Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Din İşleri Yüksek Kurulu, 15/06/2006 tarihinde Dr. Muzaffer ŞAHİN’in başkanlığında toplanarak, namaz vakitlerinin oluşmadığı bölgeler ile yatsı namazı vaktinin geç oluştuğu bölgelerde namaz vakitlerinin tespiti konusunu görüşmüş ve yapılan müzakerelerden sonra aşağıdaki sonuca ulaşılmıştır:

 

Namaz Vakitleri

 

İslâm’ın beş temel esasından biri olan namaz, günün belli zaman dilimleri içerisinde yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Vakit namazın şartlarından biri ve farz olmasının sebebidir. Yüce Allah, “Şüphesiz namaz vakitli olarak farz kılındı” buyurmaktadır (Nisa 4/103). Bu nedenle, namazların vakitlerinden önce kılınması caiz olmadığı gibi, vaktinden sonraya bırakılması da caiz değildir.

 

 

Problem

 

Namaz vakitlerinin belirlenmesinde, dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanan güneşin doğması, batması, gölgenin boyu, şafağın belirmesi kaybolması gibi özel durumlar esas alınmıştır. Bu durumlar ile aralarındaki süreler sabit olmayıp, mevsimlere ve bulunulan yere göre değişmektedir.

 

 

 

İslâm bilginleri namaz vakitlerinin oluşmadığı yerler hakkında görüş beyan etmiş olmakla birlikte, yatsı vakti çok geç oluşup teravih namazı ve imsak konusunda sıkıntıya düşülen yerler hakkında her hangi bir açıklamada bulunmamışlardır.

 

Söz konusu problemin çözümü amacıyla 1980 yılında Brüksel’de 18 ülkeden temsilcinin katılımıyla I. Avrupa İslâm Semineri düzenlenmiştir. Ancak problemin çözümüne yönelik yapılan bu çalışmada alınan kararlar da dinî ve sosyal bazı sıkıntıların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

 

Brüksel toplantısında yatsı vaktinin takdirle belirlenmesine geçiş için başlangıç noktası olarak 45º enlem alınmıştır. Halbuki namaz vakitleri 49º enleme kadar astronomik belirtilere göre tahakkuk etmektedir. Bu durum, takvimlerimizde yatsı namazı vaktinin, mevsimlere göre bazı bölgelerde hakiki vaktinden 17 – 74 dakika daha önce gösterilmesine yol açmaktadır. Ayrıca vakitlerin takdirinde, herhangi bir dayanağı bulunmaksızın Mekke’ye göre takdir yapılmıştır.

 

Gündüz veya Gecenin Oluşmadığı Bölgeler

 

 

 

Kuzey ve güney 49º enleminden itibaren kutuplara doğru yaz aylarında bazı günlerde yatsı ve imsak vakitleri oluşmamaktadır. 66º enlemlerinden itibaren sadece yatsı ve imsak vakitleri oluşmamakla kalmayıp mevsimlere ve bölgelere göre diğer vakitler de oluşmamaktadır. 66º kuzey enleminde 13 Haziran – 29 Haziran arasında 17 gün güneş devamlı ufkun üstünde kalmakta, 30 Haziranda güneş yuvarlağının alt kısmı ufkun altına inmekte, 2 Temmuzda ise 23:44’de batmakta ve 00:24’de doğmaktadır. Kutba yaklaştıkça güneşin batmadığı günlerin sayısı artmaktadır; 68º enleminde 51 gün, 70º enleminde 72 gün, 72º enleminde 86 gün güneş batmamaktadır. Kutuplarda ise güneş 6 ay devamlı ufkun üstünde devretmekte ve hiç batmamakta, 6 ay da devamlı ufkun altında devretmekte ve hiç doğmamaktadır.

 

 

Bu bölgelerde gündüzün oluşmayıp takdir edildiği dönemlerde ise, öğle namazının vakti için, takdir edilen gündüzün ortasına 4 dakika ilave edilmesi ve takdir edilen öğle ile akşam namazının ortası da ikindi namazının vakti olarak belirlenmesi uygun olacaktır.

 

Bazı Vakitlerin (Yatsı ve İmsak) Oluşmadığı veya Şafağın Geç Kaybolduğu - Fecrin Erken Doğduğu Bölgeler

 

İlmî verilere göre, 12º’de denizci tanı, 18º’de ise astronomik tan meydana gelmektedir. Fecir ve şafak kızıllığının kaybolma zamanı bu iki derece arasında gerçekleşmektedir. Başkanlık takvimlerinde en son had olan 18º esas alınmaktadır. Ancak astronomik tanın tanımına bakıldığında, her halükarda yatsı vaktinin bundan önce oluştuğu; imsakin de daha sonra başlaması gerektiği anlaşılmaktadır.

 

 

Başkanlık takvimlerinde esas alınan kriterlere göre 45º - 50º enlemleri arasında kalan bölgelerde, vakitler genellikle teşekkül etmektedir. Ancak özellikle yaz aylarında güneşin batmasıyla akşam şafağının kaybolması ve sabah şafağının zuhuru ile güneşin doğması arasındaki süreler çok uzun olduğundan, yatsı ve imsak vakitleri konusunda sıkıntıya düşülmektedir. Çünkü bilhassa yaz mevsiminde, güneşin batmasıyla batı ufkundaki şafak denilen kızıllığın kaybolması arasındaki süre yaklaşık 3 saat, bazı yerlerde daha çok olmaktadır. Çok kısa bir süre sonra da doğu ufkunda “fecir” denilen sabah şafağı zuhur etmektedir. Ramazan ayının yaz mevsimine rastladığı yıllarda, şafağın kaybolması ve fecrin doğmasına göre teravih kılma veya yatsıdan sonra sahur yeme imkanı olmadığı gibi, yatsı namazının dahi vaktinde kılınamayacağı günler ve yerler bulunmaktadır.

 

 

Gece ve gündüzlerin mutedil olarak teşekkül ettiği 45º kuzey ve güney enlemleri arasında kalan bölgelerde yatsı vaktinin başlangıcı ile sonunu belirten hadisler ve içtihatlar arasında herhangi bir çelişki olmadan amel etmek mümkündür. Ancak mevsimlere göre akşam şafağının gecenin üçte birinden veya yarısından sonra kaybolduğu bölgelerde, yatsı namazının başlangıcını belirten hadislere göre yatsı namazının vakti de sona ermiş bulunmaktadır. Buna göre hadisin baş tarafı ile amel edilirken, son tarafı ihmal edilmektedir.

