Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

Değerli forumdaşım,

 

İslam ve Üzmez yakıştırmalarını bir tarafa bırakarak,bu basitlikleri kendi hayatımızdan çıkararak,ayrıca şunu eklemek istiyorum;ben hiçbir şekilde kişilere bakılarak değerlendirilecek din,ideoloji...taraftarı değilim.Yani neden kaynaklara değil de kişilere bakarak herhangi bir değeri böylesine ifadelerle alçatalım ki;bu kendimize olan saygısızlıktır.Başka bir açıklaması yok.

 

Bakın,Alevi'lerin istekleri de tartışılıyor bu arada;bizler Alevi'lerin kim olduğunu bilmeden onlara saldıranlarız ayrıca(biz'de ki kastım toplum),yine de düşünen beyinlere en azından bu sitemimi belirtmeden geçemeyeceğim.

 

Yanlış anlamadıysam,karşımda bir hukukçu var,en azından konuya bakışınız bunu doğruluyor.Bir hukukçunun karşısında hukuku gündelik bilgilerimle tartışacak değilim.

 

Yalnız arkadaşım,ben hukuk ve yargı derken;ikisini aynı olarak görmemiştim.Hukuk nedir'i çok iyi anlatmışsınız.Hukuk hak'ların çoğulu ise,ben bu hakların benim olduğuma inanmıyorum.

 

Evet,hukuk yargıçın verdiği karar değildir sadece,ama yargıçın verdiği kararı da içinde barındırır.Yasama değildir sadece hukuk,yürütme de değil.

 

Toplumun yaşantısını düzenleyen bu kurallar bütünü,bana göre ülkemde eksiktir,ucu açıktır,kimbilir belki de kendi içinde çelişkilidir.Bir de buna iktidarlarla değişen güzelim kurallar bütününü ekleyin!

 

Üzmez'e insan olarak yaklaşımım,ıslahını temennidir.Bir kadın olarak yaklaşımım,o zihniyete okuyan beladır.Hukukuksal anlamda...topala rağmen yürüme isteğidir.

 

Saygılar!

  • Cevaplar 180
  • Görüntü 26b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Most Popular Posts

  • Dini istismar eden bir adam o dinin markajına saklanıp gayriahlaki ve gayri insani bir eylem gerçekleştiriyor, bazıları sırf adamın dindar kimliği ile ilgilenip savunmaya ve hatta aklamaya çalışıyor (

  • Kaç gündür Hüseyin Üzdü veya Üzer diye yazayım diyordum yazmamıştım. Nuh Gönültaş, yazdı ve beni bu dertten kurtardı...Yazısının "Görmeyeceksiniz tabi" kısmı geleceği kati olarak tespit etme çabası ol

  • Misafir demirefe
    Misafir demirefe

    Peygamberinin şefaatine nail olmak için, ona layık bir ümmet olabilmek için, onun sünnetini aynen uygulamış, ne var bunda?   Ha pardon, aynen uygulayamamış, kız biraz daha küçük, dokuz yaşlarında ol

Gönderi tarihi:
  • Yazar

Sivas’ta Madımak Oteli’nde iclerinde Türkiye halklarının yetiştirdigi en degerli aydınların da yer aldıgı, 33 aydınımız yakılarak katledenleri savunmaya gecenler .

 

Şeriatçı karanlık gücler tarafından gerceklestirilen aydın katliamının sorumluları dolayli yoldan nasil savunuluyor..

 

bu karanlik güclerin aydinlik yüzü Üzmez nasilda el üstünde tutuluyor

 

bugün Alevileri kendi karanlik eylemlerine alet etmeye calisan aydinlik yüzlerde pek kücümsenecek sayida degil! bunu yazilarda örneklerinide görebiliyoruz

Gönderi tarihi:

sanırım ben cok büyük ve ciddi bir hata yapmısım..

üzmez o cocukla birlikte olmamıs... tecavüz diye birsey ortada yok.. arada sözkonusu cinselilkle ilgili bir ilişki zorlamasıda yok..

zaten ebeveynler herhangi bir suclamada bulunmadılar.. cocukta suclamada bulunmadı.. demekki ortada sadece bir iftira ve karalama calısması var sayın üzmeze karsı.. bekir arkadasımızda bunu cok acık bir sekilde belirtmiş tesekkur ediyorum kendisine bu aydınlatma icin.. demekki vakit gazetesi butun baskılara ragmen kendi yazarını koruyarak buyuk fedakarlık yapmıs.. belki de bu yüzden sayın adalet bakanı konuyla cok ilgilenmedi sadece sesinizi yukseltmeyin dedi.. demekki ben yanılmısım.. bu yuzden basta sayın üzmez olmak üzere, digerlerinden ve burdaki arkadaslardan sözlerim icin özür diliyorum...

adalet ve hukuk sistemimize sonuna kadar guveniyorum.. halkı ve ülkesi icin calısan adalet ve kalkınma partisi calısanlarına, uyelerine, ve oy verenlere basarılarının devamını diliyorum...

buna bile bir kılıf cıkartılmış ya benim söyleyecek başka sözüm yoktur...

 

durmak yok yola devam....!!!!

Gönderi tarihi:

Hüseyin Üzmez davası ülkede infial yarattı , davanın bu kadar ses getirmesinin nedeni , şahsın ''islami yazar'' etiketiydi .Diğer yandan ''islami yazarın '' bulunduğu camianın can hıraş kendisini savunması .Kompluymuş yok gazozuna ilaç katılmış , şahsım adına beni bu savunmalar dumura uğrattı travma geçiriyorum :sick: Olayın ilk duyulduğunda hiç teredütt etmeden '' bu adam bu işi yapmıştır !'' dedim . Sanki karşımızda pür fani nur yüzlü bir dede var , geçmişi ap ak (!)bu sepepten konduramıyoruz .Halbuki adam bir nevi nuri alço , altaylının programından söylediklerinden bunu çıkardım .

Herneyse mesele şuan , yapılan savunma biçimleri tam ''tencere dibin kara seninki benden kara ''durumu . sivas meselesi ortaya atılır '' e ama başbağlarda da siz katlettiniz denir '' Üzmez rezaleti çıkar ,'' canım birsürü sübyancı azgın teke varmış !! ''.Bu , bu toplumun hamurunda var , kendi çoçuğu hırsızlık yapsa akla hayale gelmedik savunma biçimleri yaratır , komşusu yapsa linç kampanyası yaratır . Vakit ve diğer muhafakazar çevrenin Akp nin en büyük hatası savunmaya geçmesi , deniz feneri davası örneğin , dava ilk olduğunda suçlanan adamlar istafa ettireleceği yerde paso savunma !! Yani ne olur istifa etseler ne olur ?

 

Tabi şuda var , kokuşmuşluk toplumun kendisinde var , bu insanlar marsdan ithal değil .bu ülkenin eğitim bu kurumlarında yetişmiş bu ülkenin havasını solmuş insanlar .

Gönderi tarihi:

Yine bazı şeyler birbirine karışmış galiba. :)

 

Madde 110-(Mülga:21/5/1985-3206/82 md.; yeniden düzenleme:18/11/1992-3842/

7 md.)

Hazırlık soruşturmasında tutukluluk süresi azami altı aydır. Kamu davasının

açılması halinde bu süre hazırlık soruşturmasında tutuklukta geçen süre dahil

iki yılı geçemez.

Soruşturmanın veya yargılamanın özel zorluğu veya geniş kapsamlı olması se-

bebiyle yukarıda belirtilen sürelerin sonunda kamu davası açılamamış veya hüküm

tesis edilememiş ise, soruşturma konusu fiilin kanunda belirtilen cezasının alt

sınırı yedi seneye kadar hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren suçlarda tutukla-

ma kararı kaldırılır. Yedi sene ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalar ile

ölüm cezasını gerektiren suçlarda tutuklama sebebine, delillerin durumuna ve sa-

nığın şahsi hallerine göre tutukluluk halinin devamına veya sona erdirilmesine

veya uygun görülecek nakdi kefaleti vermesi şartıyla sanığın tahliyesine karar

verilebilir. (1) (CMUK)

 

Rapor yanlışsa da doğruysa da cinsel istismar var, istismar varsa üç seneden başlayan 8 seneye kadar hapis cezası istemi var ve kamu davası sonuçlanmamışsa ancak 2 sene tutukluluktan sonra hakimin kanaati ile tutukluluk kaldırılabilir. Bu durumda hakimin kararı neye dayanıyor ?

 

Adalet Bakanı birşey yapmıyor deniliyor. Ne yapsın mesela...Geç kalmış bir müdahale talebinde Sosyal Hizmetler bulundu ve raporun yenilenmesini istediler. Raporu veren kuruluş ise raporun doğru olduğunu söylüyor.

 

Soruşturma sürerken, B.Ç., Sosyal Hizlerler Çocuk Esirgeme Kurumu’na yerleştirilmesine karar verildi. Daha sonra da kızın maruz kaldığı zincirleme cinsel saldırı suçu sonrasında beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığı yönünde rapor alınması için Uludağ Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanlığı’na sevk edildi.

 

Beş ay sonra, 17 Eylül: Bursa 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde ilk duruşma görüldü. B.Ç ile babası önceki ifadelerini çekip Üzmez’den şikâyetçi olmadıklarını söyledi. Mahkeme Adli Tıp raporu istedi.

Altı ay sonra, 28 Ekim: Beklenen Adli Tıp Raporu, 22 Eylül’de bitti, ikinci duruşmadan bir gün önce mahkemeye yetişti. Üzmez ve mağdurun annesi L.Ç. altı ay sonunda da tahliye oldu. (Radikal)

 

Gelelim Uludağ Üniv. Verilen rapora :

 

“Patalojik düzeyde anksiyete ve depresyon, ailesinden ayrılmış olmaktan dolayı üzgün olduğu, aile bütünlüğünün sürdürülememesinden kendisini sorumlu tuttuğu, annesini özlediği.. bu durumda kendisinde var olan patalojik düzeydeki anksiyete ve depresyonun hangi olayla bağlantılı olduğunun kesin olarak belirtilemeyeceği, ifadesini aile bütünlüğünün tekrar sağlanabilmesi için değiştirmiş olmasının ihtimal dahilinde olduğu..” (Radikal)

Ve Adli Tıp Enst.nün verdiği rapor,

 

“B.Ç.’nin kurulumuzca 19 Eylül’de yapılan muayenesinde mağduresi bulunduğu olaydan kaynaklanmış beden ve ruh sağlığını bozacak mahiyet ve derecede patalojik araz tespit edilmediği, Uludağ Üniversitesi’nin 19 Haziran’da düzenlenmiş raporunda ‘hangi olaya bağlı olduğu kesin olarak belirtilemeyeceği bildirilen patolojik düzeydeki anksiyete ve depresyon olarak tarif edilen ruhsal durumunda kurulumuzun 19 Eylül’deki muayenesinde zail (yok olan) olduğundan B.Ç.’nin ruh ve beden sağlığının bozulmadığı oy birliği ile mütalaa olunur.” (Radikal)

 

Ve konunun uzmanının yorumu:

 

Eski Adli Tıp Kurumu Başkanı Oğuz Polat: Rapor eksik ve yetersiz. Raporu veren kurul, benim başkanlığım döneminde sadece çocuk olgularına bakmak için kuruldu. Çocuktaki ruhsal travma dediğimiz zaman bir erken, bir geç dönem travmalara bakıyoruz. Bazı olgularda ilk dönemde gözükmememsine karşın daha sonra da travma ortaya çıkabiliyor. O yüzden de olayın üzerinden en az altı ay geçmeden kesin bir şey söylememek gerekiyor. Bu bilimsel bir kural.

 

(Radorda) Ne psikolojik rapor sonuçları, ne psikolojik testleriniz var. Çocuk pskiyatristi yok, pedagog, psikolog yok. Bunların yapması gereken psikolojik testler yok. Rapor yazarken de bazı şeyleri atlıyorsunuz. Bizim cinsel istismara uğramış çocuklarda en sık rastladığımız bulgulardan biririni söylüyor çocuk. ‘Vücudumu sevmiyorum’ diyor. Kendisini suçlamak söz konusu. Travma içinde olduğunu gösteren bundan daha açık bulguya ihtiyacınız yok. Rapordaki gibi bu tip muayene sonuçları muhakkak testlerle desteklenmeli. İyi niyetli konuşacak olursak eksik ve yetersiz bir rapor. (Radikal)

 

Buradaki raporun tek fonksiyonu cezayı ağırlaştırıcı bir neden olması. Üzmez'in olayından önce; sürekli olarak Adli Tıp Kurumu; 18 yaşından küçük çocuklara karşı yapılan cinsel istismarda bu tipten bir ruhsal sağlık değerlendirmesi yapıyordu ancak kimsenin sesi çıkmıyordu. Bu madde ya özünde yanlıştır veya adli tıpbın raporu doğrudur.

 

Niye; Eğer Adli Tıp Kurumuna bu yönde bir yetki verirseniz ve kanuna ruhsal sağlığın bozulması gibi bir madde sokuşturursanız; o zaman kimilerinin sağlığının bozulduğunu kimilerinin de bozulmadığını hesaplamak zorundasınız. Veya maddeyi ihdas ederken onların olduğunu varsaymak zorundasınızdır. Şimdi karşı çıktığımız nokta bu mudur? Yani böyle bir madde niye vardır da Adalet Bakanlığı devreye girip bu maddeyi değiştirmiyor...Arkadaşım bu sadece adalet bakanının olmadığı gibi Meclisin görevidir. Ama Adalet Bakanlığı belki burada araya girip bir tasarıyı taşıyabilir

 

Karşı olunanın maddenin kendisi olduğunu nerden çıkardın. Karşı olunan mevzu hükümette olan AKP’nin Adalet bakanlığına bağlı Adli Tıp enstitüsünde verilen rapor sonucunun objektif verilmediği ve bu sonuçta hükümetin sorumluluğunda. Karşı olunan Adalet bakanlığına bağlı Hakimin yanlı karar alması. Zaten bunu sen de fark edip düzeltmişsin:

 

Hükümet mesela hakime ne yapabilir...Çok şeeeyyyy, de ne...

