Misafir demirefe Gönderi tarihi: 8 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 8 Mart , 2008 Tabii, tartışmaya açık konular... Efendi Türkler'in itirazına tümden haksız diyemem, bu tür görüş farklılıkları olması zaten doğaldır. Ben de genel çizgilerde paralellik olmakla birlikte, bazı itiraz noktaları yakalayabilirim Notamatik'in yazısında. Bir kere hangi değerlendirme tarzı yüzünden olursa olsun, benimsemediğim bir partiye oy vermezdim. Vereceğimi de peşinen hiç deklere etmezdim. İkinci önemli konu, tabii ki bilim zorlu bir uğraşıdır, ama halkın bilime düşman olmamasını, bilime sıcak bakmasını ve desteklenmesi yönünde bir fikri olmasını sağlama yönünde çaba göstermeliyiz. Halk karnına girecek ekmekten başkasını bilmez demek, jakobenliği biraz fazla tırmandırmak olur. Bilim, sanat popülerleşebilir ve yaygınlık kazanabilir toplumda. Bunun için de çaba göstermek gerek. Aksi düşünce, toplum dibe vursun, vurunca silkinip uyansın ve devrim gerçekleşsin düşüncesi olur ki, bence yanlış bir düşünce. Üçüncü konu bir itiraz kesinlikle değil, ama kişisel bir görüş ve bir öneri. Ben şahsen dine ve özellikle siyasallaşmasına sonuna kadar karşı olmamla birlikte, kendimi dinsiz olarak tanımlama ihtiyacı duymuyorum. Din faktörünü, cilt rengi, soy, coğrafya, iklim, dil gibi içine doğulunan ve değiştirmek için özel bir çaba sarfetmenin gerekli olmadığı bir olgu olarak ele alıyorum. Bir arkadaşımın nedeniyle camiye de gidebilirim, kiliseye de... Selam verme alışkanlığım yoktur ama, selam verene aleykümselam derim yani. Müslüman mısın, e evet yani, niye olmayayım? Tepkisel kimlik geliştirmeyi pek benimsemiyorum. Ama bundan tamamen soyutlandığımı iddia da edemem. Kızdığımda kolaylıkla ateistim de diyebilirim. Ama bunu bir kimlik haline getirmem yani. Bir de şeriat tehlikesi konusuna değineyim. Yükselen, düşen trendler, farklılaşan eğilimler ve toplumda çalkalanmalar her zaman olabilir. Ama İLKElerden asla taviz verilemez. Toplumda tek balans ağırlığı kalabalıklar değildir. Etkin güçler de vardır. Konu başörtüsü filan değildir. Küçük, önemsiz ve masum gibi gösterilen bir konuda bile olsa "tanrının dediğinin tutulması gerekliliği"ni devlet nezdinde kabul ettirme girişimidir. Laikliğin ihlali demokrasiyi tatile sokar. Demokrasi tatile girince kimsenin balans ağırlıkları devreye girdi diye sızlanma hakkı kalmaz. Sokakta güvenlik ve asayişi ihlal etmeyen her türlü kıyafete kimse karışmaz. Ama devletin resmi kurumlarında hiç bir dini simge kabul edilemez. Sünni İslamı törpülemek için değişik grupları geliştirmek de bence yanlış olur. Bunun yerine devlet sünni münni her türlü dini yapıyı kendinden uzaklaştırmalı. Din ne kadar kişisel, o kadar çok demokrasi. Din ne kadar toplumsal, o kadar az demokrasi. En azından din ve dinden beslenen geleneği, ve ondan beslenen feodal, erkek egemen dogmatik yapıyı aşamamış olan toplumumuz açısından... Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 8 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 8 Mart , 2008 iliyorsunuz? Yıl: 2014 Türbanla Liselere girilmesi için kanun. . . . Not: Sevgili yönetici arkadaşlar. Konuyu türban başlığına göndererek türban konusuna çevirmek istemediğim için ayrı açtım. Ama yine de taşırsanız da saygı duyarım. Herkeze saygılar, sevgiler. Hayal gücünüz çok güzel ........iyi bir senaryo yazarı olursunuz,şu anda zamanım olmadığından cevap yazamıyorum en kısa zamanda görüşmek üzere. Alıntı
Φ Notamatik Gönderi tarihi: 8 Mart , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 8 Mart , 2008 Ben de genel çizgilerde paralellik olmakla birlikte, bazı itiraz noktaları yakalayabilirim Notamatik'in yazısında. Sevgili Demirefe, Farklı noktaları anlatan iddialı yazılar malesef kısa olamıyor. Çünkü insanların çoğu farklı düşündüğü için, onlara bu farklı fikirin nedenlerini de teferruatıyla anlatmak gerekiyor. Mesela "dünya yuvarlaktır" dediğin zaman bu cümle yeterlidir. Çünkü kimsenin buna itirazı yok. Ama "dünya karedir" dersen, bu tezi nerden bulduğunu anlatmak için uzunca bir yazı yazmak zorunda kalırsın. Demek istediğim; insanların genel düşüncelerine aykırı şeyler yazdığın zaman o aykırı görüşün haklı nedenlerini de birlikte sunmak zorunda kaldığın için yazılarını da uzun yazmak zorundasındır. Fakat, yazılar uzadıkça da başka bir sorun gündeme geliyor ki; o da laf lafı açmasıdır. Yani bir konu anlatılırken, yan konulara da şöyle bir kısa değinme oluyor mecburen. Ve o konunun içindeki konu kısa geçilmek zorunda kalınıyor. Çünkü yanlış anlaşılmasın diyerek onu da uzatırsan; yazı asıl anlatılan mevzunun dışına kaydığı gibi; aynı zamanda da bitmek bilmeyen bir yazı haline geliyor. Ana konunun içindeki alt konuyu kısa yazınca da onu kafasında detaylandıran kişi, o eksikliği çelişki veya yanlış olarak görüyor. Dolayısıyla seninle ana konuda anlaşıp, ufak tefek detaylarda anlaşmamamız doğaldır. Fakat; konunun içindeki konuyu da açarsak, seninle alt konularda da anlaşabileceğimize eminim çünkü aklın yolu birdir. Bir kere hangi değerlendirme tarzı yüzünden olursa olsun, benimsemediğim bir partiye oy vermezdim. Vereceğimi de peşinen hiç deklere etmezdim. Sevgili Demirefe, Elbetteki benim bu yaptığım tartışılır. Zaten bunu yapmadan önce ben kendim de bunu yapmanın doğru olup olmadığını kafamda uzun uzun düşündüm, hemen emin olamadığım için. Hani sen yukarda bir yerde "bir musibet, bin nasihatten iyidir" demiştin ya! İşte ben de aynen öyle karar verip; "iyi bir şey bin nasihatle olmuyorsa, bari bir musibetle olsun" dedim. Ve hakikatten de öyle olacak gibi gözüküyor. Çünkü ben inanıyorum ki; musibed biraz daha arttıktan sonra, normalde zaten gelecek olan şeriat gelemezse, bu ülke bu musibed sayesinde en az 200 yıl ileri sıçrama yapacaktır. Çünkü Türkiye'ye şeriat gelemezse, artık eski Türkiye olamayacak, şu yıllardan çok daha fazla demokratikleşmiş ve laikleşmiş bir ülke olacak. Yanlız sadece musibedle olmaz, AB sopası da şart, onu da eklemeliyim. Alırlarsa tabi. İkinci önemli konu, tabii ki bilim zorlu bir uğraşıdır, ama halkın bilime düşman olmamasını, bilime sıcak bakmasını ve desteklenmesi yönünde bir fikri olmasını sağlama yönünde çaba göstermeliyiz. Yaptığımız şey bu zaten sevgili Demirefe, Ben halkın bilime düşman olmaması, hatta bilime yardımcı olması, hurafeler yerine bilimi desteklemesi için en çok uğraşanlardan biriyim. Tek başıma bu konuda elbette başarılı olamam ama ben kendi üstüme düşen görevi fazlasıyla yapan biriyim. Şu anda şu satırları yazıyor olmam dahi hala halkın bilime sıcak bakmasını sağlayabilme amaçlı bir emektir. Ben bundan vazgeçmiş olsam, internette sayfalar dolusu yazılar yazmazdım. "Olan olacak nasıl olsa, bana ne der geçerdim". Evet, gerçekten ümidim yok ve bunu söylediğim için bu çabadan vazgeçtiğim zannedilebilir. Ama ümidim yok diyerek mücadeleyi bırakırsam, bu bir insanın "nasıl olsa öleceğim" diyerek hayatı boşvermesine benzer. Bu da bana göre değildir. Bilim, sanat popülerleşebilir ve yaygınlık kazanabilir toplumda. Olabilir tabiki ama bu nasıl olabilir? O önemli. Bir ülke laikleşmeden bunu başarabilir mi? Elbette ki olmaz. Bu nerden belli? Laiklik sıralamasında en yukarda olan ülkelerin mutlaka en gelişmiş ülkeler arasında olmasından belli. Din ile yönetilen ülkelerin ise; dünyanın en geri ülkeleri olmasından belli. Peki laikleşmeden olamayacaksa; laikleşmenin yolu nedir? Herkez "ben laikim" dediği zaman laikleşmek mümkün olabilir mi? Türkiye'de kime sorsan en dincisine kadar herkez "ben laikim" diyor. Ötekileri zaten hiç sorma; sanki Türkiye laikmiş gibi; "Türkiye laiktir, laik kalacak" diye bağırıyor. Türkiyeyi laikleştirmek için tek güç olan kesim "Türkiye laiktir" diye bağırıyorsa, daha artık bu halktan laikleşmeyi desteklemesini bekleyebilirmiyiz? Üstelik bu bağıranların en laik olduğu bir ülkede? Öte yandan; halk neden laikleşmek istesin ki? Enayi mi? Elbette laikleşmek enayilik değildir ama bizim halkımız bunu böyle görür mü? Kendi dini baskın din iken; diğer dinlerin eşit şartlara gelmesini ister mi? Elbette ki istemez. O halde, çoğunluk azınlığı bastırabildiği sürece, bastıracaktır ve böylece de laiklik hayal olacaktır. Laiklik hayal olunca da; yukarda bahsettiğim gibi, bilimin popülerleşmesi de hayal olacaktır. Dışardan bir sopa gelmediği sürece yani. Dışardan gelebilecek sopa ise olsa olsa AB olabilir. Benim aklıma bizi laikliğe zorlayacak başka bir sopa gelmiyor çünkü. Tepkisel kimlik geliştirmeyi pek benimsemiyorum. Ama bundan tamamen soyutlandığımı iddia da edemem. Kızdığımda kolaylıkla ateistim de diyebilirim. Ama bunu bir kimlik haline getirmem yani. Sevgili Demirefe, Dinsizliğim benim de tepkisel bir kimliğim değildir. Ben dinden çıktığımda, AKP gibi bir parti yoktu. Şeriat tehlikesi çok uzaktı. Türban meseleleri yoktu. Din konuşulmuyordu bile. Dolayısıyla hiçbirşeye karşı bir tepkim yoktu. Dinsizliğim kimliğim değildir. Türk oluşum da kimliğim değildir. Cinsiyetim de değildir. Hatta insan olmam bile kimliğim değildir. Sadece canlı olmam bir kimliğimdir. Çünkü bana göre tüm canlılar eşittir. Hiçbir canlının ne dilinden, ne dininden, ne dinsizliğinden, ne ırkından, ne cinsiyetinden, nede insan oluşundan dolayı bir üstünlüğü vardır. Ben teistlerin karşısında değilim, dindarların da karşısında değilim, ve hatta dinlerin dahi tam karşısında değilim. Benim karşı olduğum şey, devletlerin dine bulaşmasıdır. Hele bizim ülkemizde yapılan şey, dinin zorla dayatılmasıdır. Benim karşı olduğum şey bu. Eğer devlet bunu yapmayıp, dinleri doğal haline bıraksa, din zaten neyi hak ediyorsa onu bulacaktır. Bu ister bir din yükselişi olur, ister düşüşü olur. Ama kendi dozunu kendi belirler. Sıfıra inmesini ben de desteklemiyorum. Din bazı insanlar için gereklidir. Din derken keşke İslam gibi bir din değil de, daha insancıl ve gelişime açık bir din olsaydı derim ama, makyajlanmış haliyle en azından hiç yoktan iyidir, bazı insanlar için. Yoksa "dinler tamamen yok edilsin" deseler ilk önce ben karşı çıkarım. Evet, ben çoğu zaman dinlerin sahte olduğunu anlatarak insanları dinden çıkartmaya çalışıyorum ama amacım dinden çıkması müsait olan insanların çıkmasıdır, hepsinin değil. Çıkmaması gerekenler nasıl olsa benim yazdıklarımdan hiçbirşey anlamıyor diye yazıyorum. Sünni İslamı törpülemek için değişik grupları geliştirmek de bence yanlış olur. Bunu yanlış anlamışsın sevgili Demirefe, Ben "sunni İslamı törpülemek için, diğer grupları geliştirelim" demiyorum. Örneğin "alevilik yayılsın ki; sunni İslam törpülensin" demiyorum. Öyle birşey düşünsem zaten aleviliği yaymaya çalışırdım. Ben "alevileri destekleyelim" derken; alevilerin dinini değil, kendilerini destekleyelim diyorum. Ne bakımdan destekleyelim? Haklarını alabilmeleri bakımından destekleyelim diyorum. Belki diyebilirsin ki; "onlar da haklarını almak isterken, aynı sunnilerin yaptığı gibi; dinlerini devletin içine sokmak isteyecekler". Mesela belki onlar da okullarda kendi dinleri için din dersleri isteyecekler, tıpkı camiler gibi kendilerine tapınaklar yapılıp, masraflarını da devletin karşılamasını isteyecekler. Evet bu olabilir. Böyle olursa da senin de dediğin gibi devlet yine laik olamaz. Devlet 1 dini pompalasa da laik olamaz, bütün dinleri eşit şartlarda pompalasa da yine laik olamaz. Ama gelgelelim şu var ki; hiçbir devlet bütün dinleri pompalayamaz. Bu teknik olarak imkansızdır. Örneğin şu anda Türkiye bunu yapmaya kalksa; binlerce tapınak daha yapmak, onbinlerce daha din adamı beslemek zorunda kalır. Bunun da manası, devletin din masraflarını ikiye katlaması anlamına gelir. Zira aleviler, şiiler, hristiyanlar ve yahudiler ülkenin çeşitli yerlerinde dağınık yaşadıkları için, sayıları daha az dahi olsa masrafları en az sunniler kadar olcaktır. Devletin ise, bu parayı karşılayacak gücü yoktur. Ayrıca bütün dinleri desteklemek bir kaosa yol açacaktır. Örneğin okullardaki din derslerinde, öğrenciler sırayla kendi din derslerine gidecekleri için, bazı dersleri kaçıracaklardır. Bir derste Ali yok. Nereye gitti alevi derslerine. Öbür derste Kevork yok. Nereye gitti hristiyanlık derslerine, diğer derste Hüseyin yok, nereye gitti? Sunni derslerine. vs. vs. Bu bir kaos olur. Başka kaoslar da olur ama hepsini saymaya gerek yok. Dolayısıyla diğer din mensupları haklarını istediği zaman, devlet her dine eşit olabilmek için, bütün dinlerden desteğini çekmek zorunda kalacaktır. Zaten mesela alevilerin bir kısmı bunu bildikleri için, kendilerine devlet tarafından din desteği istemek yerine, diyanetin kapatılmasını, din derslerinin kaldırılmasını, imam hatiplerin ve ilahiyat fakültelerinin kapatılmasını istiyorlar. Bütün dinlere eşit olabilmenin tek yolu, hiçbir dine destek vermemektir. Bunu bildiğim için alevilere ve diğer gruplara hak aradıkları zaman destek verelim diyorum. Saygılar, sevgiler. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 9 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 9 Mart , 2008 Notamatik, güzel... Çok güzel. Yanıtında düşünen bir beyinin, irdeleyen bir zihinin, çözüm arayan bir kafanın ve çözüm üretmek isteyen bir iradenin izlerini görüyorum. En önemlisi, polemik değil, çözüm arayan bir tavır görüyorum. Genel çizgilerde taşlar yerine oturdu. AKP ye oy verme konusunda bir kez daha düşüneceğinden emin olduğum için, artık üzerinde durmuyorum. Türkiye henüz laiktir, eğer türban tanımı yasaya girseydi, bu özellik kaybolurdu. Adamlar son anda nasıl bir saçmalığın içine düşmüş olduklarına ayıktılar. Şu andaki belirsizlik ve kaos, bu aymazlığın ürünüdür. Bombanın pimini çekmek üzereyken akılları başlarına geldi, öylece ortaya attılar. Kimse de dokunmuyor. "Dokunmayın, patlar haaa!" diye korkutuyorlar, kendileri de almıyorlar. Vaah ülkem vah...Gerçekten içler acısı... Bir olasılık da baştan beri bunu böyle yarıda ortada, MHP yi de kullanılıp atılan baston gibi ortada bırakmayı planlamış olmaları ama o kadar zeki olduklarını sanmıyorum. Danışmanları "ha don ha türban" diye laf yumurtlayacak kadar akıl verebilen adamlardan pek beklenecek şey değil. Eğer bu bir taktik ise, çekilen iplere göre oynamışlardır, bu olabilir. Türkiye'yi en azından laik olmaktan uzaklaştıran bir de zorunlu din dersi maddesi var. Laik bir anayasada böyle bir madde elbette olamaz. Tartışmaların bu konuyu gündeme getirmesi olumlu bir adım. Daha sonra diyanetin varlığı ve işlevi gündeme gelecek sanıyorum. Giderek büyüyen, giderek semiren ve devasa bir bürokratik aygıta dönüşen bu kurumun yeniden ele alınması gerekecek. Hiç bir devlet görevlisine tanınmayan resmen, makamında dini kisve kullanma hakkının diyanet işleri başkanına tanınması tuhaf bence örneğin. Bu da tartışılmalı. Laik kesim "ordu var, izin vermez" deyip hiç bir çabada bulunmadan yatma alışkanlığını bir bırakması lazım artık. Halk anlatsan da anlamaz, halk bilmez, sadece sopayı yedi mi oturur kalır... Bu anlayış artık bitmeli. Bir tarafta orduya güvenen burnundan kıl aldırmaz, halka mesafe koyan, halkın aklını ancak sopa başına getirir diye düşünen laik aydınlar, bir tarafta kör özgürlük budalası bohem, viski içip felsefe yaptığını sanan ayakları yere basmaz gerçeklerden kopuk entelektüellerle artık buraya kadar. Herkes elini taşın altına koymalı. Orduya da gına geldi artık, ciyaaaak, biz işi yine batırdık, yetiş! Aman bir yetiş durum fena! Aman koş batıyoruz! Ne bu ya? Ordu artık bıktı usandı bu beceriksiz siyasetin elinden ülkeyi kurtarma mutad görevinden. Bu geleneğin bir değişmesi gerek artık. Yoksa bir on yirmi yıl daha kaosta bocalayacağız. Yahu ben anlamıyorum, çok mu zor bu dini bu siyasetten ayırmak, uzak tutmak? Bu adamların genlerine mi işlemiş, mutasyona mı uğramışlar da ellerini şu dinden bir çekemiyorlar, aklım ermedi gitti. İşine bak, işsizliğe, eğitime çare bul, bilimi teşvik et, yapılacak yığınla iş var. Nerden ellerini bu dine atarlar ben anlamıyorum. Şu dini bir rahat bırakın, kullanıp durmayın yahu! Bu ülkenin dindarı bu din tüccarlarına haddini bildirmedikçe, SEN BIRAK BENİM DİNİMİ İMANIMI, İŞİNE BAK! demedikçe bu işin çözümü olmayacak! Ne kolay dolduruşa gelen, ne arabesk bir halkız böyle biz yahu? Adamın biri oyları silip süpürünce başı döner, dünyayı fethetmiş komutan edasıyla kürsüye çıkar, "Siz isterseniz hilafeti geri getirirsiniz!" der. Al bakalım burdan yak! Yahu gözünü sevdiğim, ne hilafeti, neden bahsediyorsun sen kuzum? İş bitti de bir hilafet mi kaldı? Nerden bu aymazlık, nerden bu saplantılı kafalılık, genlerimize mi girmiş nedir? Başka adamın biri de yine oyları silip süpürünce aynı eda ile "başörtüsü benim hayatımın amacı, rüyası" gibi laflar atar ortaya. Ha şimdi kaftanlara sırmalara sarıp bir halife oturtacaksın, ya da kızlar başını örtüp sıralara oturacak, başın göğe erecek! Heeey akıl, hey! Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 9 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 9 Mart , 2008 Örneğin okullardaki din derslerinde, öğrenciler sırayla kendi din derslerine gidecekleri için, bazı dersleri kaçıracaklardır. Bir derste Ali yok. Nereye gitti alevi derslerine. Öbür derste Kevork yok. Nereye gitti hristiyanlık derslerine, diğer derste Hüseyin yok, nereye gitti? Sunni derslerine. vs. vs. Bu konuyu unutmuşum, ekleyeyim: Bu iş sökmez, çünkü öyle çok fazla Kevork'umuz yok. Ali ile Hüseyin de emin olun bir yolunu bulup uzlaşırlar. Zaten bu alevi-sünni ayrımını bir türlü oturtamadıkları için laik-dinci çatışmasını tezgahladılar. Kürt-Türk de öyle beklendiği kadar verim vermiyor. Kürtçülükle dinciliği bir birleştirebilirler ve Türkçülük de laiklikle özdeşleşir, çatışırsa, en büyük verim almayı umdukları çatışma, bu. Aleviler pek oltaya gelmiyor, en azından din bağlamında çatışmaya yanaşmıyorlar. Ele aldığımız örnek duruma göre, en azından Ali, Hüseyin'e uyum sağlar diye düşünüyorum... Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 9 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 9 Mart , 2008 Yıl 1923..İlk Meclis.. Atatürk Cumhuriyet'in ilkelerini uzun uzun anlatıyor. Meclis' teki ulemadan, yani din bilginlerinden biri oturduğu yerden "Laikliğin ne manaya geldiğini bir türlü anlamadım" diye müdahale edince. Gazi Mustafa Kemal yumruğunu kürsüye vurarak yanıt verir.. "Adam olmak demektir, hocam.. Adam olmak!..." sayin Notamatik AB ABD sopasiyla kurulmadi bu laik cumhuriyet! kurulmadigi icindirki Dini inanclarini dünyada en mükemmel yasayan tekden müslüman ülkeyiz ! ülkemizde bir konserde besbin erkek bir arada sabaha kadar hic bir zaman gerdan kirmadi bir dügünde erkekler gerdan kirarken kadinlar seyretmedi .. fakat dinimizi kullanan birtakim cambazlarin yüzünden ülkemiz bu günlerde zor bir dönem geciriyorsa bu demek degildirki bu meydan bu cambazlara kalacak... ülkemizin yari feodal yapıya ragmen ülkemiz insanin olmazidir vaz gecilmez kosuludur laiklik!!! birtakim saat onikiden sonra kafalari calisanlarin ülkesi degildir ! herkes bu ülkede yasayabilir fakat olmazlarina parmak uzatamaz? birde su altdaki yazi gerci yazilanlarin tümü hayal mahsülü demek yanlis olur fakat özlerini gerceklerini forumun her kössinde bulabiliriz! toparlanmaya calisilan hayal mahsülüne dönüstürülen yazilar üzücüdür iyiliginden fazla zarar verir? tekrar gelelim su asagidaki örnegine.... Çok küçük bir ümid var. O da şunları yapmak. 1- Alevileri ve gayrımüslümleri desteklemek. 2- Din haricinde bir de azınlık ırkları da desteklemek. (Terörleri hariç) 3- AB'yi desteklemek. Bunları yapmak küçük de olsa bir ümiddir. Çünkü: Eğer bir gün yanlışlıkla AB'ye alınırsak, demokrasi ve laiklik AB sopasıyla tepeden inecektir. evet tekrar diyorum AB ABD sopasiyla kurulmadi bu laik cumhuriyet! bu topragin kokusuyla büyümüs cocuklarin basarisidir bu toraklarin filizleriyle basarilmistir bu topraklarda sirf ayrik otu bitmiyor? zamaninda bu ayrik otlari temizleyipte yukardaki saydiklarinin önünü acan gene bu cocuklardir!!!! insan Hakları Evrensel Beyânnamesi'nin 18. maddesi şöyledir: "Her şahsın fikir, vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır. Bu hak, din veya kanaat değiştirme hürriyetini, dinini veya kanaatini tek başına veya topluca, açık olarak veya özel surette öğretim, tatbikat, ibadet ve âyinlerle izhar etme hürriyetini gerektirir." Bu ilkelerin uygar toplumlarda gerçeklik kazanması, yüzyıllar boyunca süren bir fikir savaşı sonunda kazanılmış bir başarıdır. biz bunlari bir gecede kazandik terim yerindeyse ,, bu gercekleri gözlerimizi kapatalimmi!!! bugün onun sancilarini yasamiyormuyuz herkese düsen görev nedir? eger bu dönemde tekrar bu ayrik otlari cogalmissa bu yukardaki saydiklarinin en azindan? tamamina yakin! ve öyledir hala bana dokunmayan bin yasasin diyorsa eee artik arkadasim yazdiklarinin hepsini a dan z ye izahat etmek bu dönemde yarar degil zarar getirir! anlayana.. onun icindirki yazdiklarini misra misra dokunmayacagim... sonra günler alacak tekrar Laiklik Nedir? tartismanin icine girmek zorunda kalacagiz.. eger bugün AKP siyaseti birakip dinimizle bu kadar oynamasaydi bu noktalara gelmezdik yillarin birikimiyle ellerine gecirdikleri tarihi firsati vede kuvveti dogrularin üzerine kullansalardi ozaman Türkiye 200 yil ileri gitmese bile bu yanlislarin üzerine birdaha gitmeye gerek kalmazdi!!! burda sormak lazim Atatürk nasil bir toplum için mücadele verdi acaba? Ama buda bir gercekki Turkiyede din-politika cikar hersey ic ice gecmis gecirilmis buna taviz verilmis ic ice yasam dogal hale getirilmis is yapmanin bürokrasiyi asmanin kolay yolu dini kullandiranlarin vede kullananlarin getirmis oldugu nokta!!! bu noktada aydinin sucu ne zaten bu noktalarda aydinlar teker teker yok edilmis... yari feodal yapinin etkisi birde cikar cevrelerin güclendirdikleri mafyanin etkisi aydinlarimizin üzerine bir kabus gibi cökmüstür.. fakat aydinlarimizin kökleri saglam bugün herzamankinden daha bilincli daha gür! ve artik kendi bayraginin etrafinda!!! bir Türkiye yaratilmaktadir... Türkiye, ne kadar bugünlerde dinimizi kullanan bir ülke görünümünde olsada, kolay bir ülke degildir ,, laik carklar günü gelince otomatikmen dönmeye baslar? önemli olan bizlerin bu saat den sonra Dinimizi kullananlara ve dogrularin üzerine gitmek olmalidir!!! Adam olmanin insan olmanin yoluda ordan gecmektedir.. herkesin yazip cizdiklerinle polimik vede bilincsizce ayrimcilik yaparak degil... Efendi Türkler Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 9 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 9 Mart , 2008 Evet yani, yine Efendi Türkler'in uyarısını haklı bulmak zorundayım. AKP ye oy verelim, gericiliğe, bölücülüğe prim verelim, dibe vurunca ayıkırız formülü riski yüksek ve denenebilir bir görünümde değil. Tartışılabilir bir düşünce olarak ortaya atılmasına bir şey demem, ama denemeyelim bence... Alıntı