 

 

Astronomik olarak akşam şafağıyla sabah şafağının simetrik oluşu ve namaz vakitleri ile ilgili hadislerin tamamı göz önünde bulundurularak güneşin batışıyla doğuşu arasındaki süre gece itibar edilerek üçe bölünüp güneşin batışına eklenerek yatsının en geç oluşma vakti hesaplanır. Yatsının gerçek vakti bundan önce gerçekleştiği sürece hakiki vakitle amel edilmeli, yatsının hakiki vaktinin girişi gecenin üçte birinden sonra gerçekleşmesi halinde ise, gecenin üçte biri yatsı namazının vakti olarak esas alınmalıdır.

 

Ayrıca yatsının çok geç oluşup çalışanların sıkıntıya düşmeleri durumunda akşam ile yatsı namazının akşam namazının vaktinde birleştirilerek kılınabileceğinin kendilerine bildirilmesi yararlı olacaktır.

 

Hz. Peygamber (a.s.) normal şartlardan farklı olan yolculuk, yağmur, çamur gibi durumlarda öğle ile ikindi ve akşam ile yatsıyı cem-i takdîm ve cem’-i tehir ile birleştirerek kıldığı sahih hadislerde yer almaktadır (Buhârî, Taksîru’s-Salât, 15; Müslim, Salatu’l-Müsâfir, 5-6; Tirmizî, Salât, 282; Ebû Dâvûd, Salât, 274).

 

Abdullah b. Abbas, Rasulullah (a.s.)’ın ümmetine sıkıntı olmadığını göstermek amacıyla korku, yağmur gibi bir illet olmaksızın, Medine’de öğle ile ikindi ve akşamla yatsıyı birleştirerek kıldığını nakletmiştir (Müslim, Salâtu’l-Müsâfirîn, 6; Tirmizî, Salât, 26; Ebû Dâvûd, Salât, 274; Ahmed, Müsned, I/223, 251, 283, 346, 354, H.No:1953, 2265, 2557, 3235, 3323).

 

Bazı bilginler, adet haline getirilmemek kaydıyla, yolculuk, yağmur, korku gibi bir sebep olmaksızın da namazları cem’ etmenin caiz olacağını beyan etmişlerdir (Nevevî, Şerhu Müslim, V/219).

 

Kabul etmek gerekir ki, şafak normalden çok geç kaybolan yerlerde yatsı namazı için şafağın kaybolmasını beklemekte karşılaşılan zorluk ve meşakkat, müçtehitlerin namazların cem edilerek kılınmasına (birleştirilerek bir vakitte kılınmasına) cevaz verdikleri zorluklardan çok daha ağırdır. Namazların cem edilerek kılınmasının gayesi zorluğu kaldırmak olduğuna göre, bu bölgelerde yaşayan Müslümanlar gerektiğinde namazlarını cem edebilirler.

 

Bu doğrultuda hazırlanacak takvimlerin toplumda kabul görmesi, namazların cem’i konusunda halkın aydınlatılması ve uygulamada karşılaşılacak problemlerin tespiti ve çözümü amacıyla, özellikle yurtdışı personelimizin eğitimine yönelik seminerler düzenlenmesi yerinde olacaktır.

 

Yukarıda zikredilen açıklamalar ışığında;

 

1) 66º - 90º enlemleri arasında kalan bölgelerde gündüz veya gecenin oluşmadığı (güneşin tamamen veya kısmen batmadığı/doğmadığı) dönemlerde, gündüz ve gecenin oluştuğu 64º enleminin esas alınarak en kısa gece veya gündüzün 3 saat kabul edilmesinin uygun olduğuna,

 

a) Bu bölgelerde, gecenin oluşmadığı dönemlerde, güneşin batışından 1 saat sonra yatsı vaktinin, 2 saat sonra da imsakin başlamasının,

 

Gecenin oluşup üç saatten fazla sürdüğü dönemlerde, vakit alameti belirlenemediği takdirde, güneşin batışı ile doğuşu arasındaki sürenin 1/3’i güneşin batışına eklenerek yatsı, 2/3’si eklenerek imsak vakitlerinin takdir edilmesinin,

 

Uygun olduğuna,

 

Ancak imsak alameti açıkça görüldüğünde, ona uyularak amel edilmesi gerektiğine,

 

B) Bu bölgelerde gündüzün oluşmayıp takdir edildiği dönemlerde ise, öğle namazının vakti için, takdir edilen gündüzün ortasına 4 dakika ilave edilmesi ve takdir edilen öğle ile akşam namazının ortası da ikindi namazının vakti olarak belirlenmesinin uygun olduğuna,

 

2) Gündüz ve gece oluşmakla birlikte, yatsı veya imsakin oluşmadığı veya akşam şafağının çok geç batıp fecrin erken zuhur ettiği bölgelerde ise, güneşin batışıyla fecrin doğuşu arasındaki süre üçe bölünüp güneşin batışına eklenerek yatsının en geç oluşma vaktinin hesaplanmasına, yatsının gerçek vakti bundan önce gerçekleştiği sürece hakiki vakitle amel edilmesinin, şafağın kaybolmasının gecenin üçte birinden sonra gerçekleşmesi halinde ise, gecenin üçte birinin yatsı namazının vakti olarak kabul edilmesinin uygun olduğuna, takvimlerin bu kriterler doğrultusunda hazırlanmasına, fecrin oluşmadığı dönemlerde, en son oluşan vaktin, tekrar fecir oluşuncaya kadar dondurulmasına,

 

3) İlmi verilere göre şafağın kaybolması/oluşması astronomik tandan daha düşük derecelerde oluştuğundan ve bunun tespit edilerek takvimlerde uygulanması halinde, özellikle kuzey ülkelerinde önemli bir rahatlık meydana getireceğinden, yatsı ve imsak vakitlerinin hangi derecelerde oluştuğunun tespit edilmesine yönelik rasatlar yapılmasına,

 

4) Buna rağmen yatsının çok geç oluşup, çalışanların sıkıntıya düşmeleri durumunda akşam ile yatsı namazının akşam namazının vaktinde birleştirilerek kılınabileceğinin kendilerine bildirilmesi yararlı olacağına,

 

5) Hazırlanacak takvimlerin toplumda kabul görmesi, namazların cem’i konusunda halkın aydınlatılması ve uygulamada karşılaşılacak problemlerin tespiti ve çözümü amacıyla, özellikle yurtdışı personelimizin eğitimine yönelik seminerler düzenlenmesinin yararlı olacağına,

 

 

Karar verildi.

