Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

"Tanrı Nedir" konusu ile alakalı bir konu aslında biraz...

Ama "Ene'l Hakk" adıyla açılan konuya da yazmak isterdim açıkçası.

Ama baktım tekrarlardan öteye gidemeyeceğim,

Yeni bir şeyler aktarmak amacıyla bu konuyu açayım dedim...

 

Tanrı'nın gerçekteki varlığından ya da yokluğundan ziyade,

Biz "Tanrı" olarak neyi adlandırdık?

Ya da "Tanrı" dediğimizde ne geliyor aklımıza?

"Tanrı" kavramının nitelediği şey nedir?

 

Dinleri ya da inançları tümden bir kenarıya bırakın.

Kur'an-dan, İncil'den, Tevrat'tan ya da diğer inançlardan bildiğiniz kabulleri unutun...

Sadece tek başınıza kendiniz düşünün...

 

Eğer "Tanrı" var ise

"O" nasıl bir şeydir...

 

Yani bu dürüst bir soru sadece.

Tanrı'nın varlığına inanmanız gerekmiyor...

 

Sadece "Tanrı" kavramının, insandaki psikolojik kaynağını

Ve "Tanrı"nın yanlış adlandırılmasındaki nedeni açıklamaya çalışacağım...

 

Sizce "Tanrı"nın sahip olduğu özellikler nasıl olurdu?

Yani kendi "Tanrı" kavramınızı anlatmanızı istiyorum...

 

Ha bazı TanrıTanımaz arkadaşlar bu soruya yanlış bir anlam yükleyebilirler.

O yüzden onlara da şöyle sorayım:

"Sizin reddettiğiniz Tanrı'nın özellikleri nedir?"

"O'nun ne özelliklerde bir Tanrı olduğunu düşünüyorsunuz?"

 

Burada "O şefkatlidir" ya da "O Canidir" gibi nitelemeleri ya da sıfatları sormuyorum.

Onun "Varlığının" sizce nasıl bir özniteliğe sahip olduğunu soruyorum...

 

Umarım açıktır...

 

Cevaplara göre, konuyu genişletmek istiyorum...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:

Bende ki psikolojik kaynağı...?

Gerçekten zor konu... daha öncede defalarca dediğim gibi hayatım boyunca asla onun olmadığına inanmadım.. hep varlığına inandım.. ama neden?nasıl?onu nasıl anlatırım,tanımlarım ya da her hangi bir tarife sokabilirim?Bildiğim tek şey ,hayatıma müdahale ediyor oluşu... varlığını öyle bir hissediyorum ki, ne zaman yanlış birşey yapsam ,eyvah başıma ne gelecek diye korkmaya başlarım,ya da kötü bişey geldiğinde eyvah yine ne yaptım sorusunun eşsiz karşılığını alırım.. ya da bana hep yardım edişini hissetmek.. hani biri size bişey yapar,belki kalp kırar da tam olayın üstüne, başına bişey gelir ve karşılığında güzel bir deyim çıkar ağızlardan "Allah ın sopası yok ki"..:) Mesela eskiden ,inanmadığım Kur'an la ilgili ne zaman konuşsam,ister annem ister arkadaşım olsun,günüm öyle bir aksi giderdi ki,en sonunda üst üste yaşadığım ve adına tesadüf dediğim olaylar,zamanla tesadüflükten çıkıp bu konularda bi daha konuşmama kararı alışıma kadar gitmiştir..

Peki doğaya bakış açım.. hayatım boyunca elime geçen her hayvanı sevmek, gökyüzünü ,denizi ,güneş batışını,güneş doğuşunu,dolunayı,hilali,gökkuşağını,ağacı,çiçeği,börtü böceği,bütün hayvan ve okyanus belgesellerini saatlerce izleyip, Allah ı anmadığım an da hiç olmadı.. neden hep onun yarattığına inanıp,neden hep "ne güzel yaratmışsın" dediğim yine meçul.. ama hep dedim.. bir kere Kanada da fokların öldürüldüğü sahneyi ekranda izlerken, bunu da sen yarattın diye,buna da sen izin veriyorsun diye isyanı yaşadım ama isyanımın karşılığı ilginç oldu...bunlar ha deyince anlatılamaz.. yıllarla yaşanır,şekillenir ve son halini alır.. insanlar arasındaki en önemli farklar ,etraflarındaki her bir olayı nasıl anlamlandırdığıdır... mesela benim gibi bir insanın doğayı mükemmel algılayışı,ya da onun mükemmel olmayışının bile sistemin devamı açısından mükemmel oluşunu algılayışı ile,onun mükemmel olmadığını ,yani sıradanca kendi içinde olması gerektiği gibi oluşunu savunan bir algılayışın asla bir olmamasıdır bizleri ayıran noktalar.. bazı arkadaşlar parmak izini bile mükemmel olmayışı ile değerlendirip,falanca hayvan örneğiyle beni bilgilendirmişler ama o arkadaşlar, gördüğü rüya sonucu ,sabah kalkar kalkmaz, ısrarla "ablamı ara,bak şöyle rüya gördüm hemen ablamı ara" diye annesine yalvaran bir kızın,arama sonucunda gerçektende ablasının başına kötü bişey gelmiş olmasının cevabını neyle açıklarlar.. hemde kendisinden km lerce uzakta falanca şehirde yaşayan ablasının... evet ,hemen açıklayalım.. Tesadüf(!).. ya da dalga boyu çok uzun olacak tabii..

Evet,etrafımdaki yaratılmış bir cam parçasının bile doğaya mı yoksa bizlere mi hizmet ediyor oluşu bile beni çok farklı noktalara götürüyor... kısacası etrafımdaki her olayda ,her bir kavramda o var.. iyi ya da kötü,merhametli ya da cani.. hangi kalıba sokulursa sokulsun,ben her olayda onun gücünü,kendi acizliğimi hissediyorum.. onun daha hayatımıza neler katacağını bekliyorum.. belki daha iyi biri olacağım belki daha kötü biri.. ama bildiğim tek şey ,O nasıl olmamı dilerse öyle olacağım.. ne olacaksa ,O izin verdiği için olacak.. peki bunun adına nasıl sınav deniliyor.. sistemin bütün mükemmelliği bu noktada başlıyor zaten.. sistem bunun adına gerçekten sınav denilecek türden yaratılmış o kadar.. yani şu an yazıyorum, kendimce anlatıyorum,ben fft olarak yazıyorum,başkası yazdı diyemiyorum ama bunun ondan olduğunu da biliyorum.. ama sen yazdırdın ben yazmak istemedim diyemiyorum.. çünkü sistem bana kendi isteğimle yazdırıyor..

Her neyse... kısaca bana göre O,aynı anda herşeye müdahale eden ve gücüne asla aklımın yetmeyeceği kadar ,anlamlandırılamayacak kadar müthiş bir güç,ilmine,yollarına asla aklımın ermediği,yılların anlamlandırmalarda yetersiz kaldığı ya da sn lik bir olayın sizi şok ettiği bir birikim... ve kim ne derse desin,düzenlerin ya da sistemlerin işleyiş tarzındaki incelikler ,onun karşısında gerçekten de korkmaya değer... bazı arkadaşlar korku der demez hop kalkıp hop otursada,insanız işte korkuda şart sevgide.. bu da sistemin parçası.. ying yang hesabı..

Gönderi tarihi:

Tanrının en önemli özelliği "yaratıcılığı". (Tahminim senin de söze başlangıç noktan burdan olacak.)

Bu yüzden ben tanrıya, yaradan veya yaratıcı derim.

 

 

Tıpkı fft gibi ben de O'nun varlığından hiç bir zaman kuşku duymadım, hep inandım ve hissettim.

 

"O" nasıl bir şeydir?

 

İşte bu tam bir bilinmezlik.....O, nasıldır, neye benzer, soyut mudur, somut mudur...Hiç kimse bilemez.

Bu konuda söylenenler tahminden öteye gidemez. Ama herkes bir şeye inanır. Örneğin ben enerji veya ışık şeklinde olabileceğini düşünebilirim.

