Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Bismillahirahmanirrahim

 

Selamlar

 

(gecekuşu)

 

Amaç bilgi, görüş, düşünce paylaşımı olması gerekirken,

ben ve benim düşüncelerim”, “ben ve benim inancım” mantığıyla dayatmalar yapanlara

 

"AYKIRI SORU - YORUM VE SORGULAMALAR" la,

Farklı bir eleştirel bakış ve önerilerde bulunma düşüncesiyle kaleme alınmıştır..

 

Müslüman kendi dünya görüşü ve inancını dayatma gibi bir mükellefiyeti olmadığı sadece sözün doğrusunu söylemek ve bunu yaşamak gibi bir sorumluluğa haizdir. Dayatma isnadı mesnetten yoksun bir söylemdir. Dayatma bir kenara söz söylerken takınacağı uslup ve sözü söyleyeceği ton tıpkı taha suresinin 43-44 cü ayetlerinde '' Friav'ne gidin,çünkü o azdı, O' na yumuşak söz söyleyin, belki arınır veya haşyet duyar'' emsal olarak verilmiştir.

Her insanın hayatta bir duruş noktası vardır ve o noktadan bakar. Benim ki Kur an ı kerim dir.(sizin ki nedir?)

Bu forumun konu başlıklarına bakıldığında, konu başlıklarının altında yazılıp çizlenler incelendiğinde kimin dayatıcı olduğu çok daha rahat tesbit edilebilir ( Allah yoktur inancını yaymak adına yapılanlar herkesçe malumdur)...Ve yapılan bu tesbitin içinde müslümanların olmadığı aşikardır. (yazının ilk paragrafına yönelik sadece düzelmek babından).

 

“Gelişmeye ve gerçekleri kavramaya yönelik” bir zihin yapısı,

İnsanın yaşamını etkisi altına alan gerçeklikleri gözleyip, kavramaya çalışırken

Elde ettiği düşünsel sonuçları varsayımlar üzerine kurmak yerine

Bilimsel gerçekliklere uygunluğunu sınayarak bir sonuca ulaşmaya özen gösterir.

 

“İnsanın maddi yaşamını ve yaşamın gerçekliğini doğru kavramak için”

Kimilerimizin yaptığı gibi sadece “insanın düşün ürünü” olan “din” felsefesi ile anlamak, inanmak yerine

Yine “insanın düşün ürünü” olan “diyalektik materyalist” felsefenin

Yaklaşım ve değerlendirmelerinin de göz önünde tutulması son derece önemli ve gereklidir…

 

Asıl burda sorulması gereken sorunun doğru düşünmeye yönelik bir soru olmasıydı. Ama daha ilk cümlede tüm yazının okunmaması gibi bir fikir edinebiliyor insan. Doğru nedir?¿ Buraya geçmeden insanoğlunun (burada materyalist zihniyeti bundan tenzih ederim onların ataları insan değildi) zihinsel gelişimini irdelemek gerekir. Bunu neye göre ve nasıl yapacaktır. Bir müslüman için Kur an ı Kerim bunu karşılamaktadır. O nun nerden geldiğini burda hangi amaç için bulunduğunu ve nereye gideceğini verdiği gibi burda bulunurken izleyeceği yol ve yöntemide göstermektedir. Bunun anlamı müslümanın hayatını anlamlandırmada elinde bir mesned ve bu mesnedden hareketle kendisine bir meşruiyet olmasıdır. Zihinsel gelişimini bu bağlamda gerçekleştirir. Peki ya sizler...Mesnediniz?¿ Materyalizm mi! İnceliyelim pratik bir iki örnekle. Hayatı tabiattan gözlemleyerek tanzim etmek..Büyük balık küçük balığı yutar.Bu gerçektir. Hayata yansıması Güçlü zayıfı ezer materyalist düşünün insan tasavvuru...Ve ortakçılık meşhur adıyla sosyalizm, Bir otobüs var ve herkes ona ortak, Materyalist ekonomik yapı, gerçek herkes şöför herkes paysahibi, Yolcu oda kim var mı böyle bir olgu,Yolculuk o da ne?¿

 

Devam edecek.....

Gönderi tarihi:

"Hayatı tabiattan gözlemleyip tanzim etmek" diye bir şey yoktur... Öyle olsa koyunlara saldırıp dişlerimizle parçalar ve çiğ etlerini kemirirdik. İnsan sürekli olarak daha fazla insan olmaya, hayvansal kökeninden uzaklaşmaya çalışmıştır ve bu gün itibariyle aldığı mesafe yetersizse de, çok da küçümsenmeyecek düzeydedir.

 

İnsanın tek geçerli referansı ise bilimdir. Dinler tahakküm araçlarından başka araçlar değillerdir. Başlangıçta "tatlı söz söyle, ikna et, ürkütme korkutma, oltaya gelsinler" diye öğüt verir, egemenliği ele geçirdiğinde "senin inandığın tanrıya inanmayanlar pistir, kâbeye yaklaşmasınlar, gördüğünüz yerde öldürün yahut sürün" diye emir verir...

Gönderi tarihi:

Biismillahirrahmanirrahim

 

(demirefe)

 

"Hayatı tabiattan gözlemleyip tanzim etmek" diye bir şey yoktur...

 

Dikkat edin

 

(gecekuşu)

 

yine “insanın düşün ürünü” olan “diyalektik materyalist” felsefenin

Yaklaşım ve değerlendirmelerinin de göz önünde tutulması son derece önemli ve gereklidir…

 

Bilimselcilikten dem vurupta bu ifadeyi yazabilmek diyalektik materyalizmden bihaber olmak demektir ve akabinde

 

(demirefe)

insan sürekli olarak daha fazla insan olmaya, hayvansal kökeninden uzaklaşmaya çalışmıştır ve bu gün itibariyle aldığı mesafe yetersizse de, çok da küçümsenmeyecek düzeydedir.

 

Kökü hayvan olan zata söylenecek bir lafta yoktur...Diğer taraftan

Öyle olsa koyunlara saldırıp dişlerimizle parçalar ve çiğ etlerini kemirirdik
İnsanın farklı bir hukuku olduğunu itiraf etmesini varsın bu iddiada olan değerlendirsin.İnsanın farklı bir hukuku vardır yeryüzünde. Neden ?¿ Yeryüzünü bir inceleyelim.. Bitkiler hayvanlar ve diğerleri. Her türlü hayvan ın kendi gurubuna bağlı olup alt ve üst formları bulunmaktadır. Örneklendirirsek ceylan lar antiloplar vb bir formdurlar ve aynı grubun üyeleridir. Bu örneklere çokça rastlarız. Pek ya insan alt ve üst formu. Maymunlar!!! Bu güne kadar bir maymunun takım elbise giyip herhangi bir akademide matematik dersi verdiğini görmedim ama görenler olduğu muhakkak..Şurdan belli Kur an ı Kerimde verilen miras taksiminde bayağı kesirle işlem yapabilecek yetenekte olmayıp onu değerlendirenlerden. Sanırım matematiği öğrendikleri zatlar belli oldu..

 

(demirefe)

 

İnsanın tek geçerli referansı ise bilimdir.

 

Bu forumda sorduğum sorulara cevap almamak gibi bir lüksüm var..Bu bıktırıcı bir haldir. Yazdıklarımın sadece bir bölümü değerlendirilir.

 

Tamam referans olarak bilimi kabul ettiğimizi varsayalım. Buyrun bana 10 madde sıralayın Ahlakı tanzim etmek için bilimden hareketle izlenecek yol üzere...Ama afedersiniz Ahlak Kur an i bir terim ahlak yada ahlaksızlık birilerine bir şey ifade etmez. Etik doğru kelime bana 1000 defa etiksiz deyin birdefa ahlaksız diyeyim sizlere.. Kabul edermisiniz sanmam. Bilimsel referans inşallah bunu değerlendirmeye alacağım..

B ilimsel verilerden harketle ahlaksal zemin oluşturmak belkide şöyle birşeydir birine lafatarsın oda cangırı koparır bunun anlamı o yapılmaması gereken birşeydir. Taciz....İnsanlar bu ve benzeri şeyleri sürekli yapıyor caydırıcı değil demek...

 

(demirefe)

 

Dinler tahakküm araçlarından başka araçlar değillerdir.

 

Özellikle Din kavramı nın ne anlama geldiği hakkında bir fikri olmayan bilimselcilerin tıpkı her konuda olduğu gibi bilmedikleri bu kavramla ilgili söylem geliştirmeleri isnanları yanlışa götürüp saptırmaktadır. Bu ve benzeri durumlar hakkında site adminlerinin özellikle dikkatli olmaları istirham edilir..Gerçek nedir ne değildir mesned üzerinden hareketle değerlendirilerek bir sonuca ulaşılır. Afaki konuşmalar zamanı zayi etmekten başka bir şey sağlamadığı gibi hiç kimse bundan istifade etmemektedir. Kur an ı Kerimin hiç bir yerinde insanlara zulmedici davrtanılması hakkında beyanat verilmez ve bazıları kalkıp savaş hukukundan hareketle beyanat verip ve verdiği bu beyanatı başka alanlarda gösterip insanları yanlışa sürüklemek kimsenin hakkı değildir. Diğer taraftan ibretlik manzaralar vardır. Yeryüzünde insana esir hukukunun ne olduğunu öğreten şey yine vahiylerdir..Bunun farkındadır herkes. Din kişisel beğenilere sunulmuş prensiplerle bezeli bir alan değildir. İslam dini muhatabına nasıl davranacağını bildiren aksi davranışta bulununların cezalandırılacağı (ki teknik ve ayrıntılı bir konu içinde mağfirette barındırır (af) ) dolayısıyla muhatabını hayatını tanzim ederken hesap gününü gözardı etmeksizin yaptıklarından sorumlu tutarak kayıt altına alır. Bu caydırıcımı dır? Sanırım sizinki daha vahim bir durum Allah yoktur demektesiniz..Yada varsa da ilişiği yoktur (deizm) Keyfi yaşam alanı oluşturmak için çabalamaktan gayri bir gayeniz yoktur.

Gönderi tarihi:
Bu forumda sorduğum sorulara cevap almamak gibi bir lüksüm var..

Bu bıktırıcı bir haldir. Yazdıklarımın sadece bir bölümü değerlendirilir.

 

Tamam referans olarak bilimi kabul ettiğimizi varsayalım. Buyrun bana 10 madde sıralayın Ahlakı tanzim etmek için bilimden hareketle izlenecek yol üzere...Ama afedersiniz Ahlak Kur an i bir terim ahlak yada ahlaksızlık birilerine bir şey ifade etmez. Etik doğru kelime bana 1000 defa etiksiz deyin birdefa ahlaksız diyeyim sizlere.. Kabul edermisiniz sanmam. Bilimsel referans inşallah bunu değerlendirmeye alacağım..

B ilimsel verilerden harketle ahlaksal zemin oluşturmak belkide şöyle birşeydir birine lafatarsın oda cangırı koparır bunun anlamı o yapılmaması gereken birşeydir.

 

Taciz....İnsanlar bu ve benzeri şeyleri sürekli yapıyor caydırıcı değil demek...

 

Biismillahirrahmanirrahim;

 

Sayın Hanif;

 

"Bu forumda sorduğum sorulara cevap almamak gibi bir lüksüm var.." demişsiniz...

Çok haklısınız, size yanıt verebilmek için, aynı düşünce formatına sahip olması lazım insanın...

Olmayınca olmuyor işte...Ve siz de lüks içinde yaşıyorsunuz...

Sonra da sanıyorsunuz ki bak işte yanıt bile vermiyorlar...

 

Şuna mı yanıt bekliyorsunuz...

"Tamam referans olarak bilimi kabul ettiğimizi varsayalım. Buyrun bana 10 madde sıralayın Ahlakı tanzim etmek için bilimden hareketle izlenecek yol üzere.."

Yani bu kafa karışıklığına ne yanıt bekliyorsunuz ki...

Çok beklersiniz bence...Oturup kendi yanılgılarınızın nedenlerini kendiniz bulmanız lazım...

Sizle polemiklere girerek vaktini boş yere harcamanın vereceği sıkıntıyı düşünmek bile istemiyorum...

 

Al sana polemik...

Demeye çalışmışsınız ki, bilim insanları ahlaklı yapmaz...

Ardından "Ama afedersiniz Ahlak Kur an i bir terim" diye devam etmişsiniz...

"Bilimsel verilerden harketle ahlaksal zemin oluşturmak belkide şöyle birşeydir"

"Taciz....İnsanlar bu ve benzeri şeyleri sürekli yapıyor caydırıcı değil demek..."

 

Ne kadar da haklısınız, kuranı okuyanlar, kendini inançlı olarak gösterenlerden bazıları dediğiniz gibi...

Reşit olmamış kız çocuklarına taciz de bulunmazlar...

Tıpkı yeni şafak yazarı Ürkmez gibi...

Ahlak > size göre Kurani bir terimdir ama nedense tacize engel olamaz...

Sizin kafa yapınızla çözümleme yapmaya kalkarsak şunu demek gerekiyor o zaman...

Kuran insanı Ahlaklı yapmaz...Çok kızdınız bu ifadeye değil mi?

Kızmakta haklısınız...Ama bana değil kendinize kızın çünkü bu sizin çözümleme yönteminiz..

Sizin çözümleme yönteminizi uygulayarak bu sonuca ulaştık çünkü...