 

 

 

Din İşleri Yüksek Kurulu, 17.10.2002 tarihinde Kurul Başkanı Doç.Dr.Şamil DAĞCI’nın başkanlığında toplandı.

 

 

Dinî Soruları Cevaplandırma Komisyonunca hazırlanan “Kadınların Şahitlik ve Mirastaki Durumları” konusundaki rapor görüşüldü. Yapılan müzakereler sonunda:

 

 

İslam dininde, kadınlara yeterli değer verilmediği, kadın - erkek eşitliğinin bulunmadığı ileri sürülmekte ve buna delil olarak da kadınların mirastaki payları ve şahitliği gündeme getirilmektedir. Halbuki dinimizin temel kaynağı olan Kur'an ve sünnete bakıldığında durumun böyle olmadığı açıkça görülmektedir.

 

 

 

A. Kadın - Erkek Eşitliği

 

İslâm'a göre, kadın ve erkek eşit ve birbirini tamamlayan varlıklardır. Gerek ontolojik olarak, gerekse dinî sorumluluk, hukukî ehliyet, temel hak ve hürriyetler bakımından ilkesel bazda kadın erkek ayrımı söz konusu değildir. Ancak kadının konumunun belirlenmesinde, bu ilkesel esasların yanı sıra, İslâm'ın doğup geliştiği toplumlardaki sosyal ve kültürel çevre, özellikle ataerkil aile yapısı etkili olmuştur. Bu durum, İslâm toplumlarında farklı kadın anlayışlarının ortaya çıkmasının da sebebidir.

 

 

Kadın ile ilgili Kur'an ayetlerini anlamada ve yorumlamada, ayetlerin sosyo-kültürel nüzul süreci ve lafzî anlamının yanı sıra hangi gayelerin esas alındığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, kadının sosyal ve hukuki statüsü konusunda daha ileri adımlar atılması Kur'an'ın ruhuna aykırı değildir. Bunun yanı sıra Kur'an-ı Kerim'in ana ilkeleri ve Hz. Peygamber'in kadın ile ilgili genel tavır ve prensipleri ışığında, cinsiyet ayırımını çağrıştıran, kadını kadın olduğu için aşağılayan ve temel hak ve hürriyetlerden mahrum bırakan bütün haber ve rivayetlerin ya özünden saptırılmış ya da uydurma olduğu dikkate alınmalıdır. Söz konusu uydurma haber ve rivayetlerden dolayı, İslâm dinini ve Peygamberini suçlama ilmî ve ahlakî değildir.

 

 

Kadına hiçbir değerin verilmediği, kız çocuğuna sahip olmanın utanç verici bir durum kabul edildiği, bu nedenle bazen kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir dönemde İslâm, davetin başladığı ilk yıllarında kadını muhatap olarak kabul etmiş, bu konuda kadın erkek arasında herhangi bir ayrım yapmamıştır (bk. Leyl 92/3-10).

 

 

 

 

 

-2Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiğinde, erkeklerde olduğu gibi, kadınlardan da bîat almıştır (Mümtahine 60/12). Bu, sosyal ve dinî hayatta hak ve sorumluluk açısından İslâm dininde kadın ile erkek arasında bir ayrım olmadığını göstermektedir.

 

 

Mücadele sûresi, örnek Müslüman kadının siyasi otorite nezdinde hakkını elde edebilmek için gösterdiği çabaları anlatan bir sûredir. Siyasi otoritenin itirazlarına rağmen kadın haklı davasında ısrar etmiş, uğradığı zulmü Allah’a şikayet etmiştir. Bu kadının, haklarını elde edebilmek için gösterdiği örnek gayret ve çaba Allah’ın takdirine mazhar olmuştur:

 

 

 

 

Sonuç olarak İslâm dininde yaratılıştan gelen fizyolojik ve psikolojik farklılıkların ötesinde, kadın – erkek arasında bir ayrım yapılmamıştır; Allah katında bir insan ve kul olarak her ikisi de eşittir. Kur'an-ı Kerim kadın ve erkeğe eşit olarak hitap etmektedir. Dinî yükümlülüklerde, ibadetlerde, ahlakî değer ve faziletlerde kadın – erkek arasında bir fark bulunmamaktadır. İslam'da insanlar arasında tek değer ölçüsü takvadır.

 

 

B. Kadının Şahitliği

 

Bazı İslam bilginleri, Kur’an-ı Kerim'deki borçlanma ayetinden hareketle, iki kadının şahitliğinin, bir erkeğinkine denk olduğunu belirtmişlerdir. Söz konusu ayette;

 

 

Ey iman edenler! Belirli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın.(…) (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler, çağrıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar.(…)

 

 

buyurulmaktadır (Bakara 2/282).

 

 

Görüldüğü üzere âyet, vadeli borçların şahit tutularak yazılmasının, ihtilafları önlemek bakımından yararlı olacağını bildirmek için inmiştir. Bu itibarla, ayette geçen yazın emri, bağlayıcı mahiyette olmayıp, tavsiye niteliğindedir. Hemen bütün alimler bu konuda görüş birliği içindedirler.

 

 

Diğer taraftan ayette geçen “Bu onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir.” ifadesi, bu ayetin tek kadının şahitlik yapamayacağını değil, alacağın güvenceye alınması için, bir erkek yerine iki kadının şahit tutulmasının önerildiğini göstermektedir. Nitekim, mahkemede şahitliğin ifasında tek bir kadının şahitliğinin geçerli olduğu bu ifadeden anlaşılmaktadır. Şöyle ki ayette mahkemede şahitliğin ifası sırasında iki

 

 

 

 

-3-kadının da bulunmasının zorunlu olduğu ifade edilmeyip, aksine birinin unutabileceği kabul edilerek, diğerinin (yani tek bir kadının) şahitliğinin yeterli olabileceğine işaret edilmektedir.

