Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İslam dininin, çok kadınla evliliğe müsade etmesinin gerekçesi


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

 

Nenen toprağa ana demiş toprak ana olmuş ve geleneğinde varmış doğru sizi tanımıyorum sanaldaşlıktan başka ama töresine ve geleneğine bu kadar bağlı bir kişinin Arapça rumuz kullanmasıda biraz manidar "belde" gah'ta giderim beldeye,gah çıkarım gökyüzüne anlaşılmıştır.

Sayın beldegah bana annem demen yani hitap etmen bana verdiğin değer olarak anlıyorum anaların çocukların sevgisini belirtisi olarak Anadoluda (anatolia) hala kullanıldığınıda biliyorum teşekkür ederim.Doğrusu oğuz kaanın gölün ortasında gördüğü ağacın "KAYIN" ağacı olduğunuda yeni öğrendim ve günümüzde olan yazılı tek belgedede geçmiyor ne diyelim size inanmak zorundayız sözlü Türk geleniğinin sanal alemdeki yazıcısı olarak. ( Oğuz Kaan destanı bugün tek bir yazma nüshası vardır, o da Paris'teki "Bibliothegue Naionale"dedir. Bu kütüphanenin "Türkçe Eserler" seksiyonunda 1001 numara ile kayıtlı bulunuyor).Kayın baba,kayınço,kayınana kayın ağacından gelmesi çok ilginç acaba diyorum Oğuz Kaan döneminde konuşulan Türkçede misal uygurca gölün ortasındaki ağaca şimdiki Türkçedeki kullandığımız gibi "KAYIN'MI" denirdi.Ha bu arada babanızında kayınbaba dediğini öğrendim dedenize.Sonra Mete Han ve Bilge Kaanın Kök tengri tarafından devletin başına oturtulması ve osmanlıda hükümdarın tanrının gölgesi olması durumu vardır ve Osman beyin rüyasında Ağaç görmesi efsanesi vardır acaba ne ağacıdır o yaşlı ve ulu ağaç "KAYINMI,ÇINARMI" bilmiyorum sözlü Türk geleneğinede sizin kadar vakıf olmadığımdan.

Ama ALLAH google'yi icat edenden razı olsun bende şöyle bir rivayet alıntıladım ( Şeyh Edebali’nin evinde misafir kaldığı bir gece Osman Bey ruhuna sükunet veren, nefsinin çırpınışlarını dindiren sohbetin huzuru içinde heyecan dolu anlar yaşamıştı. Kendisine yatması için gösterilen odanın duvarında asılı bir Kur'an-ı Kerim olduğu için ayağını uzatmayıp kıvrılarak oturduğu yerde tatlı bir uykuya dalmıştı. Rüyasında Şeyh Edebali’nin göğsünden çıkan ve giderek hilal şeklini alan ayın bir ucunun kendi göğsüne girdiğini ve kendisi ile Şeyh Edebali arasında çıkan bir fidanın giderek ÇINAR haline geldiğini ve bu çınarın dallarının üç kıtaya yayıldığını ve birçok milleti gölgesi altına aldığını görmüştü. Bu topraklarda haşmetli kule ve kubbeler üzerinde Ezan-ı Muhammedî okunuyor, bülbüller Kur'an tilavet ediyordu. Semanın görülen her yeri gülşen olmuştu. Osman Bey rüyasında bu güzel manzaraları büyük bir hayranlıkla seyrederken aniden bir ceylanın ortaya çıktığını görmüş, batıya doğru kaçmaya çalışan ceylana ok atmak üzere nişan alırken uyanmıştı.).

Aslında Kayı boyunun ne manaya geldiğinide açıklamak gerekir ama "KAYIN AĞACINDAN FIRSAT BULAMADIK" ve sözlü gelenekten.

 

Levirat; ölen kocasının kardeşiyle evlenmek anlamında olan ve "MANAS" tada geçer. Manas şu an yaşayan en uzun sözlü geleneklerden bak google.

Penisdaş yazıyorsun şayet Türkçesini yazarsan siteden atılırım diyorsun zannediyormusunki sanalda forumdaş olduğun kişinin yaşamında öyle konuştuğunu ben sanalada böyle bir çağrışım yapan kelimeyi yazmam sebebide ilk defa sizden duydum.

Demokratik,sosyalist,materyalist anlaşılmıştır ben gülmeyeceğim çünkü o yazdıklarını taşıyan çok kaliteli insanlar tanıyorum google'de gerek yok.

"YAVUZ SULTAN SELİM'İ GERÇEKTEN SEVİYORUM SEBEBİDE YAPTIĞI FETİHLER VE FÜTÜHATLAR OLMASAYDI BU GÜN ANADOLU VE İSLAM DÜNYASININ ÇOĞUNLUĞU ŞİA OLURDU". Şah İsmailden bahsetmeyeceğim sebebide nede olsa oda Türk.

"ÖZÜMDE TÜRK SÖZÜMDE TÜRK ELHAMDÜLİLLAH MÜSLÜMANIM"

Peygamber sevgisi.

Ey dostum, ey dostum, ey başka sığınağa gerek duymayan dostum, ey dilberim, ey gönül bağım olan dostum, ey mahrem ve sığınağım.

Ey yeryüzünde bize ay olan, ey gece yarılarında bize seher olan, ey tehlikede bize siper olan, ey şekerler dolu bulutumuz.

Ruhumda çok güzel yol alıp yer edindin sen, derdime çok güzel ilaçsın sen ey din ve imanım, ey cevherler dolu okyanusum.

MEVLANA.

:)

 

 

 

  • Cevaplar 94
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Sarıgöl google'ı kullanmakta yeteneklisiniz e alın bari Kayın Ağacı ve Türkler

 

O dönemde konuşulan dil için bakınız:

 

Göktürkçe : Türk Oğuz beğleri, budun, eşidin; üze Kök Tengri basmasar, asra yir telinmeser, Türk budun, ilinin, törünün kim artatı®?

