Φ Yayamaz Kayımca Gönderi tarihi: 16 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 16 Mayıs , 2008 Kellelerini almak için hazırlanan bir iddianamenin ve hiç birşekilde güvenilirliği olmayan sıkıyönetim mahkemelerinin acizliği onları ölüme götürdü. Onurlu yaşamlarını onurlu bir şekilde noktaladırlar.68 devrimi diye bir olay var türkiye tarihinde bilir misiniz? Devrimcilerin önderliğindeki halk dolmabahçeye çıkan 6.FİLO yu ABD askerlerini denize dökmüştür. onlar denize dökerken emperyalistleri bizim işbirlikçi faşistlerin ve gericilerin yaptıklarına bir bakalım (bu kanıtlıdır.dönemin gazeteleride zaptı tutulan tutanaklarda ayrıca bi kanıt oluşturur.) MTTB (milli türk talebe birliği) diye kendisine milliyetçi(!!) diyen örgütün 300 tane demir sopayla devrimcilere saldırmak için beklediğini ve 2 kişinin ölümüne neden olduklarını... kendisine müslümanım(!!) diyen dindarım(!!) diyen insanların dolbahçenin hemen yanındaki camide devrimcilere saldırmak için toplandıklarını fetvada devrimcilere ölüm sloganlarının atıldığını biliyor musunuz? ve en büyük olay ibadet diye adlandırdığımız namaz kıbleye doğru dönülerek yapılan bir ibadet iken o gerici örümcek beyinli yaratıkların namazlarını 6.filoya doğru kıldıklarını biliyor musunuz??? gemilerin durduğu yer kuzey doğu yönü oluyor..kıbleyle alakası yoktur. Mehmet Ali Birand ın sunumuyla hazırlanan belgeseller var.youtube tada bunlar mevcut türkiye tarihinden kesitler 1 mayıs 1977 taksim katliamı... 16 mart beyazıt katliamı... 1978 maraş katliamı... izleyin bakalım kime niye ****** ve ye gerici diyoruz !!!!!! Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 1945 yılında Türkiye ile Sovyetler birliği arasındaki saldırmazlık antlaşmasının süresi dolmuş Sovyet Dışişleri Molotof'un anlaşmanın güncellenmesi için Türkiye'ye Nota vermiştir... 1945'te süresi dolan saldırmazlık ve dostluk antlaşmasının yenilenmemesi üzerine Sovyetler antlaşma ortadan kalktığı için Çarlık Rusya'sına karşı itilaf devletlerinin taahüt ettikleri kars, ardahan ve boğazların ortak idaresi gibi konularda diplomatik salvolar yapmıştır.... tekrar Sovyetler Birliği ile saldırmazlık antlaşmasının süresini uzatması için zorlamaya yönelik... İşte bunun Türkçesine egemenlik haklarına yönelik tehdit deniliyor... Ne kars ve ardahanın alınması ne de boğazların ortak idaresi, Soveyler Birliği'nin Türkiye ile savaşa girmesine değecek taleplerdir. Doğu illerimiz Ermenistan'ın, boğazlar Rusya'nın tarihsel en büyük hayalleridir. Bunu bilmezsek ayakta uyumuş oluruz. Artık alay konusu olmuş... sloganlarla... Buradan bakınca, Sovyetler yokken komik ama o zamanlar son derece ciddi tehditlerdi. doğu Avrupa ülkelerinin ortak özelliği Nazi İşgalinden Kızıl Ordu eliyle kurtulmuş olmalarıdır. Bir devlet işgalden başka bir devletin ordusu eliyle kurtarılırsa, o kurtarıcı devletin hegomonyasına girer. Ha anladım, boğulmaktan kurtarıp kurşuna dizmek gibi bir şey. Benim de tavsiyem, Macaristan bağımsızlık talep ettiğinde Ruslar neler yaptı bir okuman... Macar başbakanını bağımsızlık şartlarını görüşelim diye Moskova'ya çağırıp öldürdüler. namazlarını 6.filoya doğru kıldıklarını biliyor musunuz??? Sayın Kayımca, siz inandırıcı bir şey söylerseniz cidden inanırım. Ama buna değil, kusura bakmayın. Bunun olmayacağını çocuk bile bilir... Ve sayın Sardunyam, ben ABD savunucusu değilim. Sadece dünyadaki dengeleri değerlendiriyorum... Son söyleyeceğim: Türkiye çok ciddi olan Sovyet tehdidinden her iç karışıklık sonrası kurtulmuştur. Bu tehdit son derece ciddi ve önemli düzeydeydi. Türkiye dünyada mevcut hiç bir devletçe işgal edilemez ama barışı görüşmek için Kars Ardahan'ı boşverin, önemli değil, gerekirse vazgeçerler, alabilirlerse fazlasını da alırlar ama boğazlar denetimini mutlaka isterlerdi. Bunun somut örneği de Afganistan'a Sovyet müdahalesidir. Kalıcı bir işgal olamazdı. Amaç Varşova paktına girmeye zorlamak olurdu. Sovyetler'in pakta katmayı en çok isteyeceği ülke Türkiye'ydi. Boğazlar yüzünden... Alıntı
Misafir huseyinn Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 Tariş'in grev bahanesiyle kullanılamaz hale getirilen makinelerini herkes bilir. Yani ülkeye ihanet içerisindelerdi. Yazılarınızı dehşetle okudum sayın demirefe. Yani Sayın Cyrano cevap vermiş ama birkaç şey de ben ekleyeyim. 61 anayasası burjuvaziye fazla bol gelmişti. İşçilerin örgütlenebilmesinin kolaylığını hazmedemiyorlardı. Bu anayasanın ortadan kaldırılması için gerekli olan karmaşadan başka bir şey değildi. 77 Taksim 1 Mayısında 500 bin kişinin üzerine ateş açıp onların kaçamaması için yolları kapayan panzerlerle üzerlerine gidip ezilmelerine yol açan da bu zihniyetti. 22 Ocak 1980 günü tariş'e panzerlerle duvarlarını yıkarak aramaya yapmaya gelen de bu zihniyetti. Vatanını seven cop yese de makineleri yakmaz diyorsunuz. Ama olayın başlangıcında kimin panzerlerle o vatanın fabrikasının duvarını yıktığını görmezden geliyorsunuz. Bir fabrikaya aramaya yapmaya nasıl gidilir? 22 Ocakta ne olmuştur? Cunta da olsa, faşist idare de olsa, gereğini yapmış ve bu maceracıları durdurup yok etmiştir. Çok da iyi etmiştir… Sözün bittiği yer burası. Demokrasi falan hikaye kaldıralım yani ne gereği var meclisin falan? "Bizim oğlanlar" işi başarır. Merak ettiğim şu yani o cuntaların beslediği cemaatlerden şikayet niye? Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 Sayın hüseyinn, bu başlıkta bence tüm konu o dönem Sovyetler'in ciddi bir tehdit olup olmadığı konusunda düğümleniyor. Ben tüm olayları ve çatışmaları bu tehdide bağlıyorum. Böyle bir tehdit varsaymadığınız zaman benim söylediklerim elbette havada kalıyor görünür. 