Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

valla 150 likler konusu biraz karışık. "Devrim kendi çocuklarını yer" yasası kısmende olsa biraz işledi oradada. Liste istisnaları hariç şüphesizki hainlerle dolu. Yani ihanetin son haddine oynayan hainlerle.

 

 

Ancak , ben Ethem bey ve arkadaşlarının hain olduğuna hiç inanmadım, hala inanmıyorum.

Gönderi tarihi:

ben açıkçası türban olmalımı olmamalımı tartışmasından sıkıldım.

 

insanların özgürlük adına yaşama alanlarının genişliğini savundum hep,

 

ve bu yüzden türban örtünmesi açısından insanların serbest olması düşüncem gibiydi. çünkü örtünme kavramı bu toprakların ve bizim ayırıcı özelliğimiz gibiydi. yani milli bir meseleydi.

 

BATILILIK karşısında DOĞULULUK avrupalılık karşısında asyalılık fikrinin tezahürü gibi algılıyorduk.

 

fakat Türban örtebilmenin yolu ordunun kısıtlanması fikri ile buluşturdu insanları, orduyu ise kısıtlayabilmek için üstün bir güç arandı ve avrupa birliğ fikri başlangıçta karşı olmasına rağmen milli görüşün yeni talebelerince benimsendi. ve bunun için yani avrupa yolunda elde ne varsa sarfedilmeye başlandı

 

SONUÇ türbanı örtebilmek uğruna ulusal gücümüzü (ORDU) uluslararası güçle sınırlamaya kalkıyoruz, üniter devletin canına okuyoruz. türban örtebilme bireysel özgürlüğünü elde etmek için toplumsal özgürlüğümüzü ipotek altına yatırıyoruz.

Gönderi tarihi:
valla 150 likler konusu biraz karışık. "Devrim kendi çocuklarını yer" yasası kısmende olsa biraz işledi oradada. Liste istisnaları hariç şüphesizki hainlerle dolu. Yani ihanetin son haddine oynayan hainlerle.

 

Ancak , ben Ethem bey ve arkadaşlarının hain olduğuna hiç inanmadım, hala inanmıyorum.

Şöyle birşey var;

150likler gerçekten hainlerle dolu gerçekten...

Ha istisnalar ve geçiştirmelerde olabilir...

 

Mesela Zabıt Ceridelerindeki tartışmalara bakıyoruz,

Bir takım insanlar tamam Milli Mücadele karşıtı çalışmış ama normalde kullanılan ve yönetilen, yani tek başına kaldığında ya da o günlerden sonra artık bir çaba gösteremeyecek halde olan insanlar ve 150liklere alınmış...

Ama o gün bile Türkiye'de kalarak bir çok faaliyete devam edebilecek birçok kişi alınmamış...

Ve bu kimselerin seçimi gelişigüzel yapılıyor neredeyse, alelacele...

 

Çerkes Ethem'in düşüncesi ne kadar vatan hainliğine sığar bilemem...

Mustaf Kemal nasıl ki Ankara'da kendi silah arkadaşları ile birlikte bir Hükümet kurduysa,

Onunda Batı cephesinde buna niyetlendiği açık diye düşünüyorum...

Ve hatta Lozan Konferansına giden İsmet Paşa'ya falan kardeşiyle birlikte suikast düzenleyeceği haberi bile geliyor, Mustafa Kemal bu haberi İsmet Paşa'ya iletiyor.

 

Yani karışık olduğu kesin...

Gönderi tarihi:
Humeyni Amerikan mangasını kovdu diyorsunuz, bunun doğrusu şu Amerika destekli Şah'ın yönetiminden duyulan halk rahatsızlığını kullanan Humeyni Amerikanın gizli desteğiyle İran'da iktidar oldu... Ve İran halkını emperyalizmin kollarına tam manasıyla teslim etti, çünkü emperyalizm böyle düşmanla beslenir...

 

Humeyni'nin Amerikanın gizli desteği ile iktidar olduğu gibi bir sav biraz fazla komplo teoriciliği olabilir ancak. Sovyetler'in desteği olabilir, Fransa'nın desteği olabilir. Ancak ABD desteği?

 

Humeyni'nin ABD'den gizli veya açık destek gördüğüne dair ben bugüne kadar hiçbir veri veya bilgi duymadım. Konumlanış ve soğuk savaşın son raundunun yaşandığı konjonktür düşünülce de böyle bir şey imkansız.

 

Humeyni ABD karşıtı mıdır? Evet öyledir. ABD'nin düşmanı mıydı? Evet öyleydi. İktidara geldikten sonra ABD ve müttefiklerini sıkıştıracak hamleler yaptı mı? Evet yaptı. Bazen baya zorladı. ABD ve müttefikleri Irak'ı saldılar onun üstüne.

 

Bu, O'nu ve rejimini iyi mi yapar tek başına? Hayır yapmaz. Humeyni ve rejimi, ister ABD'nin dostu olsun, ister düşmanı bir dini diktatörlüktür, 82 yılından itibaren yaptıkları vahşettir, katliamdır.

 

Humeyni Amerikan yanlısı şahı kovdu tespiti bir kere eksik. Bunu tek başına Humeyni yapmadı. İran devrimi çok renkli ve geniş cepheli bir devrimdi. Medreselerde camilerde fetvalarla halkı şaha karşı isyana çağıran mollalar, tarikatlar bünyesinde (şii tarikatlar İran'da devlet gibi örgütlenir) şah karşıtı silahlı ve sivil klikler oluşturan Ayetullahlar. Şah'ın ordusunun kamplarını basıp, ele geçirdikleri silahları ayaklanma için halka dağıtan Peykar, Halkın Fedaileri gibi silahlı sol örgütler. Milyonlarca işçinin katıldığı grevler düzenleyerek, İran'dan petrol çıkışını son yılda yarı yarıya düşüren ve şahın batılı ülkeler nezdindeki gücünü azaltan İran Komünist Partisi Tudeh, liberal aydınlar, Samed Behrengi'nin savak tarafından kaçırılıp öldürülmesiyle, Şah rejiminde kendilerini güvende hissetmeyen entelijans. Tümünün katıldığı ve etkilerinde olan kitleleriyle destek verdikleri bir devrimdir. ABD açısından Sovyetler'e komşu bir ülkede böyle bir cepheye destek vermek en iyi ihtimalle kendi kalesine gol atmaktır.

 

Devrimden sonrada Humeyni tek başına iktidar olmadı. Humeyni'nin ülkedeki prestiji dini yetkisi ve makamı değildi tek başına. İran'daki tüm şah karşıtı devrimci gruplar, Humeyni'yi kendilerinin dünyadaki temsilcisi gibi görüyorlardı. Hergün dünya basını İran'daki durumla ilgili Fransa'da Humeyni'nin evinin önünde bir açıklama yapar mı diye nöbet tutuyordu. Zira Humeyni o zamanlar. 82'den sonra yaptıklarının tam aksini söylüyordu.

 

Bir cephe hükümeti kuruldu ve Bazargan başına geçirildi. Ondan sonra Humeyni planını devreye soktu. Ve İran Devrimi'nin sadece bir kanadını oluşturan Humeyniciler kendilerinden olmayan bütün siyasi yapılara karşı saldırıya geçtiler, büyük katliamlar yaptılar. Savaşı fırsat bilerek parça parça kendilerinden olmayanları yok ettiler. Ve İran Devrimini bir diktatörlüğe çevirdiler.