 

Türkiye Türkçesi : Türk Oğuz beyleri, ulus, işitin; üzeride Gök Tanrı basmasa, altta yer delinmese, Türk ulusu, ülkeni, töreni kim atar?

 

 

Beldegah adını almamın açıklaması blogumda var, bakabilirsiniz. Belde kelimesi yada adını da çok severim ayrıca. Gah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi, Gah inerim yeryüzüne seyreder alem beni

 

Benim hiç bi dile, dine, topluma, kültüre düşmanlığım yok. Sadece toplumların kültürel ve ahlaki olarak en iyi, medeni ve kabul edilebilir değerlerini savunuyorum. Arapların iyilikleri var mutlaka, dünya medeniyetine kattıkları iyi şeyler var mutlaka. Onları da hakkını vererek savunurum. Size de sevgiyle yaklaşırım haketsin yada etmesin her insana öyle yaklaşırım. Kimseyede bi düşmanlığım yok.

 

Yavuz'u tartışmayacağım sizinle. Zira adını duymak bile yeternce içimde burukluk yaratıyor. O masum onlarca Alevi Oğuz'u katlettirmesi...

 

Ayrıca Şia'ya bu kadar düşman olmayın bence. Cafer es-Sıdk Şia'dandır, Muhammed'in torunudur ve İmam-ı Azam Hanifi onun öğrencisi ve evlatlığıdır. Hatta Ehl-i Beyt yani şia uğruna ölmüştür bi nevi. Şia'nın felsefesi sizden çok daha sağlamdır. Ve bu mezhep olayı çok karışıktır,bence uzak durun tartışmaktan. Nesnel olamazsanız piyon olursunuz. Ve siz muhtemelen piyon olursunuz.

deyişinide çok severim.

Gönderi tarihi:
Peygamber sevgisi.

Ey karanlık gecelerin aydınlık ışığı, ey yolunu şaşırmışların yol göstericisi, ey her kafilenin kıblesi, ey kervanımın klavuzu.

Sen bana Musa’nın Tur’usun, sen bana İsa’nın sıkıntıları giderenisin, hem nurumun nurunun nurusun, hem Ahmed-i Muhtar’ımsın sen .

MEVLANA.

 

:clover:

 

Not. Aslı Farsçadır.

 

Mevlana ne zaman demiş bunu?

 

İslam, Kuran ve Muhammed hakkındaki bugünden 10 yıl önceki düşüncelerimi buraya yazsam, o yazılar beni tanımlar mı?

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
Size hiç bişey demiyorum sadece Arabistan'dan Endülüs'e kadar Müslümanlığın durumuna bakın ve sonra Arabistandan Orta Asya'ya ve Balkanlara kadar Müslümanlığın durumuna bakın. Araplar ne kadar ilerlemiş olsada bi o kadar da temelsiz ve çürük ilerlemiştir. Kalıcı olmamıştır.

 

hiç bir şey demenize gerek kalmıyor zaten.

:)

 

dediklerinizi aslında tam olarak anlamışda degilim

bir iddiadan bir başka iddiaya gezinip duruyorsunuz.

geçmiş ile bugünü görünürlerden kıyas etmenizde garip dogrusu.

neyi söylemek istediginide unuttum işin dogrusu.

Gönderi tarihi:
Türkler Müslüman olmasaydı Müslümanlık Arap yarımadasına tıkılıp kalacaktı ve yerel bir kültür olmaktan öteye gidemeyecekti.

 

herşeyi ırki açıklamaya çalışmamak lazım.

türkler müslüman olmadan önce müslümanlar sınırları çoktan aşmışdı.

Gönderi tarihi:
MEN BENDE-İ KUR'ANEM EGER CAN DAREM

 

MEN HÂK-İ REH-İ MUHAMMED MUHTAREM

 

EGER NAKL KUNED CÜZ İN KES EZ GÜFTAREM

 

BİZAREM EZ U VEZ AN SUHEN BİZAREM

 

 

 

BEN YAŞADIKÇA KUR'AN'IN BENDESİYİM

 

BEN, HZ. MUHAMMED MUSTAFA'NIN YOLUNUN TOZUYUM

 

BİRİ BENDEN BUNDAN BAŞKASINI NAKLEDERSE

 

ONDAN DA ŞİKAYETÇİYİM, O SÖZDEN DE ŞİKAYETÇİYİM,

 

Hz Mevlana.

 

Gerçekten büyük insanmış "MEVLANA" 800 sene sonra Amerikada eserleri yok satıyor ve dünyada Unesco 2007 Mevlana Yılı ilan ediyor aslında fazla söze hacet yok yanlız bir deyim yazacağım kim söylemiş bilmiyorum fakat güzel.

 

"Küçük insan kişilerle, orta insan olaylarla, büyük insanlar fikirlerle ilgilenir."

 

:D

Gönderi tarihi:
Hz Mevlana.

 

Gerçekten büyük insanmış "MEVLANA" 800 sene sonra Amerikada eserleri yok satıyor ve dünyada Unesco 2007 Mevlana Yılı ilan ediyor aslında fazla söze hacet yok yanlız bir deyim yazacağım kim söylemiş bilmiyorum fakat güzel.

 

"Küçük insan kişilerle, orta insan olaylarla, büyük insanlar fikirlerle ilgilenir."

 

:D

 

Katılıyorum, "Gerçekten büyük insanmış "MEVLANA" 800 sene sonra Amerikada eserleri yok satıyor ve dünyada Unesco 2007 Mevlana Yılı ilan ediyor".

 

Ne garipdir ki, Aynı Amerika Muhammed bin Abdullah'tan nefret ediyor ve onun kitabı satmıyor ve onun izinden gittiğini söyleyen insanlara ve ülkelere savaş açıyor.

 

Ne gariptir ki, Danimarka'da, Hollanda'da Kuran toplumlar rasına kin ve nefret tıohumları ektiği gerekçesiyle yasaklanması için toplumun değişik kesiimlerinden talepler geliyor.