Φ Notamatik Gönderi tarihi: 10 Mart , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 10 Mart , 2008 Efendi Türkler'in itirazına tümden haksız diyemem Evet yani, yine Efendi Türkler'in uyarısını haklı bulmak zorundayım. Ben bu amacı sadece karalamak olan, Efendi Türkler'in "bana benzemeyene çamur at izi kalsın" politikasına alet olmamak için, kendisine cevap vermiyordum ama senin bu Efendi Türkler ısrarlarından sonra kendisine senin sayende cevap yazmak zorunda kaldım ve bu yüzden sana bir teşekkür borçlu. Normalde bu tarz biriyle polemik'e girmek istemezdim ama malesef beni buna mecbur ettin. Şimdi bakalım ne diyormuş senin şu Efendi Türkler? Önce senin şu "haklı" dediğin ilk iletisinden benim yazılarımı silelim bakalım Efendi Türkleri'in haklı olduğunu söylediğin şeyler nelermiş? 1-: bu senin yazdiklarin seriatcilarin yazdiklarindan farki yok lütfen ikili oyna,mayalim Buna mı haklı dedin? Eğer buna haklı dediysen demekki benim şeriatçılardan farkım yok. Ve ikili oynuyorum. bu nedemek ,, yok efendim bu ülkenin sunni kesimini arkadas otomatikmen seriatci yapiyor Yada buna mı haklı dedin? Eğer buna dediysen, demekki ben sunni kesimi otomatikman şeriatçı yapıyorum. arkadas sen hangi ülkede yasiyorsun? kimleri bastirmaya calisiyorsun Yoksa bu muydu haklı dediğin? Eğer bu ise buna göre de ben ordan burdan gelme, bu ülkede birilerini bastırmaya çalışan biri oluyorum. Mesela Türkiye'nin aleyhine çalışan bir Mossad yada Rus veya CIA ajanı olabilirim. lütfen oldugumuz gibi görünelim Bu muydu yoksa haklı dediğin? Buysa eğer, demekki ben sence de ne olduğunu saklayıp başka planlar peşinde koşan biriyim. Nede olsa ajan'ım ya! yazdiklarinizin bastan asagi seriata yapilacak en büyük destekdir Eğer bu ise hak verdiğin; o halde ben hakikatten şeriatı desteklemek için uğraşan, kimbilir ne ajanıyım sence de. misra misra aciklamak istemiyorum siz gayet iyi anladiniz ben bunu ilk yazinizda anlamistim???? Yada buysa; demekki ben daha ilk yazımda ne mal olduğumu belli etmişim ama bunu sadece sen ve Efendi Türk'ler anlamış. Eğer bunlar da değil diyorsan, geriye başka da birşey kalmıyor. Çünkü arkadaş bu alıntıladığım iletisinde bana çamur atmaktan başka hiçbirşey yazmamış. Alıntıladıklarım onun yazdıklarının tamamıdır. Senin hak verdiğin de mutlaka bunlardan biri veya hepsi olmalıdır. Dedim ya bunlardan başka tek bir kelime dahi yazmamış. Şimdi geçelim haklı dediğin diğer iletisine. Atatürk Cumhuriyet'in ilkelerini uzun uzun anlatıyor.Meclis' teki ulemadan, yani din bilginlerinden biri oturduğu yerden "Laikliğin ne manaya geldiğini bir türlü anlamadım" diye müdahale edince. Gazi Mustafa Kemal yumruğunu kürsüye vurarak yanıt verir.. "Adam olmak demektir, hocam.. Adam olmak!..." Evet aynen katılıyorum Ata'ma. "Adam olmak demektir." Ama laikliğin ne olduğunu anlayıp adam olmak demektir. Az sonra laikliğin ne olduğunu bir güzel anlatayım da, önüne gelen herkez kendini laik zannetmesin. AB ABD sopasiyla kurulmadi bu laik cumhuriyet! "AB ve ABD sopasıyla kuruldu" diyen mi oldu? Dön de bir okumaya çalış yazdıklarımı. kurulmadigi icindirki Dini inanclarini dünyada en mükemmel yasayan tekden müslüman ülkeyiz !ülkemizde bir konserde besbin erkek bir arada sabaha kadar hic bir zaman gerdan kirmadi bir dügünde erkekler gerdan kirarken kadinlar seyretmedi .. fakat dinimizi kullanan birtakim cambazlarin yüzünden ülkemiz bu günlerde zor bir dönem geciriyorsa bu demek degildirki bu meydan bu cambazlara kalacak... ülkemizin yari feodal yapıya ragmen ülkemiz insanin olmazidir vaz gecilmez kosuludur laiklik!!! birtakim saat onikiden sonra kafalari calisanlarin ülkesi degildir ! herkes bu ülkede yasayabilir fakat olmazlarina parmak uzatamaz? Bunların hepsi slogan. Teknik bir izahat yok çünkü. Vatan, millet, sakarya var. evet tekrar diyorum AB ABD sopasiyla kurulmadi bu laik cumhuriyet! Ben de tekrar diyorum; "AB ve ABD sopasıyla kuruldu" diyen mi oldu? Hele ABD'nin hiç lafı bile geçmedi. bu topragin kokusuyla büyümüs cocuklarin basarisidir bu toraklarin filizleriyle basarilmistir bu topraklarda sirf ayrik otu bitmiyor? zamaninda bu ayrik otlari temizleyipte yukardaki saydiklarinin önünü acan gene bu cocuklardir!!!! Hayır efendim, Ata'mın başarısını ne kendinize nede bir başkasına mal etmeyin. Türkiye'de laik Cumhuriyet sadece ve sadece tek bir(1) kişinin sayesinde kurulmuştur. Bu da yüce önder Atatürk'tür. Bu ülkenin kurulmasında herkezin emeği geçmiştir. Vatanın kurtarılmasında herkezin emeği geçmiştir. Ama bu Cumhuriyet'in laik bir Cumhuriyet olarak kurulması sadece Ata'mın sayesinde olmuştur. Bu ülkenin laik olması fikri sadece Ata'mın fikridir. Destek olanlar olmuşmudur? olmuştur. Karşı çıkanlar olmuşmudur? Ordunun subaylarından bile birçoğu dahil olmak üzere, laikliğe karşı çıkanlar da epeyce fazla olmuştur. Destek olanların ise büyük bir çoğunluğu; "bu dahi insan böyle istediğine göre, vardır bir hikmeti" diye düşünerek destek olmuştur. Bir kısmı ise; Ata'mın güçlü otoritesine ters düşmemek için destek olmuştur. Laikliğin ne olduğunu bu zamanki insanımız bile bilmezken, o zamanki insan mı bilecekti de "amanın da bir güzel laik devlet kuralım, ne iyi olur" diyecek. Senin o dediğin insanların bir çoğu, hayatında daha laiklik kelimesini dahi duymamıştı, laikliği desteklerken. Bu millet laikliğin ne olduğunu anlasaydı ve destekleseydi bu ülke şu anda en azından Ata'mın kurduğu zamanki kadar laik olurdu. Olamadığına göre, bu millet laiklik adına tam tersi adımlar attığına göre; demekki "bu ülkeyi vatandaşlar laik olarak kurdu" diye birşeyden söz edilemez. Ata'mın ölümünden daha 7 yıl geçer geçmez laiklikten geri adımlar atmaya başlamış bir halktan bahsediyoruz, kendimizi kandırmayalım. Laiklik bu ülkeye Ata sayesinde tepeden inmiştir. Onun için kıymeti bilinmemiştir. Bu millet laikliği kendi marifeti sanmaktadır, oysaki Ata bu ülkeyi laik olarak kurmasaydı, yada Ata hiç doğmamış olsaydı, bu halk laikliği rüyasında bile göremezdi. Şimdiki yarım yamalak laikliğimizi dahi 1 kişiye borçluyuz. 1, yani tek, yani bir: Atatürk. İki değil. Bırakalım şimdi vatan, millet, sakarya sloganlarını, gerçekleri konuşalım. O anayasaya Ata'm laiklik ilkelerini koymasaydı, görürdüm ben şimdi ne laik bir ülke olduğumuzu. Laiklik olmadan ayakta kalabilseydik tabiki. Sezar'ın hakkını kendinize kapmayın, Sezara verin. bu topragin kokusuyla büyümüs cocuklarin basarisidir bu toraklarin filizleriyle basarilmistir bu topraklarda sirf ayrik otu bitmiyor? zamaninda bu ayrik otlari temizleyipte yukardaki saydiklarinin önünü acan gene bu cocuklardir!!!! Burası da slogan. Vatan, millet, sakarya yine. biz bunlari bir gecede kazandik terim yerindeyse ,, Hah işte böyle söyle. Bir öyle bir böyle söyleme. bu gercekleri gözlerimizi kapatalimmi!!! bugün onun sancilarini yasamiyormuyuz herkese düsen görev nedir? Herkeze düşen görev, laikliği desteklemektir. İlkönce laikliğin ne olduğunu anladıktan sonra. Önce değil. Az sonra laikliğin ne olduğunu anlatacağım. Anlatacağım ki, yanlış bir şeyi desteklemeyin, yada desteklediğiniz şeyin laiklik olduğunu zannetmeyin. sonra günler alacak tekrar Laiklik Nedir? tartismanin icine girmek zorunda kalacagiz.. Evet, hepiniz laikliğin ne olduğunu anlayana kadar bu tartışmalara devam edeceğiz. Laikliği dincilere değil, size anlatmak lazım. Dinciler zaten ne olduğunu sizden iyi biliyor, sadece işlerine gelmiyor. Bir yandan da laikliği sizlerin bilmemesine şükür edip duruyorlar. eger bugün AKP siyaseti birakip dinimizle bu kadar oynamasaydi bu noktalara gelmezdik AKP sizin ürününüzdür. Siz laikliğin ne olduğunu bilseydiniz bu gün AKP diye bir parti olmazdı. burda sormak lazim Atatürk nasil bir toplum için mücadele verdi acaba? Gerçek laik bir toplum için mücadele verdi. Laikçi bir toplum için değil. Ama buda bir gercekki Turkiyede din-politika cikar hersey ic ice gecmis gecirilmis buna taviz verilmis ic ice yasam dogal hale getirilmis is yapmanin bürokrasiyi asmanin kolay yolu dini kullandiranlarin vede kullananlarin getirmis oldugu nokta!!! Şöyle yapmışlar, böyle yapmışlar. Yapanların da hepsi uzaydan gelmiş. Bizim halkımız laiklik aşığı bir halk olduğuna göre, yapanlar mutlaka uzaydan gelmiş olmalı. bu noktada aydinin sucu ne zaten bu noktalarda aydinlar teker teker yok edilmis... yari feodal yapinin etkisi birde cikar cevrelerin güclendirdikleri mafyanin etkisi aydinlarimizin üzerine bir kabus gibi cökmüstür.. fakat aydinlarimizin kökleri saglam bugün herzamankinden daha bilincli daha gür! ve artik kendi bayraginin etrafinda!!! bir Türkiye yaratilmaktadir... Bir ülkede işler ters gidiyorsa, bunun sorumlusu herkezden fazla o ülkenin aydınlarıdır. Bu ülkenin aydınlarının en büyük suçu zamanında laiklikten ödün vermeleri ve hala laikliğin ne olduğunu anlamayıp, destekledikleri şeyin laiklik olduğunu zannetmeleridir. Tabiki aydınları suçlayacağız, ameleleri değil. Yukardakinin geri kalanına ise yine "vatan, millet, sakarya" diyeceğim. Gerçeklerden arındırılmış, slogan hepsi bunların. Türkiye, ne kadar bugünlerde dinimizi kullanan bir ülke görünümünde olsada, kolay bir ülke degildir ,, laik carklar günü gelince otomatikmen dönmeye baslar? Ne zaman günü gelecek? Onu yazmayı unutmuşsun. "Nasıl olsa Gelir bir gün, ben de demiştim, derim" diyorsun Demek laiklik çarkları böyle otomatikman dönmeye başlıyor? Yukarda "laiklik kolay elde edilmedi" diyorsun; burda da "günü geldimi otomatikman" dönmeye başlar diyorsun. Hangisine inanalım? "Laiklik bu kadar kolaydır" dediğine mi? yoksa "zordur" dediğine mi? önemli olan bizlerin bu saat den sonra Dinimizi kullananlara ve dogrularin üzerine gitmek olmalidir!!! Kullandırtmayın pek sevgili dininizi! Niye kullandırtıyorsunuz? "Ben yapmıyorum, o yapıyor" deme. Sen imam'ın önünde ceketini iliklemiyormusun? Bilim adamı ile imam tersine birşeyler söylediğinde bilimadamı yerine imamı dinlemiyormusun? Onun vaazlarını dinlemiyormusun? Ondan nasihat almıyormusun? Din ile ilgili bir şeyi merak ettiğinde o imamın tevsirlerini açıp okumuyormusun? Öyleyse sen o imama muhtaçsın. Sen o imama muhtaç olduğun sürece de o imam senin dinini kullanacaktır. Bundan kaçamazsın. İmamın mesleği budur. Din kullanmak. Adam olmanin insan olmanin yoluda ordan gecmektedir.. herkesin yazip cizdiklerinle polimik vede bilincsizce ayrimcilik yaparak degil... Çok sağol nasihatların için. sayende belki bir gün adam olurum. Polemik mi? Sen istedin, ikidir ben sana cevap bile vermedim, o çamurlarına rağmen. Demirefeye teşekkür et. Onun hatırı olmasaydı, sana yine cevap vermezdim çünkü. Şimdi gelelim "laiklik nedir?" sorusuna. Bizim evdeki radyonun üzerinde ses düğmesi var. Neden çünkü radyo sesi olan bir aygıt. Fırın'ın üzerinde ses düğmesi yok. Neden? çünkü fırın sesi olmayan bir aygıt. Cep telefonunda ses düğmesi var. Neden çünkü cep telefonu sesi olan bir aygıt. Şohben'in üzerinde ses düğmesi yok. Neden çünkü şohben sesi olmayan bir aygıt. Laik bir devletin nesi yoktur? Dini yoktur. O halde laik bir devletin din düğmesi de olamaz. Sizin laiklik sandığınız şey ne biliyormusun? Dinli devletin din düğmesi. Dindarlar "dini biraz açalım duyulmuyor", diyorlar siz laikler(!) ise "yok bundan fazla açamayız" diyorsunuz. Dindarlar sizi dinlemeyip, din düğmesi kendileri açıyorlar, siz de ilkönce biraz yaygarayı koparıyorsunuz ama bir süre sonra sizde alışıp, iktidara geldiğinizde o açılmış din düğmesini kısmıyorsunuz. Nerden mi belli? Dindarlar imam-hatipleri kurdular, ilahiyat fakültelerini kurdular, Diyaneti misyoner yaptılar, imamları öğretmen yaptılar, seçmeli din dersleri getirdiler, ardından din derslerini zorunlu yaptılar, bunların hiçbirini iktidara geldiğinizde geri püskürtmediniz. "Biz seçmeniz biz ne yapalım" mı? Siz böyle bir şey istemediniz, bırak "şu din düğmesini sökelim" demeyi, "şu din düğmesini kısalım" bile demediniz. Böyle bir talebiniz olmadı. Hala da yok. Üstelik bunu dile getiren bana karşı çıkarak imamların tarafında yer almaya devam ediyorsunuz. O yüzden "biz seçmeniz ne yapalım" laflarını da boşverin gitsin. Laiklik demek dinsiz devlet demektir. Bunun farklı bir tanımını yapmak laikliği sulandırmaktan başka hiçbirşey değildir. "laiklik dinsizlik demek değildir" laflarınız da laikliği sulandırmak amaçlıdır. Çünkü "laiklik dinsizlik demek değildir" derken, kimin dinsizliği demek olmadığını açıklamıyorsunuz. Orası boşta kalsın ki laiklik sulansın istiyorsunuz. Oysaki laik bir insan "laiklik dinsizlik demek değildir" demez; onun yerine "laiklik halkın dinsizliği demek değildir, ama devletin dinsizliğidir" der. Çünkü laiklikte önemli olan; halkın dinsiz veya dinli olup olmaması değildir, şiddetle üstünde durulması gereken; devletin dinsiz olmasıdır. Üstünde durulması gereken şey budur. Laiklikte devletin az dini, çok dini diye birşey yoktur. Devlette sıfır din ilkesi vardır. Laiklikte devlet ateisttir. (Lafı bile tüylerini ürpertiyor değil mi) Laik devlet, "din nedir?" diye sorulduğunda "ben bilmem git halka sor" diyen devlettir. "Allah nedir?" denildiğinde "ben anlamam" diyen devlettir. "Ama bu resmen dinsizlik" değil mi? Ne sandın? Tabiki dinsizlik. Laik devlet dinsiz olur. Az dinli deği, tamamen dinsiz olur. Bunu desteklemeyen, iktidara gelen partilerden talep etmeyen, bana ne laiklikten, ne Atatürkçülükten, nede demokrasiden bahsetmesin. "Yahu sesi çok açtık, şu radyonun düğmesini biraz kısalım. Yok yok şimdide tam bir sessizlik oldu, biraz açalım." "Yahu yobazlar çoğaldı devletin din düğmesini biraz kısalım. Yok yok şimdi de tam bir dinsizlik oldu, biraz açalım." Laiklik devletin gerektiğinde kısılan, gerektiğinde açılan bir din düğmesi değildir. Nasıl ki sesi olmayan bir aygıtın ses düğmesi olmazsa, dini olmayan bir devletin de din düğmesi olamaz. Ancak dini olan bir devletin din düğmesi olabilir. Dini olan bir devlete ise; laik bir devlet denemez. Bu din düğmesini, devletin içindeki din ile birlikte "sökmeyenler" ise asla laik olamaz. Laik olmayanlar ise; "ben laikim, öteki yobaz" diyemez. Eğer tamamen dinsiz bir devlet talebiniz yoksa; çekin ellerinizi Ata'mın yakasından. Çünkü o tamamen dinsiz bir devlet kurmuştu ve üzerine de "bu devletin dini yoktur" damgasını vurmuştu. Hem de anayasasına. Eğer Ata'mın koyduğu "en ana yasaya" bile muhalifseniz, bana Atatürk'çülüğün A'sından bile bahsetmeyin. Şimdi ben bunları anlattım ya! birileri gelir "ben dinsiz devleti destekliyorum öyleyse ben laikim, Atatürk'çüyüm" der. Bu sefer de yapacağı ne biliyormusunuz? Dinsiz devlet'in nasıl olacağı ilkesini sulandırmak. Yani laikliği direk olarak sulandırmıyorum, bari dinsiz devlet tanımını sulandırayım meselesi. O halde ben şimdi bütün laiklikten kaçış yollarını tıkayayım da kimse dinsiz devlet tanımını sulandırma yoluyla laikliği sulandıramasın. Dinsiz bir devletin değil 80,000 tane, 1 tane bile camisi olamaz. Dinsiz bir devletin belediyeleri, dini bayramları kutlayamaz, dini etkinliklerde bulunamaz. Dinsiz bir devletin başbakanı, halk adına yağmur duasına çıktığı zaman kodesi boylamadan duramaz. Dinsiz bir devlet, bilim yuvalarında zorla veya seçmeli olarak imamlık yapamaz. Dinsiz bir devlet, resmi televizyonundan çıkıp, halka misyonerlik yapamaz. Dinsiz bir devlet, bir tekkeye fakülte adı veremez. İçindeki imamlara da prof. diyemez. Dinsiz bir devlet, imam-hatip tekkelerini lise sayıp, ordan çıkanı üniversiteye alamaz. Dinsiz bir devlet, bütün diğer dinlerin veya mezheplerin bütün haklarını gasp edip, camilere ayrıcalık veremez. Devletin dinsizliği tanımını sulandırma yolu da kapandı mı? Kapandı. Şimdi de ben bunları söyledim diye; "ben de bunlara karşıyım" deyip Atatürk'çü laik olma yollarını tıkayalım. Bu yukarda saydığım dinsiz devlet tanımını kim Taksime çıkıp bağırdı, laiklik için bağırırken? Hiç kimse. O halde bu halk bana Atatürkçü'yüm, laikim diyemez. Bu forumda müslüman olmayan bazıları var. Onlar hariç olmak üzere ben bu yazıyı yazmadan önce, yada birilerinin bu tür yazılar yazmasına istinaden olmadan, "kendiliğinden" bunları bu forumda yazıp, gerçek bir dinsiz devleti isteyen bir müslüman var mı? Varsa kendi yazısından alıntı yapıp bana göstersin. Alevi olanları saymam. Böyle bir sunni arıyorum. varsa çıksın ortaya, ona "laiksin" diyeceğim. Aksi halde kimse bana, "ben laikim ama ötekiler şöyledir, böyledir demesin." Böyle birileri çıkmazsa, kimse bana "AB sopası olmadan bu ülke laikleşir" de demesin. Sevgili Demirefe, Yazım çok uzadığı için senin iletine cevap yazamadım, vaktim olduğunda yazacağım, şimdilik özür dilerim. Hepinize Saygılar, sevgiler. Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 10 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 10 Mart , 2008 Böyle birileri çıkmazsa, kimse bana "AB sopası olmadan bu ülke laikleşir" de demesin.... ................... cok komik cook AB sopasi Dinsizmi baska birsey demeye gerek duymuyorum Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 10 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 10 Mart , 2008 Burada diye alıntılanan paragrafta öyle bir iddia yok da, meğer bu şeriat ne cici, ne hoş bir şeymiş, neredeyse bilmeyip aldansak yutacağız. Ne zorlama varmış, ne bir şey. Elbette, müşrikleri öldürüp ehli kitabı da cizyeye bağlayınca, bir sorun kalmaz, doğru... Din dersi de zorunlu olmazmış şeriatta! Hani demiş ya süt bu çikolatanın neresinde? Cevap: Her yerindeeee! Bu da doğru şimdi. Zaten devlet din devleti olmuş, artık din dersine ne gerek var? Okullar zaten medrese olacak, bütün dersler din dersi! Hristiyanlara tabii ki nasıl namaz kılınacağı öğretilmez, kaç para cizyeyi elleriyle küçülerek verecekleri öğretilir, öyle ya, akıl var mantık var. Daha jakoben anlayış çook gerekli olacak bu gidişle bize, çoook! Şeriat Devletinin içeriği bahsettiğiniz şeylerle hiç alakalı değildir. Şeriat Devletinde zorunlu din dersi yoktur. Şeriat Devletinde, insanlara inanmadığı dini zorla öğretmek yoktur o dine inandırmaya çalışmak vardır. Hristiyanlara islam dininin hükümleri, namazın nasıl kılınacağı öğretilmez. İslamın şeriati sandığınız şeylerle alakalı değildir. Medeni Hukuktan tutun, ceza, borçlar hukukuna kadar varan bir düzeni tasavvur ediyoruz. Şeirate cici bici birşey diyen yok. Bir iddia ortaya attınız. Dediniz ki; Komünizmde şunlar şunlar vardır. Biri de çıkıp dedi ki, hayır o belirttikleriniz komünizmin özelliği değildir. Bundan sonra söyleyeceğiniz şey ama şeriat de kötü bir sistemdir demek değildir. Hayır şeriatte bunlar vardır deyip ispatlamaktır. Şeriatle yönetilen bir ülkede din dersleri (böyle bir şey yok, müslümanlara sadece islam anlatılır) gerek ailede, gerek camilerde ve gerekse medreselerde verilir. Şeriat devletinde islama inanmayanlara abdestin nasıl alınacağı öğretilmez, bir kimsenin amelle bağlı olması için önce islama inanması gerekir. İnsanlara tebliğ yapılabilir. Notamatik: Nereye varılacağı belliydi...laiklik sıralamasında en gerilere kadar düştük Yok aslında pek belli değildi. Orası hayli girift bir meseledir. Ha önemli de değil. Ben sadece garip bir kıyaslama yaptım. Siz bugün bir kıyaslama yapıyorsunuz bir faraziye, bir akıl yürütme. Ben de şimdi diyelim ki 1937 yılındayız dedim. Bu sürecin sonu nereye gider. Dolayısıyla sosyal yapı içerisinde geleceği bugün böyleyse yarın şöyle olacaktır diye yorumlayamayız demeye getirdim. Siz gidersiniz kendi paranızla, kendi imkanlarınızla kaç yüzbin tane cami isterseniz yaparsınız, kaç yüzbin tane kuran kursu isterseniz açarsınız. Kendi dininizle alakalı ne istiyorsanız yaparsınız.Bizim sizin sorunlarınızla uğraşma mecburiyetimiz yok. Pekiyi medreseler niye kapatıldı. Pekiyi Diyanet niye kuruldu. Sandığınız gibi değil. Din, bu devlet için kendi başına bırakılabilecek bir alan değildir. Diyanet'in kuruluşu sünni islamı el altında tutabilmektir. Bizce de bizim sorunlarımızla uğraşma mecburiyetiniz olmadığı gibi buna da hakkınız yok. Biraz dikkat edin söylediklerime, ben de bir yakınma yok. Orada enteresan bir kronoloji konulmuştur ortaya başka bir mantığı da yok sandığınız gibi... Şeriat istemenin suç olup olmadığı hakkında yeterli bilgiye sahibim. Ben burada aleni bir söylemden zaten bahsetmiyorum. Bugün müslümanlar (ın birçoğu diyelim de yanlış anlaşılmasın) tam olarak bir araya gelip, imam-hatip, başörtüsü veya islamın koyduğu bazı yasaklar noktasında buluşamıyorlar. Dahası profesörlerin bir ayeti dahi yorumlamasında farklılıklar olabiliyor. Böyle bir ortamda islam şeriatini oluşturup, kuracak müctehidlerin de yokluğu eklenince kim hangi şeriati isteyecek. Müslümanlar acaba afganistanda, arabistanda uygulanan şeriati isteyecekler mi...HZ. Peygamber dönemine ait şeriati isteyecekler mi...İşte ben, gerek kendimden ve çevremden hareketle gerekse yukarda bahsettiklerimi düşünerek Türkiye'de müslümanların şeriat istemek gibi bir dertleri yok diyorum. İsteyen küçük bir azınlık da yok mudur...Her zaman vardır. Hiçbir ülkede şeriatin iktidara seçimle gelmediğini belirtmişsiniz. Yanılıyorsunuz. Ama neresi olduğunu belirtmeden önce başka şeylere değineyim. Devrimler bir seçimdir. Halkın bizzat yönetenlere karşı seçimidir. İran devrimi bir seçimdi. Ancak, iktidar halkın tercihini iktidara getirtmemekte kararlıydı. Veya bugün Filistindeki uygulama. Veya Mısır'daki ihvan hareketinin önderlerininin ve büyük bir çoğunluğunun idam edilmesi gibi. Erdoğan adlı bir arkadaş %8 demişti, şimdi %10' a çıktı. bakalım asıl sayı kaç olacak. Bu arada %10 kaç yapıyor. yetişkin nüfusun %10'umu yoksa herkesin %10'u mu? Şeriatçilerden müteşekkil rambo ordusu. Vay canına. Bir şeriatçi 50 ateiste bedeldir. Ateistlerin içinde hiç Türk yok mu yahu...Hani bir Türk de dünyaya bedeldi ya... Haa, bu arada darbe ile devrim arasında fark vardır. Hatırlatırım. Fransız ihtilalini kutsayabiliyorsak (ihtilali yapanların kimliğini dikkate alıp amaçlarını değil) islam devrimine de şapka çıkartmamız gerekir. İkisini yapan da aynı güçtür. Amaç farklıdır o ayrı hikaye... Selamlar... Bu arada CYRANO, yanlış anladığım için özür diliyorum. Saygılarla... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 10 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 10 Mart , 2008 Şimdi bakın bu tür durumlarda çelişkiler ortaya çıkıyor. Ben hiç bir iki kimse arasında ne tarafım, ne arabulucuyum, ne hakemim. Birisinin haklı noktaları var demek her söylediğine tümüyle katılıyorum anlamına gelmez. Hepimizin bazı duruşlarımız, bazı görüşlerimiz var ve hepsi birbirinden farklı. Bunları ancak somut bazı tercihlerde buluşturmamız olası. Kırmızı oy mu atacağız seçim sandığına, mavi, mi? gibi. Şimdi buradan geçelim diğer konuya: Şeriat konusu da aynı. Şeriat istenen, iyi bir şey midir, yoksa kötü, istenmeyen bir şey midir net tercihinde seçeceğimiz seçenek, şeriatın gerçek niteliğinden bağımsızdır. Ancak söyleyeceğiniz her söz, göstereceğiniz her duruş, bu iki kanıdan birini destekleyecektir. Bunu böyle kabul etmezsek, karmaşanın önüne geçemeyiz. Bir insanı öldürmek cinayet olarak, ama yüz insanı öldürmek kahramanlık olarak görülebilir. "Ben şeriat istiyorum ama, iyi şeriatı!" Ya da "ben şeriat istemiyorum ama kötü şeriatı!" gibi söylemler belirsizliği artırmaktan ve zihin karmaşasından başka bir getiri sağlamaz. "Ben padişahlık istiyorum, ama başa iyi bir padişah geçmesi koşuluyla!" gibi bir söylem olamaz. Ama, "ben demokrasi istiyorum, fakat demokrasiden etkin ve güçlülerin daha fazla yararlanmasının önüne geçilmesini istiyorum" daha net ve olumlu bir istemdir. Şeriatta zorlama filan yoktur dediğinizde bunun Türkçesi, daha doğru söylemle açıkçası şudur: "Şeriat öyle sandığınız gibi öcü filan değildir. Hatta daha açıkçası: "İnsanları zorlayan bu günkü düzenden bile iyidir." şeklindedir. Bu söylemler ancak şöyle savunulabilir: "E ne yapalım, şeriatı övmek yasalarla yasaklanmış. Başka türlü kendimizi ifade edemiyoruz." Hayır, böyle bir şey yoktur. Çıkıp eline yeşil bayrak alıp "yaşasın şeriat!" diye caddede koşarsan polis seni yakalar. Çünkü kargaşaya neden oluyor ve asayişi ihlal ediyorsun. Yasak olan budur. "Yaşasın komünizm!" diye bağırırsan da aynı şey olur, "Kahrolsun sömürü!" dersen de, "Kahrolsun Atatürk!" dersen de hep aynı şeyler olur. Ama yani "Yaşasın Atatürk!" dediğinde asayişe pek bir şey olacağını sanmam, polis bir şey demez. Bunlar izafi şeylerdir. O yüzden, örneğin erkeklerin bir değil, dört kadınla evlenmelerini istiyorsan, bunun için "şeriat isterük!" demen değil, oturup dört kadının faziletlerini anlatman gerekir. O zaman polis gelip sana "yassah!" deyip ağzını bantlamaz. Oturup kısasın iyi bir caydırıcı olduğundan, ya da kısaca tanrının emirlerinin bizler için olduğunu, yasalarımızı o emirlere göre düzenlememizin daha hayırlı olacağından bahsedersin. Yoksa polis ne bilsin senin şeriat isterken Tevbe suresi uyarınca bütün müşriklerin kesilmesini istemediğini? Mecburen önlemini alıp seni tutuklayacak. İşte başörtüsü tanrı emri mi, devlet resmen tanımalı mı, tartıştık. Kimse "baş örtmek tanrı emridir, devletin yasaları bu doğrultuda değişmelidir" diyenlere, hatta eline hoparlör alıp bunu bangır bangır seslendirenlere "Ha yani şeriat gelsin öyle mi, yürü kodese!" demedi. Diyeceğim, her şey istismar ediliyor. Belli belirsiz laflar ediliyor, "açık söyle" deyince özgürlük olmadığı bahanesine sığınılıyor. Laik devlette tanrı emri diye bir şey yok diyorsun, "tanrı emri değil, özgürlük!" Böyle özgürlük olmaz diyorsun, "özgürlük değil, tanrı emri böyle, böyle inanıyoruz ne yapalım!" Yani sabun gibi bir elde durmama, kaypaklık söz konusu. Kavramları yerli yerine oturtup netleştirmekten özellikle bir kaçınma ve belirsizliğe sığınma sözkonusu. Bu ya bilinçli bir taktik, ya işin (dinin) doğasından kaynaklanan tabii bir sonuç. Hangisi daha ağırlıklı, bilemiyorum. Bilgi ve bilinç düzeyi yetersiz halk üzerinde de etkili. "Aaah ah, adamlar iyi niyetli ama, yaptırmıyorlar, ettirmiyorlar" mazlum edebiyatı. "İyi" ne? İnsanlar yeşil takım giyince "iyi" mi olurlar? Bunu kimse düşünmez. "İyi" mi, "iyi." Bitti. Bu halk Erol Taş'ı "kötü" diye döven halk. Ateist denince uzun tırnaklı, kan içen, çiğ et yiyen bir yaratıkla özdeş çağrışımlara kapılan bir halk. Zihni dogma esaretinden kurtulamamış bir halk. Halen insanın içine cin girer, hoca okur üfler çıkarır diye çoğunluğu inanan bir halk... Kısaca, siyasal İslamı savunmak belirsizlikler içerir. Oturur, İslamın felsefesini açıklar, tartışırsın, herkes de katılır, bir sonuç üretilir. Bu felsefenin hayata, topluma aktarılabilir, aktarılamaz olduğuna herkes bir karar verir. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 10 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 10 Mart , 2008 Türkiye din devleti olurmu olmazmi derken,Danistay'in *Zorunlu din dersi hukuk disidir*demesine,Diyanetten cevap geldi;*Bize niye sormadilar?*diye. Türkiye Laik bir ülke diye biliyorduk,bunu Prof.olan diyanetten sorumlu Ali Bardakogluda biliyordu,peki Diyanete kim ve neden sormaliydi?Laiklikte fetva kurumu yoktur,din devletinde olur böyle seyler.Yoksa biz din devleti oldukta farkinda mi degiliz henüz...? saygilarla Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 10 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 10 Mart , 2008 Türkiye din devleti olurmu olmazmi derken,Danistay'in *Zorunlu din dersi hukuk disidir*demesine,Diyanetten cevap geldi;*Bize niye sormadilar?*diye. Türkiye Laik bir ülke diye biliyorduk,bunu Prof.olan diyanetten sorumlu Ali Bardakogluda biliyordu,peki Diyanete kim ve neden sormaliydi?Laiklikte fetva kurumu yoktur,din devletinde olur böyle seyler.Yoksa biz din devleti oldukta farkinda mi degiliz henüz...? saygilarla sayin politika Hümanizm ölcüsünde dile getiriyorum Benim için manevi mantıksal anlamda biz din devletiyiz,, fakat degiliz diye cirpiniyoruz yüzmeyi de bilmiyoruz.. tabii bir mucuze cirpinirken yüzmeyi sökersek engel yok yoksa herhalde gidiyoruz?? sayin markus un bir lafi var kafa nato kafa! Efendi Türkler Alıntı
Φ Notamatik Gönderi tarihi: 11 Mart , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 11 Mart , 2008 Bu konuyu unutmuşum, ekleyeyim: Bu iş sökmez, çünkü öyle çok fazla Kevork'umuz yok. Ali ile Hüseyin de emin olun bir yolunu bulup uzlaşırlar. Zaten bu alevi-sünni ayrımını bir türlü oturtamadıkları için laik-dinci çatışmasını tezgahladılar. Kürt-Türk de öyle beklendiği kadar verim vermiyor. Kürtçülükle dinciliği bir birleştirebilirler ve Türkçülük de laiklikle özdeşleşir, çatışırsa, en büyük verim almayı umdukları çatışma, bu. Aleviler pek oltaya gelmiyor, en azından din bağlamında çatışmaya yanaşmıyorlar. Ele aldığımız örnek duruma göre, en azından Ali, Hüseyin'e uyum sağlar diye düşünüyorum... Sevgili Demirefe, Doğru söylemişsin, gerçekten yeterince Kevork'umuz yok. Niko'muz da yok, Moşe'miz de yok. Vardı ama bu sunni İslam, cizyeyle, varlık vergisiyle, Kumkapı yağmalarıyla, vs. hepsini kovaladı malesef. Fakat Ali ile Hüseyin'in bir şekilde anlaşabileceği konusunda yanılıyorsun sanırım. Bunların birbiriyle anlaşabildiği tarih boyunca görülmemiştir. Ben bu konuyu alevilerin forumuna üye olarak derinden araştırdım. Onların fazla konuşamamalarının sebebi din bağlamında tartışmaya girmek istememeleri değildir, korkutulmuş ve sindirilmiş olmalarıdır. Ve bu korkularında haklılar, çünkü tarih boyunca sunnilerden öyle çok zulüm görmüşler ki bu korku babadan oğula geçmiş. Korku derken kimse alevilere korkak dediğimi sanmasın. Korku demekteki maksadım, siyasi güçlerinin yetmeyeceğini bilip, hak aramaya çekinmeleridir. Bu insanlar öyle bir sindirilmişler ki; büyük bir kısmı alevi olduğunu bile toplum içinde rahat rahat söyleyemiyorlar. Alevilerin sorunlarının sadece din söz konusu olduğunda olmadığı doğrudur. Ancak diğer sorunları da yine din kökenlidir. Zaten aleviliğin sorunları dinden bağımsız olamaz, zira alevilik bir ırk değil bir dindir. Dolayısıyla aleviliğe zulüm yapmak bir ırka değil, bir dinin mezhebine zulüm yapmaktır. Ve nitekim alevilerin çoğunluğu zaten Türk'tür. Yani ırktan dolayı bir zulüm söz konusu olamaz. Alevilere yapılan zulümlerin en büyük kaynağı ise sunni dindarlardır. Çünkü dindar olmayan bir sunni; alevi-sunni farkını dahi pek bilmez. Hatta dindar olmayanların bir çoğu kendi mezhebinin bile ne olduğunu bilmez. Dolayısıyla bir alevi din adamıyla bir sunni din adamının aynı çatı altında, Diyanet'in içinde ve/veya imam-hatip gibisinden din okullarında birarada durabilmeleri bile mümkün değildir. Aynı çatı altında olurlarsa katliam çıkar. Tıpkı alevilerin tarih boyunca sunni dindarlar tarafından katledildiği gibi. (Maraş olayları, sivas olayları, çorum olaylar vs. gibi) Not: Yine sunni dindarların hepsi katliam yapıyor gibi bir anlam çıkaran olmasın. Katliam yapan dindarlar en dindar olanlardır. Yani bazılarının yobaz dedikleri. Ben onlara yobaz demiyorum, en dindarlar diyorum. Çünkü dinin gerçeğini onlar uyguluyor ve en çok din ile yatıp kalkan onlar. Alevi dindarla sunni dindarın yan yana durması ateşle barutun yanyana durması gibi birşeydir. Bakın bir alevinin bir forumda kelimesi kelimesine bana anlattıkları: Küçük kızım 4 yaşında okuma yazmayı söktü.Okula başladığından beride bütün sınıfı arkasından sürüklüyordu.Öğretmeni sürekli övgü ile bahsediyordu.Alevi olduğumu saklamıyordum komşularımızdan.Bir gün sınıfta hiç bir neden yokken çoçuğumu kaldırmış ve en arkaya oturtmuş boyu kısa olmasına rağmen.Konuşmaya gittim nedenini öğrenmek için bize övgüler yağdıran kızıma övgüler yağdıran öğretmen değişmiş benim işime karışmayın ben ne yaptığımı biliyorum diyerek ben çok nazikçe yaklaşmama rağmen tersledi.tahtayı göremiyordu çoçuk tabi dersleri düşmeye başladı.bir daha konuşmaya gitim gene tersleme.Bir gün eşime sınıftaki velilerden biri siz alevimiysiniz öylemi dedi.Bende ışıklar yandı.O akşam okul çıkışında öğretmeni bekledim ve etrafımızda fazla kişilerin olmadığı bir yerde sıkıştırdım.Okul müdürünün söylemesiyle yaptığını söyledi. Ozaman biizm çoçukluğumuzda saklattırarak biizim güzel bir eğitim alıp ünüversitede okumamızı meslek sahibi olmamızı sağlayan babamların bunu benim için yaptıklarını anladım.Aynısı bende kendi çoçuğum için yapmam gerektiğini düşünüp alevi canlarımızın yoğunlukta olduğu mahallemize geri taşındım. Ve kızım normal bir eğitim alıp anadolu lisesini ilk yüz içerisinde kazandı. Bu okul müdürü bu zulümü o aleviye ırk yüzünden yapması mümkün mü? Tabiki değil çünkü ikisi de Türk. Birinin Türk olmadığını varsaysak bile, ırk yüzünden Türkiye'de böyle zulümler yapılmadığını hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla bunu yapan müdür kesinlikle dindar bir sunni müdürdür. Büyük bir ihtimalle de imam hatipten gelme bir müdürdür. Yani neticede alevilerin bir çoğu zaten din konusunda aynı çatı altında barınamayacaklarından eminler. Sunniler de onları aynı çatı altında barındırmayacaklarından eminler. Peki geriye ne kalıyor, alevilerin susmaları. Ama susmaya da niyetleri yok. Şu anda çok fazla sesleri çıkmasa da, yine de AB mahkelemerinde alevilerin lehine sonuçlanan bir çok karar var. Eğer bir gün yanlışlıkla AB'ye girebilirsek bu davalarda patlama yaşanacak. Türkiye altından kalkamayacağı kadar yüksek tazminat ödemeleri ile karşı karşıya kalacak. Ve böylece de AB soruna çare bulabilmek için bizi laikleşmeye zorlayacak. Çünkü bu sorunların tek çözümü laikleşmektir. Yani devletin hiçbir dinin misyonerliğini yapmayarak, dinler arası eşitliği sağlamasıdır. Aleviler'in daha fazla seslerinin çıkmamasının sebebi sadece gördükleri zulüm de değildir. Bu insanlar Türk adaletinin de onlara haklarını vermeyeceğini iyi bilmekte ve görmektedirler. Dolayısıyla Türk adaletine güvenmemektedirler. Türk adaletinin onlar için güvenilmez olmasının da sebebi, Türkiye'de kanunların sadece sunni İslam'a ayrıcalık tanıyıp, diğerlerine ikinci sınıf vatandaşlık hakları tanımasıdır. Bunu yapan da yine imamların derin devletidir. Ancak eğer bir gün yanlışlıkla AB üyesi olabilirsek, artık burda da sunni hakları yerine insan hakları işler duruma gelecektir. Dolayısıyla aleviler artık haklarını arayabilecekleri bir ortama kavuşunca artık susmayacaklardır. Saygılar, sevgiler. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 11 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 11 Mart , 2008 Fethullah Gülen'i berat ettirdiler savcıların kasetleri nete düştü, bu uzun elli imam cıa nın desteğiyle yine birilerini ve özellikle hukukçuları hedef gösteriyor... bu dünya imamlardan ve papazlardan ve hahamlardan çektiğini horozdan çekmedi alimallah, horoz dediğin vakitli öterse makbul, vakitsiz öterse suyuna çorba yapıyolar Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 12 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 12 Mart , 2008 Sevgili Demirefe,Doğru söylemişsin, gerçekten yeterince Kevork'umuz yok. Niko'muz da yok, Moşe'miz de yok. Vardı ama bu sunni İslam, cizyeyle, varlık vergisiyle, Kumkapı yağmalarıyla, vs. hepsini kovaladı malesef. Notamatik, öncelikle çok kez dile getirdiğim gibi geriye dönük tarih yazamayız. Tarih olup bitmiş ve sebepleri, sonuçları, tarihleri gibi unsurların değiştirilmesinin mümkün olmadığı olaylar bütünüdür. Bu minvalde "niko'muz, Moşe'miz, Kevork'umuz" ne zaman gitmiş, hangi tarihlerde, neden gitmiş gibi bilgileri tekrar gözden geçirmeni tavsiye edeceğim. İstersen bunu forumda beraberde yapabiliriz. Ancak görüyorumki Varlık Vergisi gibi koyu kemalist bir uygulamayı dahi sunni islam menşeili veyahut bu kaynaklı bir uygulama olarak adlediyorsun. Kemalizm mezhepsel yada dinsel ayrımları gözeten veya buna göre uygulamalar yapan bir ideoloji, devlet kültürü müdür değil midir buna tartışma ihtiyacı dahi olduğunu sanmıyorum. Tarihe bakarken, yaşanan olayların, uygulamaların gerçekleştiği çağın şartları ve değerleriyle sorgulanması gerektiğinin altını tekrar çizme ihtiyacı duyuyorum. 20. veya 21. yüzyılın dünya ve insanlık değerleriyle cizyenin doğduğu yüzyılın dünyası ve insanlık değerleri aynı değildir. Ele geçirilen toprakların yerli halkları. O toprakların dinlerine mensup insanların tümden mülksüzleştirilip, köleleştirilip işgalci, muzaffer ülkenin atadığı vali, bey veyahut derebeyinin mülkü sayıldığı bir çağda. Cizye gibi bir vergi karşılığında onlara kısmı otonomi tanımak insanları kaçıracak bir uygulama mıdır, değil midir ? bunuda mantığına bırakıyorum. dünyanın kapitalist çağını yaşadığı ve ulusal pazarlarının yaratıldığı dönemden bahsetmiyoruz. Ülkelerin ya hakim yada sömürge, "vassal", köle olduğu. Bunun ortasının olmadığı çağlardan bahsediyoruz. Kaldıki milliyetçilik cereyanları doğana kadar Osmanlı'ya karşı bir kez dahi ayaklanmamış gayrimüslim tebalar sence ne kadar rahatsızdı cizyeden. Ve ne kadar kaçıyorlardı. O halde arayacağımız nokta farklı. Sunni islam, hristiyanlık, musevilik değil bu nokta. Dünyanın ırklar ve milliyetler olarak yeniden şekillendiği çağ ve onun getirdikleri bakmamız gereken doğru nokta. Alevilerin sorunlarının sadece din söz konusu olduğunda olmadığı doğrudur. Ancak diğer sorunları da yine din kökenlidir.Zaten aleviliğin sorunları dinden bağımsız olamaz, zira alevilik bir ırk değil bir dindir. Dolayısıyla aleviliğe zulüm yapmak bir ırka değil, bir dinin mezhebine zulüm yapmaktır. Ve nitekim alevilerin çoğunluğu zaten Türk'tür. Yani ırktan dolayı bir zulüm söz konusu olamaz. Aleviler kimdir ? Çandarlı Halil Paşa'nın idamından sonra bir daha Osmanlı devlet yönetimine giremeyen, Yeniçeri ocağına kabul edilmeyen, enderunda okumalarına izin verilmeyen ve en nihayetinde Türk kökenli İran şahı İsmail'i Osmanlı'ya karşı destekleyen Anadolu Türkmenleri. İslamiyeti ata dinleri şamanizmle harmanlayan, islamla birlikte gelen Abbasi kültürüne karşı kendi kültürlerinde direnen Anadolu Türkmenleri. Kaba mantık yürütmüşsün e bunlarda Türk o halde mutlaka dinsel zulum olmalıdır diyerek. Tarih bilgin hakkında malumatım yok ama. Osmanlı devletiyle Anadolu Türk'leri ilişkisini biliyor musun? Osmanlı'ya karşı yüzyıllar boyunca ayaklanan tek halkın Anadolu Türkleri olduğunu biliyor musun ? Anadolu Türkleri'nin bir beyliği, yani Ertuğruloğulları beyliği, Batıda başlayan, köylüleri soyluların mülkü ve kölesi haline getiren sistemin doğuya bizans topraklarına doğru ilerlemesiyle Bizans'tan kopan, bağımsızlaşan tekfurlarla ittifak kurup, bizansa halen bağlı tekfurları bozguna uğratıp Osmanlı devletini kurmuştur. Geriye kalan Türk beylikleri ? Osmanlı'nın gelişmesi ve büyümesiyle bu beyliklerin dağıtılması, sürgüne gönderilmesi doğru orantılıdır. Osmanlı'nın islamiyetle beraber edindiği arap kültürüyle oluşturduğu yerleşik devlet kültürüne karşı, bunu reddeden, islamiyeti ata dinlerinin kültürünü yok etmeden kabul ederek geliştirdikleri inançlarıyla şekillendiren insanlardır Aleviler. Yani ertuğruloğulları beyliğinin haricindeki Türk beyliklerinin tebaları. Osmanlı ve Aleviler arasındaki düşmanlık nasıl başlamıştır? Alevilerin Yavuz Sultan Selim'e karşı, Şah İsmail'i desteklemeleriyle. Bu dini birşey midir ? Celali İsyanları? Sunni bir Şeyh olan Celal'in Mehdiliğini ilan ederek Osmanlı'ya karşı ayaklanmasına Alevi Türkmenler neden destek verdi? Öyle ya madem dini birşey bu? Pir Sultan Abdal, dini yönü öne çıkan bir adam mıydı? Söylemleri, türküleri, deyişleri dini ayrım üzerinemiydi? Senin iddia ettiğinin tam aksine, Alevilere karşı yapılan zulum ve kırımlarda din bir unsurdur. Ancak temel sebep veya unsur değildir. Temel sebep Osmanlı'nın arap menşeili devlet kültürü, buna entegre olmayan ve dışında kalan Anadolu Türkmen'lerinin entegrasyonu meselesidir. Mesele Osmanlı ve Türklük meselesidir. Mesele Türkmen'lerin kültürlerinin asimilasyonuna karşı geliştirdikleri dirençtir. Mesele özünden itibaren siyasidir. Siyasi sebeplerle oluşmuş ayrımın mezhepsel olarak kimlikleşmesidir. Örneği, ingiltereye bağlı olmayı savunan protestanlarla, bağımsızlığı savunan katoliklerin İrlanda'daki durumu gibidir. Bir yerden sonra İngiltere, bağılılık ve bağımsızlık unsurları kalkar ortadan. Katoliklik ve Protestanlık kalır. Nasılki İrlanda'daki Katolik- Protestan çatışmasını dini bir çatışma olarak görmek büyük bir yanlışsa. Bu bakışta öyledir. Alevilere yapılan zulümlerin en büyük kaynağı ise sunni dindarlardır. Çünkü dindar olmayan bir sunni; alevi-sunni farkını dahi pek bilmez. Hatta dindar olmayanların bir çoğu kendi mezhebinin bile ne olduğunu bilmez. Aynı çatı altında olurlarsa katliam çıkar. Tıpkı alevilerin tarih boyunca sunni dindarlar tarafından katledildiği gibi. (Maraş olayları, sivas olayları, çorum olaylar vs. gibi) Kuramında büyük bir hata yok mu sencede ? Yani şöyle bir düşününce. Maraş, çorum. Katliamın faillerini düşününce hani. Senin kuramına göre o halde Maraş ve Çorum katliamlarında şeriatçı hareketlerin ön planda olması gerekiyor. Oysa adı geçen, üyeleri yargılanan, ceza alan hareket başka. MHP. O yıllarda dini yönü değil ırki yönü ön plana çıkaran bir hareket. Karşıtlarının şeriatçı değil "faşist" dediği bir hareket. Ama tuhaf o halde. İki katliamın faili olarak sunulan bize dini değil aşırı milliyetçi bir hareket. Ve nitekim alevilerin çoğunluğu zaten Türk'tür. Yani ırktan dolayı bir zulüm söz konusu olamaz Gerek Osmanlı ve Türkmenler ilişkisini okumanı. Gerekse Maraş ve Çorum katliamını okumanı tavsiye edeceğim. Ukalalık olarak algılamayacağına eminim. Amacım dinsel fanatizmin ve şeriatçılığın yarattığı ve yaratabileceği vahşeti yok saymak değildir. Ancak amacım tarihsel sorunların kaynağı ve çözüm noktasını yanlış yerde aramaya karşı çıkmaktır. Alıntı