Gönderi tarihi:

Şöyle birşey var;

150likler gerçekten hainlerle dolu gerçekten...

Ha istisnalar ve geçiştirmelerde olabilir...

 

Mesela Zabıt Ceridelerindeki tartışmalara bakıyoruz,

Bir takım insanlar tamam Milli Mücadele karşıtı çalışmış ama normalde kullanılan ve yönetilen, yani tek başına kaldığında ya da o günlerden sonra artık bir çaba gösteremeyecek halde olan insanlar ve 150liklere alınmış...

Ama o gün bile Türkiye'de kalarak bir çok faaliyete devam edebilecek birçok kişi alınmamış...

Ve bu kimselerin seçimi gelişigüzel yapılıyor neredeyse, alelacele...

 

Çerkes Ethem'in düşüncesi ne kadar vatan hainliğine sığar bilemem...

Mustaf Kemal nasıl ki Ankara'da kendi silah arkadaşları ile birlikte bir Hükümet kurduysa,

Onunda Batı cephesinde buna niyetlendiği açık diye düşünüyorum...

Ve hatta Lozan Konferansına giden İsmet Paşa'ya falan kardeşiyle birlikte suikast düzenleyeceği haberi bile geliyor, Mustafa Kemal bu haberi İsmet Paşa'ya iletiyor.

 

Yani karışık olduğu kesin...

 

şimdi tengerin, Ethem Bey'in , Atatürk'le arasında hiçbir çatışma ve siyasi tezatlık oluşmamıştır. Atatürk'ün etrafında üç klik vardır. Üçününde Atatürk'le bir çatışmaları veya düşmanlıkları yoktur. Ancak birbirleriyle vardır. Üçünün birden.İsmet Paşa ve Celal Bayar'ın başını çektiği Eski İttihatçılar, Ethem Bey ve topal osman'ın başını çektiği eski teşkilat-ı mahsusacılar, ve Kazım Karabekir, Rauf Orbay gibi Cumhuriyet konusunda fikirleri net olmayanlar.

 

İlk olarak Ethem Bey , ardından Topal Osman tasfiye edilmiş. En sonundada Kazım Karabekir ve Rauf Orbay. Kazanan? İsmet Paşa.

 

"devrim kendi çocuklarını yer" yasasını bu yüzden hatırlattım. Bunlar dünyada görülen hemen hemen bütün devrimlerde yaşanmıştır.

 

Ethem Bey ve İsmet İnönü arasındaki mücadele gerçekten ikisinin arasındadır. Sadece kişiler olarak değil. Klikler olarak. Atatürk İsmet Paşa ve Ethem Bey arasındaki mücadeleyi uzun süre engellemeye ve ertelemeye çalışmış. Ancak , Kazım Karabekir ve kliğininde Ethem Bey'e karşı İsmet İnönü'yü desteklemesiyle Ethem Bey çemberin dışında kalmıştır.

 

Yani mesele Atatürk'ün kadrosunu oluşturan ekibin, kendi aralarında Atatürk'ün dahil olmadığı bir mücadeleye girişmeleri meselesidir.

 

Bu onu hain yapar mı? İhanet başka bir şeydir.

 

Ne o hainler listesine eklenirken, ne de bugün, hiçbir kemalist Ethem Bey'in hain olduğunu net ve kendin emin bir şekilde söylememiştir.

 

Birde birşeye dikkat edelim. Atatürk Çerkes Ethem hakkında hiç konuşmamıştır. İstiklal Mahkemelerinde gıyabında yargılanmış ve hain ilan edilmiş, 150 likler listesine girmiş. Ancak Atatürk tarafından kendisi hakkında ne hain nede ona benzer bir ifade ölene kadar sarfedilmemiştir. Bu oldukça manidardır. Af çıktıktan sonra ülkeye tekrar dönmesi için davet edilmiş "yalnız suçlular affedilmeyi kabul ederek" diyerek dönmemiştir.

 

Not: Halide Edip Adıvar'ın Ethem Bey'i anlattığı anılarında dediği gibi. "O'nun hain ilan edilmesi için uğraşanların bile içine sinmedi netice"

 

Yani, 85 yıldır kimse çıkıp gönül rahatılığıyla Ethem Bey haindi demedi.

Gönderi tarihi:

Cyrano, İsmet Paşa ile Çerkes Ethem'in görüş ayrılıkları hangi noktalardaydı, öğrenmek ve görüşünü almak için soruyorum. Yani amaçları ve yöntemleri arasında onları çatışmaya götüren ne gibi farklılıklar vardı? Atatürk Garp cephesi komutanlığına İsmet Paşa'yı layık gördüğüne, yani tercihini yaptığına göre bu mücadeleye Atatürk'ün dahil olmadığını söyleyebilir miyiz?

 

Bir sorum da şu: Ne kadar görüş ayrılığı olursa olsun, Çerkes Ethem'in Kuvayı milliye güçleriyle çatışması doğru mudur? Yani aynı amacı taşıyan güçler görüş ayrılğı ne düzeyde olursa olsun çatışmaya kadar götürmeli midirler? Komutan İsmet Paşa olmuşsa görüş ayrılığı bitmiş ve onunla birlikte hareket edilmesi gerekmez mi? Devrm sonrası devrim çocuklarını yer, o ayrı. Ama Ethem'in çatışması daha mücadele kazanılmadandı, öyle değil mi?

 

Merak ettiğim son bir şey daha var. İsmet Paşa'nın İnönü muharabelerinde nasıl bir taktik yürüttüğü, nasıl manevralar yaptığı, neler söylediği, ne emirler verdiği hakkında neden hiç bilgi aktarılmaz? İsmet Paşa bu muharebeleri nasıl yürüttü? Bu konuda hiç anı, anekdot, vecizeleşmiş söz gibi şeyler var mıdır?

 

Uzun uzadıya bilgi verme zahmetine girmeni istemeye hakkım yok, kısa bilgi ve düşüncelerini aktarabilirsen sevinirim...

Gönderi tarihi:

Türbanlı öğrenci, Humeyni’yi Atatürk’e niye tercih eder!

 

 

İki türbanlı öğrencinin televizyon ekra-nında söylediği, "Atatürk’ü sevmiyorum. Humeyni’yi seviyorum" sözünü nasıl değerlendirmeliyiz? Sünni türbanlı öğrenci, Şii İmam Humeyni’yi neden sever? İslam Devrimi, İranlı kadınlara ne gibi "haklar" getirdi? Gelenekçi/muhafazakár ideolojilerin kadınlara dayattığı rol modeli konuşup tartışmanın zamanı gelmedi mi?

 

HER Müslüman’ın bildiği gerçektir:

 

Hz. Muhammed’in ölümünden sonra halifelik meselesinden çıkan çatışmalar ortaya iki güçlü mezhebi çıkardı: Şii-Sünni.

 

Emeviler döneminde veraset yoluyla belirlenen halifelik, Abbasiler döneminde sembolik bir makama dönüştürüldü.

 

Sünni gelenek, halifelik makamına sembolik değerler yükleyip dünyevi siyasal otoritenin etki alanını genişletti.

 

Şii gelenek ise bunun tam tersi yolda gelişti; azınlık olmanın getirdiği bilinçle, siyasal, dinsel, sosyal ve ilahi olanı birleştirmeyi amaçlayan bir doktrin geliştirdi. Halifelik kavramı karşısına "imam" kavramını çıkardı. "İmam" cemaatin siyasal ve dinsel lideri olduğu kadar manevi konularda da en üst makamı oldu.

