Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

ARKADAŞLAR SİZLER İÇİN BİR ARAŞTİRMA YAPTIM VE BİLGİLERİ BURAYA EKLEDİM.İNŞALLAH GEREĞİNCE İSTİFADE EDERSİNİZ.KANITLARIN BİR KISMINI TEKER TEKER SIRALIYORUM.

 

 

1.KANIT))))

 

yakın tarihte yapılan ilk deneylerde hayvanların kulağı kesilip hücre alınarak kopyası üretilmiştir. Kuran-ı Kerimin bir ayeti şöyledir:

 

 

QUOTE

"...(Şeytan dedi ki) Mutlaka onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını kesecekler ve yine mutlaka onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler..." (Nisa Suresi 119.ayet)

 

 

2.KANIT)))

 

Kuran'ın indirildiği çağda henüz kimse oksijen ve karbondioksiti vücudumuzdaki kanda taşıyan Hemoglobin molekülünden haberdar değildi ve böyle bir tıp terimi de yoktu. Nitekim mikroskoplar da henüz icad edilmemişti. Ayrıca kana kırmızı rengi veren de yine Hemoglobin'dir ve demir eksikliğinde anemi hastalığı (kansızlık) ortaya çıkar.

 

Vücudumuzdaki Demir (Fe) elementi sayesinde oluşan Hemoglobin hayatın devamı için şarttır. Hemoglobinin ortasında bulunan Demir (Fe) elementi oksijeni kendisine bağlar ve kanda taşır. Kuran'daki Hadid yani Demir suresinde demirin insanlar için faydalar taşıdığı şöyle belirtiliyor:

 

 

 

QUOTE

"...Demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır..." (Hadid suresi 25)

 

 

 

 

 

 

 

Hemoglobin terimi modern tıp tarihinde 1869 yılında ortaya çıkmıştır KuranıKerim ise 610 yılında indirilmeye başlanmıştır.

 

 

3.KANIT))))

 

 

 

Milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olan Sıtma (Malaria) hastalığının nedeni dişi sivrisineklerdir (Anofel). Kan emici sivrisinekler de yine aynı şekilde dişi olanlardır. Sivrisinekler hakkındaki bu bilimsel gerçek 1800 yılından sonra keşfedilmiştir (Ronald Ross). Fakat 600'lü yıllarda yani mikroskobun olmadığı bir çağda vahyedilen Kur'an-ı Kerim dişi sivrisineklere yüzyıllar önce dikkat çekiyordu:

 

 

 

QUOTE

"Şüphesiz ki Allah, (Dişi) sivrisineği hatta onun da ötesinde (küçük bir varlığı) misal getirmekten çekinmez....." (Bakara 26)

 

"Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, onu da geri alamazlar. İsteyen de aciz, istenen de! " (Hac 73)

 

 

4.KANIT)))

 

mucizevi yaratılış şekillerinden biri, canlıların sudan yaratılmasıdır. Pek çok ayette açıkça ifade edilen bu bilgiye insanların ulaşmaları ise, yüzyıllar sonra mikroskobun icadı ile mümkün olmuştur.

Bugün en temel ansiklopedilerde "Su, canlı maddenin en büyük öğesidir. Canlı organizmaların ağırlığının %50-90'ı sudur" ifadeleri yer almaktadır. Ayrıca bütün biyoloji kitaplarında bahsi geçen standart bir hayvan hücresinin sitoplazması (hücrenin temel maddesi) da %80 sudan oluşur. Sitoplazmanın analiz edilip bilimsel kayıtlara geçirilmesi, Kuran'ın indirilmesinden yüzyıllar sonra gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bugün bilim dünyasının kabul ettiği bu gerçeğin Kuran'ın indirildiği dönemde bilinmesi kuşkusuz ki mümkün değildi. Ancak buna rağmen insanların keşfinden 14 yüzyıl önce Kuran'da bu bilgiye dikkat çekilmiştir.

 

 

 

QUOTE

Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Nur Suresi, 45)

 

 

 

5.KANIT)))

 

 

 

 

 

QUOTE

O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz. (Mü'minun Suresi, 78)

 

Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdi. (Nahl Suresi, 78)

 

 

 

Dikkat edilirse, Kuran'da bu duyulardan hep belli bir sıra ile bahsedilmektedir: Duyma, görme, hissetme ve anlama.

Embriyolog Dr. Keith Moore, Journal of Islamic Medical Association'da yayınlanan bir makalesinde, embriyonun gelişim sürecinde iç kulakların ilk halinin belirmesinden sonra gözün oluşmaya başladığını ifade etmektedir. Hissetme ve anlama merkezi olan beynin ise, kulak ve gözün ardından gelişimine başladığını söylemektedir.

Anne karnındaki çocuk fetus halindeyken, hamileliğin yirmi ikinci günü gibi erken bir dönemde kulaklar gelişir ve hamileliğin dördüncü ayında kulak tam olarak fonksiyonel hale gelir. Fetus bundan sonra annenin karnındaki sesleri duyabilir. Dolayısıyla yeni doğan bir bebek için işitme duyusu, diğer yaşamsal fonksiyonlardan önce oluşur. Kuran ayetlerindeki öncelik sırası bu bakımdan dikkat çekicidir.

 

6.KANIT)))

 

 

QUOTE

... Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır…(Zümer Suresi, 6)

 

 

 

Kuran'da insanın anne karnında üç aşamalı bir yaratılışla yaratıldığı bildirilmektedir:

 

 

Yukarıdaki ayette Türkçeye "üç karanlık içinde", "üç katlı karanlık içinde" olarak çevrilen Arapça "fi zulumatin selasin" ifadesi embriyonun gelişimi sırasında bulunduğu üç karanlık bölgeye işaret etmektedir. Bu bölgeler sırasıyla:

a) Batın duvarı karanlığıB) Rahim duvarı karanlığıc) Amniyon zarı karanlığıdır.