 

Peygamberlik, allah, cin, peri vs. gibi hayai, metafizik yaratıkların bahşettiği bir makam değil, olsa olsa, insanların kendi emekleri ve davranışlarıyla sergiledikleri yaşama ve düşüncelere bakarak, başka insanlar tarafından verilen bir paye olabilir.

 

Yüzyıllar sonra, Dünya'nın (UNESCO vassıtasıyla) ve Amerika'nın Mevlana ve düşüncelerine bakışına bakınız!

Bir de, Yüzyıllar sonra, Dünya'nın ve Amerika'nın Muhamme bin Abdullah'a ve düşüncelerine bakışına bakınız!

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:

 

Mevlana'nın büyük İnsan olduğuna katılan onun övdüğü İnsan olan Mahmud,MUHAMMED,Mustafa'nında(a.s.v.) büyüklüğünü kabul eder dolayısı ile bende size katılıyorum.

"Gökyüzü aşkın etrafında döner durur, kalk da biz de dönüp duralım.Göl gör de “Lev lake ma halaktu eflak” ne dedi, zira o Ahmed-i Muhtar’ın aşkıdır"

Mevlana.

 

 

Konumuz: Amerika’da İslam.11 Eylül ile Amerika’da insanların İslamiyete karşı ilgisi arttı. Ve islamlaşma oranı tam 4 kat arttı.” Bu haber 2001 yılına ait. 2002 yılında CNN aynen 97’deki gibi bir rapor daha geçti bizlere, okuduk. CNN’in raporu şu, 2002 yılında. 97’de 1100 cami, 6 milyon müslüman vardı ve bu hızla giderse 2020 yılında 10 milyona ulaşıp 2. din konumuna gelecek demişti. 2002’deki haberi şu: Bugün Amerika’da 6000 tane cami var, ve 10 milyon müslümanla İslam 2. din konumuna yükselmiş durumdadır diyor, 2002 yılında.” Yani onların beklentisinden tam 18 yıl önce bu gerçekleşti.

Alıntı.

Aslında İslama ve onun Peygamberine olan sevgiden dolayı Mevlana hit olmasın. Yukardaki alıntı bayağı bir uzatılabilir ama isteyen google'ye müracaat edebilir.

 

 

Arama motorlarına, Yahoo gibi, Google gibi motorlara girin ve “İslam in France” deyin mesela. Bir tane ülke seçin. Hangi ülke olursa olsun. Ama İngilizcesiyle yazın: “Islam in France” mesela... veya “Islam in Argentina” veya “Islam in Brazil” gibi. Kendinize bir ülke listesi çıkartın ve herbirisini teker teler bu şekilde arama motorlarında araştırın. Ve çıkan makalelere bakın. Yani istisnasız söylüyorum, hangi ülkeye girerseniz, birinci değilse üçüncü, beşinci, onuncu, onbeşinci maddeyi şöyle göreceksiniz: “Islam is the fastest growing religion in Italy” mesela. İtalya’da en hızlı gelişen din İslam’dır. Fransa için geçerli bu, Kanada için geçerli bu, hatta, bizim Bermuda Şeytan Üçgeni olarak bildiğimiz bölge için bile geçerli. Nereye bakarsanız bakın, şu anda dünyanın gündemine oturmuş durumda İslam. Ve heryerde en hızlı gelişen din olarak yad ediliyor, anılıyor.

 

:)

 

 

 

Gönderi tarihi:

Mevlana'nın büyük İnsan olduğuna katılan onun övdüğü İnsan olan Mahmud,MUHAMMED,Mustafa'nında(a.s.v.) büyüklüğünü kabul eder dolayısı ile bende size katılıyorum.

"Gökyüzü aşkın etrafında döner durur, kalk da biz de dönüp duralım.Göl gör de ?Lev lake ma halaktu eflak? ne dedi, zira o Ahmed-i Muhtar?ın aşkıdır"

Mevlana.

...

Aslında İslama ve onun Peygamberine olan sevgiden dolayı Mevlana hit olmasın. Yukardaki alıntı bayağı bir uzatılabilir ama isteyen google'ye müracaat edebilir.

Sana yukarıda sordum, Mevlana kaç. yaşında yazmış o lafları diye, cevap gelmedi.

Benim on sene önceki "islami halüsinasyon halindeki" düşüncelerimi yazsam şuraya, bende bütün müslümanlardan takdir alırım.

 

*

 

Demek insanlar, Mevlana'yı, uhammed'i seviyor diye seviyorlar ha?

 

Muzu seviyorlar diye, maymunları sevmek gibi bişey mi yani?

 

Nereye bakarsanız bakın, şu anda dünyanın gündemine oturmuş durumda İslam.

 

Haklısınız. Dünyanın gündemine oturmuş durumda.

Terörüyle.

Yaygın olduğu ülkelerin geriliğiyle.

İnsan haklarına saygısızlığıyla.

 

Bu nedenle merak ediyor bütün dünya. "nedir bu ****?" diye.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
.

.

.

Arama motorlarına, Yahoo gibi, Google gibi motorlara girin ve “İslam in France” deyin mesela. Bir tane ülke seçin. Hangi ülke olursa olsun. Ama İngilizcesiyle yazın: “Islam in France” mesela... veya “Islam in Argentina” veya “Islam in Brazil” gibi. Kendinize bir ülke listesi çıkartın ve herbirisini teker teler bu şekilde arama motorlarında araştırın. Ve çıkan makalelere bakın. Yani istisnasız söylüyorum, hangi ülkeye girerseniz, birinci değilse üçüncü, beşinci, onuncu, onbeşinci maddeyi şöyle göreceksiniz: “Islam is the fastest growing religion in Italy” mesela. İtalya’da en hızlı gelişen din İslam’dır. Fransa için geçerli bu, Kanada için geçerli bu, hatta, bizim Bermuda Şeytan Üçgeni olarak bildiğimiz bölge için bile geçerli. Nereye bakarsanız bakın, şu anda dünyanın gündemine oturmuş durumda İslam. Ve heryerde en hızlı gelişen din olarak yad ediliyor, anılıyor.

