Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

AYKIRI SORU - YORUM VE SORGULAMALAR


GeceKuşu

Önerilen İletiler

Sayın dipnot türkçe diliyle ve anlaşılır yazıyorum

 

Şimdi sayın hanif_42...

Peygamberin 9 yaşındaki bir kızla zifaf yapmasını kuran'ı kerim tarafından emredildiğini ve bunun sadece peygambere istinadıdır (Dayanma, güven duyma) diyorsunuz...

Yani bunu peygamberin yapmasını doğru buluyorsunuz...

 

Diye beyanat verip olayı tarafımdan olağan bir şeymiş gibi verdiğimi

 

Diğer taraftan gerek sizin gerekse sayın dipnotun Peygamberin 9 yaşında ki bir kızla zifaf yaptığını beyan etmeniz tarafımdan üzüntüyle karşılanmıştır. Bunun sebebi Evlenmek şartlarından bir taneside kadının kendi malını idare edebilmesi için akıl buluğ yaşında olmasının altının Kur an ı kerim tarafından emredilmesi ve yine olacaksa bir nikah bunun velinin gözetiminde yapılmasının istenmesi

 

Bu satırlarımdan anlıyor ve

 

Bu olabilecek bir şey değildir ....Bu sadece hurafelerin peygambere bir isnadıdır ve bu bilgi vahyi bir bilgi değildir...

 

Bu ifadelerime rağmen bunun kur an ın peygambere bir istisnasıdır demişsiniz..Lütfen makul olun. İnsanları itham altında bırakmak doğru bir davranış değildir.......Peki bunun karşılığının size yansıyan tarafını lütfen bizlere gösterin. Tşk ederim

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hz. Âişe Validemiz, bir peygamber hanımı, Hz. Ebû Bekir'in pâkize kızı ve mü'minlerin anası olmasına rağmen ahiretteki hesap endişesiyle ağlamaktadır. O, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ahirete irtihal buyurduklarında daha yirmi küsur yaşlarındaydı: 8-9 yaşlarında iken kadınlık âlemine bir mürşide ve bir muallime olarak İnsanlığın İftihar Tablosu'nun saadet hanesine girmiş ve vahyin sağanak sağanak boşaldığı bir hanede kendini bulmuş, duymuş ve yoğrulmuştu; dahası ümmet-i Muhammed'in terbiyecisi olmuş, kıyamete kadar gelecek kadınlık âleminin ihtiyaç duyacağı disiplin ve prensiplerin hiç olmazsa büyük bir kısmının nâkilesi hizmetini görmüştü.

Fethullah Gülen, 02.03.2007

-http://tr.fgulen.com/content/view/13309/3/

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Farklı düşünce, inanış ve eleştirel bakış açısına tahammül edemeyen,

Amaç bilgi, görüş, düşünce paylaşımı olması gerekirken,

“ben ve benim düşüncelerim”, “ben ve benim inancım” mantığıyla dayatmalar yapanlara

 

Demissiniz!

 

 

Her Din ve dinsel inanış ilkelerini "Tanrı" düşüncesi üzerine kurmuştur.

Oysa; duyuların hiçbirine etkisi olmayan...

Duyuların hiçbiriyle hissedilmeyen ve araştırılmayan...

Bu soyut varlık "Tanrı" düşüncesi hakkında gerçek düşüncelere sahip olmak, insanlar için mümkün değildir.

 

Çünkü bütün düşüncelerimiz ve duygularımız aracılığıyla bizde bir etki yapan,

Uyarılarda bulunarak var olduğunu bize kanıtlayan şeyler,

Maddelerin, şeylerin belirgin özellikleri ile görüntüleri, simgeleri, tasvirleridir.

 

*Zihinlerde oluşturulan düşünceler, varsayımlar dışında bir konusu, bir maddesi olmayan "Tanrı" (Allah) fikri,

Soyut bir varlık olmasının dışında gözümüzün önüne ne getirebilir?

 

*Böyle bir düşünce, (Yanlış ve yersiz düşünce, bir evham ) değil midir?

 

*Böyle bir düşünce, (Olmayacak bir şeyin olacağını sanma, bir vehim ) değil midir?

 

*Zihin dışında bir ilkel örneği, asıl nüshası (Benzeri, aynısı, kopyası) bulunmayan soyut bir fikir,

(Olmayacak bir şeyin olacağını sanma, bir vehim) bir kuruntudan başka bir şey midir?

*tna

“Tanrı” (Allah) fikri bir hükümdür; bir yargıdır;

Geçmişte olduğu gibi bugünde bazı inanç ustaları,

“Tanrı” (Allah) fikrinin insanla yaşıt olduğunu insanların ana rahminden başlayarak bu Allah düşüncesine sahip olduklarını ve bu düşünceyle doğduklarını ileri sürüyorlar.

 

Doğal yaşamın gerçek ve geçerliliğinde her yargı ve hüküm bir tecrübe, bir deneyim ürünüdür;

Bu deneyimler ancak duyularımızın çalışması ve algılamasıyla bir önem, bir geçerlilik kazanır.

 

Bundan şu sonuç çıkar;

İnsanın doğal ve gerçek yaşamında çevresi ve yaşamıyla ilgili öğrendiği her hüküm ve yargı;

Bir deneyim ve tecrübe sonucu kazanıldığına göre,

Tanrı düşüncesi ve din ilkeleri kesinlikle doğuştan kazanılmaz,

İnsan bu düşüncelere sahip olarak doğmaz.

Dini ilkeler kuşkusuz bir temele dayanmaz ve asla yaşa bağlı değildir.

 

Sonradan, aile, toplum ve genel çevre bunları kendisine

“Tanrı” (Allah) fikrini, bu soyut varlığa dair ilke ve ritüellerini aktarır.

Aile, toplum ve genel çevre kendi kabulleri olan dinsel inanış ve davranış ritüellerini

(Yanlış ve yersiz düşünce, bir evham),

(Bilinmeyen ve görülmeyene karşı, bir korku),

(Olmayacak bir şeyin olacağını sanma, bir vehim), olarak onlara aşılarlar.

 

Ve bunlari yazmissiniz. Basta one surdugunuz " benim dededigim dogru" dusuncesi birbirimize asilamayalim diyorsunuz. Sonra kendiniz o noktaya geliyorsunuz.

 

Once kendi icinde bulundugunuz celiskili durumu cozmelisiniz.

 

Din felsefede bir kuramdir. Bunu nasil gereksiz olarak tanimladiginizi anlayamadim. Inanmak zorunda degilsiniz, ama saygi duyma zorunlulugunuz var.

 

Ve dediginize ek olarak, evet dini bilgiler kisiye aslinda dogustan verilir. Ama bu kisinin kendi yolunu bulamayacagi anlamina gelmez. Cat stevens gibi sonradan musluman olan, hristiyan olan, ya da anne ve baba cok koyu dindar olsa bile ateizmi secen insanlar da vardir. Yani izlediginiz bu boyledir mantigi pek bilimsel degil. Cunku eger dediginiz dogru olsaydi, kisi dogdugu andan itiberen ona verileni secseydi su anda ateizm, deizm, agnostik gibi kavramlarda ortaya cikmazdi.

 

Size bilimsel bir raporda sunayim, kendisi INSEE istatistiklerinden alinmistir (2005). Su anda dunyada 1,3 milyar insan dine inanmiyor. ve 1,1 milyar insanda katolik ve musluman din gruplarini olusturuyor. Yani bu demek oluyorki, zaman artik o dediginiz zaman degil. Insanlar gelisiyor, sorguluyor, okuyor... Verilen bilgiler artik yetmiyor kendi bilincleri devreye giriyor. Din bir kavramdir. Eger su anda dunyada inancli insandan cok inancsiz insan varsa bunun sebebi iste bu evrimdir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben başka bir başlıkta dine gerek olup olmadığı konusu tartışmasına girmek istemediğimi belirtmiştim. Ben BFD üçlüsü tanımlaması yapar ve bunların birbirinden bağımsız alanlarda çalıştığı savlaması yaparım. Bu üçlüyü bir horoz ayağı gibi görürüm. Bilim bu ayağın öne uzanan parmaklarıdır. Hayatı tüm yönleriyle ve temel alanlarından kavrar. Her bir parmağa fen bilimleri, sosyal bilimler ve uygulamalı bilimler diyebilirsiniz. Felsefe geriye uzanıp destek yapan yardımcı parmaktır. Din ise mahmuzdur.

 

Evrim sürecinde mahmuza gerek olup olmamasına bağlı olarak ilk elimine olmaya aday parmak, mahmuzdur. Olmaya da bilir, bir kesin öngörü koyamam. Ama, aday olmaya adaydır.

 

Kişisel görüşüm, dinin yok olmayacağıdır. İncelebilir, ama kopmaz... Bu benim kişisel görüşümdür...

 

NOT: Bir süredir tartışmalara katılamadım ama bilimselci, DİPNOT, yam_yam ve GeceKuşu dostlar bana gerek bırakmamışlar, söylenmesi gerekenleri söylemişler...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evrim sürecinde mahmuza gerek olup olmamasına bağlı olarak ilk elimine olmaya aday parmak, mahmuzdur. Olmaya da bilir, bir kesin öngörü koyamam. Ama, aday olmaya adaydır.

 

Kişisel görüşüm, dinin yok olmayacağıdır. İncelebilir, ama kopmaz... Bu benim kişisel görüşümdür...