 

Görüldüğü gibi bugün modern biyoloji, bebeğin embriyolojik gelişiminin yukarıdaki ayette bildirildiği şekilde, üç farklı karanlık bölgede gerçekleştiğini ortaya koymuştur.

 

 

7.KANIT)))

 

 

 

 

Allah Kuran'da insanın yaratılışının mucizevi bir biçimde olduğunu haber verir. İlk insan, Allah'ın çamuru şekillendirip insan bedeni haline getirmesi ve ardından bu bedene ruh üflemesiyle yaratılmıştır:

 

Hani Rabbin meleklere:

QUOTE

"Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti. "Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın." (Sad Suresi, 71-72)

 

 

Bugün insan dokuları incelendiğinde, yeryüzünde bulunan pek çok elementin insanın dokularında da bulunduğu ortaya çıkar. Canlı dokuların %95'i karbon ©, hidrojen (H), oksijen (O), nitrojen (N), fosfor (P) ve sülfür (S)'den oluşur ve canlı dokularda toplam 26 element bulunur. Görüldüğü gibi Kuran'da 14 asır evvel bildirilenler, modern bilimin bize söylediklerini -insanın yaratılışındaki malzeme ile toprağın içerdiği temel elementlerin ortak olduğu gerçeğini- tasdik etmektedir.

 

 

NOT:ALINTIDIR....

  • Cevaplar 108
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

super yazılar tam anlamıyla solemek gerekırse muthıs... zaten ateıst arkadaslar genelde kuranın yalan oldugunu ıdda etmeye calıstıklarında ,bılımden uzaklasıp en sonunda on yargıya cevırırler. bunlar sanırım kapak olabılecek kanıtlar kendılerıne! emegıne saglık kardesım..

 

 

 

saygılar

Gönderi tarihi:

aktardığınız alıntıya diğer arkadaşlardan bilimsel açıklamalar gelmediğini görüyorum.. açıkcası sadece merakımdan bu konunun kapanmaması ve diğer arkadaşlar tarafından cevaplandırılması kanısındayım.. en azından onların,biz inananlardan daha fazla bilime değer veren kişiler olduğunu düşünmemizi istediklerinden,bu noktalarda cevapları önemli olacak sanırım...

Gönderi tarihi:
ARKADAŞLAR SİZLER İÇİN BİR ARAŞTİRMA YAPTIM VE BİLGİLERİ BURAYA EKLEDİM.İNŞALLAH GEREĞİNCE İSTİFADE EDERSİNİZ.KANITLARIN BİR KISMINI TEKER TEKER SIRALIYORUM.

1.KANIT))))

 

yakın tarihte yapılan ilk deneylerde hayvanların kulağı kesilip hücre alınarak kopyası üretilmiştir. Kuran-ı Kerimin bir ayeti şöyledir:

.

.

.

Hani Rabbin meleklere:

QUOTE

"Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti. "Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın." (Sad Suresi, 71-72)

Bugün insan dokuları incelendiğinde, yeryüzünde bulunan pek çok elementin insanın dokularında da bulunduğu ortaya çıkar. Canlı dokuların %95'i karbon ©, hidrojen (H), oksijen (O), nitrojen (N), fosfor (P) ve sülfür (S)'den oluşur ve canlı dokularda toplam 26 element bulunur. Görüldüğü gibi Kuran'da 14 asır evvel bildirilenler, modern bilimin bize söylediklerini -insanın yaratılışındaki malzeme ile toprağın içerdiği temel elementlerin ortak olduğu gerçeğini- tasdik etmektedir.

NOT:ALINTIDIR....

 

 

Yazı daha ilk baştan faul.

 

Şimdi bu yazının sahibi ilkönce bilimsel bir konuyu ortaya atıyor ve diyorki;

 

yakın tarihte yapılan ilk deneylerde hayvanların kulağı kesilip hücre alınarak kopyası üretilmiştir

 

Ve buna kuranın işaret ettiğini göstermek için şu ayeti veriyorr.

 

"...(Şeytan dedi ki) Mutlaka onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını kesecekler ve yine mutlaka onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler..." (Nisa Suresi 119.ayet)

 

 

Ve farkında olmadan bilimin şeytan işi olduğunu isbatlamış oluyor hemde kurana dayanarak. Şimdi burdaki müslümanlara sormak gerekir eğer siz kurana inanıyorsanız bilimin şeytan işi olduğunu kabul edip bilime karşı olmanız gerekir. Yok bilimi savunuyorsanız kurana karşı. Bir karar verin artık canım hem bilimdem yana olup bilimin şeytan işi olduğunu söyleyen ayeti buraya asmak büyük bir çelişkidirde ondan

 

Allahın yarattığını değiştiren şeytanların peşine düşmeyin

Gönderi tarihi:

Bize gelince cımbızlıyor diye suçlarsınız ama kendiniz en alasını yaparsınız.

 

Nisa suresi

 

117- Onlar, Allah'ı bırakırlar da, yalnız dişilere taparlar. Böylece ancak inatçı şeytana tapmış olurlar.

 

118, 119- Allah o şeytana lanet etti. Ve o da: "Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur.

 

120- Şeytan onlara vaad eder ve onları boş umutlarla oyalar. Oysa şeytanın onlara vaadi, aldatmadan başka bir şey değildir.

 

121- Bunların varacakları yer cehennemdir. Ondan kurtulmak için çare bulamazlar.

 

Eğer bu ayetler bilime işaret ediyorsa neymiş kurana göre bilim, lanetli şeytan işiymiş. Allahı bırakıp bilimin peşine düşmek onu dost edinnmek apaçık ziyan oluyormuş.Bilim şeytanın boş vaadleri imiş yani aldatmacaymış,aldatmacalara inananların yeri ise cehennemmiş.