 

Geçenlerde bir Alman televizyon kanalı, bazı Almanların neden İslam dinini seçtiklerinden bahsetti. İlginç bir programdı. Kısaca; programda radikal insanların radikal olan bir dine geçmelerinden bahsediliyordu.

Gönderi tarihi:
Sana yukarıda sordum, Mevlana kaç. yaşında yazmış o lafları diye, cevap gelmedi.

Benim on sene önceki "islami halüsinasyon halindeki" düşüncelerimi yazsam şuraya, bende bütün müslümanlardan takdir alırım.

 

 

Mevlana'nın eserlerini verdiği yaşını bilmiyorum çağdaşı değilim ama şunu söyleyebilirim (zamanımıza gelen bilgilerle kitabi) en olgun çağı olduğu kesin sonra farketmez 800 sene sonra fikirleri ile anılan bir insan demekki büyük insandır yazdıkları ile gündem oluşturuyor (21.yüz yılda) ve bütün eserleri "ALLAH VE MUHAMMED SEVGİSİ ÜZERİNE YAZILMIŞ". ve kendi halisülasyon hallerinle fikirleri çağlar üstü olan insanların durumlarını karıştırma komik olur.

 

Demek insanlar, Mevlana'yı, uhammed'i seviyor diye seviyorlar ha?

 

Muzu seviyorlar diye, maymunları sevmek gibi bişey mi yani?

 

 

" ALLAH VE MUHAMMED SEVGİSİ" Mevlana'da esastır ve bu yöneliş ona bütün eserlerini yazdırmıştır bu itibarla mevlana'yı, Mevlana yapan Dini inanışıdır ve bu Din İSLAMDIR (Müslüman) bu Dinin Peygamberide "MUHAMMED MUSTAFA" a.s.v. gerisi teferruattır.

Aslında maymunda "AŞKINLIK" yoktur muzu sevdiği gibi ağaç kabuğunuda sever ve maymun eserde veremez yani maymundur ve insanlar onu maymun olduğu için severler neyi yediği için değil.

 

 

Haklısınız. Dünyanın gündemine oturmuş durumda.

Terörüyle.

Yaygın olduğu ülkelerin geriliğiyle.

İnsan haklarına saygısızlığıyla.

 

Bu nedenle merak ediyor bütün dünya. "nedir bu ****?" diye.

 

Haklıyım İslam Dünyanın gündemine oturmuştur "DİN" olarak ve İnsanlar bu kadar emperyalist,kolonyalist,siyonist,masonik saldırı karşısında üstelik Müslüman ülkelerin çoğunda içerden yardımcılarıda olduğu halde "DİMDİK AYAKTA VE DÜNYADA EN ÇOK YAYILAN DİN" olduğunu merak ediyorlar.

 

Saygılar.

 

:lol:

Gönderi tarihi:
Geçenlerde bir Alman televizyon kanalı, bazı Almanların neden İslam dinini seçtiklerinden bahsetti. İlginç bir programdı. Kısaca; programda radikal insanların radikal olan bir dine geçmelerinden bahsediliyordu.

 

 

Almanya'da İslam'a ilgi artıyor

 

Alman Der Spiegel dergisi, İslam dinini seçen Almanların sayısında büyük artış olduğunu yazdı.

Derginin bugünkü sayısındaki habere göre, Federal İçişleri Bakanlığı'nın finansmanıyla "İslam Arşivi" adlı bir kuruluş tarafından yapılan araştırmada, 2004 ve 2005 yıllarının Haziran ayları arasında dört bin Almanın İslam dinine geçtiği belirlendi.

Alıntı.

 

Kısaca "İSLAM'A" ilgi.

 

:)

Gönderi tarihi:

 

Almanya'da İslam'a ilgi artıyor

 

Kıyanet alameti ....

Son Kurtuluş çabaları....

 

Kıyamet daha doğru gibi .......................

Gönderi tarihi:

Teşekkür ederim Muallim-i Âlikardeşim. Acizane.

 

 

Ey insan! Senin nokta-i istinadır ancak ve ancak Allah’a olan imandır. Ruhuna, vicdanına nokta-i istimdad ise ancak ahirete olan imandır. Binaenaleyh bu her iki noktadan haberi olmayan bir insanın kalbi, ruhu tavahhuş eder; vicdanı daima muazzeb olur. :clover:

Gönderi tarihi:
Şunu söyleyeyim, 7 kuşak uzak yabancı ile evlenmeyi ben güzel bir gelenek olarak değerlendirdim. Yani bu benim şahsi düşüncemdir, bilimsel bir temeli yoktur.

Olur mu, bilimsel temeli tabii ki vardır. Gen havuzu diye bir kavram var. Birbirleri ile çiftleşerek üreyen bir canlı populasyonunun bir toplam gen havuzu vardır. Bu populasyon ne derece benzer genler taşıyan bireylerden oluşuyorsa gen havuzu o kadar küçüktür, gen çeşidi azdır. Bu durumda olumsuz özellik genlerini baskılayacak gen o havuzda bulunmaz ve genetik bozukluklar kalıtlanır. Örneğin kral sülalelerinde krallığı yabancılara kaptırmamak için enseste varan yakın evlilikler yapıldığı için epilepsi yaygın olmış ve kralların hastalığı olarak adlandırılmıştır. Yine Anadolu'da bazı içe kapalı köyler belli bir genetik bozukluğun neredeyse tüm fertlerde görüldüğü toplumlardır. Çünkü gen havuzuna uzak genetikten katkı olup o geni baskılayacak bir dominant gen girememiştir. Dolayısıyla uzak genetiğin katılımı bilimsel olarak kesinlikle yararlıdır. Melezin güzel olduğunu herkes bilir. Çünkü aşırı özellikler (çok kalın dudak gibi) baskılanarak dengelenir. Bu arada çok ince dudak geni de baskılanmış oluyor tabii. Yani şahsi düşüncen doğru olmakla kalmıyor, bilimsel de...