 

Umarım din kavramı hakkında bilgi sahibisiniz... Daha öncede sormuşluğum vardır Dünya kelimesinin kavram karşılığının ne olduğuna dair.

 

 

NOT: Bir süredir tartışmalara katılamadım ama bilimselci, DİPNOT, yam_yam ve GeceKuşu dostlar bana gerek bırakmamışlar, söylenmesi gerekenleri söylemişler...

 

Umarım sizi tatminkar eden cevaplar yazmışlardır...Ve yine umarimki geçen diyalogları okumuşsunuzdur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Daha öncede sormuşluğum vardır Dünya kelimesinin kavram karşılığının ne olduğu

Hayır, bu soruyu hatırlayamadım. Fakat öğrenmek isterim, bu sözcük nerden geliyor merak ettim. Kavramların kökenlerini merak ederim. Bildiğiniz bir şey varsa öğrenmekten memnun olurum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayır, bu soruyu hatırlayamadım. Fakat öğrenmek isterim, bu sözcük nerden geliyor merak ettim. Kavramların kökenlerini merak ederim. Bildiğiniz bir şey varsa öğrenmekten memnun olurum.

 

Dünya kelimesinin kavram karşılığı ve kelimenin kökü hakkında daha detaylı bir bilgi verebilmek için ve bununla irtibatlı olan Dİn kavramı halife kavramı yine dünyanın arz yerküre kavramlarının tam karşılığı için Kur an dan araştırma yapmam gerekecek. Özellikle kavram karşılığını sizin araştımanızı ve bir sonuç elde etmenizi istirham edeceğim. Çünkü Burda Kur an bağlamında yazacağım hiç bir şey beğenilmediği gibi kabulde görmeyecektir...Bazen sonuçları insanların bizatihi kendileri tesbit etmeleri daha anlaşılırdır...Selamlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben kısaca bildiğimi söyleyeyim o zaman. "Dünya" sözcüğü dini bir deyimdir. "Deni" kökünden gelir. Aşağı, değersiz anlamlarına gelir. Bu neden dini oluyor, çünkü sonsuz hayata kıyasla öyle olduğu düşünüldüğü için...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu devşirmenin gerçekliliğini göstermek için hammurabi kanunlarında var olan oğulun babayı darbetmesinin karşılığı benzer bir uygulamadır demişsiniz. Bu sanırım Evde yemek pişiren bir annenin onunla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir trafik suçundan sorumlu tutlması gibi birşedir...Yani evde işleri yüzünden sorumlu tutulan bir eşe trafik cezası uygulamaktır..Muhakemeniz bu yöndedir...

 

Hayır.. Devşirmeye örnek olarak Hammurabi kanunlarından tek bir hükmü alıp örnek göstermedim. Kısas hükümlerinin de, miras paylaşımının da Hammurabi kanunları ile benzer ya da uygun olduğunu gösterdim. Ayrıca "ceza" hukukun bir parçasıdır ve sizin dayanağı olmayan "muhakemeniz yanlıştır" iddianız da bu cezanın devşirme olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Bakınız tanrınız ne diyor :

 

"Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir." (Mâide 45)

 

Hayır efendim ne münasebet... Tevrat'tan en az 1000 yıl önce de bu hükümler vardı :

 

196. Eğer bir adam başka bir adamın gözünü çıkarırsa onun gözü de çıkarılır. (Göze göz)

197. Eğer bir kişi başkasının kemiğini kırarsa onun kemiği de kırılır. (Yaralar da kısasa tabi)

200. Bir adam kendisi ile eşit olan birinin dişini kırarsa onun da dişi kırılır. (Dişe diş)

 

E hani devşirme değildi?

 

Şimdi Karşı karşıya kaldığınız hor gördüğünüz!!! Kitabın muhtevası hakkında size bir kaç ip ucu vereyim.

İlki ve en önemlisi Verdiği herhangi bir kelimenin anlamlandırılmasını insana bırakmayıp bizatihi kendi içerisinde kelimeye anlam yükleyip onu pratikten örneklendirir...Doğru kavramı örnek olarak ne anlama geldiği muhtevasının ne olduğunu nerde kullanıldığını neler hakkında ve nasıl kullanıldığını pratikten örneklendirerek verir ve bu verdiği bilgiler birbirleriyle çelişmez...Gerçektirler...Bu muhtevada ve bu şekilde Kur an ı kerimi bir kenara alın herhangi bir belge herhangi bir sure yeryüzünde mevcut değildir... Kaldıki yapabiliyorsanız buyrun istediğiniz kadar zaman ve istediğiniz kadar döküman...Ama bir sıkıntınız var daha doğruyu tesbit edemiyorsunuz.....

 

Bu söylediklerinizin hiç bir anlamı yok; dahası gerçeği de yansıtmıyor. İkinci cümlenizde bahsettiğiniz durum kabul edilebilir bir önerme olsaydı eğer, bugün bir ayet için 10 farklı tefsir ile karşılaşmazdık. Bu tamamen mesnetsiz bir söylemdir. İki ayette söylediğiniz gibi bir durumun olması, bu durumun Kur'an'ın genelinde olduğu sonucunu doğurmaz. Bilakis ben size öyle olmadığına ilişkin onlarca ayet sayabilirim.

 

Kur an ın toplumsal bir düzen sosyal bir hukuk getirme noktasında yetersizliğini ilan etmişsiniz

Kısaca başlıklar olarak vereyim Kur an i Kerim de ki hukuksal zemini göstermek açısından.

 

Zaten yalnızca başlık olarak verebilirsiniz... Altını doldurma konusunda epey bir zorlanacağınızdan hiç kuşkunuz olmasın... Her birinin altına yalnızca bir ya da iki madde yazabilirsiniz ki, bu saydığınız başlıklar öyle bir-iki maddeyle geçiştirilebilecek konular değildir. Kur'an bir yığın gereksiz tekrar ve "eskilerin masalları" yerine, asıl misyonu olan toplum hayatını düzenleme konusunda çok daha verimli olmalıydı. Kur'an'dan 2300 yıl daha eski olan 2 metrelik bir taş blokta bile Kur'an'dan çok daha fazla hukuki düzenleme yer alır.

 

Evet sayın yamyam istisnada bırakmamışsınız bununla birlikte tartışılmaz olan Kitapta evrenle ilgili ve insanın yaratılışıyla ilgili verilen bilgilerin devşirme olduğundan dem vurmuşsunuz ve bu bilgilerin devşirme olduğunu....

 

Öyle olmadığını benim kadar sizde biliyorsunuz sayın yamyam yinede ayetleri bir inceleyelim...

........

Şimdi bu ayettlerden hareketle Kur anın meşruluğunu devşirme olmadığını nasıl anlarsın ona bakalım.. Gökler genişliyor doğrudur...Büyük patlama meşhur teori...Şayet Kur an devşirme olsaydı sayın yamyam enbiya suresinde olduğu gibi olayın sökülme değil eski ahitten alınma bir büyük patlama olacağı aşikardı....Dikkat et sayın yamyam patlama demiyor sökülmeden bahsediyor yukarıda ki çeviride ayırma orjinal arapçada (fattakna-söktük) . Devamla evren genişliyor bu kesin olan bir şeydir ve gerçektir neden çünkü bu olayı Kur an teyit ediyor...Burda bir soru ve sizler için sorun olan bir şey var...Şayet evren genişliyorsa Genişlediği alanı nerden alıyor?¿ Bu sorunun cevabını sana ve tüm insanlığa Kur an dışında cevaplaya bilecek herhangi bir bulgu herhangi bir metin yeryüzünde sözkonusu bile değil...Devşirme dediğin kitap...Devamla gerek inşikak gerekse zilzal vb surelerde verilen kıyamet sahneleriyle ilgili beyanları salt genişlemeyi tersine çevirip düşünün bakın gök bakır sarısı oluyormu enerji yoğunluğundan ve denizler o sıcaklıktan dolayı kaynıyorlar mı!! Siz akletmezmisiniz...

 

Ben aklederim... Zira aklettiğim için ateistim. Siz akletmekten ziyade, iman edersiniz.

 

Zira akletseniz, göğün nasıl yarılabileceğini, göklerin direksiz nasıl yükseltilebileceğini, gökte bir çatlağın nasıl oluşabileceğini vs.vs. bana izah edebiliyor olmanız gerekirdi. Halbuki siz yerden bir urganla minareden adam kurtarma peşindesiniz.

 

Ne Kur'an'da, ne Tevrat'ta evrenin genişlemesi ya da big bang benzeri bir oluşumdan bahsedilmez. "Genişleticiyiz" (ki bu ifade bile pek çok müfessir tarafından kabul görmez, zira kasıtlı olarak hatalı çevrilmiştir) ifadesini evrenin bildiğimiz anlamda genişlediğini gösteren bir ifade olarak tarif edebilmek için Türkçe'yi yeni yeni öğrenmeye başlamış biri olmak gerekir. Ancak illa ki bir genişleme anlamı çıkaracaksanız, bu genişleme arş su üzerinde iken yer ile göğün birbirinden ayrılması suretiyle oluşan bir genişlemedir. Aynı ifadeleri Sümerler'in yaradılış destanında da bulabilirsiniz.

 

Tevrat'ta da, Kur'an'da da anlatılan evrenin oluşum hikayesi tamamen Sümerler'e ait olan bir yaradılış hikayesidir. Bunu önce Tevrat iktibas etmiş, sonra da Muhammed alıp Kur'an'a aynen ilave etmiştir. Yani İslam'ın yaradılış hikayesi de Tevrat gibi kendinden binlerce yıl önceye dayanır ve geçerlilik açısından yunan mitolojisinden farklı değildir..

