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'na kadar genç yaşlı kalabalık bir müziksever kalabalığı uğurladı Koyuncu'yu. Trabzonspor 'un bordo-mavi bayrağına sarılı naşının ardından, sanki konsermişçesine, yüzlerce kişiyi sürükledi. Koyuncu, kansere yakalandığını öğreneli neredeyse 6 ay olmuştu. İlk olarak, bir grup Karadenizli sanatçı ve avukatıyla, sorumlular hakkında "Çernobil'deki duyarsızlığa karşı" dava açmışlardı. Mahkemeyi izlemek kısmet olmamış, 33 yaşındaki genç bedeninde hızlı bir seyir izlemişti tümör. Son olarak, Yeni Melek 'te bir konser vermişti. Kemoterapiden dökülmüş saçlarıyla sahneye çıkan Koyuncu 'ya, arkadaşları, orkestra üyeleri saçlarını kazıtarak destek vermişlerdi. Sonra yeni bir moral gecesi için harekete geçilmiş "Hey Gidi Karadeniz" gecesi düzenlenmişti. Hastalık izin vermedi, sahneye çıkamadı Koyuncu. Ama arkadaşları onu, yine de sahneye çıkarttılar. "Vira Vira" diyemediği Açıkhava'nın sahnesine bu kez arkadaşlarının omuzlarında çıktı sanatçı. Volkan Konak da, Kazım Koyuncu gibi Karadeniz müziğine yeni renk ve nefes getiren sanatçılardandı. Fuat Saka 'yla birlikte. Açıkhava da konuşan Konak, "Ben artık şarkı söylemek değil, ağlamak istiyorum" diyordu. Şevval Sam'sa, daha önce sanatçıyla, seslendirdiği, "Koyverdun Gittun Benu" adlı şarkıdan bir bölüm okuyordu. Binlerce insanın eşlik ettiği şarkıyla birlikte gözyaşları artık tutulamıyordu. Herkes 33 yaşında genç bir insanın, söylemiyle müzik insanları arasında farklı bir yeri olan Kazım Koyuncu için ağlıyordu artık. Şair Sunay Akın ise yaptığı konuşmada, doğumun insanları eşitlediğini, ölümün ise seçkin insanları ortaya çıkardığını söylüyordu. Konuşmaların ardından Koyuncu'nun ilk grubu Zuğaşi Berepe (Denizin Çocukları) sahneye çıktı. Acılı baba Cavit Koyuncu da sahneye çıkarak, "Hepiniz benim çocuklarımsınız" diyordu. Yapılan konuşmalarda ayrıca, Çernobil'e vurgu yapılarak, sorumluların artık önlem alması gerektiği, Karadeniz'de Kanser Araştırma Hastanesi kurulması gerektiği belirtildi. Kazım Koyuncu'nun vasiyetiydi bu: Karadeniz'e bir Kanser Araştırma Hastanesi Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 24 Haziran , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Haziran , 2008 Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Ç´e" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya ........................ Kazım koyuncu Çok erken gittin!!!!Karedinizin HIRÇIN DEVRİMCİ ÇOCUGU................ Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 24 Haziran , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Haziran , 2008 KAZIM KOYUNCU KÜLTÜR MERKEZİ DERNEĞİ ÇALIŞMA RAPORU Kazım Koyuncu Kültür Merkezi Derneği, 20 Eylül 2007 tarihinde 123 kurucu üye tarafından kuruldu. Kasım 2007’de çalışmalarına başlayan Kazım Koyuncu Kültür Merkezi, 9 Mart 2008 tarihinde I. Olağan Genel Kurulu’nu yaparak gelecek dönem programını tartışacak ve yeni dönem yönetimini seçecek. Kuruluş sürecinden itibaren, çalışmalarını, düşünce ve emekleriyle katkı sunmak isteyen herkesin katılımıyla oluşturmayı hedefleyen Kazım Koyuncu Kültür Merkezi’nin, I. Olağan Genel Kurul sürecini, aynı zamanda bugüne kadarki çalışmaların değerlendirilmesine, eleştiri ve önerilerin tartışılmasına, yeni dönem çalışmaların ve etkinliklerin altyapısının oluşturulmasına olanak sağlayacak biçimde geçirmek için tüm Kazım Koyuncu Kültür Merkezi üyelerinin, gönüllülerinin ve dostlarının ortak çabasına ihtiyaç var. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi Derneği Çalışma Raporu, kuruluş sürecinden başlayarak bugüne kadar sürdürülen her türden çalışmanın tarihini, programlarını, hangi ilkelerle yola çıkıldığını özetlerken bu çabaya zemin oluşturmayı hedefliyor. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi’nin Kuruluşu 25 Haziran 2005’te kaybettiğimiz Kazım Koyuncu’nun ismini taşıyan bir Kültür Merkezi’nin kuruluşunu hazırlayan süreç, ailesinin, Kazım Koyuncu’nun stüdyo ortamında kaydedilen şarkılarını yayınlama kararı alması ile başladı. Halkevleri, Kazım Koyuncu isminin ve müziğinin sadece ticari kaygılar ve kar güdüsüyle hareket eden bir şirket tarafından kullanılacağı gerçekliğine karşı, böylesi bir albümün, Kazım Koyuncu’nun yaşamı boyunca savunduğu insani, toplumsal, sanatsal değerleri bugüne ve geleceğe taşımakta köprü oluşturabileceği fikriyle harekete geçerek, Koyuncu ailesiyle yapılan görüşmeler sonucu albümün yapımcılığını üstlendi. Halkevleri, “Dünyada Bir Yerdeyim” adını taşıyacak albümün çıkış sürecinde, bu albümle açığa çıkacak tüm değer ve olanakların, Kazım Koyuncu’nun müziğini ve eşitliğe, özgürlüğe, barışa ve halkların kardeşliğine inancını yaşatacak ve yaygınlaştıracak; sanat ve kültür alanında tüm bu değerlerle kaynaşmış bir üretim ve paylaşım sürecini yaratmayı ve sürekliliğini sağlamayı amaçlayacak bir başka projeye aktarılacağını açıkladı. “Dünya’da Bir Yerdeyim” albümü çıkarılırken, Kazım Koyuncu’nun ailesi, yakın arkadaşları ve sanatçı dostları ile yapılan görüşmelerde kaygılar ve tasarılar paylaşıldı. Çok sayıda insanın içten çabaları ve emekleriyle yayına hazırlanan albüm, Kazım Koyuncu’nun sesini bir kez daha sevenlerine ulaştırdı. Sürece katkı sunan insanların ortak düşüncesi ise albümün açığa çıkardığı olanakların, Kazım Koyuncu ismini taşıyacak bir Kültür Merkezi’nin kuruluşuna aktarılması şeklinde belirginleşti. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi, ancak, bu fikri benimseyen herkesin kolektif emeği, düşüncesi ve yaratıcılığı ile yaşam bulabilirdi. Bu fikrin ortaya çıkış süreciyle birlikte çok sayıda insan, Kazım Koyuncu Kültür Merkezi gönüllüleri olarak Kültür Merkezi’ni kurmak üzere yola çıktı. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi’nin kuruluş süreci; kurumsal kimliğinin biçimlenişinden amaçlarının belirlenmesine, çalışma ilkelerinin ve üretim alanlarının şekillendirilmesinden kültür merkezine dönüştürülecek mekanın düzenlenmesine kadar tüm aşamalarında bu sürecin içinde yer almak isteyen; düşüncesini, emeğini paylaşmak isteyen tüm gönüllülerin katkıları ile şekillendi. Gönüllülerin ortak tartışmalarında, Kazım Koyuncu Kültür Merkezi’nin katılıma ve demokratik işleyişe en açık biçimlerden biri olan dernek statüsünde kurulmasına karar verildi. Kültür Merkezi gönüllülerinin ilk ortak çalışması ise, şu anda çalışmaların sürdürüldüğü binanın Haziran 2007’de kiralanması ve Kültür Merkezi’ne dönüştürülmesi için gereken tadilatın yapılması oldu. Kültür Merkezi gönüllüleri, projenin hazırlanmasından, gerekli olanakların yaratılmasına ve işçiliğine kadar tadilatın her aşamasında bir fiil yer aldılar. Büyük bir özveri ve emekle çalışmalarını sürdürdüler. Aynı şekilde dernek kurulurken görüşülen onlarca insandan temelde sanat eğitimi ve kültür sanat etkinlikleri etrafında şekillenecek Kültür Merkezi faaliyetlerinin ve bu faaliyetlerin içeriklerinin belirlenmesi yönünde öneriler alındı. Somut katkı biçimleri belirlendi. Kültür Merkezi’nin çalışmalarına başlaması için gereken iç donanım da dayanışma ilişkileri kurularak gönüllülerin katkıları ile sağlandı. Kültür Merkezi çalışmalarının gelişimine paralel olarak artan ihtiyaçlarının da yine gönüllü katkılarla karşılanması hedeflendi. Ekim ayı sonunda biten tadilatın ardından, Kazım Koyuncu Kültür Merkezi, çeşitli sanat disiplinlerinde atölyelerin oluşturulması ile birlikte Kasım ayından itibaren aktif çalışmalarına başlamış oldu. Elbette Kültür Merkezi’nde sürdürülecek çalışmaların ve diğer tüm etkinliklerin referans noktaları Kazım Koyuncu Kültür Merkezi kuruluş amaçları ile bağlantılıydı. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi Kuruluş Amaçları Kültür Merkezi’nin amaçlarına, hedeflerine ya da çalışma tarzına ilişkin tartışmalar, “Neden Kazım Koyuncu ismini taşıyan bir Kültür Merkezi kuruluyor? ” sorusundan ve ülkemizde kültür ve sanat alanında yaşananlardan bağımsız değil Yaşadığımız dönemde kültür-sanat alanı, egemen ideolojinin ve piyasa odaklı politikaların etkisi altında şekillendiriliyor, insanlığın tarih boyunca yarattığı sanatsal ve kültürel değerler metalaştırılıyor, piyasa mekanizmalarına tabi kılınarak içleri boşaltılıyor. Sanatsal ürünler basitçe kar nesneleri olarak görülüyor; sanatsal üretimler, sermayenin halkla ilişkiler ve pazarlama stratejileri içinde ya da prestij kaynakları olarak kullanılabildikleri oranda destekleniyor. Sanatın niteliği değil, pazarlanabilir olması kriter haline geliyor ve sanat egemen kültürün yaygınlaştırılmasında araçlaştırılıyor. Sanatçıların bağımsız ve özgürce üretebilme olanakları gerek ülkenin politik iklimi gerekse “ekonomik zor” biçimleri ile sınırlandırılıyor. Kültür ve sanata verilen emek değersizleştiriliyor. Kültür-sanat merkezleri, ya doğrudan ticari kaygıların temel alındığı şirketler gibi yönetiliyor ya da ekonomik zorluklar nedeniyle bu yöne doğru hareket etmeye zorlanıyor. Sanatsal-kültürel üretimler, onlara her anlamda ihtiyaç duyanların dünyasına giderek daha fazla yabancılaştırılıyor, sanat, “elit” bir uğraş haline getiriliyor, sanat eğitimi