Gönderi tarihi:
Yazı daha ilk baştan faul.

 

Şimdi bu yazının sahibi ilkönce bilimsel bir konuyu ortaya atıyor ve diyorki;

Ve buna kuranın işaret ettiğini göstermek için şu ayeti veriyorr.

 

"...(Şeytan dedi ki) Mutlaka onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını kesecekler ve yine mutlaka onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler..." (Nisa Suresi 119.ayet)

Ve farkında olmadan bilimin şeytan işi olduğunu isbatlamış oluyor hemde kurana dayanarak. Şimdi burdaki müslümanlara sormak gerekir eğer siz kurana inanıyorsanız bilimin şeytan işi olduğunu kabul edip bilime karşı olmanız gerekir. Yok bilimi savunuyorsanız kurana karşı. Bir karar verin artık canım hem bilimdem yana olup bilimin şeytan işi olduğunu söyleyen ayeti buraya asmak büyük bir çelişkidirde ondan

 

Allahın yarattığını değiştiren şeytanların peşine düşmeyin

 

 

bu iletinize katıla katıla gülüyorum hoppa!! :D:lol:

 

bu kadar mı önyargılı olunur..

 

"...(Şeytan dedi ki) Mutlaka onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını kesecekler ve yine mutlaka onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler..." (Nisa Suresi 119.ayet)

 

bilimin şeytan işi olduğunumu anladınız siz bu ayetten sadece..ayet nedir?Allah'ın sözü..farkında olmadan nasıl birşey kanıtlamış oluyorum buda bir çelimsiz söz sayın hoppa..kişi ispat etmek istediği şeyi ispat eder, ispat etmek istemediği birşeyi nasıl ispat ediyor? .bu cümleniz çok gülünç olmuş :):)

 

bir kerede önkabulle değil benimseyerek okuyun lütfen..

 

***

Gönderi tarihi:
Yazı daha ilk baştan faul.

 

Şimdi bu yazının sahibi ilkönce bilimsel bir konuyu ortaya atıyor ve diyorki;

Ve buna kuranın işaret ettiğini göstermek için şu ayeti veriyorr.

 

"...(Şeytan dedi ki) Mutlaka onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını kesecekler ve yine mutlaka onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler..." (Nisa Suresi 119.ayet)

Ve farkında olmadan bilimin şeytan işi olduğunu isbatlamış oluyor hemde kurana dayanarak. Şimdi burdaki müslümanlara sormak gerekir eğer siz kurana inanıyorsanız bilimin şeytan işi olduğunu kabul edip bilime karşı olmanız gerekir. Yok bilimi savunuyorsanız kurana karşı. Bir karar verin artık canım hem bilimdem yana olup bilimin şeytan işi olduğunu söyleyen ayeti buraya asmak büyük bir çelişkidirde ondan

 

Allahın yarattığını değiştiren şeytanların peşine düşmeyin

eğer bilim hayvanların kulağını kesmekten ibaretse,yaratılmış olan doğal yapılardan farklı doğal olmayan yapılar hemde bozuk yapılar elde etmekse,ben bilim karşıtıyım denilebilir... deney adı altında hayvanlar işkence görecekse, ya da bilimsel olarak farklı türler elde edilirken ortaya garip,kısır yaratıklar çıkacaksa ,ya da sözgelimi ben artık o canım hormonsuz domatese muhtaç bırakılacaksam(belki fazla basit gelebilir ama çok çok genişletiledebilir bir örnek),evet ben bilim düşmanı olabilirim...kısacası bilim gerekli şeyler için olması gerekendir,gereksiz farklılıklar peşinde gereksiz zararlar dizgesi değil.. yani kısaca hayır arkadaşım,bilim insan faydası için olması gereken bişeydir.. zararı faydasından büyük olan bir durum gelişirse,bir yerde hata yapılıyor demektir ve daha iyi bilimsel çalışmalara gidilmelidir...doğallıkların bozulmasından,dünya insanları taşıyamaz hale geldi... oysa bilim en çokta sağlık adına ,fayda adına kullanılan bir terim olmalıydı.. gerçektende faydalı olanlar gibi.. kısacası bu ayette bilime karşı bir tutum yoktur ve ancak ve ancak bilimin taşıması gereken kurallar açısından dikkat edilmesi gereken bir uyarı vardır...

saygılarımla...

Gönderi tarihi:
Mucize safsatalarına aşağıdaki linkte gerekli cevaplar verilmişti...

 

http://www.turkish-media.com/forum/index.p...2&hl=mucize

linkte sizin anlatmış olduğunuz safsatalar bulunuyor ..açılan başlıkla ilgili hiçbir başlık yada yorum göremiyorum..gerçi orda mucize diye tutturmuş gene sakız gibi konuyu uzatmışsınız...:):)

 

nasılsa burdada konu saptırılıcak o bakımdan safsatalarınıza burdan devam edin...

 

 

hiçbir aklı başında bir insan bunları görmezden gelemez sayın yamyam...

Gönderi tarihi:
linkte sizin anlatmış olduğunuz safsatalar bulunuyor ..açılan başlıkla ilgili hiçbir başlık yada yorum göremiyorum..gerçi orda mucize diye tutturmuş gene sakız gibi konuyu uzatmışsınız... :):)

 

nasılsa burdada konu saptırılıcak o bakımdan safsatalarınıza burdan devam edin...

hiçbir aklı başında bir insan bunları görmezden gelemez sayın yamyam...

 

Fikir üretimi konusunda fakir kaldığınızdan olsa gerek, sağdan soldan bulduğunuz ******** copy-paste yoluyla buraya taşıyor ve cevap bekliyorsunuz... Oysa ki bu *******, ister teist, ister ateist olsun İslam'ı bilen biri tarafından ciddiye alınamayacak kadar abestir.