 

Şii doktrinine göre, imam doğrudan peygamber soyundan gelen kişiydi. İmamın otoritesi, bireyin günlük yaşamından manevi dünyasına kadar tüm sorunlarda "yol gösterici" olmaya kadar giden geniş bir alanı kapsıyordu.

 

Yani; siyasal liderlik yanında, İslam hukukunu en iyi bilen kişi olarak yorum yapma otoritesi de vardı.

 

İlahi ve teorik olarak gerçek otoritenin tek ve meşru temsilcisiydi. Yanılmazdı. "Doğru İslam’ın" kavranması konusunda bir tür bilgi tekeline sahipti. Vs.

 

Humeyni İran’ı

 

Humeyni bir "imam"dı.

 

Allah tarafından gönderilen ilahi yasaların mutlak, ebedi doğrunun ve toplumsal düzenin kuralları olduğunu söyledi hep.

 

İnsanın mutluluğunun ancak toplumun bu kurallara uygun biçimde düzenlenmesiyle mümkün olacağını vurguladı sürekli.

 

Peki, böyle bir toplum nasıl yönetilmeliydi?

 

Humeyni’ye göre monarşi, İslam’a aykırıydı. Doğru yönetim "velayet-i fıkh"a dayalı bir İslam devletiydi. Bu devletin anayasası şeriattı. Yani insanın yaptığı değil Allah’ın kelamı ve Peygamber’in sünneti temel yasalar olmalıydı.

 

Egemenlik kayıtsız şartsız milletin değil; şeriatındı.

 

Bu nedenle İslami devletin yasama organı yasa yapmazdı; sadece bir danışma ve düzenleme organıydı. (Bazı çevrelerin, Türkiye’deki hukuk kurumuyla neden sürekli tartıştıklarını da bu çerçevede değerlendirilebilir miyiz? Ya da bazı hukuki kararlarda dini ulemanın görüşünün alınmasını isteyen anlayışı da yine bu çerçevede yorumlamak gerekir mi? Geçelim...)

 

Humeyni rejiminde "yürütme" yetkisi kime ait olacaktı?

 

Yanıtı basitti: Toplumun hem manevi, hem dini, hem de siyasal lideri olan Humeyni’ye.

 

Kuşkusuz Humeyni’nin önerdiği düzen bir "cumhuriyet"ti. İdari işlerle ilgilenen görevliler ve danışma görevi yapan "yasama" organı bir seçimle belirleniyordu. Fakat bu düzen hiçbir zaman "demokrasi" olamazdı. Çünkü insan ürünü yasaya değil mutlak ilahi yasaya uymak zorunluluğu vardı. Uzatmadan soralım:

 

Laik Türkiye’de yaşayan Sünni türbanlı bir öğrenci, Şii İmam Humeyni’yi neden sever?

 

Sorunun yanıtından önce, Humeyni İran’ında kadının yerini de analiz etmeye çalışalım.

 

Cinsiyet ayrımcılığı

 

İslam Devrimi öncesinde sokak gösterilerinde kadınlar en öndeydi.

 

Devrimden önce, siyasal gösterilere katılan kadınların, erkeklerle eşitliği ve katkılarının önemi üzerine kurgulanan İslamcı söylem, devrimden sonra siyasal iktidarı ele geçirir geçirmez kadının evcilleştirilmesi ve dindarlaştırılmasına dayalı özgün bir cinsiyet ayrımcılığının kurumsallaşmasına yöneldi.

 

Bütün gelenekçi/muhafazakár ideolojiler gibi İslam Devrimi’nde de kadın; siyasette, iş hayatında veya başka herhangi bir alandaki kadın değil, sadece ve sadece ailede kadındı.

 

Kuşkusuz tüm bunların altında kadına yönelik güvensizlik vardı.

 

Bunun en çarpıcı örneği, ceza yasası Kısas’ta yer almaktaydı. 1981’de meclisten geçerek yasalaşan Kısas, ilk İslam toplumlarının cezalandırma anlayışını yansıtıyordu. Yani, şeriata dayalı, esas olarak öldürme, cinsel suçlar ve içki içmek gibi kamu düzenini tehdit eden eylemleri cezalandırma, öç alma anlamına gelmekteydi. Kısas, kadını ikincil insan konumuna getiriyordu.

 

Örneğin:

 

Kısas’ta öncelikle taammüden işlenen cinayetlerde kadınlar şahit olarak kabul edilmiyordu.

 

Ve daha acısı:

 

Kısas’a göre, Müslüman bir kadını öldüren Müslüman bir erkeğin kısas ile cezalandırılabilmesi için, öldürülen kadının yakınlarının cezanın infaz edilebilmesi için ödemesi gereken kan parası, bir erkek için ödenmesi gerekenin yarısı kadardı! Yani kadının yaşamının değeri erkeğinkinin ancak yarısına eşitti.

 

Kadınlara yönelik ayrımcılığın çarpıcı bir başka örneği ise, zina halinde kocası tarafından görülen bir kadının yine kocası tarafından öldürülmesi halinde katilin cezalandırılmamasıydı!

 

İslam Devrimi kadınlara bazı "haklar" da getirdi kuşkusuz!:

 

Çokeşliliği ortadan kaldırmadı. Evlilik yaşı 18’den 13’e düşürüldü.

 

Okullarda kız ve erkeklerin ayrı sınıflarda ve mümkünse ayrı binalarda öğrenim görmeleri şartı getirildi. Ders araç ve gereçleri ile ders kitapları kız ve erkekler için ayrı ayrı düzenlendi. Erkek öğretmenlerin kız öğrencilere ders vermesi engellendi.

 

Bazı meslekler kadınlara yasaklandı; yargıçlık gibi...

 

Tüm bunların amacı, kadının geleneksel analık-eşlik rolünü pekiştirerek, toplumsal hayattan elini eteğinin çekmesinin istenmesiydi.

 

Velev ki simge

 

Kara çarşaf, İslam Devrimi’nden önce Şah despotizmine karşı tepkinin sembolüydü. Bu nedenle sadece İslamcıların değil her siyasal görüşten kadının giydiği bir giysiydi. Kadınların çoğu devrimden sonra, artık bir simge haline gelen/getirilen kara çarşafı bir daha çıkaramayacaklarını düşünmemişlerdi bile.

 

Düşünmemişlerdi; çünkü başta Humeyni olmak üzere din adamlarının İslam’da zorlamanın olmayacağı sözlerine inanmalarıydı. İslam Devrimi’nden sonra örtünmek rejimin sembolü haline geldi. Örtünmeyen kadınlar çeşitli biçimlerde saldırılara uğradı.

 

4 Temmuz 1980’de Humeyni’nin isteğiyle kamusal alanda çalışan kadınların örtünmesi zorunlu haline getirildi. Özel sektörde bu karara uydu. Esnaf ve tüccarlar örtünmeyen kadınlara satış yapmamaya başladı.

 

Zorunlu örtünmeyi protesto eden ve bu nedenle gösteriler düzenleyen kadınlar, "Amerikan ajanı", "Şah yanlısı" ve hatta "fahişe" olarak adlandırıldı.

 

Ayetullah Ali Hamaney, Tahran Üniversitesi’nde örtünmeye karşı çıkan kadınlar hakkında bakın neler söyledi:

 

"Onlara **** demek istemiyorum, çünkü ***** yaptıkları kendilerini ilgilendirir. Bu başı açık kadınların eylemleri ise toplumu ilgilendirmektedir. Bu nedenle onları karşı-devrimci olarak adlandırıyorum."