 

 

Şahitlikte aslolan, adaletin tesisi ve hukukun işlerliğini sağlamak için, bir suç veya hakkın ispat edilmesidir. Hak veya suç ne ile ispat edilebiliyorsa o, gerek hukukta ve gerekse dinimizde delildir. Nitekim sadece kadınların şahitliğiyle sabit olabilecek hususlarda, tek başına kadının şahitliğinin geçerli olduğu alimlerin ittifakıyla kabul edilmiştir.

 

 

Şahitlikle ilgili diğer ayetlerde, şahitlik konusunda erkek – kadın ayrımı yapılmamıştır:

 

 

Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin...(Nisa 4/15)

 

 

Ey iman edenler! Birinizin ölümü yaklaştığı zaman, vasiyet sırasında aranızda şahitlik (edecek olanlar) sizden adaletli iki kişidir. Yahut seferde olup da, başınıza ölüm musîbeti geirse, sizin dışınızdan başka iki kişi şahitlik eder... (Maide 5/106)

 

 

Boşanan kadınlar iddetlerinin sonuna varınca onları güzelce tutun, yahut onlardan güzelce ayrılın. İçinizden iki adil kimseyi şahit tutun. Şahitliği Allah için dosdoğru yapın... (Talak 65/2)

 

 

Namuslu kadınlara zina isnad edip de sonrada dört şahit getiremeyenlere, seksen değnek vurun... (Nur 24/4)

 

 

Bu ayetlerde Arapça'daki erkek sığasının kullanılmasından hareketle bazı bilginler, bu konuda sadece erkeklerin şahitliğinin geçerli olduğunu ileri sürmüşlerdir. Oysa ki bütün dil bilimcilere ve İslam bilginlerine göre, erkek için kullanılan çoğul sığası, kadınları da içerir. Arapça dil kurallarına göre, söz konusu şahitler, erkek olabileceği gibi, kadın da olabilir. Bu da yukarıda zikredilen ayetlerde geçen “şahit” kelimelerinin kadınları da kapsadığını, dolayısıyla kadının şahitliğinin erkeğinkine denk olduğunu gösterir. Bunun böyle olduğuna, Nûr sûresinin 6-9. âyetleri delil teşkil etmektedir:

 

 

 

Sonuç olarak, konuyla ilgili ayetler birlikte değerlendirildiğinde, kadının şahitliğinin erkeğinkine denk tutulabileceği anlaşılmaktadır.

 

 

C. Kadının Mirasçılığı

 

İslam’dan önce kadının sabit ve belirli bir miras hakkı yoktu. Hatta o dönem Arap toplumunda, kadının mirasçı olması bir tarafa, kendisi mirasa konu olmaktaydı. İslam dini,

 

 

 

 

-4-kadına sağlanan diğer haklarla birlikte, mirasçı olma hakkını da vermiştir. Bu hak, kadını korumayı ve hukukunu tespit etmeyi amaçlayan diğer âyetlere uygun olarak düzenlenmiştir. Nitekim kadınlarla ilgili bir takım hukukî düzenlemelerin yer aldığı Nisâ sûresinin 7. âyetinde şöyle buyurulmaktadır: “Ana-baba ve akrabaların (miras olarak) bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır; ana-baba ve akrabaların bıraktıklarından kadınlara da pay vardır. Allah bırakılanın azından da, çoğundan da bunları farz kılınmış birer hisse olarak belirlemiştir”.

 

 

Mirasla ilgili âyetler birlikte değerlendirildiğinde şu sonuçlar çıkarılabilir:

 

 

Kur’an’ın kadını değersiz sayması söz konusu değildir. Bilakis konu ile ilgili âyetlerin getirdiği düzenlemeler, İslam’ın kadınların hukûkî şahsiyetlerini tanıdığını, onların hak ve hukukunu belirlemeye özel bir itina gösterdiğini; haklarının zayi edilmemesi için gerekli hukukî tedbirleri aldığını ortaya koymaktadır. Nitekim Kur’an’ın, kadının da erkek gibi mirasta hak sahibi olduğunu açık ve net bir şekilde ifade etmesi, iddia edildiğinin aksine kadına verilen değeri gözler önüne sermektedir.

 

 

.

 

 

İlgili âyetlere göre şayet bir anne-babanın çocuğu vefat eder de miras bırakırsa, ölenin çocukları da varsa, anne-babanın her birine mirasın altıda biri verilir (Nisa 4/11). Burada görüldüğü gibi bir anne olarak kadına, çocuğunun mirasından verilen pay, bir baba olarak erkeğe verilen paya denktir. Bu da açıkça göstermektedir ki, kadına erkeğin payının yarısı kadar hisse verilmesi genel bir hüküm değildir. Hatta bu âyet, ölenin çocuğu yok ise, annenin, mirasın üçte birini alacağını da açıkça ifade etmektedir.

 

 

Konu ile ilgili âyetlerde, bir erkeğin veya kadının, anne veya babası vefat etmişse ve çocuğu da yoksa, sadece bir erkek veya kız kardeşi varsa, mirastan her birine eşit olarak altıda bir hisse düşeceği ifade edilerek, kadın ile erkeğin eşit hisse alacakları hükme bağlanmıştır (Nisa 4/12). Bu hususta, kadının hangi durumda olursa olsun, mirastan erkeğin payının yarısı kadar pay alacağı iddiasının ne derece sathî ve maksatlı bir iddia olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir.

 

 

Kız ile erkek kardeşlerin birlikte mirasçı olmalarında kıza bir, erkeğe iki hisse verilmesinin sebepleri şöyle sıralanabilir:

 

 

a) İslam hukukuna göre, ister anne, ister eş, ister kız çocuğu, isterse kız kardeş olsun, kadının geçimi kendisine ait olmayıp; oğul, koca, baba veya erkek kardeşin sorumluluğundadır. Çoğunlukla kadın kendisi dışında başkalarının geçimini sağlamakla da

 

 

 

 

-5-yükümlü değildir. Erkek ise tam aksine, hemen bütün toplumlarda eşinin, kızının, annesinin veya kız kardeşinin geçimini sağlamakla mükelleftir. Bu sebeplerdir ki “nimet külfete göredir” esasına uygun olarak, eşinin, kızının, annesinin veya kız kardeşinin geçimini sağlamakla yükümlü olan erkeğe, böyle bir yükümlülüğü olmayan kadının payının iki misli verilmiştir.