 

Görevden alacaksınız, sürecek misiniz, kademe ilerlemesini mi durduracaksınız...Yok; o işler o kadar kolay değil...Hele de böyle herkesin gözü önünde cereyan eden bir davada daha da mesele...Ama bir savcıyı görevden almışlardı? He almışlardı değil mi? Bilmiyorum, bir iktidarın yapabileceği en büyük hata yargılamalara karışmasıdır. Birine iyi birine kötü demesidir. Hukuk kendi içerisinde işleyip gereğini yerine getirmelidir. Getirmediği davalar olmuyor mu? Aha bu dava onlardan biri ama bu mahkeme ne karar verirse versin yukarda da Yargıtay olduğunu unutmayalım. İşler karışık vesselam. Yukardaki yargıtay da aşağıdaki hakim gibi karar verirseler ya ne olacak...

 

Ergenekon savcısının arkasında kim var ? Ergenekon Hakiminin telefonları neden dinleniyor ? Gelelim iktidarsızlık meselesine,

 

Bir de tecavüz deyip duruyoruz da adam iktidarsız.

 

Rapora göre, olay anne Livaze Ç.’nin yaşı küçük çocukları erkeklere pazarladığı, eşinin de kendisine yardım ettiği yönündeki bir ihbar üzerine başlatılan soruşturmayla ortaya çıktı. Polis her ikisinin de cep telefonunu izlemeye aldı. Bir konuşmada arayan Hüseyin Üzmez’di. Anneye küçük B.’yi sordu ve “Hasta” cevabını alınca, “İnşallah aybaşı hali değildir” diye sordu. Sonra da telefona küçük kızı alıp şöyle dedi: “Kan, adet halinde misin. Bugün gelecektim, öyle hasta olduğuna göre niye geleyim oraya kadar. ... Hele iyileş de öbür hafta şey ederiz.”

 

”Annesi küçük kızdan sabırlı olmasını istedi. Küçük kız Mudanya’da uğradığı bir tacizde de Üzmez’in gögüslerini ellediğini, alt tarafındaki çamaşırları çıkardığını, kendisine dokunduğunu ve yaşlı adamdan bir sıvı geldiğini anlattı. Savcılıkta verdiği ifadesinde Üzmez’den şikâyetçi olduğu ve uzlaşmak istemediğini de söyledi.”

 

Anne Livaze Ç. ise ifadesinde Üzmez’le cinsel ilişkisi olduğunu, kızının durumunu Üzmez’e sorduğunda adamın bunu reddettiğini söyledi. Anne tüyler ürperten ifadesinde, Üzmez’in kızıyla olduğu zaman erkekliği uyanmadığı için kızına zarar vermeyeceğini düşündüğünü anlattı.”

 

”Soruşturma kapsamında tutuklanan Üzmez de ifadesinde, aileye maddi yardımda bulunduğunu kabul etti. Olay günü Mudanya’daki evinde yaşananların doğru olabileceğini söyleyen Üzmez, bunların küçük kızın rızasıyla yaşandığını öne sürdü. Kıza dokunduğunu ancak cinsel birleşmenin olmadığını belirten Üzmez, çamaşırlarını kızın kendisinin çıkardığını iddia etti. Ve dahası Üzmez, kendisini kıza annenin yönlendirdiğini ve kızla evlenmeyi düşündüğü için söz konusu eylemleri gerçekleştirdiğini söyledi.”

 

http://www.haber3.com/news_detail.php?id=4...terstitial=true

 

Yani sen kadının ilk ifadesini, kızın ilk ifadesini dikkate alma, sonradan değişen ifadesine inan ve adamı iktidarsız yap. Haydi bakalım.

 

Şimdi olayı getirip AKP'ye dayamanın da bir anlamı yok.

 

kısmen bağımsız adli tıp. Sorumlu AKP. Ne alaka...

 

Üzmez almalıdır hem de en ağır cezayı almalıdır ki; müslümanların iktidarındaki bir dönemde böyle birşey yapanların hakkından nasıl gelindiği görülsün ve hem de müslümanlar böyle birşey yaparsa arkalarında kimsenin olmayacağı görülsün.

 

Yok daha neler. AKP Müslüman diğerleri değil, öyle mi ? Önce AKP ile alakasız de sonra da ‘müslümanların iktidarında’ ceza verilsin de cümle alem görsün de, olayı AKP ile ilintilendir. Haydi bakalım.

 

Diyelim ki; bunu Üzmez değil de mesela aynı gazeteden başkası yapsaydı veya İlhan Selçuk yapsaydı biz topyekün CHP'yi mi suçlayacaktık.

 

Bildiniz. Tabii CHP iktidarda olsaydı da öyle olacaktı. Hatırla bakalım, Sivas olaylarının faturası kime kesildi.

 

Ha, bu arada Akit Gazetesinin de bir açıklaması vardı konuyla ilgili. Başka şeyler belirleyici olmayabilir de; o olaydan sonra yazı yazdırılmamasına dikkat etmek gerekiyor.

 

Yok bir de yazı yazdırılacaktı öyle mi? Bak, Üzmez ne demiş;

 

Üzmez, çalıştığı gazeteden özür dileyecek bir konumda olmadığını belirterek, ''Gazetem bir tanedir. Sizin hepinizle başa çıkıyor, daha ne istiyorsunuz! Kırgın olduğum kimse yok. Ben Allah'a inanan bir insanım. İnsanı sevmeyen, Allah'ı sevemez. Benim düşmanım yok, benim düşmanım Amerikancılar, bunu bana yapmış olan dinsizler, din düşmanları ve kapitalistlerdir.''(Haber7)

 

Bakalım kız ne demiş:

 

Olağan şüpheliler Üzmez’in nefsi ve şeytan 26 Nisan: Hüseyin Üzmez ‘cinsel istismar’la, 14 yaşındaki mağdur B.Ç.’nin annesi de ‘kızını bu ilişkiye zorlamak suçundan tutuklandı. B.Ç koruma altına alındı. 14 yaşındaki B.Ç., Asayiş Şube Müdürlüğü Ahlak Büro Amirliği’nde alınan ifadesinde hem elle hem de oral yolla tacize uğradığını anlattı. Operasyonun Üzmez ile anne L.Ç arasındaki telefon görüşmelerine dayandığı öğrenildi.

 

Ana bilim dalında görevli Hüseyin Uslu ve Yeşim Taneli’yle bir görüşme yaptı. Bu görüşmede yaşadığı tacizi anlattı “Polislerin gelmesi iyi mi oldu, kötü mü” sorusuna bir süre cevap vermedi. Sonra “Kötü oldu, ailemden ayrıldım” dedi. Doktorlar muameye sonunda, “.. yurdun zorluğu ve aile özlemiyle ilgili temalar mevcut, intihar düşüncesinin olduğu, hasta huzursuz, üzgün görünümde, gözleri kızarık, tarihi söylerken zorlanıyor..”

 

Haziran ayındaki görüşmeyle ilgili bulgularsa şöyleydi: “.. Sessizce, gözyaşı dökmeden ağlıyor.. ‘Bunları anlatmaktan sıkıldım, çok ifade verdim’... ‘Sıkıldım ne demek’ diye sorulduğunda ‘Annemi göremiyorum..’ diyor. Ağlıyor, yere bakıyor, kâğıt mendil elinde paramparça top olmuş durumda. .. Her gün ağlıyorum, genelde akşam olduğunda odamda ağlıyorum.. ‘Şikâyetçi misin’ diye sorulduğunda, ‘Değilim, şikâyetçi olursam annem de çıkmaz belki diye düşünüyorum’ diyor.”

 

Görüşme sırasında kıza ‘Sen hâkim olsan nasıl karar verirsin’ diye sorulunca da şu yanıtı veriyor: “‘Kızı çıkarttırırım yurttan, sıkılıyor, orada rahat değil. Anneyi de çıkartırım, suçlu, suçsuz. Hiçbir kızın annesinden ayrılmaması gerektiğini düşünüyorum. .. Adamın cezasını veririm... Altı ya da yedi yıl. Sekiz yıl verirdim. Hem iki aileden uzak tutması hem de bir kendi cezası diye..

 

‘İnkâr’ böyle başlıyor

 

B.Ç, görüşmelerde ‘annesinin kendisi yüzünden tutuklandığını’ söylüyor. Yazdığı bir yazı: “Bu olayın olmadığına eminim. Çünkü yalan söylemek zorunda kaldım. Annemi de Üzmez’i de ben hapse attım. Böyle bir şey olmadı...”(Radikal)

 

Yani birileri kızı ikna etmiş. Olaya partizanca yaklaşılıp, AKP avukatlığı yapılırsa işte böyle ortada kalınır. Gelelim AKP’lilere:

 

Olay sarahate kavuştuğunda herkes bu olayın karşısına geçti. Sesinizi niye çıkartmıyorsunuz diye soruluyor ama seslerin ne kadar çıktığına kimse dikkat etmiyor. Tamamen mantıktan yoksun bir soru sorup mantıklı cevap bekliyorsunuz.

 

Ve gelelim bu partiye oy verenler Üzmez'in ceza almasını istemiyorlar gibi dumura uğramış bir cümleye...Bu nereden çıktı. Bu akıl kumkuması söylem de nedir? Yani ne demeliyim ben bu yazıya.

 

Bana buradaki yorumları alıntılatma zira yer kaplıyor. Haydi selametle.

 

-http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=167284-

-http://www.haber7.com/haber/20081028/Hapis...mez-konustu.php-

Gönderi tarihi:
Gelelim Demirefe'nin cevaplarına...

2 cümle alınarak birbiri ile çelişkili olduğu belirtilmiş. Hayır çelişkili değildir

Forumdaşım, adamın iktidarsız olduğunu söyleyen sen değil misin? İktidarsız birinin tecavüz edemeyeceğini söyleyen de sen değil misin? Tecavüz edemeyen zina edebilir mi? Nasıl recm veriyorsun iktidarsız adama, onu söylüyorum. Çok umurumda da değil uygulanmayan bir şeriatın tarihin karanlıklarına gömülmüş hükmü de, adam bence de iktidarsız da, benim amacım çelişkiye düştüğünü göstermek. Şeriattan da bahsetsen, tutarlı bahsedeceksin, onu söylüyorum. Kırmızıladığın cümlenin iki cümle arasındaki çelişkiyi gidermeye hiç bir yardımı yok.

 

Görevi suistimal soruşturması açsın mı? Neden dolayı.

Bu kadar her şeyi anlamazlıktan geleceksen hiç boşuna uğraşmayalım. Hakim hükmü ağırlaştırmak için psikolojik durumu sorar. Hafifletmek için değil. Ha diyeceksin sormasına ne gerek var. Var kardeşim, belki adli tıp "ağır bir depresyon yaşamaktadır, psikolojisi düzelemeyecek şekilde bozulmuştur " diyecek ve hakim cezayı en üst limite yükseltecek, ne biliyorsun? Ya da belki o kadar da acımasız olmamaya karar verecek. Ama hafifletirim, serbest bırakırım niyetiyle sormuş ve yanıt da jet hızıyla gelmişse, tuzda kokular var! Ben de tam olarak bu yüzden, iki tarafın da niyeti bunun tam aksi olduğu için adalet iki kanattan birden yara almıştır dedim.

 

Ha yani ameliyat etme yetkisi verdik ama, niye hastayı paslı bistüriyle ameliyat ettin diye soramayacağız öyle mi? Ya da doktor değil mi, hasta bu, ölür ölür! Sırf merak etti, hasta nasıl ölüyor canı görmek istedi diye hastayı öldürme yetkisi olsun öyle mi! Yetkiyi vermeyeydin! Bu mu mantık?

 

Hükümetin hakime ne yapabileceğine gelince. Hiç bir şey yapmayacak tabii. Hakim de yapmayacağından emin olduğu için rahatça serbest bırakıyor. Ben hükümet bir şey yapsın demedim. Ama yaptığı durumlar oldu. Örneğin Tayyip Erdoğan'ı "kelle" davasında tazminata mahkum eden hakimin başına neler geldi, araştırıverin bir zahmet...

 

Olayımızdaki TUZ, yargıdır.

Tuzdaki kokunun kimlerden, hangi "sızıntı"lardan ne "zaman" geldiğini yazmıştım... Ergenekon'da fahri savcı, deniz fenerinde sarı çizmeli memedağa tavrını da...

Gönderi tarihi:
Mavi olmayan gökyüzü

 

Yanlış anlamadıysam,karşımda bir hukukçu var,en azından konuya bakışınız bunu doğruluyor.Bir hukukçunun karşısında hukuku gündelik bilgilerimle tartışacak değilim.

 

Selamlar...

 

Her ahval ve şerait içerisinde hukukun savunulmasıysa hukukçuluk evet hukukçuyum. Bunun dışında avukatlık stajını tamamladığı halde avukatlık yapmayan hukuk fakültesi mezunu bir meczubum o kadar...

 

Doğrucu Davut

Rapor yanlışsa da doğruysa da cinsel istismar var, istismar varsa üç seneden başlayan 8 seneye kadar hapis cezası istemi var ve kamu davası sonuçlanmamışsa ancak 2 sene tutukluluktan sonra hakimin kanaati ile tutukluluk kaldırılabilir. Bu durumda hakimin kararı neye dayanıyor ?

 

Kanunun birini görüp birini bilmemek bu sonuca neden oluyor. Hakim her celsede tutuklunun tutukluluk halinin devam edip etmemesine karar verir. Yine ayrıca sanık da yeni durumların ortaya çıkması durumunda tutukluluk halinin kaldırılmasını isteyebilir. Yine alıntı yaptığınız Ceza Muhakemesi Kanunu madde 110 eski CMK'nın maddesiydi yanlış hatırlamıyorsam.

 

CMK

Tutukluluğun incelenmesi

 

MADDE 108.? (1) Soruşturma evresinde şüp­helinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği husu­sunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hüküm­leri göz önünde bulundurularak karar verilir.

 

(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yuka­rıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tara­fından da istenebilir.

 

(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulu­nan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip ge­rekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerek­tirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re?sen karar ve­rir.

 

Konumuza esas Yeni CMK'nın

 

Tutuklama nedenleri

 

MADDE 100.? (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama ne­deninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verile­mez.

