Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Adamatörlerin tanrısı Cybertron


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Cybertron Corp. İnc. global firmasının yönetim kurulu başkanısınız. İnsan görünümlü robotu sonunda yaptınız ve ona ilk insan söylencesine dayanarak "Adamatör" adını verdiniz. Tabii cisiyet ayrımı olmasın diye "Havvator"u da yaptınız. Binlerce Adamatör ve Havvator üretip insanlara sattınız. Yanlarında garanti belgelerini de müşterilerinize verdiniz. Garanti şartlarını belirttiniz: "Eğer robotlar köpeğinizi gezdirme, çocuklarınızı okula götürüp getirme, evi temizleme gibi işlerini aksatırlarsa bize geri getirin, biz icaplarına bakarız" dediniz.

 

Bir süre sonra bazı robotlar geri geldi. Kimi köpek ile ilgilenmemiş, köpek arabanın altında kalayazmış, kimi ev işine dalıp çocuğu okuldan almayı untmuş, çocuk iki kilometre yürüyüp zırlayarak annesinin kafasını şişirmiş, kimi duvarı o kadar sarıya boya dendiği halde tutmuş eflatuna boyamış...

 

Bir kaç bin tane işini iyi yapmayan robot geldi. Sinirlendiniz. Bir işkence bölümü yaptırıp robotlara işkence yaptırıyorunuz. Başkan yardımcınız gelip:

 

-"Yahu başkan, sen bu işi abarttın. Bunlara işkence edip eline ne geçecek? Gönder dökümhaneye, eritip yeniden yapalım. İşkence etmek için onca kilowat elektrik veriyosun robotlara, elektrik faturamız kabardı." diyor. Öfkeniz geçip hele önünüze elektrik faturaları gelince hemen yardımcınızın dediğini yaparsınız.

 

Çünkü siz tanrı değilsiniz. Bir mantıksızlık yapsanız da yaptığınızın mantıksız olduğunu hemen kavrarsınız. Yok eğer psikopatsanız yardımcınız sizi hemen harcar. Çünkü zaten yerinize geçmek için açığınızı kolluyor.

 

"Yiii haha haa... Voltajı birkaç bin volt daha artırın! Hele şu köpeğin zincirini bırakıp arabanın altında kalmasına sebep olan salak robota yüz bin volt verin! Köpeğin sahibine kaç para tazminat vereceğiz kim bilir! Devreleri yanınca yeni devrelerle değiştirin ki acıları dinmesin!" diye kendi kendinize kahkahalar atarken sizi görürse hemen yönetim kurulu üyelerini çağırır ve elektrik faturası ile işkence sırasında devreleri yanan robotlara yeni devreler takılmasının getirdiği ek maliyetin raporlarının birer fotokopisini de ellerine tutuşturur.

 

Ertesi gün yönetim kurulu toplanır ve kapının önündesiniz.

 

Ha tabii, unuttum. Tanrı tekti ve yönetim kurulu filan yoktu. Kimse de onu kapının önüne koyamıyordu değil mi? Hay aksi! Ne antidemokratik bir evren bu böyle yahu?

Gönderi tarihi:
Cybertron Corp. İnc. global firmasının yönetim kurulu başkanısınız. İnsan görünümlü robotu sonunda yaptınız ve ona ilk insan söylencesine dayanarak "Adamatör" adını verdiniz. Tabii cisiyet ayrımı olmasın diye "Havvator"u da yaptınız. Binlerce Adamatör ve Havvator üretip insanlara sattınız. Yanlarında garanti belgelerini de müşterilerinize verdiniz. Garanti şartlarını belirttiniz: "Eğer robotlar köpeğinizi gezdirme, çocuklarınızı okula götürüp getirme, evi temizleme gibi işlerini aksatırlarsa bize geri getirin, biz icaplarına bakarız" dediniz.

 

Bir süre sonra bazı robotlar geri geldi. Kimi köpek ile ilgilenmemiş, köpek arabanın altında kalayazmış, kimi ev işine dalıp çocuğu okuldan almayı untmuş, çocuk iki kilometre yürüyüp zırlayarak annesinin kafasını şişirmiş, kimi duvarı o kadar sarıya boya dendiği halde tutmuş eflatuna boyamış...

 

Bir kaç bin tane işini iyi yapmayan robot geldi. Sinirlendiniz. Bir işkence bölümü yaptırıp robotlara işkence yaptırıyorunuz. Başkan yardımcınız gelip:

 

-"Yahu başkan, sen bu işi abarttın. Bunlara işkence edip eline ne geçecek? Gönder dökümhaneye, eritip yeniden yapalım. İşkence etmek için onca kilowat elektrik veriyosun robotlara, elektrik faturamız kabardı." diyor. Öfkeniz geçip hele önünüze elektrik faturaları gelince hemen yardımcınızın dediğini yaparsınız.

 

Çünkü siz tanrı değilsiniz. Bir mantıksızlık yapsanız da yaptığınızın mantıksız olduğunu hemen kavrarsınız. Yok eğer psikopatsanız yardımcınız sizi hemen harcar. Çünkü zaten yerinize geçmek için açığınızı kolluyor.

 

"Yiii haha haa... Voltajı birkaç bin volt daha artırın! Hele şu köpeğin zincirini bırakıp arabanın altında kalmasına sebep olan salak robota yüz bin volt verin! Köpeğin sahibine kaç para tazminat vereceğiz kim bilir! Devreleri yanınca yeni devrelerle değiştirin ki acıları dinmesin!" diye kendi kendinize kahkahalar atarken sizi görürse hemen yönetim kurulu üyelerini çağırır ve elektrik faturası ile işkence sırasında devreleri yanan robotlara yeni devreler takılmasının getirdiği ek maliyetin raporlarının birer fotokopisini de ellerine tutuşturur.

