Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kuran'dan bilime ışık


sadebiri

Önerilen İletiler

Sayın Demirefe...

Aslına bakarsanız kendimi adlandırmayı pek sevmiyorum ama şu var ki ben "Nedensellik/Determinizm" ilkesine fena halde takıntılıyımdır.

 

Yani hiç bir şeyin "Nedensiz" olamayacağını düşünüyorum...

 

Dolayısı ile "Evrenin olabileceği en olası biçimde olduğu" görüşüne katılıyorum.

 

Ayrıca henüz evren ile ölçüştürebileceğimiz başka bir "Mükemmel Evren" olmadığına göre

Evrenin mükemmel olduğunu tanısına katılmak durumunda kalıyorum.

Tabi bu mantıksal bir önerme...

 

 

 

Kepler'in takıldığı nokta sanırım ki evreni kendi modeline uydurma çabasından olsa gerek diye düşünüyorum.

Çünkü Evren'in mükemmelliği bizim kanıksadığımız ve şu an için elde ettiğimiz verilerden daha başka bir nedene bağlı olabilir.

 

Mesela ilk baktığınızda dünyanın yuvarlak olduğunu düşündük ve bu bize çok daha makul geldi.

Tam bir yuvarlak alışılageldiği gibi çok daha estetikti.

Ancak kutuplardan basık ve ekvatordan şişkin "Geoit" şekli ilk keşfedildiğinde belki burukluk yarattı.

Çünkü "Tam Yuvarlak" değildi...

Ancak bunun böyle olmasının bir nedeni vardı ve tutarlı, anlamlı

Ve kaçınılmaz bir nedeni vardı:

MerkezKaç Kuvveti...

 

Ya da Dünyanın yörüngesi...

Bana kalırsa "Tam bir daire" olsa idi daha mükemmel olurdu. :D

Ancak doğa, benim estetik anlayışımı sallamamaktadır ne yazık ki.

Kendi mükemmellik anlayışını ortaya koymaktadır.

 

Ay'ın helezonik yörüngesi mesela...

Açılmış bir yay çok mu mükemmel bir yapı arzeder bilemem ama kurulmuş olan bir dengeye sahiptir...

 

Bence doğa mükemmeldir ve bu mükemmelliği kendi diyalektiğini kendisinin oluşturabilmesinde yatıyor.

 

Yani düşünsenize;

Biz doğanın dengesinin bozulduğunu söylüyoruz ama aslında öyle bir şey yok...

Doğa sürekli bir dengelenim içersinde.

Bir eşitlik var ve artılar ile eksileri, çarpılar ile bölümleri bu eşitliğin bir o tarafına

Ve bir bu tarafına atıyor sadece...

 

Yapısında var olan o eşitliği sürekli yeniliyor, dengeliyor...

 

Bu "doğa olayları" olarak insanı yok edecek dahi olsa, tek bir gerçek var ki

Doğa/Varlık her zaman var kalacak...

 

İşte mükemmelliği burada yatıyor;

Her zaman var kalacak olmasında...

 

Eğer bir gün Fizik'in "Hiç bir şey yoktan var olamaz, vardan yok olamaz" kabulü çürütülürse

İşte o zaman "Varlığın/Doğanın/Evrenin" Mükemmel olmadığından söz edebiliriz.

Çünkü o zaman anlarız ki "Doğa" kendisinden daha mükemmel olan başka bir şeye yenik düşmüştür.

Ve o daha mükemmel olan şeye de "Tanrı" diyebiliriz...

 

Kısaca:

Yoktan hiç bir şeyin var olamaması ve var olan hiç bir şeyin yok olamaması ilkesi bence mükemmel oluşun dik alasıdır.

Baksanıza;

Hiç bir şekilde aşılamayacak olan mükemmel bir denklem...

 

Dolayısıyla sadece "Madde"ye ve "Nedenselliğe" inanan birisinin

"Doğa'nın Mükemmelliği"ne de inanması gereğini kaçınılmaz olarak görüyorum.

Çünkü eğer mükemmel değil ise

O'ndan daha mükemmeline yerini bırakmak zorundadır...

Bu da "Maddeden Ayrı Tanrı" inancına götürür.

 

Şimdi burada şunu belirtmek isterim:

 

İnançlıların "Maddeden Ayrı Tanrı" anlayışları ile

Kimi inançsızların "Tesadüf/Rastlantı" anlayışları arasında fark görmediğimi hep söylerim...

 

Yine burada da İnançlıların "Maddeden Aşkın/Ayrı ve Maddeden Mükemmel Tanrı" anlayışları ile

Kimi inançsızların "Mükemmel Olmayan Varlık/Madde/Evren" anlayışlarının aynı kapıya çıkacağını düşünüyorum...

 

Yine de bunu tam olarak temellendirmedim şu an...

Çünkü daha yeni aklıma çaktı bu düşünce ve geldiği gibi belirttim.

Yani biraz daha beyin fırtınasına ve farklı görüşlere ihtiyacım var ama emin gibiyim.

 

Bu konuda Siz, Sayın Yam_yam, Sayın Maraba ve ilgili diğer arkadaşlar katkıda bulunacaklardır diye düşünüyorum...

 

Sayın hoppa'nın uyarınca da konuyu özetlemem gerekirse:

"Ene'l Hakk" :w00t: :lol: :w00t:

 

Saygılarımla...

 

wonderful :unsure::clover:

 

beyin fırtınana hayran kaldım

ne kadar büyük bir emek inanılmaz güzel.

akıcı bir şekilde ve içinde bulunduğun nedenselliği sorgulama tutkun sayesinde süper ifade etmişsin. kesinlikle tepkisiz kalamadım. :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 108
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Sayın Maraba...

Öncelikle önemsediğiniz için çok teşekkür ederim...

 

Gelelim...

Sayın boşig,

 

Mükemmelliyetçilik bana göre sonluluktur. İdealist felsefi düşüncedir. Materyalist felsefede mükemmellik, mükemmelliğe erişim düşünülemez. Zaten böyle bir düşünce sonluluğu kabullenmedir. Mükemmellik, erişilebilmenin "en mükemmel" olanına erişilmiş ve son bulunmuş olacaktır.

Hımmm...

Güzel bir yorum ancak benim "Varlığı" ele alışım şöyle:

Varlığı tüm yasaları ve diyalektiği ile bir bütün olarak ele alıyorum...

 

Bakın insan aklı, konuya "Mükemmel midir, değil midir?" sorusunu karıştırdığı an

"Nedensellik"i işin içine karıştırdığınızda şöyle bir mantık öne koşuyor:

"Peki neden mükemmel değil?"

 

Çünkü insan zihni hep bir mükemmel arayışındadır.

O yüzden

Ya;

1- "Varlığın mükemmel olma ya da olmama gibi bir durumu söz konusu değildir. Çünkü varlık sadece bir -oluş- sergiler, sadece -değişim- sergiler. -Mükemmelliğe ulaşma- gibi bir devinimi yoktur. Yalnızca -Dengelenim-i sağlamaya çalışır." diyeceğiz...

(ki ben artık bunu savunuyorum.)

 

Ya da;

2- "Evet, Varlık için -Mükemmel olup olmama durumu- söz konusudur." deyip bunun getireceği "Neden" sorularını karşımıza alacağız...

 

Önce ilkini ele alalım ve gerçeklerden hareket edelim:

 

İlkini kabul edersek sorun kökünden çözülüyor ve "Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir." önermesini şu şekilde desteklemem anlam kazanıyor:

Bence doğa mükemmeldir ve bu mükemmelliği 'kendi diyalektiğini kendisinin oluşturabilmesi'nde yatıyor.

...

Yapısında var olan o eşitliği sürekli yeniliyor, dengeliyor...

Yani doğanın mükemmelliğini "Diyalektik" olabilmesinde görüyorum.

Bence doğa bu mükemmelliğini hiç bir zaman kaybetmeyecek.

Ve bunun üzerine çıkma gibi bir durumu da olamayacak.

 

Diyalektiğin karşısına "Durağanlık"ı koyabilir misiniz koşut olarak?

Ya da onu durdurabilecek başka bir tanı ya da kavram var mıdır?

 

Gördüğünüz gibi "Doğanın Muhteşemliği"nden bahsederken ben

"İdealist Felsefe"nin bahsettiğiniz kavramlarına dayanmıyorum diye düşünüyorum.

Zaten bu yüzden tüm varlığı "Tanrı" olarak görüyorum...

 

kendi diyalektiğini kendisinin oluşturabilmesi

Yukarıdaki alıntımda belki "Dengeliyor" yerine;

Mükemmel kavramı da felsefi olarak kendi çelişkisini içinde taşımasa idi var olamayacaktı. Yani mükemmel olmayan doğada, hiç bir olgu yokturki çelişkisini içinde taşımasın. Madde oluşumunu anti madde karşıtına borçludur. Var olan maddenin sürekliliğini ise madde parçacıklarının anti özelliklerinin mücadelesi sürdürür, yeni halini belirler. Yani bu var olma, yok etme mücadelesidir. Bir hal için "olumluluk" diğer hal için "olumsuzluğun" gerçeğidir. Bu bile tam simetride değildir. Simetride bile farklılık olmalıdır. "Anti"liğin tam simetride olması bile durağanlığa yol açar. Bu yüzden anti maddenin maddeden daha azınlıkta olduğu söylenmektedir bilim adamlarınca.

Açıklamanız uyarınca "Dengelemeye Çalışıyor" dersem daha tutarlı bir görüş sergilemiş olurum diye düşünüyorum...

Maddenin ve kavramların sürekliliği (sonsuzluğu) onların öz yapılarındaki karşıtlığın mücadeleleri sonucu yeni ve üçüncü bir hal alması (varlığın devamı) olgusudur. Maddenin canlının ve kavramların yok olmaması yeni bir hal alması kendi içindeki olumsuzluklarla mücadele ederek, o mücadeleyi kazanmasıyla mümkündür. Bazan mücadeleye yenik düşüp geçici olarak olumsuzluğa gidiş te vaki olabilir. İşte biz buna doğanın hatta kavramların diyalektiği diyoruz.