1. ve 2. dünya savaşları arasında dünya çok büyük teknolojik gelişmeler yaşadı. Türkiye ne yazık bu gelişmeye ayak uyduramadı. Atatürk nerede bıraktıysa gelişme orda kaldı. Bir adım daha atılamadı. İlerlemeyi bırakın, geri gittik. Uçak fabrikası vardı, bir uçağın düşmesi bahane edilip kapatıldı. Atatürk'ten sonra Türkiye bir adım bile ileri atamamıştır. Halbuki dünya, nükleer enerjiyi bulmuştu. Bu ortamda yanıbaşımızda bulunan ve üstelik boğazlar denetimini mutlaka ele alması gerektiğini düşünen Sovyetler Birliği, uzay yarışını uzun süre ABD nin önünde götürecek kadar hızlı gelişiyordu. Ve kesinlikle dünyada en çok ama en çok istediği ülke Türkiye idi. Bu en küçük şüphe olamayacak kadar kesindir. ABD nin de ona en son bırakabileceği ülke yine Türkiye'ydi. Hatta Türkiye hangisi ile müttefik olacağına dair ikili de oynamıştır çok zaman. Türkiye, Sovyetler korkusu yüzünden Doğu Karadeniz'e yıllarca hiç yol ve köprü yapmadı. Sovyetlerin güneye yayılmasının önünde yeşil kuşak projesi adı altında İslam sürekli pompalandı, şişirildi. Türkiye'den başlayın, İran, Afganistan, Pakistan hepsi böyle. Bunlar yeşil kuşak, Sovyetlerin önünde set oluşturdu. Sovyetler bu atağa Yeşil Sosyalizm (Nasır, Kaddafi, Baas çizgisi) ile karşılık verdi. Fakat karşısındaki Sovyetler yıkılınca İslam dalgası bu kez durdurulamaz oldu. İran şahını yıktı, domino gibi yeşil kuşağa yayıldı. İran komünistleri bunu göremediler. ABD karşıtlığı uğruna dincilere yardım ettiler ve sonra idam edildi ya da sürüldüler. Afganistan'da az komünist mi vardı sanıyorsunuz? Değildi. Babrak Karmal Türkiye'de okumuştu, bilinir, Hepsi tasfiye edildi. Yani ABD ile SSCB kapıştı, biz burada satranç tahtası olduk, öndeki piyonlar olduk. Çelişki ve karşıtlık çok yüksekti, ortam fazlasıyla gergindi. Taksim, Tariş, neyse, çıkan olayların hepsinde bu gerginliğin yansıması vardır. ABD ve SSCB arasında dünya patronluğuna oynama savaşı vardı. ABD kazandı. Şu an patron o. Bakalım bundan sonra neler olacak? Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 Sayın hüseyinn, bu başlıkta bence tüm konu o dönem Sovyetler'in ciddi bir tehdit olup olmadığı konusunda düğümleniyor. Ben tüm olayları ve çatışmaları bu tehdide bağlıyorum. Böyle bir tehdit varsaymadığınız zaman benim söylediklerim elbette havada kalıyor görünür. . . . Bakalım bundan sonra neler olacak? Arkadasim sen ülkende icilerinin üzerinekursun SIKILIRKEN tutturmussun bunlari Sovyet tehlikesine bagliyorsun. Bu aynen Gazi olaylarinda polislerin havaya atas acipta nasil olduysa havadan geri gelen kursunlarin hemen hemen hepsinn insanlarin üzerine geldigi ve gene gazi olaylarini Yunan ajanlarinin cikarildigi iddasi edildigi gibi. Türkiye'de yapilan tüm katliamlara bunlara benzer kiliflar bulunmustur. Simdi demi Sovyet tehlikesi varda halaa iscilerin üzerine polisler gönderiliyor Taksim de yürümek istedikleri icin? Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 Arkadasim sen ülkende icilerinin üzerinekursun SIKILIRKEN tutturmussun bunlari Sovyet tehlikesine bagliyorsun. Bu aynen Gazi olaylarinda polislerin havaya atas acipta nasil olduysa havadan geri gelen kursunlarin hemen hemen hepsinn insanlarin üzerine geldigi ve gene gazi olaylarini Yunan ajanlarinin cikarildigi iddasi edildigi gibi. Türkiye'de yapilan tüm katliamlara bunlara benzer kiliflar bulunmustur. Simdi demi Sovyet tehlikesi varda halaa iscilerin üzerine polisler gönderiliyor Taksim de yürümek istedikleri icin? Nasıl bir ülkede yaşıyoruz be polis kendi kardeşine,babasına,amcasına kurşun sıkıyor ne inandırıcı...polislerimiz zengin cocukları,onlar iş adamlarının,fabrikatörlerin çocuklerı onlar işçi düşmanı, nasıl bir mantık bu. Polis emniyeti almak zorundaır,emniyet açısından uygun görülmüyorsa elbette yasaklayacaktır.Yasaklanmayıpta büyük çapta çıkan olaylarda katliam olsaydı hesabını siz vermeyeceksiniz sanırım. buradan konuşmak kolay o sorumluluğu alan sorun yada vicdanen düşünün,sizin söylediğiniz kadar masummu geçeceğini sanıyorsunuz bu bayramın. Alıntı
Misafir huseyinn Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2008 Ses Siz hiç sessiz kaldınız mı? Kalan birinden bahsedeceğim bugün: Enver Karagöz, Artvin'de öğretmendi. TÖB-DER'liydi. Eşiyle birlikte eğitimci olarak çalışmış, bütün ilerici eylemlerde ön safta yer almıştı. Sesi gürdü, edebiyata sevdalıydı. Mitinglerde ilk o söz alır, heyecanla şiirler okur, kitleleri dalgalandırırdı. 12 Eylül'de 650 bin kişiyle birlikte o da eşiyle birlikte gözaltına alındı. Gözetim yerine dönüştürülen Öğretmen Okulu'na götürüldü. Orada ağır işkenceden geçirildi. Kendinden geçip bayıldı. Sonra ansızın boğazında büyük bir acıyla uyandı. İşkencecileri, kaşığın sapıyla ağzını aralamış ve boğazından aşağı kaynar su boşaltmıştı. Artık sesi yoktu. Bu vahşette, bütün bir toplumun zorbalıkla suskunlaştırılmasının temsilini görüyorum ben... Karagöz'ün anılarını belgeleyen İnsan Hakları Vakfı danışmanı Ülkü Özen hatırlattı: Karagöz'ün işkencecileri ile Victor Jara'nınkiler ne kadar da birbirine benziyor. Victor Jara Şililiydi. O da üniversitede öğretmendi. Aynı zamanda gitar çalıyordu. Ülkenin muhalif sesi olarak bilinen, bizim kuşağın efsane grubu İnti-İlimani'nin sanat danışmanıydı. Victor Jara, 1973'ün 11 Eylül sabahı üniversitede bir konsere giderken, elinde gitarıyla gözaltına alındı. Askerler darbeyle yönetime el koymuştu. Jara da, silah zoruyla evlerinden alınıp başkent Santiago'daki stadyuma toplananların arasına kondu. Beklerken, gitarını çıkarıp "Venseremos"u ("Kazanacağız") çalmaya başladı. Şili sosyalistlerinin dillere destan marşıydı bu... Az sonra sesler çoğaldı ve marş, stadyuma doldurulan 5 bin kişilik tutuklular korosu tarafından haykırarak söylenmeye başlandı. Askerler "kışkırtıcı"yı bulmakta gecikmedi. Jara götürülüp dövüldü. Özellikle gitar çalan ellerini dipçikliyorlardı. Yetmeyince parmaklarını kırdılar. Buna rağmen ıslıkla marşı söylemeye devam eden Jara, ancak dili ve bilekleri kesilerek susturulabildi. Ardından da kurşuna dizildi. Geride kalan "sessizlik"te, Şili'de 35 bin muhalif öldürülecekti. Gelelim bugüne: Jara'nın grubu İnti-İlimani, müzikle muhalefetine sürgünde devam etti. Jara'nın anısını yaşatmayı sürdürdüler. Ve önceki yıl 11 Eylül'de, Şili darbesinin 30. yıldönümünde, Victor Jara'nın öldürüldüğü stadyuma onun adı verildi. Şili halkı orada hâlâ "Kazanacağız" marşını söylüyor. Enver Karagöz mü? Gırtlak kanseri oldu. Yıllarca siyasi mülteci olarak yurtdışında yaşadı. Şimdi Almanya'da... Zor konuşuyor, ama yazılarıyla "ses vermeye" devam ediyor. 12 Eylül darbesinin 30. yıldönümünde Artvin Öğretmen Okulu "Enver Karagöz" adını alacak mı? Bilmiyorum. Neden mi? 25 yıl önce bizim stadyumun çevresindeki alkış sesi, "Kazanacağız" marşını ve sesi kesilenlerin haykırışını bastırdığındandır belki... O zamandan beri şiirsiz ve sessiziz. (Can Dündar-Yakamdaki Yüzler adlı kitabından alıntıdır.) Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 6 Mayıs: Ulusal Sol’un idam edildiği gün Deniz, bağımsızlık mücadelesinde ne ilk ne de son nefer 6 Mayıs 1972 Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edildiği tarihtir. Bu tarih aslında kökleri 1919’da Mustafa Kemal’in başlattığı Kuvayı Milliye mücadelesinde olan ve 1968’lerde doruk noktasına ulaşan Ulusal Sol mücadelenin en büyük yarayı aldığı tarihtir. Çünkü emperyalizm bir taşla iki kuş vurmuş, hem sol hareketi lidersiz bırakmış, hem de solu Kuvayı Milliyeci kimliğinden arındırarak tarihsiz ve köksüz bırakmıştır. 70’lerden 80’lere giden süreçte Türk Ordusu’nun içine sızdırdığı Amerikancı generalleri, devrimci gençliğin ve halk hareketinin karşısına çıkarmış, bağımsızlık mücadelesinin olmazsa olmazı ordu-millet-gençlik ittifakını dağıtmıştır. Kuvayı Milliye anlayışını tasfiye etmiş, Batıya sağıyla soluyla bağlı parlamenter sistemi adım adım kurumsallaştırmıştır. Sol bu noktada oyuna gelmiş, bir tarafı parlamenter sisteme eklemlenmiş, bir tarafı marjinalleşmiştir. Ulusal Kurtuluş ideolojisi ise ancak Denizlerin idamından 30 yıl sonra Mustafa Kemal’den ve Denizler’den güç alınarak Atatürkçü gençlik hareketinin yeniden filizlenmesiyle yaratılabilecek, Ulusal Sol’un temsilcisi TÜRKSOLU Gazetesi’nin yeniden çıkmasıyla halk içinde bir kuvvet haline gelebilecektir. Bugün Deniz’le ilgili yapılan değerlendirmelere baktığımızda, O’nun temsil ettiği değerlerden ve mücadelesinden soyutlandığını görmekteyiz. Bir takım halk ve sol düşmanı anlayış Deniz Gezmiş’i zaten terörist ve marjinal olarak göstermektedir. Marjinal sol ise Deniz’i sahiplenmeye kalkmaktadır ki, Deniz’e en büyük ihaneti bu kesim yapmaktadır. Öyle ki Deniz’in posterleri açıkça ABD emperyalizminin uşaklığını yapan bölücü örgütün eylemlerinde bile taşınabilmektedir. Kısa yaşamını emperyalizmle ve onun içerdeki uzantılarıyla mücadeleye adamış biri için yapılacak en büyük ihanet budur. Deniz gibi düşünmeyenlerin Deniz’i sahiplenmesi, bugün Erbakanların Tayiplerin ya da Batıcıların “Atatürkçü” olması gibi bir şeydir. Atatürk düşmanlarının Atatürk’ü sahiplenerek, Atürkçülüğü halktan koparmak için verdikleri savaşımın aynısı bugün bölücüler tarafından Deniz Gezmiş için yapılmaktadır. Oysa, Deniz Gezmiş’i anlamak için O’nun yaşadığı çağı ve O’nu yaratan koşulları iyi anlamak gerekmektedir. Deniz Gezmiş’i yaratan aslında emperyalizmin ta kendisidir. Emperyalizm ulusları yok etmeye çalışırken hep karşısında Atatürk’leri, Deniz’leri, Che’leri bulmuştur. Bu yüzden Deniz, bağımsızlık ve devrim mücadelesinin ne ilk ne de son neferidir. Deniz, emperyalizme bağımlı sömürge bir ülkede bağımsızlık ülküsüyle kendinden önceki geleneği sahiplenen, tarihin O’na yüklediği görevi Mustafa Kemal’den devralan bir liderdir. Kendi ifadesiyle bu ülkenin İkinci Kurtuluş Savaşçısı’dır. Deniz’e göre; “Üniversite öğrenimi yapmak Anayasa’nın verdiği bir haktır. Öğrenci olarak devrimci mücadeleye katılmak ise Mustafa Kemal’in gençliğe yüklediği bir görevdir.” Deniz’in yaşadığı yıllar Atatürk’ün ölümünden sonra Türkiye’nin yeniden emperyalizmin sömürgeci saldırısına uğradığı yıllardır. Deniz Gezmiş, Türkiye’nin içinde bulunduğu dönemi Devrim Gazetesi’ne verdiği röportaj’da şöyle tahlil etmektedir: “Türkiye ilk Kurtuluş Savaşı’ndan 50 yıl sonra tekrar yarı-sömürge durumundadır. Ve Kemalist bir Cumhuriyetin başına anti-Kemalist politikacılar geçmiştir. Politikacı, anti-Kemalist karşı devrim hareketine yeşil ışık yakmaktadır. Bu koşullarda gençlik, emperyalizme ve anti-Kemalist gidişe karşı verilen savaşta somut olarak ön safta bulunmaktadır. Kemalist Devrim tamamlanacak ve onun emperyalizmle çelişen bütün milli sınıf ve tabakalara mal edilmesi sağlanacaktır.” Bugün Türkiye, Deniz’in tarif ettiğinden farklı bir durumda değildir. Maalesef, Denizlerin mücadelesinin boğulduğu oranda Türkiye daha da geriye gitmiştir. Denizlerin mücadele ettiği gerici düzen aynı tip politikacılarla devam etmektedir. Üstelik Türkiye 60’lı yıllardan daha fazla emperyalizme bağımlı durumdadır. Türkiye, ABD ve AB emperyalizmi tarafından tam bir kuşatma altına almış durumdadır. Ancak aradan geçen yıllar, Denizleri unutturmak yerine daha da hatırlanır kılmıştır. Çünkü aradan geçen yıllarda Türkiye’nin emperyalizme bağlı yapısı daha da derinleşmiş, bu durum bağımsız, onurlu ve başı dik bir Türkiye özlemini daha da arttırmıştır. Bugün Deniz’in adı, kişiliği, yaşamı, tüm devrimci gençlerin mücadelesine bayrak olmakta, her Türk genci Deniz Gezmiş’i okuyarak devrimci olmaktadır. Bugün her bir Türk gencinin yüreğinde bir Deniz yatmaktadır. Deniz Gezmiş adı, her geçen gün O’nu marjinalleştirmek isteyenlere inat efsaneleşmektedir. Deniz Gezmiş Kemalisttir Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 Nasıl bir ülkede yaşıyoruz be polis kendi kardeşine,babasına,amcasına kurşun sıkıyor ne inandırıcı...polislerimiz zengin cocukları,onlar iş adamlarının,fabrikatörlerin çocuklerı onlar işçi düşmanı, nasıl bir mantık bu. Polis emniyeti almak zorundaır,emniyet açısından uygun görülmüyorsa elbette yasaklayacaktır.Yasaklanmayıpta büyük çapta çıkan olaylarda katliam olsaydı hesabını siz vermeyeceksiniz sanırım. buradan konuşmak kolay o sorumluluğu alan sorun yada vicdanen düşünün,sizin söylediğiniz kadar masummu geçeceğini sanıyorsunuz bu bayramın. Pes dogrusu, anlamak ve görmek istemeyene care yok. Takkiye yapmayi birakalimda gercekleri görelim artik. Zaten ülkemizde her seye amin diyen mantiklar oldugu ve gözünün birakin birisini herikisinide kapatan oldugu sürece bizler devamli lafta demokrat ve özgürlükcü olacagiz. Taksim herkese acik ve hic bir sorun olmuyor ama isciler isteyince emniyet acisindan dogru ye degilmis ve bizler de buna inanacagiz. Sormuyormusunuz hic kendinize söz konusu isciler oldugu zaman neden katliamlar korkusu var???? Kimler yapacak bu katliami, hic düsündünüzmü? Derin devlet ve onlarin yandaslari mesela Susurlukcular gibileri her zaman iscilerin ve devrimcilerin katliami icin ugrasmislardir. Devlet bu katliam düzenleyenlerin pesinde kosacagina iscilerin üzerine gaz bombasi SIKIYOLAR ve dayaktan geciriyorlar. Ne güzel bir anlayis hayranim dogrusu. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 Gazi olaylarinda polislerin havaya atas acipta nasil olduysa havadan geri gelen kursunlarin hemen hemen hepsinn insanlarin üzerine geldigi Dünyanın hiç bir yerinde polis üzerine bomba bağlamış bir eylemciyi canını tehlikeye atıp üzerine atlayarak yakalamaz. Doğrudan ateş eder, vurur. Türkiye'de kendi canını tehlikeye atar, üzerine atlayıp durdurur. Yine dünyanın neresine giderseniz gidin, polis kaldırım taşlarını söküp polis araçlarının camlarına atan, halkın otobüslerini molotofla yakan insanları vurur. Polisin bu kadar müsamahalı davrandığı bir başka ülke daha dünyada yoktur. Fransa'da polis yüzlerce kişiyi araçları yakmak isterlerken dürbünlü tüfekle vurdu, daha çok yakın zamanda... Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 Dünyanın hiç bir yerinde polis üzerine bomba bağlamış bir eylemciyi canını tehlikeye atıp üzerine atlayarak yakalamaz. Doğrudan ateş eder, vurur. Türkiye'de kendi canını tehlikeye atar, üzerine atlayıp durdurur. Yine dünyanın neresine giderseniz gidin, polis kaldırım taşlarını söküp polis araçlarının camlarına atan, halkın otobüslerini molotofla yakan insanları vurur. Polisin bu kadar müsamahalı davrandığı bir başka ülke daha dünyada yoktur. Fransa'da polis yüzlerce kişiyi araçları yakmak isterlerken dürbünlü tüfekle vurdu, daha çok yakın zamanda... onları görmezler demirefe kardeş onlar çağdaş insanlar çağdaş olduğundan bu tür ufak defek ölümleri gözardı ederler.her zaman almanyave fransayı çağdaş ve örnek gösternler bu olayları duymaz görmezler. çünkü ideolojisi doğru olsada izin vermez. Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 6 Mayıs:Ulusal Sol?un idam edildiği gün . . . Deniz Gezmiş Kemalisttir Deniz gezmiş kemalisttir-dtp'de deniz gezmişlerin ölüm yıldönümünde büyük bir hararetle denizlerin ölümünü sokakta mecliste dile getirip kutladılar Anldığımız kadarı ile DTP'de kemalist. yaşasın türk ve kürt bağımsızlığı diyen zihniyetler kemalist,onlar ataürkçü ha!İşte dtp ile ortak noktaları! Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 Dünyanın hiç bir yerinde polis üzerine bomba bağlamış bir eylemciyi canını tehlikeye atıp üzerine atlayarak yakalamaz. Doğrudan ateş eder, vurur. Türkiye'de kendi canını tehlikeye atar, üzerine atlayıp durdurur. Yine dünyanın neresine giderseniz gidin, polis kaldırım taşlarını söküp polis araçlarının camlarına atan, halkın otobüslerini molotofla yakan insanları vurur. Polisin bu kadar müsamahalı davrandığı bir başka ülke daha dünyada yoktur. Fransa'da polis yüzlerce kişiyi araçları yakmak isterlerken dürbünlü tüfekle vurdu, daha çok yakın zamanda... Polislerimiz ne kadar örnek bir davranislarda bulunuyorlarmista görememisiz, cok özür dilerim dogrusu. Polisin Türkeiye'den baska müsamahali davrandigi bir baska ülkede yokmus, saolun sayenizde onuda ögrendik, bir tesekkürde bu information icin. Demekki ükemizde bazilari degisik gözelere sahip ve öyle yaratilmislarki dogrusu gercekleri göremiyorlar, ama simdi ögrendik gercekleri. Ve simdi anliyorumki ülkemizin polisinin baska devletler tarafindan elestirilmeleri sadece onlarin cekememezliginden ve art niyetlerinden kaynaklaniyormus. Ve gene bir cok iskenceden ve kasitli öldürülmelerden yargilanan polislerimiz haksiz yere yargilanmislar, onlara karsi büyük ayip etmisiz demekki. Ben bazen rüya görürüm ve uyaninca anlarimki hicbirisi gercek degilmis. Birde bazen hayal ederim, ama bu hayallerim sadece benim istedigim sekilde oluyor ve gercekleri yansitmiyor. Sunuda gördümki bazilari hic uykudan kalkmiyorlarki görmüs olduklari rüyayi halaa gercek zannediyorlar ve kurmus olduklari hayale gercekmis gibi inaniyorlar. Saygilar Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 onları görmezler demirefe kardeş onlar çağdaş insanlar çağdaş olduğundan bu tür ufak defek ölümleri gözardı ederler.her zaman almanyave fransayı çağdaş ve örnek gösternler bu olayları duymaz görmezler.çünkü ideolojisi doğru olsada izin vermez. Neyi görmezlerimis bazilari acaba??? Ne zaman polisimiz bomba yüklü insanin üzerine atlamista görülmemis??? Herhalde kanitiniz vardir elinizde. Yorumunuzdan sizin o "ufak defek ölümleri" gözardi etmediginiz anlasiliyor da ondan dolayi sordum. Yoksa o dami bir rüyaydi? Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2008 Dünyanın hiç bir yerinde polis üzerine bomba bağlamış bir eylemciyi canını tehlikeye atıp üzerine atlayarak yakalamaz. Doğrudan ateş eder, vurur. Türkiye'de kendi canını tehlikeye atar, üzerine atlayıp durdurur. Yine dünyanın neresine giderseniz gidin, polis kaldırım taşlarını söküp polis araçlarının camlarına atan, halkın otobüslerini molotofla yakan insanları vurur. Polisin bu kadar müsamahalı davrandığı bir başka ülke daha dünyada yoktur. Fransa'da polis yüzlerce kişiyi araçları yakmak isterlerken dürbünlü tüfekle vurdu, daha çok yakın zamanda... Biz artık Demirefe arkadaşın hayali dünya olaylarına alıştıkta. Fransa'da polisin yüzlerce kişyi dürbünlü tüfekle ne zaman vurduğunu da merak ettik açıkçası Hangi yakın zamanda? Ne zaman? Paris'teki göçmen ayaklanmasında fransız polisi yüzlerce kişiyi dürbünlü tüfekle mi vurdu? Bu yalan. Böyle bir şey olmadı. Yalan olmadığını iddia eden kişide bunun ne zaman nerede olduğunu söyler. Dünyanın heryerinde, ama her yerinde her toplumsal gösteride taş atan, molotof atan marjinaller vardır. Ama dünyanın hiçbir medeni ülkesinde polis göstericilere uyguladığı şiddeti bununla izah etmez. Gider o marjinalleri yakalar. 2008 1 Mayıs'ında polisin göstericilere karşı sergilediği vahşi saldırganlığı üç beş tane marjinalin taa okmeydanında yaptığı gösteriyle gerekçelendirmeye çalışmak sadece 1 Mayıs'ı kutlamak isteyen insanlara karşı duyulan nefretle açıklanabilir. Şişli'de DİSK binasının önünde toplanan işçilerin elinde taş mı vardı? Molotof kokteyli mi? Basılan, önünde parti üyelerinin düşman askerine saldırır gibi saldırıya uğradığı, içine gaz bombası atılan Özgürlük Ve Dayanışma Partisi binasının önündeki parti üyelerinin elinde taş mı vardı? Molotof kokteyli mi? Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2008 Deniz gezmiş kemalisttir-dtp'de deniz gezmişlerin ölüm yıldönümünde büyük bir hararetle denizlerin ölümünü sokakta mecliste dile getirip kutladılar Anldığımız kadarı ile DTP'de kemalist.yaşasın türk ve kürt bağımsızlığı diyen zihniyetler kemalist,onlar ataürkçü ha!