 

Özellikle sizden istirhamım olan mesnet talebim ki bu mesnedin keyfi olmayacağı bir belgeye dayanacağıydı. Ordan hareketle Evlatlıkların eşleriyle ilgili hukutan dem vurarak peygamberi ( ki onu tenzih ederiz) şehvet düşkünü ilan etmeniz...özellikle bundan önceki yazımı dikkatlice okumanızı tavsiye ederim. Kur an ı Kerimde evlat ile evlatlıklar sınıflandırlmış evlatlık edinenlerin kendi sülbü olamayacağına ve yine bu evlatlıkların kendi özbabalarına istinaden çağırılmaları emredilmiştir. Evlenilecekler listesi Kur an ı Kerimde verildiği gibi evlenilmeyecekler listeside veriliyor ve özellikle cariye türü ve o türe yüklenilen anlamda herhangi bir olgunun olmadığını daha öncede beyan etmiştim. Nikah akdinin şart olduğu nikah akdi dışında cinsel temasın zinayla adlandırılacağınıda beyan etmek isterim. Sizden talebim basit olarak bana evlatlıklar hukukunuzu getirmeniz.. Sistem olarak yukarıda yetersiz olarak eleştirdiğiniz öyle olmadığını gördüğümüz Kur an ı Kerimde beğenin beğenmeyin bu sorunun cevabı verilmektedir. Peki bu soruya sizin belgeli mesnediniz nedir Keyfi bağlamda olmayıp bir gerçek üzerinde hareket eden. Doğru ya unutmuşum sizin gerçek, batıl Doğru yanlış gibi bir kaygınız yoktu...ÇünküEvlat ve evlatlığın aynı şey olduğunu vurguluyorsunuz. Farklı iki şeyi aynıymış gibi değerlendiriyor ve o şekilde hareket ediyorsunuz. Kur an ı Kerimde baba nın oğul un tanımına hiç bakmadan...Sizin yaptığınız Elma=1 muhakeme bundan ibarettir..Oysa soyut olarak bir vardır ve somut olarak elma ikisi farklıdır. tıpkı evlat ile evlatlık arasındaki fark kadar...

 

Şartlı düşünmek demek bu olsa gerek. Doğru teşhisler konulamıyor.

 

Anne-baba-çocuk arasında 2 bağ vardır:

 

1- Biyolojik bağ

2- Duygusal bağ

 

Kur'an bir oğula babasının evlendiği kadınlarla evlenmesini ahlaksızlığın daniskası olduğu gerekçesiyle yasaklamıştır. Dikkat edelim, buradan anlamamız gereken şey, çocuğun annesi ile evlenmesinin yasaklanması değildir. O dönem çok eşlilik revaçta bir uygulama olduğundan, bir oğulun babasının daha önce evli olduğu herhangi bir bayanla evlenmesi yasaklanmıştır. Yani bir "analık" (halk ağzında Üvey ana) ile... Dolayısıyla o bayan ile oğul arasında biyolojik bir ilişki yoktur. Demek ki Kur'an, biyolojik değil, duygusal bir ilişkiye dayanarak bu durumu ahlaksızlık olarak nitelemiştir.

 

İşte bir baba ile evlatlık arasında da aynı duygusal bağ söz konusudur. Bir evlatlık biyolojik bağ olmasa da duygusal olarak

evlat yerine geçer. Zaten siz evlat edinirken bu niyetle evlat edinmiyorsanız, evlatlık kurumuna zarar veriyorsunuz demektir. Bu durumda bir babanın öz evladının eşiyle evlenmesi ile, evlatlığının eşiyle evlenmesi arasında bir fark yoktur. Zira her iki durumda da gelinler babaya duygusal bir bağ ile bağlıdırlar; ve Kur'an da zaten duygusal bağı esas almaktadır. Bugün büyük çoğunluğun müslüman olduğunu söylediği bir toplumda bile hala evlatlığın karısına göz koymak ahlaksızca bir davranış olarak nitelendiriliyor ise, demek ki Muhammed'in yaptığında bir yanlışlık var. İşte o yanlışlık da, doymak bilmeyen hevasından kaynaklanıyor.

 

Fırsat buldukça devam edeceğim.....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir soru size sayın yamyam Bundan 10 yıl önce bir insanı taammüden öldürmek doğru bir davranışmıydı..Yada bundan 1000 yıl önce, dahada genişletelim bundan milyarlar yıl önce bu doğru bir hareketmiydi... Değildi doğru. ve yine tersinden hareketle bundan bir milyar yıl sonra taammüden bir insanı öldürmek sizce doğrumudur. Yine hayır. Ama gerek bu alıntıda gerekse

 

bu satırlarınızdan anladığım doğruların iyilerin kötülerin dolayısıyla kötülüklerin yanlışların ve batılların değişebileceğine yönelik ifadeler...

 

Evet, taamüden bir insan öldürmek bundan 4000 yıl önce de suçtu, şimdi de... Ancak bundan 200 yıl öncesine kadar köle ticareti yasaldı... Gerçi işimiz Allah'a kalmış olsaydı hala da yasaldı...

 

Günümüzde "evrensel hukuk kuralları" diye tabir edilen bir kurallar bütünü vardır. Her ne kadar çerçevesi tam olarak çizilemese de, gün geçtikçe genişletilmektedir. Bu kuralların temeli de genel olarak "insan hakları evrensel beyannamesi" ve bu beyannamenin ilkeleri çerçevesinde oluşturulmuş içtihatlardan ibarettir. Bu beyannamede yer alan temel haklar günümüzde tüm medeni toplumlar tarafından kabul görmüştür. Bu haklar, insanları insanlardan daha çok düşündüğünü iddia eden bir tanrı tarafından oluşturulmamıştır. İnsanlığın binlerce yıllık acılarının ve düşünsel evriminin bir sonucudur.

 

Oysa ki dini öğretilerdeki mevcut suç/ceza kavramlarına baktığınızda, bulundukları toplumun bilinç düzeyleri ile uyumlu olduklarını görürsünüz. Bu anlamda da dinler aslında toplumsal hukuk açısından radikal ve evrensel düzenlemeler içermezler; tıpkı Kur'an'ın da içermediği gibi.

 

Diyebilirsiniz ki "İslam iyiliği emretmiştir." Elbette öyle emredecek; aksi takdirde toplumsal bir geçerliliği olmadığından daha doğmadan yitip giden bir din olurdu. Bu emir ilahi olduğundan değil, alternatifi olmadığındandır. Ama işte iyilik de göreceli bir kavram... "Kölenize iyi davranın" demenin günümüzde hiç bir geçerliliği yoktur. Bu emir yalnızca köleliğin yasallığı üzerine kurulmuştur ve açıkça çelişki içerir; "Kolunu kırın ama koparmayın" demek gibi bir şey...

 

Kur'an'ın insan hakları evrensel beyannamesi ile nasıl bir çelişki içerisinde olduğunu aşağıdaki linkten görebilrsiniz:

 

http://www.turkish-media.com/forum/index.p...;showentry=1529

 

Son bir paragraf İslam diniyle ilgili insanın varlığından bu güne peygamberler ardısıra gelmişlerdir...Ve peygamber olabilmesi için bir beşerin bir nebe(haberle) gelmesi gerekir. Dolayısıyla insanlığın her türlü coğrafyasında vahiyden emareler vardır...Benzerlikler olağandır...Doğruluklarını ancak kendi sistemsel bütünlükleri içerisinde değerlendirdiğinizde karşınıza çıkar.Basitçe yapacağınız şey şudur. Kitapta günden mi bahsediyor...O kitaba göre gün nedir..Tutarı bir tarafı var ve çelişmiyorsa işte o gerçek bir haberdir...Enteresan olan şey ise bu vasıfta çu an Kur an dan başka elde bilginin bulunmamasıdır..Sizcede ilginç değilmidir sayın yamyam bu bile kitabın devşirme olmadığına dair yeterli bir kanıtmıdır..Evet öyledir sayın yam_yam öyle olmasaydı emsali bir çok nüsha olurdu. Ama ne siz nede bir başkası bunu yapabilecek çapta değildir...Acziyet sayın yam_yam

 

Peygamberlik dediğiniz şey, babadan oğula geçen bir kurum gibidir. Bknz:

 

http://www.turkish-media.com/forum/index.p...;showentry=1509

 

Bu konu en çok trajikomik gördüğüm konuların başında gelir. Tanrısının arap yarımadası dışındaki coğrafyaya da peygamber göndermiş olduğu iddiasının dillendirilmesi. Bu örneği zaman zaman kullanıyorum; sizin için de kullanacağım:

 

Durumunuz, babalık testi %99,9 negatif çıkan birinin, sırf çocuğun burnu kendi burnuna benziyor diye çocuğun kendinden olduğuna inanmasına benziyor.

 

Bugün eski mezopotamya uygarlıklarının kültürlerini ve dinlerini biliyoruz. Bu dinlerde ne sizinkine benzer bir tanrı, ne de peygamber göremiyoruz. Gördüğümüz şey, bu uygarlıkların mitolojisinin, peygamber olduklarını iddia edenler tarafından uydurdukları dinlere yamanmasından ibaret.

 

Acziyet, bilgi ile ters orantılıdır sayın hanif... Bilgi arttıkça azciyet azalır... Ne kadar bilgi yoksunusun, o kadar acizsin...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ne kadar bilgi yoksunusun, o kadar acizsin...