İletinizden "Doğanın Diyalektiği" kısmını cımbızla çekiyorum ve yukarıdaki alıntımı öne sürerek

"İşte doğanın mükemmelliği de bunda yatıyor" diyorum...

 

Bakın nasıl ki "Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" önermesi "Değişimin tek gerçek olduğu"nu savunmak ile çelişmiyorsa, bu söylediğimin de bu anlamda çelişmediğini düşünüyorum...

 

Ayrıca şu görüşümün de yanlış olduğunu düşünmüyorum:

Yapısında var olan o eşitliği sürekli yeniliyor, dengeliyor...

 

Bu "doğa olayları" olarak insanı yok edecek dahi olsa, tek bir gerçek var ki

Doğa/Varlık her zaman var kalacak...

 

İşte mükemmelliği burada yatıyor;

Her zaman var kalacak olmasında...

 

____________

Gelelim ikinci görüşü kabul edersek ne olur?

 

Yani "Doğa için mükemmel olup olmama söz konusudur" dersek ne olur?

 

Mesela ben "Akıllı/Muhteşem Tasarım" hikayesini hiç bir zaman benimsememişimdir.

Mantık olarak hatalıdır çünkü.

Bunu savunupta "Tanrı"nın maddeden ayrı olduğunu söyleyebilenler için hep derim;

"Bir kefeye Tanrı'yı, diğer kefeye -Madde-yi koymaktır bu mantık..."

Bir tarafta Mükemmel/Eksiksiz Tanrı var,

Bir tarafta da aynı zamanda Mükemmel/Eksiksiz Madde...

Bu inanılmaz bir çelişkidir.

Bence "Mükemmel Tanrı"yı savunanların "Mükemmel Olmayan Madde"yi savunmaları onların çelişkisini inanılmaz bir şekilde giderecektir.

 

Diğer taraftan inançlıların sergilediği "Maddeden Ayrı Olan Muhteşem Tanrı" inancına karşı çıkan "TanrıTanımaz" arkadaşların bu açıdan bir benzerliği durumu ortaya çıkıyor:

"Maddenin/Varlığın Mükemmel Olmadığı" kanaati...

 

Varlık için "Mükemmel olup olmama" durumu söz konusu edilecekse eğer,

İnsan zihni "Daha Mükemmel"inin olup olmadığını mutlaka sorgulayacak ve sonunda

"Dinsel/Tinsel Determinizm"de kendisini bulacaktır.

 

Ve önceki iletimde dediğim gibi:

İnançlıların "Maddeden Aşkın/Ayrı ve Maddeden Mükemmel Tanrı" anlayışları ile

Kimi inançsızların "Mükemmel Olmayan Varlık/Madde/Evren" anlayışlarının aynı kapıya çıkacağını düşünüyorum...

 

Ve son olarak şunu söylemek istiyorum...

Sayın Maraba'nın şu iletisi bir fikrimi çok değiştirdi...

 

Şu konuda haklısınız Sayın Maraba:

Materyalist felsefede mükemmellik, mükemmelliğe erişim düşünülemez. Zaten böyle bir düşünce sonluluğu kabullenmedir. Mükemmellik, erişilebilmenin "en mükemmel" olanına erişilmiş ve son bulunmuş olacaktır. Halbuki mükemmelin daha mükemmeli olamaz. Böyle bir düşünce bile mükemmelin karşıtının "daha mükkemmellik" kavramını oluşturacaktır. Bu da mükemmelliyetçi bir kavramın (!) dahi sonsuzluk kavramı olduğunu gösterecektir.

Yine önceki iletimde dediğim gibi bu konu, bu anlamda üzerine daha yeni eğildiğim bir konu idi...

Ancak şu an taşlar yerine oturdu ve daha sağlam oldu diye düşünüyorum.

 

O yüzden "Mükemmellik"i, "Heraklietos"un değişmezliği reddedip, aynı zamanda da Felsefesinin en can alıcı noktasında değişmezliği savunması gibi bir öneme tabi kılacağım:

 

"Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir."

"Doğada mükemmeliğin söz konusu olduğu tek şey, Doğanın Diyalektiğinin mükemmelliğidir."

 

Bu pek bir ironik oldu değil mi?

 

Ben görüş olarak bu önermenin içerdiği anlamından başka,

"Doğa" için "Mükemmel Olma" ya da

"Mükemmel Olmama" gibi bir durumun olamayacağını düşünüyorum artık.

 

Doğa ne mükemmeldir,

Ne de mükemmel değildir...

 

Açıkçası bu tartışma ve iletiniz bana çok şey kattı Sayın Maraba...

Paylaşımınız için çok teşekkür ederim.

Ben ne kadar faydalı oldum bilmiyorum ancak uzun bir ileti yazıp sizi ve diğer okuyucuları yorduğum için üzgünüm...

Açıkçası benim kazanımım fazla oldu.

 

wonderful :unsure::clover:

 

beyin fırtınana hayran kaldım

ne kadar büyük bir emek inanılmaz güzel.

akıcı bir şekilde ve içinde bulunduğun nedenselliği sorgulama tutkun sayesinde süper ifade etmişsin. kesinlikle tepkisiz kalamadım. :clover:

Sayın BlackCADY...

Çok sağolun...

 

Ve yine sunumumu Sayın hoppa'yı anarak bitiriyorum:

"Ene'l Hakk" ;):lol::P

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çok derin ve geniş bir okyanus bu konu... Akla sayısız şey gelebilir. maraba'nın katkısı güzel. Bu anlatıma göre mükemmeliyet yoktur. Konuya net bir yanıt verme açısından güzel bir yaklaşım olmuş.

 

Bazen bitmeyen ayrıntılara ve uzayıp giden yorumlamalara ihtiyaç duyarsınız. Benim eğilimim bu tür "bitmeyen senfoni"lerden yanadır. Binlerce ayrıntıyı ve küçük olasılık kırıntılarını teker teker irdelemek, öyle ki hangisinin daha olası olduğunun ayrıdını bile yitirecek kadar düşün manyağı olmak. Bu bence esrar kullanmaya benzer. Beynin yoğun düşün sırasında ne tür moleküller salgıladığını bilmiyorum ama etkili moleküller olsa gerek.

 

Fakat çoğu kez net ve uygulanabilir yanıtlara ihtiyacınız vardır. İşte maraba'nın yanıtı bu tür bir yanıt. Hani iki tür münazara konusu vardır:

 

Birinde net, tartışmaya açık gibi görünmeyen bir konuyu tartıştırırsınız. "Süt beyazdır" yargısını savunmayı bir tarafa, "Niye illa beyaz olsun ki, değildir" türü bir yaklaşımı savunmak üzere "Süt beyaz değildir" yargısını savunmayı da diğer tarafa yüklersiniz. Bu görevlendirmelerde diyalektik yeteneği geliştirmeyi amaçlarsınız. İkinci yaklaşımda ise belirsiz, ilk bakışta hangisi olduğuna kolayca karar verilemeyecek iki seçeneği tartıştırırsınız.

 

Benim seçimim hep karmaşadan yanadır. Bu iki münazara arasında hangisinin daha yararlı ve zevkli bir yaklaşım olduğu konusunda karara varmaktan bile kaçınmayı tercih ederim. Halbuki ikinci yaklaşımı tercih etmemi beklerdim kendim bile kendimden...

 

Her neyse... Nedenselliği sorgulama tutkusunun gündeme düşmesi benim açımdan güzel bir olay. Buna bayılırım. Hemen nedenselliğe dalalım:

 

Bir olgu olması gerekenden çıkarılıp olmaması gerektiği bir formata yönlendirilebilir mi? Buna eski deterministler "hayır" yanıtını veriyorlardı. "Her şey olması gerektiği gibidir, olması gerektiğinin ve olabileceğinin dışında olmamıştır."

 

Yeni deterministler ise bu soruya "daha determinist" ve enfes bir yanıt veriyorlar: "Olabilir, fakat bunun olması için de bir neden gerekir!" Bu yanıt bence enfestir ve "new determinism" işte budur. Eski indeterministler determinizme reddiye yaparken "bilinen tüm günlerde güneşin doğmuş olması yarın da doğacağı anlamına gelmez. Yarın pekala da güneş doğmayabilir. Evet, yarın güneş illa ki doğacak, ama bu determinizmin yeni bir zaferi olmayacak, sadece ertelenen yenilgisinin yeni bir ertelenmesi olacak. Nedenlerin iflas ettiği ve nedenselliğin açıklanabilir olmadığı bir gün mutlaka olacak" diyorlardı. Deterministler ise bu zayıf olasılık için keyiflerini bozmadan "Rüyanızda görürsünüz" demekle yetiniyorlardı.

 

Yeni determinizm ise böyle yapmıyor. "Evet, yarın belki güneş doğmayacak. Ama bunun da bir NEDENİ olacak!" diyorlar. Bilim bugün nedenselliği aydınlatmak için amansız bir savaş vermektedir. Aslında belki başlığı açan arkadaş haklı bile olabilir. Çünkü İblis NEDEN Adem'e secde etmesi gerektiğini soruyordu. Onun üstün olmasının nedenini öğrenmeden secde etmek istemiyordu. Bunlar tabii ki efsane. Şeytan da melek de beynimizin kıvrımları arasında gizlenen akıl'dır. Fakat efsane ve masalların işaret ettiği ipuçları vardır. Ünlü Hansel ile Gratel masalında ormana yol boyunca dökülen ekmek kırıntılarını izlemek bir nedenselliktir. Fakat ekmek kırıntılarını kuşların yemesi ve yolun kaybedilmesi DAHA ÜST BİR NEDENSELLİKtir.

 

Nedensellik keşfedildikçe karmaşıklaşan bir örüntüdür. Güzelliği de bundan kaynaklanır. Varlığı ilmek ilmek dokuyan, giderek daha olağanüstü desenler sergileyen, sonsuzca örülüp serilerek uzanıp giden dantel dantel, nakış nakış bir varoluştur. Bu oluşum içinde bildiğimiz bir şey varsa, bu oluşumun kesiksizce ve geri dönüşümsüz biçimde, giderek daha karmaşıklaşarak aktığıdır. İnsan aklı geri dönüşüme, tekrarlayan döngülere yatkındır. Bu akış bir yerde bir döngüye girip kendini tekrarlayabilir mi? Bu sorunun yanıtı, sonsuzluğun akıl almazlığını kırabilir.