 

"Kanıt 1" diyerek öne sürdüğünüz zırvalığın, bir cahiliye adetine atfen yazılan ayet olduğunu bilemeyecek kadar İslam'dan uzaksınız..

 

"Araplar bir dişi deve beş defa doğurur ve beşincisi erkek olursa kulağını dilerler ve artık ondan faydalanmayı haram sayarlardı. Bazı tefsirciler de demişlerdir ki, putlara ibadet için kurbanlık nişanesi olmak üzere hayvanların kulaklarını keserler ve bu, bir küfür iken ibadet zannederlerdi."

 

http://www.enfal.de/telmalili/nisa.htm

 

Aklı başında olmak, ***** insanların bilmedikleri dinini kullanarak onları kandırmak isteyenlerin zırvalıklarına aldanmak değildir bayım.. Hele hele, kandırıldığının farkında olmadan, "budur" diye ahkam kesmek hiç değildir...

Gönderi tarihi:
Fikir üretimi konusunda fakir kaldığınızdan olsa gerek, sağdan soldan bulduğunuz ********* copy-paste yoluyla buraya taşıyor ve cevap bekliyorsunuz... Oysa ki bu ********, ister teist, ister ateist olsun İslam'ı bilen biri tarafından ciddiye alınamayacak kadar abestir.

 

"Kanıt 1" diyerek öne sürdüğünüz zırvalığın, bir cahiliye adetine atfen yazılan ayet olduğunu bilemeyecek kadar İslam'dan uzaksınız..

 

"Araplar bir dişi deve beş defa doğurur ve beşincisi erkek olursa kulağını dilerler ve artık ondan faydalanmayı haram sayarlardı. Bazı tefsirciler de demişlerdir ki, putlara ibadet için kurbanlık nişanesi olmak üzere hayvanların kulaklarını keserler ve bu, bir küfür iken ibadet zannederlerdi."

 

http://www.enfal.de/telmalili/nisa.htm

 

Aklı başında olmak, ***** insanların bilmedikleri dinini kullanarak onları kandırmak isteyenlerin ********** aldanmak değildir bayım.. Hele hele, kandırıldığının farkında olmadan, "budur" diye ahkam kesmek hiç değildir...

 

güzel yaklaşmışsınız olaya sayın yam yam ama bakın burda ne demek istenmiş...

 

 

"Onları yoldan çıkaracağım, asılsız kuruntulara daldıracağım, kendilerine davarların kulaklarını yarmalarını emredeceğim, Allah'ın yaratıklarını değişikliğe uğratmalarını emredeceğim" demiştir."

 

Onlar, -eski düşmanları- şeytana yalvarıyorlar. Ondan ilham alıyorlar. Bu sapıklıklarından dolayı ondan destek istiyorlar. Oysa bu şeytanı, yüce Allah lanetlemiştir. O da Ademoğullarının bir bölümünü saptırmak istediğinï, yalancı lezzetlerden, boş mutluluklardan ve sonuçta cezadan kurtarmaktan söz edip, azgınlık yolunda yalancı kuruntularla oyalayacağını açıkça söylemişti. Ayrıca insanları çirkin davranışlara; efsaneleri süslü göstermek suretiyle, akıl almaz tapınmalar uydurmaya sürükleyeceğini açıklamıştı. Bu tür ibadetler arasında, Allah'ın yasaklaması söz konusu olmaksızın bundan böyle binilmesini veya yenmesini yasaklamak için bazı hayvanların kulaklarını kesmek, vücudun bazı kısımlarını kesmek şeklinde Allah'ın yarattığını ve fıtratını değiştirmek yada köleleri iğdiş etmek ve cilde dövme yapmak, hayvan ve insan vücudunda bir takım değişiklikler yapmak gibi İslâm'ın yasakladığı bir çok değişiklik ve bozmalar yer almaktadır.

 

bu ne demek oluyor peki sayın yam yam??yaratılanın fıtratını değiştirmek onun üzerinde değişiklikler yapmak??

sanırım işinize geldiği gibi yazmaya ve alıntılamaya devam ediyorsunuz:) :)

 

selam ile...

Gönderi tarihi:
güzel yaklaşmışsınız olaya sayın yam yam ama bakın burda ne demek istenmiş...

"Onları yoldan çıkaracağım, asılsız kuruntulara daldıracağım, kendilerine davarların kulaklarını yarmalarını emredeceğim, Allah'ın yaratıklarını değişikliğe uğratmalarını emredeceğim" demiştir."

 

Onlar, -eski düşmanları- şeytana yalvarıyorlar. Ondan ilham alıyorlar. Bu sapıklıklarından dolayı ondan destek istiyorlar. Oysa bu şeytanı, yüce Allah lanetlemiştir. O da Ademoğullarının bir bölümünü saptırmak istediğinï, yalancı lezzetlerden, boş mutluluklardan ve sonuçta cezadan kurtarmaktan söz edip, azgınlık yolunda yalancı kuruntularla oyalayacağını açıkça söylemişti. Ayrıca insanları çirkin davranışlara; efsaneleri süslü göstermek suretiyle, akıl almaz tapınmalar uydurmaya sürükleyeceğini açıklamıştı. Bu tür ibadetler arasında, Allah'ın yasaklaması söz konusu olmaksızın bundan böyle binilmesini veya yenmesini yasaklamak için bazı hayvanların kulaklarını kesmek, vücudun bazı kısımlarını kesmek şeklinde Allah'ın yarattığını ve fıtratını değiştirmek yada köleleri iğdiş etmek ve cilde dövme yapmak, hayvan ve insan vücudunda bir takım değişiklikler yapmak gibi İslâm'ın yasakladığı bir çok değişiklik ve bozmalar yer almaktadır.

 

bu ne demek oluyor peki sayın yam yam??yaratılanın fıtratını değiştirmek onun üzerinde değişiklikler yapmak??

sanırım işinize geldiği gibi yazmaya ve alıntılamaya devam ediyorsunuz:) :)

 

selam ile...