İşte dtp ile ortak noktaları! DTP Said-i Nursi'yi de sahipleniyor ve anıyor. DTP AKP'nin kapatılmasına da karşı. DTP Türban yasağına da karşı.Bu arkadaşımızın mantığına göre Demekki Said-i Nursi'yi ananlar PKK'lı, Demekki "Türbana Özgürlük" diyenlerde PKK'lı. Demekki AKP'nin kapatılmasına karşı olanlarda PKKlı. zira hepsi DTP ile ortak noktalara sahipler. Ayrıca DTP milletvekilleriyle kameraların önünde gülücüklerle el ele , kol kola poz verende MHP liler. başka parti yok parlemantoda bunu yapan. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2008 İşte bunun Türkçesine egemenlik haklarına yönelik tehdit deniliyor.. boğazlar Rusya'nın tarihsel en büyük hayalleridir. Bunu bilmezsek ayakta uyumuş oluruz. Ya da dünya tarihi hakkında hiçbirşey okumamış eski sloganlarla dünyayı tahlil etmeye çalışmış oluruz. Zira Çarlık Rusya ile Sovyetler arasındaki en azından devlet farkını dahi bilmiyor oluruz. Boğazların Türkiye'nin kontrolunde olması gerek sovyetler gerekse Nato açısından en ideal çözümdü. İki blokta boğazları istedikleri gibi zaten kullanıyorlard. İki blok soğuk savaşı sıcak savaşa dönüştürecek adımlardan sürekli kaçtılar. Buradan bakınca, Sovyetler yokken komik ama o zamanlar son derece ciddi tehditlerdi. O zaman da komikti. Şimdi de komik. Bu ülkeyi Amerika'nın yarı sömürgesi haline getirmek için üretilen "bu kış komünizm gelicek" masalı her zaman komikti. hayali "canlı tanıklar" dan dinlemek yerine memleket tarihi hakkında birbirinden değerli gazeteciler, yakın tarihçiler, yazarlardan bir iki satır okumak faydalı olur. Ha anladım, boğulmaktan kurtarıp kurşuna dizmek gibi bir şey. Benim de tavsiyem, Macaristan bağımsızlık talep ettiğinde Ruslar neler yaptı bir okuman... Macar başbakanını bağımsızlık şartlarını görüşelim diye Moskova'ya çağırıp öldürdüler. Anlamamışsın, ya da anlamışsın ama çarpıtmaya çalışıyorsun. Biz burada sovyetler macaristanı işgal etmiş iyi mi yapmış kötü mü yapmışı tartışmıyoruz. Türkiye'nin Sovyetlerin işgal ettiği doğu avrupa ülkelerine benzemediğini. Türkiye'nin o ülkeler gibi işgalden kızıl ordu müdahelesi ile kurtulmadığını, doğu avrupa ülkeleri gibi ülkesinde yüzbinlerce kızıl ordu askeri bulunmadığından bahsediyoruz. Sovyetler Türkiye'yi işgal edecekti, bakın doğu avrupayı işgal etmişti söylemine binaen. Sanırım burada rus işgalinin nasıl korkunç bir şey olduğu ile ilgili ahkam kesilecek son kişiyle tartışıyorsun. Son söyleyeceğim: Türkiye çok ciddi olan Sovyet tehdidinden her iç karışıklık sonrası kurtulmuştur. Bu tehdit son derece ciddi ve önemli düzeydeydi. Türkiye dünyada mevcut hiç bir devletçe işgal edilemez ama barışı görüşmek için Kars Ardahan'ı boşverin, önemli değil, gerekirse vazgeçerler, alabilirlerse fazlasını da alırlar ama boğazlar denetimini mutlaka isterlerdi. Bunun somut örneği de Afganistan'a Sovyet müdahalesidir. Kalıcı bir işgal olamazdı. Amaç Varşova paktına girmeye zorlamak olurdu. Sovyetler'in pakta katmayı en çok isteyeceği ülke Türkiye'ydi. Boğazlar yüzünden... Bunun doğrusu Türkiye'deki her NATO planlı askeri cuntadan önce "Sovyet Tehdidi" masalının uydurulduğudur. Türkiye'de iç savaş ortamı yaratan tüm kanlı olayların arkasında NATO tarafından kurulan GLADIO örgütünün bulunduğu Uğur Mumcu gibi değerli yazarlar tarafından daha sonra ortaya çıkarılmışken, Temiz Eller operasyonundan sonra GLADIO'nun Türkiye'de nasıl çalıştığı ve neler yaptığı dünyada açığa çıkmışken, "sovyet tehdidi" masalına hala sarılmak ilginçtir. Aynı politika Yunanistan'da da uygulanmış Yunanistan'da "Sovyet İşgali" propagandasıyla kanlı iç savaşı ve askeri cuntaları yaşamıştır. Soğuk Savaşta ABD ve NATO'nun psikolojik savaş taktiklerinden birisi olan masalları hala zikreden ya da inanan kimse yoktur. Buna en sağcı Türk politikacıları, aydınlarıda dahildir. Alıntı
Φ hakanaytac Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2008 Deniz gezmiş kemalisttir-dtp'de deniz gezmişlerin ölüm yıldönümünde büyük bir hararetle denizlerin ölümünü sokakta mecliste dile getirip kutladılar Anldığımız kadarı ile DTP'de kemalist.yaşasın türk ve kürt bağımsızlığı diyen zihniyetler kemalist,onlar ataürkçü ha!İşte dtp ile ortak noktaları! bazı arkadaşlar olayları çarpıtmayı çok seviyorlar. deniz gezmişlerle dtpliler bir değildir ancak dtpliler onları anabilirler. denizler sonuna kadar kemalisttir. bunu onların yazıları, eylem şekilleri ve yorumlarından anlayabilirsiniz. dtpnin kemalist olmadığı tabi ki açıktır, gerçi içlerinde hala daha olan var olabilir. yine çarpıttığınız bir diğer nokta ise denizlerin aktardığınız bir sözünde. denizler hiçbir zaman "yaşasın türk ve kürt bağımsızlığı" dememişlerdir. onlar , "yaşasın türk ve kürt halkını kardeşliği " demişlerdir. bağımsızlık açısından söyleseler ancak şunu söylerler " yaşasın kürt ve türk halklarının emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi " Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 21 Mayıs , 2008 Göçmenler ayaklanmasında polisçe öldürülenlerin kesin sayısını bilmiyorum. Fakat arabaları ve dükkanları ateşe veren çok sayıda göçmenin polis tarafından vurulup öldürüldüğünü medya gösterdi. Çok sayıda göçmen ölünce gösteriler kesildi. Bir süre sonra yeniden başladı, polis yine bir kaç kişiyi vurdu ve yine yangın çıkaranların kesinlikle vurulacağı, polisin tutumunda bir yumuşama olmayacağı anlaşılınca bu kez olaylar büyümedi. Fakat asıl Fransa De Gaulle zamanında olayları bastırmak için çok sert önlemler almıştır. ABD de Davidian tarikatının üssü çiftlik de dürbünlü tüfekli ajanlarca kuşatılarak ateş serbest emri verilip, tarikat benzer biçimde yok edilmiştir. Batı ülkelerinde polisin oldukça acımasız davrandığı her zaman bilinir. Özellikle ABD de polisten oldukça korkulur. Ben gözümle Beyaz Saray'a yaklaşan eli bıçaklı bir adamın vurulup öldürüldüğünü gördüm. Türkiye'de ise bir adam karısını sokakta defalarca bıçaklarken polis sadece yapma etme diye nasihat eder. ABD de o adam tek bıçak darbesi indiremeden derhal vurulurdu, bu kesindir. Örnekleri de çoktur. Sniperler pozisyon alır, adamı fırsat bulduğu anda küt diye indirir, hiç şakası yoktur. ABD de polis ellerini başının üzerine koymayanı vurur. Ben bunu söylüyorum. Bunun için "yalan söylüyorsun" filan gibi ifadelere bence hiç gerek yok. Gerginlikten bir fayda sağlamayız. Polisin üzerine atladığı intihar bombacısı olayı ise Hakkari'de oldu. Şu yakın günlerde medyada çıktı bu haber. Sovyet tehdidini küçümsemek