Forumdaşların süper tespitleri son günlerde coştu. Bunu üçüncü süper tespit olarak listeye ekliyorum.

 

1. Taylan abi: Saylan cenazesine hiç biri katılmayan hükümet erkanının yarın olası Üzmez cenazesine kesin katılacakları.

 

2. Tengeriin boşig: Abdülhamit - Fethullah bağıntısının tespiti.

 

3. yam_yam: Yukardaki tespit.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Biismillahirrahmanirrahim

 

ALINTI(yam_yam @ 19-05-2009, 14:47) post_snapback.gifNe kadar bilgi yoksunusun, o kadar acizsin...

Forumdaşların süper tespitleri son günlerde coştu. Bunu üçüncü süper tespit olarak listeye ekliyorum.

 

1. Taylan abi: Saylan cenazesine hiç biri katılmayan hükümet erkanının yarın olası Üzmez cenazesine kesin katılacakları.

 

2. Tengeriin boşig: Abdülhamit - Fethullah bağıntısının tespiti.

 

3. yam_yam: Yukardaki tespit.

 

 

Sayın demirefe bilmiyordur tesbitler doğru kullanldığında tesbit olur yanlış kullanıldığında itham gerçi ilk iki maddeyle ilişkim yok sadece alıntının eksik kalmaması için alıntıladım... Şimdi irdeliyelim '' Ne kadar bilgi yoksunusun o kadar acizsin '' Ekleyerek '' ne kadar doğru bilip doğru ifadelendirip yalancılardan değilsin '' bununlada tamamlayalım...

 

Şimdi sayın yamyam ne demiş bir anımsayıp ordan hareketle doğrunun tesbitini yapalım..

 

Hayır.. Devşirmeye örnek olarak Hammurabi kanunlarından tek bir hükmü alıp örnek göstermedim. Kısas hükümlerinin de, miras paylaşımının da Hammurabi kanunları ile benzer ya da uygun olduğunu gösterdim. Ayrıca "ceza" hukukun bir parçasıdır ve sizin dayanağı olmayan "muhakemeniz yanlıştır" iddianız da bu cezanın devşirme olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Bakınız tanrınız ne diyor :

 

"Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir." (Mâide 45)

 

Hayır efendim ne münasebet... Tevrat'tan en az 1000 yıl önce de bu hükümler vardı :

 

196. Eğer bir adam başka bir adamın gözünü çıkarırsa onun gözü de çıkarılır. (Göze göz)

197. Eğer bir kişi başkasının kemiğini kırarsa onun kemiği de kırılır. (Yaralar da kısasa tabi)

200. Bir adam kendisi ile eşit olan birinin dişini kırarsa onun da dişi kırılır. (Dişe diş)

 

E hani devşirme değildi?

 

'' Biz sana da vahyettik. Nuh a, ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi. Ve vahyettik, İbrahim e, ve İsmail e, ve İshak a, ve Yakub a ve torunlarına ve İsa ya, Ve Eyyub a, Ve Yunus a, Ve Harun a, ve Süleyman a, Davud a da zeburu verdik.''

 

'' Senden önceki peygamberlerin kıssalarından sana anlattıklarımızda var sana anlatmadığımız peygamberlerde var. Ve Allah Musa yla kelamla konuştu.'' 4 Nisa 163-164

 

Sayın yamyam hiyeraşinin nasıl işlediği hakkında belki bu iki ayet sizi belki bir fikir sahibi yapar. Kısaca anlamı Rabbimizin insanı sürekli vahiyle uyarmasıdır...Bunun anlamı şu anda mevcut elimizdeki Kur an ı Kerim le sizin bahsettiğiniz kavimlerin yada o kavimlerin ellerindeki bilginin benzerlik olma olasılığının yüksek olması ( ki bu bile devşirme için yeterli kanıt değildir) na işaret eder. Yine devşirme olabilmesi için birebir öğretisiyle örtüşüyor olması gereklidir içinde çok nüans farklılıkları olması hasebiyle...Ama gerek gösterdiğiniz kaynaklar gerekse alıntıladığınız yazıların tümü Kur an daki öğretiyle uyuşmadığı gibi onun bilgisinin benzeride değildir. Bunu en kestirme anlıyabileceğiniz alan gerek tevratın gerekse sümerlerin gerekse ismi zikredilen yada zikredilmeyen tüm kavimlerin bilgilerinin tasavvurlarını irdelemek olacak. Bir örnek olarak Eski ahitte (haşa) Tanrıya bir tecsim bir mekan bir alan tahsis edilir ve görülebileceğine (musa a.s onu gördüğüne) dair beyanatlar vardır. SÜmerlerde de benzer belli başlı yaklaşımlar vardır ve onlar için sadece bir İlah değil bir den çok İlah vardır. Gerekse eski ahitte verilen bilgiler '' O yarattıklarından münezzehtir '' '' O yarattığı hiç bir şeye benzemez '' '' De ki O Allah ahaddir''gerekse sümerlerin çoklu ilah sistemi '' İlah yoktur ancak Allah ''örtüşmemektedir...Dolayısıyla devşirme dediğiniz olay ancak bir iki maddeyle benzer olarak gördüğünüz ibarelerden söz konusudur. İddanız Mesnetsizdir....

 

Zira akletseniz, göğün nasıl yarılabileceğini, göklerin direksiz nasıl yükseltilebileceğini, gökte bir çatlağın nasıl oluşabileceğini vs.vs. bana izah edebiliyor olmanız gerekirdi. Halbuki siz yerden bir urganla minareden adam kurtarma peşindesiniz.

 

Ne Kur'an'da, ne Tevrat'ta evrenin genişlemesi ya da big bang benzeri bir oluşumdan bahsedilmez. "Genişleticiyiz" (ki bu ifade bile pek çok müfessir tarafından kabul görmez, zira kasıtlı olarak hatalı çevrilmiştir) ifadesini evrenin bildiğimiz anlamda genişlediğini gösteren bir ifade olarak tarif edebilmek için Türkçe'yi yeni yeni öğrenmeye başlamış biri olmak gerekir. Ancak illa ki bir genişleme anlamı çıkaracaksanız, bu genişleme arş su üzerinde iken yer ile göğün birbirinden ayrılması suretiyle oluşan bir genişlemedir. Aynı ifadeleri Sümerler'in yaradılış destanında da bulabilirsiniz.

 

Tevrat'ta da, Kur'an'da da anlatılan evrenin oluşum hikayesi tamamen Sümerler'e ait olan bir yaradılış hikayesidir. Bunu önce Tevrat iktibas etmiş, sonra da Muhammed alıp Kur'an'a aynen ilave etmiştir. Yani İslam'ın yaradılış hikayesi de Tevrat gibi kendinden binlerce yıl önceye dayanır ve geçerlilik açısından yunan mitolojisinden farklı değildir..

 

Kur an ı Kerimin zariyet suresindeki ayetindeki ifadenin karşılığı olarak genişleticiyiz anlamını verebilmek için yeni yeni türkçe öğrenmeye başlamış biri olması gerektiğini ve hatalı çevrildiğini dolayısıyla evrenin genişlediği anlamına gelecek Kur an da herhangi bir ifadenin olmadığını söylüyorsunuz..( Bu kadar kesin ifadeler kullandığınıza göre Kur an ı dehşet biliyor olmalısınız yinede incelemek fırsatı buldum)

 

V s A Kelimenin kökü bu üç harf...

 

'' ......Hem ona malca bir genişlik ( seaten) verilmiş değil.....'' 2 Bakara 247

'' ......O'nun kürsüsü semalardan ve arzdan geniştir(vesia)......'' 2 Bakara 255

'' ......Muhakkak ki Allah ilmi geniş (vesiun) olandır.....'' 2 Bakara 123

'' ......O'nları mütealandırın, imkanı geniş (musia) olan kudretine göre....'' 2 Bakara 236

'' ......Eğer seni yalanlarlarsa, De ki: Sizin Râbbiniz geniş (vesiaten) rahmet sahibidir...'' 6 En'am 147

'' ......Râbbim dilemedikçe bana bir şey yapamazlar. Râbbimin ilmi herşeyi kuşatmıştır (vesia)...'' 6 En'am 80

 

Bu ve benzeri ayetlerdeki kelimenin kullanımın müteşabih olduğu ve örnek olarak '' İşyerinin işlerliliğini genişlettim'' tipi bir kullanımı söz konusudur...Devamla

 

'' ......Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde dolaşacak çok genişlik (vesaaten)bulur...'' 4 Nisa 100

'' ......''Bizler yeryüzünde zayıf kimselerdik derler''.Melekler : Allah'ın arzı geniş (vesiaten) değilmiydi? İçerisinde hicret etseydiniz derler..'' 4 Nisa 97

 

Son iki ayettede muhkem şekilde kelime kullanılmış.VSA Kelimesinin çok boyutlu ve kuşatıcı şekilde bir kullanımı sözkonusudur Kur an ı kerimde içine aldığı kuşatan ve ondan geniş olan onun üstü bir anlam taşıyan bir kelimedir..Ve zariyat suresindeki ayet '' Sema ki onu kuvvetle bina ettik ve gerçekten biz genişlik (muvsiun) vereniz.'' ifadesi sizin kabul yada retetmenize bağlı kalmadan direk genişlemeden bahseder.

Anlaşılan şeylerden biride sizin Kur an ı Kerimden yana fazla bir bilginiz olmadığıdır..