 

Bakın Diyanet Vakfı'nın ilgili ayet açıklaması ne diyor :

 

"Allah’ın yarattıklarını değiştirmek, canlıların tabii şekil ve özelliklerini değiştirmek demektir. Hayvanların gereksiz yere kulak ve kuyruklarını kesmek; kaşları, dişleri... süsleme maksadıyla değiştirmek bu kabildendir ve yasaklanmıştır. Tabiatın dengesini bozan davranış, kullanma ve teknoloji de aynı çerçeveye girmektedir. "

 

Siz hala inatla bu ******* bir mucize kılıfı içinde sunmaya çalışıyorsunuz...

 

Bilmediğini bilmek erdemdir...

Gönderi tarihi:
Bakın Diyanet Vakfı'nın ilgili ayet açıklaması ne diyor :

 

"Allah’ın yarattıklarını değiştirmek, canlıların tabii şekil ve özelliklerini değiştirmek demektir. Hayvanların gereksiz yere kulak ve kuyruklarını kesmek; kaşları, dişleri... süsleme maksadıyla değiştirmek bu kabildendir ve yasaklanmıştır. Tabiatın dengesini bozan davranış, kullanma ve teknoloji de aynı çerçeveye girmektedir. "

 

Siz hala inatla bu zırvalığı bir mucize kılıfı içinde sunmaya çalışıyorsunuz...

 

Bilmediğini bilmek erdemdir...

 

yasaklanan nedir burda sayın yam yam?;

 

kulak ve kuyrukları kesmek kaşları dişleri süsleme maksadıyla değişmek yasaklanmıştır değil mi..??

 

klonlanıcak hayvanlar üzerinde deney ve araştırma için kesilen kulakta bu belirtilenlerin içinde değil mi?yani hedef ne olursa olsun kulağın kesilmesi ve türün imitasyona uğratılması değil mi??(klonlanması).

 

kabullenmek zordur sayın yam yam bir kezde zor olanı yapsanız???

 

ben burdaki mucizeye kılıfla değil Kuran'ın anlattığı gibi apaçık dile getiriyorum..

 

ayrıca neden burda takıldınız??diğer maddelerle ilgili görüşleriniz neden yok???...

Gönderi tarihi:
yasaklanan nedir burda sayın yam yam?;

 

kulak ve kuyrukları kesmek kaşları dişleri süsleme maksadıyla değişmek yasaklanmıştır değil mi..??

 

klonlanıcak hayvanlar üzerinde deney ve araştırma için kesilen kulakta bu belirtilenlerin içinde değil mi?yani hedef ne olursa olsun kulağın kesilmesi ve türün imitasyona uğratılması değil mi??(klonlanması).

 

kabullenmek zordur sayın yam yam bir kezde zor olanı yapsanız???

 

ben burdaki mucizeye kılıfla değil Kuran'ın anlattığı gibi apaçık dile getiriyorum..

 

ayrıca neden burda takıldınız??diğer maddelerle ilgili görüşleriniz neden yok???...

 

Araştırma ve deney için hayvanlar üzerinde yapılacak olan değişikliklerin İslam'a uygun olmayacağını söylemek başkadır, bugün yapılan deneylerin Kur'an'da yazılı olduğunu söylemek başkadır...

Gönderi tarihi:
Araştırma ve deney için hayvanlar üzerinde yapılacak olan değişikliklerin İslam'a uygun olmayacağını söylemek başkadır, bugün yapılan deneylerin Kur'an'da yazılı olduğunu söylemek başkadır...

 

konu bağlığına dikkat edin''Kuran'dan bilime ışık''

 

Kuran'da bugün yapılan deneylerin yazılı olduğuna dair birşey göremiyorum konuda..sadece bilime ışık yolgösterici özelliği olabildiğini anlatmaya çalışıyoruz..

 

selam ile...

Gönderi tarihi:
konu bağlığına dikkat edin''Kuran'dan bilime ışık''

 

Kuran'da bugün yapılan deneylerin yazılı olduğuna dair birşey göremiyorum konuda..sadece bilime ışık yolgösterici özelliği olabildiğini anlatmaya çalışıyoruz..

 

selam ile...

 

Bu kadar saçmalık yeter....

 

Cahiliye devrinde yapılan bir uygulamaya atfen yazılan bir ayeti, bilime yol gösterici olarak göstermeye kalkana ne "gaflet" kelimesi yeter, ne de bir başka kelime...

 

Bilim adamları kanser hücrelerinin yayılışını ve organların gelişimini görmemize yarayacak saydam derili bir kurbağa ürettiler... Kur'an bunu yasaklayarak mı yol gösterecek bilime?

 

Dalga mı geçiyorsunuz?

Gönderi tarihi:
Bu kadar saçmalık yeter....

 

Cahiliye devrinde yapılan bir uygulamaya atfen yazılan bir ayeti, bilime yol gösterici olarak göstermeye kalkana ne "gaflet" kelimesi yeter, ne de bir başka kelime...

 

Bilim adamları kanser hücrelerinin yayılışını ve organların gelişimini görmemize yarayacak saydam derili bir kurbağa ürettiler... Kur'an bunu yasaklayarak mı yol gösterecek bilime?

 

Dalga mı geçiyorsunuz?