Veya herşeyi içinde barındıran boşluk, hiçlik olabilir. Kimbilir...

 

Tanrı konusu zor arkadaşım.

Gönderi tarihi:

Sayin Tengeriin boşig, Sorulara tesekkurler. Akla ne geliyor diye soruyorsunuz. Tanri deyince.

 

Insanoglunun "aklindan" yaratilan bir seydir. Yani Tanri insanlari degilde, Insanlarin Tanriyi yarattigi gelir aklima. Bu sekilde ben , neden degisik toplumlarin Tanriyi ne kadar degisik gorduklerini anlamak imkanini goruyorum. Cunku her toplumun kulturlerine, anlayisina gore Tanri degisik yaratilmis. Insanlarin boyle bir koruyucuya ihtiyac olduklari malum. Ve anlamadiklari seyleri bir olaganustu kaynaga baglatmak istiyorlar.

 

Saygilar

Gönderi tarihi:

Sevgili Tengerin, soyut bir Tanrı'yı nasıl tarif edebilsin ki insan?

 

Hristiyanlar da bu tarifi yapamadıklarından, işin içinden çıkabilmek için İznik konseyinde İsa'nın Tanrı'yla aynı öze sahip olduğu görüşünü benimsemişlerdir. Soyut bir Tanrı, İznik konseyinde gözle görülebilir, kulakla işitilebilir bir Tanrı haline getirilmiştir.

 

M.S. 325’te İznik konseyinde hazırlanan ve bugünkü Mesih İnanlıların mezheplerinin hemen hemen hepsince kabul edilen inanç bildirgesi şöyledir:

 

Her şeye gücü yeten, görülen ve görülmeyen, bütün

şeylerin Yaradanı olan bir tek Baba Allah’a inanıyoruz;

Bir tek Rab İsâ Mesih’e inanıyoruz: Allah’ın Oğlu,

Baba’dan doğan biricik Oğul, yani Baba’nın öz

varlığından oluşan Allah’tan Allah, Nurdan Nur, gerçek

Allah’tan gelen gerçek Allah, yaratılmış değil,

doğurulmuş, Baba’nın aynı öz varlığına sahip olan,

Kendi aracılığıyla gökteki ve yerdeki her sey yapılmış,

biz insanlar için ve kurtuluşumuz için gökten inmiş,

insan bedeni almış ve insanlar arasında yaşamış,

sıkıntı çekmiş ve üçüncü günde ölümden dirilmiş, göğe

yükselmiş, dirilerle ölüleri yargılamaya gelecek olan

O’dur; Ve Kutsal Ruh’a da inanıyoruz.

 

Bizlere gelince: Hem Yahudi dininden olan, hem de İslam dininden olan insan sayısınca Tanrı tarifi vardır herhalde. Soyut olduğu için de herkesin kendine özgü bir Tanrı kavramı vardır diye düşünüyorum.

Gönderi tarihi:

Çok kısaca yazacağım...

Gerçi pek inanmıyorum kısa yazacağıma ama yine de deneyeceğim :D

 

Öncelike "Tanrı" kavramı en eski toplumlardan beridir "Doğal Gerçekliği"n ulaşılmaz ve korkulan bütünlüğünü ve büyüklüğünü tasvir etmek için kullanılmıştır.

 

Eski ve ilkel yani "Bilgi" bakımından "Medeni" toplumlardan çok çok daha az ve yüzeysel ve sığ bilgiye sahip topluluklar, aslına bakarsanız "Tanrı"nın ne olduğu konusunda çok daha net ve incelenebilir, anlaşılabilir bilgiler ortaya koymuşlardır.

 

Mesela bugün eski toplumların; Gök Gürültüsüne, Güneşe, Aya, Toprağa/Üremeye, Doğuma/Üremeye (kimi toplumlarda penise), Ölüme, Savaşlara/Yıkımlara/Afetlere... Yani aklınıza gelebilecek her türlü doğal olay, olgu ya da veriye "Tanrı"lık atfettiklerini açıkça ifade edebiliyor ve görebiliyoruz...

 

İsteyen istediği kadar "Maddeden ayrı bir Tanrı"nın varlığını kanıksayarak "Hayır efendim ilk insandan beri İslam dini vardır" dese de bunun aslında bir "Evet" bir de "Hayır" cevabı vardır...

 

"Evet, Çünkü ilk insandan beridir insanlar doğayı "Tanrı" olarak nitelemişlerdir."

"Hayır, Çünkü ilk insandan beridir insanlar doğayı "Tanrı" olarak nitelemişlerdir."

 

Biraz karışık mı oldu?

Açayım...

 

İnsanlık tarihi ilerledikçe ve eski olaylar ya da Tanrı nitelemeleri geride kalıp efsaneleştikçe, insanlar "Doğa"nın nitelendiği bu kavramı "Soyutlaştırma" ihtiyacı hissetmişlerdir.

Niçin mi?

Şöyle ki;

Öncelikle "Doğa" Avcı-Toplayıcı ilkel ve yetersiz bilgiye sahip toplumlarca "Tanrı" olarak nitelenmiştir...

İnsanlar "Tarım" ve "Yerleşik" toplumlara evrildikçe "Tanrı" olarak atfedip üstesinden gelemedikleri doğa olaylarının üstesinden gelmeye başlamışlar ancak yine de ilkel duygu ve korkularını "Doğa"ya tam anlamı ile hükmedemedikleri ve anlayamadıkları için yenememişler ve bu sefer "Tanrı"yı "Maddeden ayrı, soyut" bir şekilde ifade etmişlerdir.

 

Kısaca;

İnsanın "Soyut Tanrı" ifadesi aslında Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed'in bildirdikleri inancın yorumlanmasından kaynaklanan bir hatadır.

 

Gerçekte Hz. Muhammed dahi "Tüm Varlığı" "Tanrı" olarak atfetmiş ve Soyut değil "Gerçek" ve "Var olan" bir "Tanrı" anlayışı ortaya koymuştur...

 

Tanrı, Kindardır = Doğa'ya zarar verdiğinizde, dengesini değiştirdiğinizde sizden öç alırcasına afetler yaratır.

 

Tanrı, Sevgi doludur-Affedicidir = Doğa'ya sevgi ile yaklaştığınızda sizi doyurur, besler. İhtiyaçlarınızı giderir.

 

Tanrı, Bilgilidir-Herşeyi bilir = "Bilmek" tasviri "Öğrenmeye" dayandırılmaktadır bugünün insanlarınca. Oysa "Bilgi" o dönemlerde "Var olmak"ı ifade ediyordu. Aslında bugünde öyle. Biz doğada var olan bir formülü, veriyi keşfederek haznemize kazıyoruz ve böylece benliğimeze katarak "Bilmiş" oluyoruz. Hz. Muhammed ya da diğer peygamberler ve filozoflar, insanın tüm bilgisini "Doğa"dan edindiğini keşfetmiş olacak ki, doğa'nın insanın bilmediği daha nice bilgileri "Biliyor" olduğu kanısına varmıştırlar. Kısaca; Doğa hakikaten de her şeyi bilir... Sosyal bilgilerimiz dahi doğa'nın diyalektiğinin/eytişiminin bir bilgisidir, gerçekliğidir.

 

Tanrı, Yaşamın kaynağıdır-Herşey O'ndan gelmiş ve O'na dönecektir = Bunu ayrıntılamaya dahi gerek yok aslında. İnsan doğa'nın bir parçasıdır, aklı ile kendi ait olduğu doğaya da etki edebilir... Ancak yine döneceği yer "Doğa"dır. Bir "dönüşüm"ün halkalarından sadece biridir ve o dönüşüme mahkumdur...

