Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

BİLİM, AKIL VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ... Değişimden korkanlar, İlgisiz/tepkisiz yaşayanlar, mantıksal düşünme alışkanlığı olmayanlar Dogmaların rahatlığı


DİPNOT

Önerilen İletiler

84 yıllık Türkiye Cumhuriyeti ne kadar sağlıklıdır? Kişilerin demokratik haklarına karşı hoşgörümüzde artma var mıdır? Tüm dogmalara karşı (en başta dinsel) tepki gösterebiliyor muyuz? İç ve dış sorunlarımızı nasıl çözüyoruz? Akılla mı, akıl dışı yöntemlerle mi?

Türkiye Cumhuriyeti'nin 84. yıl dönümünü kutluyoruz. Önce, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, tartışılmaz lideri, Mustafa Kemal Atatürk'e, O'nun arkadaşlarına ve onlara destek olan Türk Milletine bu olağanüstü başarılarından ötürü şükranlarımızı sunmak gerekir. Böyle bir günde, kutlamanın yanı sıra güncel birkaç soruya göz atmakta yarar var kanısındayım; Türk devrimi neden ve ne zaman başladı?, Karşı devrim hareketleri neden güçlendi?, Türkiye Cumhuriyeti tehlike altında mıdır? Ve biz bu konuda neler yapabiliriz? Hemen hatırlayalım; bundan 84 yıl önce ülkemizde yapılan DEĞİŞİKLİKLER o denli büyüktü ki bunlar genellikle "BİR MİLLETİN YENİDEN DOĞUŞU" ya da "TÜRK AYDINLANMASI" diye anılır. Özellikle 1919-1923 yılları arasında yapılan değişikliklerin kapsamını, büyüklüğünü ve önemini anlamak için, ülkemizin ve diğer ülkelerin o yıllardaki durumunu göz önüne getirmek yeterlidir.

Hepimiz biliyoruz ki 600 yıl süren Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa'da oluşan DEĞİŞİKLİKLERE uyum gösteremedi. Bu durum aklımıza bir soru getiriyor. Bir zamanlar diğer ülkelere HOŞGÖRÜ öğreten böylesine muhteşem bir imparatorluk, nasıl oldu da bilimi dışlayan ve değişiklikleri kabul etmeyen bir ülke haline geldi? Buna kısa cevap sudur: çünkü Osmanlılar BİLİMSEL BİLGİ üretmediler ve dünya sorunlarını çözmek için MANTIKLI düşünceden uzaklaştılar.

Sorunsuz toplum düşünülemez. Bu normaldir ve beklenen bir şeydir. Önemli olan sorunların toplumca nasıl algılandığı, tartışma yöntemlerinin varlığı-yokluğu, ve çözüm olanaklarının nasıl araştırıldığıdır. Sadece AÇIK TOPLUMLAR (ve bireyler) kendi sorunlarına çözüm bulabilirler. Düşünüme alışkanlığı olan, ayrıksı görünse bile, düşünen bireylerini öldürmeyen, dinsel ya da din-dışı hiçbir otoriteye boyun eğmeyen, bilgi kaynağı olarak bilimi kullanan toplumlar açık toplumlardır. Osmanlılar zamanla KAPALI BİR TOPLUM haline dönüştüler ve bu da imparatorluğun sonunu getirdi. TÜRK DEVRİMİ, Müslüman ülkeler arasında, açık bir toplum yaratmaya yönelen ilk olaydır (BİR UYGARLIK PROJESİ, GİRİŞİMİ ATILIMIDIR). Bu devrimin liderleri başarılı oldu; çünkü onlar MANTIKSAL (RASYONEL) DÜŞÜNEN insanlardı. Onlar, toplumsal devrimin gerektirdiği her şeyi yapmışlardır. Burada sadece birkaçını belirtmek yeter sanıyorum: Din ve devlet işlerini birbirinden ayırmışlar, alfabe değişikliğini yapıp okur-yazar oranını artırmışlar, kadın hakları ve eşitliğini sağlamışlar ve eğitimle ilgili daha bir dizi devrimler gerçekleştirmişlerdir. Kimilerinin sandığı gibi tüm bu çabalar sadece bir "BATILILAŞTIRMA" hareketi değildi. Buradaki temel değişiklik "Hayatta en gerçek yol gösterici" olarak "ilimin" kullanılmasıdır.. GERÇEK hem BİLİM hem de DEMOKRASİ'nin temelidir. Bilim ve demokrasi yalnız ve yalnız, SORGULAYAN BİR KAFA ile mümkündür. Böyle bir kafa yapısı, tüm DOĞMATİK DÜŞÜNCELERE karşıdır, ister dinsel, ister din-dışından olsun.