 

Sayın yamyam.. verdiğiniz link i okumaya çalışıyorum ama biraz zaman gerek... sadece merak ettiğim bir konu var... ateistlerin bakış açısını biraz anlamaya çalışmak adına.. şimdi konu,parmak izi mevzusu ile başlıyor... mesela bu konu,benim inandığım Kur'an-ı Kerim de ,her hangi bir ayette daha önce dikkatimi çekmemesine karşın,üzerinde çok düşündüğüm ve gerçektenden de inandığım kitaptan dolayı değil,inandığım yaradandan ötürü ,onun yaratmadaki çeşitliliği ve sistematiği ve tabiki o eşşiz gücü açısından değerlendirdiğim bir mevzu.. yani söz konusu inanan bir kalp olunca,bir parmak izi,bir camın yapısı bile bizlere mucize... sizde merak ettiğim,doğadaki bu tarz olgulara karşı bakış açınız.. gerçekten olan herşeyin sistematiğine doğanın mükemmelliğini oturtuş tarzınız,bu tarz bir konuya yeterli cevabı veriyor mu?

 

Bu arada fırsat bulmuşken bloğunuz için sizi tebrik etmek isterim.. İnandığım dinin inandığım her bir değeriyle,dine olan bakış açınızı asla onaylamayacağım ama bilimsel olarak foruma aktarımlarınız açısından gerçekten teşekkür etmek istedim.. yazılarınızı zevkle okuyorum...

 

Allah selamet versin...

Gönderi tarihi:

Ciddiye alıp da cevap vermeye değecek en küçük bir gerçek olmayan bu iddialar içerisinde, üzerinde bir şeyler söylemeye değecek bir tek küçük ayrıntı var: fft'nin ortaya attığı parmak izleri konusu...

 

fft, bunda hiç bir mucizevi yan yoktur. Bir ormandan milyarlarca yaprak topla, hiç birinin damarlanma deseni birbirinin aynı olmayacaktır. Ya da bir musluktan düzenli aralıklarla mürekkep damlasın, altından bir kağıt şerit geçiyor olsun. Kağıt şeritte dizilen her bir damla saçılma deseni birbirinden farklı olacaktır. Kar kristalleri de aynı şekilde hiç biri birbirine benzemez. Bir kapalı kap içerisinde rasgele hareket eden gaz molekülleri her an yeni bir desen örüntülerler ve gazı birdenbire yoğunlaştırıp dondursak sayısız farklı desenler elde ederiz. Parmak izleri arasındaki küçük rasgele farklılıkları bulmak ve bu yolla kimlik tesbiti önemli bir uzmanlık işi ve tecrübeli gözler gerektirir. Hatta bugün çok sayıda parmak izini insan gözü tarayamıyor, bilgisayarlar bu işi üstlendi.

 

Rasgelelikten düzen ve düzenden rasgeleliğe gidiş, en popüler fizik konusudur. Atomaltı dünyanın işleyiş kurallarını daha derinlemesine keşfetmek, kuantum fizikçilerin en pembe rüyası ve bu yolda adım adım ilerleme kaydediliyor. En son LHC adı verilen akıllara zarar büyüklükte dev bir deneysel alet yapıldı. Bu kilometrelerce uzunlukta ve içinden kamyon gidebilecek tünellerden oluşan makinenin yapılış amacı, küçücük atomaltı parçacıklara muazzam enerjiler yükleyip onları izlenebilir duruma getirmek.

 

Bilim serüveni bir nedenle kesintiye uğramazsa insanlığın önünde hayal edemeyeceğimiz ufuklar var... Denizbank reklamı gibi "Aamaan... Boş ver, bana ne" ben ölüp gittikten sonra bilimden filimden bana ne fayda demek vizyonsuzluktur. Zaten hep hayallerle yaşıyoruz. Bilimsel hayaller bence cennette köşklerde hurilerle sefa sürme hayallerinden çok daha heyecanlı.

 

Yok eğer amaç cennet değil, yaratansa, onun katında yaratılış sırlarını çözmeye katkıda bulunanların daha makbule geçeceğinden eminim. Varsa ve mükafatı varsa, puzzle'ı çözenleri sağ tarafına alacaktır, mucizelere inanıp yatanları değil.

 

Mucize adı üstünde açıklanamayandır, zaten açıklayamayacağını düşündüğün için uğraşmazsın. Allahın hikmeti, nesini nasıl açıklayacaksın? Allahı açıklayabiliyor musun da yaratışını açıklayacaksın? İşte bu yüzden din yatmak, bilim çalışmaktır. Açıklanamayanın bize zerre kadar katkısı ve faydası yoktur. Zaten mucize de yoktur, sadece bilinmeyen ve keşfedilmeyi, açıklanmayı bekleyen vardır...

Gönderi tarihi:
Sayın yamyam.. verdiğiniz link i okumaya çalışıyorum ama biraz zaman gerek... sadece merak ettiğim bir konu var... ateistlerin bakış açısını biraz anlamaya çalışmak adına.. şimdi konu,parmak izi mevzusu ile başlıyor... mesela bu konu,benim inandığım Kur'an-ı Kerim de ,her hangi bir ayette daha önce dikkatimi çekmemesine karşın,üzerinde çok düşündüğüm ve gerçektenden de inandığım kitaptan dolayı değil,inandığım yaradandan ötürü ,onun yaratmadaki çeşitliliği ve sistematiği ve tabiki o eşşiz gücü açısından değerlendirdiğim bir mevzu.. yani söz konusu inanan bir kalp olunca,bir parmak izi,bir camın yapısı bile bizlere mucize... sizde merak ettiğim,doğadaki bu tarz olgulara karşı bakış açınız.. gerçekten olan herşeyin sistematiğine doğanın mükemmelliğini oturtuş tarzınız,bu tarz bir konuya yeterli cevabı veriyor mu?

 

Bu arada fırsat bulmuşken bloğunuz için sizi tebrik etmek isterim.. İnandığım dinin inandığım her bir değeriyle,dine olan bakış açınızı asla onaylamayacağım ama bilimsel olarak foruma aktarımlarınız açısından gerçekten teşekkür etmek istedim.. yazılarınızı zevkle okuyorum...

 

Allah selamet versin...

 

Öncelikle nazik ve samimi ifadeleriniz için teşekkür ederim.