ayrıcalıklara bağımlı kılınıyor. Eğitim sisteminde çocukların ve gençlerin yaratıcılıkları ve üretkenlikleri arttırılmıyor aksine türlü şekillerde tırpanlanıyor. Sanat, eğitimin dışına itiliyor. Üniversitelerde dahi özgürce kültürel sanatsal çalışmalarda bulunma zemini ortadan kaldırılıyor. Ülkenin tarihi ve kültürel mirası, sistemli bir şekilde yok ediliyor. Sanat, toplumsal bağlamından koparılarak; sanatçı-toplum ilişkisi tarihsel değerlerinden arındırılarak ele alınıyor. Ülke halklarına kendi kültürlerini yaşama, geliştirme ve gelecek kuşaklara aktarma hakkı tanınmıyor. Farklı kültürlerin bir arada yaşama olanakları tahrip ediliyor. Bireycilik, rekabetçilik her türlü toplumsal ilişkiye nüfuz ettiriliyor. Halkın sanatla üretici değil ancak “tüketici” olarak ilişki kurabileceği bir toplumsal ortam yaratılıyor. Böylesi bir ortamda kurulan Kültür Merkezi’nin gönüllüleri, alternatif bir kültür sanat anlayışının oluşturulmasında yollarını bulmaya çalışırken Kazım Koyuncu ismini taşımanın tüm değerinin farkında ve “Neden Kazım Koyuncu ismini taşıyan bir kültür merkezi kuruluyor?” sorusuna verilecek çok sayıda cevap var. Çünkü, Kazım Koyuncu emeğin hiç olmadığı kadar değersizleştirildiği bir ortamda “dünyadaki en önemli değer emek vermektir, yaşam emek demektir” demekten ve başta iyi bir müzisyen olarak müziğe emek vermekten hiç vazgeçmedi. Halkın büyük bölümünün sosyal, ekonomik, politik, kültürel haklar alanından dışlandığı bir dönemde hep emekçilerin, kenarda kalmışların, yoksulların yanında oldu. Savaşlarla kuşatılan bir coğrafyada savaş karşıtlığını; halkların birbirlerine düşmanlaştırıldığı bir ortamda halkların kardeşliğini savundu. Dillerin ve kültürlerin yok edilmesine müziğiyle ve söylemiyle karşı çıktı. Dünya halkları militarizmle, şovenizmle, ayrımcılıkla kuşatılır, farklı kültürlerin bir arada yaşama olanakları yok edilirken dünya kültürlerine bakışını kardeşlikten üretti. Kazım Koyuncu müziği bir yaşama biçimi olarak kabul etti. Ve tüketiciliğin, kolaycılığın piyasa değerlerinin geçer akçe olarak kabul edildiği bir dönemde müzikal üretimini tüm arkadaşları ile birlikte; kulağını bu toprakların tarihine, bu topraklar üzerinde yaşayan halkların kültürlerine, acılarına ve sorunlarına kapatmaksızın sürdürdü. Popüler kültürün olanaklarını kullanma şansına sahipken grup arkadaşları ile birlikte “müzik piyasasının” gereklerine göre değil yapmak istedikleri müziğe göre ve kendilerinin belirlediği şekilde yollarını çizmekte ısrar ettiler. Yaptığı müzikte çıtayı yükseltmek için, daha iyiyi üretmek için çaba göstermekten, yeni arayışlardan, yerelden beslenirken müziğe evrensel bir çizgide bakmaktan vazgeçmedi. Gelenekseli bugüne ve geleceğe taşırken yaratıcılıkla yeniye dönüştürdü. Tam da bu nedenle piyasanın promosyon kurallarına uymaksızın müziğiyle insanlara ulaştı. Bu toprakların; söyleyebilen, savaşabilen, yapmak istediklerini ve insanları savunabilen sanatçılar yetiştirmesi gerektiğini dile getirirken bir yandan da ürettiklerini insanlarla paylaşırken; herkesin ürettiği, sanat yaptığı bir dünya arzusunu dile getirdi. Ve tüm bunları birer erdem olarak değil zaten yapılması gerekenler olarak yaptı. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi için Kazım Koyuncu’nun istediği biçimde müzik yapma ve yaşamda yaptığı müziğin karşılığını görme cesaretinden ilham alarak yola çıkıldı ve Kültür Merkezi’nin elbette sürekli gelişecek ve zenginleşecek amaçlarına temel referans noktaları bu cesaretle oluşturuldu. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 24 Haziran , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Haziran , 2008 Kazım Koyuncu Kültür Merkezi; Eşitlikçi, paylaşımcı, özgürlükçü, üretken bir kültür sanat alanının yaratılmasına katkı sunmaya, Kazım Koyuncu’nun müzikal üretimini ve savunduğu değerleri; eşitliğe, özgürlüğe, barışa ve halkların kardeşliğine inancını yaşatmaya ve geleceğe aktarmaya, ülkede kültür ve sanat alanının geliştirilmesine çaba harcayacaktır. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi, Kültür ve sanatın, ancak özgür, demokratik, barışçıl ve eşitlikçi bir ortamda gelişip yaşayabileceği gerçeğinden hareketle, böylesi bir ortamın ve temel değerlerinin savunusu yolunda da tutum ve çaba içerisinde olacak, bu alana özgü çalışmalarda bulunmayı amaçlayacaktır. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi, Kültür/sanat alanında piyasacı, bireyci, cinsiyetçi, ayrımcı, militarist, otoriter-baskıcı, gerici, milliyetçi yaklaşımlara karşında yer alacak; “yenileştirici” ve “dönüştürücü”; toplumsal yaratıcılığı kaynağı haline getiren ve onu geliştirmeyi hedefleyen bir sanat ve kültür anlayışından beslenecektir. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi, Piyasacılıktan şiddete, cinsiyet ayrımcılığından şovenizme kadar çeşitli etkilerle yeteneklerini geliştirme olanaklarından ve kültürel sanatsal üretimden dışlanarak bu alanlardaki etkinliklere ve üretim süreçlerine katılma, insanlığın kültürel-sanatsal mirasını paylaşma ve geliştirme “hakkından” yoksun bırakılanların kültür ve sanat hakkını savunmayı hedefleyecektir. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi, Ülke ve dünya kültürlerini, yaratılan sanat ürünlerini insanlığın ortak hazinesinin parçaları olarak görecek ve korunmasına; geliştirilmesine, paylaşılmasına katkıda bulunmaya çalışacaktır. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi, Sanatı ve kültürel çalışmaları, bireysel gelişim ve fayda anlayışına göre değil toplumsal fayda anlayışına göre ele almayı hedefleyecektir. Kültür Merkezi atölyelerine katılan tüm gönüllülerin hazır reçeteler üzerinden sadece bilgi edinebilecekleri değil araştırmaya, sorgulamaya, üretkenliğe ve yaratıcılığa dayalı bir çalışma biçiminin oluşmasına çaba harcayacaktır. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi, Sanatsal ve kültürel çalışmalarının odağına tüketimi değil, üretimi; rekabeti değil dayanışmayı koymaya çalışacaktır. Kültür sanat alanında çok büyük zorluklarla ilkelerinden vazgeçmeksizin çalışmalarını yürüten kurum, kişi ve çevrelerle her türlü dayanışma ilişkisini geliştirmeye, yaygınlaştırmaya çalışacaktır. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi, Sanatsal üretimlerin ayrıcalıklara bağımlı kılınmasının karşısında yer alacak ve sanat eğitimine “maddi bedel karşılığı eğitim” anlayışını sokmaksızın çalışmalarını yürütmeye çalışacaktır. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi, Tüm işleyişinde; kolektif düşünsel ve pratik üretimin destekleneceği, üretilenlerin paylaşımının sağlanacağı, toplumsal yaşamın öznesi olan insanların, sanatsal-kültürel üretim süreçlerinin ve bu süreçlerin yönetiminin de doğrudan oluşturucusu, öznesi ve denetleyeni haline geldiği bir biçimi üretmeye, hayata geçirmeye çalışacaktır. Kültür Merkezi’nin tüm sorunları kolektif sorumluluk ilişkileri geliştirilerek çözülmeye çalışılacaktır. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi Atölye Çalışmaları Kuruluş sürecinin ilk adımlarından itibaren gelişme zeminini, kolektif emeğin, dayanışma ve gönüllülük ilişkilerinin üzerine oturtan Kazım Koyuncu Kültür Merkezi, atölye çalışmalarını da aynı perspektifle geliştirmeye çalışmaktadır. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi, tüzüğünde de yer alan biçimde sanatın tüm alanlarında çalışmalar yapmayı, çalışmaların sonucunda açığa çıkacak her türlü ürünü paylaşmayı, tüm olanaklarını üretmek isteyen, üreten, ürettiklerini paylaşmak isteyen herkese açmayı hedeflemektedir. Bu yaklaşım farklı sanat disiplinlerindeki atölye çalışmalarının kuruluşunda belirleyici olmaktadır. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi’nde çalışmalarını sürdürecek atölye başlıkları, atölyelerin içerik, program ve çalışma yöntemleri belirli sanat disiplinlerinde çalışma yapmak isteyen ve Kültür Merkezi’nde o çalışmaların kurulmasını talep eden gönüllülerin biraraya geldikleri hazırlık toplantıları ile belirlenmektedir. Kültür sanat yaklaşımında Kültür Merkezi’nin kuruluş amaçları temel referans çerçevesini oluşturmaktadır. Atölye çalışmalarının ihtiyaçları ve çalışmaların devamı için gereken koşullar Kültür Merkezi’nin ortak gündemi haline getirilmektedir. Ön hazırlık süreçlerinde olduğu gibi atölyelerin sürekli çalışmalarında da karar, etkinlik ve üretim süreçlerinin demokratik bir biçimde, çalışmalarda yer alan tüm gönüllülerin etkin katılımıyla ilerlemesi, atölyelerin kendi iç dinamikleri ile gelişmeleri öngörülmektedir. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi atölye çalışmalarında ve diğer tüm etkinlik süreçlerinde kolektivizmin temel alınması hedeflenmektedir. Kültür Merkezi’nde yürütülecek çalışmalarda; herkes için eşitsiz koşullarda belirginleşmiş olan bilgi, yetenek, bilinç ve emeğin; kolektif bilgiye, yeteneğe, bilince ve emeğe dönüşmesi amaçlanmaktadır. Bu noktada Kültür Merkezi’nde başlatılacak çalışmalar hazır bilginin “öğretici” tarafından bir “bedel” karşılığı sunumuna dayalı biçimde değil ortak üretimi, kolektif eğitimi ve paylaşımı esas alan atölyeler biçiminde sürdürülmektedir. Atölye katılımcılarından herhangi bir maddi bedel talep edilmediği gibi atölye çalışmalarında bilgi ve deneyimlerini paylaşacak olan eğitmen ve atölye yürütücüleri de çalışmalara gönüllü olarak katılmaktadırlar. Atölye çalışmalarında sanatla tüketicilik ilişkisi dışına çıkan, üretime dönük bir ilişki biçiminin kurulması, çalışmalara katılan tüm gönüllülerin “verileni” alan “izleyiciler” olmaktan çıktıkları ve her aşamada çalışmaların yaratıcı özneleri haline geldikleri çalışma yöntemlerinin oluşturulması hedeflenmektedir. Sanatın insani yetenekleri ve yaratıcığı açığa çıkarmadaki etkin rolü bu çalışma yöntemlerinin oluşturulmasındaki temel itici güçlerden biridir. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi, ilerleyen süreçte farklı alanlardaki atölyelerin birbirleriyle düşünce, bilgi ve deneyimlerini paylaştıkları ortak çalışma biçimleri oluşturmayı hedeflemektedir. Atölye çalışmalarının başta çalışma yaptıkları alana dair etkinlikler olmak üzere Kazım Koyuncu Kültür Merkezi’nin tüm kültürel–sanatsal etkinliklerinin oluşturulmasında ana unsurlar haline gelmesi; programların oluşturulması, içeriklerin belirlenmesi ve etkinliklerin düzenlenmesi süreçlerinin atölyelerin sürükleyiciliğinde yapılması planlanmaktadır. Kültür Merkezi etkinliklerinin programlarının oluşturulması için gereken hazırlık süreci atölyelerin doğrudan katılımıyla ve her türlü öneri ve katkıya açık biçimde şekillendirilecektir. Yine tüm atölye çalışmalarının çalışma yaptıkları alana ilişkin görsel, işitsel, yazınsal her türden materyalle Kültür Merkezi’nde ortaklaşa yararlanılacak bir arşiv oluşturması hedeflenmektedir. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi’nde şu anda 150 kişinin katılımı ile çalışmaları sürmekte olan atölyeler şunlardır; I. MÜZİK ATÖLYELERİ Kazım Koyuncu Kültür Merkezi’nde çalışmalarına ilk önce müzik atölyeleri başlamıştır. Çalışmaların tamamı gönüllü eğiticiler eşliğinde sürdürülmektedir. Kültür Merkezi’nde müzik alanında atölye çalışmalarına katılmak isteyen gönüllülerle işitsel ve ritimsel kulak değerlendirmesi yapılmaktadır. Bunun sonucunda çalışma yapmak istediği alan katılımcıyla birlikte değerlendirilmekte ve katılımcılar farklı atölye çalışmalarına yönlendirilmektedir. Diğer tüm atölye çalışmalarında olduğu gibi müzik atölyelerinde de çalışmalara katılan gönüllülerden herhangi bir maddi bedel talep edilmemektedir. Müzik atölyeleri arasında Temel Müzik Eğitimi ve Perküsyon/ritm atölyeleri dışında tüm enstrüman atölyelerinde katılımcılar eğiticilerle birebir çalışmaktadır. Ritim teknikleri-perküsyon atölyesi katılımcıları dışında müzikal altyapısı olmayan diğer tüm enstrüman atölyeleri katılımcıları Temel Müzik Eğitimi Atölyesi’ne devam etmektedir. Müzik atölyeleri kontenjanları Şubat ayı sonu itibariyle dolmuş durumdadır. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi’nde müzik alanına ilişkin çalışmalara katılmak isteyen gönüllülerin ön kayıtları alınmakta, kontenjanlarda açık oluşması ya da yeni gönüllü eğiticilerin çalışmalara katılması durumunda ön kayıtları alınan gönüllüler atölye çalışmasına başlamaktadır. Müzik Atölyeleri çalışmalarının amaçları birkaç temel başlık altında sıralanabilir: -Atölye çalışmalarının sürdüğü tüm başlıklarda, alana ilişkin nitelikli müzik bilgisinin paylaşılması. -Türkiye ve dünya halklarının kültürlerini müzik eğitimi yoluyla öğrenmek. -Müzik atölyelerinde gönüllülerinin bireyselleşme sürecini tersine çevirerek, toplumsallaşmalarını ortak bir süreçte sağlamak. -Müzik aracılığıyla, dayanışma kültürünü geliştirmek. -Piyasalaşmanın ve popüler kültürün eleştirisini müzik yaparak geliştirmek ve bu eleştiri üslubunun alt yapısını beslemek. -Kendini ifade etme, dinleme, anlama yöntemlerini müzik yaparak geliştirmek. -Çoksesli ve çok yönlü düşünme yöntemi ile farklılıklarımızı dünyanın birer rengi olarak görebilme yeteneğini geliştirmek. - Müzik atölyeleri aracılığıyla çalışma yaptıkları alanda bilgi, deneyim biriktiren gönüllülerin, Kültür Merkezi bünyesinde ve dışında eğitici olarak yetiştirilmesi. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 24 Haziran , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Haziran , 2008 A.Temel Müzik Eğitimi Atölyesi Atölye çalışmalarına Kasım 2007 tarihinde başlamıştır. Üç aylık süre içinde 50 kişi çalışmalara katılmıştır. Atölye çalışmaları toplu yapılmaktadır. Atölye, temel nota eğitimi, solfej, bona, beden perküsyonu çalışmaları, müzik dinleme yöntemleri ile müzikle tanışma, müziğin temelini kavrama, enstürman ve ses kullanımını geliştirme amaçlarını taşımaktadır. Müziği yaşamın bir parçası haline getirirken, teknik, pratik, felsefi ilişkiyi ve tüm sanat disiplinleriyle arasındaki bağlantıyı kavratmayı amaçlamaktadır. Çalışma yöntemi olarak nota okuma ve solfej tekniklerinin öğrenilmesinin yanı sıra farklı müzik türlerinden örnekler dinlenilmekte, araştırmalar yapılmakta, enstrüman sesleri ve biçimleri tanıtılmaktadır. Atölye yürütücüsü: Onur Beşeli B. Piyano Atölyesi Atölye, çalışmalarına Kasım 2007 tarihinde sekiz katılımcı ile başlamıştır. Atölye çalışmasına katılan görme engelli üç katılımcı ile 4 hafta çalışılmış, gelişim seyri izlenerek iki görme engelli katılımcı, perküsyon atölyesine yönlendirilmiştir. Her bir katılımcı ile haftada birer saat eğitici eşliğinde birebir çalışma yapılmaktadır. Piyano atölyesi çalışmalarına altı katılımcı ile devam etmektedir. Piyano hakkında verilen bilgilerle, doğru oturuş ve el tutuş tekniklerinin aktarılması ve parmak çalışmaları ile başlayan piyano atölyesi programı katılımcının genel seviyesine göre belirlenmektedir. Atölyede metot olarak Czerny, Beyer, Hanon, Yalçın İman piyano metodları kullanılmakta, etütler, teknik çalışma ve basitten karmaşığa doğru geçilen parçalar üzerine çalışma yapılmakta, enstürman hakkında genel bilgilerin yanı sıra eserlerin bestecileri hakkında da müzik tarihi bilgisine katkı sunacak biçimde genel bilgiler paylaşılmaktadır. Atölye çalışmasında hedeflerden biri de kapsamlı bir piyano nota arşivi oluşturmaktır. Atölye Yürütücüsü: Murat Aras C. Keman Atölyesi Atölye, çalışmalarına Kasım 2007 tarihinde başlamıştır. İki katılımcıyla başlayan çalışmalar şu anda dört katılımcı ile devam etmektedir. Atölye, keman çalma tekniklerinin öğrenilmesi ve eğitim tekniklerinin aktarılmasını amaçlamaktadır. Atölye çalışmasına katılanlarla eğitmen eşliğinde birebir haftada birer saat eğitim yapılmaktadır. Programında Klasik Batı Müziği teknikleri izlenen atölye çalışmalarında ilk olarak çalgının ve keman yayının tutuluşu öğrenilmekte, çalgıdan düzgün ses elde edebilmek için yay çalışmaları yapılmakta bir sonraki adımda parmak egzersizleri ve basit çocuk şarkıları ile kemana adaptasyon sağlanmaktadır. Programın diğer aşamaları öğrencinin yeteneği, kapasitesi ve çalışmasıyla doğru orantılı şekillenmektedir. Atölye yürütücüsü: Levent Dağ D. Yan Flüt Atölyesi Atölye, çalışmalarına Ocak .2008 tarihinde altı katılımcı ile başlamıştır. Her katılımcı haftada bir saat eğitici eşliğinde birebir çalışmayla atölyeye devam etmektedir. Atölye çalışmasında öğrencilerin yan flütü tanıması, çalabilmesi, yan flüt tekniklerinin öğrenilmesi amaçlanmıştır. Atölye çalışmalarına öncelikle katılımcılara yan flütün tutuşunun gösterilmesi ile başlanılmış, gam çalışmaları yapılmış, katılımcıların çalışmalarına ve seviyelerine göre ek çalışmalar verilerek birlikte deşifre yapıldıktan sonra katılımcı dinlenilmiştir. Tüm öğrenciler başlangıç seviyesinde olduğu için yan flüt metodu Altes’le başlanmıştır. Atölye çalışmalarında beş ay içinde katılımcıların parça çalacak seviyeye gelmeleri hedeflenmektedir. Atölye Yürütücüsü: Öznur Aydın E. Gitar Atölyesi Klasik Gitar başlığı altında 4 atölye çalışması yapılmaktadır. Gitar Atölyesi I Gitar Atölyesi Kasım 2007 tarihinde altı katılımcı ile çalışmalarına başlamıştır ve dört katılımcı ile çalışmalarına devam etmektedir. Atölye çalışmalarında, katılımcıların enstrümanlarını klasik gitar tekniğine uygun olarak çalabilmeleri amaçlanmaktadır. Enstrüman tekniği yanı sıra katılımcılarla genel müzik tarihi, klasik gitar tarihi ve çaldıkları eserlerin bestecileri ve dönemleri hakkında da genel bilgiler paylaşılmaktadır. Atölye programı doğru oturuş ve gitar tutuş teknikleri ile başlamış daha sonra her katılımcının kişisel seviyesine göre özel programlarla devam edilmiştir. Arenas I, klasik gitar başlangıç metodu olarak kullanılmıştır. Gerekli görüldüğünde klasik gitar eserleri de metod harici kullanılmaktadır. Atölye Yürütücüsü: Ferhat Tebelleş Gitar Atölyesi II. Atöyle, çalışmalarına Kasım 2007 tarihinde dört katılımcı ile başlamıştır. Çalışmalar haftada birer saat eğitici eşliğinde sürdürülmektedir. Atölyenin amacı klasik gitarı doğru teknikte ve düzgün bir şekilde çalmaktır. Arenas I başlangıç metodu olarak kullanılmaktadır. Atölye Yürütücüsü: Volkan Aydın Gitar Atölyesi III. Gitar Atölyesi çalışmalarına Kasım 2007 tarihinde başlamıştır. İki katılımcı ile devam eden dersler haftada birer