 

Yanıt: Bunu bilemeyiz. Devasa bir çemberin üzerindeysek, çemberi düz bir doğru olarak algılarız. Bulunduğumuz noktaya bir işaret koyup, dönüp o noktaya tekrar geldiğimizi sınayacak kadar uzun bir yolculuk da yapamıyoruz. Küçücük dünyayı bile binlerce yıl düz algıladık. Muhtemelen evren de eğri ama düz algılıyoruz. Ancak bilimciler evren eğriyse de açık bir eğri diyorlar.

 

Varlığın tek bir evrenle sınırlı olup olmadığını ise hiç kimse söyleyemiyor. Yine muhtemelden gidersek: Değil...

 

Daha mükemmel olabilirdik. Hiç kan dökmeden derilerimize yerleştirilecek klorofilli hücrelerle güneşte yatıp derin felsefi konulara dalarken fotosentez yaparak beslenebilirdik. Olmadı. Determinizm acımasızca işledi ve her şey ancak olabileceği biçimde oldu.*(dipnot) Ve melekler sordu: "Bu kan dökecek yaratığı mı yeryüzüne halife yaptın?" Tanrı cevap vermedi. Belki determinizme o da fena halde içerliyordu. Hırsını zavallı İblis'ten çıkardı...

 

 

 

*dipnot: Bilimcilere göre karnivor (her şey yiyen) bir türden başka bir canlının zeka geliştirmesi imkansızdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bana olan övgünüz için teşekkürler sevgili Boşig ve Demir Efe. İnanın bende sizlerin yazılarından çok yararlanıyorum. Sizlere göre yazılarım çok basit kalıyor. Ancak Demir Efe dostumun söylediği gibi yazılarımda mümkün olduğunca aforizmaya (kısa/öz) dikkat ediyorum.

 

Sevgili boşig bizlere/bana fikir fırtınası yaptırdığın doğru. Sayende kendi fikirlerimizi de tekrar yoklamış oluyoruz. Son olarak, aynı içerikte fakat altını çizmem gereken ilavelerim var.

 

Son yazında da vurguladığın gibi; değişebilirlik (diyalektik) doğanın tek gerçeği. Kaldı ki madde ve kavramlarda da kurulmaya çalışılan denge, hatta diyalektiğin işleyiş şekli bile mükemmel değildir. Daha önce söylediğimiz gibi, diyalektik bazen olumsuz gelişimlere de gebedir. Olumlu tarafı ise; maddenin ya da olguların, kendileri için varlıklarını devam ettirme çabaları. Ama işte ne var ki doğanın diyalektiği gereği, bir olgu varlığını kendisinden önceki olguların var kalabilme mücadelesine nasıl ki borçlu ise, kendisi de sürekliliğin devamı için nöbeti devir etmek zorundadır. Bu kural madde içinde, teknoloji içinde, ideolojiler içinde, düzenler içinde böyledir. Hiç bir şey sürekli var kalamaz.

 

Bu vesile ile düzen değişikliğinin gerekliliği konusuna da, sayın Hoppa’nın dikkatini çekmek isterim. Demokratik-kapitalist düzenin varlığının nedeni; kendinden önceki feodal düzenin çelişkilerinin yok olabilmesi mücadelesinin sonucudur. Demokratik-kapitalist düzen de, çelişkilerinden dolayı kendini daha adil bir düzene bırakmak zorundadır. Bu değişim diyalektik gerçeğin kaçınılmaz zorunluluğudur.

 

Tüm olgular (denge olgusu da), varlığını karşıtına borçludur. Hatta onun mükemmellik (değer) ölçüsü (!) bile, önceki mükemmelsizliğinin (değer)’inden referans alınarak yapılabilir. Madde anti maddeyle, mükemmellik, mükemmelsizlikle denge, dengesizlikle vardır. Yapılarını karşıtlarına borçludur.

 

Tek değişmezlik değişkenliktir. Dinlerin değişmezliği, değişmeyen hükümleri bu kuralla uyuşmuyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

maraba, sana benden helalinden okkalı bir övgü daha... Çok güzel bir toparlama olmuş. Dur yanıt yazdıktan sonra dönüp bir daha okuyayım.

 

Bir konuya dikkatini çekmek isterim: Diyalektik kavramı, şey'lerin değişimi kadar, bizim şey'ler hakkındaki fikirlerimizin değişimini de ifade eder. Bu ikisinin koşut gitmesi ya da gitmemesi önemli ve derin irdelenecek bir konudur. Eşyanın değişimi fikirlerimizi nasıl değiştiriyor veya bizdeki değişim eşyaya bakışımızı ve derinlikleri algılamamızı da nasıl değiştiriyor? Aslında şey’ler çok yavaş değişiyor. Neredeyse değişmiyor gibi yanıltıcı bir görünüm var. Değişimi algılayabilen, zihnimizin derin analiz yeteneği.

 

Hatta az önce yabancı sinema forumunda bu konu ile ilgili yazmıştım. İlgili kısmı buraya da aktarmak iyi olacak:

 

İki tip insan vardır. Şeylerin geldiği gibi gitmesini isteyen, yerleşik değerleri savunan ve değişmemelerini isteyen. Kadınlar etek giymeli ve erkeğin dizinin dibine sokulmalı... Bir de olagelenden bıkan, her şeyin değişmesini ve zıttına dönüşmesini, yerleşik kabullerin alt üst olmasını isteyen. Kadın panter gibi atlayıp ortalığı dağıtmalı...

 

Aslında bir üçüncü sınıf daha vardır. Dengeleri gözeten ve her şeye atlamayan soğukkanlı durağan tipler... Hatta Kur'an bile bu tiplerden bahseder, onlara "muktesid" (*dipnot) adını verir.

 

Tabii, gerçekler her zaman ve her zeminde belirlenmiş ve ifade edilmiş olabilir, bıunda abartılacak veya garipsenecek bir durum yok...

 

*dipnot: Muktesid kavramı için diyanet sitesine bakılabilir. Tabii o forumda konu dişi fenomeni olduğu için kadın davranışlarını örnek veriyorum. Nereden çıktı demeyin...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

aslında konuya nereden gireceğimi bilemedim...kaçbin fit yüksekliğe ulaştığınız aşağıdan bakınca belli olmuyor tabi ki...mükemmel bir beyin fırtınası...takdir etmemek imkansız...yazıları tekrar tekrar okudum...şimdiye kadar okuduğum en zevkli başlık burası olmuş...yazanların heyecanı daha da zevk veriyor insana...

diyalektik mantığı zıtlar mantığı olarak biliriz aslında ve -veya mantığı ve bu mantık bilimde oldukça da işimize yaramıştır..bir elektrik devresi ya kapalıdır ya açık...kuantum fiziğine göre madde hem dalgadır hem parçacık...yani hem-hem mantığı ..buna göre ise karşıtlar mevcut değildir...yani bir kavram hem kendisidir hem karşıtı...kesin bir ayrım yok..

 

bir dönem atomu ortada bir çekirdek ve güneş etrafında gezegenler gibi çekirdek etrafında dönen elektronlar olarak hayal ettik....kuantum mekaniğinde atom altı parçacılar olarak tarif etiklerimiz aynı zamanda dalgalardır..parçacıkların konum ve hızını aynı anda hesaplayamayız..bu yüzden atom gözlem yaptığımızda vardır ama gözlem yapmadığımızda bir hayaldir..hem ordadır hem değildir...varlık çokluğun tekvücut olmuş hali gibi görünür...yine de determinist yaklaşım belirsizlik kuramının ontolojik varlığı yansıtmadığını söyler...ancak kuantum belirsizlikleri belirlenebildiğinde tanrının müdahele ve mucizelerii bile bilimin ışığında imkan dahilinde olduğu ispatlanabilmiş olacaktır...

 

doğanın mükemmeliği konusuna gelince hem mükemmeldir hem değildir...ya da ne mükemmeldir ne de değildir...bu bakış açımıza göre değişir...darwin canlıların oranlarını ele alırken GÖZ için ayrı bir başlk açarak buraya mükemmel organlar adını vermiş olmasını hatırlarsak doğada bir mükemmellikten söz etmemek körlükle eşdeğerdir...örnekler çoğaltılabilir...

diğer yandan doğanın kendini tamir etmesi dengeyi kurabiliyor olması onun mükemmel oluşuna gölge düşürecekse diyebiliriz ki mükemmel değildir nasıl olması gerekiyorsa öyledir...

aslında ben de nihayi noktada burada çıkan sonuç gibi düşünüyorum..ancak mükemmel olması ya da olmamasından ziyade AHSEN yani en güzel bir surette olduğudur görüşüm...gülün kokusunu meyvenin tadını gökyüzünün donanımını böyle değerlendiriyorum...en güzel yani tam da olması gerektiği gibi...insanın yapısına baktığmızda gözümüzün biri arkada olsa fena olmazdı insanların arkamızdan ne tip baktıklarını da görürdük...ama en güzel kavramıyla bakınca içinda belki de hem mükemmellik arzusunu hem estetik kaygısını hem de olması gerektiği gibi oluşu barındırıyor gibi geliyor bana...

varlık ve tanrı konusunda da tanrı hem varlık içindedir hem değildir...hem enel hak hem genel hak...

selamlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Allah Taâlâ hiçbir şeyle ittihad halinde değildir. Allah Allah'dır ve âlem âlemdir. Âlem Allah'ın gayrıdır. Vücûdu vâcib olan, vücûdu mümkün olanla birleşemez. Allah Teâlâ her şeyden münezzeh ve mutlak kudret sahibidir. Allah nasıl ve nicelikten münezzeh, âlem ise bu özelliklerle sınırlıdır. Münezzehe, mahdudun aynı demek ve Cenâb-ı Hakk'ı mümkünle bir kabul etmek doğru değildir. Kadîm asla hadisin aynı olamaz.

 

"SUPHANALLAH"

 

:clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

varlık çokluğun tekvücut olmuş hali gibi görünür...

Tam anlamıyla öyledir Sayın 4mevsim...