 

Ertesi gün yönetim kurulu toplanır ve kapının önündesiniz.

 

Ha tabii, unuttum. Tanrı tekti ve yönetim kurulu filan yoktu. Kimse de onu kapının önüne koyamıyordu değil mi? Hay aksi! Ne antidemokratik bir evren bu böyle yahu?

 

:clover:

 

Saygılar, sevgiler.

Gönderi tarihi:

Robot'u yaptın? tamam işkencesi nasıl oluyor yani robot acı duyuyormu "HİSLERİ" varmı hizmet ettiği İnsanlar onlar kim onları kim yaptı? ha o robotlardan her hangi biri ben kendiliğin den (TESADÜFEN) oluştum İnsanda kim diyebilirmi derse delili ne olur " LAFAZAN FELSEFE" mi bırak robotu İnsan denilen eşrefi mahluk tek bir aynısının tıpkısı bir "GÜL YAPRAĞI" yapsın yeter yapamaz ve böyle asparagas teoriler üretir.

Gönderi tarihi:

Sayın sarıgöl, konu varoluş sorunu değil, bilinçli bir tasarımcının dünyaya ne tür bir şekil verdiğinin veya verdiğini söylemesinin daha mantıklı olabileceği ve dinlerin sunduğu mevcut yapının bilinçli bir tasarım ürünü olarak kabul edilmek için mantıklı mı olduğuydu.

 

Fakat madem varlık sorununu ortaya attınız: Dünyamızın evrende işgal ettiği yer hakkında bir fikriniz vardır sanıyorum. Ancak bunu ne kadar tasavvur ederseniz edin, evren içinde ne kadar küçük olduğumuzu hayal edemezsiniz. Bunun tasavvuru zihin algısının ötesindedir. Evreni sonsuz olarak düşünüp filan söylemiyorum. ALGILARIMIZ DAHİLİNDEKİ bilinen evren boyutlarına göre bunu söylüyorum. Ki bu algılarımız içinde kalan evren sonlu ve ölümlü bir evrendir.

 

Bu evrende her şey nedenseldir. Fakat evrendeki küçüklüğümüz oranında, evrenin büyüklüğü nispetinde karmaşık bir nedensellik içindeyiz. Bunu şıp diye çözüvermemizi bekleyemezsiniz. Ki evreni de açılan bir tohum, gelişip solacak bir çiçek ve pörsüyüp yeni tohumlar verecek bir meyve, bu meyveyi bir ağacın meyvelerinden biri ve ağacı bir bahçedeki ağaçlardan biri olarak düşünürseniz nedenselliğin boyutları korkunç derecede genişler. Tanrı fikri sadece kapsanamaz ve kavranamaz nedensellik karşısında aklın teslim bayrağı çekmesidir.

 

Nedenselliği kimse inkar etmez. İsa'nın babasız doğduğunu söyleyen din bile buna Cebrail'in Meryem'e üflemesi gibi bir neden göstermiştir. Ancak din nedenselliği yaratıcının perdesi bahaneler olarak görür ve nedenlere önem atfetmeyi reddeder. Gerçek ise bundan hayal edemeyeceğimiz kadar fazla karmaşıktır ve her şey nedenselliktir, nedensellik her şeydir. Gerçek, erişilmez, kapsanamaz ve düşlenemezdir. Her kim ne düşlerse gerçek ondan farklıdır. Tıpkı tanrı inancı gibi değil mi?

 

Evet, peygamberler de dünyaya bir anlam yüklemeye çalışan zamanlarının entelektüelleriydi. Nedensellik üzerine kafa yormak ve anlam yüklemeye çalışmak her şekliyle entelektüel bir çabadır. Sadece o kadar... Bu çaba artarak sürüyor. Bu büyük insanlık serüveni içinde dinlerin bir dönem söyleyip geçtiklerinin hiç ama hiç bir önemi ve bağlayıcılığı yoktur, olamaz. Hele belli bir dönemde sona erdirilmiş açıklamaların hiç bir önemi yoktur, olamaz.

 

Çalışacağız. Kıyamet filan kopmayacak, anlamlı bir sondan söz edilmesine o kadar çok zaman var ki, bu düşünülecek bir şey bile değildir. Kıyamet diye bir kavramdan oturup ciddi ciddi bahsetmek bile gülünçtür, anlamsızdır. Ha, evrenin oluşumu ve sonu hakkında bilimsel hesaplamalar yaparsın, o ayrı. Ama kıyamet sohbeti kadar boş ve komik bir mevzu olamaz. Dinin en önemli sakıncası, böyle boş ve anlamsız konuları gündemde tutmasıdır. Ruh, cin, şeytan, melek, ifrit, zebani, büyü... Bu soyutluklarla örülmüş din düşüncesi insanı avutan en oyalayıcı oyuncak ve durdurucu uyuşturucudur.

 

Bilim bu tür şeylerle ilgilenmeyerek yoluna kararlılık ve olabildiğince hızla devam etmektedir...

Gönderi tarihi:
Sayın sarıgöl, konu varoluş sorunu değil, bilinçli bir tasarımcının dünyaya ne tür bir şekil verdiğinin veya verdiğini söylemesinin daha mantıklı olabileceği ve dinlerin sunduğu mevcut yapının bilinçli bir tasarım ürünü olarak kabul edilmek için mantıklı mı olduğuydu.