saat eğitici eşliğinde birebir çalışmalarla devam etmektedir. Gitar atölyesinin amacı katılımcıların klasik gitarı doğru teknikte düzgün bir şekilde çalmalarını sağlamaktır. Her katılımcı programın başlangıcında gitar tutuşu ve tekniğini öğrenmekte, ilerleyen program katılımcının kendi yeteneğine, çalışmasına ve seviyesine göre planlanmaktadır. Başlangıç olarak Arenas I Gitar metodu kullanılmaktadır. Farklı metodlar ve parçalar ilerleyen çalışmalarda kullanılmaktadır. Atölye Yürütücüsü: Can Tavukçular Gitar Atölyesi IV. Gitar Atölyesi çalışmalarına Kasım 2007’de iki katılımcı ile başlamış daha sonra katılımcı sayısı üçe çıkmıştır. Atölyenin amacı katılımcıların “gitar enstrümanlarını” düzgün bir teknikle, doğru bir şekilde çalmaları, gitar çalma alışkanlığını geliştirmeleridir. Çalışmalar her katılımcıyla birebir haftada birer saat sürdürülmektedir. Çalışmalara başlangıç aşamasında Arenas I, klasik gitar başlangıç metodu olarak tercih edilmiş, çalışma programı katılımcıların seviyelerine göre belirlenmiştir. Atölye Yürütücüsü : Suphi Aslan F. Bağlama Atölyesi Bağlama başlığı altında iki atölye çalışması yapılmaktadır. Bağlama Atölyesi I. Bağlama Atölyesi, Kasım 2007 tarihinde üç katılımcı ile çalışmalarına başlamıştır. Atölye çalışmasında usta-çırak ilişkileriyle beraber ön planda tutulan nota ve teknik çalışmalarıdır. Nota eğitimi Kazım Koyuncu Kültür Merkezi’nde sürdürülen Temel Müzik Atölyesi solfej dersleriyle paralel devam etmektedir. Atölye çalışmalarında nota ve bağlama çalım teknikleri yanında bağlamanın yapısı, tarihi ve çalışılan türküler hakkında bilgiler paylaşılmaktadır. Atölye çalışmalarına parçalarla ilgili ve parçalara hazırlık niteliğinde parmak egzersizleriyle başlanmaktadır. Atölyede farklı bağlama metotlarından yararlanılarak çalışmalar sürdürülmektedir. Atölye Yürütücüsü: Ramazan Kepçeoğlu Bağlama Atölyesi II. Bağlama Atölyesi, çalışmalarına Kasım 2007 tarihinde üç katılımcı ile başlamıştır. Çalışma programı, katılımcıların yaşam anlayışları, sosyo-ekonomik-kültürel düzeyleri gözönünde bulundurularak; katılımcılarla eğiticinin karşılıklı iletişim ve ortak karar süreçleriyle belirlenmektedir. Çalışmalarda katılımcılarla eğiticinin birlikte dünya müziklerinden – etnik, geleneksel, klasik ve popüler müzik türlerinden- örnekler dinledikleri, bu müzik türleri ve onların yaratıcısı olan toplumlar ve kültürler hakkında bilgilerini ve düşüncelerini paylaştıkları bir zaman dilimi yaratılmaktadır. Böylece hem eğiticinin hem de katılımcıların sanatsal, estetik ve müzikal beğenileri zenginleşmekte ve bilinçli müzik yapma anlayışı karşılıklı gelişmektedir. Çalışmalarda bağlama çalış tekniklerine yönelik olarak şelpe tekniği hakkında özel yan çalışmalar ve ayrıca solfej, müzik teorisi ve armoni bilgisi aktarımları da yapılmaktadır. Atölye Yürütücüsü: Cihan Aydın G. Ritm/Perküsyon Atölyesi Atölye çalışmalarına Kasım 2007 tarihinde başlamıştır. Atölye tüm katılımcılarla ortak sürdürülen çalışmalardan sonra katılımcıların yaş gruplarına göre 16 yaş üstü ile 9-13 yaş arası olarak ikiye ayrılmıştır. Çalışmalar her grup için haftada birer saat olarak sürdürülmektedir. 16 yaş üstü gruba 11 kişi, 9-13 yaş arasına 10 kişi devam etmektedir. Atölyenin amacı temel ritmlerin okunuşu ve yazılışının öğretimi, Latin perküsyon eğitimi verilmesidir. Temelde en çok kullanılan Latin ritmlerinin notasyon olarak öğretimi ve Latin perküsyon enstrumanlarıyla çalınması hedeflenmektedir. Atölye çalışması boyunca 16 yaş üstü grupla notaların ritmik okunması, tanımlanması, yazılması çalışmaları yapılmış, perküsyon enstrümanları tanıtılmış, kullanımları anlatılmış, Latin ritmlerinin özet anlatımı yapılmış, Latin ritmlerinden Merenge, Bomba, Conga De Comparsa’nın anlatımı, notasyonu, toplu çalımı üzerine çalışılmıştır. 9-13 yaş arası grupta ise ritm nedir kavratılmaya çalışılmış, basit ritmlerin öğretimi, çalınması çalışması yapılmış, enstrümanların tanıtımı, kullanılmasının anlatılması yapılmış, basit ritmlerin enstruman üzerinde çalınmasının gösterimi, toplu çalınması, Bomba ritminin öğretimi, toplu çalışma ve enstrümanlarla serbest ritmik çalışmalar yapılmıştır. Atölyede diğer müzik atölyeleriyle koordinasyon içinde bir konser planının yapılması, yeterlilik görülürse, sene sonu konseri olarak hayata geçirilmesi planlanmaktadır. Atölye Yürütücüsü: Pınar Başak Boyacı H. Şan Atölyesi Şan Atölyesi çalışmalarına Kasım 2007 tarihinde iki katılımcı ile başlamış daha sonra katılımcı sayısı altıya çıkmıştır. Tüm katılımcılar haftada birer saat eğiticiyle birebir çalışmaktadır. Şan çalışmalarında amaç, katılımcıların kendi ses renklerini bulmalarını, sesin rahat ve düzgün gelişmesini sağlamaktır. Aynı zamanda günlük hayatlarında da seslerini kullanırken rahat etmeleri ve doğru konuşmaları amaçlanmaktadır. Çalışma programları katılımcıya göre düzenlenmektedir. Çalışmalar klasik repertuardan Almanca, İngilizce, İtalyanca, Türkçe eserlerden örneklerin paylaşılması ile desteklenmektedir. Atölye Yürütücüsü : Duygu Şahin Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 24 Haziran , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Haziran , 2008 II. FOTOĞRAF ATÖLYESİ Atölye, çalışmalarına başlamadan önce fotoğrafçılık alanına yaklaşımın, atölye programı ve işleyişinin tartışıldığı hazırlık toplantısında, fotoğrafçılık alanına ilişkin bilgilerin eşitsizliği ve atölyenin kendi eğiticilerini çalışmanın içinde yetiştirme hedefine ön hazırlık yapılması gerekçeleriyle atölye çalışmasına paralel olarak temel fotoğrafçılık eğitiminin gerekliliğine karar verilmiştir. 2 Aralık 2007’de yapılan ikinci hazırlık toplantısında Gökhan Gezik tarafından yürütülecek Temel Fotoğrafçılık Eğitimi programı netleştirilmiş, atölyenin diğer tüm etkinlik ve programları da atölye katılımcılarının ortak tartışmaları ile şekillendirilmiştir. Temel Fotoğrafçılık Eğitimi çeşitli değişikliklerle birlikte ortalama 10 katılımcı ile her hafta 2 saat olarak sürdürülmüştür. Temel Fotoğrafçılık Eğitimi dışında atölye çalışmalarında; neden fotoğraf çekiyoruz sorusuna ilişkin tartışmalar yapılmış, fotoğraf okuma çalışması, usta fotoğrafçıların fotoğraflarından ve çalışma anlayışlarından örneklerin aktarımı, ülkede yapılmış çeşitli fotoğraf projelerinden örneklerin paylaşılması, fotoğraf çekimi hakkında pratik çalışmalar yapılmıştır. Temel Fotoğrafçılık Eğitimi aşağıdaki programla devam etmiştir. 1. Hafta: Fotograf Tarihi: Fotoğraf makinesinin tarihi ve fotoğrafçılığın gelişim seyri aktarılmış, usta fotoğrafçıların fotoğraf çalışmaları izlenip yorumlanmıştır. 2. Hafta: Makinalar-Objektifler: Fotoğraf makinalarının ve objektiflerin çalışma prensipleri ve amacına göre kullanımları aktarılmış, katılımcıların kullanacakları makinaların özelliklerini öğrenmişlerdir. 3. Hafta: Değişkenler Arası Bağlantı: Doğru fotoğrafın oluşturulabilmesi için fotoğrafın değişkenleri öğrenilmiş ve uygulama yapılmıştır. 4. Hafta: Filmler ve Yardımcı Araçlar: Analog fotoğraf makinası kullanıcıları için filmlerin yapıları ve özellikleri, dijital fotoğraf makinası kullanıcıları için dijital görüntü algılayıcıları-sensor hakkında bilgi aktarılmış, fotoğraf çekimi yaparken kullanılacak yardımcı araçların öğrenilmesi-uygulaması yapılmıştır. 5. Hafta: Kompozisyon: Klasik kompozisyon kuralları öğrenilmiş ve çağdaş kompozisyon uygulamalarının örnekleri izlenmiştir. 6. Hafta: Çekim Gezisi: Atölye tarafından belirlenen bir bölge de çekim gezisi yapılmıştır. Fotoğraf Atölyesi tüm katılımcılarla birlikte temel fotoğrafçılık eğitiminin ardından çalışmalarının sürekliliğini aksatmaksızın fotoğraf çekimlerinin yapılacağı bir proje oluşturmayı ve sergilenmeyi hedeflemektedir. Bunun yanı sıra atölye çalışması Türkiye’de belgesel fotoğrafçılık alanında çalışmalar yapan fotoğrafçılarla deneyim aktarımına ve fotoğraf alanındaki yaklaşımların paylaşılmasına dayalı bir fotoğraf söyleşileri etkinlik dizisi yapmaya karar vermiş ve hazırlıklarına başlamıştır. Temel Fotoğrafçılık Eğitimi Gökhan Gezik eşliğinde bir dönem daha devam edecek, ilk atölye çalışmasına katılmış olan ve Kültür Merkezi fotoğraf çalışmalarında eğiticilik yapmak isteyen katılımcılar, ikinci eğitimde bilgilerini pekiştireceklerdir. III.SİNEMA ATÖLYESİ Atölye, çalışmalarına 29 Kasım 2007 tarihinde yapılan hazırlık toplantısı sonrasında 6 Aralık 2007’de başlamıştır. Çalışmaların ilk beş haftasında Metin Gönen’in yürütücülüğünde filmlerin nasıl yapıldığını kavramaya dönük olarak film analizi çalışmasını sürdürmüştür. Atölye çalışma yöntemine ve programına ilişkin tartışmalardan sonra önceki çalışma biçimi sonlandırılarak Şubat ayından itibaren atölye çalışmasına devam eden onbeş katılımcının ortaklaştığı bir programla çalışmalar sürdürülmeye başlanmıştır. Atölye katılımcıları atölyenin hedeflerini; sanatın doğasını ve insanın algılayışını kavramak, sinemanın temel öğelerini tanımak, sanata ve sinemaya bakışı, görsel yetenekleri geliştirmek, filmleri ve dolaylı yoldan dünyayı doğru şekilde okumak ve katılımcıların programla geliştirdikleri teknik