 

(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

.

.

. denildikten sonra

 

(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tu­tuklama nedeni var sayılabilir:

 

5. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),

 

İşte esas madde budur. Burada hakime açık bir yetki verilmiştir ancak maddenin düzenleniş amacına baktığımızda çocukların cinsel istismarına ilişkin şüphe varsa hakimin tutuklama kararı vermesi gerekir.

 

Karşı olunanın maddenin kendisi olduğunu nerden çıkardın. Karşı olunan mevzu hükümette olan AKP?nin Adalet bakanlığına bağlı Adli Tıp enstitüsünde verilen rapor sonucunun objektif verilmediği ve bu sonuçta hükümetin sorumluluğunda. Karşı olunan Adalet bakanlığına bağlı Hakimin yanlı karar alması. Zaten bunu sen de fark edip düzeltmişsin:

 

Adli Tıp Kurumunun yapısı karışıktır. Öyle Adalet Bakanlığı bünyesinde filan diyerek Adalet Bakanlığına bir gönderme yapmanın anlamı yok. Hakimin yanlı karar alması, Adli Tıp Kurumunun yanlı karar vermesini iktidarla özdeşleştirmek çok sakat bir yaklaşımdır. Bunu söylediğimiz anda hukuka aykırı olarak mahkemelerce verilmiş tüm kararların hukuka aykırı olarak Adli Tıp Kurumunca verilmiş tüm kararların sorumluluğunu hükümete atmak zorundayızdır. Adli Tıp Kurumunun objektif olarak karar vermemesi o kuruma ait bir kusurdur. Bu kusuru mahkemenin görerek yeni rapor istemesi mümkündür. Burada illaki AKP'yi veya hükümeti eleştireceksek; neden daha sağlam kanunlar yapmadığı noktasında eleştirebiliriz. Neden Adli Tıp Kurumuna böyle bir yetki verdiniz diye eleştirebiliriz.

 

Doğrucu Davut

Yani sen kadının ilk ifadesini, kızın ilk ifadesini dikkate alma, sonradan değişen ifadesine inan ve adamı iktidarsız yap. Haydi bakalım.

 

Bakın, halk arasındaki tecavüzün ne manaya geldiğini biliyoruz. Ben, bunun hukuki tanımının ne olduğunu söyledim. Vücuda organ veya sair cisim sokma. Eskiden sair cisim de yoktu maddede. Hasılı; Üzmez'in daha ağır olan, ki 15 yıla kadar hapsi gerekir öyle birşey olsaydı, bir maddeden yargılanması için cinsel istismarın bu şekilde yerine getirilmesi gerekirdi dedim. Ben, iktidarsız olduğu söylenildiği için basitçe olayı aktardım. Yok eğer iktidarsız değilse dahi 15 yıl ceza vermeniz için ya organın veya bir cismin vücuda belirli yoldan sokulması gerekir.

 

Doğrucu Davut

Yok daha neler. AKP Müslüman diğerleri değil, öyle mi ? Önce AKP ile alakasız de sonra da ?müslümanların iktidarında? ceza verilsin de cümle alem görsün de, olayı AKP ile ilintilendir. Haydi bakalım.

 

AKP müslüman. Diğerleri değil demedim. Ama burada özel bir vurgu var. Konu nedeniyle özel bir vurgu var. İslam zaten böyle bir dindir deniyor kaç gündür. Bunun sorumlusu olarak da hem islam hem de AKP gösteriliyor. O halde buradaki vurgu önem kazanıyor. Yine tekrarlıyorum ve böylesi şereften yoksun, bir kızın hayatını zindan edecek kadar hayasız bir davranışı ika eden/yanan Hüseyin Üzmez'e müslümanları iktidarı döneminde en ağır ceza verilmelidir.

 

Doğrucu Davut

Yok bir de yazı yazdırılacaktı öyle mi? Bak, Üzmez ne demiş;

Üzmez'in ne dediği beni ilgilendirmez. Eğer Akit Gazetesi arkasında dursaydı yazı yazdırmaya da devam edip; kendisini temize çıkarması için çaba sarf edebilirdi. (Böyle bir ihtimal yok o ayrı hikaye)

 

Gelelim alıntı yaptırtmayın bana denilen haberlere. Aktif haberdeki haber Hüseyin Üzmez'in bacanağıyla yapılan bir söyleşi. Ve tarihine bakıyorum 1 mayıs. Ben ne demişim. Olaya sarahate kavuştuğunda herkes olayın karşısına geçti demişim. Hüseyin Üzmez'in karısını istisna tutuyorum. Şaka bir yana geçmeyenler hala komplo olduğuna inananlar yok mu? Olma mı? Olur da hep yaftalanan islami basın farkındaysan bu olayın karşısında. Akit gazetesi de biraz geç olmakla beraber karşısına geçti.

 

Demirefe

Forumdaşım, adamın iktidarsız olduğunu söyleyen sen değil misin? İktidarsız birinin tecavüz edemeyeceğini söyleyen de sen değil misin? Tecavüz edemeyen zina edebilir mi? Nasıl recm veriyorsun iktidarsız adama, onu söylüyorum.

 

Hocaya sormuşlar. Hocam, tuvalette sakız çiğnenir mi? Hoca cevap vermiş. Çiğnenir çiğnenir de o halde seni biri görürse ne düşünür. Fıkra çeşitli şekillerde anlatılabilir. Çok umurumda değil demişsiniz. Benim umurumda olan bir konudur bu. Güzel sorudur; İktidarsız olan birine zina cezası verilebilir mi?

 

Ama yine de birine tecavüz edenin cinsel yönden cezasını soruyorsanız recmdir. Hüseyin Üzmez'e de islam nazarında verilecek ceza recmdir. Haa, şimdi yahu islama göre yaş uygundur diyenler olabilir ancak islama göre meşru bir evlilik için tek şart yaş değildir. Veya şöyle söyleyeyim. Üzmez'in kendini kurtarabilmesi için bir İslam Devletinde olsaydık o kızla evli olması gerekirdi. Yani; yaptığı şey islama tamamen aykırıdır ve recmi gerekir. .

.

.

Hüseyin Üzmez'inkine tecavüz demedim. Kızın rızası olsaydı dahi ortada meşru bir evlenme yoktu dedim. Niye söylüyorum bunu; Evliliğin herkese duyurulması gerekir yani ki evliliğin bir şartı da şahitlerin huzurunda olması ve bilinmesidir. Dolayısıyla bu evlenme meşru değildir ve zinadan dolayı ceza verilecektir. Yani tecavüzden değil

 

İslam nazarında bu konunun daha önce gündeme gelip gelmediğini bilmiyorum. Bunu ayrıca araştırma konusu yapıyorum. Ancak; bu hal üzere Hüseyin Üzmez yakalanmış olsaydı veya görülmüş olsaydı zina yaptığı/teşebbüs ettiği noktasından hareketle ceza verilmesi gerekirdi kanaatindeyim. Nihayetinde zina her ne kadar bir birleşmeyse de teşebbüs halindeyken yakalanma durumunda da verilecek ceza aynıdır.

 

Demirefe

Bu kadar her şeyi anlamazlıktan geleceksen hiç boşuna uğraşmayalım. Hakim hükmü ağırlaştırmak için psikolojik durumu sorar. Hafifletmek için değil. Ha diyeceksin sormasına ne gerek var. Var kardeşim, belki adli tıp "ağır bir depresyon yaşamaktadır, psikolojisi düzelemeyecek şekilde bozulmuştur " diyecek ve hakim cezayı en üst limite yükseltecek, ne biliyorsun? Ya da belki o kadar da acımasız olmamaya karar verecek. Ama hafifletirim, serbest bırakırım niyetiyle sormuş ve yanıt da jet hızıyla gelmişse, tuzda kokular var! Ben de tam olarak bu yüzden, iki tarafın da niyeti bunun tam aksi olduğu için adalet iki kanattan birden yara almıştır dedim.

 

Sormasına ne gerek var diyemem. Kanuna göre sormak zorunda. Yine kanuna göre sorduğunda gelen cevaba göre (uyar veya yeniden rapor ister) de cezayı ayarlamak zorunda. Kanunun düzenlemesine göre kızın psikolojisi bozulmuşsa ceza ağırlaştırılacaktır bozulmamışsa ağırlaştırma nedeni ortadan kalkmış olmayacak ağırlaştırma nedeni yoktur diyeceğiz. Yani ağırlaştırma nedeni ancak bu rapor kızın psikolojisi bozulmuştur denildiğinde uygulanabilecektir. Yani ki; sorup sormamakta hakimin takdir yetkisi yoktur. Lakin Adli Tıp Kurumu raporu verirken doğru yapmamış olabilir. Yine hakim; adli tıptan gelen rapora hemen uyarak doğru yapmamıştır.

 

Adli Tıp Kurumunun kokuşmuş olduğunu bilmeyen yoktur. Hakimlik mesleğinin de ne kadar ayaklar altına düştüğünü bilmemek de mümkün değildir. Şu anda Türkiye'nin hem doktor hem de hukukçu açığı had safhadadır.

 

Bakın daha önce Yargıtay'ın doktorları nasıl da koruduklarını ve Yargıtay 2. Başkanının bir açıklama karşısında susarak evet manasında başını salladığını söylemiştim. Hastalardan alınan jilet parasına Yargıtay irtikap değildir görevi suistimaldir demiştir dedim. Bu da doktor açığı sebebiyle Yargıtay'ı böyle bir karar almaya iten bir neden midir acaba diyen Profesör Mustafa Avcı Hocamın açıklaması doğrultusunda Yargıtay 2. Başkanının tavrını belirttim. Doktorluk mesleği en yoğun olduğu yerdir hukuk nazarında kokuşmuşluğun. Ancak; bunu çözmek o kadar kolay değildir. Adli teşkilat o kadar kokuşmuştur ki aklınız almaz. Hatta o kadar ki; İcra Mahkemesi Hakimi; yahu arkadaş icra dairesinde arada bir denetim yapıyorum kasada her zaman fazladan para var diye bize yakınabilmiştir. Kasadaki fazladan para birilerinden alınan fazladan paradır.

 

Gelelim Ameliyat etme yetkisine...Benim savunmam o değil. Ancak, böylesi bir yetki doğru değildir diyorum. BÖYLESİ...Birinin bana, yahu arkadaş (özellikle 15 yaş doğrultusunda bir sürü düzenleme var) 15 yaşından küçük kızları cinsel yönden istismar ettiğinizde psikoloji bozulmayan kızlar da var demesi mümkün müdür? Bu sorunun cevabı verildiğinde Adli Tıp Kurumunun da kararını eleştirebiliriz. Eğer bu sorunun cevabı EVET ise; Adli Tıp Kurumu'nun doğruyu yapmış olma ihtimali var mıdır? Yok HAYIR ise...Adli Tıp Kurumu yanlış yapmıştır ama o zaman da Adli Tıp Kurumuna çocukların cinsel istismarı noktasında psikolojilerinin bozulup bozulmadığını sormamızın bir anlamı yoktur zira hepsinin zaten psikolojisinin bozulacağı kesin(dir-zira bu önkabülle hareket ederek HAYIR dedik).

 

Ha, denilen şudur. Yahu bu olaya münhasır olarak Adli Tıp Kurumu yanlış yapmıştır. Buradaki soru da kasıtlı bir yanlış mı yoksa doğruyu yaptıklarını mı düşünüyorlardı? İktidar olarak soruşturma açtığınızda bu kurum sizce bundan sonra nasıl rapor verecektir. Bütün raporlarda evet psikolojisi bozulmuştur demeyecek midir? Bakın, konu çok karmaşıktır. Zordur. Buradaki asıl iş hakime düşerdi. Hakim, elindeki dosya münderecatına göre yeni bir tetkik isteyecekti. Tutukluluk halinin devamına karar verecekti. Ve ne güzel biz bunları konuşmayacaktık.

 

üzmez o cocukla birlikte olmamıs... tecavüz diye birsey ortada yok.. arada sözkonusu cinselilkle ilgili bir ilişki zorlamasıda yok..

zaten ebeveynler herhangi bir suclamada bulunmadılar.. cocukta suclamada bulunmadı.. demekki ortada sadece bir iftira ve karalama calısması var sayın üzmeze karsı.. bekir arkadasımızda bunu cok acık bir sekilde belirtmiş tesekkur ediyorum kendisine bu aydınlatma icin.. demekki vakit gazetesi butun baskılara ragmen kendi yazarını koruyarak buyuk fedakarlık yapmıs.. belki de bu yüzden sayın adalet bakanı konuyla cok ilgilenmedi sadece sesinizi yukseltmeyin dedi.. demekki ben yanılmısım.. bu yuzden basta sayın üzmez olmak üzere, digerlerinden ve burdaki arkadaslardan sözlerim icin özür diliyorum...

adalet ve hukuk sistemimize sonuna kadar guveniyorum.. halkı ve ülkesi icin calısan adalet ve kalkınma partisi calısanlarına, uyelerine, ve oy verenlere basarılarının devamını diliyorum...

buna bile bir kılıf cıkartılmış ya benim söyleyecek başka sözüm yoktu

 

Her şeyi birbirine karıştırıyorsunuz ve bu noktada doğruyu gösterenlere böyle mi karşılık veriyorsunuz. Tecavüz ayrı cinsel istismar ayrı. Her cinsel zorlamayı anladığınız anlamda tecavüz olarak değerlendirirsek herkese 15 yıl hapis vermemiz gerekir. Bekir arkadaşınız Üzmez'e karşı bir karalama olduğunu hiç söylemedi. Lafı anlamazsanız böyle abuk subuk şeyler yazarsınız. Ben, o şerefin kırıntısına dahi sahip olmayan adam için hiç böyle birşey demedim. Konu içerisinde Karabekir adıyla yazdığım ilk mesajdan bu yana hiç bir zaman böyle demedim ama hem yasadan konuşuyorsunuz hem de yasa hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz diyerek yolu açmaya çalıştım. Bir daha yazıları doğru okuyun ondan sonra cevap yazın...