 

Tanrı, İnsana şah damarından daha yakındır = Daha önce bu ifadenin, diğer toplumlarda geçtiğini Sayın BrainSlapper arkadaşımız örneklemişti. Buna bir ekleme yapmak istiyorum; İlk filozoflardan beridir ifade edilen şey, kişinin gerçeği bulmak için öncelikle "Kendisine Yönelmesi"dir. "Tanrı"nın insanın kendisinde olması da bunu ifade etmektedir. İnsana şah damarından daha yakın olan şey, yine insanın kendisidir...

 

Tanrı, herşeye kadirdir-Herşeye gücü yeter = Doğa'nın, gücünün yetemeyeceğini düşündüğünüz, herhangi bir düşünüz var mı? Doğa'nın gücünün yetmediği herhangi bir bilgi, veri, olay ya da olgu var mı? Ya da şöyle söyleyeyim; Doğa'nın kendisinden ayrı ve aşkın bir devinimin olması mümkün mü? Elde edeceğimiz en büyük ya da en küçük bir veri dahi doğanın bir parçasıdır ve doğaya aittir. Doğadan ayrı hiç bir şey olamaz ve yoktur. "Soyut Tanrı" kavramın düşündüren şey, aciz insanın bu gerçeği kavrayamaması ve kabullenememesidir. İşte "Şirk" dediğimiz şey de aslında budur; "Varlık"tan başka bir "Varlık"ı tanımlamak ve tasvir etmek... Yani "Tanrı" ile "Varlık"ı ayrı tutmak... Terazinin iki ayrı kefesine koymak... Bir kefede "Tanrı", diğerinde "Varlık"...

 

Tanrı, ulaşılmazdır = İnsan, sonsuz uzayı düşündüğümüzde, doğanın bütününü sizce kavrayabilecek midir? Bilim doğayı acaba tam anlamıyla çözebilecek ve ona hakim olabilecek midir bir gün? Hiç sanmıyorum...

 

Tanrı'nın "Ol" demesi = Daha önce de bunu ifade etmiştim... "Ol" deyiş, illa ki "Anlık" bir mesel olarak ele alınır. Oysa ki her zaman şu söylenir ki aslında "Anlık Ol İfadesi", Kur'an-ın bu kabulü ile çelişir; "Tanrı'nın zamandan ayrı olması"... Tanrı zamandan "Ayrı" ise, O'nun için nasıl bir "An"dan bahsebiliriz ki? Dolayısı ile "Ol" ifadesi "Zamansal" bir niteleme değil, "Varlığın Meydana Gelişi" ile ilgili "Gerçek" bir ifadedir. Yani karşı çıkacaksınız biliyorum ancak "Ol" ifadesi "Oluş"u ifade etmektedir ve ne yazık ki hakikaten de "Doğa" bir oluş sergilemekte ve varlığındaki herhangi bir çelişki neticesinde, yeni bir "Oluş"u ortaya koymaktadır. "Eytişim"i tam olarak anladığınızda "Ol-Oluş"u da kavrarsınız... Gerçekten de "Tanrı-Varlık" yeni bir şeyleri hep "Ol"durmaktadır. Bunu çok önce de belirtmiştim...

 

Tanrı'nın "Kader"i = "Kader" kelimesi "Kur'an da da "Ölçü" anlamında geçer. Ve "Doğa" gerçekten de "Ölçü"lere göre yani "Formüllere" göre devinimini gerçekleştirir. Yani her devinimini aslında formülüze etmek ve sayılara ya da bizim kavrayabileceğimiz ölçülere dökmek mümkün. Yer çekiminden tutun maddenin enerjiye - enerjinin maddeye dönüşümü bile formülüze edilebilmektedir. Bizim anladığımız "Kader" ise bu gerçeğin çarpıtılmış ifadesinden başka bir şey değildir. Ama şu gerçekliği var; İnsan gerçekten de doğa'nın var ettiği Ölçüyü/Kaderi değiştiremiyor. Yağmuru yağdırmayı öğrensek ve yağmur yağdırmış olsak bile, doğa'nın koyduğu formülleri uygulamadan yapamıyoruz bunu... İnsan kopyalasak bile, doğanın formüllerinden ya oluşundan soyut ya da ayrı bir formül ile yapmıyoruz. Doğanın özünde olan devinimi kopyalayarak yapıyoruz bunu sadece... Her halükarda doğanın koyduğu ölçülere mahkumuz...

 

Kur'anda geçen "Tanrı'nın 99 ismi"ni bu açıdan ele alırsanız eğer "Gerçek"e ulaşmamanız için elinizde hiç bir neden yoktur diye düşünüyorum... Daha önce bir çoğunu, değişik konularda hep ele almıştım...

 

Özet;

-"Soyut - Maddeden Ayrı Tanrı" inancı, Doğayı niteleyen "Tanrı" kavramının mitos haline gelmesi ve git gide doğanın "Tanrı" ile nitelenen olay ve olgularına hükmedebilen insanın "Tanrı" kavramını "Soyutlaştırması"nın bir sonucudur. Örnek; Yönetilen askerler ve insanlar, karşısında çaresiz kaldıkları "Savaşlar" için birer "Savaş Tanrı"sı yaratmışlardır. Ancak benim gördüğüm kadarıyla "Savaşları" çıkaran "Önderler" bu ifadeyi sadece halkı yönlendirmek için kullanmışlardır. Kendilerinin "Savaş Tanrısı" gibi bir Tanrı'nın olduğuna inandıklarını hiç düşünmedim... En azından inanmış görünmektedirler. Çünkü insan "Kendi Yarattığı" hiç bir Tanrı'ya inanmaz... Ve "Soyut Tanrı" kavramı da bize oradan mirastır.

 

-Bu da yine Sayın Hoppa'ya nisbetle yapacağım bir özettir; "Ene'l Hakk" :)

 

Konuyu daha da ayrıntılamak isterdim ancak daha önce çok belirttim bu konuda...

 

Ancak diğer arkadaşların görüşleri doğrultusunda "Tanrı"nın "Psikolojik" (Birey psikolojisi ve Toplum psikolojisi açısından) olarak nasıl bir hale büründürüldüğünü daha da genişletebilirim...

 

Dip not;

Biliyorsunuz ki, uzun zamandır burada bu konuda bir çok fikrimi açık açık ifade ettim.

Kaldı ki bu tür düşünceleri sergileyenler "Sen İslamı bilmiyorsun, anlamıyorsun." gibi ithamlarla karşılanırlar.

Çünkü önkabulleri yıkmak, atomu parçalamaktan zordur, bilirsiniz...

Zaten Hallac-ı Mansur, Nesimi bu yüzden öldürülmemiş midir?

Şeyh Bedrettin'in "Varidat"ını tavsiye ederim mesela...

Söylediklerimin "Gerçeğin Kendisi" olduğunu iddia etmiyorum ancak "Gerçeğin bir parçası" olduğuna tam anlamıyla inanıyorum.

Şimdiye kadar yanıldığımı düşündüğüm noktalar oldu ancak bu görüşümü yıkacak kadar değillerdi.

Ancak yine de günden güne daha iyiye doğru bir değişim sürüyor...

Aslında "dip not" koyma huyum olmamasına rağmen bu "dip not"u şu nedenle koydum...

Geçenlerde bir arkadaşım, bir makaleye ulaştırdı beni ve inanamadım...

Yazar, düşündüklerimi tam anlamı ile ifade etmişti...

O yazıyı buraya alıntılamak istiyorum...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:
Dip not;

Biliyorsunuz ki, uzun zamandır burada bu konuda bir çok fikrimi açık açık ifade ettim.

Kaldı ki bu tür düşünceleri sergileyenler "Sen İslamı bilmiyorsun, anlamıyorsun." gibi ithamlarla karşılanırlar.

Çünkü önkabulleri yıkmak, atomu parçalamaktan zordur, bilirsiniz...

Zaten Hallac-ı Mansur, Nesimi bu yüzden öldürülmemiş midir?

Şeyh Bedrettin'in "Varidat"ını tavsiye ederim mesela...

Söylediklerimin "Gerçeğin Kendisi" olduğunu iddia etmiyorum ancak "Gerçeğin bir parçası" olduğuna tam anlamıyla inanıyorum.