 

 

B) Kadın kendi mal varlığında istediği gibi tasarruf etme hakkına sahiptir. Kadının malî durumu yerinde olsa dahi, ailenin harcamalarına iştirak etme zorunluluğu yoktur. Bu açıdan bakıldığında, kadın ile erkeğin eşit pay alması durumunda, erkek ailenin geçimini sağlamakla yükümlü olduğu halde, kadının böyle bir sorumluluğu olmadığından denge erkek aleyhine bozulmuş olacaktır.

 

 

c) Erkek evlenirken, eşine “mehir” vermekle yükümlüdür. Kadının ise, evlilikten doğan böyle bir yükümlülüğü olmamakta, aksine eşinden mehir almaya hak kazanmaktadır.

 

 

d) Kadın boşandığı takdirde iddet süresinde onun barınma, yeme-içme, giyim, tedavî gibi nafakasını ödemek kocanın görevi olduğu halde; kadının kocasına karşı böyle bir sorumluluğu yoktur.

 

 

Görüldüğü gibi malî mükellefiyetler bakımından kadın erkeğe karşı eşit olmak bir yana, avantajlı bir konumda bulunmaktadır. Pek çok konudaki malî yükümlülükler erkeğe yüklenmiştir. İşte yukarıdaki sebeplerden dolayı, kardeşler arası miras taksiminde, malî yükümlülüklerinin ağırlığına uygun olarak erkeğe iki hisse; hemen hiçbir malî yükümlülüğü olmayan kadına ise bir hisse verilmiştir. Bu da adalet ve hakkaniyete en uygun olan taksimdir.

 

 

Yukarıda zikredilen dayanak ve gerekçeler ışığında;

 

 

a) İslâm'a göre, gerek ontolojik olarak, gerekse dinî sorumluluk, hukukî ehliyet, temel hak ve hürriyetler bakımından ilkesel bazda kadın erkek ayrımı söz konusu olmadığına,

 

 

B) Şahitlik konusunda, borçlanma ayetinde belirtilen ve dönemin şartları ışığında, kadınların ticarî faaliyetlerdeki pasif rolünden kaynaklanan farklılığın, genel düzenleme içermediğine,

 

 

c) Konuyla ilgili ayetler birlikte değerlendirildiğinde, kadının şahitliğinin erkeğinkine denk olduğuna,

 

 

d) Kardeşlerin miras paylaşımında kadınların payının, erkeklere nispetle farklı olarak düzenlenmesinin, erkeğin çeşitli alanlardaki mali sorumluluğunun kadına nispetle daha ağır olmasıyla doğrudan ilişkili olduğuna,

 

 

e) Kadının ihtiyacının daha fazla olduğu veya erkeğin mali sorumluluğun daha az bulunduğu durumlarda, karşılıklı rıza ile bu paylaşımın daha farklı bir şekilde yapılabileceğine,

 

 

Karar verildi.

 

 

 

Tamamdır..olay bitmiştir arkadaşlar..

 

biz boşuna tartışıyormuşuz o kadar..

 

ahanda karar verilmiş..bir daha kuranda kadın erkek eşit değil falan gibi *****************

Gönderi tarihi:
Karar verildi.

 

Tamamdır..olay bitmiştir arkadaşlar..

 

biz boşuna tartışıyormuşuz o kadar..

 

ahanda karar verilmiş..bir daha kuranda kadın erkek eşit değil falan gibi *****************

Bu kişiler istedikleri kadar karar verip; 'sermektedir, anlaşılmaktadır, ifade etmektedir, değişmektedir, uygun olacaktır' desinler diyebildikleri kadar. Amaaaa, böyle basit bir şekilde kurtulunamaz çarpıklıklardan, yalanlardan, haksızlıklardan, insan kayırmalardan, kadını hiçe saymalardan vs. vs. vs. vs.

Gönderi tarihi:
çarpıklıklardan, yalanlardan, haksızlıklardan, insan kayırmalardan, kadını hiçe saymalardan vs. vs. vs. vs.

Sayın muki neden hep üstü kapalı konuşuyorsunuz.Söyleyin bilelim.Şimdi sakın bana 'ben uzun uzun size onları mı anlatıcam' demeyin.Kısaca deyinki şu şöyledir bu böyledir.

Gönderi tarihi:
Sayın muki neden hep üstü kapalı konuşuyorsunuz.Söyleyin bilelim.Şimdi sakın bana 'ben uzun uzun size onları mı anlatıcam' demeyin.Kısaca deyinki şu şöyledir bu böyledir.

Forumun bu bölümü üstü kapalı dediğiniz konularla dolu. Bir zahmet bakıverin.

Gönderi tarihi:

Yok şimdi madem din işleri kurulunun tanrının yanlışlarını düzeltme yetkisi var, oldu olacak içlerinden bir peygamber seçsinler, yeni bir kitap yazsınlar. Millete de "Ey millet! hani tanrı başka kitap ve peygamber göndermeyeceğini söylediydi ya! O kararından vazgeçip bir kere daha denemeye karar verdi!" desinler?

Gönderi tarihi:
Yok şimdi madem din işleri kurulunun tanrının yanlışlarını düzeltme yetkisi var, oldu olacak içlerinden bir peygamber seçsinler, yeni bir kitap yazsınlar. Millete de "Ey millet! hani tanrı başka kitap ve peygamber göndermeyeceğini söylediydi ya! O kararından vazgeçip bir kere daha denemeye karar verdi!" desinler?

Valla sayın demirefe, güldürdünüz beni. Demek Muhammed'in Tanrı'sı yanlış yapmış ki, düzeltme ihtiyacı hissediyorlar. Bence de düzeltmesinler, sil baştan yeni peygamber, yeni kitap...

Gönderi tarihi:
Sayın muki neden hep üstü kapalı konuşuyorsunuz.Söyleyin bilelim.Şimdi sakın bana 'ben uzun uzun size onları mı anlatıcam' demeyin.Kısaca deyinki şu şöyledir bu böyledir.