 

 

 

********. Burada Hüseyin Üzmez'i koruyan yok ve hatta recm edilmesini isteyen bir adam var. Ama kanunları karıştırmayın diyorum. Sadece bunu söylüyorum. İyice dikkat edin...Çok iyice...

 

Selamlar ile...

Gönderi tarihi:
Ama yine de birine tecavüz edenin cinsel yönden cezasını soruyorsanız recmdir. Hüseyin Üzmez'e de islam nazarında verilecek ceza recmdir. Haa, şimdi yahu islama göre yaş uygundur diyenler olabilir ancak islama göre meşru bir evlilik için tek şart yaş değildir. Veya şöyle söyleyeyim. Üzmez'in kendini kurtarabilmesi için bir İslam Devletinde olsaydık o kızla evli olması gerekirdi. Yani; yaptığı şey islama tamamen aykırıdır ve recmi gerekir.

 

hangi şeriata göre cezası recmdir ?

 

Üzmez'e şeriatta verilecek ceza zina yaptığı için mi recmdir ? Kuran'da ne recm cezası vardır. Ne de tecavüz diye bir fiilden bahsedilir. Zina vardır. Zina'ya kuranda maddi dünyada verilecek ceza olarak ise değnek vurmadan, kınamaktan falan bahsedilir. Yani kitabi anlamda böyle bir ceza yok.

 

Gelelim şeriat rejimini uygulayan ülkelere gerek bugün, gerekse geçmişte. Zina yapan erkek ve kadın bekarsa, Kuran'da "zina yapan erkek ancak zina yapan kadınla evlenebilir" ayetinden yola çıkarak, evlenmeleri durumunda ceza vermezlerdi. (Yakın tarihimizde bizim kanunlarımızda 18 yaşından küçük bir kızla cinsel ilişkiye girenlere kızla evlenmeleri durumunda kolaylık sağlıyordu) Peki evli erkekle , bekar kadın zina yaparsa ? ülkesine göre ya ikisinide ya da sadece kadını sopa veya kırbaçla döverlerdi. Peki evli kadın, evli veya bekar bir erkekle zina yaparsa ? O zaman kadını recm eder, erkeğide kırbaç veya sopayla döverlerdi. Geçmişte de bu böyledir. Halende böyledir.

 

Yani Hüseyin Üzmez'in durumunda Üzmez'e recm uygulayacak şeriat yok. Hüseyin Üzmez bu suçu şeriatla yönetilen bir ülkede işleseydi. O kızcağızı ikinci karısı olarak imam nikahıyla alır ve olay kapanırdı. Ki zaten direk ikinci karısı olarak alırdı. O zamanda işlediği fiil ne zina olurdu ne de başka birşey, "helali" olarak kabul edilirdi.

Gönderi tarihi:
İşte esas madde budur. Burada hakime açık bir yetki verilmiştir ancak maddenin düzenleniş amacına baktığımızda çocukların cinsel istismarına ilişkin şüphe varsa hakimin tutuklama kararı vermesi gerekir.

 

.Lakin Adli Tıp Kurumu raporu verirken doğru yapmamış olabilir. Yine hakim; adli tıptan gelen rapora hemen uyarak doğru yapmamıştır.

 

Zaten sorduğumuz soru budur; hakim hangi akla hizmet böyle bir karar vermiştir, kimlerden etkilenmiştir ? Tabii ki avukatlık mesleğine, hukuka saygısızlık değil amacımız. Sadece gerçekleri anlamaya çalışıyoruz. Bu sadece işgüzarlıkla veya ihmalle açıklanabilir mi ? Kimden/kimlerden çekiniyor bu hakim?

 

Adli Tıp Kurumunun objektif olarak karar vermemesi o kuruma ait bir kusurdur. Bu kusuru mahkemenin görerek yeni rapor istemesi mümkündür.

 

Diğer soru da budur; Adalet bakanlığı neden Adli Tıp kurumundaki rapor olayını soruşturmak için müfettiş göndermemiştir, bu konuda duyarlılığı olan bir hükümetin bunu yapmaya pekala yetkisi vardır. Yada savcı neden rapor için itiraz etmemiş ve yenilenmesini istememiştir ?

 

Bakın, halk arasındaki tecavüzün ne manaya geldiğini biliyoruz. Ben, bunun hukuki tanımının ne olduğunu söyledim. Vücuda organ veya sair cisim sokma. Eskiden sair cisim de yoktu maddede. Hasılı; Üzmez'in daha ağır olan, ki 15 yıla kadar hapsi gerekir öyle birşey olsaydı, bir maddeden yargılanması için cinsel istismarın bu şekilde yerine getirilmesi gerekirdi dedim. Ben, iktidarsız olduğu söylenildiği için basitçe olayı aktardım. Yok eğer iktidarsız değilse dahi 15 yıl ceza vermeniz için ya organın veya bir cismin vücuda belirli yoldan sokulması gerekir.

 

Bir de tecavüz deyip duruyoruz da adam iktidarsız. Yani ortada tecavüz yok cinsel istirmar var kanunun tanımıyla. İkisi farklı şeyler.

 

Üzmez’in iktidarsız olduğunu söyleyerek tecavüz olamayacağını yada organ sorunu yüzünden 15 yıla kadar hapis verilemeyeceğini söyleyen sizsiniz. Bunu da, sadece kadının ikinci ifadesine dayanarak yapıyor ve kesin konuşuyordunuz. Kadının ve kızın, neden ifade değiştirdiği de kafalarda başlıbaşına ayrı bir soru olarak kalmıştır.

 

Adli Tıp Kurumunun kokuşmuş olduğunu bilmeyen yoktur. Hakimlik mesleğinin de ne kadar ayaklar altına düştüğünü bilmemek de mümkün değildir. Şu anda Türkiye'nin hem doktor hem de hukukçu açığı had safhadadır.

 

Bu bir durum tespiti. Peki, bu kurumların bu hale gelmesinin sebepleri konusunda ne düşünüyorsunuz ? Sorun sadece insanlarda mı ? Bunda hükümetin yada tüm hükümetlerin diyelim, ilkeli ve kararlı davranmamasının etkisi olabilir mi?

 

15 yaşından küçük kızları cinsel yönden istismar ettiğinizde psikoloji bozulmayan kızlar da var demesi mümkün müdür? Bu sorunun cevabı verildiğinde Adli Tıp Kurumunun da kararını eleştirebiliriz. Eğer bu sorunun cevabı EVET ise; Adli Tıp Kurumu'nun doğruyu yapmış olma ihtimali var mıdır? Yok HAYIR ise...Adli Tıp Kurumu yanlış yapmıştır ama o zaman da Adli Tıp Kurumuna çocukların cinsel istismarı noktasında psikolojilerinin bozulup bozulmadığını sormamızın bir anlamı yoktur zira hepsinin zaten psikolojisinin bozulacağı kesin(dir-zira bu önkabülle hareket ederek HAYIR dedik).

 

Evet, bu soru ilginç. Hukukçu olarak buna cevabınız Hayır ise, mahzuru bu olayda görülen bu kanun maddesini mevcut iktidar olan AKP tarafından ilerdeki günlerde değiştirilip değiştirilmeyeceğini göreceğiz. Bir değişiklik teklifi var bu olayla ilgili ama galiba bu yönde değil.

 

Ha, denilen şudur. Yahu bu olaya münhasır olarak Adli Tıp Kurumu yanlış yapmıştır. Buradaki soru da kasıtlı bir yanlış mı yoksa doğruyu yaptıklarını mı düşünüyorlardı? İktidar olarak soruşturma açtığınızda bu kurum sizce bundan sonra nasıl rapor verecektir. Bütün raporlarda evet psikolojisi bozulmuştur demeyecek midir? Bakın, konu çok karmaşıktır. Zordur. Buradaki asıl iş hakime düşerdi. Hakim, elindeki dosya münderecatına göre yeni bir tetkik isteyecekti. Tutukluluk halinin devamına karar verecekti. Ve ne güzel biz bunları konuşmayacaktık.

 

Hakim ve Savcının elbette sorumluluğu var ve bu yetkilerini neden kullanmadıkları, neden korktukları yada çekindikleri mechul. Adli tıp kurumuna soruşturma açılırsa, bundan sonra hep olumlu rapor verecekleri yorumu doğru değildir. Bu olayda soruşturma açılırsa, bu yetkililerin, bir daha arkasında duramayacakları, çocuk üzerinde en az 6 ay müşahade yapmadan, yetkili çocuk psikiyatristlerinin imzası ve muayenesi olmadan, baştan savma rapor veremeyecekleri kesindir. Malum demokrasilerde denetim/teftiş mekanizması çok önemlidir. Hukuk devletinin manası budur. Bu mekanizma işletilmezse, insan tabiatı nedeniyle kurumlarda kokuşmuşluk olmaması beklenemez. Tıpkı rüşvet gibi…

 

Bu sorular önemlidir. Zira, insanların adalete güveninin sarsılması çok kötü sonuçlar doğurabilir. Herkes kendi adaletini yerine getirmeye kalkabilir. Nitekim, bunu, suçsuz olduğu sonradan anlaşılan İstanbuldaki gencin linç olayında acı bir şekilde gördük. Sizin de, özellikle bir hukukçu olarak, bu açıdan konuya duyarlı olmanız ve sadece Üzmeze hakaret etmekle yetinmeyip, hükümeti yetkilerini kullanmaya davet etmeniz gerekir.

Gönderi tarihi:
hangi şeriata göre cezası recmdir ?

 

Üzmez'e şeriatta verilecek ceza zina yaptığı için mi recmdir ? Kuran'da ne recm cezası vardır. Ne de tecavüz diye bir fiilden bahsedilir. Zina vardır. Zina'ya kuranda maddi dünyada verilecek ceza olarak ise değnek vurmadan, kınamaktan falan bahsedilir. Yani kitabi anlamda böyle bir ceza yok.

 

Gelelim şeriat rejimini uygulayan ülkelere gerek bugün, gerekse geçmişte. Zina yapan erkek ve kadın bekarsa, Kuran'da "zina yapan erkek ancak zina yapan kadınla evlenebilir" ayetinden yola çıkarak, evlenmeleri durumunda ceza vermezlerdi. (Yakın tarihimizde bizim kanunlarımızda 18 yaşından küçük bir kızla cinsel ilişkiye girenlere kızla evlenmeleri durumunda kolaylık sağlıyordu) Peki evli erkekle , bekar kadın zina yaparsa ? ülkesine göre ya ikisinide ya da sadece kadını sopa veya kırbaçla döverlerdi. Peki evli kadın, evli veya bekar bir erkekle zina yaparsa ? O zaman kadını recm eder, erkeğide kırbaç veya sopayla döverlerdi. Geçmişte de bu böyledir. Halende böyledir.

 

Yani Hüseyin Üzmez'in durumunda Üzmez'e recm uygulayacak şeriat yok. Hüseyin Üzmez bu suçu şeriatla yönetilen bir ülkede işleseydi. O kızcağızı ikinci karısı olarak imam nikahıyla alır ve olay kapanırdı. Ki zaten direk ikinci karısı olarak alırdı. O zamanda işlediği fiil ne zina olurdu ne de başka birşey, "helali" olarak kabul edilirdi.

 

Bu metin biryere kaybolmasın, bugün cevap vermeye vaktim yok. Kısmetse yarına diyelim...Belki yarından da biraz uzayabilir. Nihayetinde ortada bir de iktidarsız olmanın zina suçuyla ilintisi problemi ayrı olarak duruyor. Bunun için biraz vakit istiyorum.

Gönderi tarihi:

Şimdi varsayımsal olarak şeriat hukuku olduğunu varsaysak, sözkonusu adam bu işten kurtulur. Çünkü tecavüz yoksa, zaten şeriat tacize bir müeyyide koymamıştır. Şeriatta bir ceza sözkonusu olması için fiilin tam olarak gerçekleşmesi gerekir. Sözkonusu adam da bunu sırıta sırıta ifade ediyor tvlerde çıkan suratıyla zaten...

 

Adli Tıbbın kokuştuğunu söylemek ise doğru değildir. Her kurumda bazı idari önlemler gerektiren işler olabilir. Hiç bir kurum başıboş bırakılmaz. Ama bu, DÜZMECE RAPORU DÜZENLEYENLERE DEĞİL, RAPORUN YANLIŞ OLDUĞUNU BELİRTEN GERÇEK BİLİM EHLİ UZMANLARA SORUŞTURMA AÇILARAK yapılmaz!!!

 

Apaçık ki bu olayda raporu hazırlayanlar bilimi kokuşturanlar, raporun yanlış olduğunu belirtenler kokuyu gideren gerçek bilimciler.

 

Peki soruşturma açılan taraf hangisi? Bir kokuşma varsa koku nerden geliyor? Daha bir şey söylemeye gerek kaldı mı?

Gönderi tarihi:
Zina ve recim

 

6. Hocam sizce zinanın İslam'a göre cezası nedir? Recim istisnai bir durum mudur?

 

 

Cevap:

 

Zina suçunun İslam Hukuku'na göre cezası, usulüne uygun olarak vurulan yüz sopadır. İffete ek olarak aile kurumunu korumak için evli olanların zina suçuna, recim gibi farklı ve daha ağır bir cezanın uygulanması had (sabit, değişmez) ceza değil, tazir (değişebilir, yöneticilere bırakılmış) bir cezadır. İslam tarihi boyunca da nadir olarak uygulanmıştır.

İslam'ın temel kaynağı Kur'an'a göre zina eden erkek ve kadına yüz mutedil (sakat bırakmayan, vücutta iz yapmayan) sopa vurulur. Kur'an bu cezada evli ile bekarı ayırmıyor. Hadislerde birkaç evli zaniye recim uygulandığı anlatılıyor; ancak bunun devamlı ve gerekli bir ceza olduğuna dair kesin delil yoktur, tazir (suçu önlemek için yönetimin tarihi olarak uygun bulduğu, değişmeye açık) ceza nevinden olduğu anlaşılmaktadır. Peygamberimiz (s.a.) bizzat recim yapmamış, yapanlara da "Suçlu kaçmaya başladığında keşke bıraksaydınız, adam tevbe etmiştir" buyurmuştur.