 

Rafsancani ise kadınları uyarıyordu:

 

"Önce bunlar ikaz edilmeli. Sonra yasalar var; ahlaka aykırı giyinip dışarı çıkanlar bu davranışlarından dolayı mahkemelerde cezalandırılacaklardır. Gördüğüm bu eğilim nedeniyle çok endişeliyim. Korkarım ki en sonunda müdahale edilmesine izin vermek zorunda kalacağız."

 

Özellikle çalışan kadınlar üzerinde yoğunlaşan örtünme zorlamaları kentli, meslek sahibi, eğitimli kadınları olumsuz etkiledi. Çaresizdiler. Çünkü sosyalistlerden liberallere kadar her siyasal çevre kara çarşafı emperyalizme karşı mücadelenin bir simgesi olarak görüyordu!

 

Örtünmenin, emperyalizmle mücadeleyle, kadının metalaştırılmasıyla ne ilgisi vardı; bunlar o günlerde tartışılmadı bile.

 

Tartışmadıkları için, toplumdan dışlanan, mülteciliğe zorlanan ve hapishanelerde ölüme yollananlar da bu kesimler oldu.

 

Neyse, konumuz "aydın aymazlığı" değil.

 

Konumuz, laik Türkiye’de Sünni türbanlı bir öğrencinin Şii İmam Humeyni’ye olan hayranlığıydı.

 

İngiltere sömürgesi bile olmayı kabul eden bu genç türbanlıları kim ne zaman, nasıl yetiştirdi? Asıl mesele ne biliyor musunuz?

 

İslam’ı sadece erkek egemen/üstün (ataerkil) bir anlayış haline getirenler kendi gündemlerini eve hapsettikleri kızlarımızın da gündemi haline getiriyorlar. Bu da varsa yoksa türban meselesi!

 

Bu nedenledir ki, gündeminde sadece türban olan bu kızımız, meseleye salt bu noktada yaklaşınca doğal olarak sömürge olmayı bile kabul edip, mezhepsel farklılıkları bir yana atıp Humeyni’yi sevebiliyor. İran’ın onu ilgilendiren tek tarafı kadınlarının örtülü olması.

 

Peki, kadının tek sorunu üniversiteye başörtüsüyle girebilmesi mi?

 

Hadi genelleyelim, kadın örtününce tüm sorunları ortadan kalkıyor mu? Bu kızımıza göre öyle. Yoksa kadını kara çarşaftan (ki İslam’da kara çarşaf yoktur) kurtarmaya çalışan, toplumsal hayatın içinde erkekle eşitleyip cinsler arası eşitsizliği kaldırmaya uğraşan Atatürk’ü niye sevmesin.

 

Sonuçta; İslam erkeklerin elinden kurtarılmadığı sürece türbanlı kızlarımız Atatürk’ü değil, Humeyni’yi sevmeye devam edecektir.

Gönderi tarihi:

slamcı televizyonda ’devrim’ yaptılar!

 

İki uzmanın bir İslamcı TV kanalında, erken boşalmayı, iktidarsızlığı tartışması bizim medyamız tarafından "devrim" olarak değerlendirildi. Peki, gerçekten bu bir "devrim" mi? Yoksa ne?

 

TÜRKİYE’de erken boşalma ve iktidarsızlığın bir İslamcı televizyon kanalında konuşulmasının "devrim" olduğunu anlamamız için iki örnek olay aktarmam gerekiyor.

 

1) El Quds el Arabi’nin 25 Temmuz 2007 tarihli haberi:

 

Suudi Arabistan El Ray televizyon kanalında "Aşk Serüveni" adlı bir program var. Sunucusu kadın doktoru Fevziye el Dureym. Program eşler arasındaki evlilik, cinsellik gibi konuları işliyor. Örneğin, yüzleri kapatılmış bir grup Suudi erkek stüdyoda cinsel deneyimlerini anlatıyor.

 

Bir programda, erkekler sevişme sırasında kadınlardan ne beklediklerini söylediler. Hatta biri sevişme sırasında kadının erkek polis üniforması giymesinin kendisini tahrik edeceğini belirtti.

 

Yine Suudi Arabistan’da El Yom adlı bir başka televizyon kanalında, bir psikiyatrın yazdığı "Bir Lise Öğrencisinin Kaşkolu" adlı kitap tartışıldı. Kitap son yıllarda erkekler arasında eşcinselliğin arttığını; gençlerin kadınlara imrenip onlar gibi süslenerek kıyafetler giydiğini anlatıyordu.

 

Her iki konu da Suudi televizyon kanallarında açıkça tartışıldı.

 

Suudi TV kanalları "devrim" mi yapmıştı? Sorunun yanıtına geleceğiz ama bir haber daha aktarmamız gerekiyor.

 

2) El Ouds el Arabi’nin 5 Mart 2007 tarihli haberi:

 

Mısır’da yayın yapan Rotana adlı televizyon kanalında program yapan Hale Sirhan, ülkesindeki fuhuş olayını cesur biçimde araştırıp ekrana taşıdı. Bu belgeselde üç hayat kadını, Kahire barlarında mesleklerini nasıl icra ettiklerini anlattılar.

 

Program yayınlanır yayınlanmaz Mısırlı erkekler ayağa kalktı. Güya Hale Sirhan, milleti ahlaksızlık ve fuhuşa teşvik ediyordu; dine aykırı biçimde kadınları açık saçık göstererek namuslu kadınların aklını çeliyordu.

 

Uzatmayayım, sonuçta sadece program yayından kaldırılmadı, Hale Sirhan da Mısır’dan kaçmaya mecbur edildi.

 

Hale Sirhan’ın programı ile Fevziye el Dureym’in programı arasında ne fark vardı?

 

Bu iki program arasında dağlar kadar fark vardı!

 

Bu farkı bildiğiniz zaman, erkeklerin erken boşalmasını, iktidarsızlığını konuşup tartışan Türkiye’deki İslamcı televizyon kanalının "devrim" yapıp yapmadığını anlarsınız.

 

İşte fark şudur:

 

İslam’ı erkek egemen/ataerkil haline getirenler sadece erkeklerin sorunlarının konuşulmasına izin vermektedirler.

Erkeğin her problemini televizyonda konuşup tartışabilirsiniz ama kadının asla!

 

Bütün mesele budur.

 

Ve türban sorununun temelinde de işte bu erkek egemen bakış açısı vardır.

 

Aydınlanma dini olan İslam, erkek egemenliğinden kurtarılmadığı sürece kızlarımız Atatürk’ü değil, Humeyni’yi sevecektir.

Gönderi tarihi:
Cyrano, İsmet Paşa ile Çerkes Ethem'in görüş ayrılıkları hangi noktalardaydı, öğrenmek ve görüşünü almak için soruyorum. Yani amaçları ve yöntemleri arasında onları çatışmaya götüren ne gibi farklılıklar vardı? Atatürk Garp cephesi komutanlığına İsmet Paşa'yı layık gördüğüne, yani tercihini yaptığına göre bu mücadeleye Atatürk'ün dahil olmadığını söyleyebilir miyiz?