ve kuramsal bilgilerin eşliğinde belgesel ya da kurmaca kısa filmler çekmek olarak belirlemişlerdir. Katılımcılar haftada iki gün çalışmalarına devam eden sinema atölyesi programını; insan ve sanat ilişkisi, bir sanat olarak sinema, modern mitoloji, sinema tarihi tartışmalarının yanı sıra sinemanın temel öğeleri, senaryo, kamera ve film seti bilgileri, kurgu, ses, müzik, görsel efekt, oyuncu yönetimi ve yönetmenlik başlıkları altında sürdürme kararı almışlardır. IV.YARATICI DRAMA ATÖLYESİ Atölye, çalışmalarına gönüllülerle 8 Aralık 2007 tarihinde yapılan hazırlık toplantısının ardından 12 Ocak 2008 tarihinde çalışmalarına başlamıştır. Atölye çalışmasına 20 kişi katılmaktadır. Atölye her hafta cumartesi günleri iki saat çalışmaktadır. Atölyenin amaçları atölye katılımcılarının yaratıcılık ve estetik gelişimini sağlama, eleştirel düşünme yeteneğini kazanma, sosyal gelişim ve birlikte çalışma alışkanlığı kazanma, kendine güven duygusunu ve karar verme becerilerini geliştirme, sözcük dağarcığını geliştirme yoluyla dil ve iletişim becerileri kazanma, başkalarını anlama ve hissettirme yeteneklerini geliştirme, farklı olay, olgu ve durumlarla ilgili deneyimler kazanma, problem çözme ve karşılaşılan problemleri yeni bir bakış açısıyla inceleme yeteneklerini geliştirme, içinde yaşanılan dünyayı daha somut görmeyi sağlama, soyut kavramları, olguları ya da yaşantıları somutlaştırma becerisini geliştirme olarak özetlenebilir. Çalışma programı aşağıdaki gibidir: Tanışma, iletişim, ısınma çalışmaları İletişim ve güven çalışmaları Duyulara yönelik çalışmalar Duygular ile çalışmalar Algılama çalışmaları İmgelem dünyasını hareketlendiren resim çalışmaları Uyum- ritm çalışmaları Mim-pantomim çalışmaları Rol oynamaya giriş Diksiyon-drama Doğaçlamalar Sosyal drama Empati drama Komedisel drama Fotograf drama Müze drama V.RESİM ATÖLYESİ Atölye 26 Ocak 2008 tarihinde çalışmalarına başlamıştır. Resim atölyesi programı Kültür Merkezi’nde resim çalışması yapmak isteyen gönüllülerin 18 Ocak 2008’de yaptıkları hazırlık toplantılarında belirlenmiştir. Atölye katılımcı sayısı 25’dir. Atölye toplu olarak her hafta cumartesi günleri dört saat çalışmaktadır. Atölye ilk olarak anatomi çalışmaları ve oran orantıyı kavramak için çeşitli eskiz çalışmaları ile faaliyetlerine başlamıştır. Organik inorganik nesnelerle natürmort çizimlerin yapılması ikinci adımı oluşturmaktadır. Atölye her hafta toplam çalışmasının dörtte birini sanat tarihi çalışmalarına ayırmayı planlamaktadır. Atölye beş aylık süreç sonunda çalışmalarını sergilemeyi hedeflemektedir. VI.FELSEFE ATÖLYESİ Felsefe atölyesi ön hazırlık toplantılarından sonra Ocak 2008 tarihinde sekiz kişi ile çalışmalarına başlamıştır. Atölye katılımcıları ortak tartışmalarıyla atölye çalışmasını bilim-felsefe- politika bütünlüğü üstüne kurma kararı almış, modern felsefi akımların temellendiği yerin Antik-Yunan felsefesi olmasından ve birçok yapısalcı, postyapısalcı, yorumsamacı analitik, varoluşçu, Marksist filozofun Platon ve Aristoteles’ten etkilenmiş olmasından hareketle modern, aydınlanmacı akımların bu filozoflarla ilişkisi üzerine çalışmayı planlamıştır. Haftada bir gün bir araya gelen atölye katılımcıları yaptıkları ön çalışmalarla programlarını belirlemekte ve dörder aylık programlar oluşturarak çalışmalarına devam etmektedirler. SONUÇ: Kazım Koyuncu Kültür Merkezi henüz yolun çok başında. Çalışmaların gelişmesi, sanatın farklı alanlarında ve kültürel çalışmalarda üretimlerin açığa çıkması, kültürel ve sanatsal etkinliklerin özgürce sergilendiği ve paylaşıldığı gerçek bir merkeze dönüşmesi, hiçbir kişi ya da kuruma bağımlı olmaksızın varlığını sürdürebileceği olanakların yaratılması, kurumsallaşmasını tamamlaması, gelişen çalışmaların ihtiyaçlarının karşılanması için katkı sunmak isteyen herkesin düşüncesine ve emeğine ihtiyaç var. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi gönüllüleri, Kültür Merkezi’ni kurmak için yola çıkarken sevgili Kazım Koyuncu’nun “Hayatı ileri götüren şey hayallerimiz, hayallerimizi gerçekleştiren şeyler de cesaretimiz” sözünden destek aldılar. Bugüne kadar gösterilen dayanışmayı büyütmek, Kazım Koyuncu’nun ismini taşıyan bir Kültür Merkezi’ni olabilecek en iyi noktaya getirmek için çaba harcamak hepimizin ortak sorumluluğu. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi’nin yeni çalışma döneminde bu sorumluluğu paylaşmak dileğiyle… Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 24 Haziran , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Haziran , 2008 Kazım Koyuncu´nun Biyografsi “Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim, ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim. Ve gerçekten doğru bildiğim bir şeyi en azından çok zorlanırsam ortaya koymaktan çekinmem” diyordu bir röportajında Kazım Koyuncu... Dünyaya o unutulmaz güzel sesini bırakıp veda ettikten bir gün sonra 26 Haziran 2005 günü Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda Kazım'ı İstanbul'dan Hopa'ya uğurlanmaya gelen binlerce kişinin sevgisini kazanmasının sırrı bu sözlere yansıyan duruşu ve kişiliğiydi. Kazım Koyuncu Karadenizliydi. Artvin'in yaylaların yeşiliyle denizin mavisini buluştuğu Hopa ilçesinin bugünkü adı Yeşilyurt olan P’anç’ol köyünde 7 Kasım 1971'de doğdu. Doğum tarihinin nüfus kağıdına 10 Mayıs 1972 yazılması nedeniyle yılda iki kez doğum günü kutlama mesajlarını gülümseyerek karşılardı Kazım. Çocukluğunda “Kemençeci Yaşar” olarak tanınan Yaşar Turna'nın türkülerini çok dinlediğini her zaman dile getirirdi. Kazım Koyuncu çocukluk günlerini anlatırken “Kitap okuyan babamdan kaynaklı olarak diğer çocuklardan farklı oldum” diyerek babasının farklılığın kendisine nasıl yansıdığının altını çizer. Hopa’da bakkallık ve berberlik yaparak ailesinin geçimini sağlayan Cavit Koyuncu, 1960’larda Türkiye İşçi Partisi’nin kuruluş dönemlerinde partililerle tanışmış, dükkanı öğrencilerin kitap-gazete okuma yeri haline gelmişti. Cavit Koyuncu’nun Oğuz, Canan, Hüseyin, Orhan ve Kazım’dan küçük Niyazi olmak üzere 6 çocuğu vardı. 12 Eylül'ün ardından Erzurum'da 6 ay hapis yattığı sıralarda Kazım 10 yaşındadır ve aile anne Hüsniye Koyuncu’ nun gayretleriyle ayakta kalır. Baba Cavit Koyuncu’nun aldığı mandolin ve amcasının Almanya’dan getirdiği gitar, Kazım’ın müzik yaşamına ilk adımlarının nedeni olur. Kazım Koyuncu “17 yaşında köyünden çıkar” ve 1989 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne girer. 1993'te okulu bırakır ve sadece müzik yapmaya karar verir. Bu dönemi şu sözlerle anlatıyordu Kazım Koyuncu “Zor dönemler, o okulu bitirip kaymakam falan olacaksın ya da kendi istediğin işi yapacaksın. Ama hep soru işaretleri olacak, sonu nereye varacak? Bu tercihlerden soru işaretli olanını tercih ettim.” Kazım, 1990 yılında Çağdaş Sanat Atölyesi’nin etkinliklerinde yer aldı. Çağdaş Oyuncular'ın sahneye koyduğu ''Faşizmin Korku ve Sefaleti'' adlı oyunun müziklerini yaptı. 1991 yılında Ali Elver ile birlikte kurduğu ve müziğe başladığını söylediği “Grup Dinmeyen” dönemini de yine bir röportajında şöyle dile getiriyordu: “Özgün müzik denen, protest denen tarzda müzik yapmayı amaç edinen bir grup kurduk ama kısa zamanda elektrik gitarı sokmaya başladık. Dağıldık, toplandık falan çok uzun sürdü. En sonunda Dinmeyen 1996'da Sisler Bulvarı isimli bir albüm çıkardı.” Grup Dinmeyen tek albümünden sonra dağılırken Zuğaşi Berebe grubu Kazım Koyuncu'nun müzik yaşamında daha etkili bir yer alıyordu. Kazım Koyuncu bu dönemi “Dinmeyen'i kurduktan hemen sonra 1993 yılında Zuğasi Berepe (Denizin Çocukları) isimli yeni bir grup kurduk. Yani hem Dinmeyen devam ederken hem de bu grup devam etti” diye internette Lazuri.com adresli sitede kendi yazdığı yaşam öyküsünde özetlemişti. Zuğaşi Berepe, Kazım'ın müzik yaşamında bir dönemeçti. Zuğaşi Berepe, Kazım Koyuncu'nun müzik yaşamında olduğu kadar Lazca söyleyen bir rock grubu olarak da Türkiye'de önemli bir adımdır. Aslında Kazım Koyuncu bir gösteride gözaltına alındığında Emniyet'te polisin ağzından laf almak için Lazca konuşmasıyla “Lazlığının” farkına vardığı hikayesini birçok sohbetinde dile getirmişti. Lazcayı keşfetmek Kazım Koyuncu'nun bu dönemlerde tanıştığı ve henüz İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğrenci olan Mehmedali Barış Beşli, bir horon çalışması içindedir ve burada Lazca müzik yapma düşüncesi doğmuştur. Mehmetali Beşli, Lazca müzik düşüncesinden Kazım’a söz eder. Kazım, Mehmedali Barış Beşli, İlhan Karahan (Yabantaş) bir araya gelirler ve daha sonra Metin Kalaç’ ın da aralarına katılmasıyla Zuğaşi Berepe kurulur. Kazım Koyuncu Zuğaşi Berepe'nin önemini bir röportajında şöyle vurguluyordu: “Hiçbir şey düşünmeden Lazcayı keşfetmeye, keşfettiğimiz dille de müziği sonuna kadar özgür bırakmaya başladık. Lazca, rock müziği yapma konusunda çok ciddi bir dayanak oldu. Çok bakir bir dildi ve çok enteresan bölünebiliyordu. Melodileri sözlerle oturtmak için çok çaba sarf etmedik... Yaptıkça büyük bir şey yaptığımızı anladık. Lazlarla karşılaştığımız anlar çok enteresandır. Uzun saçlı, küpeli yırtık pantolonlarımız vardı. 