Valığı bir "Bütün" olarak ele almadıkça savunular hep sonuçsuz kalacaktır.

Bilim, Felsefe ile birlikte "Tümel"den hareket etmiştir ve gittikçe büyük bir hızla "Tekil"leşmiştir.

Artık tekilin en ince ayrıntıları bile ayrı ayrı bilim dalları olmuştur.

Ancak şu kesinlikle yapılmamalıdır:

Mesela başlı başına büyük bir uğraş olan "Atom Araştırmaları"nda bile "Atom" gibi ufacık bir şey ele alınırken,

Onun doğanın bütünüyle olan ilişkisi kesinlikle göz ardı edilmemelidir.

 

Bizim "Çelişki" olarak adlandırdığımız ve iki ayrı devinimin çakışması olayı bile aslında doğa bütüncül olarak ele alındığında bir anlam ifade eder bence.

 

O çelişen iki unsur, kendi öz devinimleri neticesinde çelişmişlerdir.

Ve bu devinimler doğanın ve o maddenin kendi kaçınılmazıdır.

Bu da çelişmeyi kaçınılmaz kılar, ki doğanın en temel yasası böyle oluşur.

 

doğanın mükemmeliği konusuna gelince hem mükemmeldir hem değildir...ya da ne mükemmeldir ne de değildir...bu bakış açımıza göre değişir...darwin canlıların oranlarını ele alırken GÖZ için ayrı bir başlk açarak buraya mükemmel organlar adını vermiş olmasını hatırlarsak doğada bir mükemmellikten söz etmemek körlükle eşdeğerdir...örnekler çoğaltılabilir...

diğer yandan doğanın kendini tamir etmesi dengeyi kurabiliyor olması onun mükemmel oluşuna gölge düşürecekse diyebiliriz ki mükemmel değildir nasıl olması gerekiyorsa öyledir...

 

Doğa için "Mükemmel" diye bir kavramın ya da nitelemenin anlamsız olduğunu düşünüyorum artık.

Yani "Mükemmel" kavramı "Doğa"yı nitelemeyecek, insanların oluşturduğu bir kavramdır.

Doğa bu kavramdan apayrıdır.

Gidişatıma bakılırsa sonunda Nihilist olacağım galiba, bilemiyorum.

Artık tüm kavramları da yadsımaya başladım ve daha anlamlı geliyor...

Neyse...

Doğa için "Mükemmeldir" ya da "Değildir" dediğimizde karşılaşacağımız sorunsalları yukarıda yazmıştım.

 

varlık ve tanrı konusunda da tanrı hem varlık içindedir hem değildir...hem enel hak hem genel hak...

 

Allah Taâlâ hiçbir şeyle ittihad halinde değildir. Allah Allah'dır ve âlem âlemdir. Âlem Allah'ın gayrıdır. Vücûdu vâcib olan, vücûdu mümkün olanla birleşemez. Allah Teâlâ her şeyden münezzeh ve mutlak kudret sahibidir. Allah nasıl ve nicelikten münezzeh, âlem ise bu özelliklerle sınırlıdır. Münezzehe, mahdudun aynı demek ve Cenâb-ı Hakk'ı mümkünle bir kabul etmek doğru değildir. Kadîm asla hadisin aynı olamaz.

Yani bir tarafta "Madde"

Diğer tarafta da "Tanrı" vardır diyorsunuz öyle mi?

 

Söyledikleriniz sadece Gazali mantığının basit bir örneği ve tekrarından başka bir şey değildir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tüm olgular (denge olgusu da), varlığını karşıtına borçludur. Hatta onun mükemmellik (değer) ölçüsü (!) bile, önceki mükemmelsizliğinin (değer)’inden referans alınarak yapılabilir. Madde anti maddeyle, mükemmellik, mükemmelsizlikle denge, dengesizlikle vardır. Yapılarını karşıtlarına borçludur.

 

Tek değişmezlik değişkenliktir. Dinlerin değişmezliği, değişmeyen hükümleri bu kuralla uyuşmuyor.

 

"KAİNAT"; karşıtı (denge unsuru) nedir?.

"KAİNAT" muhteşem,mükemmel ama "ÖNCEKİ" ne? ve nasıl (mükemmelsizlik) yani "KAİNAT" ın karşıtı ne?.

"MADDE"; (duyularla algılanabilinen nesne,Zahir duygularla hissedilen, ruhâni olmayıp, ağırlığı olan, cismâni bulunan) "dengesi"

 

anti MADDE NE?.

Anti madde; diyalektik ile uyuşabilirmi veya uyuşamazsa nedeni, nedir yapılar,yapılarını karşıtlarına borçlu olduğuna göre?(denge).

 

Saygılar sunarım. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yani bir tarafta "Madde"

Diğer tarafta da "Tanrı" vardır diyorsunuz öyle mi?

 

Söyledikleriniz sadece Gazali mantığının basit bir örneği ve tekrarından başka bir şey değildir

 

 

Aslında siz ne diyorsunuz ;

 

Vahdet-i vücutmu,Vahdet-i şuhudmu,Vahdet-i mevcutmu, Panteizm'mi?.

Ben "LAİLAHEİLLELLAH,SÜPHANALLAH" diyorum.

:clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

4mevsim, tekrar hoşgeldin. İyi ki de geldin, konuları belli kabul kalıpları içinde değil de sıfırdan mantık örgüsüyle giderek alırsak tartışmanın bir yere gelmesi mümkün olabiliyor. Şimdi örneğin, yaratıcının varlıktan ayrık olduğu konusunda hiç bir kanıtımız yokken "kitap böyle yazmış" mantığıyla gitmememiz gerekiyor. Şıracı için bozacıyı şahit çağırmamamız gerekiyor.

 

"Mükemmel" konusunda Aristo'nun mükemmel evren kurgusu yol gösterici olabilir. Aristo'ya göre yer evrenin merkeziydi. En altta olan 'yer'de 'şey'ler yokluk ve fenaya mahkumdu, aşağı bir âlemdi. Hareket eden bir cisim hareketi dışardan beslenmezse durmak zorundaydı. O halde varlığı kendiyle değil, 'yukarıdan' kaimdi. Gökte ise mükemmelllik vardı. Mükemmeli küre temsil ederdi ve gök katları şeffaf küre katlarından oluşuyordu. Bu kürelerde hareket kesintisiz ve sonsuzdu. Yer gibi sonlu değildi. Gökte değişim yoktu, varlıklar ölümsüzdü. Her gök katı süfli, aşağı şeylere muhtaç olmamakla birlikte, ancak bir üst kata muhtaçtı. En üst gök katında ise hiç bir şeye muhtaç olmayan, varlığı kendinden kaim Tanrı vardı. Yıldızlar ve ay melekler tarafından, güneş tanrı tarafından sevk ve idare ediliyordu. O dönem melek ve iblis kavramları belirgin değildi, bunlara "alt tanrılar" olarak da bakılıyordu. Ay tanrısı kötü bir tanrıydı, melek kavramı gelişince İblis'e dönüştü. Aslında tek tanrı kavramı değişmezdir. Puta tapanlar bile tanrı en alt katlara tenezzül etmediği için alt tanrılara tapıp onları aracı kılıyorlardı.

 

Batıda halen Ay, fantastik kurgularda büyü ve kötülükle özdeşleştirilir. Tanrının ışığıyla savaşır, ışıktan fırsat bulunca ortaya çıkar. Kutsal tanrı ışığına karşın sahte soğuk bir ışık sunar. İslam'ın Ay ve hilal sembollerini kullanması batı için daima itici olmuştur. Fakat Arap kültürü güneşten çok Ay'a meyilliydi. Araplar geceden korkmazlar. Sevgiliye bile "leyli, leyla" derler. (Leyl:gece) Yıldızlı ve mehtaplı geceleri severler. Yıldızları en iyi Araplar tanımış ve tanımlamıştır. Yıldız isimlerinin çoğu halen Arapçadır. Arap kültürünün gizem ve romantizmi bazı batılıları çekmiş ve hayranlıklarını kazanmıştır. Bu gizem ve romantizme karşın şeriatın katılığı batılıları hep çelişkide bırakmıştır. Budizme sempati duyarlar, çünkü aynı gizemi taşımakla birlikte kurallarda hoşgörülüdür.

 

Neyse, konuyu dağıtmadan: Evren böyle olmadığına göre mükemmel değildir diyebiliriz ama aslında mükemmellik için bir ölçütümüz yok. Mükemmelin tanımı da belirsizdir. Mükemmel yoktur.

 

Evrenin tamamı bilmediğimiz, göremediğimiz sınırları dahil, yok olacaktır. Evren başlangıçlı ve sonludur, dini terminolojiyle fani'dir. Ancak evrenlerin gazoz içindeki kabarcıklar gibi doğup, genişleyip yok oldukları ve yenilerinin oluştuğu, varlığın kaynayan bir çorba gibi sayısız evrenler üretiyor olabileceği söyleniyor. Kanıt? Yok! Evrenin sınırını göremezken, evrenlerin kanıtı olamaz.

 

boşig, sakın nihilist olmaya karar verme, bu felsefenin son noktasıdır ve aklın iflas bayrağını dikip teslim olduğu yerdir. Uzak topraklarda savaşmaktansa evine dönmeni tavsiye ederim. Bir nihiliste derin saygı duyarım, çünkü en sınır noktaya kadar savaşmış ve orada teslim olmuştur. Nihilistler felsefenin uç beyleridirler, serhatlara gidip dönmeyen akıncılardır. Bize gitse de dönenler gerekli...

 

Neyle savaşırız? Belirsizlikle. Ne için savaşırız? Belirsizlik okyanusunun ortasında bir belirlilik adası yaratıp ona sahip olabilmek için.