 

Bir sorum da şu: Ne kadar görüş ayrılığı olursa olsun, Çerkes Ethem'in Kuvayı milliye güçleriyle çatışması doğru mudur? Yani aynı amacı taşıyan güçler görüş ayrılğı ne düzeyde olursa olsun çatışmaya kadar götürmeli midirler? Komutan İsmet Paşa olmuşsa görüş ayrılığı bitmiş ve onunla birlikte hareket edilmesi gerekmez mi? Devrm sonrası devrim çocuklarını yer, o ayrı. Ama Ethem'in çatışması daha mücadele kazanılmadandı, öyle değil mi?

 

Bu sorunun cevabı "Teşkilat-ı Mahsusa'dan, Özel Harp Dairesi'ne, Türkiye'de derin devletin tarihi" adlı bir dosya konusunda bir bölüm , bir evre olarak okunursa bulunabilir. Tam olarak bulunamaz ama genel çerçeve çizilebilir.

 

Adolf Hitler'i iktidara getiren SA şeflerinin "Uzun Bıçaklar Gecesi" nde Himmler tarafından ortadan kaldırılışı incelenerek (örgütsel anlamda örnekliyorum siyasal benzerlik olarak değil)

 

Talat Paşa ve Yakup Cemil arasındaki mücadele sonunda Enver Paşa'nın Yakup Cemil'in idamına defalarca onay vermeyip, artık iş tercih yapmaya gelince idam sırasında ülkede olmamak için Almanya'ya gitmesi hatırlanarak,

 

Lenin'in birinci adamlığı tartışma bile konusu değilken, ikinci adamlık konusunda Stalin, Troçki ve Kamanev arasındaki mücadelede Lenin'in Stalin'i tercih etmek zorunda kalmasına bakılarak

 

Topal Osman'ın halen resmi olarak nasıl ve nerede öldüğü konusunda koskoca devletin net birşey söylemediği düşünülerek. Atatürk'ün kişisel şiddetli muhalefetine rağmen, TBMM'den Topal Osman hakkında yakalama emri çıkarıldığı düşünülerek.

 

ve hepsi bir tarafa. Eğer Ethem Bey'in komutanı olduğu Kuvay-ı Seyyare ler dağıtılmasaydı, Takrir-i Sukun'a gerek kalır mıydı? Menemen, Şeyh Said ayaklanması gibi ayaklanmalar karşısında bu kadar hazırlıksız yakalanıp, ayaklanmaların bastırılması bu kadar uzun sürer miydi? sorusu sorularak.

 

Bu konuda fikir sahibi olunabilir. Ne kadar olunursa olunsun. Devlet açıklamadığı sürece bunlar devlet sırrı olarak kalacaktır. Ama o sırlarda yazan nelerdirki. 85 yıl boyunca hiçbir devlet görevlisi çıkıp "evet ben eminim Ethem Bey haindir" dememiştir. Buna İsmet Paşa'da dahil.

 

Ethem Bey yaşarken hain ilan edilip. Öldükten uzun yıllar sonra itibari iade edilen dünyadaki onbinlerce ünlü isimden birisi olacaktır eninde sonunda. Ama bizim devletimiz bu konuda biraz inatçıdır.

 

Velhasıl, Yakup Cemil, Topal Osman, Çerkes Ethem kendilerini bu akıbetlere götüren sebepler ve olaylar halen sırdır. Ancak ortada olan bu üç ünlü isim, ne olarak adlandırılmış olurlarsa olsunlar, haklarında ne karar verilmiş olursa olsun, gerek halk. Gerekse devlet adamları tarafından saygıyla anılan kişilerdir.

 

birde Ethem Bey hakkındaki yanlış ithamlar.

 

"Ethem Bey düzenli orduya katılmayı reddetmiştir" Bugün bile orduda rütbe için birbirleriyle rekabet eden iki komutandan birini diğerinin emrine vermek kibarca o komutana "emekli ol" demektir. Ve komutan anında emekliliğini ister. Ethem Bey'e İsmet Paşa'nın emrinde sıradan bir subay ol demekte kendisinin bunu kabul etmeyeceği bilinerek, İsmet Paşa'nın Tevfik Bey'in tabiriyle "bir an önce defterini dürmek" için mazeret yaratma amacıyla yaptığı bir çağrıdır. Ardınan İsmet İnönü tarafından birlikleri kuşatılmıştır.

 

"Ethem Bey Yunan'lılara sığınmıştır" Ethem Bey Yunan'lılara sığınmamıştır. 400 adamıyla Yunanistan üzerinden Ürdün'e geçmiştir. Ölene kadar İsmet Paşa ile aralarındaki çatışmada olan biteni yerli yada yabancı gazetecilere anlatmamış. Yazdığı kitapta bunlara değinmemiş sırları korumuştur. 90'lara kadar okul kitaplarında dahi Çerkes Ethem Yunanlılara sığındı şeklindeki iddia. 90'larda Çerkes Ethem Dosyasının yeniden açılmasıyla düşmüştür. M.E.B yanılmıyorsam Ethem Bey hakkındaki ifadeleri 1998'te değiştirmişti.

Gönderi tarihi:

Arkadaşım, o kadar iddialı iseniz

Açın 150likler hakkında bir konu başlığı, orada tartışalım...

Ama o kadar iddialı iseniz, Zabıt Ceridelerinden tutun Hatıratlara ve Nutuk'a kadar tüm kaynaklara inerim ben...

Nasıl tespit edildiklerini, kimler olduklarını, sayılarının niçin bu kadar az ve sınırlı olduğunu açıklarız merak etmeyin...

Öyle bir kitabın bilmem kaçıncı sayfasına dayanarakta yapmam bunu...

 

Bilmediğim bir konu hakkında konuşmam...

 

Siz o 150likler arasında Kahraman olarak gördüklerinizi yazın, bende karşı tezimi ortaya koyayım...

Olur mu?

 

O kadar iddialı değilim. Neyin iddiasını yapacağız bu arada...Ortada flu bir görüntü var. Kesin bilgiler yok. Ama, bazıları bana göre Kahramandırlar ve onlar da 150'lik listeye dahil olmuşturlar. Size göre değildirler. Ben de size diyorum ki; nasıl tespit edildiklerini anlatın. Niye o kadar acele...

 

Ama önemi yok. Ben, şu kitabın kaçıncı sayfasında derken işyerindeki çekmecemde dahi bulunan bir bilgiden bahsediyorum. Kendi özel kütüphanemde olan birşeyden değil. Kaldı ki; 11-12 sayfalık bir bilgi dahi bir veri oluşturabilir...

 

Bildeğiniz konu hakkında konuştuğunuzu iddia etmiyorum yeter ki, siz başkalarını böyle itham etmeye kalkmayın...

 

Ben, kahraman olarak gördüklerimi yazacağım siz karşı tezinizi yazacaksınız ondan sonra da; Atatürk düşmanı ben olacağım haa...

 

Yok, maalesef bu konuya girmeyeceğim...

 

Ben sadece genel olarak 150'likler ve Kurtuluş Savaşının kahramanlarından bazıları da muhalif oldukları için dışlanmışlar, hapsedilmişler ve yokolmaya mahkum edilmişlerdir deyip bitireceğim...

 

Tüm kaynaklara inerim demişsiniz; O mümkün değil...Bunu kimse başaramadı siz de başaramazsınız...

 

Olur mu diye sormuşsunuz...OLMAZ...

 

Tartışma'da karşınızdakini bilmemezlikle itham ettiğiniz sürece de olmayacak...

 

Selamlar...