 

Çalışacağız. Kıyamet filan kopmayacak, anlamlı bir sondan söz edilmesine o kadar çok zaman var ki, bu düşünülecek bir şey bile değildir. Kıyamet diye bir kavramdan oturup ciddi ciddi bahsetmek bile gülünçtür, anlamsızdır. Ha, evrenin oluşumu ve sonu hakkında bilimsel hesaplamalar yaparsın, o ayrı. Ama kıyamet sohbeti kadar boş ve komik bir mevzu olamaz. Dinin en önemli sakıncası, böyle boş ve anlamsız konuları gündemde tutmasıdır. Ruh, cin, şeytan, melek, ifrit, zebani, büyü... Bu soyutluklarla örülmüş din düşüncesi insanı avutan en oyalayıcı oyuncak ve durdurucu uyuşturucudur.

 

Bilim bu tür şeylerle ilgilenmeyerek yoluna kararlılık ve olabildiğince hızla devam etmektedir...

bilinçli bir tasarımcı ademlerin havvaların yaratıcısı ile adamatörlerin havvatörlerin yapıcısı bu ikisi farklı mı yoksa bilinçaltında bu ikisini karşılaştırmamız mı bekleniyor belli belirsiz ...karar veremiyorum..o yüzden hangi açıdan eleştiri yapacağımı da bilemedim...

her ikisi de bir tutulmuş diyelim..o zaman fark çok açık...insanın yaratıcısı onu birilerine hizmetçi olması için yaratmadı..aksine tüm varlığı onun emrine verdi...herşeyi insan için yaratan, insanın da yaratılışını varoluşunu kendini bilmek olarak tanımladı...

robotların tanrısı ise robotları daha üstün varlıklara hizmetçi olarak üretiyor...sürümden kazanma aşkıyla...varoluşları tamamen ''duygusal''...karşılıksız bir yaprak bile kımıldamıyor....

herşeye madde gözüyle bakan bir beyin manada saklı görünmeyeni algılayamaz...algılayamayınca inkara kılıf mı lazım....dayat bilimi dinin alternatifiymiş gibi...bak keyfine....

robotların yeni sürümleri çıkmış.....bunların bilim yapanları da hatta kuran hatmi yapanları da olacak....tek farkımız kalbimiz olacak...ama o da kimilerince çoktan işe yaramaz bulunup çöpe atılmıştı bile...

insanın yeni sürümleri kalpsiz...robotların yeni sürümleri beyinli....ha gayret ortalarda bi yerde buluşacağız....

Gönderi tarihi:
Robot'u yaptın? tamam işkencesi nasıl oluyor yani robot acı duyuyormu "HİSLERİ" varmı hizmet ettiği İnsanlar onlar kim onları kim yaptı? ha o robotlardan her hangi biri ben kendiliğin den (TESADÜFEN) oluştum İnsanda kim diyebilirmi derse delili ne olur " LAFAZAN FELSEFE" mi bırak robotu İnsan denilen eşrefi mahluk tek bir aynısının tıpkısı bir "GÜL YAPRAĞI" yapsın yeter yapamaz ve böyle asparagas teoriler üretir.

 

Ben gülden vazgeçtim allah bir sinek yaratsında görelim.Öyle badavadan her şeye zaten allah yarattı diye sahiplenmek kolay.

Gönderi tarihi:
Ben gülden vazgeçtim allah bir sinek yaratsında görelim.Öyle badavadan her şeye zaten allah yarattı diye sahiplenmek kolay.

var olanlardan birtek hücreyi bile hiçbir insanın yaratmadığı ortada ama...

Gönderi tarihi:
hangi açıdan eleştiri yapacağımı da bilemedim...

 

4mevsim, tüm mesele metaforlardan gerçeğe bir yol olmadığı, varsa da bu yolun çok geçici, sadece bir iki adım soruna yaklaşıp biraz algı kolaylığı sağlamakla sınırlı bir araç olarak kullanılabileceği. Metafor hiç kullanılmasa daha iyi ama, biraz da esprili ve ilgi çekici bir anlatım için kullanılabilir ancak. Tüm amacım bunu göstermekti. Yoksa metafordan gerçeğe geçmek imkansızdır ve sakıncalıdır da.

 

Tamamen dinin temel yöntemi olan metafor (benzetim) yöntemi ile bir sonuç alınamayacağını, sadece sonu gelmez tartışmaların önünün açılacağını anlatmak istedim. Metafor üzerine tartışırsak "biz robot değiliz... hizmetçi yaratılmadık..." gibi bir çok eleştiri getirebilirsiniz. Bunlara da yeni benzetimlerle yanıt verilmeye çalışılır, her benzetim algıyı daha da çarpıtarak ortaya tam bir kavram kaosu çıkar.

 

Dinin temel yöntemi budur. Algı ötesi soyut ve muğlak kavramları metaforlarla somutlaştırıp zihinlere empoze etmek. Algı dahilindeki kavramlarla benzeştirerek benimsetmek. Bu bin şeytanın yapamayacağı bir zihin karışıklığına neden olan baş etkendir. Sonra da aklın ürettiği soruları yükle şeytana gitsin...

Gönderi tarihi:

Sayın demirefe.

Bana yanlız "AKLI" anlat ve soyutmu,somutmu onu yaz sonra evreni (şu anki algılarımıza göre) anlayan (algılayan) nedir onuda bir tarif et sonra yazışırız değilmi.