 

***

 

Ama siz yine de bol keseden konuşup ahlakın evrensel bir değer olduğunu ifade edenlerin neyi anlatmaya çalıştıklarını kavramak yerine kendi aykırı çözümlemelerinize ulaşmak amaçlı söylenenleri "Bilimsel referans " diye taktim eder, onları ahlaksızlıkla suçlar, ardından "sorduğun sorulara cevap almama" lüksü içinde olduğunuzu sanırsınız...

 

Bu gerçek dışı algılama ve yaklaşımlarınıza ne yanıt bekliyorsunuz ki...

 

Daha çok beklersiniz...

 

Selametle kardeşim...Selametle !....

Gönderi tarihi:

GeceKuşu, "etiksiz - ahlaksız" laf dalaşını akıllı bir polemik zannedenlerin polemik davetine tabii ki uymayacağım. Ben zaten tartışmak için yazmadım, işin doğrusunu belirtmeyi bir görev bildiğim için yazdım. Tartışmadan kaçındığımı düşünen varsın bu arkadaş olsun. Kaçınmadığımı bilenler bilir.

 

Tartışma için ortak bir dil olması şart, senin de dediğin gibi. Yanıta değer tek savlama var: Kurândaki şiddet ayetlerinin savaş hukuku ile ilgili olduğu savlaması.

 

Hiç alakası yoktur. Tevbe suresi Mekke'nin ele geçirilmesinin akabinde yazılmış bir ültimatomdur ve ehli kitap olmayan herkesin İslam toprağını belli sürede terketmediği takdirde yakalandığı yerde öldürüleceğini bildirir. Onları her gözetleme yerinde beklemelerini ve gördüklerinde yakalayıp öldürmelerini emreder. Sadece anlaşması bulunanların süresini anlaşma bitimine kadar uzatır.

 

Savaş hukuku buysa, yandı gülüm keten helva. Bunların savaş ya da barış, her neyse "hukukundan" (Allah korusun!!!)

Gönderi tarihi:

Bismillahirrahmanirrahim.

 

Sayın gecekuşu yazdıklarımı cevaplandırmak mahiyetindeki yazınızı okudum. Şu ifadelerin altını çizmişsiniz

 

"Bu forumda sorduğum sorulara cevap almamak gibi bir lüksüm var.." demişsiniz...

Çok haklısınız, size yanıt verebilmek için, aynı düşünce formatına sahip olması lazım insanın...

Olmayınca olmuyor işte...Ve siz de lüks içinde yaşıyorsunuz...

Sonra da sanıyorsunuz ki bak işte yanıt bile vermiyorlar...

 

Bunun anlamı sorduğum sorular afaki yada bulunduğum çizgiyle alakalı dolayısıyla aynıu zihniyete muhatap kişilerden cevap bulması. Yani yanlış adrese soru sormuşluğum var.

 

Karıışık dünya karmaşık kafalar başlığıydı sanırım doçent tarafından açılmıştı. Söylem şunun üzerine kuruludur. Hayatı tanzim için evrensel ilkeler yeterlidir. Şu soru kendi şahsımın bulunduğu çizgiyle alakalı bir sorumudur. Bana 10 adet emare sayın bu evrensel ilkelerden.. Devamla matamatiksel hata taklamakanın attığı başlık sorduğüum soru basit bir bayağı kesir işlemi..Bu benim çizgimle alakalı. Doğrudur ama bir o kadarda bilimden hezeyan savuranların da problemi..Yine Ahlaksal boyutla ilgili vs. Şahsım adına afaki bir soru sormuşluğum olmadığı gibi Dini mi sizlerden öğrenecek değilim..Sizlere öğrebilecek durumdayken hele bunu yapacak olmam sizce nasıl değerlendirilir ki Din kavramından bihabersiniz.

 

işin doğrusunu belirtmeyi bir görev bildiğim için yazdım.

 

Bu bir sorudur sayın gecekuşu. Takdir edersiniz makul bir sorudur. Cevap bekleyen bir sorudur. İşte tam burada bu noktada acziyetin ifadeside şu altta olan ifadedir..

 

Ahlak > size göre Kurani bir terimdir ama nedense tacize engel olamaz...

Sizin kafa yapınızla çözümleme yapmaya kalkarsak şunu demek gerekiyor o zaman...

Kuran insanı Ahlaklı yapmaz...Çok kızdınız bu ifadeye değil mi?

Kızmakta haklısınız...Ama bana değil kendinize kızın çünkü bu sizin çözümleme yönteminiz..

Sizin çözümleme yönteminizi uygulayarak bu sonuca ulaştık çünkü...

 

Bu ifade doğrudan uzak Kur an i duruşu içermeyen sadece bir zandan ibaret olan bir ifadedir. Bu kızılacak üzülücek bir durum da değildir. Sadece bir ironidir. Siz benim kullandığım yöntemin yanına yaklaşabilecek düzeyde değilsiniz yaklaşamassınız bile bunu reklam olsun yada ön plana çıkmak gayesiyle söylenen bir söylem değildir. Bu sadece gerçektir. Ensest ilişkiyi meşrulaştıracak yada yasaklayabilecek bir belgesi olmayan insanlar nasıl olabiliyorda beni eleştirebilirler ki Kur an daki nikah hukukundan bihaber oldukları halde..

 

Ama siz yine de bol keseden sallayıp ahlakın evrensel bir değer olduğunu ifade edenlerin neyi anlatmaya çalıştıklarını kavramak yerine kendi aykırı çözümlemelerinize ulaşmak amaçlı söylenenleri "Bilimsel referans " diye taktim eder, onları ahlaksızlıkla suçlar, ardından "sorduğun sorulara cevap almama" lüksü içinde olduğunuzu sanırsınız...

 

Ahlak nedir diye soru sorulursa buna karşı tek bir cevabı olmayan olsada birşey içermeyen kitle olarak dünyada birilerine bunları bize gösterin diye sorarsanız,,Düşünün bakalım kimleri gösterecekler..

Hiç bir zaman kimseyi suçlama gibi bir eğilim içerisinde olmadım. Neyse onu söylerim ve bu şekildede devam ederim. Bana söylermisin gecekuşu lütfen bana kendi hayatını tanzim edebileceğin belgeleri getirirmisin. Peygamberi Kur an ı yazmakla itham edersiniz. Kitabın muhtevasına rağmen. Ve ikiyüzlülükle marksın daskapitaline sarılırsınız ve dünya görüşü olarak hayvansal bir kökü yeğlersiniz. Diyalektik materyalizmin hayata verdiği değer insanı getirdiği noktaya rağmen bunu insanlara bir mutluluk reçetesi olma hasebiyle sunarsınız.

Bu gerçek dışı algılama ve yaklaşımlarınıza ne yanıt bekliyorsunuz ki...

 

Yukarıda ilk bölümde yazmıştım. Ortakçılık bunun böyle olmadığının değerlendirilmesini içeren bir yazının verilmesi aynı bağlamda da sormuştum bir zamanlar demirefeye siz ateist deist vs değilsiniz diye. Cevap gelmedi geleceğinide düşünmüyorum gelse bile bu saatten sonra bir kıymeti harbiyesi kalmadı artık.Sizde teyit ediyorsunuz aynı şekilde bunun için müteşşekirim sizlere yazdıklarımın doğruluğunu kendi şahsınızda teyit ettiğiniz için.

 

Ve yazdığınız o cümleyle çelişiyorsunuz..

 

Daha çok beklersiniz...
(sizden bir beklenti içinde değilim')

 

Elhamdulillah Benimde Rabbim sizinde Rabbiniz olan Allah doğruyu içeren kitabı resulleri aracılığıyla bize iletmiştir. Sizin hayata dair bir ilmi yaklaşımızı yok ve yine sizin hayata dair bir görüşünüz bile şekillenmemiş sadece şurdan burdan devşirerek bir şeyler ortaya koymaya çalşıyorsunuz. Sizin Kur an ı Kerime saldırmaktaki tek gayeniz insanları ondan alıkoyup sizler gibi yapmak ki elinizde mazeret olsun. Ama

 

'' Artık o gün zulmedenlerin (beyan edecekleri) mazeretleri fayda vermeyeceği gibi, nede onlardan rıza talep etmeleri istenir'' 30 Rum 57

Gönderi tarihi:

Suçlamaların hep aynı klasik çizgide gitmesi bıktırıcı... Ama bir iki kısa işaretle değinmeden geçemeyeceğim. Kurâna inanmayanların onun hakkındaki bilgileri, inananlardan daima çok çok üstün olmuştur. Dolayısıyla "bihabersiniz" suçlamasına hiç bir şekilde yer verilmesi olası değildir.

 

İnsanlığın tek referansı, ölçüsü, dayanağı bilimdir dedikten sonra ne belgesine dayanıldığının sorulması abes. Gökten inen belge soruluyorsa, o yok... Lazım da değil...

 

Bilim dogmalardan çok daha güzel bir şekilde ve sağlam dayanaklara dayalı olarak etik ilkelerini kurar. Elbette bilim gelişme halindedir, mükemmeli yakalamış da değildir. Zamanla... Evrende hop diye oluvermiş hiç ama hiç bir şey yoktur...

Gönderi tarihi:

Çok değerli kardeşim "Hanif";

Sana saygı duymadığımı yaşamı yorumlaman üzere seni önemsemediğimi falan düşünme...

Ama şu varki;

Tartışmalarda zaman zaman senin de yaptığın gibi ifadelerini kişisel çatışma ve

polemiğe yönelik yaklaşımlarla yapanların aslında sonuca yönelik karşılıklı fikir alışverişine yönelik bir amaçlamadıkları bir gerçek...

 

Bu başlığı açarken bu tür yaklaşımların arkasındaki amacı vurgulayarak işe başladım aslında...

<B>

*

Her birimizin farklı düşünsel gelişim ve eğitimsel bir alt yapıya sahip olduğumuz yadsınamaz bir gerçek

Ancak bu durum etik olarak kimsenin bir diğerine göre ayrıcalıklı yada yetersiz olduğunu göstermez…

 

Özelde bu başlık genelde de forumda yazarken sizden ricam…

Kendilerini ayrıcalıklı gören yada yetersizliklerinin farkında olmayanların

Polemik yaklaşım ve yazılarına yanıt üretme gerekliliğinden uzak durmanız…

 

Özellikle onların, gerçekte "bilgiye yönelik" katkıda bulunmaktan uzak

İyi niyetli olmayan yaklaşım ve polemiklerine yanıt vererek,

Konuları saptırmak amaçlı konu dışı yaklaşım ve yönlendirmeler yapmalarına yardımcı olmayınız…

</B>

 

Yukarıdaki bu alıntı sana tartışmadaki muhataplarının bu tür yaklaşımlara karşı ne düşündükleri ve

neden bazı yazıları yanıtsız bıraktıkları hakkında bir bilgi verebildi mi...Bilemiyorum ?

 

Burada bizler tartışmalarımızı kişilikler üzerinden değil herhangi bir konu üzerindeki görüşlerimiz üzerinden yapıyoruz...

Bunu yaparken de itham ve dayatmalardan uzak durarak polemik yapmadan yorum, düşünce ve algılamalarımızı ifade ediyoruz.

 

Özelde ben ve genelde aynı kültürel gelişimi yaşamına ve ilişkilerine taşımayı becerebilmiş bir çok forumdaş arkadaşım,

farklı görüşlerin düşünsel tartışmalarını ayrı, insani ilişkileri ayrı tutmak gerektiği bilincinde olduklarını,

özenle buna dikkat ettiklerini ve tartışmaya girdikleri muhataplarından da bunu beklediklerini bilmelisiniz...

Bu cok basit insani ve ahlaki değeri göz ardı edenler, anlamsız ve polemik tartışmaları yanıtsız kalınca bundan şikayet etmek yerine

bu basit kuralı anlamak ve uygulamak gereğini kavramaları gerekir...

 

O nedenle değerli arkadaşım, elbetteki ifade ettiklerinize ve ettiklerimize herbirimizin katıldığı ve katılmadığı noktalar elbette var.

Ve bunları da zaten yazışmalarımızda açık açık dile getiriyoruz...

Her birimizin yapacağı şey kendi görüşlerini bir diğerinin kişiliğine ya da temsil ettiği kültürel değerlerine sataşmadan

ve polemik yaklaşımlardan uzak durarak görüş ve yorumlarını paylaşmaya dikkat etmek olmalı...

 

"demirefe" nin aşağıdaki alıntıda anlatmak istedikleri de bu zaten...

 

"etiksiz - ahlaksız" laf dalaşını akıllı bir polemik zannedenlerin polemik davetine tabii ki uymayacağım.

Ben zaten tartışmak için yazmadım, işin doğrusunu belirtmeyi bir görev bildiğim için yazdım.

Tartışmadan kaçındığımı düşünen varsın bu arkadaş olsun. Kaçınmadığımı bilenler bilir.

 

Ayrıca Eğer Ahlak konusu üzerine ifade etmek istediğiniz görüşleriniz varsa bu konu aşağıda vereceğim linkte tartışılmakta zaten...

Görüşlerinizi orada belirtmeye devam edebilirsiniz ve yukarıdaki kurallara uyduğunuz sürece yeterincede tartışılır zaten...