Şimdiye kadar yanıldığımı düşündüğüm noktalar oldu ancak bu görüşümü yıkacak kadar değillerdi.

Ancak yine de günden güne daha iyiye doğru bir değişim sürüyor...

Aslında "dip not" koyma huyum olmamasına rağmen bu "dip not"u şu nedenle koydum...

Geçenlerde bir arkadaşım, bir makaleye ulaştırdı beni ve inanamadım...

Yazar, düşündüklerimi tam anlamı ile ifade etmişti...

O yazıyı buraya alıntılamak istiyorum...

 

TANRI NEDİR? YARADILIŞIN GİZEMİ NEDİR?

 

Prof. Dr. Övgün Ahmet ERCAN

 

 

Dönem dönem enginlere dalar düşünürüz; ?nereden geldik nereye gidiyoruz? Yaratıcı güç nedir??. Ölünce ne olacağız? Uçmak(Cennet) ile tamu(cehennem) var mı? Öldükten sonra Tanrı sorgulayın kıyılayacak(ceza verecek) ya da ödüllendirecek mi? Yeniden insan olarak dirilecekmiyiz?

 

 

İnanç Yolu ile Bilim Çatışması. Bu soruları yanıtlamak için iki kol çalışır; biri ?bilim?, diğeri ?inanç yolu(din)?dir.

 

 

Çeşitli inanç yolları ?tanrıdan gelen bilgilere göre? deyip, evrende iki yaşam olduğunu, bunun birinin bu günkü bilinç ile sürdürdüğümüz ?insan biçimli? yaşam ile, diğeri öldükten sonra bu yaşamdaki iyi/kötü davranışımız, inanca bağlılığımız, inanç yolunun gereklerini yerine getirişimiz uyarınca gönderileceğimiz, uçmak ya da tamudur. Yeniden insan biçimi ile diriliceğimize, artık ölmeksizin yaşayacağımıza söz verir. Bu konuda ufak tefek ayrılıklarla her tek tanrılı din, ayni sözleri verir, ya da çekici ek sözler vererek inananlarını, üyelerini arttırmak ister. İnanç tutulan takım, oy verilen parti(ocak) gibidir. Yandaşlar çatışır, ötesi birbirlerini öldürürler bile, böylece insanları böler, onların kazançlarını ?dine yardıma? dönüştürerek, önderlerinin oluşturduğu yapay kutsallıkla, görkemli olduğu ölçüsünde korku ile ürküten varlığını, insan üzerinde koşulsuz egemenliğini sürdürür, toplumu yönetenlerin çıkarları doğrultusunda yönlendirir, ülke yönetimleri üzerine ağırlığını tam ya da parçalı olarak duyumsatır. İnanç yolu(din); söylemleri tartışmaya açılmayan kalıp varsayımlar, kanıtlanmamış bildirimler bütünüdür. İnancın ilkelerini toplayan betiğin(kitap) ?tanrının sözleri? olduğunu inandırarak, hiçbir inançsal buruğun tartışmaya açılmasına izin vermez. ?Ya olduğu gibi benimseyeceksin ya da inançsız, sakıncalı birisin?.

 

 

Oysa bilim, yaradılışın gizemini araştıran, oluşumu, olayları, varlıkları oluşturan doğayı, yaradılışın gizemini araştıran; boyutsuz, varsayımsız bir yol olup, kanıtlanmamış bilgi ile bulguları asla benimsemez. Bilimsel araştırmalar uscu(akılcı) inancı, doğa ile tanrı sevgisini pekiştirir, bulgularını sürekli bir kanıta dayandırır. Ancak, inanç bilimin üretimlerinden yararlanmasına karşın, bilimin irdeleme, araştırma, inceleme, inanç kalıpları ile varsayımlarına karşı duran bulgularını, düşüncelerini(tasavvuf) benimsemez. Onları aşağılamakla yetinmez, suçlu olarak duyurarak yok edilmesini bile çabalar.

 

 

Özetle geçmiş ile gelecekleri bizi yönlerdirir; biri bilim, biri inanç. İnanç kalıplaşmış, irdelenmeden benimsenmesi istenen, varsayımları, Tanrı adına sizi sunar. İnançların sundukları sözler peşinden gidenlere ?inançgüder? denir. Bilim yolundan yaradılışın gizemini araştıran, düşünme, irdeleme, araştırma, kanıtlama olanağı sunan, bulguları irdeleten, tartıştıran, bu yolda yürüyenlere ?bilimgüder? denir.

 

 

Tanrı

 

 

Tanrı nedir? Diye düşündüğümüzde, her inanç ya da düşün(felsefe) yolunda onun ayrı tanımları vardır. Bunlardan biri de, usa(akıla) en yakın olan İslamiyet?te tanrı tanımıdır; ?Gördüğün görmediğin, duyduğun duymadığın, tüm olguların bütünü tanrıdır?. Bundan 8 500 yıl öncede ilk Türkler böyle düşünmüş tanrı için;?evrenin bütünü? demişlerdi.

 

 

Yüzyıllar sonra Yunan düşünürü Plotinos, 9. yüzyılda Hallacı Mansur, Horasanlı Mevlana Celalettin Rumi, 14. yüzyılda Osmanlı Selçuklusu Şeyh Bedrettin Mahmud Rumi, 16. yüzyılda İtalyan Bilgin Giordano Bruno,17. yüzyılda Baruch Spinoza, 18. yüzyıldan Alman ülkücü Friedrich Schelling, 20.yüzyılda Elbert Eistein?de öyle söylediler;?Tanrı ile evren birdir. Tanrının evrenden ayrı, bağımsız bir varlığı yoktur. Var olan tüm özdekler(cisimler), diri ya da dirsizler, duygu ile düşünceler tanrıdır. Bunun dışında aşkın bir Tanrı olmadığı gibi bir yaratmada söz konusu değildir. Vardır, var olan yok olmaz, yok olanda var olmaz. Yaratıcı denen Tanrı doğada içkindir?(1). Bu bilimsel düşünceye ?tümtanrıcılık?(panteizm? denir.

 

 

Ben Övgün Ahmet Ercan?da bu düşüncedeyim. Tümtanrıcılık, biçimsel inanca, toplumsal ayrımcılığa, varlık eşitsizliğine, insanın insana egemenliğine karşıdır. Bu düşünceye göre; değilmki ki biz Tanrının birer parçasıyız, her şey kutsaldır, sevilesidir. Nasıl insan var olan iç ile dış üyelerinin(organlarının) bütünüyle insan oluyorsa, tek tek dağ, ırmak, ağaç, kaya Tanrı değil, bunların tümü birden Tanrıdır. Oluşum, tanrılılık sonsuzdan gelip, sonsuza ulaşır, süreğendir, bitiş yoktur, dönüşüm vardır. Bu ululuk dışında başka bir sığınılacak yer yoktur. Orası sürekli bulunulan, her şeyin birbirine dönüştüğü, üretken bir yerdir. Yaradılış kalıpsal bir tanım üzerine gelişmez; işleyiş kamık(kimya), özük(fizik), dirim(biyoloji), sürey(zaman) (KÖDS) bileşenlerinin değişimine uygun olarak oluşur, çeşitlenir. Tanrının istenci, buyruğu evrendeki bu koşullara, varlıklara göre biçimlenir.

 

 

Şeyh Bedrettin?in betiği ?Gönüle doğan duygu, esin? ?Varidat? adlı betiğinde yazdığı gibi ?Bütün varlıklar iç içedir. Tümü tümünde vardır. Çekirdekte elma ağacının, elmada elma ağacının olduğu gibi. Çekirdekte tüm geçmiş olduğu gibi tüm gelecekte vardır. İnsanın çekirdeği ise döldür. Bir insan dölü geçmiş kuşaklarda yaşayanların tüm özelliklerin bir bütünü iken, yumurtaya ekilerek tüm doğacak insanların da özelliklerini de taştır. Bunun gibi varlıklarda asıllarında belirir. Bu asıl da bütünü ile bu varlıkların her birinde; her varlık tozmukda(atomda) vardır. Bütün varlıksal aşamalar vardır, KÖDS ortamı uygun düştüğünde yeni bir varlık ortaya çıkar. Varlık ortadan kalkarsa, soyu silinirse, ne onun tininden(ruhundan) ne de başka soyut varlıklardan bir iz kalır. Biz, tümümüz o yuz.?