 

Sayın demirefe,

 

Gen havuzu ne kadar geniş olursa, genetik olarak, goğacak çocuğun genlerinin seçilebileceği seçenek sayısı elbette çok olur. Burada anlaşamaduığımız bir nokta yok.

 

Genetik olarak akraba evlilikleri iyi sonuç da verebilir, kötü sonuç da veerebilir. Bu nedenle genetik gerekçelerin, akraba evliliğine olumlu veya olumsuz katkısının olabileceğini sanmıyorum.

Burada yanılıyorsun, genetik kesin belirleyicidir. Olumsuz katkı olasılığı yüksek, olumlu katkı olasılığı son derece ender. O kadar ender ki göze almaya değmez. Hiç bir sakınca ortaya çıkmaması en büyük olasılık ama dar bir toplumda gelenek haline getirilmemek şartıyla. Böyle bir gelenek dar bir toplumda olursa tam bir bir felakete yol açabilir.

 

Dostum,

 

Benim söylemek istediğim şey,

Gen havuzu ne kadar geniş olursa, o kadar iyi. Fakat, en küçük, genetik olarak risksiz gen havuzunun sınırlarını kim belirleyecek?

 

Bu havuz, kuzenler dışından mı başlamalı, 7 kuşak öteden mi başlamalı, 70 kuşak öteden mi başlamalı?

Bu sınır bilimle çizilemez.

Bilimin sana vereceği yanıt şudur: En mükemmel sonucu, genetik olarak hiçbir ortak noktan bulunmayan zambiyadaki falanca kişi ile evlenirsen alabilirsin. Zira, sana dünyada genetik olarak en uzak kişi o ve senin için yapılabilecek en büyük gen havuzu bu şekilde yapılabilir.

 

Bilim evlilve gen havuzu genişliği konusunda, tavsiyede bulunabilir. Ancak, en küçük gen havuzununın sınırını sosyal kurallar çizer.

 

Araplar bu sınırı kuzenlerden itibaren başlatmışlar.

Eski Türkler 7 kuşak sonradan başlatmışlar.

Diyelim ki Patagonyalılar da 70 kuşat öteden başlatmışlar.

 

Bilimsel olarak bu üç seçenek arasında en iyisi, Patagonyalıların koyduğu kuraldır. En geniş genm havuzuna o şekilde ulaşılır.

Ancak bu ne Arapların, ne de Türklerin tercihini yanlışlar.

 

Bu nedenle, evlilik yapılabilecek kişilerle ilgili sınırlamayı bilim değil, sosyoloji koyar.

Bilime değil, geleneklere dayalı bir kuraldır.

 

Genetiği, akraba evliliğine karşı bilimsel bir kanıt olarak kullanmanın bir sakıncası daha vardır.

 

Sorun genetik açıdan kusurlu çocukların doğma riski ise, bu durumda, üretkenlik çağını geçmiş kuzenler, hatta kardeşler evlenebilir mi?

 

Kuzenler için sorun yok. Kardeşler için böyle bir saçmalığa kim kalkışırsa hayvanların bile kaçındığı bir şeyi yapan çok fazla aşağılık biri olmayı herhalde göze almayacaktır.

 

Kuzenler için sorun yok derken, bilimsel dayanağın ne?

ABD'deki bazı eyaletlerdeki kanunlara bakarsan, bu büyük bir sorun.

Eski Türklere bakarsan, bu devasa bir sorun.

 

Yani bilim bu konuda belirleyici olamaz, yani olmaz. Bilimin işi değildir.

Bilim sadece "gen havuzu genişledikçe daha iyi sonuçlar alınacağını" söyler, ama "genetik açıdan kabul edilebilir, en küçük havuzun sınırını" sana çizemez.

 

Öte yandan, "Kardeşler için böyle bir saçmalığa kim kalkışırsa hayvanların bile kaçındığı bir şeyi yapan çok fazla aşağılık biri olmayı herhalde göze almayacaktır" diyerek, yine bilimsel değil, "sosyolojik bir yargıdan" bahsediyorsun.

 

Ayrıca, üretkenlik çağını geçmiş ve çocuk yapmayacak olan iki kardeşin evlenmesinin önünde, bilimsel açıdan herhangi bir sakınca var mı?

Çocuk yapmayacakları için, gen havuzunun küçüklüğünden, genişliğinden bahsetmenin anlamı kalmamış.Bu durumda, evlilik için sınırı nasıl koyacaksın?

Bunu bilimle yapamazsın, bu ancak geleneklerle oluşan sosyolojik kurallarla belirlenir.

 

Araplardas bu sınır kuzenlerdir.

Eski Tüğrklerde bu sınır 7 kuşak sonrasıdır.

 

Mesela İsveç'te herhangi bir sınır yoktur.

İsveç'te, kardeşler evlenebilir, anne ile oğlu, baba ile ile kızı evlenebilir. Hatta homoseksüel evlilik de yapabilirler. Baba ile ile oğlu, anne ile kızı evlenebilirler.

Tek kıstas tarafların reşit olmaları ve bu kararı kendilerinin vermeleridir. Gönüllülük esastır.

 

Şimdi, İsveç'teki uygulamaya, "bilimsel açıdan yanlış", Eski Türklerdeki uygulama, "bilimsel açıdan doğru" diyemeyiz.

Ha, ne deriz, İsveç'teki uygulama, "bizim ahlaki anlayışımıza ve sosyolojik kurallarımıza göre yanlış", Eski Türklerdeki uygulama, "bizim ahlaki anlayışımıza ve sosyolojik kurallarımıza göre doğru" diyebiliriz.

 

Ya sosyolojik bir vaka olan, evlilik konusunda, bilim kesin kurallar koymaz, zaten işi değildir. Evlilik zaten bilimsel bir olay değildir. Bu iş bilimin işi değildir.

