Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Her suç işleyen akıl hastası mı?


Yayamaz Kayımca

Önerilen İletiler

Geçen hafta üst üste gelen cinayet haberlerinde, zanlıların psikiyatri hastaları olduğuna dair iddialar vardı. Özellikle annelerini öldüren iki genç kızın mutlak psikiyatrik hastalığı olan kişiler olması gerektiği fikri haberleri hazırlayanların en çok üzerinde durdukları konuydu. Aynı hafta Bursa'da şizofreni hastası olduğu yazılan bir erkeğin de anne ve ablasını öldürmesi, diğer haberlerin de bu yönde yazılmasını güçlendirdi.

 

Özellikle annelerini öldüren kızlarla ilgili haberlerde böylesi bir cinayetin ancak "akıl hastası olan kişilerce" işlenebileceğine inanıldığı anlaşılıyordu. Her iki olayda da bir insanın ancak akıl hastası olursa annesini öldürebileceği fikri işleniyordu.

 

Bu haberler ne yazık ki zaten toplumda yaygın olan psikiyatrik hastalığı olan kişilerin "çok tehlikeli" olduğu önyargısını daha da güçlendireceğe benziyor. Hemen tüm toplumlarda akıl hastalarının tehlikeli, suç işlemeye eğilimli, toplum dışı insanlar olduğuna dair yaygın bir önyargı vardır. Psikiyatrik sorunları olan insanlara yönelik olan bu önyargı "damgalama" (stigmatizasyon) olarak tanımlanmaktadır. Damgalama bir yandan toplumun psikiyatrik hastaları toplumsal hayattan dışlamasına, diğer yandan da ruhsal sorunları olan kişilerin damgalanma korkusuyla psikiyatrlara başvurmaktan kaçınmasına neden olmaktadır.

 

ÖNYARGININ KÖKENLERİ

 

Psikiyatrik hastalığı olan kişilerin böyle bir hastalığı olmayan kişilere göre suç işlemeye daha çok eğilimli ve tehlikeli kişiler oldukları önyargısının tarihsel kökenleri on dol-aızuncu yüzyıla kadar gitmektedir. 1835-1909 yılları arasında yaşamış bir İtalyan hekim olan Cesare Lombroso, bu önyargının önce tıbbi, daha sonra hukuk ve suç bilimi alanlarına da yayılmasının en önemli sorumlusudur. Lombroso, insanların suç işleme eğilimlerinin doğuştan gelen yapısal/ırksal bir özellik olduğuna inanıyor ve bu yapısal özelliklerin saptanması durumunda kimin suç işleyip işlemeyeceğinin önceden bilinebileceğini savunuyordu. Bu inancını kanıtlamak için çok uzun yıllar boyunca suç işlemiş insanların dış görünümleri, özellikle yüz ve kafa yapıları üzerinde çalışmalar yapmıştı.

 

Belirli bir yüz şeklinin, burun yapısının ya da diş düzeni ve benzeri özelliklerin belirli suçlara eğilimi artırdığını düşünen Lombroso, sonunda hırsız, katil, tecavüzcü, fahişe gibi "suçlu" tipleriyle ilgili özellikleri sınıflamış ve yayımlamaya başlamıştı. Lomb-roso'nun çalışmaları ilk yayımlandığında büyük ilgi görmüş çok sayıda çağdaşı ve ardılı benzer çalışmaları birbiri ardına yayınlamışlardı. Lombroso'nun suç kavramı oldukça genişti; örneğin solculuk, devrimcilik de ona göre suçtu ve bu devrimcilerin de bazı doğuştan gelme anatomik şekil bozuklukları vardı.

 

'CADI AVI' SÜRÜYOR

 

Lombroso'nun suçun doğuştan gelen bir özellik olduğu ve bu özellikler saptanırsa bu kişilerin suç işlemeden önce tutuklanmaları ya da toplum dışına atıl-malarıyla toplumdaki suç davranışının ortadan kaldırılabileceği fikri özgün ya da yeni değildi. 15. yüzyılda iki Dominikan keşiş tarafından yazılmış olan "Cadı Tokmağı" adlı kitapta da cadıların, dinsizlerin ve günahkârların dış görünüş ve davranışlarından tanınabilecekleri fikri öne sürülmüştü. O dönem Avrupa'da binlerce insanın, özellikle kadınların, yakılarak öldürüldüğü 'cadı avlan' bu kitabın rehberliğinde yürütülmüştü. Bugün, Cadı Tokmağı kitabında 'cadı' olarak tanımlanan kişilerde görüldüğü öne sürülen özellikler incelendiğinde, belirtilen özelliklerin başta sara (epilepsi) olmak üzere çeşitli nörolojik ve psikiyatrik hastalıkları olan kişileri tanımladığı anlaşılmaktadır. Cadı Tokmağı' ndan Lombroso'ya kadar suç ve ruhsal hastalık bağlantısı hep sürmüş ve izleri bilimde olmasa bile toplumsal önyargılarda kendini korumuştur.

 

Lombroso'nun düşünceleri İkinci Dünya Savaşı öncesi ve süresince Nazilerin Yahudi soykırımına neden olmuş, Yahudilerle birlikte Avrupa'da özellikle kronik ruhsal hastalıkları olan çok sayıda kişi ya öldürülmüş ya da kısırlaştırılmıştır. Öyle ki savaşa hiç dahil olmayan ve faşizmin iktidara gelmediği İsveç'te bile o yıllarda özellikle şizofreni hastaları ve zihinsel engeli olan kişilerin zorla kısırlaştırıldıkları son yıllarda ortaya çıkarılabilmiştir.