 

 

Sevgiyle kal sevgili "Hanif"

Gönderi tarihi:

Bismillahirrahmanirrahim

 

Son olarak yazdıklarınızı okudum. Yaklaşımınız ve olumlu tavrınız için müteşşekirim sevgili gecekuşu.

İsterdim ki şahıslar bildiklerini ve öngördükleri bilgileri kuru içi kof boş bir söylem muğlak söz yerine, makul anlaşılır, açık ve net bir şekilde içini doldurarak forumloarda yazsın çizsin. Ama hal ilk şıkta yazdığım gibi. Anlaşılmaz muğlak ifadelerle kasıtlı ve husumet gözetilerek yazılan yazılar. Burayı örneklendirerek tekrar döneceğiz inşallah. Ondan evvel sizin yazdıklarınızla ilgili olarak...

 

Tartışmalarda zaman zaman senin de yaptığın gibi ifadelerini kişisel çatışma ve

polemiğe yönelik yaklaşımlarla yapanların aslında sonuca yönelik karşılıklı fikir alışverişine yönelik bir amaçlamadıkları bir gerçek...

 

Bu başlığı açarken bu tür yaklaşımların arkasındaki amacı vurgulayarak işe başladım aslında...

ALINTI

*

Her birimizin farklı düşünsel gelişim ve eğitimsel bir alt yapıya sahip olduğumuz yadsınamaz bir gerçek

Ancak bu durum etik olarak kimsenin bir diğerine göre ayrıcalıklı yada yetersiz olduğunu göstermez…

 

Özelde bu başlık genelde de forumda yazarken sizden ricam…

Kendilerini ayrıcalıklı gören yada yetersizliklerinin farkında olmayanların

Polemik yaklaşım ve yazılarına yanıt üretme gerekliliğinden uzak durmanız…

 

Özellikle onların, gerçekte "bilgiye yönelik" katkıda bulunmaktan uzak

İyi niyetli olmayan yaklaşım ve polemiklerine yanıt vererek,

Konuları saptırmak amaçlı konu dışı yaklaşım ve yönlendirmeler yapmalarına yardımcı olmayınız…

 

Yukarıdaki bu alıntı sana tartışmadaki muhataplarının bu tür yaklaşımlara karşı ne düşündükleri ve

neden bazı yazıları yanıtsız bıraktıkları hakkında bir bilgi verebildi mi...Bilemiyorum ?

 

Hemen hemen sorulan sorulara neden cevap verilmediğini anlatan bir cümle ve tesbit. Bunun yanısıra güdülen amacıda beyan etmişsiniz. Tşk ederim. Samimi bir yaklaşımla ilgili yazılırsa bu yukarıda ifadelendirdiğiniz elbette çok önemli ve yaklaşım tarzı olarak olumlu bir sözdür. Bu forumda yazan ve açılan başlıkların genelinde (istisnai durumları dışarıda tutarak) bu yazdığınız söyleme tutarlı kaç başlık sayabilirsiniz. Belki sıfır belkide 2 yada 3. Mesela örneklendirirsek Doçentin yazdığı bir başlık Kur an arapça değildir. Gerekçesi furkan kelimesinin kökü arapça değil ve bununla birlikte kelimenin anlamı ayraçtan ziyade iyilik ve esenliktir. Şimdi Sugar kelimesinin türkçeye gelen karşılığı şekerdir ve ingilizler dillerinde bu kelimeyi şekeri anlamlandırmak için kullanmaktalar. Doçente göre ingilizce dil olmaktan çıkmış çünkü dili içerisinde arapça bir kelime taşımaktadır..Burda çok boyutlu bir eleştiriyi hakkediyormudur doçent. Ediyor oluşu kuşku götürmez. Bu başlık altında bir soru sormuşluğum vardır kendilerine. Fark kelimesinin ne anlama geldiğiğ ve kökünün ne olduğuna dair.. İşte tamda burada yukarıda alıntıladığım son cümlenin tesbitinin yersiz olduğunu görürsünüz. Soruların cevap bulmamasındaki gerekçe sizin dediğiniz gibi tartışmaya olan yaklaşımdan ötürü değil, sadece atıp tutmak ve karalamanın günyüzüne çıktığından dolayıdır sayın gecekuşu...

 

Devamla hemen hemen aynı bağlamda ve olayı mufassal hale getirip açığa çıkarak nitelikte örnek olması hasebiyle sizin temennilerinizi yokeden gayesi makul olmayıpta sadece sallayıp karalamak üzere kurulu bilimden dem vurup içini bilimle alakasız tesbitin bu kadar ciddiyetsiz olduğu muhataptan alıntılarla bir kaç sıralıyacağım. Bakalım yazdıklarımızın akabinde neler yazılıp çizilmiş.

 

Suçlamaların hep aynı klasik çizgide gitmesi bıktırıcı...

 

Sevgili demirefe kendisine suçlamada bulunulduğundan yazkınır benim tarafımdan.. Oysa yukarıda yazdıklarımın parelelinde kendisinede defaatle soru sorulmuş yanıt alınamamış akabinde kendisine sorulan sorulara cevap verileceğini beyan etmiş şu soru '' Siz ateist deist panteist vs değilsiniz'' Siz nesiniz ve kimsiniz!!! Soru su sorulmuştur.. Yine aynı tavır ve sizde cevap verilmişmidir.. Sizde iyi biliyorsunuz ki cevap verilmemiştir. Burda yapılan suçlama değil bir tesbittir doğru duruşun aksi davranış noktasına yönelik olan...Bu ve benzeri durumlar hakkında yazılan yazılar forumun genelindedir ve yazdığım en ufak bir yalan yanlış ciddiyetten uzak bir cümle varsa buyrun eleştirin. Adil yaklaşım...

Devamla

Ama bir iki kısa işaretle değinmeden geçemeyeceğim. Kurâna inanmayanların onun hakkındaki bilgileri, inananlardan daima çok çok üstün olmuştur. Dolayısıyla "bihabersiniz" suçlamasına hiç bir şekilde yer verilmesi olası değildir.

 

Bu bir tesbittir demirefeye göre. Önemli ve ciddi bir tesbit. Bu tesbitin doğruluğunun teyit edilmesi gerekmektedir. İddia Kur an a inanmayanların inananlara nazaran kitap hakkındaki bilgileri herdaim inanmayanların inananlara göre bilgileri enüst düzeyde olmuştur. Ben Kur an ı Kerime iman eden bir vatandaşım, Demirefede inanmayan iki önemli denek ve bu iddianın bu bağlamnda değerlendirilmesi gerekir.

Hatırlarsanız (ki bu alan içindedir) Savaş hukukundan hareketle Kur an ı kerim i eleştirinin doğru bir yaklaşım olmadığını vurgulamıştım..Demirefenin buna karşılık yaklaşımı [/size][/size]

 

Tartışma için ortak bir dil olması şart, senin de dediğin gibi. Yanıta değer tek savlama var: Kurândaki şiddet ayetlerinin savaş hukuku ile ilgili olduğu savlaması.

 

Hiç alakası yoktur. Tevbe suresi Mekke'nin ele geçirilmesinin akabinde yazılmış bir ültimatomdur ve ehli kitap olmayan herkesin İslam toprağını belli sürede terketmediği takdirde yakalandığı yerde öldürüleceğini bildirir. Onları her gözetleme yerinde beklemelerini ve gördüklerinde yakalayıp öldürmelerini emreder. Sadece anlaşması bulunanların süresini anlaşma bitimine kadar uzatır.

 

Savaş hukuku buysa, yandı gülüm keten helva. Bunların savaş ya da barış, her neyse "hukukundan" (Allah korusun!!!)

 

Bu şekildedir. Şimdi Savaş dışındaki olağan haller için ve bununla birlikte savaş durumu ve akabindeki haller için Kur a ni Kerim in yaklaşımı. Burda bir çok tesbitte bulunacağız çünkü iddia büyük bir iddiadır..

 

Mumtehine suresi müminlerin iman etmeyenlerle olan ilişkilerini bildiren bir suredir genel olarak ve iman edenlerin etmeyenlere olan yaklaşımlarının ilkelerini belirler.

 

'' Allah sizinle din hususunda savaşmamış, ve sizi yurtlarınızdan çıkarmamamış o kimselerden, onlara adaletli davranmanızı iyilik etmenizi men etmez. Allah sizi ancak , Sizinle din husunda savaşan, Sizi yurtlarınızdan çıkaran,çıkarılmanıza yardım edenlerden men eder,onlarla dost olmanızı, Kim onlarla dost olursa işte onlar zalimelrin ta kendileridir'' Bu Mümtehine (60) suresinin 8 ve 9. ayetleridir. Gelelim tevbe suresindeki ayetlere...

 

'' Haram aylardan çıkıldığı vakit, o müşrikleri nerde bulursanız öldürün, onları yakalayın, onları esir alın,onların bütün gömzetleme yerlerini elegeçirin,eğer tövbe ederler salatı kıyam ederler (namazı kılarlar), ve zekatı verirler, onları yollarında bırakın,şüphesiz Allah çok bağışlayan merhamet sahibidir.'' 9 Tevbe 5

 

Tevbe suresinin 5. ayeti bu ayet bile yukarıda alıntıladığım demirefenin eleştirdiği cümleleri haketmez ki ayetin açılımında ekleyerek inşallah sonuçlandıracağız. Peki Kur an ı Kerim o kadar gaddar bir yaklaşımımı emreder Kur an ı kerimi eleştiren bir zihin neden sadece saplanarak bir yaklaşım sergiler ki hemen akabindeki ayet

''Eğer müşriklerden biri senden eman dilerse, ona eman ver hatta Allah ın kelamını dinlesin. Sonra onu emin olduğu yere ulaştır. Bunlar gerçeği bilmeyen kavimdir'' Bu da surenin 6. ayeti

Şimdi demirefenin

 

Savaş hukuku buysa, yandı gülüm keten helva. Bunların savaş ya da barış, her neyse "hukukundan" (Allah korusun!!!)

 

Bu ifadesi saygı duyulacak bir eleştiri biçimimidir. Ve eleştiri tarzı bu şekilmidir...Devamla kimlerle neden savaşılacak nasıl savaşılacak vs. Savaş gerekçelerinin tümü...Müslüman için bir tane gerekçe vardır. Ancak onlara karşı bir savaş başlatıldığında savaşa girere..aynı surenin 12 ayetini ve surenin ilk ayetinden son ayetine kadar dikkatli ce okumanızı tavsiye ederim..Karşılıklı hukukun özellikle yaşama hakkıyla ilgili

 

''Allah ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın'' İsra 33

Kıtal gerektiren se Haksız yere birini öldürmek ve tacizin ilkinde uyarı ikincisinde nerde bulunulursa öldürülmesi fitne de aynı şekilde...

 

Dolayısıyla "bihabersiniz" suçlamasına hiç bir şekilde yer verilmesi olası değildir.

 

 

Bu doğru bir tesbittir sayın Gecekuşu yerlice olan bir tesbittir...Selamlar

Gönderi tarihi:

Benim inancımı sorgulayan bir soruya yanıt verip vermemek tamamen bana kalmış bir tercihtir. Buna istersem yanıt veririm, istemezsem vermem. Yanıt vermedim diye en ufak bir ithama maruz bırakılamam. Bu konuda serzenişte bulunmak bile nezakete sığmaz. Çünkü kimse inancını açıklamak zorunda değildir.

 

Tabii bunu, "aman dilerlerse onları emin olacakları yere ulaştır" cümlesinin, "öldürmeye kıyamazsan sürgün et" anlamına geldiğini itiraf etmekten kaçınan dogmatikler anlayamazlar.

 

Bir kere daha kesin biçimde belirtiyorum: Tevbe suresi, İslam toprağında hiç bir müşrik bulunamayacağını ilan eden bir ültimatomdur. İnsan haklarına kesin biçimde aykırıdır ve kabul edilemezdir. İnsanlar asla inançları yüzünden suçlanamaz ve cezalandırılamazlar...

Gönderi tarihi:

Biismillahirrahmanirrahim

 

Selamlar.

 

*************************

 

 

Şimdi sevgili demirefe kendisine yöneltilen soruları cevaplayacağını '' Kur an da miras paylaşımında büyük hata'' konu başlıklı yazlarda beyan etmişti. Her zamanki tavrı olan soruları cevaplamama gibi bir tutumu sergiliyor bu kendi şahsının çelişkili durumlarından sadece bir tanesi ve bu başlıklı yazıda yazdığı

 

Benim inancımı sorgulayan bir soruya yanıt verip vermemek tamamen bana kalmış bir tercihtir. Buna istersem yanıt veririm, istemezsem vermem. Yanıt vermedim diye en ufak bir ithama maruz bırakılamam. Bu konuda serzenişte bulunmak bile nezakete sığmaz. Çünkü kimse inancını açıklamak zorunda değildir.

 

Bu yazı kendi tutarsızlığını teyit eden cümleden başka bir şey ifade etmez. Ve yine şahsm tarafından kendisine yöneltilen soruların hiç birinde onun kendi inancını sorgulayan yada inancını ifadelendirmesini talep etmeye yönelik herhangi bir ifade söz konusu değildir. İstenilen şey sadece hayat öngörülerinin dayandığı mesnettir. Karşılıklı münazara ve müzakere makul şekilde bunu gerektirir...Ve bu makul olan davranıştır.