Φ Notamatik Gönderi tarihi: 14 Mart , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 14 Mart , 2008 Ancak görüyorumki Varlık Vergisi gibi koyu kemalist bir uygulamayı dahi sunni islam menşeili veyahut bu kaynaklı bir uygulama olarak adlediyorsun. Kemalizm mezhepsel yada dinsel ayrımları gözeten veya buna göre uygulamalar yapan bir ideoloji, devlet kültürü müdür değil midir buna tartışma ihtiyacı dahi olduğunu sanmıyorum. Sevgili Cyrano, Mustafa Kemal'in ölümünden 4 yıl sonra yapılmış antiKemalist bir uygulamaya kemalist bir uygulama diyemeyiz. Kendine Kemalist diyen herkezin her yaptığını Mustafa Kemal'e mal edemeyiz. Bu bahsettiğin varlık vergisi ister ırkçı bir zulüm olsun, ister dini bir zulüm olsun, asla ve asla Kemalist bir uygulama olamaz. İsterse bunu yapanlar Mustafa Kemal'in kurduğu partiden olsun, isterse Kemalist derneklerden birileri olsun bu hiç farketmez. Yapılan uygulama antidemokrat olduğu kadar, aynı zamanda da antiKemalist bir uygulamadır. Çünkü yüce önder ne ırk bakımından nede din bakımından kimseye zulüm yapacak bir felsefe taşımıyordu. Ata'mızı bu utanç kaynağı uygulamadan hariç tuttuktan sonra, gelelim bunun bir ırkçı uygulama mı yoksa dinci bir uygulama mı olduğuna. Şimdi şu resime dikkatle bakalım: Bu resimden şu sorular çıkıyor: 1- Bu insanlar kim? 2- Kaç kişiler? 2- Nereye gidiyorlar? Bu insanlar kim? : Ermeni, Yahudi, Rum asıllı Türkiye cumhuriyeti vatandaşları. Aralarında Türk, Kürt, Laz, Çerkez veya Arap asıllı var mı? Yok. Bir tane bile mi yok? Evet 1 tane bile yok. Bunların dini ne? Hristiyanlık ve Musevilik. Başka dinden biri var mı? Yok. Bir tane bile mi yok? Yok. Aralarında tek bir tane bile müslüman var mı? Yok. Tek bir tane bile mi yok? Evet, tek bir tane bile müslüman yok. Arap da yok, Laz da yok, Türk de yok, Kürt de yok, Çerkez de yok. Kaç kişiler? 1229 1229 kişinin 1228 kişisi gayrımüslüm, 1 kişisi de müslüman mı? Hayır, 1229 kişinin tamamı gayrımüslüm. Hepsi bir ırktan mı? Hayır. Rum, Yahudi ve Ermeni olaraktan her türlü gayrımüslüm. Bu neyi gösterir? Irk ayrımı yapılmadığını gösterir. Başka neyi gösterir? Din ayrımı yapıldığını gösterir. Neden? Çünkü aralarında çeşit çeşit ırklardan insanlar var ama müslüman olan tek bir kişi bile yok. Demekki bu bir ırkçı uygulama değil, dinci bir uygulama. Nereye gidiyorlar? Çalışma kamplarına. İsteyerek mi? Hayır. Cezalandırılmak üzere. Suçları ne? 500 lira değeri olan gayrımenkullerine çıkarılan 1500 liralık vergiyi ödeyememek. Gayrımenkulleri zaten hacizle ellerinden alınmış, haraç mezat müslümanlara yok pahasına satılmış, buna rağmen satılmış gayrımenkullerinin parası vergiyi ödemeye yetmemiş, bunun cezasını çalışma kamplarında çekmeye gönderiliyorlar. Ama yasaya göre....filan falan! Boş verelim yasayı. Bu resim herşeyi açıklıyor. 1229 kişinin tamamının müslüman olmayanlardan oluşması herşeyi ıspat ediyor. Bu bir dini uygulamadır. Cizyeyi de geçmiş, ganimet uygulaması yapılmıştır. Bunu yapmak vicdansızlıktır, Mustafa Kemal'in felsefesinde de vicdansızlık yoktur. Bu bir ganimetçilik kültürüdür. Ata'nın felsefesinde ganimetçilik kültürü yoktur. Atatürk dünyanın en ahlaklı Ata'sıdır. Ve o tekdir. Kemalist diyerek yanına herhangi biri dahil edilemez. Varlık vergisi Türkiye Cumhuriyeti tarihinin yüz karasıdır vede Mustafa Kemal ile hiç alakası yoktur. Varlık vergisi hakkında detaylı bilgi almak isteyen buradan okuyabilir: -http://tr.wikipedia.org/wiki/Varl%C4%B1k_Vergisi- Bu minvalde "niko'muz, Moşe'miz, Kevork'umuz" ne zaman gitmiş, hangi tarihlerde, neden gitmiş gibi bilgileri tekrar gözden geçirmeni tavsiye edeceğim. İmamların hükümetleri dolduruşa getirip, müslüman olmayanlara zulüm yaptırmasından dolayı gitmişlerdir. Varlık vergisi buna bir örnektir. Varlık vergisi döneminde gayrımüslümlerin yarısı gitmiştir. Bir çoğu da, beş parasız bırakıldıkları için gidememiştir. Gidebilenler de borç harç yaparak veya beş parasız gitmiştir. Tarihe bakarken, yaşanan olayların, uygulamaların gerçekleştiği çağın şartları ve değerleriyle sorgulanması gerektiğinin altını tekrar çizme ihtiyacı duyuyorum. 20. veya 21. yüzyılın dünya ve insanlık değerleriyle cizyenin doğduğu yüzyılın dünyası ve insanlık değerleri aynı değildir. Ele geçirilen toprakların yerli halkları. O toprakların dinlerine mensup insanların tümden mülksüzleştirilip, köleleştirilip işgalci, muzaffer ülkenin atadığı vali, bey veyahut derebeyinin mülkü sayıldığı bir çağda. Cizye gibi bir vergi karşılığında onlara kısmı otonomi tanımak insanları kaçıracak bir uygulama mıdır, değil midir ? bunuda mantığına bırakıyorum. Şuç suçtur. Şartlar bir suçu ancak hafifletebilir ama yok edemez. Ayrıca da o şartların zorunlu haller olması da şarttır. Yani suç mecburiyetten kaynaklanmışsa ancak bir miktar hafifletilebilir. Mecburiyetin ne olduğunu da suçlunun kendisi belirleyemez. Dolayısıyla bu olaylara dışardan birinin gözüyle bakmak lazımdır. Ama tekrarı şarttır ki; hiçbir suç şartlardan dolayı tamamen yok edilemez. Hele ki şartları yaratan da suçu işleyenin kendisi ise. "çağın şartları" dersek; "gün olur devran döner" deyip, "aynı şartlar oluştu" diyerek bütün suçları işlemeye hak kazanırız. Böyle birşey olamaz. Ayrıca topu "o zamanki şartlar" deyip taca atacak olursak; tarihte tek bir suçlu bile bulamayız. Bu da "tarihteki bütün insanlar suçsuzdur" manasına gelir. Çünkü hepsinin yaşadığı çağa göre kendi şartları vardır. 20. veya 21. yüzyılın dünya ve insanlık değerleriyle cizyenin doğduğu yüzyılın dünyası ve insanlık değerleri aynı değildir. Evet aynı değildir ama bunun bir de doğrusu vardır değil mi? Ahlaki değerleri zaman faktörüne hapsederek, "o zamana göre o doğruymuş" diyemeyiz. Çünkü bunun manası "o zamanda olsaydım ben de onların yaptıklarını yapardım" olur ki bunu da kabul edeceğini sanmıyorum. Nasıl ki; tarihte "dünya öküzün boynuzundadır" diyen için; "o tarihte, o şartlarda dediği doğruydu" diyemezsek, tarihte suç işlemiş olanlar için de; "o tarihte o yaptığı doğruydu" diyemeyiz. Osmanlı'ya karşı bir kez dahi ayaklanmamış gayrimüslim tebalar sence ne kadar rahatsızdı cizyeden. Ve ne kadar kaçıyorlardı. Ayaklanmamış kelimesini "ayaklanAmamış" olarak düzeltmek lazım. Sen dedelerinin doğup büyüdüğü topraklarda cizye gibi bir haraç ödemek istermisin? Sen belki istersin ama onların istemedikleri kesin. Çünkü istiyor olsalardı başka yerlere gitmezlerdi. Hiçkimse durup dururken doğup büyüdüğü toprakları terk etmek, anılarını geride bırakmak istemez. Onları kaçıracak kadar bir zulüm vardı ki gittiler. Onların bu kaçışının altında sebep aramak; gerçek sebebi bırakıp, öküzün altında buzağı aramak olur. Aleviler kimdir ? Sevgili Cyrano, Alevilerin kim olduğu beni ilgilendirmiyor. Onların benim vatandaşım olması ve hatta bundan da öte insan olmaları ilgilendiriyor. Alevilerin kim olduğu, tarihte onlara neden, niçin ne yapıldığı bir muammadır. Çünkü kime sorsan farklı anlatıyor bu konuyu. Sen de demişsin ki; "Alevilere yapılanlar, bir mezhebin öteki mezhebe yaptığı değil, bir Türk'ün öbür Türk'e yaptığıdır". Belki de Osmanlıyı da Türk saymayarak; Osmanlı'nın Türk'e yaptığı zulüm olarak da değerlendirebilirsin. Bunların hepsi birer fikirdir. Bu fikirlere karşıt görüşlüler de var. O halde ben tarihe dönüp gerçek olanları göremeyeceğime göre; yapmam gereken şey, farklı farklı anlatanları dinlemek değil, bu güne bakıp dünü tahmin etmektir. Bu güne bakıldığında ise; ortada herhangi bir ırk düşmanlığı yoktur. Yani en azından birileri çıkıp "Ben osmanlı'yım Anadolu Türkmen'lerinden nefret ederim" demiyor. Yada "ben şu çeşit bir Türk'üm, öbür çeşit Türk'leri hiç sevmem" demiyor. Ama Diyanet işleri başkanlığının dahi hacı-hocası çıkıp "aleviler satanisttir" diyebiliyor. Kimdir bunu diyen? Sunni bir "din adamı"dır. Neden sıradan bir sunni çıkıp da bunu söylemiyor da, bir din adamı söylüyor? Çünkü alevi meselesi bir din meselesidir. Irk meselesi değil. Aleviler neden Diyanet'in kapatılmasını istiyor? Çünkü kendilerine düşman yetiştiren bir örgütün varlığını istemiyorlar da ondan. Neden alevilere sıradan sunniler düşman değil de hep hacı-hoca takımı düşman? Çünkü alevi sorunu bir din sorunudur da ondan. Alevileri Sivas'da yakanlar neden "Yaşasın Osmanlı Türkleri" diye bağırmıyorlardı da; "Allah-u ekber" diye bağırıyorlardı? Çünkü bu bir din odaklı katliamdı da ondan. Bunlardan daha da önemlisi; alevilerin hiç birisi; "biz Türkmen olduğumuz için zulüm görüyoruz" demiyor. Hepsi dini inanışlarından dolayı zulüm gördüklerini söylüyor. Yalan söyleyecek halleri yok herhalde. Demekki bunların meselesi ırk değil, dinmiş. Aleviler ne yoluyla asimile edildiklerini söylüyorlar? Din yoluyla. O halde bu bir din meselesiymiş. Ve bütün bugün olanlar da alevilerin tarihde din yüzünden zulüm gördüğünü söyleyenleri doğruluyor. Diğer iddiaları ise boşa çıkarıyor. Demek istediğim; bugüne bak, dünün gerçeğini gör. Bu yüzden alevilerin tarihini de boşuna tartışmaya gerek kalmıyor. Tartışsak da zaten, sen öyle demeye ben de böyle demeye devam ederim, hiçbir zaman sonu gelmez. Ben bu güne bak derim. Mesele özünden itibaren siyasidir. Sevgili Cyrano, Bu söylediğine tümden haksızsın diyemem. Ama işin siyasi yönünün kökeni yine dindir. Din ayrılığından gelen bir siyasi ayrılıktır. Diyorum ya bu günden dün belli diye! Bu insanların bugün siyasi hiçbir dertleri yok. Sadece dini dertleri var. Demekki bunların tarihteki sorunlarının da kökeni dini ayrılıktı. Dini ayrılık tarihte problem olmasaydı, bugün de olmazdı. Bu gün problem olduğuna göre, demekki tarihte de problem olmuş. Aleviler kendi dinlerine İslam demeseydi belki bu kadar problem olmayacaktı. Ama İslam dedikleri için, sunniler İslamın farklı versiyonunn dine zarar vereceğini düşünerek alevilere düşman oluyorlar. Çünkü aleviler "İslam budur" diyerek sunni imamlardan farklı şeyler anlatıyorlar. Böylece sunni imamları yalanlamış oluyorlar. Meselenin özü budur. Sen meseleyi ikinci boyutundan ele alıyorsun. Ben de meseleye kökünden bakıyorum. Yani siyasi yönü de olsa bunun kökü yine dindir diyorum. Bunu sadece ben söylemiyorum, hacı-hoca takımı dinciler ve aleviler de söylüyor. Onların arasına girip; "hayır sizin kavganız siyasidir, dinden bahsetmeyin" diyerek karışamayız. Saygılar, sevgiler. Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 14 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 14 Mart , 2008 Neocon'lar, Suudiler ve Lübnan'dan yükselen pis kokular İsrail'in geçen yazki saldırılarıyla Hizbullah'ın Arap ve İslam âlemindeki yıldızını parlatmaktan öte birşey elde edemediği Lübnan'dan fena halde 'pis kokular' yükseliyor. Hani insanın aklına 'İran-Contra'yı filan getiren türden bir kısım gizli kapaklı muhabbetler... Mevzu şu. Geçen hafta Lübnan'ın kuzeyindeki Trablusşam'da Fetih el İslam adında aşırı İslamcı bir Sünni grubun, bir banka soygunu girişimi sonrası Lübnan ordusuyla kenti birbirine katan çatışmalara giriştiği haberi geldi. Bir haftadır mesele, grubun üslendiği Narh el Bared mülteci kampındaki 40 bin kadar Filistinli sivilin dramı eşliğinde dünya basınına yansıyor. Olup bitenler 'bu Fetih el İslam da nereden çıktı, yeminli Şii düşmanı bu Sünni örgütle, İran ve Hizbullah'ın ya da Alevi Şam'ın ne bağlantısı olabilir, gerçekte kimin kiminle ne alakası var' dedirtecek bir vakıayken, kafası karışmış merkez akım medyada sorulara yanıt bulmak neredeyse imkânsız. İşte bu noktada, Pulitzer ödüllü ünlü Amerikalı gazeteci Seymour Hersh'ün taa martta New Yorker'da yayımladığı uzun makalesi dikkate şayan. Hersh'in Bush yönetimi ve istihbarat kaynaklarıyla Lübnan'ı yakından tanıyan uzmanlardan edindiği bilgilere bakılırsa, Bush yönetimi 'Suudi ipiyle kuyuya inmiş' durumda. Şii İran'ın ve İran bağlantılı Hizbullah'ın etkisini kırmak için Suudilerin 'bu kötü çocuklar bizim kontrolümüzde' güvencesine dayanan ABD, Fetih el İslam gibi radikal Sünni, Selefi ve Vahabi gruplara epey para ve silah döktürmüş. Elbette baş aktör, şimdi Fetih el İslam'a 'Kaideci teröristler' diyen Fuat Sinyora hükümeti... Hersh'e göre her şey Beyaz Saray'ın Ortadoğu'da İran'a karşı 'ılımlı' Sünni ülkeleri destekleme politikasını dayanıyor. Ancak işin bir de ABD Kongresi'nin haberdar edilmediği örtülü operasyon kısmı var ki, başında Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Ulusal Güvenlik Danışmanı Yardımcısı Elliot Abrams ile 22 yıl Washington büyükelçiliği yapmış Suudi Prensi Bandar bulunuyor. Hersh'in çizdiği manzara şöyle: İsrail'in kurulmasından beri Lübnan'daki mülteci kamplarında vatandaşlık hakları bile olmadan yaşayan sefalet içindeki Filistinliler arasındaki radikal Sünni gruplara mali ve lojistik destek sağlanır. Bu gruplar, mürted (dinden dönmüş) gördükleri Şii Hizbullah'a karşı olası çatışmada tampon oluverir. Aynı şekilde bu gruplar, Alevi Esad yönetimine karşı da kullanılır. Bu örtülü operasyon sonucu ortaya Fetih el İslam gibi grupçuklar çıkıveriyor. Fetih el İslam, 2006 sonunda Suriye merkezli Fetih el İntifada'dan kopan ve Filistin sorunuyla alakası olmayan bir grup. 400 kadar adamı var. Liderleri Şakir el Abssi Filistinli, lakin militanları Suudi, Yemenli ya da Tunuslu. Bu grupların en büyüğü Ain el Hilweh mülteci kampında üslenmiş Esbat el Ensar. Bu grupçuklar, Lübnan hükümetini temsil ettiklerini söyleyen kişilerden büyük miktarda para ve silah tedarik etmiş. Hersh, bir istihbaratçıdan henüz kaynaklarından doğrulatamadığı bir de e-posta almış: 'Neden Fetih el İslam'ın kullandığı Amerikan silahları hakkında daha fazla soru sormuyorsun?' Hersh'in işaret ettiği dikkat çekici nokta, ABD merkezli Uluslararası Kriz Grubu'nun 2005 raporu. Bu rapor, eski Başbakan babası Refik Hariri'nin ölümüyle 4 milyar dolardan fazla servete konan ve Lübnan meclisindeki en büyük Sünni grubu oluşturan oğul Said Hariri'nin yediği nanelere dair... Oğul Hariri, kuzeyde İslami bir mini devlet kurmaya çalışmaktan tutuklanan Dinniyeh'ten bir cihatçı Selefi grubun dört üyesi için tam 48 bin dolar kefalet ödeyivermiş. Demir parmaklıklardan 'insani sebeplerle' kurtardığını söylediği başka cihatçılar da var. Ha, bu arada bir kısım istihbarat zevatı da Hersh'e radikal Sünni gruplara akıtılan paranın kaynağının Suudilerin yanı sıra Irak'ın ortadan kaybolan 9 milyar dolardan fazla petrol parası olduğunu fısıldamış. Peki Sinyora hükümetini Fetih el İslam'ı silmeye kalkışmak zorunda bırakan, yani yanlış giden ne oluyor? İddiaya bakılırsa Hersh'in bu işe burnunu sokması Bush yönetimi ile Sinyora hükümetini irkiltiyor. Hizbullah istihbaratı da yakalarını bırakmıyor. Bir rivayete göre de, militanlarının çoğu cahil cühela gençlerden oluşan Fetih el İslam'a para ödemeleri durunca kriz patlak veriyor. Sinyora hükümeti Fetih el İslam'ı 'Kaideci teröristler' ilan ediyor. Lakin Şiilerin etkin olduğu Lübnan ordusuna mülteci kampında 'temizlik' yapmaları için söz geçirilemediğinden kriz sürüyor. Bu krizde Hizbullah'ın tümüyle Lübnan ordusunu desteklediğini ekleyelim. Nasrallah ülkeyi çatışma ortamına sokmamak için kamptaki sorunun siyasi olarak çözülmesi gerektiğini söylüyor. Unutmadan, Abrams ile Prens Bandar'ın isimleri İran-Contra olayında da geçiyor. Hersh'e bakılırsa Negroponte'nin Ulusal İstihbarat Direktörlüğü'nden istifasında da bu örtülü operasyon rol oynamış. Zira İran-Contra skandalında Nikaragualı gruplara silah tedariğine gözkulak olmaktan 'sabıkalı' Negroponte bu kez işin kitaba uygun yapılmasını istemiş. Hersh'ten çıkan kıssadan hisse: Bush yönetimi Şiilere karşı Sünni kartını oynuyor. Lakin radikal Sünni İslam'ın en çok Şiilerden mi, yoksa Amerika'dan mı nefret ettiğini bilmiyor... .............................. Amaclarının altında yatan gerçek Gerçek bu.. ortadogunun karanlik şiii sunnii carpazin icine sokmaya calismak yukardaki yazi bir ibrettir Irak da bir örnektir abd nin basaramadigini ortadoguda herzaman bu carpaz etes basarmistir ve herdaim isbasindadir !!! Alevi toplmunu inancsızlaştırmak,zihin karmaşası içine sokmak,gönüllerde yatan anadolu alevisine olan sevgi hayranliga kalplerde yatan o güzellik nurunu birilerii silip atmak derdinde... böylece carpaz atesin türkiye ayagida kurulmak isteniyor!! var gücleriyle de ugraşıyorlar vede Bugün bu dirlik ve inancın bozulması kimlerin isine gelir icimizde birilerin gecmiste olan hesaplari yani seriat özlemi ve disimizda sinirlarimiz ötesinde demin belirtdigim gini sirf ortadogu ayagimi tabiki hayir Kurtuluş savasının rövansını alabilmek icin tarihde yeminli olanlar bununla bitiyormu tabiki hayir Bir yanda pkk nin Alevileri kendi içine çekmeye oyunları bir yandan sahte aleviler vede o rolleri oynayanlar anadolu alevisi hürlüge önem verir körlüge kölelige degil derimki düşün kendi karanlik düsünceleriniz icin onlarin yakasindan... Efendi Türkler Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 15 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 15 Mart , 2008 Sevgili Cyrano,Mustafa Kemal'in ölümünden 4 yıl sonra yapılmış antiKemalist bir uygulamaya kemalist bir uygulama diyemeyiz. Kendine Kemalist diyen herkezin her yaptığını Mustafa Kemal'e mal edemeyiz. Bu bahsettiğin varlık vergisi ister ırkçı bir zulüm olsun, ister dini bir zulüm olsun, asla ve asla Kemalist bir uygulama olamaz. İsterse bunu yapanlar Mustafa Kemal'in kurduğu partiden olsun, isterse Kemalist derneklerden birileri olsun bu hiçfarketmez. Yapılan uygulama antidemokrat olduğu kadar, aynı zamanda da antiKemalist bir uygulamadır. Çünkü yüce önder ne ırk bakımından nede din bakımından kimseye zulüm yapacak bir felsefe taşımıyordu.Ata'mızı bu utanç kaynağı uygulamadan hariç tuttuktan sonra, gelelim bunun bir ırkçı uygulama mı yoksa dinci bir uygulama mı olduğuna. Şimdi şu resime dikkatle bakalım: Bu resimden şu sorular çıkıyor: 1- Bu insanlar kim? 2- Kaç kişiler? 2- Nereye gidiyorlar? Bu insanlar kim? : Ermeni, Yahudi, Rum asıllı Türkiye cumhuriyeti vatandaşları. Aralarında Türk, Kürt, Laz, Çerkez veya Arap asıllı var mı? Yok. Bir tane bile mi yok? Evet 1 tane bile yok. Bunların dini ne? Hristiyanlık ve Musevilik. Başka dinden biri var mı? Yok. Bir tane bile mi yok? Yok. Aralarında tek bir tane bile müslüman var mı? Yok. Tek bir tane bile mi yok? Evet, tek bir tane bile müslüman yok. Arap da yok, Laz da yok, Türk de yok, Kürt de yok, Çerkez de yok. Kaç kişiler? 1229 1229 kişinin 1228 kişisi gayrımüslüm, 1 kişisi de müslüman mı? Hayır, 1229 kişinin tamamı gayrımüslüm. Hepsi bir ırktan mı? Hayır. Rum, Yahudi ve Ermeni olaraktan her türlü gayrımüslüm. Bu neyi gösterir? Irk ayrımı yapılmadığını gösterir. Başka neyi gösterir? Din ayrımı yapıldığını gösterir. Neden? Çünkü aralarında çeşit çeşit ırklardan insanlar var ama müslüman olan tek bir kişi bile yok. Demekki bu bir ırkçı uygulama değil, dinci bir uygulama. Arkadaşım öncelikle 1940 larda Türkiye'de esen rüzgarın ne olduğu. CHP'nin o yıllarda nasıl bir siyasi çizgide olduğu ve varlık vergisinin hangi saik ve strateji doğrultusunda gerçekleştirildiği konularında biraz eksik bilgiye sahip olduğunu görüyorum. Bir uygulama. Hemde böylesi bir uygulama ülkenin ve dünyanın mevcut konjonktürü, iktidarın politikası ve ideolojisinden soyutlanamaz. Irkçı bir uygulama mıdır, milli bir uygulama mıdır, yoksa dinsel bir uygulama mıdır? Senin yaptığın gibi mağdurların rakamlarıyla da anlaşılmaz. Öncelikle dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu'nun senin verdiğin kaynakta alıntılanan konuşmasını vereyim ; "Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve laakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. (...) Biz ne sarayın, ne sermayenin, ne de sınıfların saltanatını istiyoruz. İstediğimiz sadece Türk milletinin hakimiyetidir." Bilmem biliyor musunda. 1940'lar Türkiye'de ırkçı rüzgarların estiği yıllardır. Başbakan koltuğunda Nazi hayranı Şükrü Saraçoğlu, ABD'deki Mc Carthy dönemindeki komünizm paronayası gibi Türk'lüğün elden gideceği paranoyası estirilmekte. Berlin'de Nazi üniversitelerinde eğitim gören Turancı kadroların yönetimde etkin ve aktif olduğu bir dönem. Ve tabiki kıta Avrupa'sını ırkçılığın hakim aldığı dünya konjonktürü. 1950'deki DP iktidarına kadar dincilik asla ve kesinlikle iktidar şansı bulamadığı gibi. İktidarın ürettiği hiçbir politika ve uygulamada etki sahibi olamamıştır. Bu yıllar lise kitaplarında, "İslamiyet'in Hz Muhammed'in uydurduğu bir din olduğunun" yazıldığı yıllardır. Türkiye'de aşırı milliyetçilerin henüz "islamcılık" kimliğinide sahiplenmediği. Fikir Babaları Nihal Atsız'ın islamiyet için "sümer masalı, Türk'leri asimile eden bir unsur" olarak gördüğü yıllardır. Varlık Vergisi herhangi bir dinsel saik, veya dincilik veya dinsel ayrımla gerçekleştirilmiş bir uygulama değildir. Varlık Vergisi Kemalizmin en büyük projelerinden birisi olan "Milli Sermaye" yaratma hedefinin, ülkede esen ırkçı hezeyanlarla sert bir biçimde gerçekleştirilmeye çalışılmasıdır. Sanayileşme ve sermayenin kentlerde toplanmasıyla Osmanlı topraklarında zengin ve sermayeder zümre gayri müslimlerden ibaret olmuştur. Devrim'in en önemli hedeflerinden biriside tabiki yerli sermaye yaratma hedefidir. Türkiye'nin direk piyasa ekonomisine geçmeyip 20 yıl kadar "devlet kapitalizmi" denen modelle devam etmesinin ana sebebide budur. Çünkü yerli bir burjuva sınıfı oluşmamıştır henüz. Burjuva olarak adlandırılabilecek, kent zengini zümre gayri müslimlerden ibarettir. Dolayısıyla sermayenin devrimin bir uzantısı olarak el değiştirmesi gerekmektedir. Tüm ulusal devrimlerde olduğu gibi, mülk sahibi sınıf yerli ağırlıkta olmak zorundadır. Bunun yanında, mülk sahibi sınıfın, ülke yönetiminde ne kadar güç ve etki sahibi olduğunu aynı zamanda biliyoruz. Türkleştirme hareketinde nereye oturduğuda aşikardır. kısacası varlık vergisi bir müslümanlıştırma politikası değil Türkleştirme politikasıdır. Yine bilgi eksikliği olarak gördüğüm bir konu. Din değiştirip müslümanlığa geçmiş, rum, ermeni ve yahudiler arasındanda "dönme" oldukları nufus kayıtlarıyla tespit edilenlere varlık vergisi getirilmiş ve ödemeyenleri çalışma kampına gönderilmiştir. Ve hatta Varlık Vergisi'ni anlatan "Salkım Hanım'ın Taneleri" romanı, müslümanlığa geçmiş "dönme" ("dönme" tabirini müslümanlığa geçen gayri muslim Osmanlı tebaası için verilen resmi ad olarak kullanıyorum) bir ailenin çocuğu olan yaşlı bir adamın (Halit Bey), "dönme" olduğu, ihbar sonucu anlaşılıp varlık vergisine tabi tutulmasını anlatır. Sana bu konuda bir kitap tavsiye edebilirim; Prof. Dr. Ayhan Aktar'ın "Varlık Vergisi ve Türkleştirme" adlı kitabını. Ki varlık vergisi gerek ülkemizde gerek dünyada Türkiye'nin milli sermaye yaratma projesinin en yakıcı uygulamalarından birisi olarak görülür ve anlatılır, analiz edilir. Ama yasaya göre....filan falan! Boş verelim yasayı. Bu resim herşeyi açıklıyor. 