 

Bu gün böyle bir adaya sahip olduk ve sınırlarını giderek genişletiyoruz. Fakat bu adada yine de tam güvende değiliz. Dipten gelen sismik dalgalar veya okyanustan gelen tsunamiler bazen adamızı sarsıyor.* Gökten meteor düşmedi pek ama, düşmeyeceği de malum değil.** Kırılgan bir belirlilik adamız var ama, durum çok vahim de değil. Bu adaya sahip çıkmamızı ve vazgeçmememizi gerektiren çok neden var. Çünkü gelişme çok hızlı ve daha çok vaktimiz var. 10 şiddetinde depreme de artık dayanırız, 15e de... Göktaşı da düşse artık yeniden yapabiliriz.***

 

Bu adacığı savunacak ve sınırlarını belirsizlik aleyhine geliştirmek için savaşa devam edeceğiz. İnsan türünü artık pek bir şeyin durdurabileceğini sanmıyorum...

 

 

Dipnotlar:

 

*Bazen bazı teorilerimizin tamamen yanlış olduğunu anlıyoruz.

 

**Kurduğumuz bilim yapısının temelden yanlış olduğunu anlamamız riski her an gerçek olabilir.

 

***Bilim binası kökten yıkılsa da yenisini kurmak çok kolay olacaktır. Görelilik Newton evrenini yerle bir etti, hiç bir şey kaybetmedik. Kuantum tüm bildiklerimizi tersyüz edebilir, hiç kaybımız olmaz. Bilim üniversitesine yeni bir fakülte eklenir sadece.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bana olan övgünüz için teşekkürler sevgili Boşig ve Demir Efe. İnanın bende sizlerin yazılarından çok yararlanıyorum. Sizlere göre yazılarım çok basit kalıyor. Ancak Demir Efe dostumun söylediği gibi yazılarımda mümkün olduğunca aforizmaya (kısa/öz) dikkat ediyorum.

 

Sevgili boşig bizlere/bana fikir fırtınası yaptırdığın doğru. Sayende kendi fikirlerimizi de tekrar yoklamış oluyoruz. Son olarak, aynı içerikte fakat altını çizmem gereken ilavelerim var.

 

Son yazında da vurguladığın gibi; değişebilirlik (diyalektik) doğanın tek gerçeği. Kaldı ki madde ve kavramlarda da kurulmaya çalışılan denge, hatta diyalektiğin işleyiş şekli bile mükemmel değildir. Daha önce söylediğimiz gibi, diyalektik bazen olumsuz gelişimlere de gebedir. Olumlu tarafı ise; maddenin ya da olguların, kendileri için varlıklarını devam ettirme çabaları. Ama işte ne var ki doğanın diyalektiği gereği, bir olgu varlığını kendisinden önceki olguların var kalabilme mücadelesine nasıl ki borçlu ise, kendisi de sürekliliğin devamı için nöbeti devir etmek zorundadır. Bu kural madde içinde, teknoloji içinde, ideolojiler içinde, düzenler içinde böyledir. Hiç bir şey sürekli var kalamaz.

 

Bu vesile ile düzen değişikliğinin gerekliliği konusuna da, sayın Hoppa’nın dikkatini çekmek isterim. Demokratik-kapitalist düzenin varlığının nedeni; kendinden önceki feodal düzenin çelişkilerinin yok olabilmesi mücadelesinin sonucudur. Demokratik-kapitalist düzen de, çelişkilerinden dolayı kendini daha adil bir düzene bırakmak zorundadır. Bu değişim diyalektik gerçeğin kaçınılmaz zorunluluğudur.

 

Tüm olgular (denge olgusu da), varlığını karşıtına borçludur. Hatta onun mükemmellik (değer) ölçüsü (!) bile, önceki mükemmelsizliğinin (değer)’inden referans alınarak yapılabilir. Madde anti maddeyle, mükemmellik, mükemmelsizlikle denge, dengesizlikle vardır. Yapılarını karşıtlarına borçludur.

 

Tek değişmezlik değişkenliktir. Dinlerin değişmezliği, değişmeyen hükümleri bu kuralla uyuşmuyor.

 

Bunlar içi boş sloganik sözler sayın maraba. Adil düzen sandığınız komunuzmin ne olduğu anlamak için fazla söze gerek yok.******************.Bana adil diye savunduğunuz rejimin dünyada uygulandığı bir tek ülke gösterin yeter. Eğer şayet şimdiye kadar var olan komunist ülkeler tüzüğe uygun değildir derseniz eleştirdiğiniz müslümanların konumuna düşersiniz. Çünkü ne zaman müslümanların olumsuzluklarına örnek gösterilse,onların yaptığı islama mal edliemez diye uygulama ile teoriyi birbirinden ayırarak islamı aklamaya çalışıyorlar.O zaman şu soru ister istemez kaçınılmaz oluyor.

 

Herkesin yaptığı yanlış ise gerçek islamı yaşayanlar uzaydamı yaşıyor? Aynısı sizin içinde geçerli. Geröek komunist ülke uzaydamı yoksa? Bu rejimin teorisni ortaya koyan komunist liderlerin (mao,lenin,stalin,potpol vs) kendi ülkelerinde nasıl bir vahşet uyguladığını herkes biliyor. Eğer beğenmiyorsanız savunduğunuz sistemin adını ve tüzüüğüünü değiştirmeniz gerekir.Hem adını saydığım bu insanların sistemini savunup hemde beğenmemek çelişki olur.

 

 

Şimdi burda komunist sistemlerin nasıl barbar ve despot olduklarını uzun uzun anlatmaya gerek yok sanırım.Vatandaşlarına seyahat hakkı bile tanımayan bir sistem nasıl adil olabliir. En bariz örneği ruslar doğu almanyayı batı almanyaya satıncaya kadar binlerce insan sınırda hunharca kurşunlandı.Şehir adeta mağara devrinden kalmış gibi virane bir durumda.

 

Bana dünyada adil düzen diye adlandırdığınız örnek bir komunist ülke gösteremediğiniz müddetçe,hayata aktarılamayan pratize edlimeyen içi boş sloganik ve yaldızlı tüzüklere aklı başında hiç bir insanın prim vereceğini sanmıyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşlar, forumda bulunduğum süre içersindeki en eğlenceli ve bence verimli tartışmayı yaşıyoruz...

Hayırlı olsun...

 

Sayın Demirefe, Sayın Maraba, Sayın Hoppa ve soruları için Sayın 4Mevsim ve SayınSarıgöl'e teşekküler...

 

Gelelim...

 

boşig, sakın nihilist olmaya karar verme, bu felsefenin son noktasıdır ve aklın iflas bayrağını dikip teslim olduğu yerdir. Uzak topraklarda savaşmaktansa evine dönmeni tavsiye ederim. Bir nihiliste derin saygı duyarım, çünkü en sınır noktaya kadar savaşmış ve orada teslim olmuştur. Nihilistler felsefenin uç beyleridirler, serhatlara gidip dönmeyen akıncılardır. Bize gitse de dönenler gerekli...

 

Neyle savaşırız? Belirsizlikle. Ne için savaşırız? Belirsizlik okyanusunun ortasında bir belirlilik adası yaratıp ona sahip olabilmek için.

Sayın Demirefe haklısınız ama gitgide var olan gerçeklerden sıyrılmaya başladı kavramlar.

Yani gerçekleri, insanların ürettikleri kavramlarla adlandırmak artık yetersiz kalmaya başladı.

Herşey tek bir anlamıyla "Hiç" olursa belki daha anlamlı olur, ne dersiniz?

 

Mesela Mükemmel'lik kavramı...

Dedim ya "Doğa'nın Mükemmelliği"ne inanırdım ama artık Doğa'nın bu kavramla bir ilintisinin olmadığına, mükemmel olma ya da olmama gibi bir durumunun olmadığına kanaat getirdim.

Çünkü Doğa için tek bir şey geçerli:

Oluş ve Diyalektik...

 

Bir sayısalcı olmadığım için kafam sayısal verilere pek basmaz aslında, sayısal verilerde ve teorilerde kötüyümdür. Sayın Sardunyam bilir "11+23"ün eşitliğini "44" diye hesaplayan birisinden *****************? :D

Ama sosyal bilimlerde iyiyimdir diye düşünüyorum.

O yüzden "Tarihsel Materyalizm"e inanmışımdır hep, bana hep mantıklı gelmiştir Toplumların siyasal ve kültürel olarak evriliyor olmaları...

Ve aslında Toplumsal yapıların bir diyalektiğin/eytişimin sonucu olduğunu düşünürüm...

 

Neyse geleceğim nokta bu açıdan Sayın hoppa'ya da cevap olacak nitelikte aslında...

Şimdi burda komunist sistemlerin nasıl barbar ve despot olduklarını uzun uzun anlatmaya gerek yok sanırım.Vatandaşlarına seyahat hakkı bile tanımayan bir sistem nasıl adil olabliir. En bariz örneği ruslar doğu almanyayı batı almanyaya satıncaya kadar binlerce insan sınırda hunharca kurşunlandı.Şehir adeta mağara devrinden kalmış gibi virane bir durumda.

 

Bana dünyada adil düzen diye adlandırdığınız örnek bir komunist ülke gösteremediğiniz müddetçe,hayata aktarılamayan pratize edlimeyen içi boş sloganik ve yaldızlı tüzüklere aklı başında hiç bir insanın prim vereceğini sanmıyorum.

Bu kadar sert olmanıza gerek yok Sayın hoppa...

Belki Komünizm gerçekleşmeyecek bir ütopyadır ancak "Gelecek" hakkındaki öngörülerden ya da düşüncelerden sadece birisidir.

Yani illa ki "Komünizm" gelecek diye bir argüman yok ancak şu var ki Tarihsel Materyalizm'in bizi nereye götüreceğiniz kesinlikle bilmiyoruz.

Sadece akıl yürütüyoruz.

O yüzden kimsenin stabil/durağan bir doktrike sadık kalabileceğini, hatta "Diyalektik/Eytişim"i savunan kimsenin bunu ısrarla sürdüreceğini sanmıyorum.

Belkide ileride değişim aracı olarak para ortadan kalkacak!

Belki kalkmaya başladı bile...

İş gücü olarak belki artık insan emeğide ortadan kalkacak!

Yani "İş Gücü"nü satan insan artık tarih olacak belki ve yerine robotlar yer gelecek, nereden bilebiliriz ki?

Belki insanlar ileride artık sadece "Yiyici" olarak yaşamlarını sürdürecekler ve proleterya iktidarı anlamsızlaşacak...