 

Ve yine yazının devamını takip edersek

 

Tabii bunu, "aman dilerlerse onları emin olacakları yere ulaştır" cümlesinin, "öldürmeye kıyamazsan sürgün et" anlamına geldiğini itiraf etmekten kaçınan dogmatikler anlayamazlar.

 

Diye beyanda bulunmuş..Tevbe suresinde ki 5. ayetten itibaren emir açık bir şekildedir. ''Onları nerde bulursan öldür'' şimdi öldürmeye kıyamamak düşünün ki karşılıklı savaş alanındasınız çarpışıyorsunuz. Muhatabanız sizi öldürmek kastıyla gelmekte...Acayip yaklaşımlar!!!!

 

Doğmayla ilgili bir tesbit yapmakta fayda var.Doğmanın ne anlama geldiğini az çok herkes bilir kısa bir özet olarak toplumun zaman içinde kanıksadığı ve süreçle beraber bu kanıksananların toplum içine yerleşerek vazgeçilmez değiştirilmez tabulaştırılan şeylerdir. Bunu Kur an ı kerim için uygun gelen bir kelime olarak nitelendiremessiniz. Nitelendirirseniz Kur an i uygulamaları tesbit edip onların Kur an dan önceki emsallerini ortaya koymanız gerekir. Ve bu emsaller birebir kur an daki veriyle örtüşmesi gerekmektedir.Diğer taraftan bu ithamı yapanaların aslında doğmacı oldukları aşikardır. Kendi kişşilikleri çerçevesi içinde. Mesela bir varsayım olmasına göre ve hiçbir şey kendiliğinden meydana gelemez ilkesine rağmen büyük patlamayı bayraklaştırırlar..Doğmacılıkmı istiyorsunuz alın alasından bir tane...Devamla eklemiş sayın demirefe geçmiş yazıda yazdıklarımı unutarak ve yanlış bir muhakemeyle, Ne demiş bir bakalım :

 

Bir kere daha kesin biçimde belirtiyorum: Tevbe suresi, İslam toprağında hiç bir müşrik bulunamayacağını ilan eden bir ültimatomdur. İnsan haklarına kesin biçimde aykırıdır ve kabul edilemezdir. İnsanlar asla inançları yüzünden suçlanamaz ve cezalandırılamazlar..

 

İnsanlar kendilerinin yanlış olabileceklerine yanlış bir tesbitte bulunabileceklerine dair bir yargıya sahip olmazlarsa elde edilen şey demirefedir...Savaş hukukyla ilgili bir şey eklemiyeceğim çünkü buna gerek duymuyorum bundan önceki yazımda olayla ilgili somut bir özet vardı zaten..Özellikle herkesin bilmesi gereken (Herkesten kastı insanlığın tümü) Kur an ı kerim hakkında ki bir özellikten bahsetmekte fayda görüyorum. Kur an ı kerim muhtasar bir kitaptır. Kur an ı kerimden herhangi bir doneyi bağlamından koparıp başka bir alana sürükleyebilirsiniz. Buna olanak tanır..Bunu yapmak doğruyu tesbit etmek için yanlış bir yöntemdir. Kur an ı kerimin verilerini doğru tesbit edip o şekilde hareket edebilmeniz için Kitabın sisteminden haberdar olmalısınız tıpkı savaş hukuyla ilgili alanda olduğu gibi. Kimlerle neden ve niçin..Kaldı ki tevbe suresinin 5. ayetinden sonra bu sorulara cevap verilmektedir. Ve yine bu tutumda olanların kelimeleri kavramları değişşik kullanarak kitabın anlattığından farklı anlamlandırıp yorumlayarak davrananlar hakkındaki hicr araf ve bakara suresindeki şu ayetler

 

'' O taksim edicilere indirdiğimiz gibi, Onlar ki Kur an ı ıdıyn (acaipleştirmek,anlamını bozmak)etmişlerdi'' 15 Hicr 90-91

 

'' O zulmedenler tebdil ( kelimenin anlamınıdeğiştirmek) ettiler,kendilerine sözü söylenenden başkasıyla...'' 2 Bakara 59 aynı şekilde araf suresinde de geçmektedir bu ifade...

 

Şimdi burda Kur an a olan yaklaşımların daha ihtiyatlı ve daha dikkatli olunmasını gerektirir. Hurafelerden hareketle Kur an ı Kerime saldırmak insaflı bir yaklaşım değildir kaldı ki hurafeler doğrusu ve yanlışıyla beraber beşer ürünüdürler tıpkı marksizim sosyalizm vs de olduğu gibi..Kitab ı kendi verisi içinde eleştirip bunu yaparkende adaleti elden bırakmamak gerektiğini düşünüyorum. Son olarak sayın demirefe. Sizin inancınızı sorulgulamıyor sormuyur ilgilenmiyorum bile. İşin doğrusu umursamıyorum..Salt sizin Kur an hakkında ki bu düşmanca tavrınıza yöneliktir taleplerim, Dikkat etmişseniz..Siz size yöenltilen soruları cevaplayıp cevaplamamak gibi bir tavır içindesiniz bununla birlikte saldırgan husumet içinde davranıyorsunuz. İstisnada tanımıyorsunuz yukarıda olduğu gibi ve yine insanları yanlış bilgilendirerek bilgi üzerinde tahrifat yapıyorsunuz. Sizin anitesit olduğunuzu belkide sizin bunun farkında olmadan böyle davrandığınızı görüyorum. Dediğim gibi umursamıyorum ilgi alanım bile değil. Sizden önemle bir talebim olacak dikkate alır almassınız bilemiyorum ama Kur an ı kerime yaklaşımızı bir gözden geçirin özellikle Kitaba olan yaklaşımızı hertürlü bilgiden ari olan bir yaklaşım içinde olsun..Çünkü bunun dışındaki hertürlü davranış sadece beraberinde hezeyanı getirir ve insanı zillet içinde bırakır..Bu duruma düşmek kötü bir duruştur...

 

'' YOksa siz kitabın bir kısmına inanıyor, Bir kısmını inkar mı ediyorsunu? İçinizden bunu yapanların cezası? dünya hayatında sadece zillet, Kıyamet gününde ise azabın en ağırına uğratılmaktır. Allah yaptıklarınızdan ****** değildir.'' 2 Bakara 85

Gönderi tarihi:

Ben hiç bir yerde ne hakaret ediyorum, ne de saldırıyorum. Ben eleştiriyorum. Ama siz dogmalarınızı eleştirilmez kabul ettiğiniz için eleştiriyi hakaret ve tabularınızı dokunulmaz kabul ettiğiniz için yanlışlığının gösterilmesini saldırı olarak algılıyorsunuz.

 

Soruya yanıt vermeme tavrım ise çok istisnai bir durum, doğrusu bunu şimdiye kadar hiç yapmamıştım. Bütün sorulara memnuniyetle cevap veririm. Ama bu şartlarda yanıtsız bırakmakta kararlıyım. Bu tavrımı istediğiniz gibi yorumlamakta serbestsiniz.

 

Tevbe suresinin savaşla ilgili olamayacağını, çünkü Mekke'nin ele geçirilişinden sonra yazılmış olduğunu da belirttiğim halde, anlamamakta ısrar edilişi bu tartışmanın boşuna olduğunun kanıtı.

 

Tabii ki savaş alanında karşı karşıya olunan düşmandan bahsetmiyor, ben de bunu söylüyorum zaten. Arabistan'ın kalbi ele geçmiş, savaşın ilk ve önemli aşaması tamamlanmış. Sıra gelmiş Arabistan'ı müşriklerden temizlemeye... Bunun yolu da bulduğun yerde öldürmek, ya da öldüremediğini sürmek.

 

Olay bu...

 

Kurânı incelerken ise Das Kapital'i incelerkenden farklı bir ihtiyat ve dikkatim de yoktur. Hezeyan ve zillet sözcüklerinin Arapça olması, bunları rahatça kullanma hakkınız var olduğu anlamına gelmez. Böyle sözcükler kullanıp "sorulara cevap vermiyor" demek, üstelik de "hakaret ediyor" demek de nasıl tanımlayayım... Neyse tanımlamayayım daha iyi...

 

Bu diyalog sürdürülmeyecektir...

Gönderi tarihi:
Ben hiç bir yerde ne hakaret ediyorum, ne de saldırıyorum. Ben eleştiriyorum.

Ama siz dogmalarınızı eleştirilmez kabul ettiğiniz için eleştiriyi hakaret ve tabularınızı dokunulmaz kabul ettiğiniz için

yanlışlığının gösterilmesini saldırı olarak algılıyorsunuz.

 

Soruya yanıt vermeme tavrım ise çok istisnai bir durum, doğrusu bunu şimdiye kadar hiç yapmamıştım.

Bütün sorulara memnuniyetle cevap veririm.

Ama bu şartlarda yanıtsız bırakmakta kararlıyım. Bu tavrımı istediğiniz gibi yorumlamakta serbestsiniz.

***

Kurânı incelerken ise Das Kapital'i incelerkenden farklı bir ihtiyat ve dikkatim de yoktur.

Hezeyan ve zillet sözcüklerinin Arapça olması, bunları rahatça kullanma hakkınız var olduğu anlamına gelmez.

Böyle sözcükler kullanıp "sorulara cevap vermiyor" demek, üstelik de "hakaret ediyor" demek de nasıl tanımlayayım...

Neyse tanımlamayayım daha iyi...

Bu diyalog sürdürülmeyecektir...

"Bu diyalog sürdürülmeyecektir..."

Yerinde bir karar... :thumbsup:

Gönderi tarihi:

Bismillahirrahmanirrahim

 

''Ancak kendileriyle ahit yapmış olduğunuz müşriklerden, sonra hiç bir eksiklik yapmayanlar, ve sizin aleyhinizde hiçbirkimse ile yardımlaşmayanlar müstesna, Bunlarla yapılan ahitlerin sürelerini tamamlayınız. Şüphesiz Allah müttaki olanları sever.'' 9 Tevbe 4

 

Konu olan surenin 5. ayetinden evvelki yani 4. ayet Ne demişti muhatap

 

Tevbe suresinin savaşla ilgili olamayacağını, çünkü Mekke'nin ele geçirilişinden sonra yazılmış olduğunu da belirttiğim halde, anlamamakta ısrar edilişi bu tartışmanın boşuna olduğunun kanıtı.

 

Tabii ki savaş alanında karşı karşıya olunan düşmandan bahsetmiyor, ben de bunu söylüyorum zaten. Arabistan'ın kalbi ele geçmiş, savaşın ilk ve önemli aşaması tamamlanmış. Sıra gelmiş Arabistan'ı müşriklerden temizlemeye... Bunun yolu da bulduğun yerde öldürmek, ya da öldüremediğini sürmek.

 

Olay bu...

 

Yine aynı surenin 12. ayetine bakalım

 

'' Eğer onlar sözleşmeden sonra ahitlerini bozarlarsa,sizin dininize saldırırlarsa küfrün öncülerini hemen öldürün, çünkü onların yeminleri yoktur. Olur ki onlar vazgeçerler'' Ve 13 cü ayet

 

'' Yeminlerini bozan kavimle savaşmaz mısı nız? Peygamberi çıkarmaya karar verdiler. İlk defa şehre (medineye) saldıraral savaşı size karşı onlar başlattı.....''buda Tevbe suresinin 13 . ayetidir

 

Olayın sizin noktaladığınız gibi olmadığı aşikardır. Çünkü siz doğru yazıp doğru konuşmuyorsunuz..

 

Ben hiç bir yerde ne hakaret ediyorum, ne de saldırıyorum. Ben eleştiriyorum. Ama siz dogmalarınızı eleştirilmez kabul ettiğiniz için eleştiriyi hakaret ve tabularınızı dokunulmaz kabul ettiğiniz için yanlışlığının gösterilmesini saldırı olarak algılıyorsunuz.

 

Sizin direkt veya dolaylı saldırdığınızı çok rahat ortaya koyabilirim açtığınız konu başlıklardan yada yazdığınız yazılardan. Doğmalarla ilgili yukarıda yazmıştım Doğmadan hareket edip o şekilde davrananın kim olduğunu. Sizin tavrınız bilgi üzerinden hareket etmek değil siz sadece sizin söylediğiniz kesinkes doğru ve olayın oşekilde algılanması hususunda bir dayatmadır yaptığınız. Özellikle bu şekilde hareket edip insanları yanlış bilgilendiriyor yanlışa sürüklüyorsunuz...Bilimsel olduğunuzu iddia ediyorsunuz..

 

Soruya yanıt vermeme tavrım ise çok istisnai bir durum, doğrusu bunu şimdiye kadar hiç yapmamıştım. Bütün sorulara memnuniyetle cevap veririm. Ama bu şartlarda yanıtsız bırakmakta kararlıyım. Bu tavrımı istediğiniz gibi yorumlamakta serbestsiniz.

Ve hala doğru konuşmayıp kendinizin tam tersi bir tarifini yapmışsınız. Tarafımdan size sorulan 10 dan fazla soru cevapsız bırakılmıştır. Seve seve cevaplamıyorsunuz. Siz sizi muhatap alma nedenini yanlış algılıyor olabilirsiniz. Bunun nedeni sizin bulunmaz hint kumaşı olmadığınız aşikardır. Burda sizin için mesai ayrılmasının tek sebebi burda hezeyan şeklindeki ifadelerinizin doğrusunu ortaya koyabilmektir..Tıpkı tevbe suresindeki ayetleri insanları yanlış yönlendirip Kur an hakkında insanları yanlış bilgilendirmede olduğu gibi. Siz sadece bir parçadan hareket edip Kitabı salt sizin ve benzerlerinizin daha iyi anlayacağını ortaya koyuyorsunuz, iki yazı öncesinde yazdıklarımın yine sadece bir bölümünü alıp istediğiniz adil olmayan bir bağlamda değerlendirmiştiniz. Ve sizin antiteist olduğunuzu yazmıştım böyleymişsiniz...Başka herhangi bir tutar kulbu olmayan sadece saldırmayı ve bu saldırmadan dolayı kendi meşruiyetini ortaya koyabilmeyi arayan birisiniz..