1229 kişinin tamamının müslüman olmayanlardan oluşması herşeyi ıspat ediyor. Taa Osmanlı Döneminde ailesi müslümanlığa geçmiş insanlar dahi nufus kayıtlarından dönme oldukları tespit edilip Varlık Vergisine tabi tutulmış ve çalışma kampına gönderilmiştir dediğim gibi. Ümmetçilik ve islamcılıkta, Müslümanlığa geçtikten sonra sorun kalmaz oysa. Dolayısıyla yanlış bilgiye dayalı bu veri bir şeyi ispat etmez. Varlık vergisi Türkiye Cumhuriyeti tarihinin yüz karasıdır vede Mustafa Kemal ile hiç alakası yoktur. Varlık vergisi doktrinel olarak yüzkarası falan değildir. Sermayeyi Millileştirme her ulusal devrimden sonra gerçekleştirilen bir uygulamadır. Tüm dünyada bu böyledir. Aslı itibariyle gerek birinci dünya savaşı, gerek kurtuluş savaşı, gerekse ikinci dünya savaşı sırasında. Tefecilik, karaborsacılık, ve kaçakçılıkla büyük servetler edinen, büyük vurgulanlar vuran gayri müslim bir zümre vardır. Ve bu servet edinimi, halka çok pahalıya mal olmuştur. Yani herşey bir yana. Düşman işgalinde Anadolu'da iki ineğinden birisini, iki tenceresinden birisini, milli mücadeleye bağışlayan ve hatta bunu kadın, çoluk, çocuk kağnı arabalarıyla cepheye kendi götürürken halk, Ankara Hükümeti'ne %300 faizle borç veren, askeri araçların lastiği için normalinin iki üç katı para isteyen tüccarlarda vardır. Ki Atatürk daha savaş sürerken kendi hükümetinin (Ankara Hükümeti) fiilen hakim olduğu yerlerde bunu yapanlara ne yaptığını biliyoruz değil mi? Bilmiyorsakta ben yardımcı olabilirim bu konuda. Onun yanında varlık vergisi tüm uygulamalarıyla bile çok masum kalır. Varlık vergisi uygulanma biçiminden bağımsız olarak haklı ve mantıklı bir uygulamadır. Savaşlar sırasında haksız kazanç elde etmiş insanların (halk o sırada içi talaş doluk ara ekmeği bile karneyle alabilmektedir) mülklerinin bir kısmına el koymak. Ancak bu uygulama ülkede esen ırkçı cereyanlarla çok farklı bir boyuta gitmiş. Türk olmayanların gerek ekonomik hayattan, gerekse siyasal hayattan tamamen temizlenmeleri noktasına varmıştır. Senin hatan Varlık Vergisinin uygulandığı yılların Türkiye'sinin halini ve konjonktürünü göz önüne almadan. Geri dönük tespitlere yapmaya çalışmak. Artık Kemalizm diyorum. Kemalizm 1950'ye kadar bu ülkeyi yöneten ideolojidir. Atatürk'ten sonra çok farklı noktalara evrildiğide olmuştur (1940'ların CHP'sinin faşist parti olmaya doğru evrilmesi gibi) Belki duymamışsındır ve şaşırırsın ama 1940'lar, CHP'nin kimi kadrolarının Berlinde nazi üniversitelerinde okutulduğu , gençlik teşkilatının liderlerinin Nazi üniversitelerinde okuduğu yıllardır. Türkiye'nin gayri resmi olarak savaşta Nazi Almanyası ile müttefik olduğu yıllardır. Nazilerin Sovyetleri işgal ederken. Türkiye üzerinden geçip geçmeyeceğinin pazarlığının yapıldığı yıllardır. İmamların hükümetleri dolduruşa getirip, müslüman olmayanlara zulüm yaptırmasından dolayı gitmişlerdir.Varlık vergisi buna bir örnektir. Varlık vergisi döneminde gayrımüslümlerin yarısı gitmiştir. Bir çoğu da, beş parasız bırakıldıkları için gidememiştir. Gidebilenler de borç harç yaparak veya beş parasız gitmiştir. Bu söylediğine itibar etmek imkansız. Öncelikle imamlar hükümetleri dolduruşa getiremez. Aksi olabilir ama bu söylediğin olamaz. Artı, Varlık Vergisinin uygulandığı yıllar, imamların hükümeti dolduruşa getirmesini bırak. Seslerini dahi çıkaramadıkları yıllardır. O sürece daha çok vardır. O süreç DP iktidarındadır. Şuç suçtur. Şartlar bir suçu ancak hafifletebilir ama yok edemez. Suç ancak suç sayıldıktan sonra suçtur. İnsanlık değerlerine ezelden beri sahip değildir. Bin yıl önce savaşı kaybedip esir düşenin kazananın kölesi ve mülkü olması suç değildir. O zaman bu normaldir ve dünya ekonomisi bununla dönmektedir. Bu ancak kölelik yasaklandıktan sonra suçtur. Hala farkında olmadığın tarihe böyle bakılmaz. Tarihsel olaylar yaşandığı dönemle değerlendirilir. Aristo, descartes, platon bunlar gerek demokrasinin, gerek çağdaşlığın, gerekse bugün sahip olduğumuz değerlerin bir çoğunun temellerini atan filozoflardır mesela. Hiç biri köleliğin ne kadar barbar ve vahşice bir şey olduğunu yazmışlar mı? Çünkü bu onlara göre son derece normal bir şeydi. Çünkü bunun yanlış olduğunu düşünen bile yoktu henüz. Ayrıca da o şartların zorunlu haller olması da şarttır. Yani suç mecburiyetten kaynaklanmışsa ancak bir miktar hafifletilebilir. Mecburiyetin ne olduğunu da suçlunun kendisi belirleyemez. Dolayısıyla bu olaylara dışardan birinin gözüyle bakmak lazımdır.Ama tekrarı şarttır ki; hiçbir suç şartlardan dolayı tamamen yok edilemez. Hele ki şartları yaratan da suçu işleyenin kendisi ise. "çağın şartları" dersek; "gün olur devran döner" deyip, "aynı şartlar oluştu" diyerek bütün suçları işlemeye hak kazanırız. Böyle birşey olamaz. Ayrıca topu "o zamanki şartlar" deyip taca atacak olursak; tarihte tek bir suçlu bile bulamayız. Bu da "tarihteki bütün insanlar suçsuzdur" manasına gelir. Çünkü hepsinin yaşadığı çağa göre kendi şartları vardır. Evet aynı değildir ama bunun bir de doğrusu vardır değil mi? Evet aynı değildir ama bunun bir de doğrusu vardır değil mi? Ahlaki değerleri zaman faktörüne hapsederek, "o zamana göre o doğruymuş" diyemeyiz. Arkadaşım bana ajitasyon yapman gereksiz. Sana tavsiyem kimseyi ajitasyon yaparak tartışacağın kadar küçük görme. Eğer tarihe bakacaksan. Bir şeyi anlaman gerekir. Tarihsel kişiler, olaylar, devletler. Yaşadıkları çağa göre değerlendirilir. Sen bugün doğru bildiklerini annenin karnından doğarken mi öğrendin ? Doğar doğmaz zihninde mi belirdi mesela "tüm insanlar eşittir, kölelik barbarlıktır," gibi kavramlar. Yoksa sana öğretildi mi? Sana kim öğretti bunları? Öğretmenler? Onlara kim öğretti, yada onlara öğretenlere. Daha önce yaşayan insanlar. Adım adım öğrendi herkes. Dün en normal şey olarak görülenler bugün yanlış. Belki bugün sana son derece normal gelen şeyler 1000 yıl sonra yaşayan insanlar için korkunç ve barbarca gelecek. Doğru ve yanlış insanlık değerlerine göre ölçülür. Bir insanın, toplumun, ya da devletin yaptığına "yanlış ve kötü" diyebilmek için. Onun dışında kalan insanlığın ve dünyanın aksi yönde davranması gerekir. Tüm dünyada kölelik düzeni hakimken mesela. Bir toplumu köleci ekonomiye sahip diye suçlayamazsın. Ve ileri geri olmakta öyle. Dünyada egemen sistem, ve temel ekonomi. Savaşla ele geçirdiğin topraklardaki halkı katledip. Onları köle haline getirmekken. Ele geçirdiğin topraklardaki insanlara ekstra bir vergi koyup. Bunun karşılığında onlara kısmi otonomi tanımak (yani cizye) oldukça ileri bir uygulamadır. Unutmaki, modern batı reformları ve rönesansı Osmanlı ve Abbasiler'den etkilenerek gerçekleştirdi. Aristo çağının en büyük filozofuydu. Yazdıkları o güne göre çok radikal ve ütopia sı hayal edilemez kadar demokratikti. Ama Aristo'ya göre kölelik çok normal bir şeydi. 1000 yıl önce savaşı kaybedenin, kazanın kölesi olması son derece normal birşeydi. Ama bugün bu kabul edilemez bir şey. Ve yasak. Belki 1000 yıl sonra. Devletin vatandaşlarından vergi toplaması, ödemeyenlere hapis cezası vermesi. Bunu kitaplarda okuyan insanlara korkunç bir şey olarak gelecek. Ve belkide diyeceklerki. 2000'li yıllarda yaşıyan insanlar ne kadar barbarmış. umarım anlamışsın. Nasıl ki; tarihte "dünya öküzün boynuzundadır" diyen için; "o tarihte, o şartlarda dediği doğruydu" diyemezsek, tarihte suç işlemiş olanlar için de; "o tarihte o yaptığı doğruydu" diyemeyiz. Senin ne kadar yanlış mantık yürüttüğünü şöyle anlatayım. Senin bakışınla, Roma ve Yunan demokrasileri , eşit oy hakkı olmadığı için. Senatör olmak için soyluluk şartı arandığı için. Köleleri kapsamadığı için berbar , çok kötü. Ama bilimsel bakışla, çağının çok ilerisinde olduğu için. Köleci toplumda demokrasi tohumları serptiği için çok ileri ve olumlu uygulamalar. Senin bakışınla, Osmanlı'ların ve Abbasilerin cizyesi berbar bir şey. İnsanların eşitliğine aykırı bir kere. Ama bilimsel bakışla, dünyada ele geçirilen toprakların halkının, işgalcilerin kölesi haline geldiği. Kendi dinlerine ait tüm izlerin yok edildiği. Büyük katliamlar yaparak mülklerine el koyulduğu bir çağda. Sadece ekstra vergi alarak onlara kısmi otonomi tanımak çok ileri bir uygulama. Ayaklanmamış kelimesini "ayaklanAmamış" olarak düzeltmek lazım.Sen dedelerinin doğup büyüdüğü topraklarda cizye gibi bir haraç ödemek istermisin? Sen belki istersin ama onların istemedikleri kesin. Çünkü istiyor olsalardı başka yerlere gitmezlerdi. Hiçkimse durup dururken doğup büyüdüğü toprakları terk etmek, anılarını geride bırakmak istemez. Onları kaçıracak kadar bir zulüm vardı ki gittiler. Onların bu kaçışının altında sebep aramak; gerçek sebebi bırakıp, öküzün altında buzağı aramak olur. Arkadaşım anlamamakta ısrar mı ediyorsun ? Kime göre yanlış? Sen o çağda doğsaydın bunu yanlış ve çağdışı bir uygulama olarak mı görecektin ? O cizye ödeyenlerin dindaşlarının yaşadığı ülkelerde evlenen adamın karısının bekareti o kasabanın soylusuna aitti. Sanki dünyada çok güzel çok insani rejimler ve değerler vardıda. Bir tek Osmanlı böyleydi? Ya tarihe böyle bakılır mı? Hristiyanlar Osmanlı'da cizye ödüyordu. Bunun karşılığında dinsel inançlarını yaşıyor. Ve kısmı otonomiye sahipti. Endulus islam medeniyeti (ispanya yarım adası) Hristiyanlar tarafından ele geçirildi. Endulus'te bir tane müslüman kalmadı. Endulus'te müslümanlığa ait bir tane bile iz kalmadı. Amerika batılılar tarafından ele geçirildi. Bırak dinlerini, kültürleri dahi yok edildi. Artı kusura bakmada önce birazcık bilgi sahibi olsan önce. Cizye varken gayri muslimler terk mi etmiş Osmanlı'yı? Başka yerlere mi gittiler? Bunu nereden çıkardın sen ? Ders veriyormuş gibi görünmemek için. Ne zaman gitmişler dikkat et dedim dimi sana. Kusura bakmada arkadaşım istersen bir ortaokul tarih kitabı oku. Yada biraz destekli olsun söylediğin. Kim cizye ödememek için nereye göç etmiş? Varsa böyle bir bilgi paylaş bende öğreneyim. Sonra niye gitsin? Batıya gidip Derebeyinin kölesi olmak ister mi adam ? Biraz mantık. 21. yy'ın vergi sistemleriyle geçmiş çağların vergi sistemleri kıyaslanıp iyi kötü denmez. Magna Carta bugüne göre çok geridir, çok ilkeldir. Ama yayınlandığı tarihte çok ileridir, çok iyidir. senin anlamadığın nokta burası işte. Ama işin siyasi yönünün kökeni yine dindir. Din ayrılığından gelen bir siyasi ayrılıktır. İşte bakışındaki hatanın sebebide bu. Dini ayrılık siyasi ayrılıktan sonra oluşmuştur. Nasıl sebep dini ayrılıktan gelen bir siyasi ayrılık olabilir? Ertuğruloğulları beyliğiyle, Diğer Türkmen beyliklerinin yolu ayrılmış. Birbirleyile savaşmışlar, birbirlerini öldürmüşler, esir etmişler, sürgün etmişler. Ondan sonra ertuğruloğulları, sunni islam yorumuna, diğer türkmenler şii islam yorumuna yönelmişler. Biri araplara yakınlaşmış, öbürü perslere. Siyasi ayrılık, dini ayrılıktan yüzlerce yıl önceyken nasıl dini ayrılıktan gelen siyasi ayrılık oluyor ? Sonra sana bir şey söyledim daha önce. Madem dini ayrılık hep. Niye Aleviler hep siyasi olarak ayaklandılar ? Sana göre hep dinsel unsurlar öne çıkmalıydı. Ama hep siyasi unsurlar öne çıktı değil mi? İşte Türkiye tarihi. Bırak uzak tarihi. Yakın tarih. Bak arkadaşım. Bugünden geriye doğru gitmek. Geçmişi bugünden değerlendirmek. Ve bu işte temel hata olan Sonuçlardan, sebeplere varmak senin yaptığın. Daha önce örnek verdiğim gibi. İrlanda'da katolik olan irlandalılar ingiltereyle savaşırken. İngiltere İspanya'dan protestan göçmenleri getirdi Kraliçe'ye bağlı olanları. Ve şimdi sonuçta İrlanda'da katolikler ve protestanların çatışması sonucuna bakıp yani sonucuna bakıp. İrlanda'daki çatışmanın sebebini bulmak olur senin yaptığın. Aleviler ve Osmanlı arasındaki ayrılık, önce iktidar ayrılığı, ardından kültürel ayrılık ve ardından mezhepsel ayrılık olarak oluşmuştur. Osmanlı kurulmuş diğer Türk beyliklerini bozguna uğratmıştır. Ardından onları sürgüne göndermiştir. Ardından göçebe yaşamlarından zorla düze indirmiştir. Ardından Osmanlı'ya karşı olan türkmenler şii lere yakınlaşmış, savaşta persleri desteklemiş. Ve islamın bu yorumunu benimsemişlerdir. Artı Alevilerin ne söylediği konusundada bilgi eksikliği görüyorum. Onlar dinsel değil, kültürel kimliklerini ön plana çıkartırlar. Ve taleplerinde kültürel kimlikleri öndedir. Mezheplerinden çok kültürlerine önem verirler. Rahatsız oldukları, onların kültürlerini asimile ettiğini düşündükleri islam yorumudur. Kendilerini dini kurumlarıyla değil kültürel kurumlarıyla ifade ederler değil mi? Tarihlerinde din adamlarını değil, sanatçılarını ve düşünce adamlarını ön plana çıkarırlar. Kültürel haklar dini değil. Siyasi bir konudur. Sen bugüne kadar aman illa dinim diyen kaç alevi tanıdın? Alıntı
Φ Notamatik Gönderi tarihi: 16 Mart , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 16 Mart , 2008 Arkadaşım öncelikle 1940 larda Türkiye'de esen rüzgarın ne olduğu. CHP'nin o yıllarda nasıl bir siyasi çizgide olduğu ve varlık vergisinin hangi saik ve strateji doğrultusunda gerçekleştirildiği konularında biraz eksik bilgiye sahip olduğunu görüyorum. Bir uygulama. Sevgili Cyrano, "Eksik bilgi" diyorsun, "şunu oku bunu oku" diyorsun. Bilgi nedir? Kaça ayrılır? ilk önce bunları incelemek lazım. Bilgi 2 çeşitdir. 1- Okuma veya duyma veya görme şekliyle, duyu organlarımız sayesinde başkasının bildiğini ezbere alma yoluyla edinilen bilgi: Ben bu tür bilgi çeşidine fazla itibar etmem. Bu tür bilgi kopyala yapıştır cinsinden bilgidir ve forumlarda yapılan kopyala yapıştır bilgilerden hiç farkı yoktur özünde. Çünkü internette yapılan, "Mouse'a kopyala/Sayfaya Yapıştır", bir yerlerden okuyup ezberlenen ise; "Beyine Kopyala / Sayfaya Yapıştır" şeklindedir. Birinde Mouse aracılığı ile bilgisayarın ram'ine kopyalanıp oradan yapıştırılır, öbüründe ise beyinin ram'ine kopyalanıp oradan yapıştırılır. Birinde bilgisayarının ram'i ne kadar büyükse o kadar kopyalayabilirsin, diğerinde ise hafızan ne kadar geniş ise o kadar kopyalayabilirsin. Elbette ki bu tip bilgi kullanmak hiç bilgisizlikten iyidir ama insanın kendi bilgisinin yerini tumaz. Ayrıca da kopyalanan her bilgi doğru olamayacağı için, yanlış bilgi kopyalamak da olasıdır. Yanlış bilgi ise bilgisizlikten daha kötüdür. Yanlış bilginin ise, nereden geleceği hiç belli olmaz. Bir gazeteden gelebileceği gibi, bir kitaptan da gelebilir. Okuldaki kitaptan da gelebilir. 2- Aklımızı kullanarak, kendi kanaatlerimiz neticesinde ürettiğimiz bilgi: İşte benim itibar etttiğim bilgi çeşidi budur. Her ne kadar zorunlu hallerde üstteki bilgi çeşidini de bazen kullansam dahi, genelde bu bilgi çeşidi bana göredir. Çünkü kendi aklım dururken, "her kim olursa olsun", başkasının bilgilerine güvenemem. Geçenlerde forumun birinde üyelerden biri bir kitap yazmış ve bir topicte kitabını tanıtıyordu. Bu üyenin kitap yazdığı öğrenilince kendisine duyulan saygı birden bire 10'a katladı. Oysaki aynı üye kitabında yazdığı aynı şeyleri zaten daha önce o forumda yazıyordu. Vede yazdıklarına ancak sıradan bir üyeninki kadar itibar ediliyordu. Bunu neden anlattım? Bir insan fikirlerini bir foruma yazınca ne değişiyor? Bir kağıda yazıp o kağıdı sayfalar halinde çoğaltıp dağıttığı zaman ne değişiyor? Hiç. Kitaba yazıldı diye yani illaki o anlatılanlar kutsallığa mı bürünüyor? Veya söyledikleri ağızdan söylenince güvenilmez, aynı kişi aynı şeyleri kitaba yazıp söyleyince güvenilir mi oluyor? Sırf kitap olduğu için her kitapda yazılanlar doğrumudur? Onu da yazan insan değil mi? Peki ne yapmalıyız? Kitap okumadan da sırf kendi bilgilerimizle yeni bilgiler keşfedemeyiz. Başkalarının da fikirlerine ihtiyacımız var. Ayrıca daha evvel keşfedilmiş bilgileri yeniden keşfetmeye de gerek yok. O halde kitap okumaya mecburuz. Ama kitap okumadan kitap okumaya fark var. Örneğin benim ablam kitap canavarıdır. Yemek yemez kitap okur. Hem de öyle roman filan değil, ciddi ciddi kitaplar okur. Ama gel gelelim, küçük kardeşim de onunla, "yahu ablacım sen okuyorsun okuyorsun nerene gidiyor?" diyerek şakalaşır sürekli. Şakasında da hakikatten haklı. Çünkü o kadar okumayla dahi kendine bile yetecek kadar fikir üretemiyor. Ama bir bilgi sor, ayaklı kütüphane gibi sana ne sorarsan cevaplasın. Fikir, asla alamazsın. Alsan da yanıltır seni. Peki o böyle diye biz de okumayalım mı? Hayır. Benim okuma felsefem şudur. 1- Okuduğum kitabın yazarının tarafsız bir yazar olması şarttır. Bu en önemli kriterdir benim için. Özellikle tarih, siyasi ve dini kitapları okurken buna çok daha dikat ederim. Çünkü bu konular insanların en çok taraf tuttuğu konulardır. Bu yüzden de bu tür konuların yazarlarının en az %90'ı taraflıdır. 2- Okuduğum kitabı ezberlemem. Bir kitabı okuduktan sonra o kitaptan aklımda kalan sadece kitabın en fazla %2'si olur. Geri kalanını kasıtlı olarak unuturum. Çünkü kafamda yeni bilgilere yer kalması için bunu yapmak zorundayımdır. %2 sini hafızama alıp, %98'ini unutunca okumam boşa mı gidiyor? Hayır. Kitap orda duruyor. O unuttuğum %98 den lazım olan olursa açar ordan bulurum, kitabı kafamda taşımaya gerek yok. Hele ki internet çağında bilgi bir tık ötedeyken, asla beynimi bilgi deposu haline getirip, hantallaştırmam. 3- Ben kitapları lazım olduğu zaman okurum, o sıralar hangi konuyu kafama takmışsam, o konuyla ilgili kitabı alır okurum. Rastgele kitap alıp okumam. Popülerdir diye bir kitabı da alıp okumam, "herkez okumuş ben de okuyayım" diyerek de kitap alıp okumam, sırf kültürüm artsın diyerek de kitap alıp okumam, keyif almak için de kitap alıp okumam. Çünkü vakit sokaktan bulunmuyor. Ona ayıracağım vaktimi daha akademik harcayabilirim. Bu şekilde kitap okuyacağıma hiçbirşey okumayarak, sadece düşünme yoluyla, boş bir duvara bakarak bile yeni şeyler öğrenebilirim. Ben öğrendiğim en önemli bilgilerimi, hatta kitaplarda bulamadığım bilgilerimi boş duvara bakarak öğrendim. Düşünceden sarhoş olmuş, kendimden geçmiş bir şekilde. Sen de şimdi bana diyorsun ki; falanca kitabı oku, filanca kitabı oku". Ben kendi seçtiğim kitaba bile güvenemezken, senin seçtiğin kitabı alır okur muyum hiç? Birileri senin gibi düşünmediği için; sen sanıyorsun ki senin okuduğun kitapları okumadı da onun için senin gibi düşünmüyor. Oysaki birileri senin gibi düşünmediği için senin okuduğun kitapları okumuyor. Şimdi diyeceksin ki; "benim dediğim kitabı okuma, bu konuyu anlatan başka kitapları oku". Ben başka kitapları fazlasıyla okuyorum ama ezberlemiyorum, yukarıda anlattım. Ayrıca bu konuları anlatan bütün kitaplar aynı şeyleri anlatmıyor. Birinin kara dediğine öbürü ak diyor. O yüzden bana "bu konuları anlatan herhangi bir kitabı oku" da diyemezsin. Çünkü "herhangi" dediğin zaman, senin anlatıklarının tam tersini anlatan kitapları da okuduğumu/okuyacağımı göz önünde bulundurman lazım. Mesela Kemalizm diyorsun. Hangi Kemalizm kitabını okuyayım? Bir Kemalist'in yazdığını mı, yoksa bir şeriatçının yazdığını mı? Başka bir örnekle; Muhammed'in hayatını okuyayım değil mi? Hangisini okuyayım? Diyanetin yazdığını mı? Yoksa Turan Dursun'un yazdığını mı? Sen bana diyorsun ki; "benim benimsediğim kitapları oku, benim gibi ol. Aksi halde seni bilgisiz sayarım". Öncelikle dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu'nun senin verdiğin kaynakta alıntılanan konuşmasını vereyim ; "Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Tayyip bey de bir zamanlar "biz milli görüş gömleğini çıkardık" demişti. Ama ne yaptığını hepberaber gördük. O yüzden bir insanın ne söylediği değil ne yaptığına bakmak lazım. Sana yukardaki resmi gösterdim. Orda 1229 kişi var. Eğer onların arasında tek bir tane bile müslüman yoksa onun yaptığı Türk'çülük değil dinciliktir. Şimdi diyeceksin ki; "O Yahudileri, Ermenileri, Rumları Türk olmadıkları için sürgüne yollamışlar". Hayır Türkiyede yaşayıp da, Türk olmayan ama müslüman olanlar da var. Onlardan da hiçbiri sürgün edilmemiştir. Mesela o 1229 kişinin içinde tek bir tane bile Kürt yok. Arap yok. (Türkiye'de; özellikle Adana, Hatay ve Siirt civarlarında yaşayan birçok Arap asıllı vardır. Başbakanın hanımı da bunlardandır.) Neden Türkçülük sadece gayrımüslüm azınlıklara uygulanmış? Neden müslüman olan tek bir azınlığa bile Türkçülük uygulanmamış? Demekki bu bir dinciliktir. Buna da tarih değil, matematik derler. Tarihsiz matematik olur ama matematiksiz tarih yapılmaz. Yapılırsa taraflı olur. Matematiksiz tarih yazarlarının da kitapları alınıp okunmaz, ezberlenmez. 1950'deki DP iktidarına kadar dincilik asla ve kesinlikle iktidar şansı bulamadığı gibi. Atatürk'ün ölümünden bu yana dincilik her daim iktidardadır. İmamların derin devleti sayesinde. Buyur bak senin dediğin yıllarda ne yapılmış?: Yıl 1945: İmam hatip okulları açılmış. Yıl 1945: İlahiyat fakülteleri açılmış. Yıl 1945: İlk okulların dördüncü ve beşinci sınıflarına seçmeli din dersi getirilmiş. Yıl 1949: 4 şubat 1949'da da ilk defa CHP döneminde mecliste ezan okunmuş. Ata tekke ve zaaviyeleri kapatıyor, okullarda herhangi bir din dersi emretmiyor. Ama onun ölümünün ardından senin Kemalist dediğin kişilerin iktidarındayken, tekke ve zaaviyeler tekrar açılıyor, okullara da din dersi getiriliyor. İmam hatipler ve ilahiyat fakülteleri devlet tekkeleri ve zaaviyeleridir. Bu yıllar lise kitaplarında, "İslamiyet'in Hz Muhammed'in uydurduğu bir din olduğunun" yazıldığı yıllardır. Bir yandan "İslamiyet'in Hz Muhammed'in uydurduğu bir din" olduğunu söyleyecek, öbür yandan da İslamiyetin Muhammedin uydurduğu din olmadığını söyleyen imam-hatipleri, ilahiyat fakültelerini açacak, okullara Muhammed'in gerçek bir peygamber olduğunu anlatan din dersleri getirecek. Buna kim inanır? "İslamiyet'in Hz Muhammed'in uydurduğu bir din olduğunu" söyleyen kitap, senin dediğin gibi Atatürk'ün ölümünden sonra değil, Atatürkün zamanında Atatürk'ün emriyle yazılmış ve okullarda Atatürk'n emriye okutulmaya başlanmış kitaptır. Bahsettiğin kitap 1931 yılında basılmış ve okullarda okutulmaya başlanmıştır. 