 

 

Özdekte(maddede) oluşan her değişim, özdeği kendinde bulunan niteliklerin, güçlerin sonucudur. Doğa bir bütündür. Doğanın birliği Tanrı?dır. Tanrı ayrı bir varlık değildir. Olsa idi o put olurdu, ona inanlarda putperest(put yandaşları) olurdu. O, eksiksizdir. Yanılgılarını düzeltmek üzere betik yollaması onu eksikli, tartışılır yapar. Bu durumda, İsa Tanrı?nın oğlu olamaz, Tevrat?ta Tanrı?nın yolladığı bir betik, Musa?da onun yolladığı bir elçi, kadın da erkeğin kaval kemiğinden doğan bir insan, tüm tek Tanrılı inançların bildiği Adem ile Havva ilkliği de olamaz. Her ortamın KÖDS koşulları içinde Adem?leri ile Havva?ları vardır. Çin?in sarı soyu, Afrikalı zencinin kara soyu, ayrı dönemlerde KÖDS koşullarında oluşmuştur. Tümtanrıcılı inançta; cin, peri, melek, şeytan, Cebrail, Azrail gibi varlılarda gerçek değildir. Şeytan, insanların içindeki kötülükler, doyumsuz istekleridir.

 

 

Tin(ruh), Uçmak(cennet), Tamu(cehennem). Tin(ruh), özdeğin(maddenin) bileşimine uygun olan düşünce, kavram, davranış, ses olgusudur. Akaryakıtı biten işlergenin(motorun) susması, akaryakıtın konmasıyla ayni sesi vermesi gibi. İnsanda uyuyup kalktıkça tin durumu benzer biçimde sürer. Ancak, yaşamsal bileşenleri çalışmadığında ölür. Öldüğünde de artık onun tini yok olur. Yaşamayan kişinin tini kalmaz. O yaşantının bir sesidir. Ölen bir kişi eski biçimiyle geri dönmez, yeniden bu ya da başka bir evrende dirilmez. Kişinin tininin tamu ya da uçmağa gitmesi söz konusu değildir. Ne tin, ne tamu, ne de uçmak vardır. Bunların her üçü de bu yaşamda vardır. Uçmak denilen olgu; mutluluk, sağlıklı yaşam, çevre ile insanlığa yararlı olmak, iyi, saygın, üretken, seven, sevilen bir kişi olmaktır. Tamu ise; kötülük, mutsuzluk, sıkıntı, sağlıksız yaşam, yararsız kişilik, üretmeyen karamsar, sevgisiz bir kişi olmaktır. Evrendeki tüm varlıklar, duygular tanrının kendi bileşenleridir. Seven, mutlu olan, aydın, olgun, eren, bilinçli her kişi Tanrı?yı görmüş demektir. Tanrı put değildir.

 

 

Ön Türkler ile Tümtanrıcılık inanışında ?uçmak? demek; özel edinimlerin, taşınmazların(mülk), insanlar arasında katmanlaşmaların, ayrımların olmadığı, halktan soyutlanmış, çıkarcı yönetimlerin olmadığı, her şeyin eşit paylaşıldığı bir düzenin adıdır. Uçmağa gitmek için, insanlarda mutsuzluk yaratanlar ile mutsuzluk koşullarını ortadan kaldırmak, barışa erişmek gerekir. Bunun adı da yönetiliş düzenidir(sistem). Yoksul, aç, kurak, kuruda yaşayan, ölümle yüz yüze sıkıntıları paylaşan kişi tamudadır. Gelir düzeyi yüksek, bir eli yağda bir eli balda, geziye çıkabilen, üreten, okuyan, düşünen, eğitim gören, satın alma gücü olan, yaşamı korunç altında(sigortalı) olan her ülke uçmaktır(cennettir). Uçmağa ulaşmak için mutluluk düzenin kurulması gerekir. Bunun biricik yoluda, toplumsal aydınlanmadır. Yakın geçmişte bunu yaratanlar Mevlana, Şeyh Bedrettin, Mustafa Kemal Atatürk, Karl Marx, Friedrich Engels, George Washington, Lenin, Tito, Mao Çe Tung gibi ülke önderleri, düşünür ya da bilge kişilerdir.

 

 

Sonuç

 

 

Önemli olan din değil, Tanrı bilincidir. Ona giden yol, ne o din betiğinden, ne de başka bir din betiğinden geçer. Biricik yol; bilimi izlemek, okumak, aydınlanmaktır. Bilim korkuyu yener, sevgiyi, mutluluğu, gönenci, korumacılığı getirir.

 

 

Özet olarak, biz o 1.5 milyon santigrat sıcaklıktaki Güneşin çekirdeğinde, o da Samanyolu bulutsusunda, o da evrenin derinliklerinde hep vardık. Her şey evren çekirdeğinden doğdu. İlk kez, son kez insan kılığında, siz insanlarla bir dönemde doğduk. Ölünce yine evrenin çekirdeğinde sonsuza gideceğiz, başka başka varlıkların bileşeninin yapı yaşlarını oluşturarak. Bu yersuda(dünyada) insan kılığıyla bulunacağımız süre yaklaşık 70 yıl. Gelin bu süreyi birbirimizi severek, sevişerek, birbirimizi kucaklayarak, mutluluğu oluşturup eşit paylaşarak, yoksulluğu yenip gönenci oluşturarak hep birlikte ayni dili konuşarak, ezgiler çığırıp, gezip tozarak, çevremizi temiz tutup koruyarak, insanları aydınlatarak, bilinçlerini kalıp inanç tutsaklığından kurtararak yaşayalım. Kendi uçmağımızı(cennetimiz) kuralım. İnanç kurallarının tutsaklığını, bilimin kılıcıyla kırarak yaşayalım. Hepimiz kardeşiz. Sevelim, sevilelim, bu yaşam kimseye kalmaz.

 

 

Sonuç

 

 

1. Büyük oluşumun insanca adı Tanrı?dır. Tanrı bizim de bir parçasını oluşturduğumuz bir bütündür, boyutsuzdur, dönemsizdir, parçaları görülür, gözde, düşte bütünlenemez.

 

2. Evren, özdeklerden(maddelerden) oluşur, özdeğin kendi iç yasalarına göre gelişir. Evren sürekli akan bir süreçtir. Tüm olgular bu akışın içindedir.

 

3. Oluşum; işlengendir, devingendir, doğurgandır, yaratgandır, türetgendir, değişkendir, dönüşgendir, uçsuzdur, süreğendir, yenileyicidir.

 

4. Bu düzeni; özük bilim(fizik), kamık bilim(kimya), dirimbilim(biyoloji) ile sürey(zaman) koşulları sağlar.

 

5. Evrendeki her oluşum, parçaların birleşmesi ile ayrılmasıdır.

 

6. Hiçbir yaradılış beklenmedik bir biçimde oluşmaz. Evrendeki her olgu bir nedenden ötürü, bir gereklilikle ortaya çıkar.

 

7. Oluşum, değişimli dengededir.

 

8. İşleyen oluşum diridir özdeği(maddesi) ile işleyişinin duyu ile sesleri olan, elle tutulmayan bir tini vardır. İşleyiş, bitip dönüştüğünde tin(ruh) yok olur.

 

9. En küçük özdekcik, en büyük evrenin gizemini içerir. Kısa yaşamlı küçüğe bakıp, uzun yaşamlı büyüğün işleyişini kestirebilirsin.