Gönderi tarihi:
Sizin direkt veya dolaylı saldırdığınızı çok rahat ortaya koyabilirim açtığınız konu başlıklardan yada yazdığınız yazılardan. Doğmalarla ilgili yukarıda yazmıştım Doğmadan hareket edip o şekilde davrananın kim olduğunu. Sizin tavrınız bilgi üzerinden hareket etmek değil siz sadece sizin söylediğiniz kesinkes doğru ve olayın oşekilde algılanması hususunda bir dayatmadır yaptığınız. Özellikle bu şekilde hareket edip insanları yanlış bilgilendiriyor yanlışa sürüklüyorsunuz...Bilimsel olduğunuzu iddia ediyorsunuz..

 

Dogmacılık nedir, dogmacı insan kimdir? Alıntı: Ansiklopedi - Vikipedi.

Asla değişmeyeceği kabul edilen, mutlak değerleri kabul eden, bu bilgilerin mutlak hakikat olduğunu, inceleme, tartışma yahut araştırmaya ihtiyacın olmadığını savunan anlayışa dogmatizm denir. Temelde skolastik(değişmez doğrular) bir anlayıştır, modern çağda değişme ve gelişmeyi yadsıyan öğretileri ve anlayışları adlandırır. Zira kendi fikir ve iddiasının mutlak doğru olduğunu ileri süren her kişi veya sistem dogmatiktir. Özellikle metafizik öğretilerin tümü inakçı (dogmatik) öğretilerdir. Deney alanının dışında kalan bütün savlar dogma olmak zorundadır. Zaten bir başka izah ile dogmatizm, aklın kesin ve mutlak bir değere sahip olduğunu böylece mutlak bilgi ve varlığa (hakikate) ulaşılabileceğini ve bunun sonucu olarak da bilginin metafiziğinin mümkün olduğunu ileri süren felsefi akımdır.

 

Dogmatizmin zorunlu sonucu zorbalıktır, zira farklı düşüncelere, perspektiflere yer olmadığı gibi, dogmatizmde deneyle tanıtlama da kabul edilemezdir. Özellikle ortaçağda dogmatizm zirve noktasına ulaşmıştır; deneylerle tanıtlanamayan kurallar, engizisyon işkenceleriyle tanıtlanmaya çalışılmıştır. Örnek vermek gerekirse, dogmatizm, masum kişinin ateşe atılsa bile yanmayacağı inancına varmış, bundan da ateşe atılınca yanan kişinin suçlu olduğu sonucu çıkarılmıştır.

 

Kısaca, herhangi bir sistemin veya kişinin değişmez formüller, her yerde ve her zaman geçerli olduğunu ileri sürdüğü mutlak bilgiler (olduğunu) sunması dogmatizmdir. Dogmatizmin karşıtı septisizm yani şüphecilik, kuşkuculuktur.

 

"İleri sürülen düşünce ve ilkeleri araştırmadan, kanıt aramadan, incelemeden, eleştirmeden, tartışmadan doğru ve mutlak hakikat sayan anlayış" olarak da tanımlanabilen dogmatizm her devirde ilerlemenin, gelişmenin karşısında durmuştur. Dogmatizm'in Türkçe'deki karşılığı bağnazlıktır. Dogmatizmin örnekleriyle yalnızca din alanında değil, pek çok alanda, hatta bilim alanında da karşılaşılmıştır.(Geçmiş çağlarda bilimciler dünyanın düz olduğu dogmasında ısrar etmişlerdi. Daha sonra da Dünya'nın evrenin merkezi olduğu dogmasında ısrar etmişlerdi.)

Gönderi tarihi:

Biismillahirramnairrahim

 

Yaptığınız alıntı ve verdiğiniz doğmanın tarifi için tşk ederim sayın bilimselci.

Asla değişmeyeceği kabul edilen, mutlak değerleri kabul eden, bu bilgilerin mutlak hakikat olduğunu, inceleme, tartışma yahut araştırmaya ihtiyacın olmadığını savunan anlayışa dogmatizm denir.

 

Özellikle teknik alan içine giren ve doğmanın (aslında vurgulanan hurafeler ve felsefi öğretilerdir bu kapsama giren vahyi bu bağlama sokmak olanaksızdır) Gelen vahyide kapsadığı bunun muhataplarından bakılarak çok rahat ortaya koyulabileceğinin altı çizilir. Basitçe şu soru sorulabilir hakikat nedir ? Hak olan buna mukabil batıl olan nedir ?? Daha basit bir deyişle doğru nedir yanlış nedir?? Şu şekilde bir tesbit doğrudur biri iş yerine geç geldiğinde bu yanlış bir davranıştır...Zamanında işine gidiyorsa olması gereken doğru davranış budur..Şayet felsefi öğretilere bakarsanız ve bu noktada sofizmi araştırmışsanız burda ifadelerimi daha somut kavrayabilirsiniz. Gündelik hayat içinde alışverişimiz, işimiz, tüketim alışkanlığımız, ticartimiz vs belli hukuklar çerçevesi içinde döner. Ve bu huhkukları meşrulaştıran altyapılar vardır..Tamda burada bizim sorguladığımız bu noktada bu hukukların meşrutiyetidir... Neye göre kime göre ve nasıl? Bunlardan evvel daha elzem ve zorunlu olarak doğrunun ve yanlışın ne olduğunu bulmak zorundayız...Şimdi burdan hareketle doğmaya doğru bir yol alalım...Kalıpsallaşmış tartışılamaz eleştirilemez şeyler tümüyle..Pazar günü tatil günü bunu tartışamassınız, eleştiremessiniz...Ama bu bazıları içindir. Kimlerdir bu bazıları Memurlar işçiler. Şayet aksi bir davranışta olursanız sendikalar emdiğiniz sütü burnunuzdan getirir...Tartışılamaz..Ama başka bir kesim mesela esnaf için hayat 7/24 mesai içinde geçer..Pazar mı çalışılır neden çalışılmasın ki? Gördünüzmü felsefenin tamda bu tesbitine farklı bakan bir kesim kendiliğinden çıktı hemde gerçek olarak...Tamda bu noktada Kur an ı Kerim i incelersek hayatın pratiğinin nasıllığını doğru nezdinde değerlendirip değerlendirmediğini eleştirip baktığımızda elde edeceğimiz sonucun gerçek diye nitelendirdiğimiz şeylerle kıyaslar ve bir sonuca ulaşırız. Ama burda en büyük problem gerçeğin ne olduğunu daha tesbit edemeyen bir anlayış var. Belki bilir belkide bilmezsiniz. Felsefe tarihinin en katı doğmatikçileri diyalektik materyalistlerdir. Sovyetlerin yıkılışının ardından Gördünüzmü marks haklıymuş diyebilecek yüzleri vardı..Daha başka bir örnek doğu Türkistan Mao nun Çin'in in yaptıkları materyalizm adına...Milyonlarca katliam gerekçe Marksizmi sindirmeleri ve başka bir dine veyahut herhangi bir olguya bağlı kalmasınlar..Bir örnek daha doğutürkmenistanda 2 den fazla çocuk sahibi olamazsınız..Olursanız hapis ve ağır paracezaları. Hamileyseniz kürtaj yapacaksınız...Hayatın en zor alanlarından birisidir bu. Kendisinin bayraklaştırıp ortaya koymak istediği şeyin farkında olmayıp başka bir alanı kendi bağlamı dışında saptırarak değerlendirip eleştirenler. Sayın bilimselci doğmatizmi irdelemeden önce ilk olarak sofistlerle bir söz mücadelesine girmeniz gerekmektedir. Sokrates yaşadığı zamanda bunu yaptı. İşin aslı kendi şahsım adına düşüen oranda ve muhatap bulduğum sürec onlarla diyalog içerisindeyim. Ama bunu yapmadan önce doğrunun ne olup ne olmadığı hakkında bir fikir sahibi olunması gerekiyor. Marksist ve materyalist doğmacıları gölgelemeden burda bir başlık açıp doğmatikliği konuşabiliriz..Bu makul olur diye düşünüyorum. Demirefeyle ilgili olarak aslında yazdığınız yazı parelelinde tesbitlerim vardı kişisel algılanacağından yazmaktan caydım. Selamlar

Gönderi tarihi:
Sayın bilimselci doğmatizmi irdelemeden önce ilk olarak sofistlerle bir söz mücadelesine girmeniz gerekmektedir. Sokrates yaşadığı zamanda bunu yaptı. İşin aslı kendi şahsım adına düşüen oranda ve muhatap bulduğum sürec onlarla diyalog içerisindeyim. Ama bunu yapmadan önce doğrunun ne olup ne olmadığı hakkında bir fikir sahibi olunması gerekiyor. Marksist ve materyalist doğmacıları gölgelemeden burda bir başlık açıp doğmatikliği konuşabiliriz..Bu makul olur diye düşünüyorum. Demirefeyle ilgili olarak aslında yazdığınız yazı parelelinde tesbitlerim vardı kişisel algılanacağından yazmaktan caydım. Selamlar

 

Sayın Hanif,

 

Aslında arkadaşlar tartışmamakta haklılar. Zira, senin doğrular için aldığın referans(gerçek, hakikat) madde ötesi, bizimkisi ise nesnel gerçekler.

 

Bu referanslarla yola çıkıldığında, benim de seninle tartışma iletilerimizin üç yada dört'ü geçeceğini sanmıyorum. Artık çok katılaşmış, metafiziği kazanç ve meslek edinmiş birisi ile muhatap olup ta kısır tartışmalara girmemek adına, tartışma değil, alıntı yapmayı yeğlemiştim.

 

Ama çok istiyorsan, şöyle bir başlık adı altında, kısa, özlü ve net olması şartıyla bu bölümde tartışabiliriz. Felsefe başlığı pek ilgi görmüyor.

 

Başlık; Doğru nedir, dogma nedir?

Alt Başlık; Dinlerdeki doğrular nedir?

 

Demirefe dostumu yazılarından tanıdığım kadarıyla, uzlaşamadığımız doğrular yok denecek kadar az. Bu da son derece doğal. Aksi, insanın tabiatına aykırı olur.

Gönderi tarihi:

Selamlar Bilimselci..

Şunu belirtmekte fayda vardır..Tartışma benim uslubum değildir ve tartışmamyı sevmem işin doğrusu. Çünkü sonuçta elde edeceğin husumetten başka bir olgu söz konusu değildir.

 

Aslında arkadaşlar tartışmamakta haklılar. Zira, senin doğrular için aldığın referans(gerçek, hakikat) madde ötesi, bizimkisi ise nesnel gerçekler.

 

Bunu beyan etmişsiniz. Sanırım yazılan yazıların çoğunu okuyup değerlendirmemişsiniz. İlk olarak Benim şahsım tarafından ortaya konan yada dayatılan pek fazla bir şey bulamassınız. Benden yana muhataplardan sadece talepler olmuş ve bu taleplerim karşılıksız bırakıldığı gibi verilen bilgiler çarpıtılarak insanlar yanlışa sevkıedilmiştir.Takdir ederseniz burda bir itiraz hakkı vardır ve buna yönelik olmuştur benim ifadelerim. Yazılar asılı herhangi bir değişiklik yapılmadan hala forumda durmaktadır. ARzu ediyorsanız bakıp değerlendirebilirsiniz. Tartışmamaktaki gerekçeleri ise muhatapların bu yazdığınız kendi şahsımın referans olarak ( Kur an ı Kerim referansımdır) aldığım şeyi dikte ettiğimden dolayı değil. Ellerinde geçerli herhangi bir belgeleri olmamalarındandır.Mesned olarak ortaya bir şey koymuşlukları yoktur..Dikkatinizi bir noktaya çekmek isterim. Defaatle muhataplardan ne oldukları ne üzere yürüdükleri talep edilmiş bayraklaştırılmış içi boş kuru bir bilimsel olmak ifadesi ki bir adım öteye gitmeye mecali olmayan bir söz söyleyip orda kalmaktalar. Cevabım soru bana soruluyor olsa basit şudur. Müslümanım Belgem Kur an ı Kerim dir....Bu kadar basit bir soruya cevap vermemek sizce nasıl anlamlandırılabilir..Buna mukabil muhatap sorulan her soruya seve seve cevap vereceğini beyan eder ve seve seve cevap vermez...Bütün bu veriler çerçevesi içinde sizce samimiyet sorgulanmaz mı ???? İnsanların zihninde şahıslara yönelik söylediklerinden farklı izlenimler doğmaz mı ? Buyrun makul bir şekilde yazalım yazışalım..Şartlar herkesçe eşit olsun. Dürüst şekilde bir yaklaşım olsun ve samimi olunsun..Hangi konu ne olursa olsun dilimiz döndüğünce ortaya koyalım...Bu ürkülecek bir şey değil. Ama gaye doğruyu bulmak değilse o zaman da yapılabilecek pek bir şey söz konusu değildir diye düşünüyorum sayın Bilimselci sizcede öyle değilmidir...