1949 da ise o Kemalist,Türkçü dediğin CHP tarafından kaldırılmıştır. Yaniolay senin söylediğine benzer bile değil, tam tersi. Devrim'in en önemli hedeflerinden biriside tabiki yerli sermaye yaratma hedefidir. Bu doğru, yerli sermaye için yapılmıştır ama Türk=Müslüman nasıl olsa mantığı ile, Müslüman-Türk yerli sermayesi için yapılmıştır. Müslüman olmak daha da önde tutulmuştur. Zira Ermeninin malının Kürt'e, Rum'un malının Arap'a geçmesinde bir sakınca görülmemiştir. Dolayısıyla sermayenin devrimin bir uzantısı olarak el değiştirmesi gerekmektedir. Ne devrimi yapıyormuş bunlar? Cumhuriyeti Atatürk zaten kurmuş, devrimleri yapmış. Atatürk'ün yarım kalan devrimlerini mi yapıyorlarmış? Yok efendim savaş zamanında gayrımüslümler karaborsacılık yapmış. Hepsi mi yapmış? Hiç bir tane bile yapmayan olmamış mı? Karabosacılık yapan tek bir tane bile Arap, Kürt veya Türk yokmuymuş? Onların niye mallarına el koyulmamış? Savaştan yıllar sonra mı akıllarına gelmiş gayrımüslümlerin karaborsacılık yaptığı? Atatürk'ün aklına gelmemiş mi bu devrim? Atatürk'ün yapmadığı bir zulümü yapmak, nerden Atatürk devrimi oluyormuş? Atatürk devrimi değilse neyin devrimidir bu? Atatürk'ün yaptığına karşı bir devrim mi? Atatürk bunlara "benden sonra şu şu şu devrimleri yapın" mı demiş? Yine bilgi eksikliği olarak gördüğüm bir konu. Din değiştirip müslümanlığa geçmiş, rum, ermeni ve yahudiler arasındanda "dönme" oldukları nufus kayıtlarıyla tespit edilenlere varlık vergisi getirilmiş ve ödemeyenleri çalışma kampına gönderilmiştir. Ve hatta Varlık Vergisi'ni anlatan "Salkım Hanım'ın Taneleri" romanı, müslümanlığa geçmiş "dönme" ("dönme" tabirini müslümanlığa geçen gayri muslim Osmanlı tebaası için verilen resmi ad olarak kullanıyorum) bir ailenin çocuğu olan yaşlı bir adamın (Halit Bey), "dönme" olduğu, ihbar sonucu anlaşılıp varlık vergisine tabi tutulmasını anlatır. Dönme müşrik sayıldığı için kampa gitmişse gitmiştir. Aksi halde dönmelerin tamamının G olarak fişlenmesi gerekirdi. Üstelik bu bile dinci bir uygulama yapıldığının bir delilidir. Çünkü insanları T ve T olmayan olarak değil, M=müslüman , D=dönme , G= gayrımüslüm olarak fişlemek dinci bir uygulamadır. Müslüman/Müslüman olmayan ayrımının yapıldığının en ala delilidir bu. Sana bu konuda bir kitap tavsiye edebilirim; Prof. Dr. Ayhan Aktar'ın "Varlık Vergisi ve Türkleştirme" adlı kitabını. Müslüman mı o? Müslümansa okumam. Çünkü bozacının şahidi bozacı olamaz. Müslümansa elbette ki dinine toz kondurmamak için taraflı yazmıştır. Zaten dinen de dini korumak zorundadır. Müslüman değilse söyle okuyayım. Müsümanın kitabını okurum fakat müslümanlık hakkında yazdığı kitabını ancak "ne yazmış" diye merakımdan okursam okurum ama asla güvenmem. Bu bir önyargım değildir. Ama yargımdır. Sermayeyi Millileştirme her ulusal devrimden sonra gerçekleştirilen bir uygulamadır. Tüm dünyada bu böyledir. En büyük devrimleri yapan Atatürk niye bunları yapmamış? Herşeyi akıl etmiş de bir bunu mu düşünememiş? Varlık vergisi uygulanma biçiminden bağımsız olarak haklı ve mantıklı bir uygulamadır. İnsanları M , D ve G şeklinde veya herhangi bir şekilde fişlemeden, insan ayırd etmeden yapılsadı haklı derdim. Ama öyle olmamıştır. Benim itiraz noktam da bu zaten, başka birşey değil. Yani demek istediğim; bir kereliğine insan ayırd etmeden bütün zenginlere ağır bir vergi getirilseydi tamam diyecektim. Zaten öyle olsaydı bu vergi tartışma konusu bile olmazdı. Türk olmayanların gerek ekonomik hayattan, gerekse siyasal hayattan tamamen temizlenmeleri noktasına varmıştır. Kürtler ve Arap'lar hariç. Senin hatan Varlık Vergisinin uygulandığı yılların Türkiye'sinin halini ve konjonktürünü göz önüne almadan. Geri dönük tespitlere yapmaya çalışmak. Ben geriye dönük tesbitler elbette yapacağım. Ama geriye dönük tespitlerimle kimseyi cezalandırmak taraftarı değilim. Bunu yapan esas, senin korumaya aldığın kişilerdir. Savaş zamanında karaborsacılık yapan olduysa, aradan yıllar geçtiği halde bunları cezalandıracak bir kanun yoksa, geriye dönük bir kanun çıkarıp insanların varını yoğunu elinden almak vicdansızlığın alasıdır. Haydi malının bir kısmını aldın be insaf; hepsini ne diye alırsın. Bütün gayrımüslümler ve üstelik de bütün mallarını mı karaborsadan kazandı? Haydi hiç acımadan bütün mallarını aldın, parasını da aldın, beş kuruşsuz kalmış adamı ne diye çalışma kamplarına sürgün edersin? Artık Kemalizm diyorum. Kemalizm 1950'ye kadar bu ülkeyi yöneten ideolojidir. Asla öyle birşey yok. Şimdiye kadar gelmiş geçmiş zaman içinde tek bir Kemalist vardır. O da Mustafa Kemal Atatürk'tür. Başka da bir Kemalist yoktur. Olsaydı başka bir Mustafa Kemal daha çıkardı. İnsanlık değerlerine ezelden beri sahip değildir. Sevgili arkadaşım Cyrano, Birkaç bin yıl öncesinden bahsediyor olsaydık, sana biraz olsun hak verecektim. Ama bu olaylar daha dünkü olaylar. O çalışma kamplarına gönderilenler arasında hala yaşayanlar bile var. Bin yıl önce savaşı kaybedip esir düşenin kazananın kölesi ve mülkü olması suç değildir. Şuçtur. Tek fark o zamanlar bunun suç olduğunun bilinmemesi veya kabullenilmesidir. Üstelik bu gün bile dünyada gerçek köleler var bazı İslam ülkelerinde. Aradan bin yıl daha geçse bugün onların yaptıkları suç olmamış mı olacak? Şimdi diyeceksin ki; "ama onlar köleliğin dünyada kaldırılmasına rağmen köle uygulaması yapıyorlar". Bundan bin yıl önce kölesini azad eden yokmuydu? Hatta sırf zad etmek için köle satın alanlar yokmuydu? Demek ki doğruyu o tarihte de bulmak isteyen bulabiliyormuş. Hiç biri köleliğin ne kadar barbar ve vahşice bir şey olduğunu yazmışlar mı? Senin bir müslüman olarak bunları söylememen gerekir. Çünkü köleciliğin vicdansızlık olduğunu senin kitabının yazması gerekir. Yazıyorsa en azından Kuran'dan görüp, köleciliğin kötü birşey olduğunu yazanların olması gerekir. Bu yüzden "Hiç biri köleliğin ne kadar barbar ve vahşice bir şey olduğunu yazmışlar mı?" diyemezsin. Çünkü Kuran'dan dolayı yazmış olmaları gerekirdi. Hatta sadece Kuran değil, İncil ve Tevrat zamanında da birileri o kitaptan öğrenip yazmış olması gerekir senin inancına göre. Eğer o kitaplarda böyle birşey yazmıyorsa da, o halde o kitaplar da sahte demektir. Bunu da söyleyemeyeceğine göre bu yukardaki cümlen senin inancına çok ters. Arkadaşım bana ajitasyon yapman gereksiz. Sana tavsiyem kimseyi ajitasyon yaparak tartışacağın kadar küçük görme. Hiç böyle küçük görme niyetim yok. Öyle gözüktüysem özür dilerim. umarım anlamışsın. Anladım anlamasına ama kabullenmiyorum. Bana göre yanlış yanlıştır. Bunun tarihi hiçbirşeyi değiştirmez. "O zaman öyleymiş" deyip o zamana has yanlışları mazur görürsek, o halde bu zamanın yanlışlarını da "bu zaman böyle" diyerek mazur görmemiz gerekir. Evet o bahsettiklerin o zamanın yanlışlarıdır, bu zamanın yanlışları değildir. Ama o zamanın yanlışlarıdır. Bilmedikleri için yanlış yapsalar dahi, bilmedikleri için yanlış yapmışlardır. "Bilmedikleri için doğru yapmışlardır" diyemeyiz, "bilmedikleri için yanlış yapmışlardır." diyebiliriz. Sen o çağda doğsaydın bunu yanlış ve çağdışı bir uygulama olarak mı görecektin ? Neden olmasın? Ben bugünkü bazı uygulamaları çağdışı görebiliyorsam, bazı şeyleri haksızlık, hukuksuzluk olarak görebiliyorsam, o zamanda yaşasaydım neden hiçbir haksızlığı göremeyecekmişim? Görenler yokmuymuş? Varmış ki; o çağ dışı uygulamalar, onların sayesinde kalkmış. Görenler olduğuna göre, ben de o çağda yaşasaydım, benim de görebilme ihtimalim olurdu herhalde. Hristiyanlar tarafından ele geçirildi. Endulus'te bir tane müslüman kalmadı. Başka birisinin yaptığı bir ayıp, ötekinin ayıbını örtmez. Aynı ayıbı bin kişinin bini de yapsa; bin kişi ayıp yapmıştır. Bir çocuğa "şu camı niye kırdın" dediğin zaman, çocuk sana; "Hasan da öbür camı kırdığı için ben suçsuzum" diyemez. Artı kusura bakmada önce birazcık bilgi sahibi olsan önce. Cizye varken gayri muslimler terk mi etmiş Osmanlı'yı? Başka yerlere mi gittiler? Bunu nereden çıkardın sen ? Ders veriyormuş gibi görünmemek için. Ne zaman gitmişler dikkat et dedim dimi sana. Kusura bakmada arkadaşım istersen bir ortaokul tarih kitabı oku. Ben senin tarih bilgine karşı akıl kullandığım için beni atijasyon yapmakla suçluyorsun. Ama kendin başkasına "bilmiyorsan bu m.ku git okulunda oku" diyorsun. Gayrımüslüm nereye gitsin? Bir insanın doğuduğu büyüdüğü toprakları terk etmesi öyle kolay birşeymidir? Hele o devirde? Giden olmuşmudur? Olmuştur haliyle. Gitmeyen de kalmıştır. Ama bunun ne önemi var? İster kalır ister gider. Önemli olan cizye denen uygulamanın adil bir uygulama olup olmadığıdır. Adalet mağdurun ülkeden gidip gitmemesiyle yada gidememesiyle ölçülemez. Sonra sana bir şey söyledim daha önce. Madem dini ayrılık hep. Niye Aleviler hep siyasi olarak ayaklandılar ? Sana göre hep dinsel unsurlar öne çıkmalıydı. Ama hep siyasi unsurlar öne çıktı değil mi? Hayır, alevilerin derdi din derdidir. Kültürel mesele değildir. Neden? 1- Aleviler zorunlu din dersinden son derece rahatsız. Din dersi ne meselesi? Din meselesi. Aleviler, Diyanet'ten son derece rahatsız. Diyanet ne kurumu? Din kurumu. Aleviler cem evlerinin yasal statüte olmamasından son derece rahatsız. Cem evleri ne evleridir? Din evleridir. Aleviler imam-hatip okullarından son derece rahatsız. İmam hatipler ne okulu? Din okulu. Aleviler kültürel yönden rahatsız değildir. Her türlü kültürel etkinliklerini yapabiliyorlar, kimse de onlara karışmıyor. İnanmıyorsan, alevilerin AB mahkemelerinde ne üzerine dava açtıklarına bak anlarsın. Siyasi ayrılık da olamaz çünkü alevilerin din partileri hariç, hemen hemen her partiden seçmeni var. Çoğunluğu da CHP'li. CHP'li olmakla siyasi rahatsızlık duymuş olsalar, diğer sunni CHP'lilerin de siyasi rahatsızlık duyması gerekirdi. Alevilik bir siyasi ideoloji değil bir dinin mezhebidir. Zaman zaman belli siyasi gurupları, kişileri, şahları destekleseler dahi, dini haklarına kavuşabilme ümidinden kaynaklanmaktadır. Başka da birşey değildir. Kaldı ki diyelim ki aleviler kültürel yönden rahatsız. Kültürel farklılık nerden geliyor? Yine din farklılığından. Çünkü dinler kültürleri en az %80 etkileyen faktörlerdir. Rahatsız oldukları, onların kültürlerini asimile ettiğini düşündükleri islam yorumudur. Tamam işte bak sen kendi ağzınla söylüyorsun. "islam yorumu" ne demek? Bir dinin yorumu. Çünkü İslam bir dindir. Demek ki mesele din meselesi. Sen bugüne kadar aman illa dinim diyen kaç alevi tanıdın? "İlla dinim" diyen tek bir alevi bile tanımadım. Çünkü aleviler sunniler gibi dinci değildir. Ama bunun anlamı dini haklarını istemiyorlar manasına gelmez. Dini uygulamalardan rahatsız olmak için illa ki dinci olmak gerekmez. Hatta dinli olmak bile gerekmez. Ben de bir dinsizim ve bu ülkedeki devletin dini uygulamalarından rahatsızım. Hatta alevilerden daha rahatsızım çünkü onlar en azından İslam mensubu. Ben ise tamamen dinsizim. Gördüğün gibi; "illa dinim" demeleri şart değil. Sevgili Cyrano, Ben seni anlamıyor değilim anlıyorum. Belki de sen de beni anlıyorsun. Fakat bir sorun var ki; sen beni anlamamak zorundasın. Nedenine gelince; sen bir müslüman olarak "cizye insanlık dışı bir uygulamaydı" diyemezsin, çünkü cizye Kuranda emrediliyor. O halde onun yerine ne demen lazım; "o zamanlar bunu yapmak doğruydu". "Kölecilik insanlık dışı bir uygulamaydı" da diyemezsin çünkü senin peygamberinin bile onlara kölesi vardı. O halde ne demek zorundasın; "kölecilik o zaman için doğruydu". 4 kadına kadar müsade edilmesine de "utanç verici" diyemezsin çünkü senin kendi peygamberinin bile onlarca hanımı vardı, üstelik kitabında bile buna müsade ediliyor. O halde ne yapman lazım; "bunları yapmak o zamanlar için iyiydi" demen lazım. Bu örnekleri çoğaltabiliriz ama gerek yok. Ama ben şuna eminim ki; sen bir müslüman değil de, dininde bunların olmadığı bir dinden olsaydın, şu anda benimle birlikte bunları kınayacaktın. Bu yüzden ben sana ne yazarsam yazayım, sen bana yine aynı türden cevapları vermek mecburiyetindesin. Mecbursun buna. O halde biz en iyisi seninle bu tartışmayı boşu boşuna sürdürmeyelim. Eğer sen sürdürmek istersen, ben da sana elimden geldiğince en kısa cevaplar vererek konuyu kapatacağım. Çünkü zaten vaktim kısıtlı olduğu için çok az ileti yazabiliyorum, bir de bu konuya takılıp kalırsam başka önemli gördüğüm konulara girecek vaktim kalmaz. Aynı şey senin için de geçerli. Bu yüzden uzatmasak iyi olur, ama yine de emeklerin için teşekkür ederim. Saygılar, sevgiler. Alıntı
Φ C1LG1NTURK Gönderi tarihi: 16 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 16 Mart , 2008 Kardeşim haklısın ama bir yere kadar.İşleyişin tek yönlü bir tek sünni müslümanları almışsın.Bence senin için problem din konusunda sünnilik değil müslümanlık haksızmıyım?yoksa bu devlette bugüne kadar her dinden insan her şekilde rahat yaşadı ve yaşıyorda fakat istekler gün geçtikçe artığı için ve Türkiye çok lezzetli bir pasta olduğu için herkes kaymağından alma ve asıl müslüman olan bizlere sadece kırıntılarını bırakma telaşında...yoksa hepimiz kardeşiz ------------------------------------------------------------------------------------------------------------- YAŞASIN ATATÜRK,ATATÜRK İLKE VE İNKILAPLARI VE LAİK TÜRK CUMHURİYETİ ------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 17 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 17 Mart , 2008 Sevgili Cyrano,Ben seni anlamıyor değilim anlıyorum. Belki de sen de beni anlıyorsun. Fakat bir sorun var ki; sen beni anlamamak zorundasın. Nedenine gelince; sen bir müslüman olarak "cizye insanlık dışı bir uygulamaydı" diyemezsin, çünkü cizye Kuranda emrediliyor. O halde onun yerine ne demen lazım; "o zamanlar bunu yapmak doğruydu"."Kölecilik insanlık dışı bir uygulamaydı" da diyemezsin çünkü senin peygamberinin bile onlara kölesi vardı. O halde ne demek zorundasın; "kölecilik o zaman için doğruydu". 4 kadına kadar müsade edilmesine de "utanç verici" diyemezsin çünkü senin kendi peygamberinin bile onlarca hanımı vardı, üstelik kitabında bile buna müsade ediliyor. O halde ne yapman lazım; "bunları yapmak o zamanlar için iyiydi" demen lazım. Bu örnekleri çoğaltabiliriz ama gerek yok. Ama ben şuna eminim ki; sen bir müslüman değil de, dininde bunların olmadığı bir dinden olsaydın, şu anda benimle birlikte bunları kınayacaktın.Bu yüzden ben sana ne yazarsam yazayım, sen bana yine aynı türden cevapları vermek mecburiyetindesin. Mecbursun buna. Öncelikle iki hususta uyarma ihtiyacı hissediyorum seni. Kafanda insan prototipleri oluşturmuşsun ve karşındaki insanları "o halde şöyle olmalıdır" şeklinde tasnifliyorsun. Bu forumda yenisin anladığım kadarıyla. Ukalalık olarak almazsan, bu forumda karşıt görüşte olsun, aynı görüşte olsun, aynı şeyi desteklesin veya çok sert tartışmalar yapsın, CYRANO'nun tarih bilgisi konusunda tüm tartıştığı forumdaşlarının fikri aynıdır. Benimle tartışırken işi bana hakaret etmeye vardıran forum üyeleri dahi, tarih bilgim konusunda olumsuz bir eleştiri getirmezler. O yüzden, kalkıp beni "dini şartlanmışlık" dolayısıyla bunları söylediğimle itham etme. Bu tavrıda iyi bilirim. Yani bazı insanlar kendilerinin mutlak haklı olduğuna inanıp. Aksini söyleyenlerin bilgi dolayısıyla değil çeşitli faktörlerden böyle konuştuğuna inanırlar. Fakat bu çirkin bir usluptur. Açıkçası bilimsel kaynaklarla ilgili yaklaşımında eski ve ucuz bir yaklaşım. Okumayı ezbercilik olarak algılamak bu kaba mantığı süslemek için mizah yapmaya çalışmakta öyle. Bunada alışkınım. Tarih konusunda eksik bilgisi olanların sarıldığı iki can simidi vardır. Birisi "resmi tarih" söylemi, diğeri "kitabi bilgi" yergisi. Tabi en makbulu "sağsan soldan duyma" bilgilerdir değil mi? Arkadaşım artı sen işi abartmışsın. Ayhan Aktar gibi gerek yurt içinde gerek yurtdışında saygın bir bilim adamımızın çalışmasını "müslümansa tarafsız olamaz" şeklinde değerlendirmek tek kelimeyle komik. Bilimadamlarının dinleri, ırkları, dilleriyle değil eserleri ve çalışmalarıyla değerlendirileceğinide öğrenmiş olman gerekirdi. Sağsan soldan duyduğu yarım yamalak söylemler bilimsel kaynaklar karşısında geçersiz olduğunda "ben sadece kendi aklıma güvenirim, benim söylediğimin aksini iddia ediyorsa mutlaka taraflıdır, başkasının bilgisine güvenmem" şeklindeki söylemlerde aynı derecede komik. Mesele evde kendi kendine doktor olan varsa bilmem tabi. "Kitap okumadan sırf kendi bilgilerimizle yeni şeyler keşfetmeliyiz" bu nedir ya. Kitap okumadan tarih hakkında bilgi sahibi olamazsın. Bilgi sahibi olmadan katı fikir sahibi olmak ise bambaşka bir problemdir zaten. Bunun sonucuda bu olur zaten. Tüm dünyada, "türkçülük ve türkleştirme hareketi" nin en önemli uygulamalarından birisi olarak görülen Varlık Vergisinin dini bir hareket olduğunu iddia etmek. Bunuda kitap okumadan kendi aklımla yenişeyler keşfetmek olarak adlandırmak. Ayrıca bu konuları anlatan bütün kitaplar aynı şeyleri anlatmıyor. Birinin kara dediğine öbürü ak diyor. O yüzden bana "bu konuları anlatan herhangi bir kitabı oku" da diyemezsin. Arkadaşım varlık vergisinin dini bir hareket olduğunu iddia eden herhangi bir bilimsel kaynağın varsa onu koy ortaya. Bu kadar basit. Saygın bir sosyoloğumuzun bu alanda yaptığı ve dünyada kabul edilmiş çalışmasını "müslümansa tarafsız olamaz" şeklinde değerlendirmek çok geri bir mantık. Yani senin bu konuda okumadan edindiğin "bilgi" muhakkak doğru. Aksi mümkün değil, ya dincilik, ya taraflılık, yada başka bir şeydendir. Bu mu? Tayyip bey de bir zamanlar "biz milli görüş gömleğini çıkardık" demişti. Ama ne yaptığını hepberaber gördük.O yüzden bir insanın ne söylediği değil ne yaptığına bakmak lazım. Sana yukardaki resmi gösterdim. Orda 1229 kişi var. Eğer onların arasında tek bir tane bile müslüman yoksa onun yaptığı Türk'çülük değil dinciliktir. Şimdi diyeceksin ki; "O Yahudileri, Ermenileri, Rumları Türk olmadıkları için sürgüne yollamışlar". Hayır Türkiyede yaşayıp da, Türk olmayan ama müslüman olanlar da var. Onlardan da hiçbiri sürgün edilmemiştir. Mesela o 1229 kişinin içinde tek bir tane bile Kürt yok. Arap yok. (Türkiye'de; özellikle Adana, Hatay ve Siirt civarlarında yaşayan birçok Arap asıllı vardır. Başbakanın hanımı da bunlardandır.) Neden Türkçülük sadece gayrımüslüm azınlıklara uygulanmış? Neden müslüman olan tek bir azınlığa bile Türkçülük uygulanmamış? Demekki bu bir dinciliktir. Buna da tarih değil, matematik derler. Tarihsiz matematik olur ama matematiksiz tarih yapılmaz. Yapılırsa taraflı olur. Matematiksiz tarih yazarlarının da kitapları alınıp okunmaz, ezberlenmez. Arkadaşım öyle okumadan akıl yürüterek bilgi sahibi olunamıyor işte. Kent burjuvazisi içinde araplar, kürtler mi vardıda onlara karşıda uygulanmış olsun. İnsan bu kadar ısrarcı olmadan, ve karşısındakini birşeylerle itham etmeden önce konu hakkında birazcık okur ya. Varlık Vergisi kent burjuvazisine karşı uygulanmış bir uygulamadır. Bu zümrede, rum, ermeni ve yahudilerden oluşmaktadır. Kent Burjuvazisi diyoruz, Adana, Hatay, Siirt diyorsun. Doğru kitap okunmaz onun yerine böyle maç yorumlar gibi tarih yorumlanmaya kalkışılır. Sen nerede okudun, nereden duydun Varlık Vergisi'nin dini bir uygulama olduğunu. Yok sen okumadan kendi aklınla yeni şeyler keşfediyorsun. Tarihçiler, bilim adamlarıda ya şartlandıkları için, yada taraflı oldukları için aksini iddia ediyorlar. Şöyle bilimle, tarihle, gerçekle alakası olmayan saçma sapan söylemleri zikredip. Ardından "sen müslümansın o yüzden dediklerimi kabul etmiyorsun" şeklinde bahanelerin arkasında saklananlar sırf bir şeyi reddettiklerinde kendilerinin birden bire okumadan etmeden bilmsel ve gerçekçi olacaklarını sanıyorlar ya. Ona şaşırıyorum işte. Müslüman mı o? Müslümansa okumam. Çünkü bozacının şahidi bozacı olamaz. Müslümansa elbette ki dinine toz kondurmamak için taraflı yazmıştır. Zaten dinen de dini korumak zorundadır. Müslüman değilse söyle okuyayım. Ben bilime ve bilgiye bu kadar kaba ve geri bir bakış görmedim açıkçası. Bilimsel kaynakları değerlendirme kıstasına bakarmısın. Arkadaşım senin bu söylediğinin en yobaz ve gerici zihniyetin söylemi ve bakışından bir farkı var mı? Anladım anlamasına ama kabullenmiyorum. Bana göre yanlış yanlıştır. Bunun tarihi hiçbirşeyi değiştirmez. "O zaman öyleymiş" deyip o zamana has yanlışları mazur görürsek, o halde bu zamanın yanlışlarını da "bu zaman böyle" diyerek mazur görmemiz gerekir.Evet o bahsettiklerin o zamanın yanlışlarıdır, bu zamanın yanlışları değildir. Ama o zamanın yanlışlarıdır. Bilmedikleri için yanlış yapsalar dahi, bilmedikleri için yanlış yapmışlardır. "Bilmedikleri için doğru yapmışlardır" diyemeyiz, "bilmedikleri için yanlış yapmışlardır." diyebiliriz. Bak bir şey sormuştum. Sen yanlış doğru kavramlarına, doğuştan mı sahip oldun? Yoksa başkaları mı öğretti sana bunları? Sırf dine inanmamak seni bilimsel bakışa sahip yapmaz. İnsanlık değerlerini zaman içinde oluşturmuştur. Ve doğru yanlış insanlık değerlerine göre ölçülür. O çağda yaşıyan insanlar için bu yanlış değildir. Bizim için şu an yanlıştır. Bu bilimsel bakıştır. Kölecilik 1000 yıl önceki insanlığa göre yanlış değildir. Bize göre yanlıştır. Bugün bize doğru gelen şeyler bin yıl sonraki insanlara belki yanlış gelecektir. İnsanlar ve devletler yaşadıkları çağın şartları ve değerlerine göre değerlendirilir. Dünya ekonomik sisteminin kölecilik ve yarı kölecilikten ibaret olduğu bir çağda. Cizye gibi bir vergi karşılığında sömürge halklara kısmı otonomi tanımak ileri ve iyi bir uygulamadır. O devlet ve insanlar değerlendirilecekse cizye onları kötü değil iyi yapar. Senin yürüttüğün çarpık mantık şöyledir. Atatürk monarşiyi yıkıp yerine Cumhuriyeti kurmuştur. Tek partili bir rejimdir kurulan Cumhuriyet. Senin gibi mantık yürüten birisi şöyle söyler ancak "Atatürk bir diktatördür, çünkü tek partili bir rejim kurmuştur" Niye? Çünkü bugün tek partili bir rejim diktatörlük olur ve hiçkimse kabul etmez. Bakar bugünün siyasi ortamına, demokrasi anlayşına, dünya parlamenter sistemine "aha" der, "Atatürk diktatördü, çünkü tek partili bir rejim kurmuş". Yada senin gibi "kötüdür yanlıştır, ama yanlış olduğunu bilmiyordur" der. Senin yaptığının bundan farkı yoktur işte. Oysa bilimsel ve gerçekçi bakış. Atatürk'ün Cumhuriyeti kurduğu yılların şartları, dünya konjonktürü, demokrasinin gelişkinlik derecesi, dünya parlamenterizminin durumu gibi unsurları gözönüne alıp değerlendirme yapmaktır. Onun yerine 2008 yılından 1923 yılına bakıp "Aha bakın adam tek partili rejim kurmuş, bu kötüdür, diktatörlüktür" demek gibi. Ve bunun adınıda okumadan "kendi aklınla yeni şeyler keşfetmek " olarak koymak. Ben senin tarih bilgine karşı akıl kullandığım için beni atijasyon yapmakla suçluyorsun. Bu akıl kullanmak değil. Bu tarihi futbol maçı yorumlar gibi yorumlamaya çalışmak. Tarih, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunacak bir saha değildir. Daha önce söylediğim gibi tarihi olaylar hakkında bugünün siyasi ihtiyaçları ve siyasi söylemleri için geriye dönük tarih yazma gayreti ise saçmalıktır. Varlık Vergisi, dini değiş şovenist bir uygulamaydı demekte. Şeriatçılığı desteklemek anlamına gelmez. Böyle saplantılar fena. Dönme müşrik sayıldığı için kampa gitmişse gitmiştir. Aksi halde dönmelerin tamamının G olarak fişlenmesi gerekirdi.Üstelik bu bile dinci bir uygulama yapıldığının bir delilidir. Çünkü insanları T ve T olmayan olarak değil, M=müslüman , D=dönme , G= gayrımüslüm olarak fişlemek dinci bir uygulamadır. Müslüman/Müslüman olmayan ayrımının yapıldığının en ala delilidir bu. . Dimi şöyle olmuştur, böyle olmuştur . Şeriatçılıkta "dönme" yoktur. Bir kişi islamiyeti kabul ettikten sonra müslüman kabul edilir. Dönmelerin müşrik sayıldığınıda nereden çıkardın diye sormayacağım. Çünkü "kendi aklımla keşfettim" dersin. Müşrik, açık açık Allah'ı reddedenlere denir. Dinini ,adını değiştiren insanlar bile nufus kütüklerinden, ermeni, yahudi, rum dönmesi oldukları tespit edilip varlık vergisine tabi tutulmuştur. Halen bu dini bir uygulamadır diyorsun. Öyle olsa islamiyete geçenlere niye dokunsunlar. Artı 1940'lardaki yönetimi "dinci, imamların derin devleti" olarak adlandırman gerçekten bu konulara çok yabancı olduğunu gösteriyor. Birde dayanaklarına bak. Yok artık ya. Yıl 1945:İmam hatip okulları açılmış. Yıl 1945: İlahiyat fakülteleri açılmış. Yıl 1945: İlk okulların dördüncü ve beşinci sınıflarına seçmeli din dersi getirilmiş. İmam Hatip Okulları 1924 yılında açıldı. İlk ilahiyat fakultesi 1924 yılında açıldı. 1924 yılında zorunlu din dersi ilkokul müfredatına kondu. Şimdi sana arkadaşım "tevhid-i tedrisat" kanununa bir göz atsan derim. Ama ne gerek var dimi okumaya. Milli Eğitim Bakanlığı’nca, yüksek din uzmanları yetiştirmek için, Üniversitede bir ilahiyat fakültesi açılacak ve imamet ve hatiplik gibi dini hizmetlerin görülebilmesi için de ayrı okullar açılacaktır Tevhid-i Tedrisat Kanunu Madde: 4 Sen şimdi Atatürk'ünde Atatürkçü olmadığını falan iddia edersin "okumadan kendi aklınla yeni şeyler keşfederek" Demekki neymiş arkadaşım. Okumadan maç yorumlar gibi tarih yorumlamak yerine okumak gerekiyormuş. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 17 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 17 Mart , 2008 Sıkı bir kafir olmam rağmen, seçimlerde genellikle oy kullanmamma rağmen, son seçimde oyumu ısrarla AKP'ye verdim. Oyumu yine AKP'ye vereceğim Ben hala bu noktada takılmış durumdayım. Sonrasını tartışmaya değer bulmuyorum ve katılmıyorum. Notamatik, önce bu düşünceni bir gözden geçir derim. Başımıza ne geliyorsa bu "türban mı? Tabii, hay hay, ne demek? Erkekler de çember sakalla girsin!" anlayışı yüzünden geliyor. Atalım kömürü, atalım kömürü, kazan patlasın. Ölen, yaralanan? Eh ne yapalım? Devrim için zorunlu! Bir ayrı konu, "kafir" tanımlaması. Kendini tanımlarken dini referanslarla (negatif de olsa) tanımlamaman gerek diye düşünürüm. Bu da aynı tavır. Kazan patlasın diye aşırı kömür atma anlayışı. Bizim ateşle oynayacak lüksümüz yok. Bu lüksü dinciler "iş nereye varırsa varsın, yeter ki Kemalist cumhuriyet yıkılsın" diye tepe tepe kullanıyorlar. Ekmeklerine yağ sürmek ne demektir, ben değerlendirmeyeyim artık, varın siz değerlendirin. Alıntı