Şimdi başlangıçtaki sorularımızdan birine gelelim: Türkiye Cumhuriyeti tehlike altında mıdır? Buna cevabım şudur: EVET, başlangıçta öyleydi, şimdi öyle ve gelecekte de bu tehlike sürecektir. Peki Türkiye Cumhuriyeti'ne kimler saldırıyor ? Bence, dış düşmanları bir yana bırakırsak, bunlar şöyle tanımlanabilirler: Değişimden korkanlar, İlgisiz/tepkisiz yaşayanlar, Rasyonel (mantıksal) düşünme alışkanlığı olmayanlar ve Dogmaların rahatlığı içinde yaşayanlar.

Peki biz buna karşı neler yapabiliriz? Sizlere mesleğim olan bağışıklık biliminden (immunoloji) benzetmeler yaparak bir yanıt sunacağım. Biliyorsunuz, vücudumuz mikroorganizmalar denizinde yüzmektedir. Ağzımızdaki, burnumuzdaki, derimizdeki ve bağırsaklarımızdaki tüm mikropların sayısı, kendi vücut hücrelerimizden kat kat fazladır. Sağlıklı kalmamızın tek nedeni bizim iki çeşit savunma sistemine sahip olmamızdır (bağışıklık). Bir tanesi atalarımızdan kalıtsal olarak gecen "DOĞAL" bağışıklık sistemidir (buna evrimin bir armağanı denebilir). Diğeri ise sonradan "KAZANILMIŞ" bağışıklıktır; bunu herkes içinde bulunduğu çevre/ortamın gereklerine uygun bir şekilde geliştirmek zorundadır. Bu iki sistemden birindeki en ufak bir bozukluk, mutlaka bir hastalığa yol açar. Size garanti veriyorum ki, eğer bir ülkede işlevsel ve SAĞLIKLI bir DEMOKRASİ varsa, bunun nedeni iç ve dış mikropların yokluğu değildir; aksine bunun nedeni o ülkede demokrasinin hayati organlarını koruyan mekanizmaların varlığıdır (Laiklik, ifade özgürlüğü vb. gibi). Vücudumuzun ve toplumların sağlığı, buna bağlıdır. Bu bir "olmak ya da olamamak" sorunudur.

Simdi gelelim şu sorumuza: 84 yıllık Türkiye Cumhuriyeti ne kadar sağlıklıdır? Kişilerin demokratik haklarına karşı hoşgörümüzde artma var mıdır? Tüm dogmalara karşı (en başta dinsel) tepki gösterebiliyor muyuz? İç ve dış sorunlarımızı nasıl çözüyoruz? Akılla mı, akıl dışı yöntemlerle mi? Norveçliler çok karmaşık bir sorunla karşılaşınca şöyle derlermiş: "Bir de Atatürk gibi düşünelim". Biz de Atatürk'ü böyle algılıyor muyuz? Ben, bu 84. yıldönümünde karşı devrimcilerin kazanmış gibi görünmesine rağmen, milletimizin her türlü sorununu çözme yeteneğine sahip olduğuna ve bu yolda ilerlediğine inanıyorum. Kötümser olmaya gerek yok, çünkü gittikçe daha AÇIK TOPLUM oluyoruz. Açık toplum olarak sorunların çözümünde MANTIK kullananlarla-kullanmayanlar tartışmaya başladılar. Düşünce özgürlüğünü savunuyoruz. Şu anda devrim karşıtları bunu daha iyi kullanıyor. Hatta karşıdevrimcilerin sayısında artma var gibi görünüyor. Ama bu doğru mudur? Bence en büyük artış "beceriksiz sözde devrimcilere" ve Atatürkçülüğü kimselere bırakmayan, ekip kuramayan, yıllardır iş yapamayan kişi ve partilere güvenmeyenlerin sayısındadır. Bu "sözde devrimcilerin" Türk halkının gözünden düştüğünü gösterir, devrimin değil. Bence Türk halkı her yönüyle demokratik gerçekleşen son seçimlerde kaybedenlere unuttukları bir şeyi anımsatmak istiyor: Halkını sevmek, ekip halinde ve çok çalışmak ve toplumsal dayanışmayı sağlamak. Kurtuluş Savaşı'ndaki o eşi görülmemiş işbirliğini sağlayan Türk halkı ve onun bağrından çıkardığı aydınları aynı başarıyı yakalamak zorundadır.

Böyle bir yıldönümünde vatanı için her şeyini veren yurtsever atalarımıza en büyük şükranlarımızı sunarken, sözü 84 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran öndere bırakıyorum: "Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır". (¹)

</H4>Kaynaklar:

1. Sansal, B. Turkish facts and statistics. www.allaboutturkey.com

2. Ataturk Society of America: Washington DC, www.ataturksociety.org

3. Popper, K. Open Societies and its Enemies, Routledge, 1966.

4. Ozankaya, O. Secularism in Turkey: Paper presented at Venice, Italy, 1993.

5. Kalipci-G.İ. Atatürk, İçimizden Biri, 2004.

DİPNOT

(¹) Bilim Teknik 09.11.2007 / Şefik Sanal Alkan

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.