 

Zaten yalnızca başlık olarak verebilirsiniz... Altını doldurma konusunda epey bir zorlanacağınızdan hiç kuşkunuz olmasın... Her birinin altına yalnızca bir ya da iki madde yazabilirsiniz ki, bu saydığınız başlıklar öyle bir-iki maddeyle geçiştirilebilecek konular değildir. Kur'an bir yığın gereksiz tekrar ve "eskilerin masalları" yerine, asıl misyonu olan toplum hayatını düzenleme konusunda çok daha verimli olmalıydı. Kur'an'dan 2300 yıl daha eski olan 2 metrelik bir taş blokta bile Kur'an'dan çok daha fazla hukuki düzenleme yer alır.

 

Bu ifadeler Kur an ı Kerimde varolan hukuksal mevzulara ilşkin beyanımı eleştiren cümleler. Hukuksal mevzularla iglili sadece başlıkları vermiştim. Anlaşılan sayın yamyam kendi tesbitleri doğrultusunda kitapta içeriği doldurulabilecek bir vasfa haiz olmadığı yönünde...Bunu gerek Ahzab suresindeki evlatlıklar la ilgili ve kendisinin

 

Anne-baba-çocuk arasında 2 bağ vardır:

 

1- Biyolojik bağ

2- Duygusal bağ

 

Kur'an bir oğula babasının evlendiği kadınlarla evlenmesini ahlaksızlığın daniskası olduğu gerekçesiyle yasaklamıştır. Dikkat edelim, buradan anlamamız gereken şey, çocuğun annesi ile evlenmesinin yasaklanması değildir. O dönem çok eşlilik revaçta bir uygulama olduğundan, bir oğulun babasının daha önce evli olduğu herhangi bir bayanla evlenmesi yasaklanmıştır. Yani bir "analık" (halk ağzında Üvey ana) ile... Dolayısıyla o bayan ile oğul arasında biyolojik bir ilişki yoktur. Demek ki Kur'an, biyolojik değil, duygusal bir ilişkiye dayanarak bu durumu ahlaksızlık olarak nitelemiştir.

İşte bir baba ile evlatlık arasında da aynı duygusal bağ söz konusudur. Bir evlatlık biyolojik bağ olmasa da duygusal olarak evlat yerine geçer. Zaten siz evlat edinirken bu niyetle evlat edinmiyorsanız, evlatlık kurumuna zarar veriyorsunuz demektir. Bu durumda bir babanın öz evladının eşiyle evlenmesi ile, evlatlığının eşiyle evlenmesi arasında bir fark yoktur. Zira her iki durumda da gelinler babaya duygusal bir bağ ile bağlıdırlar; ve Kur'an da zaten duygusal bağı esas almaktadır. Bugün büyük çoğunluğun müslüman olduğunu söylediği bir toplumda bile hala evlatlığın karısına göz koymak ahlaksızca bir davranış olarak nitelendiriliyor ise, demek ki Muhammed'in yaptığında bir yanlışlık var. İşte o yanlışlık da, doymak bilmeyen hevasından kaynaklanıyor.

 

Ahzab suresi 37. ayeti hatırlayalım

 

'' O vakit kendisine hem Allah'ın hem de senin nimet verdiğin zata diyordun : ''zevceni nikahında tut, ve Allah tan sakın.'' Ve nefsinde Allah ın açığa vuracağı şeyi gizliyordun. Ve insanlardan korkuyordun. Halbuki Allah kendisinden korkulmaya daha layıktır. Vaktaki zeyd zevcesini boşayıp neticeye varınca. Onu biz sana zevce yaptık. Ta ki evlatlıkların kendileriyle ilişiğini kestiği, boşadığı zevceleri nikahlama hususunda mümilere bir darlık ve günah olmasın. Ve Allah ın emri yerine getirildi.'' Bu evlatlıklarla ilgili mesele diğer taraftan evlatlık hukuna göz atarsak.Evlatlık evlat mıdır...aynı surenin 4. ayetinde cevab bizi bekliyor

 

'' Ve Allah bir kişinin içinde iki kalp yaratmamıştır. Kendilerini zıhar yaptığınız kadınlarınızıda analarınız yapmamıştır. Ve evlatlıklarınızıda oğullarınız yerinde tutmamıştır. Bu sadece sizin ağzılarınızdan çıkan çirkin bir sözdür. Allah ise hakkı söyler ve doğru yola hidayet eder.''

 

Bu da ahzab suresinin 4. ayetinde evlatlık hukukuyla ilgili verilen beyan..Çünkü sayın yamyama göre evlat=evlatlık oysa kur an ı kerime göre böyle değil. Yine aynı surenin 5. ayetine bakarsak,

'' Onları babalarının adı ile çağırın.......'' görüyormusun sayın yamyam babalılıklarının değil sanırım tesbitlerde doğru değerlendirmeyi gözardı ediyoruz sayın demirefe.Bir olgu doğru değerlendirildiğinde tesbit sayılır. Yanlış değerlendirilme lağvetme itham ve insanları yanlış bilgilendirmeyle yanlışa sürükleme tesbit değil sadece suistimaldir....

 

Duygusal bağ ile organik bağ.

Aile hukunu belirleyen en önemli iki faktör ve belirleyici unsur....Kur an ı Kerim de özel hukuka giren aile hukuna binaen 2/221,2/226-227-228-229-230-231-232-233-234-235-236-237-240,33/4-49,60/10-11,4/127-128-129-130-3-4-22-23-24-25-26-27-228-29-30-35,65/1-2-3-4-5-6-7,24/32-33 ve 5 sure 5. ayetler gerek evlilik evlenilecekler evlenilmeyecekler boşanmalar vs hukuna ayrılmış bölümlerdir...Sizi temin ederimki yeryüzünde bu kadar kapsamlı bir aile hukuku söz konusu bile değidir.Kaldı ki sizin elinizde sizin meşruluğunuzu gösterecek herhangi bir belgede sözkonusu değildir..

Kur an ı Kerimin evrensel insan hakları beyannemesiyle ilgili yaptığınız eleştiriyide okudum. Özellikle bilginin bu forumda katledilmesine bu bilginin doğru olarak verilmemesine alakasız konuların alakalıymış gibi gösterilmesine. Kur an sistematiği hakkında fikir sahibi olmamasına rağmen hezayan yapılmasına müsade eden forum moderatörlerine sitemlerimi iletirim... Siz Kur an ı kerimde ki insan hukukunu bilmeden müşrik kafir hukukuna binaen evrensel ilkelerle kıyaslayarak Kur an a insanları hasım etme sevdalısı birisiniz...Kaldı ki bu beyanname bir yaptırımı olmayan sadece bir temenni bağlamında kalan bir kaç maddeden ibarettir. Oysa Kur an ı Kerim insanı kayıt altına alan yapıp ettikleriyle yüzleştirerek hesaba çekileceğini beyan eden ve bu hesaptan dolayı sorumlu tutulacağı ebedi cennet ve cehennemle muhatap alan bir kitaptır..İkinci yazınızla ilgili cerilecek zaten fazla bir şey yok çoğunu yazmış bulunmaktayım.ikinci yazıda benim meramım sizinde vakıf olduğunuz üzere doğrunun yanlışın iyinin ve kötünün değişmez olduğuna dairdi. Oysa siz bu yazıları bile bağlamından çıkarıp başka alanda değerlendirdiniz...Ve peygamberler le ilgili orada traji komik bir olay söz konusu değil akrabalık olduğu gibi herhangi bir akrabalık bağıda bulunmayabilir...Evet sayın demirefe

 

Çok iyi olur... Kaynak gösterilecek, referans olarak kullanılabilecek kadar düzgün ve güzel bir anlatım...

 

Sizinle ilgili tesbitlerim forumdadır ve bu alıntıladığım cümleden ne kadar bilimsel bir kimliğiniz olduğu artık oldukça gözükmektedir...Yapılan hezeyanları referans olarak alıyorsanız sizin tercihiniz..Size tavsiyem insanların yazılarınızı okuyup sizin hakkınızda fikir sahibi olduğudur....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Özür dileyerek eksik bıraktığım organik ve duygusal bağla ilgili..

Ayetleri yukarıdaki yazımda sıraladım...Kur an ı Kerim de duygusal bağdan hareketle herhangi bir menetme yada meşru kılma gibi ailesel hukuku buna binaen kurma işlevi söz konusu değidlir. Kaldı ki duygusal bağ bile kendi içinde problemli bir alandır nasıl olabilirde ondan hareketle bir men etme yada meşru kılma olasılığı olabilsinki. Birini sevmez iseniz onula herhangi bir ilişiğiniz olamaz olsa bile kerhendir...Evlilik gibi önemli bir müesseseyi nasıl olabilirde sırf bu bağ üzerine kurup yıkabileseniz..Akside olabilir birini seversiniz akrabalığınız olmadığı halde onunla bu duygusal yönden evlenemiyecekmisiniz...Aklediyor olmanız sevindirici sayın yamyam velakin sıkıntılı bir haliniz var gözüken o ki doğru akletmeyi beceremiyorsunuz....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın yamyam hiyeraşinin nasıl işlediği hakkında belki bu iki ayet sizi belki bir fikir sahibi yapar. Kısaca anlamı Rabbimizin insanı sürekli vahiyle uyarmasıdır...Bunun anlamı şu anda mevcut elimizdeki Kur an ı Kerim le sizin bahsettiğiniz kavimlerin yada o kavimlerin ellerindeki bilginin benzerlik olma olasılığının yüksek olması ( ki bu bile devşirme için yeterli kanıt değildir) na işaret eder.