Gönderi tarihi:

Cyrano, fazla ayrıntıya girmeni zaten beklemeye hakkım yok. Az buçuk görüşünü anladım, yanıt için teşekkür ediyorum. Tarihteki aktörleri "kötüler" ve "iyiler" diye iki gruba elbette ayıramayız. Ethem konusunda çeşitli görüşler olabilir.

 

Yanıt vermediğin diğer konuda, İsmet Paşa Garp cephesi komutanıyken Yunanlılar Birinci İnönü savaşında kaybettikleri mevzileri kazanmak için taarruz ettiklerinde İkinci İnönü savaşında duruma bizzat Fevzi Paşa gelip el koyar. İsmet Paşa öyle başarılı bir komuta gerçekleştirmiş gibi görünmüyor. Bilmiyor, yanılıyor olabileceğimi kesinlikle düşünebilirim, önyargılı değilim.

 

Bence dönemin en ilginç aktörlerinden biri Fevzi Çakmak. Örneğin Kazım Karabekir görüşü bilinen, net bir insan. İsmet İnönü ile zıt görüşte olduklarını düşünüyorum. Ama birlikte çalışmayı bildiler.

 

Yalnız Topal Osman hakkında bir hikaye duymuştum: Osman'ın adamları Atatürk'e bir horon gösterisi yaparlarken birinin belindeki silah emniyetini açık bıraktığı için ateş alır ve adamı bacağından yaralar. Horonda ayaklar yere çok sert vurulduğu için adamın çizmesine dolan kan yüzüne kadar fışkırmakta, fakat horonu bırakmamaktadır. Adam horon bitene kadar bayılmamak için direnir ve bittiğinde kendini Osman'ın ayakları dibine atarak hatasını affetmesi için yalvarmaya başlar. Atatürk bu kadar bağlı fedaileri olan bir adamın tehlikeli olabileceğini o zaman düşündü derler. Meclis'te "ihtimal bazı kelleler gider" diyecek güçte olan Atatürk'ün kişisel muhalefetinin Osman'ı kurtarmaya yetmeyeceğini pek düşünemiyorum. Atatürk bazı muhalifleri hakkında katı olmasa başaramazdı diye düşünüyorum. Trabzon mebusu (adını şimdi hatırlayamadım) gibi, daha başka muhalifleri gibi...

Gönderi tarihi:
Cyrano, fazla ayrıntıya girmeni zaten beklemeye hakkım yok. Az buçuk görüşünü anladım, yanıt için teşekkür ediyorum. Tarihteki aktörleri "kötüler" ve "iyiler" diye iki gruba elbette ayıramayız. Ethem konusunda çeşitli görüşler olabilir

 

Yanıt vermediğin diğer konuda, İsmet Paşa Garp cephesi komutanıyken Yunanlılar Birinci İnönü savaşında kaybettikleri mevzileri kazanmak için taarruz ettiklerinde İkinci İnönü savaşında duruma bizzat Fevzi Paşa gelip el koyar. İsmet Paşa öyle başarılı bir komuta gerçekleştirmiş gibi görünmüyor. Bilmiyor, yanılıyor olabileceğimi kesinlikle düşünebilirim, önyargılı değilim.

 

Yanıt vermeme sebebim, Ethem Bey iyidir, İsmet Paşa kötüdür, yahutta tam tersi gibi bir fikirde olmayışımdan. Onların arasındaki ayrılıklar ve çatışmalar ikisinden birisini iyi yada kötü yapmaz. İsmet Paşa'da büyük bir askerdir. İnönü savaşlarındaki manevraları birer askeri deha örneğidir. İhtilal ekiplerinde, düzenli ordu ile gayri nizami harp usulleriyle savaşan ordular arasında dünyanın heryerinde bu çekişme ve çatışma görülmüştür. Almanya örneğini onun için verdim. Liderler kendi kadroları arasındaki çatışmalarda bazen seçim yapmak zorunda kalırlar. Bu ayrılığın ülkede büyük bir soruna yol açmaması için. Ya da hareketi ikiye bölmemesi için.

 

 

Yalnız Topal Osman hakkında bir hikaye duymuştum: Osman'ın adamları Atatürk'e bir horon gösterisi yaparlarken birinin belindeki silah emniyetini açık bıraktığı için ateş alır ve adamı bacağından yaralar. Horonda ayaklar yere çok sert vurulduğu için adamın çizmesine dolan kan yüzüne kadar fışkırmakta, fakat horonu bırakmamaktadır. Adam horon bitene kadar bayılmamak için direnir ve bittiğinde kendini Osman'ın ayakları dibine atarak hatasını affetmesi için yalvarmaya başlar. Atatürk bu kadar bağlı fedaileri olan bir adamın tehlikeli olabileceğini o zaman düşündü derler. Meclis'te "ihtimal bazı kelleler gider" diyecek güçte olan Atatürk'ün kişisel muhalefetinin Osman'ı kurtarmaya yetmeyeceğini pek düşünemiyorum. Atatürk bazı muhalifleri hakkında katı olmasa başaramazdı diye düşünüyorum. Trabzon mebusu (adını şimdi hatırlayamadım) gibi, daha başka muhalifleri gibi...

 

Çok hikaye vardır. Ama bir çoğu yine sadece "hikaye" dir. Topal Osman Ali Şükrü Bey' cinayetiyle suçlanana kadar Atatürk'ün bizzat kendi güvenliğini teslim ettiği adamdır. Atatürk Topal Osman hakkında böyle düşünseydi, herhalde cinayet iddiasına kadar kendi güvenliğini emanet etmezdi.

 

Atatürk elbette tam kararlılıkla Topal Osman'ın kellesini vermemek için direnseydi bu sonuç olmazdı. Ancak böyle bir davranış yani Ata'nın Topal Osman'ı korumak için tam ağırlığını koyması, muhaliflerin elini güçlendirir. Ve Meclis'te büyük bir ayrılığa yol açabilirdi.

Gönderi tarihi:
Atatürk bazı muhalifleri hakkında katı olmasa başaramazdı diye düşünüyorum. Trabzon mebusu (adını şimdi hatırlayamadım) gibi, daha başka muhalifleri gibi...

 

aynen böyledir.

memleket meseleleri ! hal yoluna konulurken babanın bile göz yaşına bakmayacaksın. yani önüne kimse çıkmamalı..

yani hani memleket kurtulması açısından, kimse yanlış anlamasın..

Gönderi tarihi:
İsmet Paşa'da büyük bir askerdir. İnönü savaşlarındaki manevraları birer askeri deha örneğidir.

Gerçekten bu konuda somut anlatımlar var mı? "İkinci Adam" kitabı var ama, pek objektif bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Aslında okuyup ondan sonra konuşsam şık olurdu ama, doğrusu okumadım. Fakat İkinci İnönü Savaşında Fevzi Çakmak'ın bizzat gelip komutayı devraldığı doğru değil mi? Bu olay İsmet Paşa'nın komutasına gölge düşürmüyor mu?

 

Fevzi Çakmak çok enteresan adam. İyi bir asker fakat geri planda kalmasını biliyor. İsmet Paşa ise çok hırslı ve sürekli öne atılan bir yapıya sahip. Sanki bu görünümle aslında ikinci adamlığı haketmemiş, ama bunu ele geçirmeyi başarmış bir kişi tipi çiziyor gibi geliyor bana, yine tekrar edeyim, yanılıyor, bilmiyor olabileceğimi baştan kabul ediyorum...

Gönderi tarihi:

kimi paşaların hırs kaynagı birazda osmanogullarının yerine kimin geçecegi meseleside gizli aslında...