veya önemsemek kişilerin anlayışına kalmış. Orada anlaşamayabiliriz, bir şey demiyorum. Berlin'in utanç duvarı ile bölünmesi de ideal bir çözüm değildi ama yıllarca sürdü. Sovyetlerin amacı boğazları ortak savunmak, Türkçesi boğazda kuvvet bulundurmak, daha Türkçesi Türkiye'yi Varşova paktınai yani demirperde gerisine, yani utanç duvarı arkasına almaktı. Kalıcı bir işgalden, Sovyetler Birliğinin bilmem kaçıncı cumhuriyeti olaral ilhak edileceğinden bahsetmediğimi belirtmiştim. Tekrar edeyim: Plan bir iç karışıklık, silahlı anarşi ortamı yaratmak, ardından karışıklığı önleme bahanesiyle askeri müdahale ve pakta katılma anlaşması ile birlikte işgalin sona ermesi, ancak üsler, boğazlarda kuvvet bulundurma... Bu tür şeylerdi. Sovyet tehdidine inanmamış olan aydınlar beni hiç ilgilendirmez. İnananlar da vardı. İnanmayanlar Sovyetleri küçümsedikleri için değil, benimsedikleri için tehdit olarak kabul etmiyorlardı. Müttefik olalım istiyorlardı. Kız bir adamla evlenmek ister, adam ona sevimlidir. Kızın babasının (veya anasının) ise adamı gözü tutmaz, sevimsizdir. Bu kadar basit. Özellikle geçmiş zaman kullanıyorum, o kutuplaşma ortamı çoktan aşıldı şimdi. Buradan davulun sesi hoş geliyor. Ben günümüzden bakarak değil, o ortamı kafamda canlandırmaya çalışarak düşünmeye çalışıyorum. Üstelik Afganistan işgali gibi somut bir örnek de varken ortada. Afganistan da tarihinde hiç işgal edilememişti ama Sovyetler "her şeyin bir ilki vardır" deyip denedi... Ta İspanya'da iç savaşa neden olmuş bir ideoloji için, enternasyonal iddiası olan bir ideoloji için, burnu dibinde olan ve Karadeniz çıkışını tutan en stratejik ülkeye göz dikmemiş olması ve planlar uygulamamış olması hiç bir şekilde mümkün değildir... Hayır canım, anlaşamıyorsak anlaşamıyoruzdur, bu kadar basit. Görüşlerimiz bu konuda uyuşmamıştır, böyle bir zorunluluk da yok zaten. Yalan söylüyorsun, bilmiyorsun, çarpıtıyorsun, hayal görüyorsun gibi ifadelere hiç gerek yok... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2008 Göçmenler ayaklanmasında polisçe öldürülenlerin kesin sayısını bilmiyorum. Fakat arabaları ve dükkanları ateşe veren çok sayıda göçmenin polis tarafından vurulup öldürüldüğünü medya gösterdi. Çok sayıda göçmen ölünce gösteriler kesildi. Bir süre sonra yeniden başladı, polis yine bir kaç kişiyi vurdu ve yine yangın çıkaranların kesinlikle vurulacağı, polisin tutumunda bir yumuşama olmayacağı anlaşılınca bu kez olaylar büyümedi. Fakat asıl Fransa De Gaulle zamanında olayları bastırmak için çok sert önlemler almıştır. ABD de Davidian tarikatının üssü çiftlik de dürbünlü tüfekli ajanlarca kuşatılarak ateş serbest emri verilip, tarikat benzer biçimde yok edilmiştir. Batı ülkelerinde polisin oldukça acımasız davrandığı her zaman bilinir. Özellikle ABD de polisten oldukça korkulur. Ben gözümle Beyaz Saray'a yaklaşan eli bıçaklı bir adamın vurulup öldürüldüğünü gördüm. Türkiye'de ise bir adam karısını sokakta defalarca bıçaklarken polis sadece yapma etme diye nasihat eder. ABD de o adam tek bıçak darbesi indiremeden derhal vurulurdu, bu kesindir. Örnekleri de çoktur. Sniperler pozisyon alır, adamı fırsat bulduğu anda küt diye indirir, hiç şakası yoktur. ABD de polis ellerini başının üzerine koymayanı vurur. Ben bunu söylüyorum. Bunun için "yalan söylüyorsun" filan gibi ifadelere bence hiç gerek yok. Gerginlikten bir fayda sağlamayız. Polisin üzerine atladığı intihar bombacısı olayı ise Hakkari'de oldu. Şu yakın günlerde medyada çıktı bu haber. Niyeyse demirefe arkadaşımıza iddia ettiklerinin ne zaman ve nerede olduğunu her sorduğumuzda bir cevap almaktan yoksunuz. Ve her iletisinde ayrı bir enstantane. Öncelikle taksimde 1 mayısı kutlamak isteyen işçilere karşı gösterilen vahşi şiddetin nelerle kıyaslandığına bakar mısınız? Ağır silahlarla 51 gün boyunca FBI'a karşı direnen bir tarikat (ki atış serbest emriyle falan değil yanarak öldüler) Beyaz Saray'a eli bıçaklı yaklaşan bir adam. Dünyanın hangi medeni ülkesinde toplumsal gösterilere böyle vahşice saldırıldığını gördün sen. Şişli'deki DİSK binasının önünde toplanan işçilerin elinde silah mı vardı? Molotof kokteyli mi vardı? Bıçak mı vardı? Binaları basılan ÖDP üyelerinin ellerinde bunlar mı vardı? Neyle neyi kıyaslıyorsun. Sovyet tehdidini küçümsemek veya önemsemek kişilerin anlayışına kalmış. Orada anlaşamayabiliriz, bir şey demiyorum. Berlin'in utanç duvarı ile bölünmesi de ideal bir çözüm değildi ama yıllarca sürdü. Sovyetlerin amacı boğazları ortak savunmak, Türkçesi boğazda kuvvet bulundurmak, daha Türkçesi Türkiye'yi Varşova paktınai yani demirperde gerisine, yani utanç duvarı arkasına almaktı. Kalıcı bir işgalden, Sovyetler Birliğinin bilmem kaçıncı cumhuriyeti olaral ilhak edileceğinden bahsetmediğimi belirtmiştim. Tekrar edeyim: Plan bir iç karışıklık, silahlı anarşi ortamı yaratmak, ardından karışıklığı önleme bahanesiyle askeri müdahale ve pakta katılma anlaşması ile birlikte işgalin sona ermesi, ancak üsler, boğazlarda kuvvet bulundurma... Bu tür şeylerdi. Sovyet tehdidine inanmamış olan aydınlar beni hiç ilgilendirmez. İnananlar da vardı. İnanmayanlar Sovyetleri küçümsedikleri için değil, benimsedikleri için tehdit olarak kabul etmiyorlardı. Müttefik olalım istiyorlardı. Kız bir adamla evlenmek ister, adam ona sevimlidir. Kızın babasının (veya anasının) ise adamı gözü tutmaz, sevimsizdir. Bu kadar basit. Özellikle geçmiş zaman kullanıyorum, o kutuplaşma ortamı çoktan aşıldı şimdi. Buradan davulun sesi hoş geliyor. Ben günümüzden bakarak değil, o ortamı kafamda canlandırmaya çalışarak düşünmeye çalışıyorum. Üstelik Afganistan işgali gibi somut bir örnek de varken ortada. Afganistan da tarihinde hiç işgal edilememişti ama Sovyetler "her şeyin bir ilki vardır" deyip denedi.. Hayır memlekette kutuplaşma, anarşi ve iç savaş ortamını yaratan bütün eylemler ve toplumsal olayların NATO tarafından planlandığı gün yüzüne yıllar önce çıkmışken neyin senaryosu bu hala. Maç yorumlar gibi tarih ve dünya yorumlanamıyacağını daha önce belirttim. Taa o yıllarda, NATO'nun kontrogerilla ve adı sonradan açığa çıkan GLADIO adlı organizasyonla Türkiye'de ABD yanlısı cunta şartlarını oluşturmak için faaliyet gösterdiğini söyleyen Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, İlhan Selçuk, gibi aydınlar da Sovyet yandaşı oldukları