 

Farkında mısınız bilmiyorum ama, bana hala Sümerler'e, Babilliler'e peygamber gönderilip onlara da vahyedildiğinden dem vuruyorsunuz. Bu yalnızca ve yalnızca sizin hezeyanınız olup, tarihten, arkeolojiden bihaber olanlara anlatılabilecek türden bir masaldır. Hala aksini iddia ediyorsanız, işte Sümer ve Babil kültürü ortadadır; yazıtları, yaşamları ortadadır; tanrıları, dinleri ortadadır... Tarihsel süreçle alenen çelişen, hiç bir mesnedi olmayan iki ayeti argüman diye ortaya koyup, "budur" demek, ancak kendinizi kandırmanızı sağlar. Bana geçerli argümanlar sunun, masallar değil...

 

Yine devşirme olabilmesi için birebir öğretisiyle örtüşüyor olması gereklidir içinde çok nüans farklılıkları olması hasebiyle...

Ama gerek gösterdiğiniz kaynaklar gerekse alıntıladığınız yazıların tümü Kur an daki öğretiyle uyuşmadığı gibi onun bilgisinin benzeride değildir.

 

Demek nüans farklılıkları var ve o yüzden devşirme olamaz. Demek devşirme olabilmesi için birebir aynı olması gerekir...

 

Ya ne dediğinizin farkında değilsiniz, ya da kavramların... 'Devşirme' kelime anlamı itibariyle "Toplanmış, bir araya getirilmiş" demektir. Bunu yaparken de toplanan şeyi kendi kültüründen koparır, oluşturmak istediğiniz kültüre adapte edersiniz. Aynen Muhammed'in yaptığı gibi...

 

Bunu en kestirme anlıyabileceğiniz alan gerek tevratın gerekse sümerlerin gerekse ismi zikredilen yada zikredilmeyen tüm kavimlerin bilgilerinin tasavvurlarını irdelemek olacak. Bir örnek olarak Eski ahitte (haşa) Tanrıya bir tecsim bir mekan bir alan tahsis edilir ve görülebileceğine (musa a.s onu gördüğüne) dair beyanatlar vardır. SÜmerlerde de benzer belli başlı yaklaşımlar vardır ve onlar için sadece bir İlah değil bir den çok İlah vardır. Gerekse eski ahitte verilen bilgiler '' O yarattıklarından münezzehtir '' '' O yarattığı hiç bir şeye benzemez '' '' De ki O Allah ahaddir''gerekse sümerlerin çoklu ilah sistemi '' İlah yoktur ancak Allah ''örtüşmemektedir...Dolayısıyla devşirme dediğiniz olay ancak bir iki maddeyle benzer olarak gördüğünüz ibarelerden söz konusudur. İddanız Mesnetsizdir....

 

Bir iki madde mi? :wacko:

 

Muhammed, İslam'ın temel konularının neredeyse tamamını yahudilerden devşirmiş, kendi kafasındaki tanrıya uyarlamıştır. Tabii Muhammed yahudilerin de kendi dinlerini başka toplumlardan devşirdiğini bilmiyordu.. Hoş, bu yüzyılın başına kadar biz de bilmiyorduk; ta ki Sümer çivi yazısı sökülüp tabletler okunmaya başlayana kadar. İslam'ın devşirme konuları :

 

*Tanrının kendisi

*Evrenin yaradılışı

*İnsanın yaradılışı

*Ölümden sonra yaşam

*Cennet/Cehennem

*Melekler

*Cinler

 

Zaten imani açıdan geriye bir şey kalmadı... Bir de Kur'an'da anlatılan masallar/hikayeler var, onların da çoğu devşirme...

 

Kur an ı Kerimin zariyet suresindeki ayetindeki ifadenin karşılığı olarak genişleticiyiz anlamını verebilmek için yeni yeni türkçe öğrenmeye başlamış biri olması gerektiğini ve hatalı çevrildiğini dolayısıyla evrenin genişlediği anlamına gelecek Kur an da herhangi bir ifadenin olmadığını söylüyorsunuz..( Bu kadar kesin ifadeler kullandığınıza göre Kur an ı dehşet biliyor olmalısınız yinede incelemek fırsatı buldum)

 

Okuduğunuzu anlamada ve anlamlandırmada zorluk çektiğiniz belli. Size daha açık ifade edeceğim...

 

Kur'an bize evrenin yaradılışını şu şekilde anlatıyor :

 

Arş (Göğün en yüksek katı) henüz su üzerindedir. Tanrı göğü sudan ayırmış, göğü direkleri olmadan yükseltmiş (bir tür illüzyon gösterisi olarak düşünebilirsiniz :) ) yeryüzündeki her şeyi sudan meydana getirmiş, sonra gökyüzüne dönüp göğü 7 kat halinde düzenlemiştir. Tanrı tüm bunları 6 gün içinde yapmıştır.

 

Şimdi siz Kur'an'da birer gerçekmiş gibi anlatılan tüm bu sümer masallarını göz ardı edip, zorlama bir "genişleme" anlamı çıkartıyorsunuz. Farzedelim ki tanrınız burada evreni genişletmekten bahsediyor olsun.

 

Eğer öyleyse bile bu genişleme göğün yerden ayrılıp yükseltilmesinden ibarettir; bugün bildiğimiz anlamda değil.

 

Son iki ayettede muhkem şekilde kelime kullanılmış.VSA Kelimesinin çok boyutlu ve kuşatıcı şekilde bir kullanımı sözkonusudur Kur an ı kerimde içine aldığı kuşatan ve ondan geniş olan onun üstü bir anlam taşıyan bir kelimedir..Ve zariyat suresindeki ayet '' Sema ki onu kuvvetle bina ettik ve gerçekten biz genişlik (muvsiun) vereniz.'' ifadesi sizin kabul yada retetmenize bağlı kalmadan direk genişlemeden bahseder.

Anlaşılan şeylerden biride sizin Kur an ı Kerimden yana fazla bir bilginiz olmadığıdır..

 

Peki sizin deyiminizle ben bilgi yoksunu biriyim. Sizin o engin dini ve astronomi bilgilerinizden faydalanmak istiyorum. Aşağıdaki ifadeleri bana açıklayınız lütfen...

 

* Evrenin yaradılışı suyun gökyüzünden ayrılması ile mi gerçekleşmiştir?

* Yeryüzü göklerden önce mi yaratılmıştır?

* Mevcut evren modeline göre gökleri direkli ya da direksiz nasıl yükseltebilirsiniz?

* Gökyüzünde görebileceğimiz bir çatlak nasıl meydana gelebilir?

 

Siz öncelikle Kur'an'daki bu ifadeleri günümüz evren anlayışına uyarlayın ki, ancak ondan sonra "evrenin genişlemesi Kur'an'da yer alıyor" diyebilesiniz...

 

Fırsat buldukça devam edeceğim...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın yam_yam şu kur an dan alıntıladığınız aşşağıda göstereceğim ayetin sure ve ayet numarasını lütfen verirmisiniz. Akabinde inş değerlendirmelerde bulunacağım...

 

 

Arş (Göğün en yüksek katı) henüz su üzerindedir. Tanrı göğü sudan ayırmış, göğü direkleri olmadan yükseltmiş (bir tür illüzyon gösterisi olarak düşünebilirsiniz :) ) yeryüzündeki her şeyi sudan meydana getirmiş, sonra gökyüzüne dönüp göğü 7 kat halinde düzenlemiştir. Tanrı tüm bunları 6 gün içinde yapmıştır.
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın yam_yam şu kur an dan alıntıladığınız aşşağıda göstereceğim ayetin sure ve ayet numarasını lütfen verirmisiniz. Akabinde inş değerlendirmelerde bulunacağım...

 

"O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş'ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde yaratandır." (Hûd 7)

 

"Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş’a kurulan, güneşi ve ayı buyruğu altına alandır."

(Ra'd 2)

 

"O, gökleri görebildiğiniz bir direk olmaksızın yarattı, sizi sarsmasın diye yere de ulu dağlar koydu ve orada her çeşit canlıyı yaydı." (Lokman 10)

 

"O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak görüyor musun?" (Mülk 3)

 

"O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök hâlinde düzenleyendir." (Bakara 2)

 

 

Yeterli mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anne-baba-çocuk arasında 2 bağ vardır:

 

1- Biyolojik bağ

2- Duygusal bağ

 

Kur'an bir oğula babasının evlendiği kadınlarla evlenmesini ahlaksızlığın daniskası olduğu gerekçesiyle yasaklamıştır. Dikkat edelim, buradan anlamamız gereken şey, çocuğun annesi ile evlenmesinin yasaklanması değildir. O dönem çok eşlilik revaçta bir uygulama olduğundan, bir oğulun babasının daha önce evli olduğu herhangi bir bayanla evlenmesi yasaklanmıştır. Yani bir "analık" (halk ağzında Üvey ana) ile... Dolayısıyla o bayan ile oğul arasında biyolojik bir ilişki yoktur. Demek ki Kur'an, biyolojik değil, duygusal bir ilişkiye dayanarak bu durumu ahlaksızlık olarak nitelemiştir.