Φ Notamatik Gönderi tarihi: 18 Mart , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 18 Mart , 2008 Cyrano, eğer bunu bilerek yaptıysan bu yaptığın şey hiç etik değil. Bilmeyerek yaptıysan da aşağıda sana başka bir şey söyleyeceğim ama önce benim ne dediğimi, senin ise benim lafımı nasıl değiştirdiğine bir gözat önce şurda: Ben bunu demişim: Kitap okumadan da sırf kendi bilgilerimizle yeni bilgiler keşfedemeyiz. Sen de bunu söylediğimi iddia etmişsin: "Kitap okumadan sırf kendi bilgilerimizle yeni şeyler keşfetmeliyiz" bu nedir ya. Bu nedir şimdi? Benim söylediğimin "tam tersini" getirip sanki ben söylemişim gibi sunmak doğru bir davranış mı? Üstelik de bütün iletini benim söyleMEdiğim bu kelimeye dayanarak yazmışsın. Eğer bunu yanlışlıkla yaptıysan mesele yok ama bu da senin okuduklarını nasıl okuduğunu gösterir. Yani okuduğun tarih kitaplarından da anlamak istediğin gibi anladığını gösterir. Bu da zaten benim sana söylediğim şeyi ispatlar. Bu kelime diyelim ki gözünden kaçtı, ama benim yukarda kitap okumanın gerekli olduğunu söylediğim başka cümlelerim de var, onları da atlamışsın. Kafanda insan prototipleri oluşturmuşsun ve karşındaki insanları "o halde şöyle olmalıdır" şeklinde tasnifliyorsun. Hayır bunu yapan ben değilim, "insan prototipi oluşturmak" benim işim değildir, bunu dinler ve tek tip oluşturmak isteyen devletler yaparlar. Benim yaptığım ise, dinlerin ve devletlerin oluşturduğu bu insan prototiplerini sadece görmek. Sen bunu dinle alakalı yazımdan dolayı yazmışsın. Söylediğim doğrudur. Sen din bakımından bir prototip olmak zorundasın. Mesela senin Muhammed'in "dini oluşturma bakımından" yaptığı hataları görme veya söyleme veya düşünme diye bir özgürlüğün yoktur. Bu söylediğim açısından bütün müslümanlar aynı proto tipin içinde olmak zorundadır. Muhammed'in "dini oluşturma bakımından" bir hatasını söylersen bunu düşünmekten vazgeçeceğim. Allah'ın demiyorum Muhammed'in diyorum. Mesele "bazı ayetleri indirmeyi unutmuş" benzeri bir laf edemezsin. Yada "ben Allah'ın yerinde olsam, şöyle bir ayeti de indirirdim" diyemezsin. Diyebiliyorsan söyle vazgeçeyim bu iddiamdan. Daha buna benzer sizin hepinizi aynı kalıba sokan yüzlerce örnek sayabilirim. O halde sizi belli bir prototip içine sokan ben değilim sizin dininiz. Ben de sadece yapılanı görüyorum, hepsi bu. Şimdi yine yanlış anlayıp, "bütün müslümanlar a-dan z'ye, bütün huyları bakımından aynımıdır?" diyeceksin. Hayır bütün huyları bakımından aynı değildir ama din bakımından hepsinin uymak zorunda olduğu belli başlı olmazsa olmaz kriterler vardır. CYRANO'nun tarih bilgisi konusunda tüm tartıştığı forumdaşlarının fikri aynıdır. Benimle tartışırken işi bana hakaret etmeye vardıran forum üyeleri dahi, tarih bilgim konusunda olumsuz bir eleştiri getirmezler. Yani "bütün forumdaşlar ben tarihten bahsettiğim zaman susarlar" demek istiyorsun. Bu söylediğin bu manaya geliyor çünkü. Yada öyle değilse ve senin tarih hakkında söylediğin bir şeye itirazı olanlar varsa; bu da senin her tarih bilgine herkezin katılmadığını gösterir. Tarih bilgin çok olabilir, her insanın birbirinden farklı ilgi alanları vardır, seninki de tarihtir. Ama senin tarih bilginin çok olması, her tarih bilginin de doğru olduğu manasına gelmez. O bilgileri tarafsız kullandığın manasına da gelmez. Yani bazı insanlar kendilerinin mutlak haklı olduğuna inanıp. Aksini söyleyenlerin bilgi dolayısıyla değil çeşitli faktörlerden böyle konuştuğuna inanırlar. Fakat bu çirkin bir usluptur. Yine aynı şeyi tekrarlayacağım. Her konuda değil ama bazı konularda din sizi sınırlandırmıştır. Sen de sınırını aşamazsın. Aşarsan zaten dinden çıkmış olursun. Mesela Allah'a en ufak bir eleştiri dahi getirme hakkın yok. Bu senin sınırındır. Sadece senin değil, bütün müslümanların sınırıdır. Yani "bu dinde şu kusurlar vardır ama ben yine de İslamın gerçek bir din olduğuna inanan bir müslümanım" diyemez hiç kimse. Bunu söylemek sadece dine değil, mantığa da aykırıdır. Sen dinini sevmek zorundasın. "Dinimi sevmiyorum" deme hakkın yok. Dinini sevdiğine göre; ona toz kondurmak istemezsin tabiki. Sen belki "ben istisnayım" diyebilirsin ama benim de senin istisna olduğunu bilmem için bana kanıt göstermen lazım. Nerden bileceğim ben senin istisna olduğunu? İstisna olduğuna dair bir sebep söyle, inanayım. Tabi en makbulu "sağsan soldan duyma" bilgilerdir değil mi? Niye benim kitabımda yazanlar sağdan soldan duyma bilgi oluyormuş da seninkiler, öyle olmuyormuş? Ayrıca senin kitabında yazanların sağdan soldan duyma bilgi olmadığı ne malum? Diyeceksin ki onlar professör. Benimkiler de professör. Professörler tarafsız olur diye bir kaide mi var? Her professorun soylediği bir diğerinin soylediği ile birebir aynı mı? Hele ki çalıntı makalelerle birilerinin professor yapıldığı bir ülkede. saygın bir bilim adamımızın çalışmasını "müslümansa tarafsız olamaz" şeklinde değerlendirmek tek kelimeyle komik. Müslüman olup da tarafsız olabilir. Hatta senin "yapılması şarttı" dediğinin aksine varlık vergisi için "bir müslüman olarak utanç duydum" diyen yazarlar da var. Ama müslümanların "din karşıtı yazılara karşı", mantık kullanmadan, direk olarak İslam tarafını tuttuğunun gerçeğini değiştirmez. Dine laf gelmeyen durumlarda kendiliğinden; bazı şeyleri itiraf edebilir ama dine laf söylendiği zaman ister istemez taraf tutar. Ben de dine laf söylediğim için senin yaptığın da bu. Şu halde senin bana "hem İslam dininin getirdiği olumsuzlukları anlatan hem de "ben müslümanım"" diyen bir bilim adamının "yazdığı bir kitabı" gösterme mecburiyetin var. Sadece 1 tane numune istiyorum, 2 tane bile değil. Sana söz, o getirdiğin numuneye istisna bile demeyeceğim. Eğer getiremezsen, benim iddiam doğru demektir. Eğer müslümanların dini ilgilendiren bütün konularda yer aldığı taraf, hiç istisnasız mutlaka İslam tarafıysa elbetteki benim iddiam doğrudur. Aksi ispatlanana kadar. Evet, bekliyorum vereceğin örneği. Arkadaşım öyle okumadan akıl yürüterek bilgi sahibi olunamıyor işte. Kent burjuvazisi içinde araplar, kürtler mi vardıda onlara karşıda uygulanmış olsun. İnsan bu kadar ısrarcı olmadan, ve karşısındakini birşeylerle itham etmeden önce konu hakkında birazcık okur ya. Varlık Vergisi kent burjuvazisine karşı uygulanmış bir uygulamadır. Bu zümrede, rum, ermeni ve yahudilerden oluşmaktadır. Kent Burjuvazisi diyoruz, Adana, Hatay, Siirt diyorsun. Önce şu üstteki yazıyı kalınlaştırarak, yaptığın vahim durumu bir daha hatırlatayım dedim, zira benim cümlemi tahrip ederek, bu okumama kelimesini iletinin her yerinde dayanak yapmışsın. 1- Varlık vergisi sadece İstanbul, İzmir ve Ankara'da mı uygulandı? 2- Farzı misal öyle olmuş bile olsaydı; bu 3 ilde hiç mi bir tane Kürt veya Arap asıllı yoktu? 3- Varlık vergisi sadece burjuva olarak adlandırdığın en zengin kesime mi uygulandı? Öyle olduysa neden orta sınıf, fevkalede sınıf, gibi ayrımlar yapıldı? İçlerinde hiç "sadece 2-3 evi olan", orta halli Kürt ve Arap yokmuydu? Onlara niye bu ağır vergiler getirilmedi? Onlar niye Aşkale'ye sürülmedi? Çünkü onlar M olarak fişlendi de ondan. Adı istediği kadar, kim tarafından ırkçı uygulama koyulursa koyulsun, hatta yapanlar da buna "ırkçı uygulama" dese bile neticede meydana gelen olay, dinci uygulamadır. Dinde adı bile belli: ganimet. Türkleştirme dediğin şey; Türk=Müslüman mantığı ile birlikte Türkleştirmedir. Türk ırkçılığı da çok az bir kısmı hariç, din bazlı ırkçılıktır. Yani Müslüman-Türk ırkçılığıdır. O senin MHP dediğin şey, oldum olası dinci-ırkçıdır. Türban meselesinde sadece takkeleri düştü ve ne oldukları ortaya çıktı. Yıllarca Türkçü gelenekçiyiz dediler, ama uygulamalarına bakınca hep İslam kaynaklı muhafazakarlık içindeydiler. Dinciler hangi konularda mahalle baskısı yaptılarsa, onlar da aynı konularda mahalle baskısı yaptılar. Mesela namus kavramını örnek verebiliriz. Evet, çoğu namaz kılmazlar, oruç tutmazlar ama hepsi çoğu da yine de dincidir. Bunların hepsi mutehasıp ailelerin çocuklarıdır. Bunlardan sadece Atsızcıları ayırabiliriz, onların da zaten çoğunluğu dinden çıkmış, eski Türk dinine dönmüşler.(Özellikle şu türban meselesinden sonra) Sen nerede okudun, nereden duydun Varlık Vergisi'nin dini bir uygulama olduğunu. İşte böyle kitap okunursa böyle olur. Varlık vergisinin dini bir uygulama olup olmadığı bir bilgi değil, bir yorumdur. Irkçı bir uygulama olduğu da bir yorumdur. Çünkü verginin kanununda ne ırkçı uygulama olduğu yazar, nede dinci bir uygulama olduğu yazar. Yapılanların hepsi yorumdur. Benim yorumum ise budur. Ama görülen o ki senin kitap okuma sistemin başka. Sen yazarların yorumunu okuyup onu öğreniyorsun. Aksi sözkonusu olsaydı bana şu yukardaki cümleyi sarfetmezdin. Kitap böyle okunmaz, kitapta anlatılanı okursun, yorumu da kendin yaparsın, yorum kitaptan kopyalanmaz. Ben önceki iletimde de sana bunu anlattım ama sen gittin tam tersine beni, kitap düşmanı yobaz yerine koydun. O kadar da emek verip anlattığım halde üstelik. Kitap konusunda seninle benim farkım ne biliyormusun? Sen kendi ideolojine yakın yazarların tüm kitaplarını alıp, yazarın yorumlarıyla birlikte ezberliyorsun, ben ise bir kitabı seçerken, eğer o konuda taraf tutma olayı olabilecekse, tarafsız olduğuna iyice inanmadan o kitabı okumuyorum. Okusam da onun taraflı olduğunu bile bile mecbur kalırsam okuyorum. Ayrıca da okuduğum kitapların içinden kendi yorumunu çıkardıktan sonra, kitabın içindekini kasıtlı olarak, beynimde yer açmak için unutuyorum. Yoksa sen benden fazla kitap okuyorsun diye bir şey yok. Kaldı ki benden fazla bile okusan, benden fazla bileceksin diye bir şart yok. Benim ablam benim 3 katım kitap okur, ama bana danışmadan hiçbir önemli işinde adım bile atmaz. Ben bilime ve bilgiye bu kadar kaba ve geri bir bakış görmedim açıkçası. Bilimsel kaynakları değerlendirme kıstasına bakarmısın. Ne bilimi yahu? Bir kitabı okuduktan sonra, o kitabın yazarının yorumunu gözü kapalı kopyalamak bilimin neresinde varmış? Bilimde ezber değil, mantık konuşur. Adamlar insanları G=Gayrımüslüm, D=Dönme , M=Müslüman olarak fişlemiş, en yüksek vergiyi, G'den almış, D'den ise biraz daha az almış, M'den ise çok çok az almış. Bundan büyük gerçek mi var? Hiçbir şeyi bile konuşmaya gerek yok aslında. M=Müslüman yeterli. Yetmezse G=müslüman olmayan yeterli. O da mı yetmedi; D=Dönme yeterli. Bilim böyle yapılır, kitap yazarlarının yorumlarını kopyalayarak değil. Sen muhakkak hala itiraz edersin, sana en iyisi bir örnek vereyim. Almanyada bir kanun çıkarılarak varlık vergisi getiriliyor. Bu vergi tahsili esnasında Türkler, Araplar, İranlılar ve Kürtler G=GayrıHristiyan , Almanlar, Almanya'daki Belçikalılar, ve İngilizler H olarak fişleniyor. H=Hristiyanlara cuzi bir vergi, G=GayrıHristiyan, yani hristiyan olmayanlara ise en ağır vergiler getiriliyor, ondan sonra da Almanlar çıkıp bu bir dinci değil, ırkçı uygulamadır diyor. Senin yaptığın biribir, aynen ve tıpkı bu. Az birşey farklısı bile değil. Bilim budur arkadaşım, bilimde deney denen birşey vardır, kıyaslama denen birşey vardır, mantık yürütme denen birşey vardır. Her kitap okuyan bilim yapıyor olsaydı, ortalık bilim adamı kaynardı. Sen okuduğun tarih kitaplarının hepsini bilim kitabı sanıyorsun. Halbuki onların çoğunluğu yazarların yorumu. Bilim yapan tarihçiler farklıdır, onlar giderler bizzat devlet arşivlerindeki belgeleri incelerler, arkeolojik kalıntıları incelerler, gerekirse arkeolojik kazılara kendileri de katılırlar, belgeleri çözebilmek için eski dilleri öğrenirler ve sonunda da bu kanıtlara dayalı kitap yazarlar. Bilim yapan tarihçi budur. Diğerleri ise; bu bilim yapan tarihçilerin kitaplarını okurlar, o kitaplara göre yorum yaparlar. Yani tavşanın suyu onlarınki. Senin ki ise bu durumda tavşanın suyunun suyu oluyor. Bildiklerin tümden yanlıştır demiyorum. Ama yorumun yorumuna yorum katıp, ezberlemen yanlış diyorum. Tarih kitaplarının çoğu bilim kitabı değildir. Her önüne gelen kitaba böyle kutsaliyet yüklemeyin. H.Y de kitap yazıyor. Arkadaşım senin bu söylediğinin en yobaz ve gerici zihniyetin söylemi ve bakışından bir farkı var mı? Bunu söyleyeceğine farkı görmeye çalış. 100,000 tane de kitap okusan kimseye yobaz demeye hakkın yok. Yanlış bir söz bu. Geri de iade etmeden, çöpe atıyorum. Bak bir şey sormuştum. Sen yanlış doğru kavramlarına, doğuştan mı sahip oldun? Yoksa başkaları mı öğretti sana bunları? Doğruluğu görülmüş, ispatlanmış, denenmiş şeyleri yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Bu yüzden tabiki bildiklerimin çoğunluğunu diğer insanlardan öğrendim. Ama benim normalde yapılandan bir farkım var. Ben 20 yaşındayken, neredeyse o güne kadar bütün bildiklerimi sildim yeniden düzenledim. Bir tek dini silmeyi aklıma getirmemiştim, onu da 32 yaşımda sildim. Bende sadece din değil, Türk örf ve adetlerinin de çoğu yoktur. Dedim ya! onları daha 20 yaşındayken sildim. Aralarında bir kısım iyilerini ise, yeniden değerlendirdikten sonra yeni baştan aldım. İçlerine de yabancı kültürlerden güzel olarak gördüğüm davranışları ve kendi aklıma gelen doğru davranışları ilave ettim. Dolayısıyla, kültürünü tamamen babasından kopyalamış babama, annesinden kopyalamış anneme, aileden kopyalamış kardeşlerime, benzer yanım yok denecek kadar azdır. Kültürünü kendi öğretmenlerinden kopyalamış öğretmenlerime, komşusundan kopyalamış komşuma, arkadaşından kopyalamış arkadaşıma da benzer yanım çok azdır. İşte benim yazılarım mecburen bu yüzden uzun oluyor. Mesela şu yazacağımı yazmasam ordan biri çıkıp bana diyecek ki; "sen demek ki, işine geldiği gibi yaşamak için bütün ahlaki kurallarını silmişsin". Ben çevremden aldığım 10 ahlaki bilgimi sildiysem yerine 100 tane yenisini koydum. Kafama göre yaşamak için değil, daha insanca olabilmek için yaptım bütün bunları. Ahlak seviyemi arttırmak için yaptım. Toplumun üzerinde bir ahlak seviyesi kurabilmek için yaptım. İnsanlar ve devletler yaşadıkları çağın şartları ve değerlerine göre değerlendirilir. öyle mi? Öyleyse yarından itibaren ben arkadaşların cüzdanlarından ufak tefek birşeyler tırıklamaya başlayayım. Bunu mu öneriyorsun? Çağın şartları mı? Ostalık kapkaççı kaynıyor, yer taraf yankesici dolu. Ben kendim bile 3 kez soyuldum. Birinde evime girildi, ikisinde cüzdanım cebimden çalındı. Her taraf hortumcu dolu, ihale yolsuzluğu had safhada, kaçakçılık desen diz boyu. Yalan mı bütün bunlar? O halde ben ufak tefek tırıklamalar yapsam bir sakıncası yok sence. Nede olsa çağa göre değerlendirmek lazım. Zaman kötü, ne yapalım? Mazur görmek lazım. Millet trilyonları götürüyor, ben 3-5 yüz lira çalsam çok mu çağ dışı? Kölecilik 1000 yıl önceki insanlığa göre yanlış değildir. Yanlış olmasaydı kalkmazdı. Kalktığına göre, yanlışmış demekki. Gerçi İslam ülkelerinin bazılarında hala bu çağda bile devam ediyor ama ona da bir kılıf buluruz artık. Köle azad etmek için köle satın alanlar neyin nesiydi peki? Senin gibi mantık yürüten birisi şöyle söyler ancak "Atatürk bir diktatördür, çünkü tek partili bir rejim kurmuştur" Konudan konuya fark var. Atatürk o zamanlar tek partili sistem kurmaya mecburdu. Masum niyetle bir şeyi mecburen yapmak başka, mecburi olmadığı halde adam seçerek birilerini ezmek başka. Kölecilik mecburi bir şey değildi. Kölesi olmadan da yaşayanlar vardı. Varlık vergisinin uygulanış şekli de mecburi değildi. İnsan ayırd etmeden tüm zenginlerden yüksek miktar vergi alınsaydı (Onları batırmadan), kimse sesini çıkaramayacaktı. Dönmelerin müşrik sayıldığınıda nereden çıkardın diye sormayacağım. Çünkü "kendi aklımla keşfettim" dersin. Müşrik, açık açık Allah'ı reddedenlere denir. Dinini ,adını değiştiren insanlar bile nufus kütüklerinden, ermeni, yahudi, rum dönmesi oldukları tespit edilip varlık vergisine tabi tutulmuştur. Halen bu dini bir uygulamadır diyorsun. Öyle olsa islamiyete geçenlere niye dokunsunlar. Özür dilerim hata yapmıştım. Munafık yerine müşrik yazmışım, iletimi kaydettikten hemen ardından değiştirmek istedim ama değiştirme süresi içinde yetiştiremediğim için forum müsade etmedi. Başka bir forumda iki gündür müşrikler hakkında yazıyordum, ordan beynime takılmış. Benim okuduklarıma göre, o dönem çeşitli entrikalar da dönmüş. Birkaç dönme bu yüzden D sınıfından, G=Gayrımüslüm sınıfına alınmış olabilir. Fakat önemli olan şudur ki; bütün dönmeler G sınıfına alınmamıştır. D sınıfına; G sınıfına nazaran daha hafif vergiler koyulmuştur. Yani G ve D arasında yapılmış olan ayrımcılık bile, bunun bir dini uygulama olduğunun açık bir göstergesidir. Dönmelere gayrımüslümlerden daha az vergi kesildiğine dair kaynak istersen bulabilirim. Artı 1940'lardaki yönetimi "dinci, imamların derin devleti" olarak adlandırman Yine benim söylemediğim birşeyden bahsediyorsun. Ben nerede 1940'lardaki yönetimi "dinci" olarak nitelendirmişim? Ben ne söylemişim? "imamların derin devleti" demişim. Derin devlet ne demek? Devlet mi demek? İktidar mı demek? Öyle olsaydı "imamların derin devleti" demezdim, onun yerine "imamların devleti" derdim. O zamanki yönetim dincilerin eline kalsaydı gayrımüslümleri zaten köle yaparlardı. Bu gün bile bıraksan onları köle yapmak isteyen tonlarca dinci çıkar. CHP dinci olmamasına rağmen dinci uygulamalar yapmıştır. Sebepleri ise şunlardır. 1- İmamların kamuoyunda sözü geçen kişiler olması ve bu yolla hükümete baskı yapması. Böylelikle de CHP'nin laiklikten ödün vermesi. 2- Yobaz olmadığı sanılan imamlara(bugünkü Diyanet gibi), dinci olmayanların nezdinde de saygı duyulması. İmam Hatip Okulları 1924 yılında açıldı. İlk ilahiyat fakultesi 1924 yılında açıldı. 1924 yılında zorunlu din dersi ilkokul müfredatına kondu. Burda geçmemesine rağmen hatırlatayım dedim. Orda ben de bir yanlışlık yapmışım. 1949 yazacağına 1945 yazmışım. Şimdi senin eksikliğini düzeltelim. (Yanlışlık değil eksiklik) 1924 yılında İmam hatip ve ilahiyat fakültelerinin olması çok normal. Çünkü o yılda henüz anayasadaki "Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dini İslamdır" ibaresi vardı. Yani Ata 1924'de henüz tam laik bir devlet kuramamıştı. 1924 Anayasası “Türkiye Devletinin dini İslam’dır” (m.2) ibaresini taşımaktadır. Bununla birlikte köklü değişikliklerin bir bölümü bu madde yürürlükte iken yapılmıştır. Bunları başlıklar olarak verecek olursak şu yasal düzenlemelerin yapıldığı görülmektedir:1924’de Hilafetin ilgası, 1925’de Şapka Kanunu, 1926’de İsviçre Medeni Kanunun kabulü, 1928’de Harf inkılabı, 1929’de Alman Ceza Muhakemeleri Usulu Kanunun kabulü, 1930’da İmam-Hatip okullarının kapatılması, 1932’de Ezanın Türkçeleştirilmesi, 1937 Laiklik kavramının Anayasa maddesi haline getirilmesi. -http://web.uni-frankfurt.de/irenik/relkultur51.htm- Yani Ata öldüğünde ne zorunlu din dersi, ne seçmeli din dersi, ne imam hatipler, nede ilahiyat fakülteleri vardı. Bak ardından CHP döneminde neler yapılmış? 1948CHP, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından imam, hatip, vaiz ve yüksek din okulları açılması için Meclis'e kanun teklifi verdiler. Teklif sonucu imam hatip okulları açılmadı ancak 10 ay süreli imam hatip kursları açıldı. 