 

sizin tam olarak ne demek istedigini anlamadımm

 

Valla sayın demirefe, güldürdünüz beni. Demek Muhammed'in Tanrı'sı yanlış yapmış ki, düzeltme ihtiyacı hissediyorlar. Bence de düzeltmesinler, sil baştan yeni peygamber, yeni kitap...

 

sizi seçelim o zman nasıl olur

Gönderi tarihi:
Valla sayın demirefe, güldürdünüz beni. Demek Muhammed'in Tanrı'sı yanlış yapmış ki, düzeltme ihtiyacı hissediyorlar. Bence de düzeltmesinler, sil baştan yeni peygamber, yeni kitap...

[030.010] [E1] Sonra o fenalık yapanların sonu en fenası oldu. Çünkü Allah'ın ayetlerini yalanladılar ve onlarla eğleniyorlardı.

 

Eger simdi eglenir ve alaya alirlarsa,

baslarina gelecegin,oncekilerin basina gelenden farksiz olmayacagini bilmeliler,

Bir insan cikip ben alaya aldim, basimada bir sey gelmedi diye bilir,

Eger o kisinin, kalbi ve gonlu kurana kapanmissa,

kurani anlamiyor, tersinden okuyorsa,

yanlis telakkilere kapiliyorsa,

Allah o kisinin, gonlune kurani acmaz,

sayin, muki ,bu yazilari senin icin yazdigimi sanma,

Allahla ve ayetleriyle alay edenler uzerine alsin,

Masallah,

sizler,

Allaha iman eden,

emirlerinden cikmayan kullarsiniz,

o yuzden, uzerinize alinmaniza gerek yoktur,

saygilar.

Evren.

Gönderi tarihi:
[030.010] [E1] Sonra o fenalık yapanların sonu en fenası oldu. Çünkü Allah'ın ayetlerini yalanladılar ve onlarla eğleniyorlardı.

 

Eger simdi eglenir ve alaya alirlarsa,

baslarina gelecegin,oncekilerin basina gelenden farksiz olmayacagini bilmeliler,

Bir insan cikip ben alaya aldim, basimada bir sey gelmedi diye bilir,

Eger o kisinin, kalbi ve gonlu kurana kapanmissa,

kurani anlamiyor, tersinden okuyorsa,

yanlis telakkilere kapiliyorsa,

Allah o kisinin, gonlune kurani acmaz,

sayin, muki ,bu yazilari senin icin yazdigimi sanma,

Allahla ve ayetleriyle alay edenler uzerine alsin,

Masallah,

sizler,

Allaha iman eden,

emirlerinden cikmayan kullarsiniz,

o yuzden, uzerinize alinmaniza gerek yoktur,

saygilar.

Evren.

Diğer tarafta Tanrı ile (siz nasıl Muhammed'in Tanrı'sından eminseniz, ben de bunun kesinlikle Muhammed'in Tanrı'sı olmayacağından eminim) yüzyüze kaldığım zaman kimseden yardım beklemiyorum. Onun içindir ki, Muhammed'in hayali ayetlerine zerre kadar inanmıyorum. Ben Muhammed'in Tanrı'sına

iman etmiyor, ancak benim inandığım Tanrı'ya elimden geldiği kadar layık yaşamaya çalışıyorum. Ama, bunu yaparken de kendimi gereksiz ayin ve adetlere kaptırmıyor, kendimi kasmıyorum. Misyonerlik yapıp, insanları Muhammed'in hayali Tanrı'sı ile korkutmuyorum.

Gönderi tarihi:
Diğer tarafta Tanrı ile (siz nasıl Muhammed'in Tanrı'sından eminseniz, ben de bunun kesinlikle Muhammed'in Tanrı'sı olmayacağından eminim) yüzyüze kaldığım zaman kimseden yardım beklemiyorum. Onun içindir ki, Muhammed'in hayali ayetlerine zerre kadar inanmıyorum. Ben Muhammed'in Tanrı'sına

iman etmiyor, ancak benim inandığım Tanrı'ya elimden geldiği kadar layık yaşamaya çalışıyorum. Ama, bunu yaparken de kendimi gereksiz ayin ve adetlere kaptırmıyor, kendimi kasmıyorum. Misyonerlik yapıp, insanları Muhammed'in hayali Tanrı'sı ile korkutmuyorum.

 

Arkadaşıma aynen katılıyorum.

 

Sayın evren, bizim (inandığımız) tanrımız,

Önce inanılamayacak kadar kusurlu ve yetersiz bir kitap yollayıp, sonra da buna inanmazsanız sizi sonsuza dek yakarım demez.

O'nun özü sevgidir. Korkutma yoktur.

Gönderi tarihi:
Diğer tarafta Tanrı ile (siz nasıl Muhammed'in Tanrı'sından eminseniz, ben de bunun kesinlikle Muhammed'in Tanrı'sı olmayacağından eminim) yüzyüze kaldığım zaman kimseden yardım beklemiyorum. Onun içindir ki, Muhammed'in hayali ayetlerine zerre kadar inanmıyorum. Ben Muhammed'in Tanrı'sına

iman etmiyor, ancak benim inandığım Tanrı'ya elimden geldiği kadar layık yaşamaya çalışıyorum. Ama, bunu yaparken de kendimi gereksiz ayin ve adetlere kaptırmıyor, kendimi kasmıyorum. Misyonerlik yapıp, insanları Muhammed'in hayali Tanrı'sı ile korkutmuyorum.

 

Kim muhammede tapıyorsa, bilsinki, o ölmüştür,

kim Allaha tapıyorsa, o ölmez daaim diridir,

Allaha ibadette peygamber, daahi aracı kılınmaz.

Bu Allaha ortak koşmakla eş anlamlıdır.

Kim Allahtan olmayan sözleri, peygamber din adına söyledi diyorsa, bu peygambere iftiradir.

peygamber şunu dedi, peygamber bunu dedi diye nakledilen sözlerin,

zandan öte gecer yanı yoktur.

Dinde ise, zan üzre hareket edilmez.

Peygamberlere düşman kılınan, şeytanlar, ve dostları, nasılki o zaman, boş durmamışsa,

peygamberin vefatından sonrada boş durmamışlar,

 

peygamber, adına söylemediği sözleri, söyledi diye uydurmuşlardır.

kanıtı, kuran ayetleri ile, çelişen hiç bir sözü, peygamber söylemiş olamaz,

Çünkü bu vahye ters,

bakınız, necm süresi 4.

onun ağzından, din adına, vahiyden başka söz çıkmamıştır.