 

İşte bir baba ile evlatlık arasında da aynı duygusal bağ söz konusudur. Bir evlatlık biyolojik bağ olmasa da duygusal olarak

evlat yerine geçer. Zaten siz evlat edinirken bu niyetle evlat edinmiyorsanız, evlatlık kurumuna zarar veriyorsunuz demektir. Bu durumda bir babanın öz evladının eşiyle evlenmesi ile, evlatlığının eşiyle evlenmesi arasında bir fark yoktur. Zira her iki durumda da gelinler babaya duygusal bir bağ ile bağlıdırlar; ve Kur'an da zaten duygusal bağı esas almaktadır. Bugün büyük çoğunluğun müslüman olduğunu söylediği bir toplumda bile hala evlatlığın karısına göz koymak ahlaksızca bir davranış olarak nitelendiriliyor ise, demek ki Muhammed'in yaptığında bir yanlışlık var. İşte o yanlışlık da, doymak bilmeyen hevasından kaynaklanıyor.

 

Fırsat buldukça devam edeceğim.....

 

hz.zeyd hakkında geçen bu konuya bakarsanız hz.zeydin anne ve babasının var olduğunu, peygamberimizin hz.zeydi kölelikten kurtararak yanına aldığını görürsünüz.

 

ahzab suresi 40. Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir; fakat Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi hakkıyla bilendir.

 

ayrıca KURAN'DA TEK İSMİ GEÇEN SAHABEDİR ZEYD

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın yam_yam : Galiba tam anlaşılmadım sanırım. Verdiğiniz ayetleri bilmekteyim ve onlara vakıfım. Anlaşılmadığımın gerekçeside sanırım kendi yazdıklarınızı ve sorduğum soruyu dikkatlice incelememişsiniz. Tekrar soruyorum

 

Arş (Göğün en yüksek katı) henüz su üzerindedir. Tanrı göğü sudan ayırmış, göğü direkleri olmadan yükseltmiş (bir tür illüzyon gösterisi olarak düşünebilirsiniz :) ) yeryüzündeki her şeyi sudan meydana getirmiş, sonra gökyüzüne dönüp göğü 7 kat halinde düzenlemiştir. Tanrı tüm bunları 6 gün içinde yapmıştır.

 

Bu sonuçlara nerden ve nasıl ulaşabiliyorsunuz...Yeryüzündeki her canlı şeyi diye biliyorum ki ayette te o şekilde geçmektedir...

 

'' Küfredenler, gökler ve yer bitişikken onları ayırdığımızı ve Her canlı şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmezler mi? Hala inanmıyorar mı?.'' 21 Enbiya 30

 

Birde Göğün sudan ayrılması hadisesi yukarıdaki ayette gök ve yer ifade ediliyor..Göğün sudan ayrılışı nerde lütfedip gösterirseniz minnettar olurum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın yam_yam : Galiba tam anlaşılmadım sanırım. Verdiğiniz ayetleri bilmekteyim ve onlara vakıfım. Anlaşılmadığımın gerekçeside sanırım kendi yazdıklarınızı ve sorduğum soruyu dikkatlice incelememişsiniz. Tekrar soruyorum

 

 

 

Bu sonuçlara nerden ve nasıl ulaşabiliyorsunuz...Yeryüzündeki her canlı şeyi diye biliyorum ki ayette te o şekilde geçmektedir...

 

'' Küfredenler, gökler ve yer bitişikken onları ayırdığımızı ve Her canlı şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmezler mi? Hala inanmıyorar mı?.'' 21 Enbiya 30

 

Birde Göğün sudan ayrılması hadisesi yukarıdaki ayette gök ve yer ifade ediliyor..Göğün sudan ayrılışı nerde lütfedip gösterirseniz minnettar olurum...

 

"Her şey" den kastım, tüm fauna ve tüm familyadır.

 

Göğün sudan ayrılışı konusunu anlamamış olmanıza ihtimal veremiyorum. "...henüz Arş'ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde yaratandır." ifadesi bile başlı başına yeterlidir. Fakat yine de size yardımcı olması açısından biraz daha açayım...

 

Enbiya 30 : "İnkar edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?"

 

Neymiş: Başlangıçta göklerle yer bitişikmiş.

 

Peki bu bitişiklik esnasında gök neredeymiş : "henüz Arş'ı su üstünde iken" ifadesine göre gök suyun üzerindeymiş.

 

Peki tanrı ne yapmış: Göklerle yeri ayırmış... Yani suyun üzerinde olan göğü, sudan ayırmış ve yükseltmiş; hem de direkler olmadan. Bknz: "Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten..."

 

Daha önce Muhammed'in yaradılış efsanesini Yahudilerden, Yahudiler'in de eski mezopotamya uygarlıklarından aldığını belirtmiştim. Tevrat'a baktığınızda bu konunun derli toplu ve ayrıntılı olarak işlendiğini görürsünüz:

 

Yar.1: 1 Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.

Yar.1: 2 Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı'nın Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu.

Yar.1: 3 Tanrı, "Işık olsun" diye buyurdu ve ışık oldu.

Yar.1: 4 Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı.

Yar.1: 5 Işığa "Gündüz", karanlığa "Gece" adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ilk gün oluştu.

Yar.1: 6 Tanrı, "Suların ortasında bir kubbe olsun, suları birbirinden ayırsın" diye buyurdu.

Yar.1: 7 Ve öyle oldu. Tanrı gök kubbeyi yarattı. Kubbenin altındaki suları üstündeki sulardan ayırdı.

Yar.1: 8 Kubbeye "Gök" adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu.

Yar.1: 9 Tanrı, "Göğün altındaki sular bir yere toplansın, kuru toprak görünsün" diye buyurdu ve öyle oldu.

Yar.1: 10 Kuru alana "Kara", toplanan sulara "Deniz" adını verdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.

 

Muhammed yaradılış hikayesini yahudilerden almıştır almasına da, bölük börçük, eksik ve karmaşık olarak anlatmıştır. Tevrat'ın ilgili bölümlerini okuduğunuzda Muhammed'in ne anlatmaya çalıştığını daha iyi anlıyorsunuz....

 

Sümer kozmogonisinde de yaradılış hemen hemen aynıdır. Ünlü Sümerolog Samuel Noah Kramer, Tarih Sümer'de Başlar adlı eserinde bize bunu açıkça gösteriyor :

 

Gök Yer'den uzaklaştıktan sonra,

Yer Gök'ten ayrıldıktan sonra,

İnsanın adı konduktan sonra;

An (gök tanrısı) göğü ele geçirdikten sonra,

Enlil (hava tanrısı) yeri ele geçirdikten sonra... (S:111)

 

Ayrıca Kramer şunları söylüyor:

 

" 'Gök-yer' üstten ve alttan, her yandan sonsuz bir denizle kuşatılmıştı ve evren bunun içinde, bir biçimde sabit ve hareket etmeden duruyordu"

......

"Bu ilksel deniz içinde, kubbeli bir göğün düz yerin üstüne konup onunla birleşmesinden oluşan evren, 'gök-yer' bir biçimde doğmuştur. Aralarında, yerden göğü ayıran, hareket eden ve genleşen 'atmosfer' vardır. Bu atmosferin dışında parlayan cisimler - ay,güneş,gezegenler ve yıldızlar- biçimlenmiştir. Gök ile yerin ayrılmasının -ve ışık veren göksel cisimlerin yaratılışının- ardından bitki, hayvan ve insan yaşamı varlık bulur." (S:105-106)

 

Nasıl, yeterince açık mı?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aslında aynı cümle, sizin "peygamberimiz" diye nitelendirdiğiniz şahıs için birebir kullanılabilir. Zira Muhammed, islam dininin temellerini tam anlamıyla şurdan burdan devşirerek oluşturmuştur. İslam ne kendine has bir ahlak, ne de kendine has bir hukuk koymamıştır ortaya. Neredeyse tamamı sizin deyiminizle şurdan burdan devşirilerek oluşturulmuştur. Ama islam'ın kendine has ahlaki uygulamalarından birini ararsanız, "evlatlığınızın karısı size helaldir" i bulabilirsiniz.

 

Demek ki din temelli ahlaki yaklaşımlar da zamanla yozlaşabiliyormuş. Öyleyse doğası gereği değişken olan bilimden ahlaki yapı oluşturmasını beklemek abesle iştigaldir...

 

sayın yam-yam

 

evlatlık meselesi zeyd hakkında inen ayetleri içerir,

KURAN'DA ismi geçen tek sahabe odur,

 

işin aslı hz.zeyd'in peygamberimiz tarafından kölelikten kurtularak yanına alınması meselesidir,

 

ASLINDA HZ.ZEYD'İN BABASI VE ANNESİ VAR İDİ,BABASI VE AMCASI HZ.ZEYD'İ PEYGAMBERİMİZDEN İSTEMEYE GELMİŞTİR(YANLIŞ ANLAŞILMASIN,KÖLELİKTEN PEYGAMBERİMİZ KURTARMIŞTIR) ANCAK HZ.ZEYD PEYGAMBERİMİZİN YANINDA KALMAK İSTEMİŞTİR

 

AHZAB 40. Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir; fakat Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi hakkıyla bilendir.

 

BU AYETTEN ANLAŞILDIĞI ÜZERE PEYGAMBERİMİZİN ERKEK EVLADI YOK İDİ(VAR OLAN ERKEK EVLADI BU AYET İNDİĞİNDE ÖLMÜŞ İDİ),ZEYD İLE BABA-OĞUL İLİŞKİSİ SADECE GÖNÜL BAĞI İLE OLMUŞTUR,

 

ANNESİ VE BABASI OLAN BİR İNSANIN (ZEYD) EVLATLIK MESELESİ DEĞİLDİR

 

TEKRAR EDİYORUM SADECE GÖNÜL BAĞIDIR,

 

BİLMEM ANLATABİLDİMMİ,SAYGILAR.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 ay sonra...