Gönderi tarihi:
Sizin hayata dair bir ilmi yaklaşımızı yok ve yine sizin hayata dair bir görüşünüz bile şekillenmemiş sadece şurdan burdan devşirerek bir şeyler ortaya koymaya çalşıyorsunuz.

 

Aslında aynı cümle, sizin "peygamberimiz" diye nitelendirdiğiniz şahıs için birebir kullanılabilir. Zira Muhammed, islam dininin temellerini tam anlamıyla şurdan burdan devşirerek oluşturmuştur. İslam ne kendine has bir ahlak, ne de kendine has bir hukuk koymamıştır ortaya. Neredeyse tamamı sizin deyiminizle şurdan burdan devşirilerek oluşturulmuştur. Ama islam'ın kendine has ahlaki uygulamalarından birini ararsanız, "evlatlığınızın karısı size helaldir" i bulabilirsiniz.

 

Demek ki din temelli ahlaki yaklaşımlar da zamanla yozlaşabiliyormuş. Öyleyse doğası gereği değişken olan bilimden ahlaki yapı oluşturmasını beklemek abesle iştigaldir...

Gönderi tarihi:

Biismillahirrahmanirrahim

 

Evvela hoşgeldin yamyam :)

Çok hassas aynı zamanda çok şiddetli eleştirilen ki bu eleştiri peygamber bizatihi yaşandığı zamanla orantılı

bir alana vurgu yaptın. Peygamber dini şurdan burdan devşirerek yazıp ortaya koymuştur. Bu noktayı inşallah değerlendireceğiz ve bakalım nasıl bir sonuç bizi bekliyor göreceğiz. Evvela bu tip ithamı sizler tarafından beklenilmez olması gerekmektedir sebebi şundandır...Bilgiden hareket ettiğinizi söylüyor ve o şekilde davrandığınızı beyan ediyorsunuz... Hayata bakalım ve bunu incelemek için yeryüzü buna müsait... Yeryüzünün herhangi bir coğrafyasında gerek peygamberin yaşadığı alanla ilgili tarihsel veriler gerekse şu an için Kur an i standartların uygulandığı bir alan var mıdır??? Hayır yoktur bana gösteremessiniz çünkü olsaydı elbette haberimiz olurdu tümümüzün.. Arap ülkelerini söylüyorsanız adamlık dini üzereler o ayrı mesele...Fıkıhlarını incelediğinizde sünni şii vahhabi vesaire salt İslam adı alan dayanağı Kur an olan bir alan sözkonusu değildir. Ne peygamber dönemi için neden şu an...Dolayısıyla peygamberin bu husuta sağdan soldan devşirme yapacak durumda olması sözkonusu değildir. Bu ithamın özellikle sizin tarafından gelmesi aslında sizin bilimsel kimliğinize karşı derin bir şüphe uyandırdığı gibi aynı zamanda bu kimliğ hükümsüz kılmaktadır...Devamla

 

İslam ne kendine has bir ahlak, ne de kendine has bir hukuk koymamıştır ortaya.

 

Buda enteresan bir yaklaşım. Yine bilgi üzerinde hareket ettiğinize dair şaibeli bir yaklaşım... Kur an ı Kerimi inceleyen herhangi bir vatandaş şunu çok rahat bilirki kendine has bir mekanizması ve bu mekanizma insanlığın başlangıncından bu yana süregelen hukuksal bir mevzuatı içerir..İnsani uygulamaların bu noktada belirleyici olmaması Dini Allah a has kılmamalarıyla orantılı bir yaklaşımdır...Din kavram karşılığı dünya görüşü ve bu görüşün doğrultusunda yaşanan hayat pratiğinin hukuksal mevzuatıyla beraber ilkelerini belirleyen unsurların toplamıdır. Anlamı şayet marksist bir hayat tasavvurunuz varsa dininiz marksizmdir. Peygamberiniz marks ilah olarak addettiğiniz ise tabiiatın bizatihi kendisidir. En büyük yanılgınızda zaten dini anlamlandırmada herşeyde olduğu gibi gerek kelimeyi gerekse kavramı yanlış tasavvur edip kendi bağlamında değerlendirmemenizden kaynaklanmaktadır..Bana inanmıyor güvenmiyor olabilirsiniz bu doğaldir ama kendimi sizinle teyit edeceğim yukarıda verdiğim tanımlamalarla ilişkili. Dünya kelimesinin tam kavram karşılığını bulun o zaman ne dediğimi daha iyi anlarsınız ki Dünya arapça köklü bir kelime araştırmanızda gerekli olabilir diye...

Dolayısıyla insanlığın başlangıcından bu yana kendine ait doğru bir alanda hukuksal mevzu olduğu gibi muhataplarını en iyi şekilde ahlaklandırmaktadır ki ahlaksızlığın ne olduğunu benden daha iyi bilirsiniz...

 

Ama islam'ın kendine has ahlaki uygulamalarından birini ararsanız, "evlatlığınızın karısı size helaldir" i bulabilirsiniz.

 

İşte tamda burada hukuksal bir alana işaret ediyor ve olayı kınıyorsunuz...Olasıdır beğenmeyebilirsiniz. Şuna benzer ben mesela bulgur pilavını sevmem dolayısıyla yememde...Ama bu bulgur pilavının helalliğine dair herhangi bir leke sürmez....Özellikle hukuksal mevzularla ilgili dini bilgiler fertlerin kişisel beğenilerine sunulmuş alanlar değildir...O nu geçelim fertlerin bu ve benzeri durumlarda ilke belirleyici yada unsur koyucu bağlamında bulunmaları şiddetle kınamaktadır Kur an i kerimde...

Şimdi isterdimki bu yukarıda eleştirilen bağlamla ilgili muhatabın bir ön bilgisi olsun ve keyfi hareketle değil bir bilgi üzerinden konuyu münazara edelim...Evlatlıklarla ilgili hukuk Kur an i Kerim de var beğenelim beğenmeyelim durum budur. Keyfi bir alan değil bizimki. Peki ya siz bu ve benzeri durumların meşru yada gayri meşru ilan edilebileceklerine dair herhangi bir belge yada herhangi bir mesnet getirebilirmisiniz Keyfi alanda olmayan... Hayır getiremessiniz sayın yamyam..Sizin iddia ettiğiniz şeyi yazıp olayı kıyaslayalım bakalım manzara nedir....

 

Sizin için aslı gerçek maddedir...Dolayısıyla bu gerçekliğiniz teoriler bazında sürekli değişken olup kalıcı değildir.Bunun anlamı sizin doğrularınız değişmekle beraber herhangi bir doğrunuzun olmadığıdır...Bu benim iddiam yada söylemim değildir bu marksizmin yaklaşımıdır...Hegel e göre hür olmak, fiilerinde müstakil teşebbüslerde bulunmak olmayıp evrendeki zorunluluğu anlayıp ona boyun eğmektir sayın Özgürlükten dem vuranlara duyrulur...

 

İnsanı hayvandan bir kademe üstün gördüğünden dolayı marksizmin ahlakın, ruhun, insan hürriyet ve haysiyetinin hiç bir değeri yoktur...Belgemi istiyorsunuz Eski sosyalist sovyetler birliği mao nun çini ve mao nun gerek kendisinin gerekse ülkesinin doğu türkistana yaptıkları bunun sen somut belgesidir...

Görüyormusunuz sayın yamyam sizin beğenmediğiniz evlatlık hukukunun bir parçası olan eşleriyle evlenilip evlenilememesi hakkındaki ifadelerinizi karşılığı olmadığını bir belgeye dayanmadığını...Ve yine dikkat ettinizmi Hiç bir beyanım belgesiz değil....Bu aramızdaki farktır. Kimin meşru olup kimin gayri meşru olduğuna dair bir fark...Umarım anlatabildim meramımı...

 

Demek ki din temelli ahlaki yaklaşımlar da zamanla yozlaşabiliyormuş. Öyleyse doğası gereği değişken olan bilimden ahlaki yapı oluşturmasını beklemek abesle iştigaldir...

 

Yukarıda beyan ettiğim gibi insanlığın ilk günüden bu güne dair standart prensipler bellidir..Din asla değişmediği gibi sadece insan uygulamaları prensipleri yozlaştırır. Burdan hareket le bilgiye saldırmak akıl karı değildir. Çünkü Kur an ı kerimin bir vasfıda olayları doğru yada yanlış noktasında teyit etmektir...Şimdi bilimden ahlaki yapının oluşturulamayacağını söylemişsiniz..Doğrudur..O zamanda şu soru sorulur ahlak yoksa ahlaksızlıkta olmaz...Dolayısıyla böyle bir argümandan bahsetmek abestir size göre...Böyle bir sorunu olmayan insan neden bununla ilgili kafa yorsun ki...Hayatı istediği şekilde yaşayabileceği varken. Ensest ilişkimi oda neymiş ahlak yok. Birilerine göre meşrudur..İslama göre gayri meşru...İslam dışında kalanlar bunu iyi düşünüp ondan sonra ahzap suresindeki ayeti eleştirmeleri gerekmiyormu ?.......Gerekiyor..Bu doğrumu? elbette doğru...

 

 

'' Hüküm yalnızca Allah a aittir. Kendisinden başka hiç bir şeye kulluk etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru Din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler. '' 10 Yunus 40

Gönderi tarihi:
Biismillahirrahmanirrahim

 

'' Hüküm yalnızca Allah a aittir. Kendisinden başka hiç bir şeye kulluk etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru Din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler. '' 10 Yunus 40

 

Sayın hanif_42...

Hüküm sadece Allah a ait diyorsunuz...

Dosdoğru din buymuş...

Şimdi...

Bir düşünelim...

Malumunuz üzerine Muhammed in kendinden 25 yaş büyük hanımı Hatice ile evli kaldığı müddetçe Muhammed başka kadınlarla olamamıştır.

Neden?..

Nedini şu...

Ne zaman Hatice vefat etmiş ondan sonra Muhammed haremine sıra sıra kadınları katmıştır...

Ve Zeyneple neden daha önce evlenmediğinin cevabı işte Haticedir..

25 yaşına kadar bekâr 25-50 yaş arasında tek evlilik hayatı, Haticenin ölümünden sonra 50-60 yaş arasında çok evlilik hayatı...

Oh ne güzel...

Muhammed’in ilk karısının Hatice’nin zengin ve otoriter bir kadın olduğunu biliyoruz.

Peki Hatice öldukten sonra Muhammed, 9 yaşındaki Aise’den tutun evlatlığının karısına kadar bir çok kadınla beraber olmuş, hatta amca, dayı, hala, teyze kızlarını kendine helal etmiş, bunların dışında cariyeleri, savaş esirlerini de helal kılmıştır...

Bunun anlaşılır bir ifadesini ben günümüz koşullarında inanın anlamıyor ve çok saçma buluyorum...

Hayrıca....

Lütfen düşünün bir kere...

Bir peygamber düşünün topluma ahlak düzen getirmek için geliyor ve evlatlığının karısı ile evleniyor....

Ki bunu 1400 yıl önce insanları Tanrı istedi diyerek kandırabilirsiniz değilmi...

Amaaa...

21. yy da bunu öne sürerseniz o zaman insanlar sorar...

Ve soruyoruz...

-Koskoca kainatı yaratan bir varlık ise Tanrı ona mı kaldı Muhammed in dünyevi isteklerini yerine getirmek için var sankı?... NEDEN...

-Evlatlığının karısını Muhammed in koynuna koymak insanlığa ne kazandırabilir?... SÖYLERMİSİNİZ...

-Ve Bundan insanlık ne gibi bir erdem ve ahlak öğrenebilir?... AÇIKLAYABİLİRMİSİNİZ...Üzerine üstlük kalk birde “Peygamberin Allah tarafından emrolunanı yapmasından dolayı peygambere hiçbir vebal yoktur…” (Ahzab 38).” de...

Demek ki o zamanda insanlar ayıplamışlar bu olayı ve tepki vermişler ki böyle bir savunucu ayet inmiş.

Tanrı böyle bir emirle sadece Muhammed e kıyak geçiyor...

Kaybeden ise inananlar ve en önemlisi Kadınlar, Kadınlarımız...

 

DİPNOT...

Gönderi tarihi:

Pekala...

 

Sizin kadar uzun uzadıya cevaplar vermeyi gerçekten isterdim. Umarım kısıtlı zamanımda bunu yapabilirim...

 

Öncelikle dinin toplumsal bir disiplin olduğunu belirtmekle başlayalım. Din, insanların diğer insanlarla ve insanların tanrı/tanrılarla olan ilişkilerini düzenleyen bir kurumdur. Bu düzenlemeler, tanrı sözü olduğu zannıyla yapılır. Dolayısıyla sorgulanamaz ve eleştirilemezdirler. Elbette dinin bunu yaparken bir takım sorulara da cevaplar üretmesi kaçınılmazdır ve hemen tüm dinler aynı sorulara benzer cevaplar üretmişlerdir. Bunlar insanın ve evrenin varlığına ilişkin neden ve nasıl sorularının cevabını ihtiva ederler. Bu kaçınılmazdır; çünkü çok beğendiğim bir söz bunu şöyle ifade eder:

 

"Bir tarihte insan değişmez bir biçimde kendisi olduğunun farkına vardı. İnsan o tarihten beri bunun nedenini sorguluyor."