 

MUHALİF OLMAK VE MECZUPLUK

 

Her toplum acayip, korkutucu ve tehlikeli olanın ancak akıl hastalığıyla mümkün olabileceğine dair bir gizil önyargı taşır. Bu önyargı çoğu zaman iktidarlarca da beslenir. Tıpkı suç gibi, muhalif olmak da ancak akıl hastalığı sonucu olan bir durummuş gibi gösterilir. Süleyman Demirel'e cumhurbaşkanlığı döneminde Anıtkabir'de bir tören sırasında elinde Kuranla saldırmaya kalkan kişi için hemen "meczup" deyimi kullanılmıştı. Meczup yani akıl hastası. Benzer şekilde Turgut Özal'a suikast girişiminden suçlu bulunan kişinin de akıl sağlığının yerinde olmadığı iddia edilmişti.

 

Bu ilişkinin her suç durumunda kurulmasının bir önemli nedeni ise ceza kanunlarının bir kişiyi akli dengesi bozulmuş durumda işlediği suçlardan dolayı mahkûm etmemesidir. Gerçekten de bazı psikiyatrik hastalıklar ya da durumlarda hasta kişi eyleminin sonuçlarını değerlendirebilecek ruh sağlığına sahip olmayabilir. Bu durum psikiyatrlarca saptandığında bu kişi ceza almaz, tedavi edilir. Toplum arasında "bir deli raporum olsa canımın istediğini yaparım" ya da "dikkat et benim deli raporum var" şeklindeki ifadelerin de kaynağı bu durumdur. Bu nedenle birçok suçlu, davaları sırasında akıl sağlıklarının yerinde olmadığını iddia ederek ceza almaktan kaçınmaya çalışır.

 

Ancak sanılanın aksine, bir kişinin suç işlediği sırada akıl sağlığının yerinde olmadığı saptandığında ceza almadığı eksik bir bilgidir. Bu kişiler cezaevine konulmazlar ama kimi zaman ömür boyunca psikiyatri kliniklerinde tutulurlar. Maalesef ülkemizde bu alandaki kurum ve yatak sayısı azlığı ve bir Ruh Sağlığı Yasası olmaması nedeniyle suç işlemiş psikiyatri hastalan bazen birkaç yıl sonra kurumdan çıkarılmak zorunda kalmaktadır.

 

HASTALIK VE SUÇ RİSKİ

 

Suç işleme davranışı sanılanın aksine psikiyatrik hastalıkla doğrudan bağlantılı olan bir durum değildir. Her suç işleyenin mutlaka psikiyatrik bir hastalığı olması gerektiği inanışı temelsiz ve yanlıştır. Gerçekte ağır kişilik bozuklukları ve gerçeği değerlendirme işlevini geçici ya da kalıcı olarak bozan bazı hastalıklar dışında psikiyatrik hastalık şiddet ya da suç işleme eğilimi için riski artırmaz. Dahası psikiyatrik hastalığı olan bireylerde, başta intihar gibi kendine zarar verme davranışları, başkalarına zarar verme davranışlarından çok daha yaygındır.

 

Suç işlemenin ancak akıl sağlığının bozulmasıyla mümkün olabileceği önyargısı suça neden olan toplumsal, siyasi, ekonomik, geleneksel etkenlerin göz ardı edilmesine, yok sayılmasına neden olmaktadır. Açlıktan ekmek çalan bir kişinin aç olması nedeniyle değil de akıl hastası olması yüzünden ekmek çaldığını düşünmeye benzer bu önyargı. Benzer şekilde muhalif olmanın ancak akıl sağlığının bozulmasıyla açıklanmasının iktidarı korumaktan başka bir amacı olmadığı çok açıktır. Tarihte sadece Stalin dönemine özgüymüş gibi anlatılan muhalifleri akıl hastalığıyla damgalama tutumu her çağ ve her iktidarda değişik biçim ve görünümlerde kullanılan bir stratejidir.

 

RANT PEŞİNDE KOŞANLAR...

 

Ruh hastalığıyla ilgili bu önyargı ve damgalama çoğu zaman bireylerin ruhsal bir sıkıntıları olduğunda "deli damgası" yememek için psikiyatri hekimlerine gitmemelerine neden olmaktadır. Özellikle kapitalist pazar ekonomilerinde, bu, damgalanma korkusu çeken bireylerin kendilerine başvurmalarını sağlamak için, çok çeşitli "alternatif ruh sağlığı hizmeti" verdiği iddiasındaki kişilerin, çoğu zaman "terapi", terapist" , "danışman", "yaşam koçu" gibi belirsiz anlamı olan ama özellikle tıp doktoru olmadıklarını vurgulayan ifadelerle rant peşinde koşmalarına yol açmaktadır.

 

Bu durum gerçekten yardıma ihtiyacı olan ve tedavi edilebilecek sorunları olan bireylerin doktora başvurmaktan kaçınmalarına, tıbbi uzmanlığı olmayan kişilerin bir dizi bilimdışı uygulamalarında hem paralarını kaybetmelerine hem de hastalıklarının kronikleşmesine ve şiddetlenmesine neden olmaktadır.

 

Kendisinin ya da bir yakınının ruhsal bir sıkıntısı olabileceğini düşünen kişinin damgalanma korkusundan sıyrılarak psikiyatri hekimine başvurması en doğru davranış olacaktır. Hekimler hastalığı olmayan kişilere sağlamsın derler ve sadece hastalığı tedavi ederler. Üstelik modern psikiyatrik tıp artık çok sayıda ruhsal sorunu son derece başarılı şekilde tedavi etmektedir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.