TANRI İNANCI, ATALARINDAN ÇOCUKLARA GÖRENEKLE GEÇEREK YERLEŞMİŞ BATIL BİR İNANIŞTIR

 

Aile mülkü, vergileriyle birlikte babalardan evlatlara intikal ettiği gibi, din de babalardan evlatlara geçer.

Eğer kendilerine bir Allah verilmiş olmasaydı, dünyada pek az kimsenin bir Allah'ı olurdu.

Herkes anne ve babasından, öğretmeninden; onların da kendi anne, baba ve öğretmenlerinden almış oldukları Allah'ı alır.

Ancak herkes bu Allah'ı kendi yaratılışına göre düzenler, değiştirir ve kendine göre renklendirir.

 

İnsanlar, kendilerinden daha çok fikre sahip olmayan kimselerin sözleri üzerine, Allah'a inanırlar.

Ebeveynlerimiz,ninelerimiz ve dedelerimiz bizim ilk ilahiyatçılarımızdır.

Çocuklara gulyabanilerden ve Allah'tan söz ederler.

En küçük yaştan başlayarak otomatik olarak her iki ellerini kavuşturmayı (el bağlamayı) çocuklara öğretirler.

Peki gerçekte ebeveynler;

İbadet etmeye zorunlu tuttukları çocukların Allah hakkındaki fikrinden daha açık bilgilere mi sahiptirler?

 

İnsan dimağı, özellikle çocuklukta yumuşak bir balmumu gibidir,

Üzerinde yapılmak istenen bütün değişiklikleri kabul etmeye hazırdır.

Kendisinin akıl yürütme gücü olmadığı bir zamanda, eğitim, insana hemen hemen bütün görüşlerini, bütün fikirlerini verir.

 

Genç yaşımızda iken kafamıza sokulmuş doğru ya da yanlış fikirleri doğadan almış

Ya da doğarken bunlarla birlikte doğmuş olduğumuz inancında bulunuruz.

İşte bu kanı, sapkınlıklarımızın en büyük kaynaklarından biridir.

"İnsanoğlunun dincileri" ve "İnanç ustaları" din ilkelerini, insanlara, bunlar henüz (ba:tıl) ı gerçekten,

Ya da sağ eli sol elden ayırt edecek bir yaşa gelmeden önce öğretmekle çok tedbirli olarak hareket ederler.

Küçük yaşından beri bu düşüncelerle doldurulmuş kırk yaşındaki bir kişinin kafasından bu düşünceleri çıkarmak ne kadar zor olursa,

Tanrılar hakkında verilen köksüz fikirlere kırk yaşındaki bir kişnin ruhunu alıştırmak da o kadar zordur.

İNSANLAR, henüz (muha:kemede) bulunmakta yetersiz oldukları bir yaşta eğitilmeselerdi,

Günümüz ilahiyatının yüzyıllarca önce belirlenmiş "İlkelerine,Kurum ve kurallarına" ASLA İNANMAZLARDI...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

Birisi anlatmış diğeri DİNlemiş..DİNleyen bir başkasına anlatmış,bir DİNleyen buldukça anlatılmış..kısacası DİNleye DİNleye DİNler doğmuş..Nur topu gibi hemde.. :D

 

 

Bardak ihtiyaç olmuş İnsan bardağı İcad etmiş..yürümekten yorulmuş tekerlek ihtiyaç olmuş tekerleği bulmuş..gözleri görmez olunca gözlük ihtiyaç olmuş gözlüğü bulmuş..Ölüme çare aramış DİN,i bulmuş.. :D

 

Sn.GeceKuşu.. :)

 

İnsan neye ihtiyaç duyduysa gereğini yapıp ihtiyacını gidermiş..elbette bu ihtiyaçları için bir bedel ödemek durumunda olduğu içinde ihtiyaçların giderilmeside ticareti doğurmuş..nur topu gibi.. :D bu gün bütün ihtiyaçların borsası var.. :D Din dahil.. :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

Non-steroidal anti-inflamatuar ilaçlar ya da Steroid dışı yangı önleyici ilaçlar kısaca NSAİİler.

Diş ağrıları ve adet sancıları için yaygın olarak kullanılırlar.

Analjezik, antipiretik ve antienflamatuar etkili ilaçlardır - Ağrı, ateş ve inflamasyonu azaltırlar.

Roladol, Rolan gibi Non-steroidal anti-inflamatuar ilaçların,

İçeriğinde bulunan etken madde "Mefenamik Asit"in dokularımız üzerinde travmayı nasıl giderdiği,

virüs istilalarını, ısınma, kızarma ve şişme tepkisini nasıl önlediği ve rahimdeki kasılmaları nasıl azalttığı hala bilinmiyor...

 

Özetle; Organlarımız üzerinde işleyiş biçimi hala açıklanabilmiş değil...

Prostaglandin sentezini engelleyerek etki gösterdiği düşünülüyor...

Bu ilaçların kullanım alanı çok yaygın ama nasıl bir sistematiği olduğu hakkında bir bilgimiz yok...

 

***

 

Yaşamda karşımıza çıkan bilinmezliklerde nedenlerini araştırmak yerine hemen "Allah'ın hikmeti" der geçeriz ya...

 

Bu bakış açısıyla çok rahatlıkla şu "Aykırı soruları" sorabiliriz;

 

_"Mefenamik Asit"in işleyiş biçimi, sistematiği Allah'ın bir hikmeti midir? "

_"İnsanların üzerinde iyileştiriçi etkisini Allah mı yönetir? "

_"Allah bu ilacın vücudumuzda etki yapması için bizzat müdahalede mi bulunur? " ...

 

***

 

Tabi ki hayır...

Şu ana kadar ne olduğunu açıklayamamış olsak da, biyokimyasal bir etkileşimin söz konusu olduğunu biliyoruz...

Açıklayamasak da bundan sonra da kullanmaya devam edeceğiz,

Çünkü işleyiş biçimini bilemesek de her rahatsızlandığımızda sonuçlarını deneyimlediğimiz için etkilerini çok iyi biliyoruz.

 

AYKIRI YANIT:

Özetle; Burada vurgulanmak istenen şudur;

 

Bilemediğimiz şeylerin ardında Tanrı aramak,

Kolaycı bir yaklaşımla "Allah'ın Hikmeti" diye yanıtlar üretmek...

Bilimin her boşluğuna Tanrı'yı (ya da tanrıları) sokuşturmak, aklı başında bir davranış, akıllıca bir iş değildir.

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Özetle; Burada vurgulanmak istenen şudur;

 

Bilemediğimiz şeylerin ardında Tanrı aramak,

Kolaycı bir yaklaşımla "Allah'ın Hikmeti" diye yanıtlar üretmek...

Bilimin her boşluğuna Tanrı'yı (ya da tanrıları) sokuşturmak, aklı başında bir davranış, akıllıca bir iş değildir.

 

Sayın GeceKuşu,

 

Bu topig'i açmış ve kendi düşünceniz temelinde bir tartışma başlatmışsınız! ne güzel yapmışsınız,iyiki varsınız "bilinmezcilik" AÇIKLAYAMASADA varlığınızı? bak klavye tuşlayıp eleştirilerinizi yapıyorsunuz. Şimdi;klasik ateist sorgulaması burada da kendini göstermiş! nedir o; kendi sorusuna,kendi düşüncesi ile karşılık verip aklınca ALLAH c.c. inanmanın ve bilimin boşluklarını yine ALLAH c.c. tarafından doldurulduğunu (inanç sahibi olanlarca) yazmışsınız. Bende derimki; bu güne kadar bilim ile öğrendiklerimiz mesela Yer çekimi,Big Bang,Entropi, Evrenin genişlemesi, kara delikler,İnsan ve canlıların nasıl var olduklarını açklanması ALLAH c.c. inanmak açısından nasıl bir çelişki doğurur ve ters olan ne var İNANÇ AÇISINDAN. Ve; "bilinmezcilik" BİLİMİN BULDUĞU (ULAŞTIĞI) bu durumu nasıl izah eder,yani; burada İnanan İnsanların,inandığı değerleri (öğretilerin)bilimle uyuştuğunu ama bilinmezci olanlar (neye inanıyorsa) daha hala bilinmezci olarak,kendin pişir,kendin ye mantığından hareket ederek bilemedikleri her olayı İnananların ALLAH c.c. ile doldurduklarını ve VARDIR BİR HİKMETİ dediklerini yazarak,eleştiriyorsunuz, yahu kardeşim siz (bilinmezciler) şu an bilimin ulaştığı ve ortaya çıkardığı Evrenin genişlemesi hakkında ne düşünüyorsunuz ve bu olayı ne ile DOLDURUYORSUNUZ yazarsanız öğreniriz.

Kısaca.

 

Not.

Bu topig'te yazdıklarınızdan,ilk iletinin bir kaç paragrafını,son iletinizin de yukarıya aldığım yazınızı okudum,dolayısı ile,sizin eleştirilerinize okumadan da cevap yazılabileceğini göstermiş oldum,çüntü eleştirilerin hepsi,üç aşağı,beş yukarı aynı şeyler,yani sloganik versiyon yazılar,hülasa sorduklarımı es geçmeden yanıtlarınızı bekliyorum.

 

Muhabbetle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.