 

Diğer konuya gelirsek;

 

Doğada bir mükemmelliyet olduğunu düşünmüyorum. Sanırım bunu düşünenler de yalnızca doğayı mükemmel bir varlığın yarattığına inananlar olmalı...

 

Parmak izlerinin her insanda farklı (!) olması mucizevi bir durum değildir. Bu durum genetik kodlamadan ve anne karnındaki gelişim sürecinden kaynaklanan bir durumdur. Üstelik insanları birbirlerinden ayıran yalnızca parmak izleri de değildir. İrisin bu konuda parmak izinden çok daha başarılı olduğu söyleniyor.

 

Hemen şunu da ekleyeyim, "Her insanın parmak izi farklıdır" önermesi bilimsel olarak doğru değildir. Ancak farklı kişilerin aynı parmak izine sahip olma olasılığı milyonda bir olarak veriliyor. Oysa ki parmak izlerinin insanları birbirilerinden ayırmak dışında çok daha önemli görevleri vardır . Dokunma hissi algısını artırmak, dış etkenlere maruz kalacak olan ter gözeneklerini saklamak, tutunmaya yardımcı olmak gibi... Üstelik parmak izi yalnızca insana özgü bir yapı da değildir. Şaşıracaksınız ama, keseli bir memeli olan koalaların parmak izleri, insan parmak izlerine şempanzelerden daha çok benzer.

 

Ancak teist bakış açısı bu konularda objektif olamıyor. Her şeyi tanrıya bağlama konusundaki önyargısı, konuyu "Bak şu Allah'ın işine" noktasına getiriyor. Halbuki doğada gözlemleyebildiğimiz sistemler içerisinde bir tanrının "işi"ni göremiyoruz...

Gönderi tarihi:
Doğada bir mükemmelliyet olduğunu düşünmüyorum. Sanırım bunu düşünenler de yalnızca doğayı mükemmel bir varlığın yarattığına inananlar olmalı...

Ben ise düşünüyorum...

Ancak Doğa'dan ya da Varlıktan Ayrı bir Tanrı'nın varlığına inanmıyorum açıkçası.

"Mükemmel Doğa" düşüncesininde sözlediğiniz şey ile bağıntısı ne derece kayıtsız ve şartsızdır tartışılır...

 

Bu neyse de size şunu sormak isterim:

Sizce doğanın mükemmel olmadığının kanıtı nedir?

Yani daha mükemmel olan ne ile karşılaştırıp bu kanıya vardınız?

Ha eğer daha iyisi olması gerekmiyor diyorsanız, yine de nasıl bu kanıya vardınız?

Sadece öğrenmek istedim, yargılama değil bu...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:

bu başlık altında bir daha yorumum olmıcaktır..

 

konu herzamanki gibi sakız gibi uzatılıp başka yerler çekilmiş durumda.

 

haddini aşan iletilerde cabası..kabullenemenin vermiş olduğu ihtiraz gözler önündedir...

 

bana burda hiçbir kimse başlıktaki kanıtların tesadüf,kılıf,uydurma olduğunu isbat edemez!!!

 

ancak ben masal diye nitelendirilen kitaptan bir kaç ayetin bilimin ilerleyişindeki rollerinden bir kaç örnek olabilecek(kişisel görüşüm) kanıt olarak sizlere sundum ... bu benim düşüncemdir...

Gönderi tarihi:

Evren mükemmel midir, daha mükemmel olabilir miydi tartışılabilir. Ama evrenin mükemmel olduğu hep varsayılmıştır. Determinizm evrenin "olabileceği biçimde, en olası biçimde" olduğunu söyler. Varoluşunun gerektirdiği biçimde olmuştur, başka biçimde zaten olamazdı, der. Neyse, mükemmellik tasavvurlarına gelelim:

 

Anlatıldığına göre Kepler haylaz bir sınıfta ders anlatırken aklı Kopernik tarafından ortaya konmuş verileri tartmakla meşguldür. Birden dehşet ve hayretle neyi aradığını keşfeder. Derhal dersi terkedip bir model yapmaya girişir. Bu tasarımın çizimleri müzede mevcuttur.

 

O zaman için bilinen altı gezegen ve beş mükemmel geometrik cisim vardı. Gezegenlerin yörüngeleri birer küre olursa, beş mükemmel geometrik cisim bu kürelerin içine sırayla üç yüzlü, küp (yani altıyüzlü), sekizyüzlü, onyüzlü ve yirmiyüzlüler tam olarak oturuyordu. Cisimlerin köşeleri kürelere teğetti! Yaptığı geometrik modellemenin, Kopernik tarafından hesaplanan yörünge çapları ile uyumlu olduğunu görünce kendinden geçti. Tanrının aklının içini görmüş ve evrenin gizini keşfetmişti. Tanrı varlığını gezegen yörüngelerinde gizlemiş, kullarının keşfetmelerini bekliyordu!

 

Fakat ilerleyen yıllarda onu sıkıntıya sokan veriler elde etti. Mars'ın yörüngesinin değişkenliği onu çıldırtıyordu. Bir şiirinde Mars'tan fahişe diye söz etmiştir. Sonunda gezegen yörüngelerinin ne küresel, ne de tek merkezli olmadığını anladı. Yörüngeler eliptik ve çift merkezliydi. Bu verileri de adı pek bilinmeyen, fakat en önemli astronomlardan olan Tycho Brahe'nin çalışmalarından elde etmişti. Dolayısıyla tasarladığı modellemelerin hiç bir anlamı ve önemi kalmamıştı. Mükemmel tasarım yoktu.

 

Yine de Kepler son yıllarında insan kaderi ile göksel hareketler arasında bağlantı olduğu hissini ömrünce hiç bastıramadığını söylemiştir.