 

Zorlama Halinde Zinanın Cezası:

63. Kadın zinaya zorlanır ve bu fiili işlerse bütün İslâm bilginlerine göre kadına had (muayyen şer'i ceza) gerekmez; hattâ İbn Kudâme "Bu hükme muhâlefet eden bir kimsenin bulunduğunu bilmiyoruz" demiştir.126

 

Hayrettin Karaman

 

hangi şeriata göre cezası recmdir ?

 

Üzmez'e şeriatta verilecek ceza zina yaptığı için mi recmdir ? Kuran'da ne recm cezası vardır. Ne de tecavüz diye bir fiilden bahsedilir. Zina vardır. Zina'ya kuranda maddi dünyada verilecek ceza olarak ise değnek vurmadan, kınamaktan falan bahsedilir. Yani kitabi anlamda böyle bir ceza yok.

 

Gelelim şeriat rejimini uygulayan ülkelere gerek bugün, gerekse geçmişte. Zina yapan erkek ve kadın bekarsa, Kuran'da "zina yapan erkek ancak zina yapan kadınla evlenebilir" ayetinden yola çıkarak, evlenmeleri durumunda ceza vermezlerdi. (Yakın tarihimizde bizim kanunlarımızda 18 yaşından küçük bir kızla cinsel ilişkiye girenlere kızla evlenmeleri durumunda kolaylık sağlıyordu) Peki evli erkekle , bekar kadın zina yaparsa ? ülkesine göre ya ikisinide ya da sadece kadını sopa veya kırbaçla döverlerdi. Peki evli kadın, evli veya bekar bir erkekle zina yaparsa ? O zaman kadını recm eder, erkeğide kırbaç veya sopayla döverlerdi. Geçmişte de bu böyledir. Halende böyledir.

 

Yani Hüseyin Üzmez'in durumunda Üzmez'e recm uygulayacak şeriat yok. Hüseyin Üzmez bu suçu şeriatla yönetilen bir ülkede işleseydi. O kızcağızı ikinci karısı olarak imam nikahıyla alır ve olay kapanırdı. Ki zaten direk ikinci karısı olarak alırdı. O zamanda işlediği fiil ne zina olurdu ne de başka birşey, "helali" olarak kabul edilirdi.

 

İslam şeraitine göre recmdir. Şeriat sadece Kur’an değildir. Kur’an da, senin de bahsettiğin gibi zina edene 100 değnek esası vardır. Ancak; Şeriatin ikinci kaynağı olan sünnette birkaç kişiye recm uygulaması yapılmıştır. Her ne kadar bunun bir had değil tazir cezası olduğu ve uygulamayı yapan ülkelere göre farklılıklarını olabileceği belirtilmişse de; Hz.Peygamber döneminde uygulanan recm cezası evli olanlara uygulanmıştır. Dolayısıyla evli olan birinin yaptığı zina nedeniyle recm uygulanması mümkündür ve hatta sünnette de yapıldığı kesin olarak bilindiğine göre doğru olandır.

 

Gelelim tecavüz durumundaki meseleye; CYRANO, demişsin ki tecavüz diye bir fiilden bahsedilmiyor. Kur’an da her fiilden bahsedilmesi mümkün değildir. Birçok Kur’an da olmayan ve uygulamada ortaya çıkan durumda sünnette ve İslam uygulamasında rastlanılmaktadır. Ancak, rıza ile cinsel ilişkiye (evlilik olmadan) ceza veren bir din bundan daha ağır olan hem cinsel ilişki ve hem de başkasının vücuduna onun rızası dışında bir eylem gerçekleştiren kişiye ceza vermeyecek midir? Hatta öyle bir şey ki; bu durumda tecavüze uğrayanın tecavüzcüyü *****.

 

Yani şöyle düşünelim. Mesela diyelim ki; Kur’an da birine tokat vurmak yasaklanmıştır. Ama yine Kur’an da adamın kafasını keserek öldürmek yasaklanmamıştır. O halde bu serbesttir denebilir mi? Biri diğeriyle hem aynı etkiyi yaratmakta hem de çok daha ağırdır.

 

Şimdi tekrar dönüp bir kişinin evli diğerinin bekar olması durumunda uygulanması gereken cezaya. Bunun açısından kadın/erkek ayrımını İslam yapmamaktadır. Yani ki; kadına recmi uygulayıp da erkeğe tazir uygulayanlar hata etmiştirler. Hangisi evli ise onu recm hangisi de bekarsa ona da değnek vurmak daha doğru olur. Yine dediğim gibi had cezası olan 100 sopadır ancak uygulanmasının bir gereklilik olduğu düşünülüyorsa tazir de uygulanabilir ve recm cezası olarak da evlinin yaptığına karşılık bir ceza verilebilir. Böyle olunca kıza had cezası olarak 100 sopa evli olan adama tazir olarak recm uygulanması gerekir. Ancak; yine ortadaki bir mesele olarak iktidarsızlık durmaktadır. Bu durumda zinanın gerçekleşmesi maddi olarak mümkün değildir. Pekiyi bu maddi imkansızlık bu adamın her yaptığını İslam nazarında mübah kılar mı? Hukuk abesle iştigal etmez.

 

Hoca fıkrasını anlatmamın nedeni budur. Görenler ne sanır. Ha, adam hem zina yapmamış hem de zinaya verilen ceza ile cezalandıralım diyorsun bu mu senin hukuk anlayışın. Bakın; evlinin zinasına verilen bir tazir cezasıdır. Burada tazir kavramı önem arzediyor.

 

Ben konu da ne diyorum; Bu kişiye “ZİNADAN DOLAYI CEZA VERİLECEKTİR” diyorum. Zina ettiği için değil ama zina ayetine istinaden ceza verilecektir.

İslam nazarında bu konunun daha önce gündeme gelip gelmediğini bilmiyorum. Bunu ayrıca araştırma konusu yapıyorum. Ancak; bu hal üzere Hüseyin Üzmez yakalanmış olsaydı veya görülmüş olsaydı zina yaptığı/teşebbüs ettiği noktasından hareketle ceza verilmesi gerekirdi kanaatindeyim. Nihayetinde zina her ne kadar bir birleşmeyse de teşebbüs halindeyken yakalanma durumunda da verilecek ceza aynıdır.
Sırf bu davaya has olmak üzere Hüseyin Üzmez'e en ağır ceza verilmelidir. Hatta hapisten dahi çıkarılmamalıdır. Bir müslüman böylesi aşağıca birşey yaptığında tüm müslümanlara leke sürmektedir. En azından islam/müslüman düşmanları böylesi birşeyi fırsat bilip tüm müslümanlara giydirmeye çalışmaktadırlar.*****.

Ve tüm herkes de müslümanlığın nasıl birşey olduğunu görmelidir. Bizden olan yaptığı hatayı en ağırıyla ödemelidir. Bizden olan (olduğunu söyleyen) yaptığı rezilliğin arkasında bir tane müslümanın dahi durmayacağını görmelidir.

Üzmez almalıdır hem de en ağır cezayı almalıdır ki; müslümanların iktidarındaki bir dönemde böyle birşey yapanların hakkından nasıl gelindiği görülsün ve hem de müslümanlar böyle birşey yaparsa arkalarında kimsenin olmayacağı görülsün. Hatta karşılarında olunacağı görülsün.

Tazir kavramı önemli bir kavramdır. Verilecek cezayı zaman ve mekana göre, olayın özelliğine göre, hatta maslahata göre belirlemektir. Had’ten farklıdır.

Bu sebeple; bugün bir İslam devleti olsaydı ve böylesi bir eylemi bu adam gerçekleştirseydi; ona tazir olarak recm cezası verilmesi gerekirdi veya ben kadı olsaydım recm cezasını verirdim. Bu hem cezanın amacına ve hem de yukarda söylediklerime göre maslahata daha uygun düşerdi.

 

Burada ayrıca başka bir konu da araştırmaya esas olarak alınabilinir. Hani Tevrat’ta Allah’ın hükmü var diye geçen bir tartışmamız vardı 2 yıl kadar önce. Seninle değil CYRANO; o zaman zina paralelinde birçok şeyi araştırma gereği hissetmiştim. Hasılı; Allah’ın hükmü Tevrat’da varken Kur’an daki ayrı bir ceza vermenin manası da ne olaki gibi sorular takılmıştı aklıma. Sonra da recm ve 100 değnek farkı gözüme ilişmişti. Her ne kadar Kur’an da 100 değnek varsa da recm geçmiyordu…Bir açıklaması olmalıydı elbet…

"Bizden önceki ümmetin şeriati, bizim de şeriatımızdır; fakat mutlaka değil, mensûh olmamak (hükmü kaldırılmamış olması) şartıyla" demişlerdir. Buna göre İncil veya İsa'nın sünneti ile hükmü kaldırılmamış olan Tevrat hükümleri hıristiyanların da şeriatı olduğu gibi, Kur'ân ve Muhammed Aleyhisselâm'ın sünneti ile hükmü kaldırılmamış olan Tevrat ve İncil'in hükümleri müslümanların da şeriatı demektir. Ve şu halde hükmü kaldırılmamış olan, yani İslâm'a ait nasslara aykırı olmayan yahudi ve hıristiyan hükümleri ile müslümanların amel etmesi caiz olacaktır. Fakat gerçek şudur ki yani "bizden önceki ümmetlerin şeriati bizim de şeriatimizdir; fakat mutlak olarak değil, Allah'ın kitabında ve Resulünün sünnette nakletmiş olması şartıyla". Şu halde hükmü kaldırılmamış olmak, aykırı bulunmamak yeterli değil; Kur'ân'ın ve Peygamber'in tasdikinden geçmiş olması da şarttır. Bu şekildedir ki, geçmiş şeriatler, bizim şeriatimizden bir parçadır ve bizim şeriatimiz, hepsini içermektedir. Bunun için Kur'ân'ın, geçmiş ümmetler, Tevrat ve İncil hakkında naklettiği kıssaları ve hükümleri onlardaki açıklamalara göre değil, Kur'ân'ın ifadesine ve Resulullah'ın beyanına göre anlamak gerektiği gibi; "Kur'ân'da filan hüküm, yahudi veya hıristiyan veya diğerleri hakkındadır. Mesela yahudilere aittir, şu halde biz müslümanların şeriati değildir" demekle de kalmamalıdır. İşte Allah böyle her ümmete bir şeriat vermiş ve onların hepsini de Muhammed ümmetine tahsis ettiği şeriatte "önündekini tasdik edici ve ona şahit olarak" hakkıyla nazil olan bu en mükemmel kitap ile minhâc (şeriat)ı İslâm'da toplamıştır.

Elmalı Tefsiri

 

Yine başka bir tefsirde…

 

40-NÜZUL SEBEBİ: Ebu Hureyre, Berâ b. Âzib, İbnü Abbas ve daha birçoklarından gelen rivayetlerin özetine göre Tevrat'ta İsrailoğulları'ndan zina edenlere recm (taşlanmak suretiyle öldürülme) emredilmişti ve bunu tatbik ediyorlardı. Nihayet bir gün büyüklerinden birisi zina etmiş, recm için toplanmışlar, fakat ileri gelen seçkinler ve memleketin saygın kişileri kalkmışlar, yasaklamışlar. Sonra zayıflardan birisi zina etmiş, bunu recm etmek için toplanmışlar. Bu defa da düşkünler gürûhu kalkmış, "Arkadaşınızı recm etmedikçe bunu da etmeyin, ikisini de recm edin" demişler. Bunun üzerine, " mesele zorlaştı, geliniz bir çaresine bakalım" demişler. Recmi bırakıp tahmime karar vermişler ki, yünden örülmüş, zifte bulanmış bir kamçı ile kırk kamçı vururlar, yüzünü karalarlar, ters yüzüne bir eşeğe bindirip dolaştırır teşhir ederlermiş. Peygamberimiz Medine'ye şeref verinceye kadar böyle yapıyorlarmış. Berâ b. Âzib (r.a.) den rivayet edildiği üzere birgün Resulullah Medine'de böyle bir yahudinin dolaştırıldığına bizzat rastlamış, âlimlerinden birini çağırmış, "Sizde zina eden kimsenin cezası böyle midir?" diye sormuş, "evet" demiş. "Musa'ya Tevrat'ı indiren Allah için söyle, kitabınızda zina edenin cezasını böyle mi buluyorsunuz?" deyince, "Böyle yemin vermeseydin söylemezdim, doğrusu recimdir" demiş ve kıssayı nakletmiştir. Sonra yahudi ileri gelenlerinden Yüsre adında bir kadın Hayber ileri gelenlerinden bir yahudi ile zina yapmış, tutmuşlar, Kureyza oğullarından bir takımlarını Resulullah'a göndermişler, "Sorunuz bakalım zina hakkında ona indirilen hüküm nedir? Korkarız ki bizi rüsvay eder, şayet celd (deynekle vurma cezası) derse tutunuz, recim (taşlamayla öldürme cezası) derse sakınınız" demişler. Gelmişler, sormuşlar. Ebu Hureyre (r.a.)'ın rivayetine göre: "Şu adam ihsanından (namuslu yaşamasından) sonra namuslu bir kadın ile zina etti, seni hakem yapıyoruz, hüküm ver" demişler. Bunun üzerine Peygamberimiz kalkmış yahudilerin dershanelerine gitmiş, "Ey yahudi toplumu, bana en bilgininizi çıkarınız" buyurmuş, onlar da Abdullah b. Sûriya'yı çıkarmışlar, Kureyza oğullarından bazılarının rivayetine göre o gün İbnü Sûriya ile beraber Ebu Yasir b. Ahtab'ı ve Vehb b. Yehûdâ'yı da çıkarmışlar ve "İşte bunlar bizim bilginlerimiz" demişler. Resulullah biraz konuşmuş, nihayet "Kalanlar içinde Tevrat'ı en iyi bilen budur" diye İbnü Sûriya'yı göstermişlerdir ki, henüz genç ve yaşça diğerlerinden küçük ve tek gözlü imiş, Resulullah bununla tenha kalmış ve meseleyi açmış, "Ey İbnü Sûriya Allah'a ve Allah'ın İsrailoğulları'na olan nimetlerine ant vererek söylüyorum. Namuslu hayatından sonra zina eden kimse hakkında Allah'ın Tevrat'ta recm ile hükmettiğini bilmiyor musun?" buyurmuş, o da: "Allah için evet, ey Kasım'ın babası (Muhammed)! Bunlar senin Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu kesin bir şekilde bilirler ve fakat haset ediyor (kıskanıyor) lar" demiş. Resulullah da oradan çıkmış, gelip hükmünü vermiş, zina eden erkek ve zina eden kadının ikisinin de recmini emretmiş. Beni Osman b. Galip, b. Neccâr mescidinin kapısı önünde recmedilmişler. Fakat İbnü Sûriya böyle dediği halde, sonradan düşük karekterli yahudilerin saldırısıyle inkâr etmiş ve işte âyeti ve tahrif olayı bunları hatırlatarak nazil olmuştur. Bir de İkrime ve Katâde ve daha bazılarının rivayetine göre Beni Nadir yahudileri Beni Kureyza'dan daha haysiyetli ve şerefli imiş. Bunun için Beni Kureyza'dan biri Beni Nadir'den birini öldürürse öldürülür. Fakat Beni Kureyza'dan birini öldürürse yüz vesak (1 vesak = 200 kg) hurma diyet alınırmış. İbnü Zeyd'in rivayetine göre Huyey b. Ahtebî, Nadir'li için iki diyet, Kureyzalı için bir diyet hükmedermiş. Sonra Benî Nadir'den biri, Beni Kureyza'dan birini öldürmüş, Beni Kureyza da Peygamberimizin hükmüne müracaat etmişler. Buna işaret olarak inmiştir. Hasılı bu âyetler müslüman olmayanların, İslâmın hükmüne müracaatı hakkında nazil olmuştur. Ve bu arada onların ahlâkı ve müracaattan maksatları da bildirilmiştir. Fakat bu âyetlerin siyakında zinaya dair açıklık bulunmadığına göre asıl nüzul sebebi olan hadise ikinci rivayet dolayısıyla bir öldürme olayı olmak üzere daha uygun görünüyor. Bundan dolayı önceki olay nüzul sebebi olmaktan çok âyetin istidrâd (bir konudan diğerine geçme) yoluyla işaret ettiği geçmiş olaylar cümlesinden olabilir. Bir de İbnü Atıyye, doğru rivayete göre recm meselesini asıl meydana koyup yahudi bilginlerini rüsvay edenin Abdullah b. Selâm olduğunu söylemiştir.