80 doğumlu insanlar hala Zuğaşi Berepe hayranları olarak geliyorlar. Özellikle şimdi Lazca rock müzik yapmaya başlayan gençleri görünce hakikaten bir şeyi başardığımızı düşünüyorum. Bizim bir amacımız vardı. Sadece Lazcayı korumak değil, yaşamaktı, yaşarken de bir şeyleri ifade etmekti. Biz kendi ilkelerimize sadık olduk. Lazca bize çok büyülü bir şey de kattı. 6-7 sene sürdü.” DOSTLUK BİTMEDİ Zuğaşi Berepe 1995'te "Va Mişk’unan-Bilmiyoruz”, 1998'de "İgzas- Gidiyor” albümlerini çıkardı. Gruba zamanla bas, perküsyon ve flütü ile Cafer İşleyen, elektrogitarda Gürsoy Tanç, davulcu Zülküfil Murat Dilek ve Uğurcan Sezen katılmıştı. Tulumlara Mahmut Turan nefes veriyordu. Zuğaşi Berepe'nin Brüksel konseri sırasında canlı kayıt edilen parçaları kısıtlı sayıda bastılan Bruxel Live (1998) albümü de rock müzik sevenlerin hala peşinden koştukları efsaneleşmiş bir çalışmadır. Zuğaşi Berepe'nin 1998'de dağılmasından söz ederken Kazım Koyuncu “Biraz benim yüzümden gibi görüyorum” der. Gruptan ayrılma kararı alır ama arkadaşlarıyla hiçbir zaman ayrılmaz. Solo çalışmalarını yaptığı müzisyen arkadaşlarını çoğu zaten Zuğaşi Berepe grubundan dostlarıydı ve hep yanında kaldılar. “Biz hala en yakın arkadaşlar olarak yaşıyoruz” diyordu. SALKIM SÖĞÜT Zuğaşi Berepe'den ayrıldıktan sonra zor dönemler geçirir Kazım. Tuncay Akdoğan’ ın “Serüvenciler” grubunun kuruluş aşamalarına katıldı. Bu çalışmalar sırasında kaydettiği “Darbedar” adlı şarkı, Akdoğan’ın 22 Kasım 2004’te ölümünden sonra arkadaşları tarafından çıkarılan “Veda” adlı albümde yer aldı. Aydoğan’ı kaybetmekten büyük üzüntü duyan Kazım “Ölüm hepimizin hayatında var. Biraz bizim büyümemizi sağlayan şeyler” diyordu. Kazım, 2000 yılında Beyoğlu Metropol Müzik'in çıkardığı Salkım Söğüt dizisinin ikincisinde daha sonraları kendisiyle neredeyse özdeşleşen Megrelce “Didou Nana” şarkısını, Lazca çok sevilen bir türkü olan “Golas Empua Yulun” ile “Dağlarda Kar Sesi Var” türküsü ile yer aldı. Salkım Söğüt-4’te ise Kazım’ın seslendirdiği en güzel şarkılardan olan ve Viya albümünde de yer alan “Ou Nana” şarkısında İlkay Akkaya ile düet yaptı. VİYA Kazım Koyuncu müzik yaşamına tek başına devam etmek istediği zorlu döneminde kendi deyişiyle daha “Karadenizli” bir çalışmaya yöneldi. Beyoğlu Metropol Müzik'in sahibi Faruk Altun' un yapımcılığını üstlendiği Viya albümünün hazırlık sürecini Kazım'ın 2004'teki söyleşisinden aktaralım: “Bugün hala rock'nroll duygularla örülmüş bir insanım. Fakat etnik vurgulardan etnik müziklerden büyük ölçüde beslenen rock'n roll bir adamım. Sadece kişiliğim belki rock'n roll’dan duyguları içeriyor ama yaptığım ve yapacağım şey bundan böyle daha çok etnik müzikler olacaktır diye düşünüyorum.” Viya albümü Kazım'ın gelecekteki müziğinin şekillendiği, habercisi olduğu bir albüm olarak düşünülebilir. Viya, Kazım için gelecekte yapması gerekenler için işaretti. Kazım “aslında bir geçiş çalışması oldu” diye nitelediği Viya'da Lazca, Gürcüce, Hemşince anonim şarkılar ve Laz sanatçı Hasan Xelimişi'nin eserlerini söyledi. Söyleşilerinde özellikle K’oçari, Lazca Domivamis, Lazlardan ayrı bir halk olan Hemşin dilindeki Ka Tun Mita Xendasoç' un düzenlemelerine dikkat çekiyordu. Karadeniz'in kaybolmaya yüz tutmuş dillerine sahin çıkarken “Türkçe'yi ben seviyorum...Lazca başka bir yerde duruyor ama etnik müzik çok tahrik ediyor beni. Özellikle Karadeniz müziği ve Kürt müziğini de severim, ritm altyapısına bayılırım” sözleriyle de tüm Türkiye'yi kucaklamaya gayret ediyordu. Kazım müzikteki yolunda kendine belirlediği ilkeleri giderek daha belirginleştirdiğini şu sözleriyle anlatıyordu: “Bugün etnik seslerden beslenmeyen bir müzik yapmayacağımı biliyorum. Ne yapacağımdan çok ne yapmayacağımı biliyorum. Melodik kurguları çok standart popüler kurgularıyla aynı şey olmayacak. Etnik müzikten hep besleneceğim. Başka etnik müziklerden ve modern müziklerin birtakım şeylerinden de çekinmeyeceğim. Bazen bateri de elektrik gitarı da, erbaneyi, kavalı da kullanabilirim. Ben kendime bir şeyler yaratmayı düşünüyorum. Bunu istiyorum ama öz itibariyle Karadeniz vurgusunu ortaya koymaya düşünüyorum.” Modern denemeleri, etnik enstrumanları da kullanarak yapmayı seviyordu ama “Türküleri yorumlamak bir şeydir ama yeni bir şeyler yapmak daha önemli bir şeydir. Bunun peşinde olmak gerektiğini düşünüyorum” diye de bir dipnotu vardı. Viya albümüyle Karadenizlilerle tam bir bağ kuramasa da üniversite öğrencileri, “muhalif kesimler”le buluşur. Zaten çekincelerinin altını “ Beni diğerleri gibi tanıma sansları yok. Bunu bilerek benimle tanışmalarını arzu ediyorum. Ben onların alışık oldukları bir Karadenizli şarkıcı olarak onlarla asla buluşamam. Onlar da buna alışa alışa benimle bir gün doğrudüzgün karşılaşabilirlerse sevineceğim” diye çiziyordu. GÜLBEYAZ Kazım Koyuncu, yılında Kanal D televizyonunda yayımlanan Gülbeyaz adlı televizyon dizisinin müziklerini yapmaya yönetmen Özer Kızıltan ile dostluğu ve bir Karadeniz dizisine doğru katkılarda bulunabileceğini düşünerek kabul etmişti. Gökhan Birben'in okuduğu “Hey Gidi Karadeniz” şarkısıyla başlayan filmin müzik çalışmalarını şöyle aktarıyordu: “Güzel olduğuna inandığım seyleri yaptım. Piyasanın istediği şeyleri yapmak mutlu olmayacaktık. Akustik enstrumanlar, kemençe tulum kullandım. ” Kazım'ın Gülbeyaz dizisinin müziklerini yapmaktan alışılmış “komik Karadenizli” tiplemesinden uzakta bir proje olmasının büyük etkisi vardı. “İnsanlar yaşıyorlar ve yaşayan insanların çok fazla konuları var sadece komiklikleri yok. İnsan olarak ve yaşadıkları hikayeleriyle düşünerek algılamadılar sinemacılar, televizyoncular” diye komedi unsuru Karadenizli hikayelerine tepkisini dile getiriyordu. HAYDE Kazım Koyuncu ikinci albümde Karadeniz vurgusunu daha öne almayı düşüncesini nisan 2004'te Beyoğlu Metropol Müzik'ten yayımlanan Hayde albümünde gerçekleştirdi. Ama türkülere, otantik tarzı yönelirken kendi deyişiyle “daha çok da Batı'laştı”. Türkçe türkülerin yanı sıra Lazca, Gürcüce, Hemşince, Megrelce şarkılarla Karadeniz'in tüm kültür ve renklerini yansıtmaya çalıştı. Tulum, kemence, kaval gibi otantik çalgıların yanı sıra bas, elektrogitar, davul ve bilgisayar destekli seslerle müziğine tam da anlattığı gibi hem otantik hem modern öğeler kattı. Gülbeyaz dizisinin başrol oyuncusu Şevval Sam bu albümde “Ben Seni Sevduğumi” türküsünü seslendirirken Kazım “Gelevera Deresi” türküsünde Şevval Sam ile düet yapmıştı. Hayde'yi “Benim sahnedeki edindiğim tecrübeler, film müziklerinden tecrübeler ve arkadaşlarımla paylaşıp, ürettiğim şeylere dayanan bir sound oldu” diye anlatıyordu. Fadime, elektrogitar ve ritmleriyle tam da Kazım'ın anlattıklarını yansıtıyor. Rize'nin Pazar yöresinden bir ezgi olan Hayde'deki vokal denemelerine de işaret ediyordu ve ekliyordu “Hayde'nin arasına yazdığım tulum ve elekrogitar soloları üçyüz yıllık bir melodiymiş gibi duruyor.” Hayde'yi hazırladığı dönemde Kemal Sahir Gürel ile birlikte Sultan Makamı adlı televizyon dizisinin müziklerini yapıyordu. Filmin jeneriğine “Denizde Kararti var” şarkısının girişinde kullanığı klarnet solosunu taşımıştı.Karadeniz'in tulumu ile klarneti buluşturmasının hikayesinde kendi beslendiği kaynakları da anımsatıyordu: “Ben Hopalıyım,oradan 17 yaşındayken ayrıldım ama o kadar çok değişik müzikler dinledim ki. Rock müzik dinlediğim kadar İç Anadolu da, Doğu da dinledim.İster istemez bütün bunlar beni oluşturmuş oluyor. Benim aklımdaki gerçek müzik olgularını ortaya çıkarıyor. Hal böyle olunca bundan bağımsız bir müzik yapmam da mümkün değil. Sadece bir Karadeniz şarkıcısı olarak hayatta durmadığımdan ötürü bütün bildiklerimi ve hissettiklerimi yansımam gerekiyordu. Bu albümde biraz da bilinçli bir müdahale ile klarneti bizim müziğe adapte etme kararı verdim. Çünkü klarnetle tulum bence çok iyi yan yana geliyordu.” “Bence Laz müzik tarihindeki en önemli yeniliklerden bir tanesiydi” diye bu enstrumanların buluşmasını anlatırken kendi müzik kaynaklarını irdelemeye devam ediyordu: “Bütün bunlar benim yapacağım müziğin tarzı ne olursa olsun içinde olmalı diye düşünüyorum. Yenilikler yaratmalıyım. sonuç itibariyle ben şarkıların ana melodilerine müdahale etmiyorum, sözlerini de değiştirmiyorum, saçmalamıyorum, ama düzenleme yaparken yeni melodiler katmaya çalışıyorum, ve yeni enstrumanlarla bir şeyler yapmaya çalışıyorum.” Hayde, Kazım Koyuncu'yu Karadenizlilerde daha sıkı buluşturan bir albüm oldu. Müthiş bir tempoyla hem Karadeniz kentlerinde, hem Türkiye'nin her bölgesinde hem de yurtdışında konserden konsere koştu. “Henüz tam olarak yapmak istediklerimi yapamadım ama biraz bildiğimiz şeyleri bozan, biraz statükoyu parçalayan, biraz ezberlerini bozan işler yapmayı çok istiyorum.Bunun için vargücümüzle arkadaşlarla çalışacağız” diye tutkusunu dile getiriyordu. Kazım Koyuncu, grubunda Zugaşi Berepe'den bu yana çalıştığı arkadaşları, yeni katılanları önemsiyor, çalışmalarında hep “arkadaşlarım” diyerek ekibine verdiği önemi de belli ediyordu. Metin