 

Ha, evrenin oluşumu ve sonu hakkında bilimsel hesaplamalar yaparsın, o ayrı. Ama kıyamet sohbeti kadar boş ve komik bir mevzu olamaz.

 

Nerden biliyorsunda bu kadar serbest yazıyorsun ha evrenin oluşumunu ve sonunun hesaplarını yapan bilimsellik? ne ile olur ve neden ayrı öyle ya bilimseliz ya kişisel inanma başka o kişinin sorunu fakat bir şey yazacağım veya yazdım illa benim yazdıklarım doğrudur demek sizin gibi bilimsel düşünceye inanan kişiye yakışırmı neyse...

Gönderi tarihi:

metaforlarda benzer bir ya da birkaç yön vardır...amaç bu yönleriyle konuya açıklık getirmektir....heyönüyle birebir eşlemek yanlıştır ...örneği yapan kişide muhatabın amacı algılamadığı düşüncesini uyandırır doğal olarak.....

aslında bu tarz anlatım algılamayı harekete geçirici olmasının yanında yerine göre tehlikeli bir silah haline de dönüşebilir...insanların kafasında bazı değer yargılarını yıkmak ahlak ilkelerini hiçe saymak için de bu güçlü bir metoddur...genç kızların zihinlerindeki namus kavramının ya da bir insanın ahlak dışı bir işe yönlendirilmesinde ahlak ilkelerinin metaforlarla yıkılması çok rastlanan bir durumdur...

bıçak gibidir....amaca hizmet eder...

sınıfta öğretmenin öğrencilere allah varsa şeker isteyin...veremez çünkü yok...benden isterseniz veririm çünkü varım..demesi de diğerleri kadar yıkıcı....

 

 

İbrahim Suresi

(24) Görmedin mi Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir.

Gönderi tarihi:
Ben gülden vazgeçtim allah bir sinek yaratsında görelim.Öyle badavadan her şeye zaten allah yarattı diye sahiplenmek kolay.

 

Aslında sorun burada siz gülden vaz geçtim diyorsunuz fakat sizin vaz geçmeniz bir şey ifade etmez ve bedavadanda değil tesadüfte hiç değil. :stuart:

 

Bakara-26- Muhakkak ki Allah bir sivri sineği, hatta daha üstününü misal getirmekten çekinmez. İman edenler bilirler ki, o şüphesiz haktır, Rabb'-lerındandır. Ama küfre saplananlar: "Allah böyle bir misal ile ne demek istedi?" derler. Allah onunla birçoklarını şaşırtır, yine onunla birçoklarını yola getirir. Onunla ancak o fasıkları şaşırtır.

 

Hac -73 “Ey insanlar! Size bir misal getirildi; şimdi onu dinleyin: Sizin Allah’tan başka, dua edip çağırdıklarınızın (Bâtıl ilahlarınızın) hepsi bir araya gelseler, bir sineği yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, onu da geri alamazlar. İsteyen de âciz, istenene de!”

 

Not. Acaba inanmayanlar neye sahipleniyorlar "SAHİDEN" delilleri ne????

Gönderi tarihi:
... peygamberler de dünyaya bir anlam yüklemeye çalışan zamanlarının entelektüelleriydi. Nedensellik üzerine kafa yormak ve anlam yüklemeye çalışmak her şekliyle entelektüel bir çabadır. Sadece o kadar... Bu çaba artarak sürüyor. Bu büyük insanlık serüveni içinde dinlerin bir dönem söyleyip geçtiklerinin hiç ama hiç bir önemi ve bağlayıcılığı yoktur, olamaz. Hele belli bir dönemde sona erdirilmiş açıklamaların hiç bir önemi yoktur, olamaz.

 

Hepsi bu...

 

:clover:

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
Evet, peygamberler de dünyaya bir anlam yüklemeye çalışan zamanlarının entelektüelleriydi. Nedensellik üzerine kafa yormak ve anlam yüklemeye çalışmak her şekliyle entelektüel bir çabadır. Sadece o kadar... Bu çaba artarak sürüyor. Bu büyük insanlık serüveni içinde dinlerin bir dönem söyleyip geçtiklerinin hiç ama hiç bir önemi ve bağlayıcılığı yoktur, olamaz. Hele belli bir dönemde sona erdirilmiş açıklamaların hiç bir önemi yoktur, olamaz.

 

 

Hepsi bu...

 

:clover:

 

Saygılar.

dünyaya deği hayata anlam yükleme çabası demek daha doğru olur....dünyayı algılamalar eldeki bilgilere göre elbette farklılaşabilir...uzaya evrene hücreye hatta kendimize bakışımız yeni keşiflerle açılım kazanabilir...bilimin fonksiyonu da budur zaten....

ya hayatın anlamı....fizik matematik fen bilimleri aklımı tatmin edecek...ama bunlar işin nasılını bana anlatacak hep....bu hayatı neden yaşadığımı ve varlığımla yokluğum arasındaki varoluş tercihini hangi gücün dilediğini hep bilmek isteyeceğim... var mı iddialı bir tezi olan ...

peygamber bilim adamı değildir....haber verendir...ama ötelerin haberlerini....ve müslüman gaybi olarak iman edendir...aklımızla bilebileceklerimiz konusunda zaten özgürüz....koşabiliriz her istikametteki derinliğe....engel yok...

dönüp dolaşacağımız yer kürkçü dükkanı...doğrular heryere serpiştirilmişse eğer farklı arayışlar gibi de görünse doğrunun peşinde olmak güzel...selamlar...