 

10. Bir yerden gelmedik, bir yere gitmiyoruz. Hep vardık, hep olacağız.

 

11. Doğum ile ölüm vardır. Ölüm, bir yaratığın bitişi ile dönüşümüdür. Bir yaratık, ayni biçimiyle yalnızca bir kez vardır. İnsan olarak ilk kez, son kez varız.

 

12. Uçmak(cennet) ile tamu(cehennem) yeryüzündeki güzellikler ile çirkinliklerdir. Gidilecek, sonsuz yaşam sürdürülecek bir başka bir yer yoktur.

 

13. Songün(ahiret günü) belli bir gün değildir, her yaratık için var olan değişken bir süre sonudur.

 

14. Yaşam; doğa içinde, doğa yasalarına uygun, yaratıkların karşılıkları ile koşullanılmış, değişimlerin geçiş yaptığı, karşıtların gelişmeyi güdülediği bir uğraş sürecidir.

 

15. Doğa, insan ile toplum yaşamında hiçbir süreç birdenbire bitmez, başlamaz, evrilerek sürer.

 

16. Yaşamda dogmalar(kanıtsız inançlar) onaysız önermelerdir. Doğada kanıtlanmayan tüm bilişim(enformasyon) bilgi değildir. Gerçek olan bilimdir.

 

17. Tüm bu düşünceleri bırak güzel, yaşamağa bak, sev, sevil, sarıl, üret, kirletme, tanı, oku, yaz, gez, gül, iyilik yap, iyilik gör.

 

 

 

Uğurlu Olsun,

 

 

*diyalektik- eytişim

 

 

Kaynaklar

 

Bilim ve Ütiyopya, Şeyh Bedrettin Varidat, Cumhuriyet Gazetesi(Gül Atmaca), A. Ercan; depremler nasıl bilinir, İ. Ketin; Yerbilimlerine Giriş, M.K. Atatürk ?Söylev?, Mevlana ?Kimya-i Saadet?, Kur?an, İncil, Tevrat,

Gönderi tarihi:
bazı arkadaşlar parmak izini bile mükemmel olmayışı ile değerlendirip,falanca hayvan örneğiyle beni bilgilendirmişler ama o arkadaşlar, gördüğü rüya sonucu ,sabah kalkar kalkmaz, ısrarla "ablamı ara,bak şöyle rüya gördüm hemen ablamı ara" diye annesine yalvaran bir kızın,arama sonucunda gerçektende ablasının başına kötü bişey gelmiş olmasının cevabını neyle açıklarlar.. hemde kendisinden km lerce uzakta falanca şehirde yaşayan ablasının... evet ,hemen açıklayalım.. Tesadüf(!).. ya da dalga boyu çok uzun olacak tabii..

 

"bazı arkadaşlar" olarak: fft sizin bu duygusal yaklaşımlarınız beni resmen huylandırıyor. Kendi kendinizi ipnotize etmişsiniz. Kendi kendinizi şartlandırmışsınız resmen. Görmek istediğinizi ısrarla bu kadar görmeye çalışırsanız iş halisünasyon görmeye kadar varır, ben bunu kendim deneyimlediğim için biliyorum ve çok kesin söylüyorum ruhsal varlıklar gördüğünüzü iddia etmeniz kesinlikle normal bir olay olacaktır.

 

Anlattığınız olayı kimse açıklayamaz. Sizden başka. Bunu sadece siz açıklayabilirsiniz, siz de açıklamak istemiyorsunuz zaten. Biraz derinlemesine bir sorgulama, bu olayın tamamen maddi nedenlerden oluştuğunu kolayca ortaya koyardı. Fakat buna gerek yok, siz açıklamasını biliyorsunuz, ancak bilmezden geliyorsunuz. Ben çok cin gören insanlar tanıdım, öyle ki bana bile gördürdüler. Hepsinin maddi ve psikolojik nedenlerini adımdan emin olduğum kadar iyi çözümledim.

 

Bir şey soracağım: Niye ablanızı kendiniz aramadınız da annenize arattınız? Bunun altında bir mucizeye imza atma dürtüsü yatıyor olmasın? Uyanıp rüyanızı hatırladınız ve telefona sarıldınız. "Abla, ne var ne yok? Nasılsın?" Durgun bir ses: "Sorma... Yine şöyle böyle oldu." Pek çarpıcı olmadı değil mi? Ama annenizi telaşeye vermek daha bir etkileyici oldu ve sıradışılığı artırdı.

 

Valla benden söylemesi. Evrende bilinen en karmaşık nesne insan beynidir. Elhak bu beynin ortaya çıkışı bir mucizedir. Bu karmaşanın kökeninde ne olduğunu henüz anlayamadık. Fakat karmaşayı başka yerde aramayın. Çok yakınınızda, size şah damarınızdan daha yakın, kafatasınızın içinde...

Gönderi tarihi:
tanrının sonsuz kudreti olması gerekmiyor.

 

abraham bunu sana ne zamandır söylemek aklımdaydı ama sırası şimdi geldi: Çok yalın ve net, basit ama kesin, kolay ama isabetli bir anlatım tarzın var. Bunu esprilerinde de görüyorum ve bayağı gülüyorum. Hele şu içki satma fetvanı daha okumadan ne diyeceğini bildiğim için gülmeye başlamıştım. Zaten daha ilk olarak fareye çevrilen adam hikayene epey gülmüştüm.

 

Bazen benim bir sayfada anlatmaya çalışıp anlatamadığımı bir satırda anlatıyorsun. İyi ki varsın...

Gönderi tarihi:

boşig, tüm anlattıklarınız Anadolu Aleviliği inançlarıdır. Tasavvufun bir koludur ve bilimsel değil, dogmatiktir. Alıntıladığınız metne göre tüm varlıklar tanrıdır, hepsi kutsal ve eşittir deniyor. Hindistan'da bu görüşler hiç öyle yansımamış. Kast sistemini doğurmuş. Yöneticiler tanrının başı, halk tabakası ayakları. Bu inançta tanrının kolu bacağı, eli ayağı, kaşı gözü ve kıçı başı bile var.

 

Bilimin tanrı diye bir sorunu yoktur. Bilim determinist bir yol izler ve bu yolun sonunda ne var bilmez ki nasıl bir şey olduğunu düşünün? Tanrı mı var? İyi, olsun. Bu bizi ilgilendirmiyor. Eğer biz tanrıyı ilgilendiriyorsak buyursun, biz bir yere kaçmıyoruz. Tanışmakla müşerref oluruz zatı âlileriyle...

Gönderi tarihi:

muki, size de bir yanıt boynumun borcu: Sizin yorumlarınız zaten akılcı, mantıklı da, imzalarınızdaki alıntılar enfes. Hiç yorum yazmasanız bu imzalar yeter...

 

Bu sefer en hoşuma giden, gerçek bilgelerin öğrenmeyi, ******* ders vermeyi tercih ettiği oldu. Aklıma bir köyü ilmiyle ışıl ışıl aydınlattığını sanan ve köylünün de öyle sandığı biri geldi. Bu adam bilimden zerre kadar anlamaz. Fakat din kitaplarını ezbere bilir. Söylediklerinin doğruluğunun tek kanıtı, onları kendinden emin, tok bir sesle ve kararlılıkla anlatmasıdır.

 

Gerçek o kadar ulaşılmazdır ki, gerçek diye adlandırdığımız her şey basit gölgelerdir. Bu sözümü bilimi özümsemiş insanlar çok ama çok iyi anlayacaklardır. Daha sabah şöyle diyordum:

 

"What is the time and what is the trust?"

 

Ben şimdi bunu akşama kadar düşünürüm. Bu sorunun elinden beni uykunun bile kurtaracağı şüpheli...

Gönderi tarihi:
boşig, tüm anlattıklarınız Anadolu Aleviliği inançlarıdır. Tasavvufun bir koludur ve bilimsel değil, dogmatiktir. Alıntıladığınız metne göre tüm varlıklar tanrıdır, hepsi kutsal ve eşittir deniyor. Hindistan'da bu görüşler hiç öyle yansımamış. Kast sistemini doğurmuş. Yöneticiler tanrının başı, halk tabakası ayakları. Bu inançta tanrının kolu bacağı, eli ayağı, kaşı gözü ve kıçı başı bile var.