 

Şimdi benim Muhammed'e olan eleştirilerime ve sizin bunu bilgi eksikliğine bağlamanıza gelelim.

 

Muhammed'in İslam'ı oluştururken ortaya koymuş olduğu kurallar İslam'a has kurallar değil, kendinden önceki ya da çağdaşı olan toplumların benzeri kuralları devşirmesiyle ortaya konmuştur. Buna ilişkin örnekleri bu forumdaki pek çok farklı başlık altında belirtmiştim. Örneğin aşağıdaki linkte Kur'an'ın ceza hükümlerinden biri olan kısas ve miras konularını Hammurabi kanunları ile karşılaştırdığım iletiyi bulabilirsiniz :

 

http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=164561

 

Linkini verdiğim iletide belirtilmemiş olmakla birlikte, Maide suresinin 38.ayetinde hırsızlık için verilen el kesme cezasının, Hammurabi kanunlarında bir oğulun babasına vurmasının karşılığı olduğunu da hatırlatmak isterim.

 

Elbetteki toplum ilişkilerinin en büyük disiplini hukuk kurallarıdır. Kur'an'ın varoluş nedenlerinden biri olan toplum ilişkerilerini düzenlemek konusunda çok yetersiz kaldığı ayrı bir tartışma konusudur. Ancak muhteviyatındaki hukuk kurallarının da kendine has olmadığı, kendinden önceki ya da çağdağı toplumların benzer kurallarından devşirildiği de bir gerçektir.

 

Evrene ve insanın varoluşuna ilişkin olarak vermiş olduğu bilgi(!)lerin de devşirme olduğu tartışmasız... Üstelik Kur'an'ın önemli bir bölümünün de devşirme masallardan ibaret olduğunu da biliyoruz. E Kur'an'daki tekrarlar listesi diye bir başlık açıp yığınla tekrarı saydığımı da eklersek...

 

Hukuk kuralları devşirme... Evrenin ve insanın varoluşuna ilişkin bilgi(!)ler devşirme... Allah'ın kendisi zaten devşirme...

 

Öyleyse geriye ne kaldı sayın hanif_42?

 

İşte geriye kalan Muhammed'in "hevâ" sına ilişkin hükümler oldu... Amca-dayı-hala-teyze kızları, evlatlığın hanımları, kendisini peygambere hibe eden kadınlar vs.vs...

 

Evlatlıklarla ilgili hukuk Kur an i Kerim de var beğenelim beğenmeyelim durum budur. Keyfi bir alan değil bizimki. Peki ya siz bu ve benzeri durumların meşru yada gayri meşru ilan edilebileceklerine dair herhangi bir belge yada herhangi bir mesnet getirebilirmisiniz Keyfi alanda olmayan... Hayır getiremessiniz sayın yamyam..

 

Demişsiniz...

 

Keyfi olup olmadığını görelim isterseniz...

 

Evlatlığa ilişkin hüküm Muhammed'in kendi hevası için o dönemin ahlaki yapısını nasıl eğip büktüğünün açık bir göstergesidir.

 

"Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu bir hayâsızlık, öfke ve nefret gerektiren bir iştir. Bu, ne kötü bir yoldur." (Nisâ 22)

 

Buyrun... Buna ne diyeceksiniz?

 

Bir oğul babasının evlendiği kadınlarla evlenemiyor; zira bu durum öfke ve nefret sebebidir. Yani açıkça hayasızlık ve ahlaksızlık... Ancak konu Muhammed'in hevası olduğunda iş değişiyor.

 

Bir oğulun babasının evlendiği bir kadınla evlenmesi hayasızlık , bir babaya evlatlığının karısı helal...

 

Keyfi bir uygulama arıyorsanız eğer, buyrun size akademik düzeyde, ders olarak okutulacak keyfi bir uygulama...

 

 

Gelelim ahlaka...

 

Öncelikle bir marksist olmadığımı (!) belirtmek istiyorum. Ünlemi şunun için koydum, zira bugüne kadar Marks'ı hiç okumadım ve marksizm'in genel öğretileri dışında detaylarını bilmiyorum. (Aaaa ne ayıp değil mi?) Ben hayat felsefemi Marks'a ve marksizme endekslemedim. Ancak bu demek değildir ki genel doğrularım marksizm ile örtüşmüyor. Bunu bir marksist ile tartışmam gerekir. Neyse... Konumuza dönelim.

 

Ahlak konusunda da yine çok sevdiğim bir sözü aktarmak istiyorum:

 

"İyi bir yemek tarifleri kitabı tadı tuzu yerinde bir yemek hazırlamak için gereken tüm durum ve koşulları belirt(e)mez. Yaşam da öyle... Sonlu sayıda bir takım kuralı bir araya getirip "işte ahlakın kesin temel taşları bunlar" demek bir yerde imkansız. Çünkü insan doğası sabit değil, toplumsal olarak koşullanıyor."

 

Çağlar değişiyor, nesiller değişiyor, toplumlar değişiyor, coğrafya-haritalar değişiyor, ihtiyaçlar değişiyor. Sürekli bir değişim içerisindeyiz. Böylesine değişken bir yapıyı durağan bir model ile yönlendirmeye çalışırsanız, bir taliban gerçeğiyle karşılaşırsınız. Modern dünyanın canavarları...

 

Ahlak nedir sizce sayın hanif? İnsanlar ahlaki bir öğretiye neden gereksinim duyarlar?

 

Bugün toplumların müsasebetlerini düzenleyen genel olarak iki olgu var. Birisi hukuk, diğeri de ahlaktır.

 

Hukuk, toplum üzerindeki etkin gücün (devletin) oluşturduğu ve müeyyidelerini de yine bu gücün koyduğu kurallar bütünüdür. Bu kurallar yazılıdır ve süreçleri de bellidir.

 

Ahlak ise genel olarak yazılı olmayan, toplumsal kültürün ortaya koyduğu ve genel olarak da müeyyidesinin toplumdan dışlanma ya da kınanmadan oluşan kültürel bir anlayıştır.

 

Bugün genel hukuk kuralları modern toplumlarda hemen hemen benzer uygulamardan ibarettir. Ancak ahlak için aynı şeyi söyleyemeyiz. Zira kültür farkı vardır. Ahlak kurallarını belirleyen de içinde bulunulan kültürün kendisidir. Bizim ülkemizde eşcinsellik aşırı derecede aşağılanmaya reva görülen bir kimlik iken, başka toplumlar günümüzde bu tip evliliklere onay vermiş durumdadırlar. Zira cinsellik kişisel bir tercihtir.

 

Özgürlük dediğimiz şeyin sınırını genel olarak bir başkasının özgürlük alanını ihlal ettiğimiz nokta olarak belirtiyorsak eğer, İslam neden eşcinselliği helak edilesi bir aşağılanma vesilesi sayıyor?

 

Cinsellik bir özgürlük ise, İslam neden iki reşit insanın ilişkisini bir nikaha bağımlı hale getiriyor?

 

Nikahsız ilişki İslam ülkelerinde taşlanma sebebi sayılıyor da, bugün tüm dünyanın tepkisini çeken sübyancılık neden olağan sayılıyor?

 

İslam bir oğula babasının eşlerini yasaklıyor da, bir babaya neden evlatlığının karısını (hem de nihaklı iken) helal sayıyor?

 

Demek ki İslam'ın ahlakı sakat bir ahlak... Zira hem tutarlı değil, hem de çağdışı...

 

Hukuk kuralları bile 15-20 yılda bir değişime muhtaç iken, ahlakın değişmez kuralları olduğunu iddia etmek gelişime ayak diremektir. Asıl mesnetsiz olan, insanın değişmez olduğundan bahisle değişmeyecek olan ilahi kurallar olduğu iddiasıdır...

Gönderi tarihi:

Biismillahirrahmanirrahim

 

'' Şayet Kulumaz indirmiş olduğumuzdan şüphe içindeyseniz. Ona benzer bir sure getirin (verin) Ve ALlah tan başka şahitlerinizide davet ediniz. Eğer siz sadıklardansanız.'' bakara 23

 

'' Yoksa o nu uydurdumu diyorlar, De ki : Hemen onun misli bir sure getirin (verin), Allah ta nbaşka gücünüzün yettiği kimseleride çağırın. Eğer siz doğru söyleyenlerdenseniz.''

 

 

Muhammed'in İslam'ı oluştururken ortaya koymuş olduğu kurallar İslam'a has kurallar değil, kendinden önceki ya da çağdaşı olan toplumların benzeri kuralları devşirmesiyle ortaya konmuştur. Buna ilişkin örnekleri bu forumdaki pek çok farklı başlık altında belirtmiştim

 

Dini tanımlamanın akabinde Peygamberin getirdiği prensiplerin devşirme olduklarını beyan etmişsiniz. Ve bunları uygulayan toplulukları çağdaş olmamakla nitelemişsiniz. Anlaşılan burdan hareketle Kur an ı Kerim in beşer sözü olduğu çağdışı olan topluluklardan derlendiğini açık ve net olarak ortaya koyduğunuzu ifadelerinizden anlamaktayım. Devamla

 

Maide suresinin 38.ayetinde hırsızlık için verilen el kesme cezasının, Hammurabi kanunlarında bir oğulun babasına vurmasının karşılığı olduğunu da hatırlatmak isterim.

 

Bu devşirmenin gerçekliliğini göstermek için hammurabi kanunlarında var olan oğulun babayı darbetmesinin karşılığı benzer bir uygulamadır demişsiniz. Bu sanırım Evde yemek pişiren bir annenin onunla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir trafik suçundan sorumlu tutlması gibi birşedir...Yani evde işleri yüzünden sorumlu tutulan bir eşe trafik cezası uygulamaktır..Muhakemeniz bu yöndedir...

 

Şimdi Karşı karşıya kaldığınız hor gördüğünüz!!! Kitabın muhtevası hakkında size bir kaç ip ucu vereyim.

İlki ve en önemlisi Verdiği herhangi bir kelimenin anlamlandırılmasını insana bırakmayıp bizatihi kendi içerisinde kelimeye anlam yükleyip onu pratikten örneklendirir...Doğru kavramı örnek olarak ne anlama geldiği muhtevasının ne olduğunu nerde kullanıldığını neler hakkında ve nasıl kullanıldığını pratikten örneklendirerek verir ve bu verdiği bilgiler birbirleriyle çelişmez...Gerçektirler...Bu muhtevada ve bu şekilde Kur an ı kerimi bir kenara alın herhangi bir belge herhangi bir sure yeryüzünde mevcut değildir... Kaldıki yapabiliyorsanız buyrun istediğiniz kadar zaman ve istediğiniz kadar döküman...Ama bir sıkıntınız var daha doğruyu tesbit edemiyorsunuz.....

 

Elbetteki toplum ilişkilerinin en büyük disiplini hukuk kurallarıdır. Kur'an'ın varoluş nedenlerinden biri olan toplum ilişkerilerini düzenlemek konusunda çok yetersiz kaldığı ayrı bir tartışma konusudur. Ancak muhteviyatındaki hukuk kurallarının da kendine has olmadığı, kendinden önceki ya da çağdağı toplumların benzer kurallarından devşirildiği de bir gerçektir.

 

Kur an ın toplumsal bir düzen sosyal bir hukuk getirme noktasında yetersizliğini ilan etmişsiniz

Kısaca başlıklar olarak vereyim Kur an i Kerim de ki hukuksal zemini göstermek açısından.

 

1- Aile hayatı

a) Ana-Baba B) Karı-Koca c) Çocuklar d) Sütanneliği-Sütkardeşliği e) Akrabalık-Akrabalar f) Evlat edinme g)Kardeş akdi h)Yetimler ve Vesayet

 

2- Kamu hukuku

aa) Cezaların şahsiliği, ab) cezalar- Adam öldürme müesser fiiller, zina, hırsızlık, iftira, zina iftirası, terör

 

3 Özel hukuk

Evlenme-Boşanma hukuku, Miras -vasiyet hukuku

4- İktisadi hukuk

Alış veriş hukuku, anlaşmalar hukuku, borçlanma hukuku ve rehin hukuku

 

5- Gayri meşru iktisadi davranışlar hukuku

 

Aldatma, gasp ve hırsızlık, Tefecilik

 

6- Temel hak ve özgürlükler

a) İnanç ve düşünce hürriyeti B) yaşama hakkı c) Aklın ve insanın korunması hukuku d)neslin ve iffetin korunması hukuku e) mülikyet hakkı

 

7- Diğer topluluklarla ilgili hukuk

a) Barışın esas oluşu, B) Savaşı zorunlu kılan nedenler c)savaş hukuku ( enfal hukuku ganimet hukuku esirler hukuku vs) d) antlaşmalar e)sığınma talebinde bulunulanlar

 

Bunlar sadece konu başlıkları sayın yam_yam..Yetersizlik olayını iyice irdelemenizde fayda var...

 

'' Andolsun biz bu Kur an da insanlara ibret olacak her türlü emsali sarfettik. İnsan ise ekseri herşeyde cedelleşir (tartışır). '' 17 Kehf 54

 

Evrene ve insanın varoluşuna ilişkin olarak vermiş olduğu bilgi(!)lerin de devşirme olduğu tartışmasız... Üstelik Kur'an'ın önemli bir bölümünün de devşirme masallardan ibaret olduğunu da biliyoruz. E Kur'an'daki tekrarlar listesi diye bir başlık açıp yığınla tekrarı saydığımı da eklersek...