Gönderi tarihi:

Sayın sarıgöl; akıl bir çok yönden soyut bir kavramdır. Ama bazı somutluklar yükleyebiliriz. Nasıl Windows XP ya da Vista'nız soyut bir varlıksa, hacimsel ve kütlesel bir varlığı yoksa, ancak onun bir bilgisayara yüklenmesi bilgisayarın işlemcisinde lojik on-off durumlarının karmaşasından oluşan bir örüntü yaratıyorsa, bu örüntü belli bir işlem akışı sağlayıp bu akış monitörden grafikler biçiminde izleniyor, hoparlörden ses biçiminde duyuluyor ve belleklerde depolanabiliyorsa...

 

Beynimizin işlevi olan akıl da milyarlarca beyin hücresinin aralarında trilyonlarca sinaps bağlantısı ile kurdukları akıl almaz karmaşıklıkta bir örüntü ile somutlaşmaktadır. Bu sinapslar arasında hiç durmaksızın akan elektrik sinyallerinin yarattığı örüntü de değil sadece, sinapsların nöronlara bağlandığı bağlantı ve iletim noktalarında görev yapan sayısız kimyasal molekül de sinyal iletim şiddetini ayarlayarak karmaşayı üst düzeye çıkarıyorlar. İşte biz bu elektrokimyasal karmaşaya akıl, ruh, gönül, kalp, nefis, şeytan, ilham gibi bir sürü isim takıyoruz. Asıl soyut olanlar bunlardır. Ama akıl, bir ölçüde somuttur. Karşılığı olan elektrokimyasal bir örüntü vardır, çözememiş olsak bile. Çok kabaca beyin nöronlarımızdaki elektronik sinyaller akıl, kimyasal moleküller duygulardır diyebiliriz. Bilgisayarınızın işlemcisini de insan yapmıştır ama nasıl yapıldığını, nasıl yapılacağını bilen BİR İNSAN YOKTUR! Tuhaf mı geldi? Nasıl yok? "Biz yaptık dostum?" (Reklamı hatırladınız mı?)

 

Evet yoktur. İşlemci yapımı artık dev bir endüstrinin ürünüdür, kimse oturup işlemci yapamaz. Bilgisayarı bilgisayar tasarlamaktadır, kimse oturup Pentium5 i tasarlayamaz artık. Bu muazzam bir ekip işidir, ekibin en önemli unsuru bilgisayar yapan bilgisayarlardır. Onu ancak Pentium4 tasarlayabilir. Onu da Pentium3 tasarlamıştı. Bu tasarlama zincirini nereye kadar geriye götürebileceğimizi ve en başta nasıl bir tasarlayıcı güç olduğunu bilmiyoruz. Tüm çabamız önce tasarımı taklid edip yapay bilinci yaratmak. Sonra daha gerileri görmeyi başaracağımızı umuyoruz. Ancak nanoteknolojiyi başarmadıkça ve kuantum düzeye inmedikçe hiç bir şeyi başarmış olmayacağız. Bilim bugün tüm dikkatini bu hedeflere yoğunlaştırdı.

 

Evet 4 mevsim, aslında yine metafor yaptım değil mi? Beyni bilgisayara benzettim. Metaforlardan kurtuluş yok aslında. Zihinlerimiz hep benzetim yoluyla kavramaya şartlanmış. Bu işi ne kadar somuta getirebilirsek o kadar çözümleyeceğiz. Ne kadar soyuta götürürsek karmaşa o kadar artacak.

 

Gerçekten doğamızı ve doğayı dönüştürmeyi bir gün başaracak ve zihin yapımızı da, doğayı da yeniden tasarlayacak, en son "bizler vardık, buradaydık" mesajını ve varlığın kuantumsal bigi tohumunu geleceğe miras bırakabilecek miyiz? İnsan bilincinin tek ereği bu amaçtır!

 

"Yapay Zeka" da robot adamın işlemediği bir suç yüzünden yakalanıp imha edilmeye götürülürken söylediği son söz tüylerimi ürpertmiştir hep: "BEN VARDIM!"...

 

Bitirmiştim ama yine "Yapay Zeka"dan bir ayrıntı daha: Robotların imhası sırasında sıra inanılmaz derecede insana benzeyen çocuk robota gelince ortalığı sessizlik kaplar. Kimsenin insana bu kadar benzeyen bir robotun yok edilmesine gönlü razı değildir. İmhacı adam mikrofonu eline alarak bu çocuk robotun insan istismarının ve makineleşme endüstrisinin son ve en acımasız istismarı olduğunu söyleyerek İsa'nın ünlü "ilk taşı hiç günahı olmayan atsın" sözüne atfen "ilk taşı tüm duyguları insan olan atsın" çağrısı yapar. İnsanlar insani duygularını yenemeyerek, hem de insan olmayan bir makine karşısında, "o zavallı çocuğu rahat bırak ****!" diye ellerinde ne varsa adama atarlar. Yine teknoloji kazanmıştır, duygu yenilmiştir, hem de kendisine yenilmiştir...

Gönderi tarihi:

NOT: Bu filmin kritiğini sinema bölümünde yapmıştım. Nihai zaferi duyguların mı, yoksa yine teknolojinin mi kazandığını belirsiz, sizin yorumunuza bırakan inanlılmaz enfeslikte bir bilimkurgu başyapıtı. İzlemenizi hararetle tavsiye ederim.

Gönderi tarihi:

Sayın demirefe.