Bilim sadece, çocuk yapma arzusu varsa, bilimsel açıdan, gen havuızunun geniş olmasının en iyi sonucu vereceğini söyler.

Bilim, çocuk yapmayacak kişilerin, cinsel ilişkilerinin sınırına karışmaz, sınır da koyamaz. İlgilenmez bu konuyla.

 

Sanırım açıklayıcı olmuşumdur.

 

Selamlar...

Gönderi tarihi:

Brain, yazını okurken kafamda şu fikir belirdi:

 

Kesin bir sınır çizgisi çekip, "aha buraya kadar nurlar, bereketler, iyilikler, güzellikler, sağlıklar, bu çizgiden sonrası felaketler, tufanlar, karanlıklar, kötülükler diye bir şey olamıyor, değil mi?

 

Zaten bilim sınır çizmez, olguları ve nedenlerini, sonuçlarını belirler.

 

Yanlış anlaşılmasın, "çocuk yapacak çağı geçmiş" kaydıyla "kuzenler için sakınca yok" cümlesini sarfettim. Hatta çocuk yapma yetisi olan kuzenler için bile yasak koyan, dünyada kabul edilmiş bir medeni hukuk bilmiyorum. Bu sadece bilimin bir tavsiyesi, kulak veren kuzeniyle evlenmez. Kulak vermeyen evlenir. Bence ise kulak verilmesi çok yerinde olur.

 

Brain, benim tüm söylediğim düşüncelerinin "bilimsel bir temeli olmadığını" söylemene karşın, "hayır düşüncelerin bilimsel, niye değil diye kendini uzak tutuyorsun ki?" demekti. Tekrar söylüyorum: Yedi kuşak uzaktan eş seçmenin mantığı bilime uygundur, bunu söylemekle bilimsel düşünüyorsun. Kuzenle evlenilebilir diyenler bilimsel düşünmüyor.

 

Ha bunun sınırını, yani kesin bir "haram-helal" ayrımını bilim yapamaz. Ne kadar uzaklaşırsan o kadar iyi derken, demek bu ölçünün en yakınını oluşturan kardeş evliliği kanunla yasaklanabilir demektir. Bilmiyorum hukukçular ne diyor, bizim veya herhangi bir ülkenin kanununda var mı ama, kardeş evliliği nereden bakarsan bak, ister bilim, ister örf, ister gelenek yasaktır ve öyle de olmalıdır.

 

Sonuç: Aile içi; yasak. Kuzen; valla bence olmaz. Uzak akraba; daha uzak olsa daha iyi. Çok uzak akraba; mutluluklar dilerim. Kırk kat yabancı; tebrikler ve mutluluklar. Başka bir ırk; mükemmel seçim, tebrikler. Ancak caddeden karşıya geçerken bile riskin olduğu bir dünyada hâla risk altındasınız. Çocuğunuzun rutin testlerini yine de yaptırın...

Gönderi tarihi:
Sonuç: Aile içi; yasak. Kuzen; valla bence olmaz. Uzak akraba; daha uzak olsa daha iyi. Çok uzak akraba; mutluluklar dilerim. Kırk kat yabancı; tebrikler ve mutluluklar. Başka bir ırk; mükemmel seçim, tebrikler. Ancak caddeden karşıya geçerken bile riskin olduğu bir dünyada hâla risk altındasınız. Çocuğunuzun rutin testlerini yine de yaptırın...

 

İşte akılcı ve mantıklı düşünce tarzı budur. İşte bilime neden önem verilmesinin gereği budur. İşte sabır işte sağduyu. Memleketimin sizin gibilere çok ihtiyacı var... Teşekkürler...

Gönderi tarihi:

Sayın yersoy, teşekkürler. Ben de az önce sizin yerkabuğu levha tektoniği hakkındaki açıklamalarınızı okumuş ve bilimsel düşünüş tarzınızı takdir etmiş, bunu da belirtmeyi düşünürken bu başlığa geçmiştim. Çoğu insan depremlerin tektonik hareketler olduğunu düşünmemekte, ilahi ceza olduğunu düşünmekte inat ediyor, bu çağda... Tanrı acaba bir fay kırığı boyunca yer alan insanlara nasıl kızıyor olabilir diye düşünmüyorlar.

 

Buradaki konuya gelirsek, bilimin ırkçılığa neden olduğu söylenir durur. Halbuki görüyorsunuz durum tam tersi. Bilim ırkçı olmayın diyor.

 

Ayrıca evrim teorisi yeryüzünde yaşayan tüm canlıları kardeşlerimiz yapıyor. Sınırsız bir doğa sevgisi aşılıyor. Ben inanın bana, karıncayı kardeşim olarak görüyorum. Neden, çünkü o benim geçtiğim evrim aşamalarından geçmiş, aynı serüveni ve aynı yeryüzünü paylaştığımız özbeöz kardeşim. Sadece süreç içerisinde farklı dallanmalara uğrayarak farklı nedensellikler içine sürüklenmişiz. Genetiğimiz, kökenimiz tamamen aynı. Evet, şu an nedenselliklerimiz çok farklı. Ama biliyorum ki uzak bir geçmişte tamamen aynı nedenselliği paylaşmıştık. O yüzden en çok zaten doğayı değiştirerek milyonlarca yıllık alışkanlıklarını bozduğumuz ve hayatlarını zorlaştırdığımız hayvanlara bir de av silahları doğrultmamıza çok içerliyorum. Bu acımasız katiller kardeşlerini katlettiklerini bilseler belki daha insaflı olurlardı.

 

Bir göçmen kuşun yaşamını ne denli zorlaştırdığımızı görmek için Kuşlar Kanatlı Uygarlık filmini izleyin, yeter... Bu olağanüstü canlılara yaşamı zehir ettiğimiz için türüm adına utanç içindeyim. Kaç kişi turna, keklik, toykuşu, orman baykuşu gördü? Onlar bizim acımasızca yok olmanın eşiğine getirdiğimiz kardeşlerimiz. Kardeşlerimizi öldürerek yaşamımızı güzelleştiremez ve anlamlı hale getiremeyiz.