[053.004] [DI] Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahy iledir.

 

Dolayısıyla, hiç bir müslüman, peygambere tapmaz, Allaha tapar,

peygamber elçilik görevini yapmış,

bizlere, miras olarak, kurandan başka bir şey bırakmamıştır.

Kuran sana veya, bir, kızıl deriliye,

arab kültürünü, alda uygula demez,

vahye uy der,

Dolayısıyla,

Muhammedin Allahı, veya, müsanın Allahı, diye,

50 altmış, tane Allah yok,

Allah tektir.

[112.001] [DI] De ki: O Allah bir tektir.

 

Sen eğer tek ilaha tapıyorsan,

ve o ilahın Allah olduğuna iman ediyorsan.

tamam, sorun yok,

var sen, muhammedin ilahına tapmıyorum de.

Allah tek olduğuna göre,

problem kalmıyor.

saygılar.

muki.

Evren.

Gönderi tarihi:
Sen eğer tek ilaha tapıyorsan,

ve o ilahın Allah olduğuna iman ediyorsan.

tamam, sorun yok,

var sen, muhammedin ilahına tapmıyorum de.

Allah tek olduğuna göre,

problem kalmıyor.

saygılar.

muki.

Evren.

Evet bu doğru. Yaratan tek ama, arada bir fark var. Muhammed Yaratan'ı öcü olarak canlandırmış ve bu Yaratan'a kendi hırslarını, küskünlüklerini, haksız davranışlarını, insan kayırmalarını, kadına değer vermeyişini vs. vs. sanki Yaratan'ın sözüymüş gibi çekinmeden dile getirmiş. Bu çekinmeden dile getirişlerin hesabını sormamışmıdır kendisine Yaratan; 'sen hangi hakla benim sözümmüş gibi bunları çekinmeden dile getirdin' diye.

 

Problem yok diyorsunuz ama, problem şuradan kaynaklanıyor. Muhammed'in sözleri insanlar arası kavgaya, tartışmalara ve Muhammed'e inanmayıp onun Allah'ına iman etmeyenlerin ve bu durumu eleştirenlerin öldürülmesine kadar gidiyor. Oysa benim inandığım Yaratan'ın böyle bir sorunu yok. 'İster inan, ister inanma, istersen haklı veya haksız yere beni eleştir, ben senin dünyada insanlık için yaptıklarınla ilgilenirim' diyor.

Gönderi tarihi:
Evet bu doğru. Yaratan tek ama, arada bir fark var. Muhammed Yaratan'ı öcü olarak canlandırmış ve bu Yaratan'a kendi hırslarını, küskünlüklerini, haksız davranışlarını, insan kayırmalarını, kadına değer vermeyişini vs. vs. sanki Yaratan'ın sözüymüş gibi çekinmeden dile getirmiş. Bu çekinmeden dile getirişlerin hesabını sormamışmıdır kendisine Yaratan; 'sen hangi hakla benim sözümmüş gibi bunları çekinmeden dile getirdin' diye.

 

Problem yok diyorsunuz ama, problem şuradan kaynaklanıyor. Muhammed'in sözleri insanlar arası kavgaya, tartışmalara ve Muhammed'e inanmayıp onun Allah'ına iman etmeyenlerin ve bu durumu eleştirenlerin öldürülmesine kadar gidiyor. Oysa benim inandığım Yaratan'ın böyle bir sorunu yok. 'İster inan, ister inanma, istersen haklı veya haksız yere beni eleştir, ben senin dünyada insanlık için yaptıklarınla ilgilenirim' diyor.

 

Sen yaraticinin tek olduguna inaniyorsun ya, bu benim icin yeterli,

 

saygilar.

muki.

Gönderi tarihi:
Evet bu doğru. Yaratan tek ama, arada bir fark var. Muhammed Yaratan'ı öcü olarak canlandırmış ve bu Yaratan'a kendi hırslarını, küskünlüklerini, haksız davranışlarını, insan kayırmalarını, kadına değer vermeyişini vs. vs. sanki Yaratan'ın sözüymüş gibi çekinmeden dile getirmiş. Bu çekinmeden dile getirişlerin hesabını sormamışmıdır kendisine Yaratan; 'sen hangi hakla benim sözümmüş gibi bunları çekinmeden dile getirdin' diye.

 

Problem yok diyorsunuz ama, problem şuradan kaynaklanıyor. Muhammed'in sözleri insanlar arası kavgaya, tartışmalara ve Muhammed'e inanmayıp onun Allah'ına iman etmeyenlerin ve bu durumu eleştirenlerin öldürülmesine kadar gidiyor. Oysa benim inandığım Yaratan'ın böyle bir sorunu yok. 'İster inan, ister inanma, istersen haklı veya haksız yere beni eleştir, ben senin dünyada insanlık için yaptıklarınla ilgilenirim' diyor.

 

Sen yaraticinin tek olduguna inaniyorsun,

bu iyiye guzele dogru yonelmek anlamina gelir.

 

sayin muki.

saygilar

Gönderi tarihi:
Dinde ise, zan üzre hareket edilmez.

 

Aksine, dinlerde hiç bir şey yokturki zan üzerine olmasın. İnsanlık hakkında bir takım hükümler varsada görünmeyen yaratıcıdan geldiği iddia edildiğine göre peşinen "zan" dır. Zan olmasa idi tüm kavramların ispatları olurdu.

 

Kuran sana veya, bir, kızıl deriliye,

arab kültürünü, alda uygula demez,

vahye uy der,

 

Aksine, Arap kültürüne (sizde vahy) uyulmadığı an kendisi yakar, yıkar tüm alemleri. Dünyadaki temsilcilerine de öldüttürür. Uymada bak bir neler oluyor.

 

Muhammedin Allahı, veya, müsanın Allahı, diye,

50 altmış, tane Allah yok,

Allah tektir.

De ki: O Allah bir tektir.