Akıl bir çok yönden soyut bir kavramdır dersiniz ve bazı somutluklar yükleyebilirsiniz diyorsunuz örnek olarakta Nasıl Windows XP ya da Vista'nız soyut bir varlıksa,Hacimsel ve kütlesel bir varlığı yoksa deyip onu bilgisayara yükleyip oradan Beyine geçip Beynimizin işlevi olan akıl da milyarlarca beyin hücresinin aralarında trilyonlarca sinaps bağlantısı ile kurdukları akıl almaz karmaşıklıkta bir örüntü ile somutlaşmaktadır dersiniz tamam o zaman şu sorulabilir İnsan beynine bu "AKLI" kim somutlaştırmıştır veya nasıl oluşmuştur.Kabaca beyin nöronları akıl möleküllerde duygulardır dersiniz o zamanda "BİLİNÇ" nedir sorulur haklı olarak.

Bigisayarın işlemcisini İnsan yapmıştır fakat nasıl yapılacağını veya nasıl yapıldığını bilen yoktur dersiniz demekki oda tesadüfen oluşmuş ve İnsanların hizmetine sunulmuş.Reklamı hatırlamadım tesadüf bu ya.

Gerisi teorik teferruat.

 

Not.

Bayağı bir uzatabilirdim ama gereksiz az söz çok anlatım.

Gönderi tarihi:

Sayın sarıgöl, bu soruyu soracağınızı bilerek peşin olarak yanıtlamıştım. Ayrıntılı sayılabilecek bir yanıt verdim orada ama özetle kısa bir yanıt istiyorsanız: "henüz bilmiyoruz."

 

Benim determinist olduğumu deklere ettiğimi ve bundan başka bir dekleremin olmadığına herhalde yorumlarımdan birinden birinde raslamışsınızdır. Determinizmde raslantı, tesadüf yoktur. Yorumlarımda determinist olduğumu okudunuzsa, okumuş olmanızın bir nedeni vardır. Okumadıysanız okumamış olmanızın da bir nedeni vardır. Ne tesadüfen okumuşsunuzdur, ne de tesadüfen okumamış olma durumunuz vardır. Her şey birbiri ile üç ilke ile bağlıdır: Nedensellik, gerekirlilik ve belirlenim. Merak ederseniz bilim felsefesi başlığında "bilimsel determinizm" konu başlığını açmıştım. Orada kısaca açıklamaya çalıştım. Ayrıca tüm iletilerimde determinizme vurgular ve atamalar yapıyorum. Tabii bir de felsefi determinizm var. Kader inancı olarak ilk biçimini alan ve bugün son şeklini alan determinizm bilimin felsefesi olmuştur. Bilim ile felsefeyi birleştirmek değildir bu. Birleştirilemezler çünkü, ayrı alanlardır. Ama her şeyden her şeye bir yol olduğu gibi, her şeyin de bir felsefesi vardır. Dinin de olduğu ve bilimle birleştirilemeyeceği gibi.

 

FDB üçlüsü derim bunlara. Aynı takımın oyuncularıdır, karşı takımlar değillerdir. Hepsinin amacı varlığa bir yorum getirmektir. Determinizm son şekliyle bilim ve felsefe arasındaki köprüdür. Kader din ile felsefe arasındaki köprüdür, akıllı tasarım iddiası bilimle din arasında kurulmak istenen köprüdür. Bu tür düşünsel geçişler vardır ve var edilmeye çalışılır. Akıllı tasarımın henüz çok kabul gördüğü söylenemez, hayali bir köprü olduğu iddiası daha yaygındır. Tartışmalı olduğu için altını çizdim.

 

Kişisel görüşüm mü? Böyle bir köprüyü kabul etmek için çok erken diyorum. Köprüyü kullanmayı ise düşünmem, sağlam köprü değil. Bilim tarafında kalmayı yeğliyorum. Bu köprü kurulsa bile köprünün atılması gerektiğini düşünenler de var, illa bu köprüyü kuralım diyenler de var.

 

Yine kişisel görüşüm: Köprü alanları birleştirmez, sadece bağlar, bunu unutmayalım bir. İkincisi bunlar sonuçta sanal ve düşünsel köprüler. Bunu da unutmayalım. Üçüncüsü: Köprüyü bırak, dine ambargo uygulayıp aç bırakarak yok edelim diyen de var bu tarafta. Bilemiyorum. Zaten bu yüzden en tartışmalı konu bu. Bilimde felsefede yazıyoruz, tık yok. Dinde yazıyoruz yurraa durumu yaşanıyor.

 

Selamlar...

Gönderi tarihi:
Sayın demirefe.

Akıl bir çok yönden soyut bir kavramdır dersiniz ve bazı somutluklar yükleyebilirsiniz diyorsunuz örnek olarakta Nasıl Windows XP ya da Vista'nız soyut bir varlıksa,Hacimsel ve kütlesel bir varlığı yoksa deyip onu bilgisayara yükleyip oradan Beyine geçip Beynimizin işlevi olan akıl da milyarlarca beyin hücresinin aralarında trilyonlarca sinaps bağlantısı ile kurdukları akıl almaz karmaşıklıkta bir örüntü ile somutlaşmaktadır dersiniz tamam o zaman şu sorulabilir İnsan beynine bu "AKLI" kim somutlaştırmıştır veya nasıl oluşmuştur.Kabaca beyin nöronları akıl möleküllerde duygulardır dersiniz o zamanda "BİLİNÇ" nedir sorulur haklı olarak.

Bigisayarın işlemcisini İnsan yapmıştır fakat nasıl yapılacağını veya nasıl yapıldığını bilen yoktur dersiniz demekki oda tesadüfen oluşmuş ve İnsanların hizmetine sunulmuş.Reklamı hatırlamadım tesadüf bu ya.