 

Evet sayın yamyam istisnada bırakmamışsınız bununla birlikte tartışılmaz olan Kitapta evrenle ilgili ve insanın yaratılışıyla ilgili verilen bilgilerin devşirme olduğundan dem vurmuşsunuz ve bu bilgilerin devşirme olduğunu....

 

Öyle olmadığını benim kadar sizde biliyorsunuz sayın yamyam yinede ayetleri bir inceleyelim...

Evrenin varlığa gelmesiyle ilgili

 

'' İnkar edenler, ıgökler ve yer bitişikken onları birbirinden söktük ve her vanlı şeyi sudan yarattığımızı görmüyorlar mı. '' 21 Enbiya 30

 

'' Sema ki onu kuvvetle bina ettik, Ve onu genişletmekteyiz'' 51 Zariyat 47

 

Şimdi bu ayettlerden hareketle Kur anın meşruluğunu devşirme olmadığını nasıl anlarsın ona bakalım.. Gökler genişliyor doğrudur...Büyük patlama meşhur teori...Şayet Kur an devşirme olsaydı sayın yamyam enbiya suresinde olduğu gibi olayın sökülme değil eski ahitten alınma bir büyük patlama olacağı aşikardı....Dikkat et sayın yamyam patlama demiyor sökülmeden bahsediyor yukarıda ki çeviride ayırma orjinal arapçada (fattakna-söktük) . Devamla evren genişliyor bu kesin olan bir şeydir ve gerçektir neden çünkü bu olayı Kur an teyit ediyor...Burda bir soru ve sizler için sorun olan bir şey var...Şayet evren genişliyorsa Genişlediği alanı nerden alıyor?¿ Bu sorunun cevabını sana ve tüm insanlığa Kur an dışında cevaplaya bilecek herhangi bir bulgu herhangi bir metin yeryüzünde sözkonusu bile değil...Devşirme dediğin kitap...Devamla gerek inşikak gerekse zilzal vb surelerde verilen kıyamet sahneleriyle ilgili beyanları salt genişlemeyi tersine çevirip düşünün bakın gök bakır sarısı oluyormu enerji yoğunluğundan ve denizler o sıcaklıktan dolayı kaynıyorlar mı!! Siz akletmezmisiniz...

 

 

Hukuk kuralları devşirme... Evrenin ve insanın varoluşuna ilişkin bilgi(!)ler devşirme... Allah'ın kendisi zaten devşirme...

 

Bunlarla ilgili sanırım douyurucu bir cevap tarafımdan sizlere iletildi sayın yamyam ve dediğiniz gibi geriye kalanın da

 

'' De ki : Ey Mülkün sahibi olan Allah ım. Dilediğine mülkü verir, dilediğinden o nu alırsın. Dilediğini aziz eder dilediğini zelil kılarsın. İyilikler senin elindedir, Senin herşeye gücün yeter. Geceyi gündüze sokar, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diri çıkarırsın diriden ölü çıkarırsın. Dilediğini hesapsız rızıklandırırsın.'' 3 Ali İmran 26-27

 

sadece Elhamdülillah olduğudur...Allah ayetlerini nefislerimizde gösterendir. Ve bu gerçektir.

 

 

Özellikle sizden istirhamım olan mesnet talebim ki bu mesnedin keyfi olmayacağı bir belgeye dayanacağıydı. Ordan hareketle Evlatlıkların eşleriyle ilgili hukutan dem vurarak peygamberi ( ki onu tenzih ederiz) şehvet düşkünü ilan etmeniz...özellikle bundan önceki yazımı dikkatlice okumanızı tavsiye ederim. Kur an ı Kerimde evlat ile evlatlıklar sınıflandırlmış evlatlık edinenlerin kendi sülbü olamayacağına ve yine bu evlatlıkların kendi özbabalarına istinaden çağırılmaları emredilmiştir. Evlenilecekler listesi Kur an ı Kerimde verildiği gibi evlenilmeyecekler listeside veriliyor ve özellikle cariye türü ve o türe yüklenilen anlamda herhangi bir olgunun olmadığını daha öncede beyan etmiştim. Nikah akdinin şart olduğu nikah akdi dışında cinsel temasın zinayla adlandırılacağınıda beyan etmek isterim. Sizden talebim basit olarak bana evlatlıklar hukukunuzu getirmeniz.. Sistem olarak yukarıda yetersiz olarak eleştirdiğiniz öyle olmadığını gördüğümüz Kur an ı Kerimde beğenin beğenmeyin bu sorunun cevabı verilmektedir. Peki bu soruya sizin belgeli mesnediniz nedir Keyfi bağlamda olmayıp bir gerçek üzerinde hareket eden. Doğru ya unutmuşum sizin gerçek, batıl Doğru yanlış gibi bir kaygınız yoktu...Çünkü

 

"Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu bir hayâsızlık, öfke ve nefret gerektiren bir iştir. Bu, ne kötü bir yoldur." (Nisâ 22)

 

Bir oğulun babasının evlendiği bir kadınla evlenmesi hayasızlık , bir babaya evlatlığının karısı helal...

 

Evlat ve evlatlığın aynı şey olduğunu vurguluyorsunuz. Farklı iki şeyi aynıymış gibi değerlendiriyor ve o şekilde hareket ediyorsunuz. Kur an ı Kerimde baba nın oğul un tanımına hiç bakmadan...Sizin yaptığınız Elma=1 muhakeme bundan ibarettir..Oysa soyut olarak bir vardır ve somut olarak elma ikisi farklıdır. tıpkı evlat ile evlatlık arasındaki fark kadar...

 

Çağlar değişiyor, nesiller değişiyor, toplumlar değişiyor, coğrafya-haritalar değişiyor, ihtiyaçlar değişiyor. Sürekli bir değişim içerisindeyiz. Böylesine değişken bir yapıyı durağan bir model ile yönlendirmeye çalışırsanız, bir taliban gerçeğiyle karşılaşırsınız. Modern dünyanın canavarları...

 

Bir soru size sayın yamyam Bundan 10 yıl önce bir insanı taammüden öldürmek doğru bir davranışmıydı..Yada bundan 1000 yıl önce, dahada genişletelim bundan milyarlar yıl önce bu doğru bir hareketmiydi... Değildi doğru. ve yine tersinden hareketle bundan bir milyar yıl sonra taammüden bir insanı öldürmek sizce doğrumudur. Yine hayır. Ama gerek bu alıntıda gerekse

 

Bugün genel hukuk kuralları modern toplumlarda hemen hemen benzer uygulamardan ibarettir. Ancak ahlak için aynı şeyi söyleyemeyiz. Zira kültür farkı vardır. Ahlak kurallarını belirleyen de içinde bulunulan kültürün kendisidir. Bizim ülkemizde eşcinsellik aşırı derecede aşağılanmaya reva görülen bir kimlik iken, başka toplumlar günümüzde bu tip evliliklere onay vermiş durumdadırlar. Zira cinsellik kişisel bir tercihtir.

 

bu satırlarınızdan anladığım doğruların iyilerin kötülerin dolayısıyla kötülüklerin yanlışların ve batılların değişebileceğine yönelik ifadeler...Dahada basitleştirelim. Kendi gözünüzü hiç bir sebep yokken kör etmeniz doğru bir davranışmıdır...Değildir...Şimdi Talibanı modern dünyanın canavarı olarak nitelemişsiniz.. Kendinizce bir gerekçeniz olmalıdır bilemiyorum.Hayat içinde insani duruşlar çok şekilli ve çok çeşitlidir..olaya yaklaşımları olayı algılamaları değerlendirmeleri ve buna tepki vermeleri seviye olarak duruş olarak farklılık arzeder...Yeryüzünde zulüm üzerine haksızca yapılanları şiddetle kınamaktayım...Bu kimlikle alakalı olmayan bir durumdur. Bu ister talibandan gelsin isterse devrimci bilmem ne olsun isterse çinin mao su olsun. farketmez yanlış herzaman yanlıştır zulüm herzaman için zulümdür işte bunlar değişmez sayın yamyam.

Arzu ederdim ki Doğru türkmenlere yapılanın kınanmasıydı... Çünkü orda yapılan bizatihi zulüm....Ve buna duyarsız kaldığınız gibi bana taliban örneğini verdiniz bin ladenin amerikan güdümlü olduğunu sağır sultanın duyduğunu bile bile...Ahlakla ilgili aslında yazılacak çok şey var söz fazla uzadığından sadece Kur an ı kerimde Mümininırzını korumasını hakkı olmayan şeye el uzatmamasını adil davranmasını ahitleştiği zaman ahdini yerine getirmesi verdiği sözü tutması ölçüp tarttığı zaman doğru ölçüp tartması konu başlığı olarak verebilirim. Bilemiyorum siz bunların neresindesiniz....Diğer taraftan gerek sizin gerekse sayın dipnotun Peygamberin 9 yaşında ki bir kızla zifaf yaptığını beyan etmeniz tarafımdan üzüntüyle karşılanmıştır. Bunun sebebi Evlenmek şartlarından bir taneside kadının kendi malını idare edebilmesi için akıl buluğ yaşında olmasının altının Kur an ı kerim tarafından emredilmesi ve yine olacaksa bir nikah bunun velinin gözetiminde yapılmasının istenmesi...Bu olabilecek bir şey değildir ....Bu sadece hurafelerin peygambere bir isnadıdır ve bu bilgi vahyi bir bilgi değildir...Peygamberi tenzih ederim. Son bir paragraf İslam diniyle ilgili insanın varlığından bu güne peygamberler ardısıra gelmişlerdir...Ve peygamber olabilmesi için bir beşerin bir nebe(haberle) gelmesi gerekir. Dolayısıyla insanlığın her türlü coğrafyasında vahiyden emareler vardır...Benzerlikler olağandır...Doğruluklarını ancak kendi sistemsel bütünlükleri içerisinde değerlendirdiğinizde karşınıza çıkar.Basitçe yapacağınız şey şudur. Kitapta günden mi bahsediyor...O kitaba göre gün nedir..Tutarı bir tarafı var ve çelişmiyorsa işte o gerçek bir haberdir...Enteresan olan şey ise bu vasıfta çu an Kur an dan başka elde bilginin bulunmamasıdır..Sizcede ilginç değilmidir sayın yamyam bu bile kitabın devşirme olmadığına dair yeterli bir kanıtmıdır..Evet öyledir sayın yam_yam öyle olmasaydı emsali bir çok nüsha olurdu. Ama ne siz nede bir başkası bunu yapabilecek çapta değildir...Acziyet sayın yam_yam

Gönderi tarihi:
Diğer taraftan gerek sizin gerekse sayın dipnotun Peygamberin 9 yaşında ki bir kızla zifaf yaptığını beyan etmeniz tarafımdan üzüntüyle karşılanmıştır. Bunun sebebi Evlenmek şartlarından bir taneside kadının kendi malını idare edebilmesi için akıl buluğ yaşında olmasının altının Kur an ı kerim tarafından emredilmesi ve yine olacaksa bir nikah bunun velinin gözetiminde yapılmasının istenmesi...Bu olabilecek bir şey değildir ....Bu sadece hurafelerin peygambere bir isnadıdır ve bu bilgi vahyi bir bilgi değildir...

 

Şimdi sayın hanif_42...

Peygamberin 9 yaşındaki bir kızla zifaf yapmasını kuran'ı kerim tarafından emredildiğini ve bunun sadece peygambere istinadıdır (Dayanma, güven duyma) diyorsunuz...

Yani bunu peygamberin yapmasını doğru buluyorsunuz...

 

Şimdi şuna bir bakalım...

Necm/ 2. Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı, azmadı.

Şia'ya göre, peygamberlerin, doğumlarından itibaren; Mutezilenin çoğunluğuna göre, bulûğ çağından itibaren; Ehl-i sünnet'in çoğunluğuna göre ise, vahiyden sonra masumiyetleri vacipmiş.

Yine diğer taraftan...

Fetih suresi şöyle başlar:

Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik. Ki böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlasın. Sana olan nimetini tamamlasın ve seni doğru bir yola iletsin.

 

Artık durum değişti ve ne mutlu ki bize herşeyi olduğu gibi kabul etmiyoruz/edemeyiz...

Yanu burada şunu demek istiyorum....

Sizlerin/İslamcıların dediği gibi değil artık durumlar...

Aslında peygamberler, peygamber olmadan ve olduktan sonra günah işleyebiliyormuş.

Ama Allah, onları herhangi bir işte başarı ihsan ediyor ve bu başarıdan dolayı geçmiş ve gelecekteki tüm günahlarını affediyormuş...

 

Öyleyse merak ediyorum...

Dincilerin kraldan çok kralcı olmalarının mantığı nedir?

Allah'ın yerine hüküm veriyor durumda olmuyorlarmı?...

Ayetleri dahi hadisle (bilerek/bilmeyerek) neshediyor durumda değillermi.

Hadislerdeki gaybi haberleri toplasanız ayetlerden çok daha fazla neden söyleyebilirmisiniz...

Bana Peygamberlerden daha fazla vahiy alıyormuşsunuz gibime geliyor...

Tabiki herşeye bir kılıfta çabası...

 

Saygılar...

DİPNOT...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.