Ayetin nüzul sebebini Elmalılı da recm değilde başka bir şey olduğunu belirtiyor. Ancak; baştaki Ebu Hureyre ve İbn’i Abbas’tan gelen rivayetler denilince zina nedeniyle olması da muhtemel geliyor. Yoksa; recm cezası uygulamanın temelini gösteren bir norm bulmak güçleşiyor. Hz.Peygamber döneminde uygulandığı da kesin olduğuna göre; acaba içerisinde Allah’ın hükmü olan Tevrat’ın ilgili zina kaidesi uygulanmış olabilir mi? Elmalı’lının tefsirinde bu konuda bir takım bilgiler mevcut. Hele bu metin bir dursun da; şu iqra’yı çalıştıracak bir bilgisayar bulabilseydim. Yani ki; İslam fıkıh ansiklopedisini bir türlü çalıştıramadım. Çalıştırdığımda (açabildiğimde biraz daha teferruata inebileceğim sanırım) inşallah bir şeyler bulabilirim.

 

Kaynaklar konusunda birkaç siteden yararlanılmıştır. Alıntı yaptığım yerleri tek tek belirtme gereği hissetmiyorum. Saygılar…

Gönderi tarihi:

Yürürlükte olmayan, tarihin karanlıklarında kalmış bir hukuk üzerine varsayımsal problemler çözmekle uğraşacağımıza, yürürlükte olan gerçek hukukun uygulanmasındaki aksamaları eleştirsek de daha iyi uygulanması için bir katkımız olsa, örneğin şu bilim dışı rapor ve raporun doğru olmadığını belirten bildiriden hangisinin hukuka ve bilime uygun olduğunu, yanlış tarafa soruşturma açan yetkililerin hukuk mu guguk mu peşinde olduğunu tartışsak diyorum...

 

Amaç herhalde ve umarım yürülükteki hukukun önce bir cılkını çıkarıp sonra "olmaz bu hukukla" deyip, özlem duyulan nostaljik, daha doğrusu çağ dışı şeriat hukukuna zemin yaratmaya çalışmak değildir.

 

Gerçi başka ne olabilir de?

Gönderi tarihi:
hangi şeriata göre cezası recmdir ?

 

İslam şeraitine göre recmdir. Şeriat sadece Kur?an değildir.

 

Ayetin nüzul sebebini Elmalılı da recm değilde başka bir şey olduğunu belirtiyor. Ancak; baştaki Ebu Hureyre ve İbn?i Abbas?tan gelen rivayetler denilince zina nedeniyle olması da muhtemel geliyor. Yoksa; recm cezası uygulamanın temelini gösteren bir norm bulmak güçleşiyor. Hz.Peygamber döneminde uygulandığı da kesin olduğuna göre; acaba içerisinde Allah?ın hükmü olan Tevrat?ın ilgili zina kaidesi uygulanmış olabilir mi? Elmalı?lının tefsirinde bu konuda bir takım bilgiler mevcut. Hele bu metin bir dursun da; şu iqra?yı çalıştıracak bir bilgisayar bulabilseydim. Yani ki; İslam fıkıh ansiklopedisini bir türlü çalıştıramadım. Çalıştırdığımda (açabildiğimde biraz daha teferruata inebileceğim sanırım) inşallah bir şeyler bulabilirim.

 

BİR BÜYÜK UYDURMA: RECM (TAŞLAYARAK ÖLDÜRME)

 

Bu bölümde mezhepçi İslam?ın en haddi aşan uydurmalarından birini göreceğiz. Bu uydurma ile Kuran?ın ayeti iptal edilmeye çalışılmış ve dine taşlayarak öldürme gibi bir ilave yapılmıştır. Fakat asıl dehşetli olan şudur ki; gelenekçiler sırf recmi, yani zina edeni taşlayarak öldürmeyi haklı çıkartmak için, Kuran?ın eksik olduğunu, aslında recm ayetinin var olup, bu ayetin keçi tarafından yenilip yok edildiğini söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir.

Bu bölümü okurken lütfen şunu bir kez daha hatırlayın: Kuran?a ilave olan recmi tüm mezhepler savunur. Yani midye ve karidesi yemenin haramlığını, altın ve ipek giymenin kötülüğünü, başörtüsü ve peçe takmanın farziyetini, müzik dinlemenin ve resim yapmanın yasaklığını, namazlarda ve hacda Kuran?da olmayan detaylar olduğunu savunan Ehli Sünnet mezhepler; Hanefiler, Şafiler, Malikiler, Hanbeliler ile Şii mezhepler aynı zamanda recmi, hem de istisnasız hepsi savunurlar. Eğer recmin yanlışlığı ve uydurma hadislerin dinin kaynağı olamayacağı iyice anlaşılırsa, o zaman tüm bu mezheplerin hatalı yolda oldukları da iyice ortaya çıkar. Eğer bu mezheplerin hatası iyice anlaşılırsa; o zaman Kuran?da olmayan ipeğin, altının, başörtüsünün, peçenin, haremlik-selamlık ve diğer-lerinin de dinde olmadığı daha iyi anlaşılır. Çünkü Kuran?da olmayan bu ilave farzlar ve haramlar hep mezhepler yoluyla dinimize girmiştir. Recm konusu ise hem mezheplerin hatalı olduğunu, hem de hadis kitaplarının saçma olduğunu en güzel şekilde gösterir. Çünkü Buhari, Müslim, Ebu Davut, Hanbel, İbni Mace gibi bütün meşhur kitaplar recmi savunurlar. Üstelik bunu savunurken recmi haklı çıkartmak için Kuran?ın eksik olup, recmin aslında Kuran?da olduğunu (keçi Kuran ayetini yemeden önce) bile söyleyebilmişlerdir. Her şeyden önce Kuran-ı Kerim?de zinanın cezası belirtilmiştir. Kuran?da belirtilen bir konuda Kuran?ın hükmü ile çelişen bir hüküm ortaya atmak gelenekçi İslam?ın, mantık ve Kuran?a bağlılık seviyesini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Zina eden kadın ve zina eden erkeğin ciltlerine yüz vuruş vurun. Allah?a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah?ın dini konusunda bunlara acıma duygusu sizi yakalamasın. Müminlerden bir grup da bunların cezalarına tanık olsun.

24-Nur Suresi 2

Ayette zinanın cezası yüz celde olarak geçer. Arapça?da ? celde? kelimesi deriyi incitecek bir değnek manasındadır. Bu ceza için Arapça?da ?asa, minsee? (sopa, değnek) kelimelerinin geçmemesi, ayette bir grubun bu cezaya şahitlik etmesinin istenmesi, suçlunun canını acıtmaktan çok toplum önünde teşhir edilerek cezalandırıl-masının hedeflendiğini gösterir. Kuran?a göre zinanın ispatı için dört şahit gerekir. İslam?da özel mülkiyetin dokunulmazlığının ol-duğunu düşünürsek, aslında gizlice zina yapanları dört kişinin cinsel ilişki anında görmesi çok zordur. Fakat bu ceza alenen zinayı, genelevler şeklinde yapılanmaları yok edecek bir uygulamadır. Allah bu uygulama için bile ?sizi Allah?ın dinini uygulama konusunda acıma duygusu yakalamasın? demektedir. Peki nasıl olur da, taşlayarak öldürme gibi çok şiddetli bir ceza, hem de bu konunun hükmü Kuran?da açıkça belirtilmişken gerçek olabilir? Üstelik bu ayetten bir önceki 24- Nur suresi 1. ayette bu surenin ayetlerinin farz ve apaçık olduğu söylenir. Bu; kelime sıkıntısı çekmeyen (31-Lokman suresi-27), en iyi yasa koyucu (5-Maide suresi-50), unutkan olmayan (19-Meryem suresi-64), Kuran?ı detaylı bir şekilde indiren (11-Hud suresi-1) Allah?ın yasasıdır. Gelin şimdi de uyduruk İslam?ın türeticisi mezhepçi İslamcıların (aslında İslam tahripçilerinin demek daha doğru olabilir) hadislerle uydurdukları dindeki recm uygulamasını inceleyelim.

 

KEÇİ KURAN AYETİNİ YOK EDİYOR

 

Recmi topluma kabul ettirmeye çalışan recm savunucuları ya-lanlarını halka kabul ettirmek için bir hikaye de uydurdular. Bu hikayeye göre recm ile ilgili Kuran ayetleri sayfalara yazılı şekilde Hz. Aişe?nin evindeydi. Peygamber?in vefatından sonra odaya giren aç bir keçi bu ayetleri yemiştir. Böylece keçi bu ayetleri neshetmiştir, yani hükmünü kaldırmıştır. (Nasih-Mensuh rezaletini bir önceki bölümde işledik. Bu konu, o bölüm için çok önemli bir delildir.) Bu hikayeyi İbni Mace Nikah 36,1944 veya Hanbel 5/131,132,183 ve 6/269?da bulabilirsiniz. Peygamber?in vefatından sonra hem ta-mamlanmış, hem ezbere bilinen Kuran?ın bir ayeti hem de keçinin yemesi suretiyle nasıl ortadan kalkar? Geleneksel İslam?a göre büyük alim olan İbni Kuteybe, konuya şu cümlesiyle giriş yaparak açıklık getirir: ? Keçi mübarek bir hayvandır.? Devamında ise bu büyük(!) alim keçinin faziletlerini açıklar ki konu iyice anlaşılsın. Sonra da şu ilginç cümlesiyle konuyu açıklar: ? Ad ve Semud kavimlerini ortadan kaldıran Allah, bir ayetini keçiye yedirerek kaldıra-maz mı?? Allah?ı inkar eden bu iki kavmi Kuran ayetlerine benzeten İbni Kuteybe böylece geleneksel, hadisçi, mezhepçi İslamcıla-rın tutarsız yaklaşımlarına iyi bir örnek oluşturmaktadır. Türkçe?ye ? Hadis Müdafası? diye çevrilen orjinal ismi ?Tevilu Muhteliful Hadis? olan İbni Kuteybe?nin kitabını okumanızı tavsiye ediyoruz. Okuyun ki Kuran?ın yeterliliğini, geleneksel İslamcıların çap ve kimliklerini daha iyi anlayın. Hadis kitaplarının bizim kanaatimize göre Hz. Ömer?e iftira olan bir hadisiyse şöyledir:

İleride bazı kişiler çıkacak ve recm cezasını Kuran?da bulmuyoruz diye recmi inkar edeceklerdir. İşte bu kişiler okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklardır. Eğer halkın ? Ömer Kuran?a ilave ediyor.? demesinden korkmasam bu recm ayetini Kuran?a yazardım.

Buhari 93/21, Müslim Hudud 8/1431, Ebu Davut 41/1

Bizce bu hadis bile tek başına Buhari, Müslim ve Ebu Davut?un güvenilmeyecek kitaplar olduğunun anlaşılması için yeterlidir. Böylece en sahihleri, en doğruları böyle olan hadis kitapları bile bir kenara atılıyorsa diğer hadis kitapları ve hadislere dayanan tefsir, ilmihal kitabı gibi kitapların da tereddütsüz bir kenara atılmaları ge-rektiği anlaşılır. Görüldüğü gibi bu recm hadisleri hem dine, hem Peygamber?e, hem Ömer?e iftiralardır. Bu hadislerin mantığına göre Hz. Ömer Allah?tan çok halktan korkuyordu. Demek Hz. Ömer halktan değil de Allah?tan korkmuş olsaydı keçinin yiyerek yok et-tiği recm ayeti, hadis kitapları yerine Kuran?da olacaktı! (Lütfen 11. Bölüm?ü bir daha okuyun ve Hz. Ömer?in Ebu Hureyre ve diğer uyduruculara karşı tavrını, Kuran?a sahip çıkışını bir daha gözden geçirip Hz. Ömer?e yapılan bu iftiranın yalanlığını kavrayın.)