 

Kardeşini nedensiz öldüren kendini öldürmüş demektir. Her hareketi yapmanın bir nedeni olması gerektiği gibi, yapmamanın da nedeni olması gerekir. Uzun bir göç yolunda artık eskisi gibi sulak beslenme alanları bulmakta zorlanan bitkin, aç ve yorgun zavallı bir göçmen kuşa nefes almak için indiği bir gölcükte silah doğrultmanın insaflı nasıl bir gerekçesi olabilir?

Gönderi tarihi:
Sayın yersoy, teşekkürler. Ben de az önce sizin yerkabuğu levha tektoniği hakkındaki açıklamalarınızı okumuş ve bilimsel düşünüş tarzınızı takdir etmiş, bunu da belirtmeyi düşünürken bu başlığa geçmiştim. ..........

 

Düşünceleriniz çok güzel sayın demirefe.

Yerbilimleri konusunda da sizlere birşeyler verebildiysem şayet, ne mutlu bana! Paylaşmaya devam! :)

 

Evrim teorisi dediniz de aklıma geldi. Geçtiğimiz ay bir bilimsel toplantıda çok değerli bir biyoloji profesörü ile konuşma fırsatı buldum.

Daha doğrusu konunun yarısında katılabildim. Konu evrimdi. Genom dalındaki son gelişmeler sayesinde evrim teorisinin artık "teori" olmaktan çıktığını ve kanun haline geldiğini belirtti.

Uzun süre sohbet etme fırsatımız olmadığı için konunun detayı hakkında bilgi alamadım. Ama insanın genom haritasının bakterilerle bile büyük benzerlik taşıdığının bulunmasından bahsediyordu. Böyle olunca tüm canlıların ortak bir kökene sahip olması gerekiyordu.

Konunun uzmanı değilim ama bende çok büyük bir merak uyandırdı. Konuyu araştırıyorum ve öğrendiklerimi de sizinle paylaşacağım. Ne de olsa yapamadığımız bilimi en azından takip etmeliyiz değil mi? ;)

 

Bu arada bilim tabii ki ırkçı değildir. Bilimin ırkla uğraşacak vakti de görevi de yok :)

 

Sevgiler

Gönderi tarihi:
Çoğu insan depremlerin tektonik hareketler olduğunu düşünmemekte, ilahi ceza olduğunu düşünmekte inat ediyor, bu çağda... Tanrı acaba bir fay kırığı boyunca yer alan insanlara nasıl kızıyor olabilir diye düşünmüyorlar.

 

O fay hattında oturuyorlar diyedir belki de :D

 

Ayrıca evrim teorisi yeryüzünde yaşayan tüm canlıları kardeşlerimiz yapıyor. Sınırsız bir doğa sevgisi aşılıyor. Ben inanın bana, karıncayı kardeşim olarak görüyorum. Neden, çünkü o benim geçtiğim evrim aşamalarından geçmiş, aynı serüveni ve aynı yeryüzünü paylaştığımız özbeöz kardeşim. Sadece süreç içerisinde farklı dallanmalara uğrayarak farklı nedensellikler içine sürüklenmişiz. Genetiğimiz, kökenimiz tamamen aynı. Evet, şu an nedenselliklerimiz çok farklı. Ama biliyorum ki uzak bir geçmişte tamamen aynı nedenselliği paylaşmıştık. O yüzden en çok zaten doğayı değiştirerek milyonlarca yıllık alışkanlıklarını bozduğumuz ve hayatlarını zorlaştırdığımız hayvanlara bir de av silahları doğrultmamıza çok içerliyorum. Bu acımasız katiller kardeşlerini katlettiklerini bilseler belki daha insaflı olurlardı.

 

Ama mesela bizim yörüklerde hayvanları kardeşleri gibi görürler, bu bir gelenektir, yaşam görüşüdür bilirsiniz...

Ya da Kızılderililer... Onlarda hayvanlara böyle yaklaşırlardı...

Budistlerde öyledirler...

Hindular ineğe taparlar mesela, inanılmaz bir inek sevgisi vardır...

Yani ilkel dinlerin ya da inançların ve aslında öğretilerin hemen hepsi doğa'ya saygıyı ve sevgiyi öngörüyor...

Çünkü insanı onlardan ayırt etmiyor.

Ben bunu o eski öğretileri ortaya çıkaran insanların "Ruhaniyet" kaygısında olmadıklarına bağlıyorum.

Ruhaniyet İbranilerde peyda olmuştur ve dünyaya yayılmıştır bence...

Tabi ilk çağ filozoflarının illa ki bir idealar dünyası yaratmak gayretlerini de yabana atmamak lazım...

 

Bir göçmen kuşun yaşamını ne denli zorlaştırdığımızı görmek için Kuşlar Kanatlı Uygarlık filmini izleyin, yeter... Bu olağanüstü canlılara yaşamı zehir ettiğimiz için türüm adına utanç içindeyim. Kaç kişi turna, keklik, toykuşu, orman baykuşu gördü? Onlar bizim acımasızca yok olmanın eşiğine getirdiğimiz kardeşlerimiz. Kardeşlerimizi öldürerek yaşamımızı güzelleştiremez ve anlamlı hale getiremeyiz.

 

Ben ne yazık ki keklik yedim. :(

Kıbrısta askerken avcılar vururdu, bizde onlardan mecburen alırdık ama gömmez yerdik...

Hemde bunu ortalama bir vejateryan olmama rağmen, sırf tadını merak ettiğim için yaptım...

Evet, itiraf ediyorum tadı güzeldi...

Pişman mıyım?

Ama onları avcılar zaten öldürmüşlerdi ki?

 

Kardeşini nedensiz öldüren kendini öldürmüş demektir. Her hareketi yapmanın bir nedeni olması gerektiği gibi, yapmamanın da nedeni olması gerekir. Uzun bir göç yolunda artık eskisi gibi sulak beslenme alanları bulmakta zorlanan bitkin, aç ve yorgun zavallı bir göçmen kuşa nefes almak için indiği bir gölcükte silah doğrultmanın insaflı nasıl bir gerekçesi olabilir?