 

Bilimin tanrı diye bir sorunu yoktur. Bilim determinist bir yol izler ve bu yolun sonunda ne var bilmez ki nasıl bir şey olduğunu düşünün? Tanrı mı var? İyi, olsun. Bu bizi ilgilendirmiyor. Eğer biz tanrıyı ilgilendiriyorsak buyursun, biz bir yere kaçmıyoruz. Tanışmakla müşerref oluruz zatı âlileriyle...

 

Sayın Demirefe...

Biraz heyecanlandınız sanırım...

Olsun, önemli değil...

 

Bakın ben "Bilim"in "Tanrı" diye bir sorunu olduğunu hiç söylemedim...

Bilim'in hiç bir zaman "Tanrı"yı açıklama girişiminde olduğunu da söylemedim...

Aksine;

Bilim'in "Tanrı"nın varlığı ya da yokluğu ile ilgilenmediğini söyledim hep...

 

Benim belirtmek istediğim, "Bilim"in Tanrıyı niteleyip nitelememesi değildi ki?

Belirtmek istediğim şey "Soyut bir Tanrı"nın psikolojik ve felsefik olarak nasıl var edildiği idi...

Ve "Soyut" bir "Tanrı"nın varlığını ispatlamaya yönelik bir şey yazmadığımdan ve nitelemediğimden de adım gibi eminim...

Yazımı tam anlamı ile okumamışsınız anlaşılan;

Belki de alıntıladığım iletinizde, Tanrı'nın organları olarak nitelediğiniz herhangi bir organla okudunuz, bilemiyorum...

 

Hindistandaki kast sistemi "Tanrı"ya dayalı değildir pek...

Tabu ve Totemlere dayalıdır tam olarak.

Her kastın farklı farklı totemleri vardır, inanç yapıları vardır...

Katılaşmış ve kemikleşmiş "Kutsiyetlere" dayanır aslında...

Bu neyse ama ben "Tanrının kolu", "Tanrının eli", "Tanrının başı" gibi bir şeyden de hiç bahsetmedim ki?

Bunu nereden çıkardınız?

 

Aslına bakarsanız sizinde "Soyut Tanrı" şartlanmasından kurtulabildiğinizi artık hiç sanmıyorum.

 

Çünkü "Varlık" ve "Tanrı" sorunsalını ele aldığımızda iki soru ile karşılaşılıyor sığ beyinlerce yöneltilen:

 

- "Tanrı" "Somut" ise, başı, kolu, ayağı, aklı, beyni cartı curtu nerede?

- "Tanrı" "Soyut" ise, sıfatları falanı fistanı neyi ifade ediyor?

 

Nedense bu iki ihtimal arasında sıkışıp kalmış insanlar...

 

Ama üçüncü bir şey var:

 

"Varlığın Tanrı'nın ta kendisi olması durumu..."

 

Bu illa ki başı, kolu falanı filanı olmasını gerektirmiyor...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:
"bazı arkadaşlar" olarak: fft sizin bu duygusal yaklaşımlarınız beni resmen huylandırıyor. Kendi kendinizi ipnotize etmişsiniz. Kendi kendinizi şartlandırmışsınız resmen. Görmek istediğinizi ısrarla bu kadar görmeye çalışırsanız iş halisünasyon görmeye kadar varır, ben bunu kendim deneyimlediğim için biliyorum ve çok kesin söylüyorum ruhsal varlıklar gördüğünüzü iddia etmeniz kesinlikle normal bir olay olacaktır.

 

Anlattığınız olayı kimse açıklayamaz. Sizden başka. Bunu sadece siz açıklayabilirsiniz, siz de açıklamak istemiyorsunuz zaten. Biraz derinlemesine bir sorgulama, bu olayın tamamen maddi nedenlerden oluştuğunu kolayca ortaya koyardı. Fakat buna gerek yok, siz açıklamasını biliyorsunuz, ancak bilmezden geliyorsunuz. Ben çok cin gören insanlar tanıdım, öyle ki bana bile gördürdüler. Hepsinin maddi ve psikolojik nedenlerini adımdan emin olduğum kadar iyi çözümledim.

 

Bir şey soracağım: Niye ablanızı kendiniz aramadınız da annenize arattınız? Bunun altında bir mucizeye imza atma dürtüsü yatıyor olmasın? Uyanıp rüyanızı hatırladınız ve telefona sarıldınız. "Abla, ne var ne yok? Nasılsın?" Durgun bir ses: "Sorma... Yine şöyle böyle oldu." Pek çarpıcı olmadı değil mi? Ama annenizi telaşeye vermek daha bir etkileyici oldu ve sıradışılığı artırdı.

 

Valla benden söylemesi. Evrende bilinen en karmaşık nesne insan beynidir. Elhak bu beynin ortaya çıkışı bir mucizedir. Bu karmaşanın kökeninde ne olduğunu henüz anlayamadık. Fakat karmaşayı başka yerde aramayın. Çok yakınınızda, size şah damarınızdan daha yakın, kafatasınızın içinde...

Olayları önyargı ile farklı noktalara götürdüğünüz kanısındayım.. çünkü ben varlıklara inanmama karşın bir kez olsun cin ya da benzeri birşey görmediğim gibi,o rüyayı gören de ben değil kardeşimdi...ve kardeşim,genel olarak dinle çok alakası olmayan,işine gücüne bakan,hatta benim kapanmamla birlikte endişelere kapılan sıradan bir insan.. ben ender rüya gören ya da gördüğünü çok hatırlayamayan bir yapıya sahibim.. ara ara ciddi birşey görürsemde dini açıdan,kendime saklayıp sonucu gözlemlerim.. sonuçta illaki anlamına uygun düşer..

ortada maddi ne gibi algı,nerden çıktı onu hiç anlamadım.. ama ben yine de şu rüyayı ve olan olayı anlatayım.. genellikle rüyaları çıkar diyebileceğim türden olan kardeşim,bir sabah kalktı ve ablamı kırmızı bir elbise içinde gördüğünü söyledi.. sanki sıkıntılı olduğunu.. kırmızı dini açıdan kötü yorumlanır malum.. arasak mı aramasak mı derken,kardeşimin de ısrarıyla aranan ablamın,ist da arabadan bir kapkaç olayı yüzünden,nasıl sürüklenip hayati bir tehlike atlattığını öğrendik.. annem "kızım iyi misin "diye sorar sormaz,"sen nerden öğrendin hemen " şaşkınlığıyla cevap veren ablam... olay bundan ibaret..buna benzer yüzlerce binlerce olay yaşanıyor ama kimileri bunlara kapalı oluyor malesef...neyse neyi nasıl anlamak isterseniz tabi.. herkes kendi hayatından sorumlu.. biz inananlar hayatımızda bundan daha öte olan nice kavramları yaşıyoruz.. rüyanın çıkmış olması gibi kavramlar,bizler için artık fazla sıradan.. inançlı olunca buna şaşırma gereği de kalkıyor zamanla..

Gönderi tarihi:

Tamam kabul ediyorum, kestirip atmacı bir yanıt vermişim boşig... Siz tanrıyı değil “tanrı inancını” sorguluyorsunuz. Şimdi o zaman dini değil, felsefi bir konu tartışacağız. Ben bu konuyu felsefe forumunda bilim felsefesi alt başlığında “bilimsel determinizm” başlığı ile açmıştım. Oraya davet edeyim o zaman sizleri ne dersiniz? Katkısı olacak herkes beni sevindirir. Ne zamandır o başlığı geliştireyim diyordum ama yanıt gelmeyince kalıyordu.

 

Orada nedensellik bağlamında tanrı düşüncesinin kökenini irdelemeye çalışalım...