Sen eğer tek ilaha tapıyorsan,

ve o ilahın Allah olduğuna iman ediyorsan.

tamam, sorun yok,

 

Aksine, Muhammed ve müslümanlar Allah'a farklı şeyler söylettirip sanki farklı Allah'mış intibaı yaratıyorlar. Herkes farklı bir şey söylettiriyor. Ama asıl doğru olan da senin de dediğin gibi 50-60 tane Allahın var olması. Ve her toplum kendi Allah'ına farklı şeyler söylettiriyor. Buradanda söylediklerinden dolayı farklı Allahların olduğu anlaşılıyor. Sonuç olarak Araplar gibi her toplumda kendi Allahlarının doğruluğunu iddia ediyor.

Gönderi tarihi:
Aksine, dinlerde hiç bir şey yokturki zan üzerine olmasın. İnsanlık hakkında bir takım hükümler varsada görünmeyen yaratıcıdan geldiği iddia edildiğine göre peşinen "zan" dır. Zan olmasa idi tüm kavramların ispatları olurdu.

 

 

 

Aksine, Arap kültürüne (sizde vahy) uyulmadığı an kendisi yakar, yıkar tüm alemleri. Dünyadaki temsilcilerine de öldüttürür. Uymada bak bir neler oluyor.

 

 

 

Aksine, Muhammed ve müslümanlar Allah'a farklı şeyler söylettirip sanki farklı Allah'mış intibaı yaratıyorlar. Herkes farklı bir şey söylettiriyor. Ama asıl doğru olan da senin de dediğin gibi 50-60 tane Allahın var olması. Ve her toplum kendi Allah'ına farklı şeyler söylettiriyor. Buradanda söylediklerinden dolayı farklı Allahların olduğu anlaşılıyor. Sonuç olarak Araplar gibi her toplumda kendi Allahlarının doğruluğunu iddia ediyor.

bana demedigim sey dedin deme, maraba,

al, soylediklerim harfi harfine tekrar okuyun,

lutfen, yazdiklarimi parcalara, ayirmayin,

Allah 50, 60 tane degil, tektir.

 

 

ama insanlar, 50,60 tane ilah edindiyse,onlarin oyle edinmeleri, Allahin tekligine hic bir sey eklemez, yani etkisi olmaz,mukiye yazmis oldugum yazi asagida.sayin maraba,

-------------------------------------------------------------------------------------------------------

Kim muhammede tapıyorsa, bilsinki, o ölmüştür,

kim Allaha tapıyorsa, o ölmez daaim diridir,

Allaha ibadette peygamber, daahi aracı kılınmaz.

Bu Allaha ortak koşmakla eş anlamlıdır.

Kim Allahtan olmayan sözleri, peygamber din adına söyledi diyorsa, bu peygambere iftiradir.

peygamber şunu dedi, peygamber bunu dedi diye nakledilen sözlerin,

zandan öte gecer yanı yoktur.

Dinde ise, zan üzre hareket edilmez.

Peygamberlere düşman kılınan, şeytanlar, ve dostları, nasılki o zaman, boş durmamışsa,

peygamberin vefatından sonrada boş durmamışlar,

 

peygamber, adına söylemediği sözleri, söyledi diye uydurmuşlardır.

kanıtı, kuran ayetleri ile, çelişen hiç bir sözü, peygamber söylemiş olamaz,

Çünkü bu vahye ters,

bakınız, necm süresi 4.

onun ağzından, din adına, vahiyden başka söz çıkmamıştır.

[053.004] [DI] Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahy iledir.

 

Dolayısıyla, hiç bir müslüman, peygambere tapmaz, Allaha tapar,

peygamber elçilik görevini yapmış,

bizlere, miras olarak, kurandan başka bir şey bırakmamıştır.

Kuran sana veya, bir, kızıl deriliye,

arab kültürünü, alda uygula demez,

vahye uy der,

Dolayısıyla,

Muhammedin Allahı, veya, müsanın Allahı, diye,

50 altmış, tane Allah yok,

Allah tektir.

[112.001] [DI] De ki: O Allah bir tektir.

 

Sen eğer tek ilaha tapıyorsan,

ve o ilahın Allah olduğuna iman ediyorsan.

tamam, sorun yok,

var sen, muhammedin ilahına tapmıyorum de.

Allah tek olduğuna göre,

problem kalmıyor.

saygılar.

muki.

Evren.

Gönderi tarihi:
Sen eğer tek ilaha tapıyorsan,

ve o ilahın Allah olduğuna iman ediyorsan.

tamam, sorun yok,

var sen, muhammedin ilahına tapmıyorum de.

Allah tek olduğuna göre,

problem kalmıyor.

saygılar.

 

 

Allah'ın varlığı ve tekliği bir iddiadır. Herhangi bir kanıtı yoktur !

 

Dolayısıyla Allah'ın tek olduğunu söyleyenler sadece öyle olduğuna inanır !

 

Herkesin inandığı farklı bir varlık olabilir !

 

"Hz. Muhammed'in Allah'ı" tanımlaması doğrudur ! çünkü başka birinin iman ettiği yaratıcı Hz. Muhammed'in Allah'ı ve tek olmayabilir. Örneğin benim inandığım varlık, Hz. Muhammed'in Allah'ı değildir !

 

saygılar

Gönderi tarihi:

Pardon ,

Hz.Muhammed`in getirdigi dindeki rabbimizden baska bir Allah`a inandigini soyleyenler,inandiginiz yaraticidan ne sekilde talimat aliyorsunuz yada aldiniz?Talimatsiz birakilmadiniz umarim.Birde bu dunyaya neden gonderildiniz?(veye gonderildik)yani size gore.Bilgi edinmeye calisiyorum tesekkurler..............................

Gönderi tarihi:
Pardon ,

Hz.Muhammed`in getirdigi dindeki rabbimizden baska bir Allah`a inandigini soyleyenler,inandiginiz yaraticidan ne sekilde talimat aliyorsunuz yada aldiniz?Talimatsiz birakilmadiniz umarim.Birde bu dunyaya neden gonderildiniz?(veye gonderildik)yani size gore.Bilgi edinmeye calisiyorum tesekkurler..............................

 

Herhangi bir bilgi yok neden varıza dair ! Sadece tümevarım mantığıyla ve nedensellik açısından böyle inanıyorum !

 

Ama Allah'ın varlığını ve hatta insanlarla konuştuğunu iddia etmek zaten dinleri oluşturuyor, bu da bir inanıştır ama doğru değildir tabi. Sadece bir iddia ve hayaldir.

 

saygılar

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.