Kalaç, Cafer İşleyen, Murat Dilek, Gürsoy Tanç, sonradan aralarına katılan kemençe sanatçısı Selim Bölükbaşı, geri vokallerinin yanı sıra ve horonlarıyla izleyiciyi coşturan Harun Topaloğlu, tulumcular Metin Turan ve İsmail Avcı, Kazım ile birlikte o müthiş sahne performanslarını yaratıyorlardı. Hayde, piyasa koşullarının alışılmış yöntemlerini kullanmamasına ve sektörün krizine karşın satış rakamlarıyla müzik dünyasını şaşırtırken geniş dinleyici kitlesi konserlerini dolduruyordu. Bu “popülerliğin” duruşunu nasıl etkileyeceğini daha doğrusu etkilemeyeceğini şöyle anlatıyordu: “Hayatımda ne paranın ne de başka acayip değerlerin çok fazla bir yeri olmadı.Para güzel bir şey, bazen olduğu zaman kendimi iyi hissediyorum ama parayı hissetmiyorum. Onu hayatımın apayrı bir yerine koyuyorum. İçimdeki müzik yapmak ateşinin hiç sönmemesi için sürekli bir şeyler katmam gerekiyor. Oraya sürekli bir şeyler atmam ve bu yangını büyütmem gerekiyor diye düşünüyorum... Bence bir sanatçının ya da bir şarkıcının çok cesur olması gerekiyor.” Demokratik kitle örgütlerinin düzenlediği konserlere, dayanışma amaçlı etkinliklere her zaman katılacağını “Açıkhava Tiyatrosu'nda çok güzel bir konser yapabiliriz ama la bella düğün salonunda bir sendikanın etkinliğinde grubumla birlikte çıkmayı istiyorum çünkü bunlar insanı kendisine getiriyor. Bütün bu etkinliklerin tamamına ve o hayatın tamanına eşlik edeceğim. bundan başka şans bulmuyorum kendime” sözleriyle dile getirmişti. Müzisyenlerle dayanışma Müzisyen arkadaşlarıyla her zaman dayanışma içinde olan Kazım Koyuncu, Patika grubunun 2005 yılında çıkardığı albümüne destek olmuş “Aşk Beni Büyütmedi” albümünde “Yalnızlık Şarkısı” adlı şarkıyı seslendirmişti. Umay Umay’ın “Ağzı Bozuk Aşk Mektubu” albümünde Megrelce şarkı olan Gyuli Çkimi’nin melodisindeki bir şarkıda düet yaptı. Karadenizli türkücü Hülya Polat’ ın Rino albümünün müzik yönetmenliğini üstlendi. Tunay Bozyiğit’ in “Seyduna Türküleri” dizisinin üçüncüsüne de sesiyle katkıda bulunmuştu. HASTALIĞA MEYDAN OKUMA 2004 yılının sonlarında aralık ayında Kazım Koyuncu'ya testis kanseri teşhisi konuldu ve kısa bir süre sonra tüm dostları, dinleciyicileri kötü haberi aldı. Kazım Koyuncu,hastalığıyla büyük bir mücadeleye girerken etrafındaki sevgi çemberiyle bu zor zamanların geçeceğine inanıyordu. Kazım nefesi yettiği kadar sesi çıktığı kadar müziğinden ve direncinden vazgeçmedi ve kemoterapi tedavisi sırasında 4 Şubat 2005'te İstanbul'da Taksim'deki Yeni Melek Gösteri Merkezi'nde izleyicileriyle kucaklaştı. Sevenlerine hastalığına unutturduğu müthis bir konser verdi ve aslında yaşam dersi verdi. Konserlerinden vazgeçemezdi ve belki biraz da sevenlerini üzmek için “ha kanser ha konser” diye esprili yapmaktan geri kalmamıştı. Gördüğü ilaç tedavisinden çok sevdiği saçlarının tamamen dökülmesini beklemeden kendisi kestirmiş ve grubundaki bütün dostları da aynı şekilde saçlarını kestirerek yüreklerinin Kazım ile birlikte olduğunu göstermişti. Bu konserde gruba nefesli sazlarıyla müzisyen dostu Kemal Sahir Gürel de katılmıştı. Germ hücresi tümör Kazım, 23 Nisan 2005 günü Trabzon Dernekler Birliği'nin İstanbul Ticaret Odası'nda düzenlediği "Çernobil'in etkileri ve Hasta Hakları" panelinde yaşam, hastalık, bilimi sorguladığı acı ve isyanı bir arada hissettiren bir konuşma yaptı. Kazım'ın o konuşması da yerleşik düzenin kuralları dışında kalmasına karşın nasıl böyle bir geniş izleyici kitlesini edindiğini açıkça gösteriyordu. Çernobil panelindeki konuşmasından birkaç paragrafı Şehnaz Yeygel’ in bat çözümlerinden alıntı yaparak aktaralım: “..Bilgi ve bilim kendini yenilemediği müddetçe gerici bir seydir, özellikle bilginin kendisi... Ben germ hücreli tümörleri öğrendim. Benim germ hücreli tümörlerim var. Şu anda herhangi bir kan testiyle ve patoloji sonucuyla bana gelindiği zaman dünyanın herhangi bir germ hücreli tümörünü tedavi edecek profesör kadar size ilaç yazabilirim. Çünkü öyle yazıyor ve yüzde 80 kurtulma ihtimali olduğunu yazıyor. Ama yüzde 20' yi sorduğum zaman doktor bana 'Niye onu soruyorsun ki?' diyor. Çünkü ben yüzde 20' yi merak ediyorum.” “...Hayatım 33 yasına kadar hep mücadele ile geçti. Hep gıcık işlerle uğraştım. Sahil yolu projesi dediler. Bir albüm yaptım, sanki gazete çıkarmış gibi yazdım oraya "Sahil yolu projesini istemiyoruz. Nükleer santral istemiyorum..." “..Şimdiye kadar verdiğim bütün mücadele ve rahatsızlık için kimseden özür dilemiyorum ve yaptığım her şeyden de gurur duyuyorum. Bundan sonra da hayatım ve sağlığım nere giderse gitsin daha da gıcık, illet, muhalif, deli bir herif olmaya devam edeceğim.” Kazım Koyuncu, 30 Nisan 2005 tarihinde Trabzon Gazeteciler Cemiyeti'nin ödülünü almak için Trabzon'a gittiğinde hastalığı ilerlemişti ve ağrılarına karşın ayaktaydı. Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde gençlerle bir kez daha buluştu ve çok sevdiği gibi horonlar tepildi, bir ağızdan şarkılar söylendi. Bu kez zaman zaman oturmak zorunda kaldı, ama vazgeçemediği konserlerine verdiği anlama çok önceleri anlatmıştı zaten: “Bizim sahne ile ilgili yaşadığımız bir hikaye var, bir masal var. zamanla daha büyük yerlere taşıyabileceğimiz, ne olur bilemiyorum ama bu konserlere daha başka şeyleri taşıyabileceğimize dair tuhaf bir şey var inaç var içimde. bu konserler sadece bir konser olarak kalmayacak gibi geliyor. belki bir yürüyüş başlatırız bilemiyorum.” UĞURLAMA Kazım Koyuncu 25 Haziran 2005 günü tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdiğinde gerçekten de bir yürüyüş başlatmıştı. Kazım Koyuncu’yu İstanbul’dan uğurlamak üzere Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda bir tören düzenlenmiş ve çok kısa sürede duyurusu da yapılımamıştı ama 26 Haziran 2005 günü binlerce kişi gözyaşları içerisinde gelmişti. Genç yaşlı, işadamı, işçi, öğrenci, sanatçı, toplumun tüm kesimlerinden gelip Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nu dolduranları acılarını isyana dönüştürmüş Çernobil kazasından sonra kayıtsız kalan devlet, hükümet yetkililerinin tutumlarını sorgulamıştı. Binlerce kişi Kazım’ı taşıyan aracın arkasından Taksim’e kadar yürüdü, sloganlarını kesmedi. Aynı akşam Kazım’ı Trabzon Havaalanı’ndan alan Karadenizliler doğduğu Hopa’ya doğru arkasından büyük bir konvoy oluşturdular. Yağmur altında Trabzon’un, Rize’nin ilçelerinden geçerken otoban kenarlarından, balkonlardan, pencerelerden isyankar çocuklarına el salladılar bağırlarına bastılar. Kazım, 27 Haziran 2005 günü artık adı Sugören olarak değiştirilen 2-3 km uzaklıklıktaki K’ise’deki evinden binlerce seveni tarafından alınıp tulum sesleri arasında Hopa Meydanı’na getirildi. Ailesi, grup arkadaşları, sanatçı dostları, sevenleri, nişanlısı Gönül Bozoğlu duygularını Hopalılarla ve Türkiye’nin dört bir yanından gelenlerle paylaştılar. Kazım’ı doğduğu P’anç’ol’a doğru giderken arkasında binlerce kişi vardı. P’anç’ol’un biraz yukarısında yaylaların karşında, doğduğu topraklara emanet ettiler Kazım’ı. “Yüz sene daha yaşasam, yapsam, yapsam, yapsam hep yapsam yine eksik gideceğiz. Ne kadar eksik gidersek hayatta yapacak o kadar çok şey bırakırız…” Kaynak: Hatice Tuncer’in 2003, 2004 ve 2005 yıllarında Cumhuriyet Gazetesinde yayımlanan röportajlarının bant çözümleri. Dostları Mehmetali Barış Beşli ve Paluri Arzu Kal’dan alınan bilgiler. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 ''şarkılar politikadan, kurumlardan, sistemden daha güçlüdür. Hayatın sonuna kadar kalabilirler, temizdirler ve bir çok güzel şeye sebep olabilirler. İktidarlar, sistemler yıkılabilir, devirler değişebilir, şimdi dünyayı yönetenler kısa bir süre sonra üstelik bütün kötülüklerine rağmen unutulabilirler.''(Kazım Koyuncu) ve erken ayrıldın,zamansızdı gidişin!Ah dalgaların çocuğu bir bilsen şarkılar bile artık acı ve kinden ibaret!!! İşte gidiyorum Birşey demeden Arkamı dönmeden Şikayet etmeden Hiçbirşey almadan Birşey vermeden Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum Ne küslük var ne pişmanlık kalbimde Yürüyorum sanki senin yanında Sesin uzaklaşır herbir Adımda Ayak izim kalmadan gidiyorum Gerdiğin tel kalbimde kırılmadı Gönülkuşu şarkıdan yorulmadı Bana kimse sen gibi sarılmadı Işığımız sönmeden gidiyorum Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 Tuna Kiremitçi Çırpınırdı Karadeniz Bu, Kazım Koyuncu hakkında bir yazıdır. Şahsen tanımasam da, yukarıdaki başlıktan pek hazzedeceğini sanmıyorum. Çünkü malum, milliyetçi gençlerin marşı olmuş bir türkünün adı bu. Kazım’sa bildiğim kadarıyla sol görüşlüdür. Ama ne yapayım ki başlık yazıya uyuyor. Kazım Koyuncu solcu olmasının dışında Karadenizlidir, benden bir yaş büyüktür ve rock müzisyenidir. Biz Kumdan Kaleler albümünü hazırladığımızda, onlar da Zuğaşi Berepe topluluğu olarak ilk Lazca Rock albümü olan ‘Vamişkunan’ı yayımlamışlardı. Aynı dönemde benzer şeyler yapmaya çalışan insanlardık; merakla dinlemiştim tulumla elektrogitarın dansını. Kazım Koyuncu bugünlerde biraz rahatsız. Kendi söylediğine göre ‘germ hücreli tümör’ olarak tanımlanan bir tür kanser teşhis edilmiş