için bunları söylüyorlarmış. Öyle ya Sovyet karşıtı olmak için gerçeğe aykırı hayal mahsulu senaryoları savunmak gerekir. Ben şimdi hiç üşenmem. Türkiye'de iç savaş ortamını hazırlayan eylemlerin NATO ve Gladio tarafından nasıl hazırlandığı, kimlerin kullanıldığını yüzlerce araştırma raporu, devlet arşivi belgeleriyle buraya yazarım. Ama hepsini boşverip. Türkiye'de içsavaş ortamını yaratan olaylardan hangisinin sovyetler eliyle işlendiğine dair bir tane bilgi isterim. Film senaryosu olmayna sadece ama sadece bir tane bilgi. Hayali "sovyet tehdidi" masallarıyla memlekette iki tane kanlı cunta düzenlendi. Memleketin hali ortada. Somut örneke bakar mısınız. Afganistan. Bilinen tüm tarihi boyunca başka ülkelerin sömürgesi olarak yaşamış. Sömürgelik bitince birbirinden bağımsız kabileler halinde yaşamış. Ordusu olmayan, sosyal, milli, kültürel hiçbir birliğe sahip olmayan. Bir ülke. Ta İspanya'da iç savaşa neden olmuş bir ideoloji için, enternasyonal iddiası olan bir ideoloji için, burnu dibinde olan ve Karadeniz çıkışını tutan en stratejik ülkeye göz dikmemiş olması ve planlar uygulamamış olması hiç bir şekilde mümkün değildir... öf be arkadaşım sende iki gram tarih oku biraz ya. İspanya iç savaşı nedir bunu biliyor musun sen? Adolf Hitler ve Mussolini tarafından desteklenen İspanyol Faşit Partisi üyesi general Franco Afrika'daki sömürgelerden ordu toplayarak. İspanya Cumhuriyeti'ne karşı ayaklandı. İspanya'nın hiçbir ideolojik kutupta yer almayan Cumhuriyet Hükümeti'ne karşı ayaklandı Franco emrindeki askerlerle. Buna karşı, Fransa, İngiltere, Sovyetler, Cumhuriyeti korumak ve desteklemek için İspanya'ya yardım gönderdi. Dünyanın her yerinden anti-faşist gönüllüler İspanya'ya savaşmaya gittiler. "İspanya iç savaşı" denilen şey. Cumhuriyet hükümetine karşı nazilerin ve italyanların desteğiyle ayaklanan General Franko'ya karşı Cumhuriyetçilerin, İngiltere, Fransa ve Sovyetlerin desteğiyle silahlanarak direnmesi, ve dünyadan gönüllülerin İspanya'ya cumhuriyetçilere destek olarak savaşmaya gitmesi olayıdır. Senin sandığın gibi halk arasında karşıt görüşlü kişiler arasında çıkan bir iç savaş değildir. Netice'de Nazi'lerin hava ve tank desteğiyle İspanya'ya saldırması sonucu Franco kazandı ve öldüğü 1975 yılına kadar İspanya'yı askeri diktatörlükle yönetti. Hayır canım, anlaşamıyorsak anlaşamıyoruzdur, bu kadar basit. Görüşlerimiz bu konuda uyuşmamıştır, böyle bir zorunluluk da yok zaten. Yalan söylüyorsun, bilmiyorsun, çarpıtıyorsun, hayal görüyorsun gibi ifadelere hiç gerek yok... Greve katılmayan işçilerin yakalanıp fırınlara atıldığı yalandır. Sovyetler'in kars sınırına askeri yığınak yaptığı yalandır. Fransa'nın yakın zamanda yüzlerce göstericiyi dürbünlü tüfekle öldürdüğü yalandır. butür yalanların katledilen insanların katledilişlerine kılıf geçirmek için söylenmesidir rahatsız eden. Ayrıca yalanın adı yalandır, bilmemenin adı bilmemektir, çarpıtmanın adı çarpıtmaktır. Yalan olmadığını iddia edeni. Ne zaman ve nerede gerçekleştiğini söyler. Neticede cevap hakkı var. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2008 Deniz gezmiş kemalisttir-dtp'de deniz gezmişlerin ölüm yıldönümünde büyük bir hararetle denizlerin ölümünü sokakta mecliste dile getirip kutladılar Anldığımız kadarı ile DTP'de kemalist.yaşasın türk ve kürt bağımsızlığı diyen zihniyetler kemalist,onlar ataürkçü ha!İşte dtp ile ortak noktaları! Dtp ve Akp gibi ****** anlayışı benimsemiş partiler toplumların duygu ve düşücelerinde önemli yerleri olan insanları kendi anlayışlarındaymış gibi gösterebilirler bir nevi onları kullanabilirler ve kullanıyorlar, mesela Akp'nin iddiasına göre asıl Atatürk'çü onlarmış... Hatta Dtp demokratik, laik, insan haklarından yana, özgürlükçü ve eşitlikçi olduğunuda iddia ediyor peki öyleler mi? Yani Dtp'nin Deniz Gezmiş'i kullanmaya kalkmasına bakmayacağız Deniz Gezmiş'in Kemalist anlayışla ne yaptığına bakacağız... Dtp ve Akp ne söylüyor önemli değil ne yapıyorlar bu önemli yaptıkları ve takiyecilikleri işin sağlamasını yapmakta bize yardım ediyor... Deniz Gezmiş Kemalisttir, Dtp ise ne Deniz Gezmiş'çidir ne de Kemalist olabilir... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2008 Belirtmeliyim ki ben ABD yanlısı ve savunucusu değilim. Ben global rekabetin satranç tahtası olduğumuzu ve piyonları olduğumuzu söylüyorum. Türkiye Sovyetlerden yana bir tercih yapmamakla da isabet etmiştir diyorum. Söylediğim bu. Çünkü Sovyetlere elini veren kolunu kurtaramamıştır. Ve iddia ediyorum Türkiye jeostratejik olarak dünyanın en kilit konumundadır. Global bir rekabette hesaplar Türkiye üzerine yapılmak zorundadır. İspanya iç savaşı da aynı... Ben demiyorum Franco cici, sosyalistler kötü... Benim bu iç savaş hakkında söylediğim, ta orada iç savaşa yol açabilmiş, enternasyonal emelleri olan ideolojilerin yaygınlığından bahsediyorum. Dünya çapında böyle bir rekabette, İspanya gibi ülkeler iç savaşa sürüklenirken, Türkiye gibi kilit bir ülkenin kendi haline bırakılmış olması düşünülemez dedim. Hayret bir şey! Şimdi İspanya'da hiç sosyalist yoktu, gönüllü savaşmaya gelenler stres atmaya geliyorlardı, global bir idealleri, bir ideolojileri yoktu! Tüm istedikleri, zavallı İspanyolları, sadece ve sadece bu masum insancıkları **** zalim faşistlerin eline bırakmamaktı! ABD deki olayda ise yangın, ateş açıldıktan sonra panik sırasında çıktı. Bu olayları araştıran bir avukat da öldürüldü. Dolayısıyla olayın iç yüzü tam bilinmiyor, kapatıldı. Yani dünyada polis çok daha sert önlemler alabiliyor, bunu söylüyorum sonuç olarak... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2008 Sayın Sardunyam, konu yine Türkiye'de Sovyetlerden bağımsız bir sosyalizm olabilir miydi konusuna geliyor. Bunun olamayacağını, Atatürk çok iyi bildiği için, sosyalistlerin bakış açısıyla hain bir tutumla savaşta yardım aldığı Sovyetlere ve hatta Lenin'in kişisel dostluğuna sırt çevirmiştir. Türkiye'de bir bolşevik harekete asla izin vermemiştir. Moskova'da eğitim alıp Türkiye'ye dönen ve Türkiye'de komünist parti faaliyetlerini yürütmek amacında olan aralarında Mustafa Suphi'nin de bulunduğu oniki kişi, Trabzon açıklarında öldürülüp denize atılmışlardır. Sosyalistler bu olaydan Atatürk'ü sorumlu tutar ve bu oniki kişiyi devrim şehidi olarak anarlar. Atatürk Sovyetlere kesin olarak sırtını dönüp yüzünü Batıya çevirmiş bir liderdir. Bunu da ne dincisi, ne Marksisti çekemez, içine sindiremez. Ama onun ölümüyle işler hemen ve çok çabuk değişti. Başta yaptığı kalkınma hamlelerinin üzerine tek çivi çakılmadan öylece bırakıldı. Hatta uçak fabrikası kapatılarak geriye bile götürüldü. Bir yandan dinciler, bir yandan marksistler Türkiye'yi Atatürk çizgisinden saptırmak için çalışmalara başladılar. Büyük ölçüde başarılı da oldular. Her ikisinin amacı da ülkenin yüzünü tekrar Doğuya dönmesidir. Yalnız biri kuzeydoğuya, biri kıbleye, yani güneydoğuya... Kuzey kıblesinin etkinliği kalmayınca güney kıblesi etkinlik kazandı, olay bu... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2008 Belirtmeliyim ki ben ABD yanlısı ve savunucusu değilim. Ben global rekabetin satranç tahtası olduğumuzu ve piyonları olduğumuzu söylüyorum. Türkiye Sovyetlerden yana bir tercih yapmamakla da isabet etmiştir diyorum. Söylediğim bu. Çünkü Sovyetlere elini veren kolunu kurtaramamıştır. Ve iddia ediyorum Türkiye jeostratejik olarak dünyanın en kilit konumundadır. Global bir rekabette hesaplar Türkiye üzerine yapılmak zorundadır. Türkiye'nin ya sovyetler ya da ABD'nin hakimiyetini kabul etmek iki seçeneği yoktu. Türkiye tüm dünyayı kasıp kavuran ikinci dünya savaşı gibi bir felakette bile tarafsız kalmayı başarmış. En gelişkin dünya devletlerinin dışında kalamadığı savaşta ülkeyi savaş dışında tutabilmiş bir ülkedir. Memleketi Amerika'nın yarı sömürgesi haline getiren, bakan atarken bile ABD büyükelçiliğinden icazet soran, ülke istihbaratını, MİT ajanlarının maaşlarının CIA tarafından ödenir hale getiren. ABD'nin çıkarları için vatan evlatlarını binlerce kilometre uzaklıktaki ülkelerde kırdıran, ABD askerlerinin önüne tampon olmaları için gönderenlerin yaptıklarına kılıf giydirmek için ürettikleri masalları zikretmenin mantıklı bir tarafı yoktur. İspanya iç savaşı da aynı... Ben demiyorum Franco cici, sosyalistler kötü... Benim bu iç savaş hakkında söylediğim, ta orada iç savaşa yol açabilmiş, enternasyonal emelleri olan ideolojilerin yaygınlığından bahsediyorum. Dünya çapında böyle bir rekabette, İspanya gibi ülkeler iç savaşa sürüklenirken, Türkiye gibi kilit bir ülkenin kendi haline bırakılmış olması düşünülemez dedim. Hayret bir şey! Şimdi İspanya'da hiç sosyalist yoktu, gönüllü savaşmaya gelenler stres atmaya geliyorlardı, global bir idealleri, bir ideolojileri yoktu! Tüm istedikleri, zavallı İspanyolları, sadece ve sadece bu masum insancıkları azgın zalim faşistlerin eline bırakmamaktı! Önce iki satır okumak derken boşuna konuşmuyoruz. İspanya iç savaşının tarafları frankocular- sosyalistler değildir. İç savaşın başlama sebebide sosyalist ideoloji falan değildir. Nazi'lerin kendi destekledikleri Franko'yu iktidara getirip Cebeli Tarık'ı ABD donanmasına kapatmak için İsapanya'da iktidarı değiştirme projeleridir. Katoliklerden, yahudilere, milliyetçi basklardan, anarşistlere, sosyalistlerden jakobenistlere kadar 52 ülkeden her çeşit insan gönüllü olarak katılmıştır savaşa. ABD deki olayda ise yangın, ateş açıldıktan sonra panik sırasında çıktı. Bu olayları araştıran bir avukat da öldürüldü. Dolayısıyla olayın iç yüzü tam bilinmiyor, kapatıldı. Yani dünyada polis çok daha sert önlemler alabiliyor, bunu söylüyorum sonuç olarak... Demirefe arkadaşımız sürekli olarak birşeyler iddia edip sonra iddia ettiğini kendisi reddediyor. Atış serbest emriyle öldürülenler bir ileti sonra atış sırasında çıkan panik sonucu yanarak ölüyor. Artı Türkiye'de sanki polis bir evi ya da çiftliği kuşatsa çiftlikten açılan ateş sonucu 6 ABD li ajanın ölmesi gibi 6 polis ölse, polis o evi ne yapar herhalde tahmin etmek zor değil. Ya da Türkiye'de silahlı direniş yapan evlerin kuşatılması sonucunda ne olduğunuda iyi biliyoruz değil mi ? 51 gün falanda sürmez kuşatma. Artı polisin sert önlemler aldığına örnek olarak gösterilen ellerinde ağır silahlarla 51 gün boyunca FBI'a direnen tarikat üyeleriyle. Eli bıçaklı olarak beyaz sarayın bahçesine giren adamla, Silahsız olarak 1 Mayıs'ı kutlamak isteyen işçilere uygulanan şiddet arasında nasıl bir benzerlik varsa. O insanlar ellerinde bıçaklarla Cumhurbaşkanını öldürmek üzere çankaya köşkünün bahçesinde dolaşmıyorlardı, ya da ellerine ağır silahlar alıp teslim ol çağrılarına 51 gün boyunca ateşle karşılık vermiyorlardı. Sadece silahsız olarak ülkenin en ünlü meydanında 1 mayısı kutlamak istiyorlardı. O polisin sert önlemler alıyor dediğin amerika da bile Beyaz saray'ın önünde isteyen istediği gösteriyi yapar ayrıca. Ha nerelerde polis silahsız göstericilere düşman askerina saldırır gibi saldırır? Bak Tv ye görürsün, Myanmar, Tibet, Kenya, Çin gibi ülkeler de. Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2008 Dtp ve Akp gibi ***** anlayışı benimsemiş partiler toplumların duygu ve düşücelerinde önemli yerleri olan insanları kendi anlayışlarındaymış gibi gösterebilirler bir nevi onları kullanabilirler ve kullanıyorlar, mesela Akp'nin iddiasına göre asıl Atatürk'çü onlarmış... Hatta Dtp demokratik, laik, insan haklarından yana, özgürlükçü ve eşitlikçi olduğunuda iddia ediyor peki öyleler mi? Yani Dtp'nin Deniz Gezmiş'i kullanmaya kalkmasına bakmayacağız Deniz Gezmiş'in Kemalist anlayışla ne yaptığına bakacağız... Dtp ve Akp ne söylüyor önemli değil ne yapıyorlar bu önemli yaptıkları ve takiyecilikleri işin sağlamasını yapmakta bize yardım ediyor... Deniz Gezmiş Kemalisttir, Dtp ise ne Deniz Gezmiş'çidir ne de Kemalist olabilir... Sevgili sardunyam deniz gezmişleri tutmalarının bir sebebi var bunu artık bilmeyen yok,istediğiniz kaynaklara bakın ,Daha önce pkk terörünün bayrağı örs ve çekiçti bugün değiştirildi,yanı asıl amaçları düşünceleri budur,bunlardan fazla taraf bulamayoınca islamı kullanmaya başladılar.asıl amaçları dünün deinizleri bugünün dtp leri Marksist-Leninist-Maoist düşüncelerdir ki bunada Atatürk şiddetle karşı çıkmıştır.bunun örneklerini defalarca vardik dtp nin denizleri tutması,onları kullanmak değil gerçek düşünceleridir yani yaşasın türk ve kürt bağımsızlığı demesidir. bunu kabüllenmemenin imkanı yoktur istediğiniz kayanaklara bakın ''türk ve kürt bağımsızlığı''denilmiştir bunu yumuşatıp kardeşliği diye yuturmaya kimse kalkmasın. saygılar. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.