Gerisi teorik teferruat.

 

Not.

Bayağı bir uzatabilirdim ama gereksiz az söz çok anlatım.

 

Demirefe gözden kaçırmış olmalı sorularınızı. Ben cevaplayım. Düşünce, Akıl, Bilinç bunlar beynin sinaps bağlarının bi ürünüdür. Bunu sizde ifade etmişsiniz zaten ama kavrayamamışsınız. İlla metafizik bi kaynak aradığınız için görmezden gelmişsiniz. Evrim beyinde en ilkel yapısından en yüzeydeki yapısına doğru gider. Yani içten dışa doğru gelişir. Beynin sinirsel tepkimeleri en ilkel hareketlerdir, refleksler, elinizin ayağınızın istemsiz hareketleri vs. Sonra bilinç evrilmiş beyinde. Bilinç altı vs. Bakın bunu çok basit bi deney ispat eder. Hiç eter ile bayıltıldınız mı yada narkozla? Beynin ilk tepkisi bilinci yitirmek olur. Çünkü Bilinç beynin en son ve en son olduğu için en dayanıksız yapısıdır, en dıştadır. Önce insanın bilinci kapanır. Sonra beş duyumuzu hislerimizi kaybederiz hiç bi şey hissetmeyiz, duymayız, görmeyiz. Bu bilincin yitimi ile aynı anda olur hemen hemen, çünkü eter yada narkoz maddedir ve madde maddeye tesir edip hepsini devre dışı bırakmıştır. Daha sonra kollarınız ve bacaklarınız vücudunuz kasılmaya tepkiler vermeye başlar bundan sizin haberiniz bile olmaz ama çok şiddetli çırpınmalar bile yaparsınız. İşte bu beynin ilkel ve en önce oluştuğu için en dayanıklı ve bu yüzden en son devre dışı kalan mekanizmasıdır. Bilirsiniz bilinci olmayan organizmaların hareketleri salınımlarıda böyledir, gelişigüzeldir.

 

İnsan bilincinin metafizik bi kimse tarafından verilmediği ortada. Öyle olsaydı o bilincin yitimi diye bişeyin olmaması gerekirdi. Hemde eter gibi tanrıya nisbeten uyduruk bi maddeyle. Tanrı vergisi bişey uyduruk bi maddeyle yok edilebiliyosa vay halimize. Tabi sizin Bilinçi Ruh dediğiniz o metafizik tanrısal şey olduğunu düşündüğünüzü sandığım için böyle diyorum. Çok önemlidir di mi bilinç? Herşeyi onunla yaparsınız. Bilinç yada size göre Ruh insanı hayatta tutar di mi? Tanrıyı bilinç ile düşünerek bulursunuz ona ulaşırsınız.. İnsanın bedeninin en zayıf ve en basit ürünüdür aslında bilinç. Sadece beynin o nörolojik bağlarının basit bi ürünü. Ona önem vermemizin tek nedeni yaşamın farkına varmamıza neden olmasıdır. Seks yaparken ondan zevk aldığımızı farkettirebildiği, sevdiğimizde bunun hoşumuza gittiğini farkettirebildiği, sanat gibi yönelmeler sağlayabildiği için. Oysa koskoca doğaya zarar vermekten başka bi işe yaramıyor doğa açısından. Doğanın kendi bilinci olsaydı insan bilincini anında yok ederdi çünkü demirefenin dediği gibi biz bir virüsüs.

Gönderi tarihi:

Beldegah, katkı için teşekkürler. Narkoz örneğine başka eklemeler de yapabiliriz. Serotonin depresyonu gidererek insana kendini mutlu hissettirir. Bazı halisünajen maddeler basbayağı uyanıkken insana hayal gördürür. Hani "kimyam bozuldu" denir ya, bu tamamen bahsettiğim beyin kimyasıdır. Kana karışan tüm hormonlar beyin nöronlarının algısını değiştirir. Dolayısıyla kimyasal maddelerle duygulandığımız kesinlikle doğrudur.

 

Bildiğimiz bu. Ancak henüz yapamadığımız, beyni bir bilgiişlem makinesiyle entegre edip iki yönlü bilgi aktarımı sağlamak, düşünceyi makineye aktarmak, ötesinde düşünen makine, yani yapay bilinç yaratmak.

 

Ayrıca beldegah, bahsettiğin beyin tabakalarının evrimsel gelişimi kanıtlanmıştır. En derindeki çekirdek beynimiz bir timsahınkinin aynısıdır ve en ilkel dürtülerimizi yönetir.

 

Özetle insanlık olarak henüz oyuncağımızı duvara çarptık, saçılan parçaları inceliyoruz. Büyüyüp oyuncak ve oyuncakların gerçeğini yapmamıza epey zaman var. Olsun, vaktimiz de var. "Kıyametten bana ne ben öldükten sonra" diyebiliyorsak, "teknoloji bin yıl sonra uçmuş, bana ne faydası var?" da dememeliyiz. "Ben" diye konuşmanın anlamı olmadığının hepimiz farkındayız. Önemli olanın "biz" olduğunu herkes kavrar...

Gönderi tarihi:

Sayın demirefe.

Kısaca verdiğiniz yanıt "henüz bilmiyoruz" aslında İnsanların ne kadar şey öğrenirlerse henüz bilmedikleri öğrendiklerinden fazladır bu böylece devam edeceğidir.