Doğa sadece hayatta kalmak için yapılan avlanmaları affeder ve bunun bir dengesi vardır.

Biz bu yasaya uymadığımız için çok sağlam bir şamar yiyeceğiz doğadan merak etmeyin...

Gönderi tarihi:
O fay hattında oturuyorlar diyedir belki de :D

 

Güzel, buna güldüm. Sel yatağına ev yapıp her yağmurda su basanlara da kızıyor olmalı...

 

Ama mesela bizim yörüklerde hayvanları kardeşleri gibi görürler, bu bir gelenektir, yaşam görüşüdür bilirsiniz...

Ya da Kızılderililer... Budistlerde öyledirler...

 

Bilim anlayışı ile din anlayışını karşılaştırıp kıyaslamak ve birinde böyle, ötekinde öyle demek istememiştim. Sadece bilimin kötü anlayışlara yolaçtığı savının yanlış olduğunu anlatmak istedim. Aynı takımın oyuncuları olduğumuzu hep belirtmişimdir.

 

Biz bu yasaya uymadığımız için çok sağlam bir şamar yiyeceğiz doğadan merak etmeyin...

 

Bence şamarı yedik bile... Çocuklar şimdiden hayvanları bilmiyor, tanımıyor, sevmiyor. Sevgisiz bir dünya kurduk. "Bak çocuğum bu toykuşu..." deyip gösterebilen var mı? Belgesellerde görmekle olmaz bu iş. Adlarına türküler yakılan turnaların hayret ve hayranlık uyandıran zarif danslarını kim biliyor? Biz doğayı kaybettik. Aynı macerayı yaşayıp bugünlere geldiğimiz dostlarımıza ihanet ettik ve dünyayı çaldık. Hazineye tek başına sahip olmak için dostlarına ihanet eden soyguncular gibi birbirimize düştük. Altında kaldığımız bencilliğimiz bizi ezmezse de çok yara almış olarak kalkacağız.

 

Bana inanın ete, ota ihtiyacı olmayan bir makine uygarlığı doğaya daha çok titizlenirdi. Belki de Matrix gibi makineler dünyayı insanlıktan tedavi etmek gerektiğini düşünecekler gerçekten de...

Gönderi tarihi:

Sayın yersoy, evrimin teori olmaktan çıkıp kanun olması için laboratuarda tekrarlanabilir deneylerinin yapılması gerekiyor. Yani Jurassic Park filmi gibi bir canlının genetik mühendisliği ile başka bir canlıya dönüştürülmesi, milyonlarca yıl süren değişimin laboratuarda birdenbire yapılması gerekiyor. Evrimin tüm mekanizmaları nano düzeyde moleküler yapılardır. Moleküller için aletlerimiz henüz çok kaba. Nano düzeyde çalışmak, buldozer kepçesi ile çay karıştırmaktan beterdir.

 

Fakat sanırım gelecekte şeker, protein ve diğer canlı yapıtaşları sentezlenebilecek. Geçenlerde ünlü genom araştırmacısı Craig Venter ilk yapay DNA yı sentezlemeyi başardıklarını ve bu DNA nın içine konulduğu hücrede çalıştığını açıkladı.

 

Genetik mühendisliği şimdiden bir çok başarıya imza atmış durumda. Türk bilimcilerimiz bile bir tür kutup balığının genini fareye aktararak donmayan fare ürettiler. ABD de bir tür ışıklı deniz canlısının geni farelere aktarılarak karanlıkta fosfor gibi parlayan fareler üretildi. Hayvan insülini yerine inek genini bakteriye koyarak bakteri insülini üretmek çoktan yapılmış bir şey. Şeker hastaları bilir, hayvan insülini zor elde edildiği için pahalıdır, bakteri insülini ucuzdur. Halbuki insülin hiç bir bakteri türünün normalde işinin olmayacağı bir proteindir, pankreas ürünüdür. Gen mühendisliği olmadan doğada böyle bir gelişme düşünülemezdi.

 

Teknoloji canlı yaratmayı başardığında insanın zaten beslenmek için doğayı sömürmesine gerek kalmamış olacak. Biyolojik evrimden bir beklentimiz kalmamış olacak. İnsan beyni makinelerle bütünleşebilecek ve öğrenme, bellekte tutma sorunları ortadan kalkacak. Bunlar bilimkurgu gibi gelse de olası gelişmelerdir. Evrimin son ürünü insan, dönüp kendisini eviren doğayı evirecek.

 

Belki biyolojik yaşam çok uzak gelecekte sona erecek ve bilgiişlem makineleri insan zekasını çok geride bırakacak...

Gönderi tarihi:
Teknoloji canlı yaratmayı başardığında insanın zaten beslenmek için doğayı sömürmesine gerek kalmamış olacak. Biyolojik evrimden bir beklentimiz kalmamış olacak. İnsan beyni makinelerle bütünleşebilecek ve öğrenme, bellekte tutma sorunları ortadan kalkacak. Bunlar bilimkurgu gibi gelse de olası gelişmelerdir. Evrimin son ürünü insan, dönüp kendisini eviren doğayı evirecek.

 

Belki biyolojik yaşam çok uzak gelecekte sona erecek ve bilgiişlem makineleri insan zekasını çok geride bırakacak...

 

Buna katılıyorum ama son tespitiniz bence çok zor ve hatta imkansız...

Çünkü insan hafızası biliyorsunuz zaten sınırsız bir kapasitede...

Olsa olsa Beyin ile makinelerin birleştiği Cyborg gibi bir şey ortaya çıkar ki bu çok normal :D

Valla ben olmadı Transformers gibi makinelerin çıkmasını isterdim :D

Hatta benim bilincimin o şekilde aktarılmasını ve bu bedenimden çıkmayı bile isterim yani :D

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.