 

 

Mustafa Kemal pratik açıdan sultandan farksız olsa da, ilelebet yaşayamayacak bir faniydi. Böylece 'sultanın', daha gerçekçi olarak Mustafa Kemal'in işlevini yerine getirecek ve ideolojik açıdan devleti bir süreklilik içinde sahiplenecek bir kurum arandı. Ordu ise, zaman içinde ideolojik değişime uğrama ihtimali en az olan ve bu açıdan en güvenilir olan kurumdu. Böylece cumhuriyet askere emanet edildi.

Etyen Mahçupyan’ın yorumu

 

yeni kral bulundu, ordu içindeki cuntacılar asıl, sivil yardımcıları(yergı-bürokrasi), üniversiteler ve aydınlar-medya-...

eski kralın meşruluk temelleri farklıydı, yeni kralların meşruluk temelleri farklı. aradaki fark ise, yeni kralların meşruluk gerekçelerini halk bir türlü kabul edemiyor.

tüm çatışma buradan doguyor.

eski padişahın meşruluk temelleri toplum ile aynı oldugu için uzun bir süre saltanatda kalmışlardır.

vs.vs.

Gönderi tarihi:

Son günlerde gerek AKP taraftari gazetecilerin ve gerekse AKP lilerin agzinda gerekse bu forumlarda Ismet Inönü ile Fevzi CakmaK'in adi aniliyor,Ismet Inönü aleyhinde ileri geri laflar yaziliyor tabiiki düsünce özgürlügü bazinda Inönü yerden yere vurulmaya calisiliyor,Ona söylemedigi sözler izafe ediliyor veyahutta söyledigi bazi sözler Taner Korkmaz adli AKP li bir gazeteci tarafindan 180 derece carpitilarak kamuoyuna aktariliyor,ve Inönünün basarilari silinmeye calisiliyor.Cevat Rifat Atilhan Inönü karsiti bir kumandandi ve müthis padisah yanlisi ve ayni zamanda Fevzi Cakmak gibi bir tarikatciydi.Simdi hem FEVZI pasanin hemde Cevat Rifat Atilhan'in adi neden son günlerde öne sürülüyor ve asil kahramanlar tukaka ediliyor,bunu anlamak zor degilse bile anlasilan bazilari hala isin farkinda degiller.Asagida Kazim Karabekir pasanin Istiklal harbimiz adli eserinden bazi alintilarla asil gercekleri anlatmayxa calisacagim;

"Ajanslarla,gazetelerle agizdan hücümlar hep Kemal pasaya idi.Ahlaki ihtirasi hakkinda hergün agiz dolusu laflar söylendigini kendiside biliyordu."Karabekir,Istiklal harbimiz,1/464

"Fevzi pasa,Mustafa Kemal'i tutmakligimin felaketini,ileride kötü nam alacagimi anlatti.Söyledigi sudur;Mustafa Kemal, muhteris ve menfaat düskünüdür,ahlaki herkesce fena taninan bu zatin milletin basina belalar getirecegini seni seven arkadaslariniz ve ben yakinen biliyoruz."Karabekir,ayni eser,2/849

Karabekir pasanin Fevzi pasaya cevabi,dindarlik adi altinda hangi bozukluk ve alcakliklarin gizlendigini,dindarlik maskesinin neleri örtmek icin kullanildigini dolayli yokdan gösteren müthis bir belgedir;Cevap aynen söyledir;

"Mustafa Kemal'e basimiza gecmesini daha Istanbulda iken teklif eden benim.Bugün bütün kuvvetimle tutmayi en büyük vazife bilirim.Ondan daha hamiyetli ve degerlisini aradim,bulamadim.Hanginiz esaret altindaki Istanbuldan kalkip geldiniz?Bugünde sizden rica etsem yine gelmezsiniz.Siz ve emsaliniz esaret altinda oturmayi tercih ediyorsunuz.Istanbulda dedikodu yapan arkadaslar is bu raddeye kadar basariyla geldikten sonra olsun,anadoluya gelseler ya!dogunun aydin evlatlari bile Istanbuldan cikmazken dogulu olmayan bizim gibiler en felaketli günlerde halka teselli ve emniyet verdik.Halkta tabiiki rehberlerini gördü onlara yetki ve kuvvet verdi.Milli varlik ve birlik teessüs etmis milli karar verilmistir.Artik Mustafa Kemal pasayla ugrasmak yanlistir,MILLI KARARA KARSI GELMEKTIR;IHANETTIR,FELAKETTIR..."Karabekir ayni eser,2/850-851

 

Tarihi gercekleri carpitmak,***** özgüdür,ama gerceklerin penceresinden yazilmis olan tarihi birakip rejim ******,bu ülkeyi bu ülke insaninin dinini namusunu korumak icin savas meydanlarinda gögüslerini gererek savasanlarin düsmanlarinin AB isbirlikcilerinin sözlerini tarih olarak kabul edenler ise *******.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

Dinci ve tarikatci teskilatin 80 yildir Türk halkini bu yalanlarla kandirdigini düsündügümde bugün Ismet Inönü veya bir serefli kumandan hakkinda söylenen cirkin sözlere pekte sasmiyorum,bu hazimsizlik örneklerinden biridir,Yunanla Ingilizle isbirligi yaparak bu ülkeyi satanlarin torunlari hala ortalikta. Yunan ve Ingilizle isbirligi yapanlar dinci kesimdi, bugünde iftira kampanyasini yürütenler dinci kesimdir, yani Allahla aldatanlar.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

Yabancı hayranı kızlarımıza…

 

Atatürk'ü sevmez, nefret edermiş,

Humeyni hayranı kızımız bizim.

Özgürlük yerine manda istermiş,

Bunları da gördü gözümüz bizim.

Tarihi bilmiyor fikir veriyor,

İngiliz ipine umut seriyor.

******* savla sinir geriyor,

Öfkeden kızardı yüzümüz bizim.

Demek öyle, kim güçlüyse ona uy,

Irak'a bak, Müslümansan utanç duy.

Emperyalistlerde değişmiyor huy,

Kulağa küpedir sözümüz bizim.

Kızımız özel bir hukuk istiyor,

Dine dayanmalı yasamız, diyor.

Millet isyanlarda 'olamaz' diyor,

Bu kadar kara mı yazımız bizim.

Bunlar böyle fikri nereden bulur?

Hangi kitap, hangi hocadan alır?

Bu kadar cehalet tahsille olur,

Ne oldu eğitim tezimiz bizim?

Ulus bilinci yok, ümmet kafalı,

Aklı başkalaşmış türban takalı.

Bitleri kanlanmış AB çıkalı,

Beyninden silinmiş izimiz bizim.

Kızım kendine gel, sabrı sınama,

Düşman övüp, Kemalizmi kınama.

Laik sistem ile kumar oynama,

Çağdaş adalettir kozumuz bizim.

Biz bu cehaleti kökten yıkarız,

İstersek Samsun'a yine çıkarız.

Bulur meşaleyi tekrar yakarız,

Nevzatlarda gizli közümüz bizim.