vücudunda. Ama bunu dramatize etmeye niyeti yok. Çünkü birincisi, iyileşme ihtimali çok yüksek olan, ‘iyi huylu’ bir tümör bu. İkincisi, her Karadeniz uşağı gibi Kazım’ın mizah duygusu da gayet sağlam görünüyor. Öyle ahlayıp vahlayacak biri değil. Zaten hastalığının medya tarafından dramatize edilmesinden korkuyormuş en çok. Üzülmek için çok neden yok çok şükür; ama kızmak için nedenler var. Sabah Gazetesi’yle geçen günlerde bir söyleşi yapmış. Aynur Erdem, haklı olarak hastalığıyla geçmişteki Çernobil faciasının ilgisini sormuş Kazım Koyuncu’ya. “Neredeyse her ailede bir kanser vakası var ve bu tesadüf değil” diyor Kazım: “Adamlar pişkin pişkin çıkıp çay içti karşımızda. Bunu yapan insan ya geri zekâlıdır ya da çıkar gruplarına hizmet ediyordur. Eğer bu insanlar karşımızda çay içeceklerine erken teşhis için birtakım çalışmalar yapsalardı, sonuç daha farklı olurdu. Şimdi bunlar cinayet değil mi? Buna karşı önlem almamak o çok korktukları terörden daha kötü değil mi? Çok korktukları vatan hainleri var ya, asıl vatan hainleri, halk düşmanları Osmanlı'dan günümüze dek gelen bu tarz yöneticilerdir.” Hatırlıyoruz değil mi; 26 Nisan 1986 günü Ukrayna’daki Çernobil Nükleer Santrali’nin dördüncü reaktöründe sabaha karşı bir patlama olmuştu. Edirne’den Baltık Denizi’ne, çok geniş bir alanı etkileyen bu olay, Hiroşima ve Nagasaki’den sonraki en büyük nükleer patlama olarak geçmişti tarihe. O zaman on üç yaşındaydım. Annelerimiz çay tüketimini asgariye indirmişlerdi. Özellikle Kuzey Anadolu halkı endişe içindeydi. Çünkü Karadeniz’in hemen yukarısında olmuştu patlama. Ta İsveç’e ulaşan radyasyonun Trabzon’a, Hopa’ya, Samsun’a ulaşmaması için bir neden yoktu. Tam o sırada bıyıklı bir bakanın televizyona çıkıp gözümüzün içine baka baka çay içtiğini ben de gayet net hatırlıyorum. Adamın adı silinmiş aklımdan. Çok önemli değil zaten. Ülkemizde benzerine her dönemde rastlanan bir yönetici tipinin o zamanki temsilcisi yalnızca. Ama torunlarının torunları bile Google’a girip ‘Yalan’ ‘Çernobil’ ve ‘Bakan’ sözcüklerini bir arada yazdıklarında onun ismiyle karşılaşacaklar. Karadeniz çırpınıp durmuş ama kimseye anlatamamıştı derdini. Ama dediğim gibi, bir siyasal taşlama yazısı değil bu (pek sevmem o yazıları). Yazarın kendisini okurlardan daha akıllı zannettiği köşe yazılarından hiç değil (köşe yazılarına da bayılmadım kendimi bildim bileli). Bu, Kazım Koyuncu hakkında bir yazı. Kazım Koyuncu’ya destek yazısı değil. Kazım en büyük desteği kendi içinin derinliklerinde bulmuş çünkü. Herhalde gitarıyla çaldığı her akort, tokat gibi patlıyordur o terbiyesiz tümörün yüzünde. Bu, insanları Kazım Koyuncu’ya sahip çıkmaya çağıran bir yazı da değil. İnsanlar ona sahip çıkıyor zaten. Geçen hafta Yeni Melek’teki konseri anlata anlata bitiremiyor görenler (bebeği bırakamadığımız için gidemedik biz). Özellikle kemoterapi yüzünden saçı dökülen sanatçıya jest olsun diye sahneye kafayı kazıtıp çıkan orkestra hareketin ‘kralını’ yapmış bence. Böyle topluluk, tüm rock solistlerinin başına. Bu, Kazım Koyuncu’nun hastalığına sinirlenip adını kimsenin hatırlamadığı bir bakana ‘saydırma’ yazısı hiç değil. Zaten Kazım’ın dediği gibi, ancak Osmanlı’dan gelen bir zihniyetin temsilcisi olarak önem taşıyabilir o küçük adam. Sonra daha zamanın başbakanı var, cumhurbaşkanı var... Hepsini sayıp güzelim yazıyı mundar etmenin alemi var mı?. “Gerçek bir sanat eseri zırhımızı delip içimizdeki bilgelikle ilgisi olmayan, doğuştan gelen yanımıza dokunabilir. Bu da o eseri alımlayanlar arasında bir kardeşlik, bir yürek dayanışması doğurur. Dünya görüşleri ne olursa olsun” diyor Joseph Conrad, ‘Ölüm Seferi’ adlı romanıyla ilgili bir yazısında. Benimki de Kazım’la ilgili bir yazı. Ona uzaktan selam çakmak için yazılmış bir yazı. Sol görüşlü de olsak, müziğiyle içimizdeki Karadeniz’i çırpındıran solcu bir müzisyene teşekkür yazısı. Geçmiş olsun yazısı. ‘Long Live Rock and Roll’ cümlesinin Lazca’sı neyse, işte onun yazısı.'' Karadeniz hırçın,Karadeniz yorgun.Kazım Koyuncu'muz yenik düştü.Karadeniz çırpındı,kimse ses vermedi.Karadenizin deniz gözlü çoçuğunu kurban verdik.Karadeniz çırpınıyor,hala ses veren yok! Hey gidi Karadeniz Doldi da taşamadi Etmiyelum sevdaluk Edenler yaşamadi E verane raüani - Ey verane tepe Guri üoxomiüani - Yüreğimi oynattın Megaşkva vigzalare - Bırakıp gideceğim (ama) Eüemire ûiüani - Sırtımda sepet gibisin(sensiz gidemiyorum) Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ politika Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 Paylaş Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2008 Benim bildigim kadariyla Kazim Koyuncu iki yil önce vefat etmisti,yaniliyor olabilirim. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2008 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2008 Benim bildigim kadariyla Kazim Koyuncu iki yil önce vefat etmisti,yaniliyor olabilirim. Karadeniz hırçın,Karadeniz yorgun.Kazım Koyuncu'muz yenik düştü.Karadeniz çırpındı,kimse ses vermedi.Karadenizin deniz gözlü çoçuğunu kurban verdik.Karadeniz çırpınıyor,hala ses veren yok! diye belirttim zaten!Maalesef yetirdik!Zamansız ve acıydı gidiş! Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 5 Temmuz , 2008 Yazar Paylaş Gönderi tarihi: 5 Temmuz , 2008 Kâzım Koyuncu (1971 - 2005), Karadenizli, Laz bir rock şarkıcısıdır. Artvin'in Hopa ilçesine bağlı P´anç´ol Köyü'nde, 7 Kasım 1971'de doğdu. Resmi doğum tarihi 10 Mayıs 1972'dir. Müziğe ortaokul birinci sınıfta mandolin çalarak başladı. Çocukluğu, "üstadım" dediği, "Kemençeci Yaşar" lakabı ile tanınan Yaşar Turna'nın yanında türkü dinleyerek geçti. İstanbul'a üniversite eğitimi için geldikten sonra müzikle yoğun olarak uğraşmaya başladı. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden siyasi nedenlerle ayrıldı. 20 yaşında iken, 1992'de Ali Elver le "Dinmeyen" adlı özgün müzik grubunu kurdu ve profesyonel müzik yapmaya başladı. Daha sonra Lazca müzik yapmak için bu gruptan ayrılsa da rock'tan kopamadı ve Laz etnik müziğini rock tabanlı yorumlamaya başladı. 1993’te Mehmedali Barış Beşli ile birlikte Zuğaşi Berepe (Denizin Çocukları) adlı rock müzik grubunu kurdu. Lazca rock yapma iddiası ile yola çıkan ve 1995'te Va Mişkunan (Bilmiyoruz), 1998'de de İgzas (Gidiyor) adlı albümleri yaparak bu iddialarını da gerçekleştiren grup, sınırlı sayıda (yalnızca 130 adet) basılmış bir konser albümü (Bruxel Live)çıkardıktan sonra 1999 yılında dağıldı. Kazım Koyuncu, tek başına müziğe devam etti ve Salkım Söğüt adlı projelerin ikincisinde 3 şarkıyla yer aldı. 2001’de Viya adlı ilk solo albümünü çıkardı. Daha sonra Kanal D televizyonunda yayınlanan ve çok sevilen Gülbeyaz adlı dizinin hem müziklerini yaptı, hem de dizinin bazı bölümlerinde oyuncu olarak görev aldı ve bundan sonra yurt çapında tanınmaya başlandı. Daha sonra da Kemal Sahir Gürel ile birlikte Sultan Makamı adlı televizyon dizisinin müziklerini hazırladı. Karadeniz müziğinin güçlü temsilcilerinden Fuat Saka, Volkan Konak ve Bayar Şahin ile birlikte düzenledikleri, büyük ilgi gören Hey Gidi Karadeniz konserler dizisinin de öncülüğünü yaptı. Nisan 2004'te çıkardığı ikinci solo albümü Hayde ile yoluna devam etti. 2004'ün sonlarında akciğer kanseri (Bir çeşit testis kanseri olan tümör akciğerinde bulunduğundan akciğer kanseri etkisi yaratmıştır) teşhisi konuldu ve tedavi görmeye başladı. 25 Haziran 2005'de, 34 yaşında, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. 26 Haziran 2005'te Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'nda düzenlenen tören sonrası onbinler tarafından Hopa'ya uğurlandı. 27 Haziran 2005'te doğduğu köy olan P´anç´ol'da fındık ağaçlarının çevrelediği köy mezarlığında ebedi istirahatgahına konuldu. Fakat maalesef kendi isteği ile köyünde toprağa verilen sanatçıya dünya görüşü ve hayat duruşuyla kesinlikle bağdaşmayan şekilde anıt nezar yapılmaktadır. Adeta fındıklıklar ve doğadan izole edilmek istenircesine duvarlarla mermerlerle etrafı çevrilmektedir. Sanatçının sevenleri buna tepki göstermişler ve hiç değilse mezarın üzerinin mermerle kapatılmasına yönelik projenin değişmesini sağlamışlardır. Sevenlerinin toprağına dokunabileceği fakat onu ifade etmeyen duvarlarla çevrili bir mezar maalesef ailesi tarafından kendisine layık görülmüştür. 16 şarkının 4 tanesi konser kaydı, 4 tanesi (Dünyada Bir Yerde, Yalnızlığı Anla, Hoşçakal, Yine Burada) demo kayıt, geri kalanı ise farklı albümlerde (Gitarın Asi Çocukları (Anılar Düştü Peşime), Grup Patika/Aşk Beni Büyütmedi (Ayrılık Şarkısı), Seyduna (Hayat), Tuncay Akdoğan/Bir Nehir ki Ömrüm (Darbedar), Dinmeyen/Sisler Bulvarı (Askıda Yaşamak), dizi müziği (Le le le) yer alan Dünyada Bir Yerdeyim albümü Halkevleri tarafından Ocak 2007 çıkartıldı. Albüm gelirinin tamamı Kazım Koyuncu’nun adını yaşatacak, onun müziğini ve tüm değerlerini gelecek kuşaklara ulaştıracak bir projeye aktarılacak.. Dipnot Akıllardan hiç çıkmayacak bir sözü:"Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik.Teşekkürler dünya." Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.