 

ZİNA YAPAN MAYMUNLARIN TAŞLANMASI

 

Bu uydurmalarla yetinmeyenler maymunların da zina eden bir maymunu yakalayarak taşladıklarını ve sahabelerden birisinin de maymunu recm etme olayına katılarak maymunu öldürdüğünü an-latırlar. Sözde recmin ne kadar mantıklı olduğunu, maymunların bile bunu anladığının, fakat bazı insanların anlayamadığının mesa-jını veren bu çok değerli (!) hadisi bilin bakalım hangi alim rivayet etmiştir? Evet, bu, süperlerin süperi diye takdim edilen, bir hadisini bile inkar edenin kafir olacağı söylenen en doğru hadis kitabının yazarı olan (diğerlerini siz düşünün) Buhari?nin 63/27?de geçen hadisidir.

Kurtubi?nin bir izahında ise Ahzab suresinin sonunda recm ayetinin eksik olduğu, Hz. Osman?ın döneminde bunların yazılmadığı söylenir. Bu izahta da Kuran?da mevcut olmayan recm geleneğine dayanak yaratma endişesinin, nasıl Kuran?a iftiralar atmaya kadar uzanmış olduğunu gözlemliyoruz.

 

MEZHEPÇİLER LÜTFEN BUNU DÜŞÜNSÜNLER

 

Görüldüğü gibi bir sürü çelişkili, mantıksız izah, sırf recm gele-neğinin yerleşmesi için uydurulmuş ve Kuran?ın açık hükmü olan 24- Nur suresi 2. ayetin de hükmü kaldırılmaya(neshedilmeye) çalışılmıştır. Bir rivayete göre Hz. Ömer döneminde Kuran?da recm yoktu, öbür rivayette Hz. Osman döneminde yazılmadı denir. Başka bir rivayette ayet keçi yüzünden ortadan kalkar. Diğer yandan maymunların recminden ve sahabelerin buna katıldığı komedisinden bahsedilir. Üstelik Kuran?daki açık hüküm yok sayılır. Neresine el atılırsa mantıksızlık ve çelişki olan bu konu geleneksel İslam?ın uydurucularının sıkışınca nasıl Kuran-ı Kerim?e iftiralar attıklarını da göstermektedir. Oysa birçok gelenekçi hem Kuran?ın, hem hadislerin doğruluğunu, hem de kelimesi kelimesine kabul ettiklerini söylemektedirler. Bu kabulü yapan gelenekçilerin çoğunun ne yazık ki kendi gelenek ve inançlarından habersiz oluşları büyük bir sorundur. Kuran?a göre Kuran yeterlidir ve dinin tek kaynağıdır. En sahih hadis kitaplarına ve mezheplere göreyse Kuran eksiktir. Aç ve mübarek bir keçi(!) Kuran?ı yiyip eksiltmiştir! Lütfen aldatılan mezhepçi arkadaşlar bu konuyu iyice araştırın. Çünkü ilmihal kitapları bu konuyu örtbas etmekte, şeyhler, hocalar milletin kafası karışır diye bu konuya hiç girmemektedirler. Mezhepçi arkadaşlar eğer bu konuyu araştırırsanız çok güvendiğiniz mezhebinizin, hadis kitapla-rınızın nasıl kendilerini haklı çıkartmak için Kuran?ı eksik saymaktan geri durmadıklarını ve tüm bu zırvaları uydurduklarını göreceksiniz. Mezhebi kabulle hiç bilmeden bu izahları da kabul etmiş oluyorsunuz. Çünkü bu izahlar mezheplerin, en doğru (!) hadis kitap-larının bir parçasıdır. Oysa Kuran apaçık bir şekilde din adına tüm detayları veriyor. Bizi, ?Fırkalara bölünmeyin? diye mezhepçilikten alıkoyuyor. Mezheplerse ?Recm nohut büyüklüğünde çakıl taşları ile olur. Kadın bir çukura gömülür, erkek ayakta taşlanır.(Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı 7/97)? tipi dehşetli açıklamalarla vahşeti, yavaş yavaş öldürmeyi, Kuran?la çelişkiyi telkin etmektedirler.

 

-http://www.kurandakidin.net/bolumler/26birbuyukuydurma.htm-

Gönderi tarihi:
Bir de tecavüz deyip duruyoruz da adam iktidarsız. Yani ortada tecavüz yok cinsel istirmar var kanunun tanımıyla. İkisi farklı şeyler.

 

Ancak; yine ortadaki bir mesele olarak iktidarsızlık durmaktadır. Bu durumda zinanın gerçekleşmesi maddi olarak mümkün değildir. Pekiyi bu maddi imkansızlık bu adamın her yaptığını İslam nazarında mübah kılar mı? Hukuk abesle iştigal etmez.

 

Hoca fıkrasını anlatmamın nedeni budur. Görenler ne sanır. Ha, adam hem zina yapmamış hem de zinaya verilen ceza ile cezalandıralım diyorsun bu mu senin hukuk anlayışın. Bakın; evlinin zinasına verilen bir tazir cezasıdır. Burada tazir kavramı önem arzediyor.

 

Galiba anlatamadık. Kardeşim, Üzmez?in iktidarsız olduğunu söyleyerek tecavüz olamayacağını yada organ sorunu nedeniyle, cinsel istismar suçundan dolayı 15 yıla kadar hapis verilemeyeceğini söyleyen sensin. Bunu da sadece kadının ikinci ifadesine dayanarak yapıyor ve bu konuda kesin konuşuyorsun.. Yani sen kadının, kızının hatta Sn.Üzmez(!)?in ilk ifadesini ( evlenmeyi düşündüğünü söylediği ) dikkate alma, kadının, sonradan muhtemelen baskıyla değiştirdiği ikinci ifadesine inan ve adamı iktidarsız yap! Bin dereden su getirerek ne yapmaya ve neyi ispatlamaya çalışıyorsun ?

 

İnsanların adalete güveninin sarsılması çok kötü sonuçlar doğurabilir. Herkes kendi adaletini yerine getirmeye kalkabilir. Nitekim, bunu, suçsuz olduğu sonradan anlaşılan İstanbuldaki gencin linç olayında acı bir şekilde gördük. Senin de, bir müslüman ve özellikle bir hukukçu olarak, bu açıdan konuya duyarlı olman ve sadece Üzmez'e hakaret etmekle, olayı telin etmekle yetinmeyip, hükümeti yetkilerini kullanmaya davet etmen ve bu yönde tavır alman gerekir.

 

Rapora göre, olay anne Livaze Ç.?nin yaşı küçük çocukları erkeklere pazarladığı, eşinin de kendisine yardım ettiği yönündeki bir ihbar üzerine başlatılan soruşturmayla ortaya çıktı. Polis her ikisinin de cep telefonunu izlemeye aldı. Bir konuşmada arayan Hüseyin Üzmez?di. Anneye küçük B.?yi sordu ve ?Hasta? cevabını alınca, ?İnşallah aybaşı hali değildir? diye sordu. Sonra da telefona küçük kızı alıp şöyle dedi: ?Kan, adet halinde misin. Bugün gelecektim, öyle hasta olduğuna göre niye geleyim oraya kadar. ... Hele iyileş de öbür hafta şey ederiz.?

?Annesi küçük kızdan sabırlı olmasını istedi. Küçük kız Mudanya?da uğradığı bir tacizde de Üzmez?in gögüslerini ellediğini, alt tarafındaki çamaşırları çıkardığını, kendisine dokunduğunu ve yaşlı adamdan bir sıvı geldiğini anlattı. Savcılıkta verdiği ifadesinde Üzmez?den şikâyetçi olduğu ve uzlaşmak istemediğini de söyledi.?

 

?Anne Livaze Ç. ise ifadesinde Üzmez?le cinsel ilişkisi olduğunu, kızının durumunu Üzmez?e sorduğunda adamın bunu reddettiğini söyledi. Anne tüyler ürperten ifadesinde, Üzmez?in kızıyla olduğu zaman erkekliği uyanmadığı için kızına zarar vermeyeceğini düşündüğünü anlattı.?

 

?Soruşturma kapsamında tutuklanan Üzmez de ifadesinde, aileye maddi yardımda bulunduğunu kabul etti. Olay günü Mudanya?daki evinde yaşananların doğru olabileceğini söyleyen Üzmez, bunların küçük kızın rızasıyla yaşandığını öne sürdü. Kıza dokunduğunu ancak cinsel birleşmenin olmadığını belirten Üzmez, çamaşırlarını kızın kendisinin çıkardığını iddia etti. Ve dahası Üzmez, kendisini kıza annenin yönlendirdiğini ve kızla evlenmeyi düşündüğü için söz konusu eylemleri gerçekleştirdiğini söyledi.?

 

http://www.haber3.com/news_detail.php?id=4...terstitial=true

Gönderi tarihi:
BİR BÜYÜK UYDURMA: RECM

Değerli Davut dostum, bu konunun bu şekilde ele alınışı, Kurân'ın özünde, aslında hata yokmuş da mezhepler işi saptırmış şeklinde "şiş de yanmasın kebap da..." tarzı savunudur. O zaman "Kurân'a, dinin aslına dönelim, hadis, mezhep, hepsini reddedelim, sadece Kurân'a dayalı saf din anlayışını yeniden kuralım" savunusuna gelinir.

 

Saf veya katışık... Dinin toplumsal hayata uygulanabilirlik düzeyi sıfırdır. Yasalara hiç bir şekilde dayanak yapılamaz. Yasalar özgür aklın, bilimin ışığında düzenlenir. Din, kişisel vicdanla sınırlıdır.

 

Recm olayına gelirsek, bu mezheplerin filan değil, İslam dininin öz çelişkisidir. Çünkü bu dinin peygamberi, insanlara önerdiği kutsal dediği kitapta yazmamasına rağmen, recmi uygulamıştır. Bu, tarihi belgelerle sabittir. Recmedilen kişilerin isimleri bile bellidir kaynaklarda. Bu da uydurulabilir diyebilirsin. Evet uydurulabilir. Ama tüm tarihi veriler uydurulamaz. Bu konuda tüm veriler uyum içindedir. Recm, Kurân'da yazmamasına rağmen, bizzat sahibi olan peygamber tarafından uygulanmış, önerilmiştir. Eğer böyle olmasa da, recm olayı atıyorum sekizyüzelli yılından itibaren uygulanmaya başlasa, bu savunu haklı olurdu.

 

Tüm tarihsel verileri sildik, yok ettik, yalan saydık varsayalım. Peki bu durumda, Kurân'ın faraza 750 yılında, birileri tarafından sıfırdan kaleme alınmadığını nerden bileceğiz? Ya da tarih içinde değişime uğramadığını? Tarih olmadan Kurân olur mu? Böyle bir şey düşünülemez. Tüm veriler birleştirilir, tarih öyle yapılır. Tarihin bir kısmı yok sayılamaz. Yeri gelir, bir kelimenin, bir polen, bir molekül fosilinin tarihsel önemi olur. Tarih öyle kaynakların gani olduğu, canının istediğini alacağın, hoşuna gitmeyeni atacağın bir bolluk hazinesi değil. Bilginin kırıntısının değerlendirildiği bir alandır...

Gönderi tarihi:

Bir şey sormak istiyorum müsadenizle..

daha geçenlerde bir opera sanatçısı!çoğunluğu çocuk olmak üzere 16 kadına tecavüz etmiş,taciz falan değil tecavüz..

Konuyla ilgili başlığı ben açtım nedense aynı başlıkta Üzmez olayı yorumlarına dönüştü

Neden bu konuda bir yorum yapmaktan kaçınırken bu H.Ü olayını hergün irdeleyip irdeliyip duruyorsunuz?Burda kasti bir davranışmı var yoksa tecavüz kimilerine serbestte bizimmi haberimiz yok?

Yada adamı size cazip gösteren şey takındığı dindar maskesimi?bir müslümana böyle bir şeyi yakıştıramadığınız içinmi bu konu diğer tecavüz olaylarından çok daha etkiliyor sizi..

 

Kardeşim bu ülkede Hüseyin Üzmez olayı ne ilk nede sondur ben artık bu konunun iyice mide bulandırdığını düşünmeye başladım.

Halen Güneydoğuda 14-15 yaşındaki kız çocuklarını dedesi yaşındaki adamlara üç kuruş karşılığında satan aileler var..yokmu?

Peki bunların bu Hüseyin Üzmez olayı ile ne farkı var?

 

Allah aşkına yahu..olayları ve neticeleri değerlendirirken siyasi görüşünüzle sosyal yapınızı göz ardı edin birazcık,bu zihniyetle nasıl objektif ve adil olacaksınız?

 

 

Dipnot:hemen birileri atlayıp beni Üzmezi savunmakla itham edecektir :) konuyla ilgili yorumlarım mevcuttur....

Gönderi tarihi:
  • Yazar
Bir şey sormak istiyorum müsadenizle..

daha geçenlerde bir opera sanatçısı!çoğunluğu çocuk olmak üzere 16 kadına tecavüz etmiş,taciz falan değil tecavüz..

Konuyla ilgili başlığı ben açtım nedense aynı başlıkta Üzmez olayı yorumlarına dönüştü

Neden bu konuda bir yorum yapmaktan kaçınırken bu H.Ü olayını hergün irdeleyip irdeliyip duruyorsunuz?Burda kasti bir davranışmı var yoksa tecavüz kimilerine serbestte bizimmi haberimiz yok?

Yada adamı size cazip gösteren şey takındığı dindar maskesimi?bir müslümana böyle bir şeyi yakıştıramadığınız içinmi bu konu diğer tecavüz olaylarından çok daha etkiliyor sizi..

 

Kardeşim bu ülkede Hüseyin Üzmez olayı ne ilk nede sondur ben artık bu konunun iyice mide bulandırdığını düşünmeye başladım.

Halen Güneydoğuda 14-15 yaşındaki kız çocuklarını dedesi yaşındaki adamlara üç kuruş karşılığında satan aileler var..yokmu?

Peki bunların bu Hüseyin Üzmez olayı ile ne farkı var?

 

Allah aşkına yahu..olayları ve neticeleri değerlendirirken siyasi görüşünüzle sosyal yapınızı göz ardı edin birazcık,bu zihniyetle nasıl objektif ve adil olacaksınız?