Dolayısıyla herkes "doyum"da eşit olmuş olacak nereden bilebiliriz ki?

Bakın bu da bir ütopya ama teknolojik gelişmelere bakılırsa olmaması için hiç bir neden yok...

Bir çeşit farklı bir kominal yapı arzedebilir yani, neden olmasın!

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bunlar içi boş sloganik sözler sayın maraba. Adil düzen sandığınız komunuzmin ne olduğu anlamak için fazla söze gerek yok. ********************.

 

Sayın hoppa benim söylediklerim yaldızlı sloganik sözler değil, bilimsel içeriği olan sözler. Teker teker ve kısaca tekrarlayacağım bakalım hangisinin bilimsel içeriği olmadığını söyleyebileceksin.

 

Bana adil diye savunduğunuz rejimin dünyada uygulandığı bir tek ülke gösterin yeter.

 

Adilliği iddia edilen bir rejimin şu an uygulanmıyor olması yada uygulanmış tekrar geriye dönülmüş olması gelecektede kesin uygulanamaz olması anlamına gelmez. Bunun aksini savunmak bilimsel değildir. Bu, idealizmin düzen değişmez zihniyetidir. Feodal düzenden kapitalist düzene geçişte her iki iddianda yaşanmıştır.

 

Eğer şayet şimdiye kadar var olan komunist ülkeler tüzüğe uygun değildir derseniz eleştirdiğiniz müslümanların konumuna düşersiniz.

 

Bunlar senin çıkarımın. Ben ise sömürü zihniyet sömürü olmayan bir anlayışa/düzene izin vermez demiştim iletilerimde. Bunun örnekleri de tarihte çokça görülmüştür, halende görülmektedir.

 

Çünkü ne zaman müslümanların olumsuzluklarına örnek gösterilse,onların yaptığı islama mal edliemez diye uygulama ile teoriyi birbirinden ayırarak islamı aklamaya çalışıyorlar. O zaman şu soru ister istemez kaçınılmaz oluyor.

 

Ne kadar insan varsa tüzük/teori uygulanması o kadar farklıdır. Müslümanların söyledikleri doğru elbet. Herkes farklı uygulama yapabilir. Bilimsel olan budur. Biz burada uygulamayı değil sosyal adaletin tüzüğünü tartışıyoruz. Tüzüğün/ideolojinin doğruluğunu yanlışlığını tartışıyoruz. Teistlerin mantığı olan uygulanamaz mantığına sen sahip çıkıyorsun.

 

Herkesin yaptığı yanlış ise gerçek islamı yaşayanlar uzaydamı yaşıyor? Aynısı sizin içinde geçerli. Gerçek komunist ülke uzaydamı yoksa? Bu rejimin teorisni ortaya koyan komunist liderlerin (mao,lenin,stalin,potpol vs) kendi ülkelerinde nasıl bir vahşet uyguladığını herkes biliyor. Eğer beğenmiyorsanız savunduğunuz sistemin adını ve tüzüüğüünü değiştirmeniz gerekir.Hem adını saydığım bu insanların sistemini savunup hemde beğenmemek çelişki olur.

 

Konuyu anlamadığını düşünüyorum. Komünizmden bahseden olmadığı gibi, söz konusu olan, çelişkiler barındıran bir rejim yerini mutlaka daha adil bir düzene bırakacağıdır. Türkiyenin Atatürk önderliğinde monarşik rejimden cumhuriyete geçişini sende biliyorsun. Kapitalist düzenin içindeki çelikilerden dolayı yerini, daha adil bir düzene bırakacağı bilimsel ve tarihi kaçınılmazlıktır. Bu düzenin adı sosyalizmdir. Yani sosyal eşitliktir. Karşı çıkmakla sosyal eşitsizliğin savunuculuğunu yaptığını düşünüyorum.

 

Şimdi burda komunist sistemlerin nasıl barbar ve despot olduklarını uzun uzun anlatmaya gerek yok sanırım.Vatandaşlarına seyahat hakkı bile tanımayan bir sistem nasıl adil olabliir. En bariz örneği ruslar doğu almanyayı batı almanyaya satıncaya kadar binlerce insan sınırda hunharca kurşunlandı.Şehir adeta mağara devrinden kalmış gibi virane bir durumda.

 

Yukarda da söylediğim gibi ideolojilerin içeriğine bakılmalı. Sosyalizmin içeriği, özü sosyal adalettir. Uygulaması kişilerce yanlış olabilir. Amerikanın Iraktaki demokrasiyi uygulayış şekli, demokrasinin yanlışlığını göstermez. Kaldıki asıl demokrasi sosyal eşitlikle mümkündür. Sosyal eşitliğin olmadığı bir rejimde ne adaletten ne de demokrasiden bahsedilemez.

 

Bana dünyada adil düzen diye adlandırdığınız örnek bir komunist ülke gösteremediğiniz müddetçe,hayata aktarılamayan pratize edlimeyen içi boş sloganik ve yaldızlı tüzüklere aklı başında hiç bir insanın prim vereceğini sanmıyorum.

 

İçinde sosyal çelişkiler taşıyan düzen değişikliklerinin kaçınılmazlığı senin veya bir başkasının pirimleri ile olmuyor. Tarihsel olgulardır. Düzen değişiklikleri bilimseldirler. Toplumların tarihsel olgularıdır. Düzenlerin çelişkilerini atarak değişemeyeceğini idda etmek dogmacılıktır. Sosyal eşitlik fikrinin karşısında olmak ta dogmacılıktır. Kapitalizmin, hatta modern kapitalizmin çelişkilerini duymayan yaşamayan senden başka insan çıkmaz sanırım. Patron ağa düzeninin de aslında ücretli kölecilik olduğunu tüm dünya ekonomistleri kabullenmektedir. Sosyal adaletçi bir düzene karşı çıkışının nedenini anlamlandıramıyorum sayın hoppa...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kapitalist düzenin içindeki çelikilerden dolayı yerini, daha adil bir düzene bırakacağı bilimsel ve tarihi kaçınılmazlıktır. Bu düzenin adı sosyalizmdir. Yani sosyal eşitliktir.

 

Yukarda da söylediğim gibi ideolojilerin içeriğine bakılmalı. Sosyalizmin içeriği, özü sosyal adalettir. Uygulaması kişilerce yanlış olabilir. Amerikanın Iraktaki demokrasiyi uygulayış şekli, demokrasinin yanlışlığını göstermez. Kaldıki asıl demokrasi sosyal eşitlikle mümkündür. Sosyal eşitliğin olmadığı bir rejimde ne adaletten ne de demokrasiden bahsedilemez.

 

Tarihsel olgulardır. Düzen değişiklikleri bilimseldirler. Toplumların tarihsel olgularıdır. Düzenlerin çelişkilerini atarak değişemeyeceğini idda etmek dogmacılıktır. Sosyal eşitlik fikrinin karşısında olmak ta dogmacılıktır. Kapitalizmin, hatta modern kapitalizmin çelişkilerini duymayan yaşamayan senden başka insan çıkmaz sanırım. Patron ağa düzeninin de aslında ücretli kölecilik olduğunu tüm dünya ekonomistleri kabullenmektedir. Sosyal adaletçi bir düzene karşı çıkışının nedenini anlamlandıramıyorum sayın hoppa...

 

Öncelikle Yönetimsel ya da Toplumsal sistemleri tek başlarına "Kalıp" olarak görmemek lazım.

Hiçbir sistem yoktur ki geçmişle bir bağıntısı olmasın,

Geçmiş yönetimlerden deneyimlenmesin,

Başlı başına ve tek başına durup dururken ortaya çıkmış olsun...

 

İnsanlar "İlkel" toplumdan bugüne kadar çeşitli bağlarla toplumlar oluşturmuşlardır.

Ve öyledir ki ilk toplumlar "olunamaz" denilen komünal yaşam sürüyorlardı.

Ancak tek eksiklik insanların bugünkü bilinçte olmayışı ve "Hayvanlar" arasında geçerli olan "Güçlü olanın yaşaması" kuralının, tek tek insanlar içinde geçerli olmasıydı...

Yani sizin avlandığınız ormana giren bir kimseyi ya da sizden daha zayıf bir kimseyi *************...

Bugünki "Kapital Sistem" ile ne kadar benzeşiyor değil mi?

İnsanın ürettiği "Doğal Yaşam Şartları"da böyle maalesef.

Ama bu zinciri kıracak tek bir unsur var:

"İnsan Aklı" ve "Bilimsel Ahlak"...

 

Daha sonra toplumlar çeşitli bağlar kurarak evrilmiştir ki belki Sayın Maraba ile bu konuda ayrılabiliriz.

Tabii ki kendisi söyleyeceğimin aksini savunuyorsa...

Çünkü ben toplumların evrildiğine ve evrileceğine inanıyorum,

Komünal yaşama Rus Devrimi gibi bir "Devrim" ile geçilebileceğine hiç ihtimal vermiyorum...

Geçilse bile uyum çok zor olacaktır...

Ve zamanla amacından sapacaktır...

 

Neyse...

 

Toplumlar bünyelerindeki Sosyal ve Ekonomik eksiklikleri, düzensizlikleri görerek,

Bunları değiştirerek, düzenleyerek evrilirler...

 

İşte Sosyalizm, bugün ve insan için en geçerli veriyi bize sunuyor:

"Her İnsan Eşittir ve Eşit Yaşam Koşullarına Sahip Olmaları Gerekmektedir..."

 

Bu "Sosyal Adalet"in sağlanacağı ya da toplumların evrileceği düzene "Sosyalizm" denmiştir...

 

Yani ister karşı olun, ister yandaşı ve ateşli bir savunucusu...

Tarihsel süreç içersinde toplumlar bu düzene kaçınılmaz olarak evrilecektir.

Çünkü eytişimleri bunu gerektirmektedir, bu bilimsel bir öngörüdür...

 

Mesela şunu sormak isterim:

Tüm bireyleri Laikliği özümsemiş bir toplum, "Şer'i" bir yönetimi arzulayabilir mi?

Tüm bireyleri Demokrasiyi özümsemiş bir toplum, "Meşrutiyet"i arzulayabilir mi?