1949 Yıl başında dönemin iktidar partisi CHP Ankara ve İstanbul'da iki tane imam hatip kursu açtı. Bir süre sonra kurs sayısı sekize çıkartıldı. Din derslerinin eğitim-öğretim müfredatına konulması da bu döneme rastlar. Okulların dördüncü ve beşinci sınıflarında seçmeli olarak okutulmak üzere din eğitimi başladı. CHP'nin önerisi ile Ankara Üniversitesi bünyesinde ilk ilahiyat fakültesi açıldı. -http://www.cnnturk.com/OZEL_DOSYALAR/haber_detay.asp?pid=392&haberid=9260- Notamatik, önce bu düşünceni bir gözden geçir derim. Başımıza ne geliyorsa bu "türban mı? Tabii, hay hay, ne demek? Erkekler de çember sakalla girsin!" anlayışı yüzünden geliyor. Ben hiç böyle birşey demedim sevgili Demirefe, Türbana benim kadar karşı olan yoktur. Türban benim meslek hayatımda kazancımı bile olumsuz yönde etkiliyor. Uluslararası piyasalarda Araplara hiç güven duyulmuyor. Türbanlılar yüzünden bizi de Arap sanıyorlar. Eskiden ticaret yaptığım veya arkadaşım olan yabancılara "biz Arap değiliz" diye anlatarak yarım saat ter döküyordum. Şimdi ise türbanlılar o kadar çoğaldı ki; artık ben de pes ettim insanlara bunu anlatmaya. Yabancı bir misafirim geldiği zaman türbanlıları görmesin diye gezdirmek için onları nereye götüreceğimi şaşırıyorum. Sen herhalde beni başkasıyla karıştırdın, ben türban taraftarı değilim. Atalım kömürü, atalım kömürü, kazan patlasın. Ölen, yaralanan? Eh ne yapalım? Devrim için zorunlu! Daha önce söylediğini de ilave edelim de toptan cevap vereyim. "Dibe vuralım, ondan sonra kafamıza dank etsin, ayılırız." Ben bunların ikisini de önermedim. Ne kazan patlasın, nede dibe vuralım dedim. Konu din konusu olduğuna göre; dibe vurmak şeriatın gelmiş olması manasına geliyor. Ben bir dinsiz olarak, dinliler bile şeriat istemezken, şeriat gelsin istermiyim hiç? İstemeyeceğime göre; demek ki maksadım da dibe vurmak, kazanı patlatmak olamaz. Benim istediğim şey, tam aksine şeriatın şımarıp, daha dibe vurmadan yüzünü göstermesi ve halkın da dibe vuracağımızı böylece anlamasıdır. Nitekim de öyle oldu, AKP %47 oya güvenerek, Ali Kıran Başkesen gibi, cesaretlenip hızlı adımlar atmaya kalktı. Bu yüzden de, laik(!) halk bu hızlı adımların farkına vardı. Eğer AKP %47 değil de, %35 oyla gelseydi, istediklerini yapmakta yavaş davranacaktı. Böylece de şu anda bu kapatma davası da sözkonusu olmayacaktı. Ama ne olacaktı? Yavaş ama emin adımlarla halkı din tarafına çekmek için, dindarlaştıkça dindarlaştırmak için, elinden geleni yapacaktı. Halk yeterince dindarlaşınca da işler daha kolaylaşacaktı. Dolayısıyla, benim öngörüm tutmuştur. Bu işten ben karlı çıktım, AKP kaybetti. Ne kaybetti? Türbanı öne atarak, zorunlu din derslerini de konuşulur hale getirdi. Diyanet'i de konuşulur hale getirdi. Yani balgat'a pirince gideyim cesaretiyle evdeki bulgurdan oldu. Daha önce laikliğe aykırı olduğu dile bile getirilmeyen, Diyanet ve din dersleri artık sorgulanmak zorunda kaldı. AKP olmasaydı, bunlar sorgulanmazdı, böylece de Türkiye laikleşmenin gereğini anlayamazdı. Laik olduğunu zannettiği için. Keşke AKP %47 değil de %55 oy alsaydı da, bak o zaman o AKP nin başına neler gelirdi görürdün. Türkiye acilen nasıl da laikleşirdi görürdün. Benim bu yaptığım ateşle oynamak değil, külün altında için için zaten yanan ateşi farkettirip söndürtmek. Bir ayrı konu, "kafir" tanımlaması. Kendini tanımlarken dini referanslarla (negatif de olsa) tanımlamaman gerek diye düşünürüm. Bu kafir adını bana ben kendim takmıyorum; İslam beni kafir olarak tanıyor. Çünkü ben Muhammed'in gerçek bir peygamber olduğuna inanmıyorum. Allah denen bir tanrı olduğuna da inanmıyorum. O halde ben kendime "müslümanım" desem gülmezler mi bana? Sen kendin için, "bazen müslümanım diyorum, bazen de ateistim diyorum" diyorsun. Olabilir, senin kesin bir eminliğin yoktur, "acaba mı?" diyorsundur. Bazı açılardan bakınca Muhammed'e, Kuran'a ve Kurandaki Allah'a inanıyor olabilirsin. Bunu da normal karşılarım. Ama benim en ufak bir şüphem dahi yok ki bu dinin sahte olduğuna. Bir taraftan "bu din sahtedir, derken öbür taraftan, ben müslümanım" nasıl diyebilirim? Eğer böyle bir şey dersem; bu "Allah yoktur, ama varlığına inanıyorum" manasına gelir. Eğer "inanmasan da inanıyormuş gibi yap" diyorsan; bunu niçin yapayım? İnsanları mı kandırayım? İçindeki şüpheleri atıp da sen de birgün bu dinin sahte bir din olduğuna kesin inanırsan, sen de kafir olduğunu kabul edeceksin. Sen kabul etmesen de sana kafir diyecekler. Dolayısıyla kafir değilim desen de bir işe yaramayacak. Eğer sen diyorsan ki; "kafir olduğunu sorulduğu zaman söyle ama, durup dururken üstüne basa basa ben kafirim deme" , onu da şöyle açıklayabilirim. İnsanlarımız hala kafir dendiği zaman bunu; kedi yiyen, vampire benzer bir yaratık olarak düşünüyor. En azından büyük bir kitle, dinsizleri ve ateistleri gözünde hala böyle canlandırılıyor. Buna dayanarak da; kimse kafir olduğunu itiraf etmez diye düşünüyorlar. İtiraf edilmeyince de haklarında düşünülen şeyin doğru olduğuna daha da emin olunuyor. Ben de bu önyargıyı kırmak için, heryerde üstüne basa basa, gururla "ben kafirin en önde gideniyim" diyorum. Bunun başka sebepleri de var. Mesela, İslam'a inanmayanların bir çoğu bunu dile getirmekten korkuyorlar. Ben de her yerde kafir olduğumu söylüyorum ki; benden cesaretlenip onlar da kafir olduklarını söylesinler. Böylece İslamiyet sanki bir İnsan için tek alternatifmiş gibi gözükmesin istiyorum. İnanmayanları gördükçe, onlar da dinlerini sorgulamaya cesaret etsinler istiyorum. Hepinize saygılar, sevgiler. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 19 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 19 Mart , 2008 Hayır bunu yapan ben değilim, "insan prototipi oluşturmak" benim işim değildir, bunu dinler ve tek tip oluşturmak isteyen devletler yaparlar. Benim yaptığım ise, dinlerin ve devletlerin oluşturduğu bu insan prototiplerini sadece görmek.Sen bunu dinle alakalı yazımdan dolayı yazmışsın. Söylediğim doğrudur. Sen din bakımından bir prototip olmak zorundasın. Mesela senin Muhammed'in "dini oluşturma bakımından" yaptığı hataları görme veya söyleme veya düşünme diye bir özgürlüğün yoktur. Bu söylediğim açısından bütün müslümanlar aynı proto tipin içinde olmak zorundadır. Muhammed'in "dini oluşturma bakımından" bir hatasını söylersen bunu düşünmekten vazgeçeceğim. Allah'ın demiyorum Muhammed'in diyorum. Mesele "bazı ayetleri indirmeyi unutmuş" benzeri bir laf edemezsin. Yada "ben Allah'ın yerinde olsam, şöyle bir ayeti de indirirdim" diyemezsin. Diyebiliyorsan söyle vazgeçeyim bu iddiamdan. Daha buna benzer sizin hepinizi aynı kalıba sokan yüzlerce örnek sayabilirim. O halde sizi belli bir prototip içine sokan ben değilim sizin dininiz. Ben de sadece yapılanı görüyorum, hepsi bu. Şimdi yine yanlış anlayıp, "bütün müslümanlar a-dan z'ye, bütün huyları bakımından aynımıdır?" diyeceksin. Hayır bütün huyları bakımından aynı değildir ama din bakımından hepsinin uymak zorunda olduğu belli başlı olmazsa olmaz kriterler vardır. Hayatta tek varlık ve düşünce gerekçeleri olarak bir dini reddetmiş olmayı, bilgisel övünü olarak kendilerine salt bunu almayı, böylece herkesten daha bilimsel olacağını sananlara internet ortamlarında bolca rastalamaktayız. Biz burada dini mi tartışıyoruz? Biz burada dinin emirlerini mi tartışıyoruz? Allah var mıdır yok mudur bunu mu tartışıyoruz? kendini savunmak için "sen müslümansın o yüzden şöyle olamazsın böyle olamazsın" saldırısı. Bu nedir ya. Tartışmak istediğin buysa bu forumun "dini konular" adlı bir başlığı var. Orada gider bolca tartışırsın. Biz ülke tarihinde gerçekleşmiş bir uygulamanın hangi mantığın ve ideolojinin ürünü olduğunu tartışıyoruz. Kalkmışsın "müslümansın müslümanlara toz konduramazsın" diyorsun. Cyrano'nun bu forumda şeriatçılık, dinsel fanatizmi eleştiren yüzlerce yazısı vardır. Dediğim gibi kafanda insan prototipleri oluşturup, saflaşmalar yaratıp kimseyi etiketlemeye çalışma. Kurtlar Vadisi dizisi senaryosu tarzından komplo teorileri üretip, bunun bilimsel dayanağını sorguladığımızda, ve doğrusunu yazdığımızda belirleyici olan benim müslüman olup olmamam değildir. Yazdıklarımın doğru olup olmamasıdır. Ancak ne yazıkki ben bunla ilk defa karşılaşmıyorum. İnsanların haksız oldukları zaman kişilerin yazdıklarını değil, kişileri tartışmaya çalışma çabalarıyla yani. Sen bu işte baya ileri gitmişsin. Ülkenin saygın sosyologlarından birisini yazdıkları, eserleri, başarıları, çalışmalarıyla değil. Müslüman olup olmamasıyla ölçecek kadar. Yani "bütün forumdaşlar ben tarihten bahsettiğim zaman susarlar" demek istiyorsun.Bu söylediğin bu manaya geliyor çünkü. Yada öyle değilse ve senin tarih hakkında söylediğin bir şeye itirazı olanlar varsa; bu da senin her tarih bilgine herkezin katılmadığını gösterir. Tarih bilgin çok olabilir, her insanın birbirinden farklı ilgi alanları vardır, seninki de tarihtir. Ama senin tarih bilginin çok olması, her tarih bilginin de doğru olduğu manasına gelmez. O bilgileri tarafsız kullandığın manasına da gelmez. Hayır senin gibi, yazdıkları çürütülünce. "sen müslüman olduğun için böyle konuşuyorsun, bunları savunuyorsun" demezler. Yazdıklarım doğru mu yanlış mı ona bakarlar. Tarih iddiaların bilimsel gerçeklerle destekleneceği bir alandır. Yine aynı şeyi tekrarlayacağım. Her konuda değil ama bazı konularda din sizi sınırlandırmıştır. Sen de sınırını aşamazsın. Aşarsan zaten dinden çıkmış olursun. Mesela Allah'a en ufak bir eleştiri dahi getirme hakkın yok. Bu senin sınırındır. Sadece senin değil, bütün müslümanların sınırıdır.Yani "bu dinde şu kusurlar vardır ama ben yine de İslamın gerçek bir din olduğuna inanan bir müslümanım" diyemez hiç kimse. Bunu söylemek sadece dine değil, mantığa da aykırıdır. Sen dinini sevmek zorundasın. "Dinimi sevmiyorum" deme hakkın yok. Dinini sevdiğine göre; ona toz kondurmak istemezsin tabiki. Sen belki "ben istisnayım" diyebilirsin ama benim de senin istisna olduğunu bilmem için bana kanıt göstermen lazım. Nerden bileceğim ben senin istisna olduğunu? İstisna olduğuna dair bir sebep söyle, inanayım. Buyur, "siz zaten şöylesiniz, böylesiniz" söylemelri yine. Bu topiğin başlığının adı CYRANO mu? CYRANO'nun kişiliğini inançlarını mı tartışıyoruz ? İslam dinini mi tartışıyoruz? Bizim tartıştığımız konu ne ? Niye haksız insanların kendini savunma çabası, konuyu bırakıp karşısındakini tartışmaya çalışmak oluyor. Sen kimsin ben sana inancımı kişiliğimi anlatacağım, kişiliğim hakkında sana kanıt sunacağım. Niye benim kitabımda yazanlar sağdan soldan duyma bilgi oluyormuş da seninkiler, öyle olmuyormuş?Ayrıca senin kitabında yazanların sağdan soldan duyma bilgi olmadığı ne malum? Diyeceksin ki onlar professör. Benimkiler de professör. Professörler tarafsız olur diye bir kaide mi var? Her professorun soylediği bir diğerinin soylediği ile birebir aynı mı? Hele ki çalıntı makalelerle birilerinin professor yapıldığı bir ülkede.. Ya arkadaşım koy ortaya kaynağını. Sen ortaya bilimsel bir kaynak koydunda biz buna sağdan soldan duyma mı dedik. Hangi bilimsel kaynak, hangi tarihçi, hangi bilim adamı, hangi sosyolog iddia ediyor varlık vergisinin dinsel bir uygulama olduğunu. Sanki iddiana bir tarihsel dayanak koydunda ortaya biz beğenmedik. Dünyada aşırı milliyetçi cerayanların yarattığı uygulamalardan birisi olarak işlenen, üzerine binlerce tez yazılan Varlık Vergisinden bahsediyoruz. Sen kalkıyorsun yok bunu dini bir uyuglamadır diyorsun. Sana bunun kaynağını soruyoruz "ben kendi aklımla buldum" diyorsun. Dediğim gibi burada futbol maçı yorumlamıyoruz. "ben müslüman değilim o halde bilimselim. Sen müslümansın tarafsız olamazsın vs" tarzı ajitasyonlar yerine. Koyarsın tarihsel, bilimsel kaynaklarını ortaya böylece tartışmış olursun. Bunun yerine "siz zaten şöylesiniz, böylesiniz " bilmem ne diyerek kendini savunamazsın. Müslüman olup da tarafsız olabilir. Hatta senin "yapılması şarttı" dediğinin aksine varlık vergisi için "bir müslüman olarak utanç duydum" diyen yazarlar da var.Ama müslümanların "din karşıtı yazılara karşı", mantık kullanmadan, direk olarak İslam tarafını tuttuğunun gerçeğini değiştirmez. Dine laf gelmeyen durumlarda kendiliğinden; bazı şeyleri itiraf edebilir ama dine laf söylendiği zaman ister istemez taraf tutar. Ben de dine laf söylediğim için senin yaptığın da bu. Şu halde senin bana "hem İslam dininin getirdiği olumsuzlukları anlatan hem de "ben müslümanım"" diyen bir bilim adamının "yazdığı bir kitabı" gösterme mecburiyetin var. Sadece 1 tane numune istiyorum, 2 tane bile değil. Sana söz, o getirdiğin numuneye istisna bile demeyeceğim. Eğer getiremezsen, benim iddiam doğru demektir. Eğer müslümanların dini ilgilendiren bütün konularda yer aldığı taraf, hiç istisnasız mutlaka İslam tarafıysa elbetteki benim iddiam doğrudur. Aksi ispatlanana kadar. Evet, bekliyorum vereceğin örneği. Senin iddian din karşıtı, din yandaşı vs değil. Senin iddian sadece saçma. Yaptığın şuna benziyor. "Topal Osman'ın idamı dini bir uygulamadır" deyip, buna itiraz edildiğinde "müslüman olduğun için tarafsız olamazsın, o yüzden reddediyorsun, zaten müslümanlar böyledir" diyerek saçmalamak. Yani saçma, her türlü tarihsel gerçek, kaynaklarla desteklenmekten yoksun bir iddiayı ortaya atıp. Ardından işi müslümanlık ateistlik eksenine çekerek daldan dala atlamak. Bana varlık vergisinin, aşırı milliyetçi değilde dini bir uygulama olduğunu iddia eden "dinli , dinsiz, hristiyan, müslüman, yahudi, ermeni" herhangi bir tarihçiyi gösterebiliyor musun? Gösterebiliyorsan bunu koy ortaya. 1940'ların CHP sinin dini eksenli bir politika yaptığını destekleyen kaynağın varsa bunu koy ortaya. Önce şu üstteki yazıyı kalınlaştırarak, yaptığın vahim durumu bir daha hatırlatayım dedim, zira benim cümlemi tahrip ederek, bu okumama kelimesini iletinin her yerinde dayanak yapmışsın.1- Varlık vergisi sadece İstanbul, İzmir ve Ankara'da mı uygulandı? 2- Farzı misal öyle olmuş bile olsaydı; bu 3 ilde hiç mi bir tane Kürt veya Arap asıllı yoktu? 3- Varlık vergisi sadece burjuva olarak adlandırdığın en zengin kesime mi uygulandı? Öyle olduysa neden orta sınıf, fevkalede sınıf, gibi ayrımlar yapıldı? İçlerinde hiç "sadece 2-3 evi olan", orta halli Kürt ve Arap yokmuydu? Onlara niye bu ağır vergiler getirilmedi? Onlar niye Aşkale'ye sürülmedi? Çünkü onlar M olarak fişlendi de ondan. Diyorum bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak ne kötü. Burjuvazi, küçük burjuvazi ve büyük burjuvalar olarak ikiye ayrılır. Orta sınıf burjuvazi büyük burjuvazi kadar önemli ve kritik bir sınıftır. Halihazırda daha sonraki yıllarda bu zümrenin ülke siyasetinde ne kadar belirleyici olacağı ortaya çıkmıştır (Demokrat Parti'nin iktidara gelmesi) Kürtlerin Türk olmadığı ayrı bir ırk yada millet olduğu adı herneyse halen devlet tarafından kabul edilmiş birşey değildir. Sadece gayrimuslimlere değil. Araplar ve Kürtler sermayenin toplandığı şehirlerde küçük veya büyük burjuvazi arasında değillerdi. Varlık Vergisi %95 oranında Marmara ve Ege bölgesinde tarh edilmiştir. Bu bölgelerde ise ticaret ve sanayi burjuvazisi gayri muslim azınlıkların elindedir. Adı istediği kadar, kim tarafından ırkçı uygulama koyulursa koyulsun, hatta yapanlar da buna "ırkçı uygulama" dese bile neticede meydana gelen olay, dinci uygulamadır. Dinde adı bile belli: ganimet.Türkleştirme dediğin şey; Türk=Müslüman mantığı ile birlikte Türkleştirmedir. Türk ırkçılığı da çok az bir kısmı hariç, din bazlı ırkçılıktır. Yani Müslüman-Türk ırkçılığıdır. O senin MHP dediğin şey, oldum olası dinci-ırkçıdır. . Üff arkadaşım kısaca bilmiyorsun. Türkiye Tarihini okumamışsın. Bu konudaki en basit bilgilere dahi sahip değilsin ne yazıkki. Ama bugünün siyasal ortamı, ideolojielrin bugünkü hallerine bakıp geriye dönük çıkarımlar yapmaya çalışıyorsun. Bunuda bilgi kullanmadan yapmaya çalışıyorsun. "Türk ırkçılığı" dediğin şeyin islamcılığıda kullanması 1960'lardan sonra başlamıştır. 1940'ların aşırı milliyetçileri hiçbir dini renk ve esası kabul etmezlerdi. Atsızcıları nasıl ayırıyorsun 1940'larda Türkçülüğün fikir babası Nihal Atsız'dı, Türkçü örgütlenmelerinde. 1940'larda Türkçülük ideolojisi dini renkleri barındırmayan, islamiyeti ideolojik olarak reddeden bir ideolojidir. Türkçülüğün islamcılıkla buluşması 1960 larda daha sonra MHP adını alacak olan CKMP'nin örgütlenmesiyle başlamıştır. 1940'larda "türk ırkçıları" dediklerinin din bazlılıkla uzaktan yakından alakaları yoktur. Aksini iddia ediyorsan ortaya dayanağını koy. Naziler'de yahudileri katlederken, dini kıstaslarla sınıflandırmıştı değilmi. Şimdi sen kalkıp Nazilerin yaptıklarınıda dini hareketler olarak mı adlandıracaksın. İtalya'da yüzyıllar önce hristiyanlığa geçmiş Yahudileride nufus kayıtlarından tespit edip toplama kampına gönderdiler. İşte böyle kitap okunursa böyle olur.Varlık vergisinin dini bir uygulama olup olmadığı bir bilgi değil, bir yorumdur. Irkçı bir uygulama olduğu da bir yorumdur. Çünkü verginin kanununda ne ırkçı uygulama olduğu yazar, nede dinci bir uygulama olduğu yazar. Yapılanların hepsi yorumdur. Benim yorumum ise budur. Ama görülen o ki senin kitap okuma sistemin başka. Sen yazarların yorumunu okuyup onu öğreniyorsun. Aksi sözkonusu olsaydı bana şu yukardaki cümleyi sarfetmezdin. Kitap böyle okunmaz, kitapta anlatılanı okursun, yorumu da kendin yaparsın, yorum kitaptan kopyalanmaz. Ben önceki iletimde de sana bunu anlattım ama sen gittin tam tersine beni, kitap düşmanı yobaz yerine koydun. O kadar da emek verip anlattığım halde üstelik. Kitap konusunda seninle benim farkım ne biliyormusun? Sen kendi ideolojine yakın yazarların tüm kitaplarını alıp, yazarın yorumlarıyla birlikte ezberliyorsun, ben ise bir kitabı seçerken, eğer o konuda taraf tutma olayı olabilecekse, tarafsız olduğuna iyice inanmadan o kitabı okumuyorum. Okusam da onun taraflı olduğunu bile bile mecbur kalırsam okuyorum. Ayrıca da okuduğum kitapların içinden kendi yorumunu çıkardıktan sonra, kitabın içindekini kasıtlı olarak, beynimde yer açmak için unutuyorum. Yoksa sen benden fazla kitap okuyorsun diye bir şey yok. Kaldı ki benden fazla bile okusan, benden fazla bileceksin diye bir şart yok. Benim ablam benim 3 katım kitap okur, ama bana danışmadan hiçbir önemli işinde adım bile atmaz.. Arkadaşım hangi kitabı okuduysan, hangi kaynaktan faydalandıysan bunu koy ortaya. Ucuz kitap düşmanı söylemleri anlatma bana. İyi biliyorum hayatı boyunca kitap okumamış insanların söylemleridir bunlar. Nazi Almanyası'ndan kopyalanan varlık vergisini, "dini bir uygulama" diye adlandırmak için hangi bilimsel kaynaktan yararlandın. Dünyada senden başka gerçeği gören, tarafsız olabilen tarihçi, bilimadamı yok mu? Niye boşyere ısrar ediyorsun. İddia ettiğin şey hertürlü tarihsel ve bilimsel gerçekten yoksun. Yok eğer sen kendini Türkiye tarihinde yeni bir çığır açacak büyük bir tarihçi olarak görmüyorsan. Basit ve açık soruyorum. Bu iddia eddiğin şeyi destekleyen herhangi bir tarihçi, bilim adamı, sosyolog varmı? Yani varlık vergisinin aşırı milliyetçi değilde dini bir uygulama olduğunu söyleyen. Varsa paylaş bizimle. Yoksa kendin bir kitap yazar, tarih tezlerini çürütürsün dünyada öyle mi? Öyleyse yarından itibaren ben arkadaşların cüzdanlarından ufak tefek birşeyler tırıklamaya başlayayım. Bunu mu öneriyorsun?Çağın şartları mı? Ostalık kapkaççı kaynıyor, yer taraf yankesici dolu. Ben kendim bile 3 kez soyuldum. Birinde evime girildi, ikisinde cüzdanım cebimden çalındı. Her taraf hortumcu dolu, ihale yolsuzluğu had safhada, kaçakçılık desen diz boyu. Yalan mı bütün bunlar? O halde ben ufak tefek tırıklamalar yapsam bir sakıncası yok sence. Nede olsa çağa göre değerlendirmek lazım. Zaman kötü, ne yapalım? Mazur görmek lazım. Millet trilyonları götürüyor, ben 3-5 yüz lira çalsam çok mu çağ dışı? Hırsızlık hem yasalarda, hem ahlakta suç bugün. Yanlış olmasaydı kalkmazdı. Kalktığına göre, yanlışmış demekki.Gerçi İslam ülkelerinin bazılarında hala bu çağda bile devam ediyor ama ona da bir kılıf buluruz artık. Köle azad etmek için köle satın alanlar neyin nesiydi peki? Sıkıldım arkadşaım artık senin yanlışlarını düzeltmekten. Birleşmiş Milletler'in köleliğin devam ettiğine ilişkin iddialarının muhatapları, eski sömürgeci batılı devletlerdir. Avrupa Konseyi tarafından yayınlanan raporda İngiltere, Fransa, İtalya ve İspanya'da binlerce kölenin bulunduğu açıklandı. http://www.ntvmsnbc.com/news/55458.asp Bugün devletin suç işleyenleri hapse tıkması herkese göre normal. Belki bin yıl sonra insanlar bakıp bu ne korkunç bir şeymiş diyecekler. Ve hatta şimdide devletler kimi suçlara hapis cezası yerine "kamu hizmeti yapma" gibi cezalar veriyorlar değil mi? Bin yıl sonra insanlar "ama devletler af çıkarıp mahkumları özgür bırakıyormuş demekki suçluları hapse tıkmanın suç olduğunu biliyorlarmış" demezler değil mi senin mantığın gibi yani. Şimdide devrimlerden, ihtilallerden sonra iktidara gelenler, halka şirin görünmek için genel af çıkarıyorlar. Bu suçluları hapse atmanın şimdi yanlış görüldüğü sonucunu mu getirir ? Açıkçası tarihte yaşayan insanlar ve devletleri, yaşadıkları çağın şartlarına göre değerlendirmeyi dahi öğrenmediysen tarih konusunda baştan başlamalısın. Tarihe bakınca, eşcinselliğin normal görüldüğü bir çağda Büyük İskender'i eşcinsellikle suçlamak bunun üzerinden hakkında yargıya varmak. Köleliğin normal görüldüğü bir çağda Aristo'nun köleleri olması üzerinden Aristo'yu yargılamak. Bunlar ancak maç yorumlar gibi tarih yorumlamaya kalkmaktır. Tarihte yaşamış kişiler ve devletlerin iyi kötü oldukları, çağlarının değerleri ve normlarının neresinde durduklarına göre değerlendirilir. Dünya savaş yasalarına göre savaşta ele geçirilenlerin köle yapıldığı bir çağda. Onlara ek vergi bağlayarak kısmı otonomi tanıyan, kişisel özgürlüklerini kendilerinde bırakan bir devlet çağının ilerisindedir. Avrupa'da rönesans ve reformların Abbasiler ve Osmanlı'nın hukuk ve sosyal sistemleri örnek alınarak başladığını da bilmiyorsun. Atatürk konusundada boşuna Ajitasyon yapma. 2007 yılında bir devlet kursaydı, farklı şekilde davranırdı. 1923 yılında kurduğu için farklı şekilde davrandı. Senin mantığının Atatürk için diktatördü diyenlerden hiçbir farkı yok. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.