 

 

Dipnot:hemen birileri atlayıp beni Üzmezi savunmakla itham edecektir :) konuyla ilgili yorumlarım mevcuttur....

Sayin suheda_' Bir ögretmenle bir ögrenciyi ayni kefeye koymaya calismayalim. Aradaki farki 70.milyon´a böl bulursun?

 

 

saygilarimla Sayin 'suheda

Gönderi tarihi:
Sayin suheda_' Bir ögretmenle bir ögrenciyi ayni kefeye koymaya calismayalim. Aradaki farki 70.milyon´a böl bulursun?

 

 

saygilarimla Sayin 'suheda

 

hiç bir şey anlamadım ne demek öğretmen öğrenci?

Gönderi tarihi:
  • Yazar
hiç bir şey anlamadım ne demek öğretmen öğrenci?

yazarla okuru bir olurmu :)

Gönderi tarihi:
Değerli Davut dostum, bu konunun bu şekilde ele alınışı, Kurân'ın özünde, aslında hata yokmuş da mezhepler işi saptırmış şeklinde "şiş de yanmasın kebap da..." tarzı savunudur. O zaman "Kurân'a, dinin aslına dönelim, hadis, mezhep, hepsini reddedelim, sadece Kurân'a dayalı saf din anlayışını yeniden kuralım" savunusuna gelinir.

 

Saf veya katışık... Dinin toplumsal hayata uygulanabilirlik düzeyi sıfırdır. Yasalara hiç bir şekilde dayanak yapılamaz. Yasalar özgür aklın, bilimin ışığında düzenlenir. Din, kişisel vicdanla sınırlıdır.

 

Değerli dostum, Türkiye'de ve bu forumda, bazı arkadaşların, zinanın, tecavüzün, tacizin İslam şeriatındaki ağır cezasını vurgulayarak, 'bak, işte sizin hukukunuz yetersiz, verilen cezalar vicdanları rahatlatmıyor, zaten hukuk sisteminizde kokuşmuş' iması yaparak, insanları şeriat devletine ısındırma çabalarını siz de görmüşsünüzdür. Bin dereden su getirilerek, bir takım çıkarsamalarla H.Üzmez'e, bu fiilinden dolayı, şeriata göre en ağır cezalar verilmesi gerektiğini söyleyerek ( tabii samimi bulmuyorum o başka ) insanların zihninde yaratılmaya çalışılan budur. Bu amaç, Vakit'i protesto edenlere karşı açılan afişte daha net anlaşılmış, bir çok insanda da etkili olmuştur. Yani, Üzmez'in tahliye edilmesindeki, Adli Tıp'ın olumsuz rapor vermesindeki hükümetin sorumluluğunu, kokuşmuş yargıya, hakimlere, savcılara, doktorlara, kişilere indirgeyip ve alternatif olarak, İslam şeriatında bunun çözümünün şipşak yapılacağını, üstelik en ağır cezalar verileceği vurgulanarak, Mezhepçi İslam şeriatının getirilmesine zemin hazırlanmak istenmektedir. Konunun özü budur. Konuyu din tartışmasına dönüştürerek, insanların gözünde 'bak, işte Cumhuriyeti, Laik, bilimsel hukuku savunanlar ateisttir' imgesi yaratmak da bu planın tamamlayıcı bir unsurudur. Bu nedenle, o yazıyı yapıştırarak, recm konusunda alternatif getirmeye, Mezhepçi İslam'ın mutlak olmadığını anlatmaya çalıştım. Sanırım, Sn. Cyrano da bunu amaçladı. O iletimde konuya açıklama getirmemem, açıklayıcı bir kaç söz yazmamam, sanırım sizi böyle düşündürdü, bunu da o günkü tembelliğime ve yorgunluğuma verin. Sanırım, Kur'an'daki İslam akımının belki de kurucusu Y.N.Öztürk, hukuk için 'benim yorumumla uygulanabilecek şeriat olsun' dememişti. Bir çok yazısından anladığım kadarıyla, laik hukuk sisteminin ( doğal hukuk ), Kur'andaki İslamla çelişmediğini savunmuştu. Ancak, Mezhep İslamı ( Emevi İslamı )-Kur'an islamı tartışmasını başka bir başlık altında yapmayı tercih ederim. Yoksa, burada Üzmez konusunun özü kaçıyor ve tartışma, şeriatçıların istediği yörüngeye giriyor. Bir de tabii, şu soru da sorulabilir; şeriat için, neden İslamı düşünüyoruz da mesela Yahudiliği yada Hristiyanlığı yada Şintoizmi belki de o dinlerde daha ağır cezalar vardır, Üzmez'e :)

 

Size şu açıdan katılıyorum, din, tamamen vicdani bir olgudur ve sadece kişiyi ilgilendirir. Saygılar.

Gönderi tarihi:
Bir şey sormak istiyorum müsadenizle..

daha geçenlerde bir opera sanatçısı!çoğunluğu çocuk olmak üzere 16 kadına tecavüz etmiş,taciz falan değil tecavüz..

Konuyla ilgili başlığı ben açtım nedense aynı başlıkta Üzmez olayı yorumlarına dönüştü

Neden bu konuda bir yorum yapmaktan kaçınırken bu H.Ü olayını hergün irdeleyip irdeliyip duruyorsunuz?Burda kasti bir davranışmı var yoksa tecavüz kimilerine serbestte bizimmi haberimiz yok?

Yada adamı size cazip gösteren şey takındığı dindar maskesimi?bir müslümana böyle bir şeyi yakıştıramadığınız içinmi bu konu diğer tecavüz olaylarından çok daha etkiliyor sizi..

 

Sn Şuheda, yazılanları okuduysanız, Üzmez olayının uzamasının sebebi, bu kişinin hukuka aykırı biçimde tahliye edlmesi ve bundaki hükümetin sorumluluğunun sorgulanması, bazı arkadaşların partizanca hükümeti savunmasıdır. Operacı sapık olayı ise işlediği fiilin çok daha ağır olmasını bir tarafa bırakırsak, yanılmıyorsam, 400 küsur yıl hapis istemiyle yargılanması ve bu konuda hukuka aykırı bir karar verilmesi şüphesinin şimdilik bulunmamasıdır. Bu olaya, bir müslümana yakışmaması yaklaşımıyla yada dindarlığı yüzünden üstüne gidildiği anlayışıyla bakmak, tamamen bu ülke insanlarını bölmeye hizmet eder. Onu protesto edenlerin arasında önemli miktarda dindar olduğunu da unutmayın. Ne biliyorsunuz belki de operacı sapık da dindardır. Bu yaklaşım tehlikelidir. Bugün, psikoloji bilimi bize bu tür pedofilik sapmaların, dini, ırkı, milliyeti olmadığını söylüyor.

 

Kardeşim bu ülkede Hüseyin Üzmez olayı ne ilk nede sondur ben artık bu konunun iyice mide bulandırdığını düşünmeye başladım.

Halen Güneydoğuda 14-15 yaşındaki kız çocuklarını dedesi yaşındaki adamlara üç kuruş karşılığında satan aileler var..yokmu?

Peki bunların bu Hüseyin Üzmez olayı ile ne farkı var?

 

Allah aşkına yahu..olayları ve neticeleri değerlendirirken siyasi görüşünüzle sosyal yapınızı göz ardı edin birazcık,bu zihniyetle nasıl objektif ve adil olacaksınız?

 

Sn. Şuheda, Kürt mevzularının tartışıldığı başlıklardaki iletilerimizi okuyup da o konulara dahil olduysanız eğer, G.Doğu'da feodal yapı ile ilgili tartışmalarımızı ve tespitlerimizi, oralardaki sosyal yapı içerisindeki töre olgusunu ve töre cinayetlerini de irdelediğimizi hatırlarsınız. O tartışmalarda, bazı Kürtlerin sisteme entegre olamamasındaki en büyük etkenin, feodal kültür olduğunu da iletilerimde özellikle vurgulamışımdır. Yani, G.Doğuda yaşanan yanlışlıkların üzerine gidilmediği iddası yanlıştır. Devlet, tespit edilebilen bu gibi olaylarda orda da hukuku devreye sokmaktadır. H.Üzmez'in farkı ise, sosyal yapıda feodal sistemin geçerli olmadığı büyükşehir İstanbul'da yaşaması ve Sn.Efendi Türkler'in dediği gibi, mesleği gereği örnek olması gereken bir düşünce adamı olması gerektiğidir.

 

H. Üzmez denilen sahıs, zaten, kendi içinde çelişik, anarşist ruhlu, hem Şeriatçıyım hem Kürdüm diye üstüne basa basa söyleyip ajitasyon yaratma heveslisi ve bu özelliğinden dolayı tartışma programlarına çeşni niteliğinde çağırılan bir yazar müsveddesi benim gözümde. Ayrıca, dini siyasete alet edenleri onların kendilerine 'İslamı Kesim' demesine bakıp, H.Üzmez olayına getirilen eleştirileri, İslam dinine eleştiri getiriliyor diye algılamak büyük yanlıştır. Ayrıca, bazı arkadaşların, bu olayı, İslam dinine mal etmesi de aynı derece yanlıştır.

Gönderi tarihi:
Sanırım, Kur'an'daki İslam akımının belki de kurucusu Y.N.Öztürk,

Yoo, kesinlikle. "Yalnızca Kurân" akımı tarihsel kökeni olan bir akımdır. Daha hadisler ilk toplanmaya başladığında bu işleme karşı çıkan ve hadislere gerek olmadığını, Kurânın yeterli olduğunu savunan "Selefi" ler çıkmıştı. Bu tür akımlara "Selefiye" adı veriliyor. Selefiler en radikal İslamcı grupları sonuç veren köktendinci bir akımdır. Kurân'da yazan her şeyi mutlak kabul eder ve hadisleri reddederler. Onlara göre Kurân'da namaza çağrıldığında güzel elbiselerin giyilerek gelineceği ayeti kesin bir emirdir, kötü elbisesini giyip gelen kafir olur. Çünkü emre uymamıştır. Emri savsaklayanı kafir olarak damgalarlar. "Ne gerek var" demeye kalkarsa da katlini vacip görürler. Çünkü Kurân, müslümanları da kendileri gibi yapmak isteyen inkarcıların katlini emreder. Selefilik tarihte ortaya çıkmış en radikal akımdır. Gelgelelim güzel elbiseleri giydi geldi millet de, imamın öne geçip namazı ne şekilde kıldıracağı konusunun Kurân'da yazmadığı konusunu es geçerler. "Güzel elbise giydim geldim, siz buyrun kılın, ben şurda kafama göre takılacağım" diyene ne diyecekleri sorunu havadadır. Din çıkmaz bir sokaktır. Hangi yönünden baksan çıkmazlarla doludur ve sonsuz tartışma, anlaşmazlık ve çatışma kaynağıdır. Çünkü sayısız biçimlerde yorumlanabilecek soyut verilere dayanır. Laiklik de o yüzden var.

 

Tabii ki söylemek istediğini anlıyorum. Eleştirel anlamda yanıt vermedim. Atatürkçülerin büyük çoğunluğunun ateist olmadığı fakat laik olduğu doğru. Ben de esasen ateizme gerek olmadığını ve laikliği savunurum. Fakat bu demek değil ki ateist olmak ayıp, suç. Benim ateist olmayışımın nedeni bu değil. Ben teizmi bir tez olarak görmediğim için antitezine gerek duymuyorum. Ateizmi savunmak, teizmi bir tez olarak algılamak anlamına gelir. Din bence duygusal bir yanımız, sanat gibi insan kültürünün bir yönüdür. Bir tez olarak alınamaz.

 

Fakat serbestçe ateist olma ve bunu en doğal şekliyle ifade etme özgürlüğü olmadan demokrasinin tamamlandığından söz edilemez. Bu doğal ve insani bir haktır. Bir insanın satanist olmaya da hakkı vardır. Ama kedi kesmeye kalkışırsa olabilecek en ağır cezanın verilmesinden yanayım.

 

Fakat özgürlük adına bir toplumsal ayıplama, hoş görmeme yaptırımının tümden kaldırılmasından yana değilim. Sokaklarımızı vücutları acayip dövmelerle, iç bulandırıcı pearcinglerle kaplı ve birbirlerini kırbaçlamaktan hoşlanan deri giysili çılgın insanların kaplamasını istemem doğrusu...

Gönderi tarihi:
Yoo, kesinlikle. "Yalnızca Kurân" akımı tarihsel kökeni olan bir akımdır. Daha hadisler ilk toplanmaya başladığında bu işleme karşı çıkan ve hadislere gerek olmadığını, Kurânın yeterli olduğunu savunan "Selefi" ler çıkmıştı. Bu tür akımlara "Selefiye" adı veriliyor.

 

Sn. demirefe, bu başlıkta din tartışmasına girmeyi tercih etmiyorum, zira konunun özü atlanıyor, farklı mecralara gidiyor. Sadece, şunu söylemekle yetineyim. Selefiler, hem Kur'an'ı hem de Sünneti ( Hadisleri ) kabul ederler.

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/Selefiyye

 

Ama kedi kesmeye kalkışırsa olabilecek en ağır cezanın verilmesinden yanayım.

 

Bu konuda size kesinlikle katılıyorum. :)

 

Sokaklarımızı vücutları acayip dövmelerle, iç bulandırıcı pearcinglerle kaplı ve birbirlerini kırbaçlamaktan hoşlanan deri giysili çılgın insanların kaplamasını istemem doğrusu...

 

Bu insanları da külliyen ateist ilan ettiniz bu arada. :excl:

Gönderi tarihi:
  • Yazar
Fakat özgürlük adına bir toplumsal ayıplama, hoş görmeme yaptırımının tümden kaldırılmasından yana değilim. Sokaklarımızı vücutları acayip dövmelerle, iç bulandırıcı pearcinglerle kaplı ve birbirlerini kırbaçlamaktan hoşlanan deri giysili çılgın insanların kaplamasını istemem doğrusu...

Fakat özgürlük adına birilerine bakip ta midenizi bulandirmanizi anlamadim? Sayin 'demirefe

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.