Tüm bireyleri Eşitliği özümsemiş bir toplum, "Fırsat Eşitsizliği"ni arzulayabilir mi?

 

Toplumlar ilerlerler,

Ve asla gereiye dönüş olmaz...

Tüm bilişsel ve bilimsel veriler tümüyle ortadan kaldırılmadıkça

Ve bu bilgilere sahip insanların zihinlerinden silinmedikçe...

 

O yüzden Einstein:

"Üçüncü dünya savaşı çıkar ve sonrasında elimizde taş ve sopadan başka bir şey kalmazsa, bizlerin çocukları da bizleri ilk insanlar gibi değerlendirip tarihlerini bu temeller üzerine mi kuracaklardır?"

 

 

Toplumlar, çeşitli toplumsal yapıları deneyimsedikten sonra

Sosyal Demokrasiye ulaşacaktır...

 

Ha orada duracak mıdır?

 

Hayır...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kapitalizmin kötü bir şey olduğundan emin değilim. İnsanların girişimci ve atılımcı yetenekleri eşit değildir. Sermayenin bu yetenekleri yüksek insanların elinde toplanması gelişimin lokomotifi olabilir. Bu yüzden 'vahşi kapitalizm' kavramı geliştirilmiştir. Yani işçiyi sağlıksız şartlarda çalıştırmak, iş kazası geçirince tazminatını ödemeden işten atmak... Bunlar kapitalizmin ********* yüzüdür.

 

Güçlü ve güven sağlayan bir devlet kapitalizmi ehlileştirmeli ve lokomotif olarak kullanmalı. ABD de olduğu gibi kazanıp da vergisini vermeyenin canına okumalı. ABD de "ölüme ve vergi borcuna çare yoktur" denir. Kapitalizm ama toplum aleyhine değil, yararına kapitalizm. Milyonlara maaş ödeyen, iş sağlayan, yatırım yapan, üreten, refahı yükselten kapitalizm...

 

Eşitlik hukuk önündedir. Bu eşitliği kesin olarak sağlamak gerekir. Hukukun önüne gelen herkes başka hiç bir sıfatla değil, insan olma sıfatıyla gelir. Bundan başka, tamamen olamasa da olduğu kadar devlet insanların eğitim ve tedavi imkanlarından eşit yararlanabilmesini sağlamaya çalışmalıdır. Kapitalizm varsa kapitali olanlar elbette daha iyi eğitim ve tedavi şansına sahip olacaklardır. Bunu engellemenin mantığı olamaz. Fakat parası az olan da basit şeylerden ölmemeli yani. Devlet bunu garantiye almalı. Çocuk felci gibi saçma sapan hastalıklarla* hayatların kararmasına izin vermemeli, aşı programları yaygınlaştırmalı. Zeki ve yetenekli çocuklar parası olmadığı için okuyamama şanssızlığına uğramamalı. Devlet elinden tutup okutmalı.

 

Biz buna sosyal devlet diyoruz. Ama adını sosyalizm koyduğumuz zaman hoppa'nın gündeme getirdikleri karşımıza çıkar. O zaman iş uzar, tartışma bitmez. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin yıkılmasına hayıflanma durumu ortaya çıkabilir. Bir şey yanlıştır ki yok olmuştur. Doğa iyiyi ödüllendirir, yanlışı elimine eder...

 

 

*ağızdan alınan basit bir aşıyla önlenebildiği halde, çocukları sakat bırakan bir hastalık, tam anlamıyla saçma sapan bir hastalıktır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kapitalizmin kötü bir şey olduğundan emin değilim. İnsanların girişimci ve atılımcı yetenekleri eşit değildir. Sermayenin bu yetenekleri yüksek insanların elinde toplanması gelişimin lokomotifi olabilir. Bu yüzden 'vahşi kapitalizm' kavramı geliştirilmiştir. Yani işçiyi sağlıksız şartlarda çalıştırmak, iş kazası geçirince tazminatını ödemeden işten atmak... Bunlar kapitalizmin ********* yüzüdür.

 

"Kapilazmin kötü birşey olduğundan emin değilim"le "bunlar kapitalizmin *********" yüzü çelişiyor. İnsanların çok kötülüğe değil de, az kötülüğe boyun eğmesini bekleyemeyiz. İnsan değerinin, emeğinin, hatta yeteneğinin fiyatının kapital (para) olduğunu düşünmek ne derece bilimsel. Sermaye hiç bir zaman yetenekli insanların elinde toplanmaz. Yetenekli insanlar sermaye tarafından kullanılırlar. Böyle insanları kullanarak sermaye oluşturmak sömürü ve patron zihniyetidir ancak. Bu yeteneğe sömürü yeteneği denilir, sermaye hırsı denilir. Yetenek patron ağa için değil, insanlık yararına bilim ve teknolojide kullanılmalıdır.

 

Güçlü ve güven sağlayan bir devlet kapitalizmi ehlileştirmeli ve lokomotif olarak kullanmalı. ABD de olduğu gibi kazanıp da vergisini vermeyenin canına okumalı. ABD de "ölüme ve vergi borcuna çare yoktur" denir. Kapitalizm ama toplum aleyhine değil, yararına kapitalizm. Milyonlara maaş ödeyen, iş sağlayan, yatırım yapan, üreten, refahı yükselten kapitalizm...

Para biriktirmekten başka hiç bir becerisi olmayan sermaye sahibi asalaklar topluma lokomotif olamazlar. Toplumun lokomotifleri yetenek shibi çalışanlardır. Devletin halkına güven vermesinin ölçüsü bütçesinin doluluk oranı değilde demokratik yapısıyla bilinir. Kapital toplum aleyhine değildir, çalışanın, emeğin, yeteneğin aleyhinedir. İşte bu yüzden kapitalin ölçüsü emek ve yetenek olmalıdır. Tekrarlıyorum yetenek para üzerine para yapmak değildir. İnançlarda olduğu gibi bu anlayışın bırakılması da çok zordur. Sosyal eşitsizlik kafalara kazınmıştır. Dinler "biz kimini zengin kimini fakir yarattık" der. Sermaye bu ayeti kullanır, kaderci anlayışta bu garabetten kurtulamaz.

 

Eşitlik hukuk önündedir. Bu eşitliği kesin olarak sağlamak gerekir. Hukukun önüne gelen herkes başka hiç bir sıfatla değil, insan olma sıfatıyla gelir. Bundan başka, tamamen olamasa da olduğu kadar devlet insanların eğitim ve tedavi imkanlarından eşit yararlanabilmesini sağlamaya çalışmalıdır. Kapitalizm varsa kapitali olanlar elbette daha iyi eğitim ve tedavi şansına sahip olacaklardır. Bunu engellemenin mantığı olamaz. Fakat parası az olan da basit şeylerden ölmemeli yani. Devlet bunu garantiye almalı. Çocuk felci gibi saçma sapan hastalıklarla* hayatların kararmasına izin vermemeli, aşı programları yaygınlaştırmalı. Zeki ve yetenekli çocuklar parası olmadığı için okuyamama şanssızlığına uğramamalı. Devlet elinden tutup okutmalı.

Devletin ezilen kesime gösterdiği kerhen ilgi ile sermayenin bir eli yağda diğer eli balda görünümü sosyal devlet olarak adalandırılamaz. Eşitliği sadece hukuk önünde düşünüpte sosyal imkanlar karşısında düşünememek bilimsel bir duruş değildir. Kaldıki her ikisininde de taşlarını oynatacak sermayedir. Zengin banka soyar devletin kasalarını boşaltır, fakir simit çalar ağır cezaya çarptırılır.

Sermayeden soyut hukuk eşitliği sermayeci zihniyetin uydurmacasıdır.

 

Biz buna sosyal devlet diyoruz. Ama adını sosyalizm koyduğumuz zaman hoppa'nın gündeme getirdikleri karşımıza çıkar. O zaman iş uzar, tartışma bitmez. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin yıkılmasına hayıflanma durumu ortaya çıkabilir. Bir şey yanlıştır ki yok olmuştur. Doğa iyiyi ödüllendirir, yanlışı elimine eder...

*ağızdan alınan basit bir aşıyla önlenebildiği halde, çocukları sakat bırakan bir hastalık, tam anlamıyla saçma sapan bir hastalıktır.

 

Sosyal bir düzeni "sosyalizm" isminden etkilenip olumsuz değerlendirmek ne derece gerçekçi ve bilimseldir. Kaldıki sosyalizm sosyal olma düzeninin ismidir. Doğanın elimine edeceği gerçeğini "insanın eşitliği" olarak düşünmek tutuculuktur. Bilimsel gerçekleri inançlarla özdeşleştirmeye çalışmakla, sosyal eşitsizlikle özdeşleştirmenin ne farkı olabilir. Kaldıki bu iki düşünce bir birine tam destektir. Ülkelerin kötü yönetiminin son bulması yada emperyalizmin başarılarını sosyal adalet kavramının başarısızlığı olarak görmek yanlıştır.

 

Tarihin diyalektiği incelendiğinde sürekli insan eşitliği, sürekli emek sermaye mücadelesi gözükecektir. Bu mücadele, sermayenin sadece kader değil emeğin ve emekçinin değeri olarak görüldüğünde son bulacaktır. Emeğin gerçeği ise insana hizmettir. Herkes eşit miktarda çalışmalı. "Çalıştırmayı" çalışmak olarak değerlendirmek patron ağa zihniyetidir. Ortaçağ zihniyetidir. İnanç kaderciliğini de arkasına alan bir dayatmadır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

kapitalizmin dünyada yıkılmaya başlamasıyla birlikte geçiş dönemi başlar ve bu geçiş komünist toplumadır...yaşanacak olan geçiş sürecini de sosyalizm olarak biliyoruz..yani sosyalizm bu bakımdan amaç değil araç olarak karşımıza çıkar..sosyalist toplum insan sömürüsüne son verecek işçi demokrasisi gelişecek..herkes kendi emeği kadar para kazanacak..bir alt evre olan sosyalizm komünizle son bulacak..kişilerin emeklerine bakılmaksızın herkes ihtiyacı kadar alacak..bir nevi dev bir aile tarzı...

sosyalizm sanırım toplumsal evrimleşmenin ara formu...ya da sosyal determinizmi gözlemleyebileceğimiz bir sunum..yani sosyalizmi tek başına savunmak dağasına ters geliyor..yine de savunulabilir..

sosyalizmi ya da komünizmi tek bir ülkeye de indirgeyemiyoruz..çünkü bunların oluşabilmesinin şartı tüm dünyada kapitalizmin yıkılmasıdır..bundan dolayı komünizm sadece ütopyadır ve sosyalizmin son durak olduğunu söylersek mesele halledilmiş gibi olur...