Determinist felsefede "tesadüf" yoktur determinizm doğa yasalarının evrensel, değişmez ve düzenli olduğunu ileri sürer,İnsan davranışları ve eylemleri değişmez ilkelere veya yasalara bağlı olduğu gibi aynı zamanda zorunludur. Öyleyse insan özgürlüğünden, insanın özgür iradesinden ve özgür seçiminden de sozedilemez.Şimdi "AKLIMA" şu geldi madem "özgür irade yoktur İnsanda" salla gitsin mantığı

egemen olması gerekmezmi neden deterministler "YAPAY ZEKA" ile ilgileniyor her şey belirli bir "nedene" bağlı olduğundan

zaten olan olacak bu "DETERMİNİST KADER" olmuyormu aslında Evren ile olan "KAİNATTA TESADÜFE TESADÜF EDİLMEZ" sözü doğru fakat devreye İnsan girdimi determinist felsefe "DOGMA VE ÇIKMAZDA OLDUĞU BELLİ OLUYOR"

sebebide İnsanın özgür iradesi ve "BİLİNCİ" vardır bu itibarla sizin yazdığınız gibi

(Yine kişisel görüşüm: Köprü alanları birleştirmez, sadece bağlar, bunu unutmayalım bir. İkincisi bunlar sonuçta sanal ve düşünsel köprüler. Bunu da unutmayalım.)

demek istediğim İnsan düşünce üreten iradeli ve bilinç sahibi olduğundan determinist felsefeye uymaz ve teorik masalda sürer gider.

Selamlar...

Gönderi tarihi:

Determinizmin özgür iradeyi dışladığı eleştirisini bir kişiden de duymasam dişimi kıracam! Hemen ilk elde hazır eleştiri ilk budur.

 

Böyle bir şey kesinlikle yoktur. Hele modern kaos kuramının katılımıyla determinizm özgür iradeyi pırıl pırıl parlatmış, hiç olmadığı kadar yüceltmiştir.

 

Kaos kuramının başlangıçta determinizmi yıkacağı zannedildi. Çünkü üç ayağından biri olan belirlenimciliğe onulmaz görünen bir darbe vuruyor ve sacayağın biri gitti mi determinizm ciddi bir yıkılma tehdidi ile karşı karşıya görünüyordu.

 

Ancak modern kaos kuramcıları bu ilkeyi determinizme eklemleyip onun ciddi bir argümanı yaptılar ve bu eleştiriden determinizm güçlenerek çıktı. Aynı şey kuantum konusunda da oldu. Heisenberg'in belirsizlik ilkesinin determinizmin tozunu attığı ve determinizmin öldüğü ilan edildi. Einstein'in bu ağır saldırı karşısında determinizmi savunmak için "tanrı zar atmaz" deyip kuantumu reddetmesi, bu büyük bilimci bile determinizmi savunmak için bilimsel bir teoriye karşı tanrıya sığınmak zorunda kaldıysa, bu determinizmin ölümünün kesin ilanıdır dendi.

 

Ancak yakın zamanda yayınlanan bir çok makale kuantumun determinizmi ihlal ettiğinin kanıtlanamadığını savunuyor. Kuantum geleceğin bilimidir ve bence tıpkı kaos gibi determinizmin bir kez daha ve bu kez kesin zaferini ilan edecektir.

 

Eğer kuantum, determinizmin geçerli olmadığı bir minik partikül bile bulursa, bu tüm evreni sarsacak müthiş bir keşif olur. Keşke bulsun, ben determinizmin ruhuna elfatiha okurum, valla samimiyim okurum. Böyle önemli bir keşif olsun yeter ki, determinizm elinin kiri, lafı mı olur? Yani determinizm dogma değildir...

  • 1 ay sonra...
Gönderi tarihi:

Demirefe, size doktor ne yerse yesin demiş artık. Bu bölümde birkaç yazını okudum da, gerçekten komik valla. Dini konular bölümüne yazacaklarını, Havadan Sudan konular bölümüne yazarsan daha isabetli olur. Gözünüzün önünde bunca yaratılımış düzen mevcut iken ve siz bunların milyonda birini bile yaratcak bilgiye, güce sahip değilken, nasıl olurda böylesine karmaşık bir oluşumu ve felsefeyi 5 yaşındaki bir çocuğun yahal dünyasından çıkma örneklerle açıklamaya çalışırsınız? Gülünç doğrusu...

 

Amacım sizi engellemek değil, hatta daha çok yazın. Bu yazımı inşAllah okursunuz da, sizin için kamçılayıcı bir güç olur. Bizde en yakın takipçiniz olacağız bu forumda. Bedava eğlence her yerde yok, malumunuz... :lol:

 

Saygılarımla,

Gönderi tarihi:
Hac -73 “Ey insanlar! Size bir misal getirildi; şimdi onu dinleyin: Sizin Allah’tan başka, dua edip çağırdıklarınızın (Bâtıl ilahlarınızın) hepsi bir araya gelseler, bir sineği yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, onu da geri alamazlar. İsteyen de âciz, istenene de!”

[/b]

sanki allah diğer tanrıları kabullenmişte ben onlardan daha yetenekliyim demek istemiş gibi :)

Gönderi tarihi:
Bedava eğlence her yerde yok, malumunuz... :lol:

 

Var. Kur'an-ı Kerim mesela. Çok eğlendirici ayetler var. Bu konuda en favori surem, Ahzab suresidir. Özellikle de 53. ayet (bunu her okuyuşumda gülerim)...deneyin daha çok eğleneceksiniz.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.