 

Halk Ozanı Karamanlı Nevzat

 

Gönderi tarihi:

bizzat bu toplumu adam etmek ! bahanesi ile, batıcılık ayaklarına ne hale getirdikleri ortada degil mi?

bütün direncek kalelerini irtica ayagına yok et, sonra vatan de, Anadolu nasıl vatanlaşmışdı??

bunlar önemli şeyler

yaşam ve inanış biçimlerini birebir taklit ettikleri efendilerine kim daha çok hizmet edeyor acaba?

batı her zaman kendisi gibi olmayan ile mücade eder, kendisini, birde tıpa tık taklit edenleri ciddiye bile almaz.

bugün Türkiye dünya siyasetinde hesaba katılmıyorsa, çagdaşlaşma, sekülerleşme/laikleşme politikaları sayesinde.

batının İslama bakışı ile bizim ierdeki batıcıların islama bakışı neden aynı sanıyorsunuz?...

 

tarih, sadece bize gösterilmek istenen degildir, gösterilmek istenmeyen tarihlerde vardır.

her degerini çagdaşlık ayagına yok edeceksin, modernleşme ayaklarına yatıp insanların kendisi olmaması için elinden geleni yapacaksınız, kendi insanlarının dini ile savaşacaksın..

ee sonra, anti emperyalis takılacaksınız, bagımsızlık nutukları savuracaksınız, yemezler, anti kapitalist olacak ne fikrin var, ne de yaşam pratiklerine sahipsin, ne bagımsızlıgı, ne anti empryaliz ayakları..

geçin bir kalemde..

Gönderi tarihi:

Sade, halkça, güzel ve anlamlı şiir için teşekkürler sardunyam. Anlamayanları boşver, bunlar bakarsın batıcı batırıcı diye ahkam keser, işlerine geldi mi senden benden çok ABci, demokrat, bilmem ne kesilirler. Boşver bu takiyyeci, ********, sözde özedönüşçü yani *****... Bunlar menfaat için dün Hikmetyarların önünde diz çöker, bugün Barosso'larla kolkola girer, geç bunları...

Gönderi tarihi:

Şiiri aşağıdan yukarı okusanıza, yine aynı anlam çıkıyor. güzel yazmış adam.

Gönderi tarihi:
Sade, halkça, güzel ve anlamlı şiir için teşekkürler sardunyam. Anlamayanları boşver, bunlar bakarsın batıcı batırıcı diye ahkam keser, işlerine geldi mi senden benden çok ABci, demokrat, bilmem ne kesilirler. Boşver bu takiyyeci, ********, sözde özedönüşçü yani *****... Bunlar menfaat için dün Hikmetyarların önünde diz çöker, bugün Barosso'larla kolkola girer, geç bunları...

 

Aklın yolu bir sevgili demirefe :)

 

Elbette ben onlara bakmam ve takmam, kişilerin söyledikleri ile uyguladıkları tutarlı olacak herşeyden önce,

Papayı kırmızı halılarla karşılayıp, bilmem ne şeyhinin önünde diz çöküp, Antalya'da inanç bahçesi adında bişey uygulayıp, işine gelmediğinde Ab'ye küfür ederken, işine geldiğinde ülkesini şikayet eden, her türlü icazeti batıdan alan, onların talimatıyla yatıp kalkan, sözde inanç özgürlüğü diye yola çıkıp aslında hiç olmayan baskıyı varmış gibi gösteren, dini suistimal edip, göründüğü gibi olmayan, yakasına sadece Hristiyanlığa hizmet etmişlerin takabildiği madalyonları takıp, İngiliz kraliçesine frak giyerken Cumhuriyetin kurucusuna türlü hakaretler edenler, İngiliz mangasına girmek için gönüllü olanlar, Amerikanın müslüman katliyamına ortak olanlar, Avrupa Birliğine girmek bahanesiyle yasalar çıkarıp ülkemizi yabancılara peşkeş çekenler, İstanbul'u Bartalomeos'a hediye etmek isteyenler, BOP'a eş başkan olup bununla övünenler, şehit edilen danıştayın cenazesine katılmayıp, türban yüzünden ülkemizde dinci dinsiz kutuplaşması yaratanlar, islamı kullanarak hristiyanlığa hizmet edenler, İsraile hizmet edenler........v.s. ne kadar çok değil mi? Üstelik eksik...

 

Ve bize batıcı diyorlar hehehe :D

 

Ne batısı ne doğusu biz Türk olmaktan bahsediyoruz, Türk Medeniyeti'nde diretiyoruz... Irkçılık olarak algılanmasın bu ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlı ve ihanet etmeyen herkesi Türk biliyoruz biz... İşte Türk'lüğün unutulmuş medeniyet vasfını yeniden kazanması için bizler mücadele ederken bunlar sadece çamur atar, uzaktan bakar, çelme takar, düşmanla işbirliği yaparlar, takiye ve ihanet insanlık ayıbıdır, hiç onların lafına bakılır mı?

 

Aşkolsun :)

Gönderi tarihi:
ismet'i kazım karabekir ikna etmese savaşa bile girmeye niyeti yokmuşdu.

o çiftçi olarak yaşamaya dünden razıymış...

 

anadolu inim inim inler iken, yeni başkent lüksünden taviz mi vermiş?

ya şimdi, çok mu farklı?

 

şu yalanları nereden duyuyorsunuz işte ben bunu merak ediyorum. Yok İsmet Paşa bıraksalar travian oynayacakmış evde, yada msn de chat yapacakmış savaşa katılmayacakmış.

 

Ülkemizde gericiliğin yüzyıllık hastalağıdır iftira ve karalama. Daha öncede söylemiştim bunu yaparken en büyük güvenceleride bilgisizliktir. Kendi tarihi hakkında bu arkadaşımız gibi sıfır bilgiye sahip olan insanları inandırabileceklerine olan güvenleridir.

 

Anadolu inim inim inlerken. Lüksünden taviz vermeyen, kendi kişisel saltanatını kurtarmak için Anadolu'yı inim inim inleten düşman güçlerine yaranmak, onlara ******* etmek için ne yapacağını şaşıranlar bellidir. Kendi saltanatını korumak için, kendi halkına karşı düşman güçlerinden yardım dilenen. İngiliz Muhipleri cemiyetinde Lord Curzon'un kucağında "ingilize kurşun sıkan kafirdir, fransıza kurşun sıkan kafirdir" diye fetvalar verenlerde bellidir.

 

Anadolu inim inim inlerken, umut ışığıda yeni başkentten yakılmıştır. Eski başkentin avanesi ingiliz denizaltılarıyla ülkeden kaçarken.

Gönderi tarihi:
şu yalanları nereden duyuyorsunuz işte ben bunu merak ediyorum.

Ülkemizde gericiliğin yüzyıllık hastalağıdır iftira ve karalama. Daha öncede söylemiştim bunu yaparken en büyük güvenceleride bilgisizliktir. Kendi tarihi hakkında bu arkadaşımız gibi sıfır bilgiye sahip olan insanları inandırabileceklerine olan güvenleridir.

..

 

senin dediginin dogru oldugu ne malum, sen yalan dedin ya, bizde hemen inandık..

milleti yalanlamak yerine sadece dogru bildigini yazsan daha güzel olur

yani şimdi sen inandıgın için mi dogru oluyor?

ama herkes senin gibi inanmıyor, yoksa inanmak zorundamı diyorsun ?..

 

aslında şu an nerede oldugumuz, hala aynı şeyleri konuştugumuz bize neyin dogru, neyin yanlış oldugunu söylüyor. herşey ortada zaten,

insanlar kendileri ikna olurlar, birşeylere ikna etmek için fazla ugraşmayın, inandıgınızı yazın yeter

 

söylediklerini begenmediginiz adam hemen gerici, kazım paşanın nesi gerrici yahu...ucuz sloganlar bunlar vesselam..

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.