ütopya olması noktasında komünizmi islamla benzetmek doğal bir sonuç ..hangisi eleştirilmeye kalkılsa o devlet örnek olamaz denilecek..çünkü tam anlamıyla yaşanan bir yer yoktur...ancak benzerlik bundan ziyade felsefe noktasındadır..her ikisi de insanı hedef alır ve önceler..ve farkı ise bugün olmasa da geçmişte islamın örnek yaşanmışlığı vardır...(asrı saadet ) kapitalizm hümanist olmaması yönüyle diğer ikisinden bariz biçimde ayrılır..bu arada komunizm insan için ama insanın olmadığı daha doğrusu insancalığın olmadığı bir model..devletin özel mülkiyetin ve adaletin olmadığı ...sosyalizm ...bilemeyiz görmeden...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnançlıların "Maddeden Ayrı Tanrı" anlayışları ile

Kimi inançsızların "Tesadüf/Rastlantı" anlayışları arasında fark görmediğimi hep söylerim...

 

Yine burada da İnançlıların "Maddeden Aşkın/Ayrı ve Maddeden Mükemmel Tanrı" anlayışları ile

Kimi inançsızların "Mükemmel Olmayan Varlık/Madde/Evren" anlayışlarının aynı kapıya çıkacağını düşünüyorum...

sayın boşig genelde teizm ve ateizm karşıt algılanır ve sizin görüşünüz(panteizm ya da enelhak) bunlardan birinin yanında yer alır..yani enel hak düşüncesi olarak islamın içinde üst bir tasavvuf mertebesi olarak ya da ateizmle birlikte panteizm olarak...siz başka bir çıkarım yapmışsınız oldukça da enteresan buldum...sizin görüşünüz (panteizm ya da enelhak) bir tarafta ..diğer tarafta da teizm ve ateizm...aslında bir başlık vardı burada ...allahtan kaçamazsınız diye...bu durumda ateizm fena yakalanmış olacak....aslına bakarsanız kuranın kurgusunun da bu olduğunu düşünüyorum..inkarcıları tanımlarken onların aslında gökten suyu indiren ölü toprağı dirilten allahtır dediklerini söyler....kuranın tanrıtanımama gibi bir olguyu tanımadığını söyleyebiliriz...panteizm de dünyadaki varolan kötülükleri açıklamada çaresiz kalınmasını ve buna bulunan çözümü karşılar...yoksa yaratıcı güç vardır ..evrenin varlığın ezeli olduğunu kabul etmek için yeterli veri yoktur...ezeli değilse zate ebedi de olamayacaktır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kapitalizmin kötü bir şey olduğundan emin değilim. İnsanların girişimci ve atılımcı yetenekleri eşit değildir. Sermayenin bu yetenekleri yüksek insanların elinde toplanması gelişimin lokomotifi olabilir. Bu yüzden 'vahşi kapitalizm' kavramı geliştirilmiştir. Yani işçiyi sağlıksız şartlarda çalıştırmak, iş kazası geçirince tazminatını ödemeden işten atmak... Bunlar kapitalizmin ********* yüzüdür.

 

 

Sadece işçiyi sağlıksız koşullarda çalıştırmak,iş kazası geçirince tazminatsız işten atmak değil....Kapital sahibi kar etmek isteyecektir.Bunun iki yolu vardır.Üretim maliyetini düşürmek ve aynı zamanda da işçi ücretlerini düşürmek ya da üretilen malların satılması için işçilere yüksek ücret ödemek.İkisini aynı anda yapamayacağından, ilk şıkkı tercih edecek ve üretim fazlasını pazarlamanın yollarını arayacaktır.Bu da dışa açılmayı gerektirir.Kapitalist düzende, bütün sermaye sahipleri aynı düşünceyi benimsediğinden, bunun sonucunda uluslararası karteller ve tröstler doğacaktır.Mal satmak ve üretimin devamını sağlamanın yegane yolu da SAVAŞTIR.Bana göre bu, daha ********* bir yüzdür.

 

 

Güçlü ve güven sağlayan bir devlet kapitalizmi ehlileştirmeli ve lokomotif olarak kullanmalı. ABD de olduğu gibi kazanıp da vergisini vermeyenin canına okumalı. ABD de "ölüme ve vergi borcuna çare yoktur" denir. Kapitalizm ama toplum aleyhine değil, yararına kapitalizm. Milyonlara maaş ödeyen, iş sağlayan, yatırım yapan, üreten, refahı yükselten kapitalizm...

 

 

Amerika da refah yüksek değildir.Amerikan ekonomisi çökmek üzeredir.Yukarda belirttiğim SAVAŞ durumu amerika için ;üretime ham madde sağlama durumudur.Bunun için de demokrasi getirme masalları ile insanları katletme,işbirlikçilerini de köleleştirme yoluna giderler.Kapitalizmin, hiç bir biçimi toplum lehine olamaz bu sistemin mantığına aykırıdır.

 

Eşitlik hukuk önündedir. Bu eşitliği kesin olarak sağlamak gerekir. Hukukun önüne gelen herkes başka hiç bir sıfatla değil, insan olma sıfatıyla gelir. Bundan başka, tamamen olamasa da olduğu kadar devlet insanların eğitim ve tedavi imkanlarından eşit yararlanabilmesini sağlamaya çalışmalıdır. Kapitalizm varsa kapitali olanlar elbette daha iyi eğitim ve tedavi şansına sahip olacaklardır. Bunu engellemenin mantığı olamaz. Fakat parası az olan da basit şeylerden ölmemeli yani. Devlet bunu garantiye almalı. Çocuk felci gibi saçma sapan hastalıklarla* hayatların kararmasına izin vermemeli, aşı programları yaygınlaştırmalı. Zeki ve yetenekli çocuklar parası olmadığı için okuyamama şanssızlığına uğramamalı. Devlet elinden tutup okutmalı.

 

 

Üretim araçlarının mülkiyetini elinde tutarak, çok iş-az ücret mantığının egemen olduğu toplumlarda sosyal adaletten ve sosyal devletten söz etmek abesle iştigalden başka bir şey değildir.Çünkü toplumlar da bunu sağlamakla görevli olan devlettir.Devlete egemen olan sınıf ta, ekonomik olarak egemen olan sınıftır.

 

Kapitalizm varsa kapitali olanlar elbette daha iyi eğitim ve tedavi şansına sahip olacaklardır. Bunu engellemenin mantığı olamaz.

 

Amaç ,engelleme mantığı değil zaten üretim araçlarının mülkiyetini elinde tutarak, bunun üzerinden kar sağlamayı kaldırmak ve herkese eşit imkanlar sağlayabilmekte.

 

Bu konuda dinler kullanılır.İnsanlara öteki dünya düşüncesi empoze edilerek,dünyadaki mal varlığının önemli olmadığı ,asıl ödülün öteki dünya da olduğuna inandırılır.İnsanlar da bu haksızlıklara, bir biçimde tevekkül göstererek katlanırlar.Yani dinler ,kapitalizme hizmet ederler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kapitalizmin çökeceğini hiç sanmadığım gibi ABD nin çökmek üzere olduğunu da hiç sanmıyorum. Kapitalizm doğaya en uygun sistemdir ve giderek gelişecek, vahşi kapitalizmin yanlışlarından sıyrılacaktır. Bu yolla da gelecekte geçerliliği artarak sürecektir. Bunun dışındaki her sistem doğaya aykırıdır. Liberal ekonomi ve hür teşebbüs, gelişmenin anahtarı ve kalkınmanın motorudur. Girişimcinin önünü kesen ve yeteneklileri yeteneksizlerle bir tutarak rekabeti önleyen sistemler fazla yol alamazlar. Serbest rekabet ortamı ekonominin olmazsa olmazıdır. Bunun haricindeki sistemler kapalı ekonomiler yaratırlar.

 

Bütün bunların olmasının şartı, devletin denetim etkisinin etkin olmasına bağlıdır. Devletin etkinliği baskı ve kontrol anlamında değil, adalet ve güvenliği sağlama bakımındandır. Devlete tamamen bağlı ve özelleşemeyen tek kurum adalet sistemidir. İç ve dış güvenlik ise büyük ölçüde devlete bağlı, kısmen özelleşebilen kurumlardır. Eğitim sistemi büyük oranda özelleşebilirken, az oranda devlet elinde kalabilir. Sağlık sektörü de aynen eğitim gibidir. Bunların dışındaki tüm sektörler tamamen özelleşebilir. Özel sektörün de hiç bir adaletsizliğe yer verilmeden vergilendirilmesi gerekir. Tröstleşmenin önlenerek rekabet piyasasının korunması gerekir. Tüketici örgütleri güçlendirilmelidir. İşçi güvenliği ve hakları tam sağlanmalıdır.

 

Ülkemiz bunlardan henüz uzak. Büro işçiliği diye anlamsız bir kavramın olduğu devlet yapılanmasından pek bir şey beklenemiyor.

 

Dünyada ise kapitalizmin yıkılması ancak yukarıda söylediklerim tersine döner de vahşi kapitalizm hortlarsa mümkün olur. Bu çok zor ama bilemeyiz, postmodernist yaklaşımların bir kısmı dünyanın gelişmenin sınırına yaklaştığı ve yakında karanlık çağların, büyük savaşların ve soykırımların hortlayacağı yönünde.

 

Bu olasılık bence büyük değil, ama bir ihtimal olabilir. Gevşeyip rahat olmamakta fayda var. İnsan türünün en azından doğadan sert bir tokat yiyeceğini düşünüyorum. Bu küçük küreyi fazla zorlamaya başladık. Umarım bu bitirici değil, uyandırıcı bir tokat olur…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.