 

Yalnız bu başlıkta tartışmayı da sürdürmek isterseniz: Öncelikle boşig, benim eleştirim sizin kast sistemini öngördüğünüz değildi. Alıntıladığınız yazıyı yanlışladım, sizi değil. Size yönelik algılayacaksanız: O yazıyı beğenmedim evet. İyi bir kaynak alıntılamamışsınız. Kendi fikirleriniz bence daha iyi...

 

Ve fft, cin min görmedim diyorsunuz. Böyle giderseniz emin olun görürsünüz. Çünkü ben resmen ve apaçık gördüm. Dünyada cin gördüğünü iddia edebilecek biri varsa kesin olarak o benim, bana inanın. Ve şundan emin olun sizin yanlış düşündüğünüzü söyleyip sizi ikna etmeye çalışmıyorum. Sadece sohbet ediyoruz şurda, bunu böyle anlayın lütfen. Hepimiz, ben de yukarıda boşig'i yanlış anladığımı itiraf ettiğim gibi, yanlış bir şey söylemiş olabiliriz, hiç önemi yok. Bizler salt gerçeği bilmiyoruz. Gerçeğin izlerini takip ediyor, kalıntılarını topluyor ve gölgelerine anlam vermeye çalışıyoruz, bunu unutmayın. Böyle dedim diye idealizmi savunuyorum sanmasın materyalist arkadaşlar. Ben fena halde materyalistimdir. Ama bir açıdan ve bir bakıma. Asla net bir şey değilimdir. Benim tek deklerem determinist olduğumdur. Bunun arkasında sonuna kadar dururum. Çünkü evrenin yapısının determinist olduğuna "inanıyorum." Tırnak içine aldım, bu benim inancımdır.

 

Ne kadar yazdıklarınızdan huylandığımı söylemiş olsam da kişi bazında size saygım kesinlikle ve tüm samimiyetimle sonsuzdur, buna inanmanızı dilerim...

Gönderi tarihi:

Rüya konusunda şunu eklemek isterim ki ben sezgileri de determinizme bağlıyorum. Yani zihnimiz biz farkında olmadan çevresel uyarılarla bir örüntü deseni oluşturuyor. Bu örüntü beyin nöronları arasındaki sayısız sinaps bağlantılarının oluşmasıyla meydana geliyor. Unutmayalım ki beynimizin işleyişini çok az biliyoruz. Belli uyaranlara bağlı olarak bu örüntü belli sonuçları kestirimleyebiliyor. Yani, geçmiş deneyimleri iyi örüntüleyen bir yapı, örüntünün nasıl devam edebileceği yönünde bir sezgi kazanıyor. Çok satranç oynayanın olası hamleleri çok iyi görmesi, bu tür bir beyin yapılanmasının sonucudur. Biraz da şans yardım ediyor, belki bilemediğimiz uzun erimli beyin dalgalarımız da vardır. Özellikle uzaktaki oğlunun ölümünü günü ve saatiyle algılayan anne örnekleri kayıtlara geçmiştir. Fakat bu tür olaylar genellikle savaşlarda kaydedilmiştir. Yani her an oğlunun ölüm haberini tetikte bekleyen tüm duyuları anten gibi uzaya dönmüş bekleyen bir güçlü alıcı varken.

 

Şunu asla gözardı edemeyiz: Endişe durumunda yediğimiz herhangi zararsız bir yiyeceğin midemizde kramp oluşturması ile herhangi olumsuz bir olayın çakışması gibi raslantının oynadığı bir oyuna kurban gitmiş olabiliriz. Bu tür kestirimlerde alınacak habere yönelik bir beklenti olduğu çok belirgindir. Bunu da alıcının dinlemeye geçtiği biçiminde yorumlamak da mümkündür, raslantı faktörünün etkisini tam belirlemek imkansızdır.

 

Bir iddia geçmişte insanların daha güçlü telepatik yeteneklerinin olduğu, modern iletişimin bu yeteneği körelttiği yönünde. Bu olasılığa dayalı çok ciddi araştırmalar yapılıyor. Ancak net bir sonuç elde edilebilmiş değil...

Gönderi tarihi:

Sayın Demirefe...

Cevabınız çok hoşuma gitti...

Madem ki siz başlık açmıştınız, ilgili olarak orada devam edebiliriz...

Boşa gitmesin...

 

Ayrıca "Determinizm/Nedensellik" konusunda demek ki kafadarız...

Ben de bu konuda biraz takıntılıyımdır...

 

Orada "Nedensellik" açısından "Tanrı"yı ele alalım,

Burada da "Psikolojik" ve "Toplum Psikolojisi" açısından "Soyut Tanrı"yı nasıl yarattık, bunu ele alalım...

 

Kast Sistemi konusundaki yargınızı üzerime alınmıştım, kusuruma bakmayın...

 

"Rüya" konusunda ise...

Freud'un "Düş yorumu" adlı bir kitabı vardır.

Orada "Rüya"lar hakkında bilimsel tespitler ve çıkarımlar mevcuttur...

Gönderi tarihi:

boşig, ilginçtir ki Freud psikanalizin babası kabul edildiği halde bugün bulunan bir çok gelişmiş yöntemler nedeniyle onun uyguladığı psikanaliz yöntemleri artık uygulanmıyor. Rüya konusunda da durum böyle. Freud'un rüyalar üzerine tahlilleri günümüz psikologlarınca fazla dikkate alınmıyor.

 

Bu bana tuhaf geldi ve tanıdığım bir psikologa özellikle sordum. "Kişilere rüyalarını anlattırarak psikanaliz yapmaz mısınız?" diye sordum. İlginç bir şekilde önemsemez bir tavırla dudak bükerek "hayır" dedi. "Rüyaların bizim için hiç önemi yoktur. Sorgulama ve konuşturarak analize gideriz." Bu yanıta şaşırdım ve pek inanasım gelmedi. Çünkü Freud'un rüyalara verdiği önemi biliyorum. Yok yani bu psikolog öyle Freud karşıtı filan olduğundan böyle konuşmuş olmadığını da biliyorum. Daha araştırınca gördüm ki gerçekten günümüz psikanalizi rüyalara önem vermiyor. Rüyalar tamamen rasgele ve karmaşık beyin faaliyetleri olarak algılanıyor. Ama bir tür bilinçli uyku olan hipnoza tabii ki önem veriyorlar.

 

Günümüz bilimi biraz çok dallandı budaklandı. Hipnoz bilmeyen "gerek yok, ben hipnozsuz çözümlerim" diyor, bilen "olur mu hipnozsuz çözülemeyen vakalar var" diyorlar, karışık işler...

 

Çok karmaşık şey bu insan beyni. Kendimizi çözersek evreni de çözebiliriz...

Gönderi tarihi:
Sayın Demirefe...

Cevabınız çok hoşuma gitti...

Madem ki siz başlık açmıştınız, ilgili olarak orada devam edebiliriz...

Boşa gitmesin...

 

Ayrıca "Determinizm/Nedensellik" konusunda demek ki kafadarız...

Ben de bu konuda biraz takıntılıyımdır...

 

Orada "Nedensellik" açısından "Tanrı"yı ele alalım,

Burada da "Psikolojik" ve "Toplum Psikolojisi" açısından "Soyut Tanrı"yı nasıl yarattık, bunu ele alalım...

 

Kast Sistemi konusundaki yargınızı üzerime alınmıştım, kusuruma bakmayın...

 

"Rüya" konusunda ise...

Freud'un "Düş yorumu" adlı bir kitabı vardır.

Orada "Rüya"lar hakkında bilimsel tespitler ve çıkarımlar mevcuttur...

Düşlerin Yorumu 1,Düşlerin Yorumu 2... içeriğini unutalı çok zaman olmuş ama yeniden gözden geçirilebilir.. Yine de bazı şeyleri açıklamakta yetersiz kalacağı kanısındayım...özellikle olan olaylardan ziyade,olacak olayların uyarıları konusunda gerçekten Tanrı kavramının tarifi kadar yetersiz bilgiler...

evet demirefe,gerçekten karmaşık beyinler ve çözülemeyen evren kavramı... Altı üstü insan beyni aslında ya neyse..

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.