 

O çağın teknik şartlarında ömürlerini bu gözlem ve hesaplara adayan bu insanlar çok büyük saygıyı hakediyorlar. O çağda gökte parlayan bir cismin yörüngesini hesaplamaya ömrünü adamış olabilmek büyük ayrıcalık.

 

Hayatının sonunda şunu söyledi: Yer de bir gezegendir ve ölüm, yokluk, fena yeridir. Demek tüm diğer gezegenler de öyleler. Bu düşünce, Marslılar, Venüslüler, Jüpiterliler düşüncelerini başlattı. Ancak yıldızların, gezegenlerin aksine mükemmel dairesel yörüngelere sahip olduklarını ve insanların kaderini yıldızların çizdiğini söylediğini bilmiyorum ama muhtemelen hâla düşünüyordu.

Gönderi tarihi:
Evren mükemmel midir, daha mükemmel olabilir miydi tartışılabilir. Ama evrenin mükemmel olduğu hep varsayılmıştır. Determinizm evrenin "olabileceği biçimde, en olası biçimde" olduğunu söyler. Varoluşunun gerektirdiği biçimde olmuştur, başka biçimde zaten olamazdı, der. Neyse, mükemmellik tasavvurlarına gelelim:

Sayın Demirefe...

Aslına bakarsanız kendimi adlandırmayı pek sevmiyorum ama şu var ki ben "Nedensellik/Determinizm" ilkesine fena halde takıntılıyımdır.

 

Yani hiç bir şeyin "Nedensiz" olamayacağını düşünüyorum...

 

Dolayısı ile "Evrenin olabileceği en olası biçimde olduğu" görüşüne katılıyorum.

 

Ayrıca henüz evren ile ölçüştürebileceğimiz başka bir "Mükemmel Evren" olmadığına göre

Evrenin mükemmel olduğunu tanısına katılmak durumunda kalıyorum.

Tabi bu mantıksal bir önerme...

 

...

Fakat ilerleyen yıllarda onu sıkıntıya sokan veriler elde etti. Mars'ın yörüngesinin değişkenliği onu çıldırtıyordu. Bir şiirinde Mars'tan fahişe diye söz etmiştir. Sonunda gezegen yörüngelerinin ne küresel, ne de tek merkezli olmadığını anladı. Yörüngeler eliptik ve çift merkezliydi. Bu verileri de adı pek bilinmeyen, fakat en önemli astronomlardan olan Tycho Brahe'nin çalışmalarından elde etmişti. Dolayısıyla tasarladığı modellemelerin hiç bir anlamı ve önemi kalmamıştı. Mükemmel tasarım yoktu.

 

Kepler'in takıldığı nokta sanırım ki evreni kendi modeline uydurma çabasından olsa gerek diye düşünüyorum.

Çünkü Evren'in mükemmelliği bizim kanıksadığımız ve şu an için elde ettiğimiz verilerden daha başka bir nedene bağlı olabilir.

 

Mesela ilk baktığınızda dünyanın yuvarlak olduğunu düşündük ve bu bize çok daha makul geldi.

Tam bir yuvarlak alışılageldiği gibi çok daha estetikti.

Ancak kutuplardan basık ve ekvatordan şişkin "Geoit" şekli ilk keşfedildiğinde belki burukluk yarattı.

Çünkü "Tam Yuvarlak" değildi...

Ancak bunun böyle olmasının bir nedeni vardı ve tutarlı, anlamlı

Ve kaçınılmaz bir nedeni vardı:

MerkezKaç Kuvveti...

 

Ya da Dünyanın yörüngesi...

Bana kalırsa "Tam bir daire" olsa idi daha mükemmel olurdu. :D

Ancak doğa, benim estetik anlayışımı sallamamaktadır ne yazık ki.

Kendi mükemmellik anlayışını ortaya koymaktadır.

 

Ay'ın helezonik yörüngesi mesela...

Açılmış bir yay çok mu mükemmel bir yapı arzeder bilemem ama kurulmuş olan bir dengeye sahiptir...

 

Bence doğa mükemmeldir ve bu mükemmelliği kendi diyalektiğini kendisinin oluşturabilmesinde yatıyor.

 

Yani düşünsenize;

Biz doğanın dengesinin bozulduğunu söylüyoruz ama aslında öyle bir şey yok...

Doğa sürekli bir dengelenim içersinde.

Bir eşitlik var ve artılar ile eksileri, çarpılar ile bölümleri bu eşitliğin bir o tarafına

Ve bir bu tarafına atıyor sadece...

 

Yapısında var olan o eşitliği sürekli yeniliyor, dengeliyor...

 

Bu "doğa olayları" olarak insanı yok edecek dahi olsa, tek bir gerçek var ki

Doğa/Varlık her zaman var kalacak...

 

İşte mükemmelliği burada yatıyor;

Her zaman var kalacak olmasında...

 

Eğer bir gün Fizik'in "Hiç bir şey yoktan var olamaz, vardan yok olamaz" kabulü çürütülürse

İşte o zaman "Varlığın/Doğanın/Evrenin" Mükemmel olmadığından söz edebiliriz.

Çünkü o zaman anlarız ki "Doğa" kendisinden daha mükemmel olan başka bir şeye yenik düşmüştür.

Ve o daha mükemmel olan şeye de "Tanrı" diyebiliriz...

 

Kısaca:

Yoktan hiç bir şeyin var olamaması ve var olan hiç bir şeyin yok olamaması ilkesi bence mükemmel oluşun dik alasıdır.

Baksanıza;

Hiç bir şekilde aşılamayacak olan mükemmel bir denklem...

 

Dolayısıyla sadece "Madde"ye ve "Nedenselliğe" inanan birisinin

"Doğa'nın Mükemmelliği"ne de inanması gereğini kaçınılmaz olarak görüyorum.

Çünkü eğer mükemmel değil ise

O'ndan daha mükemmeline yerini bırakmak zorundadır...

Bu da "Maddeden Ayrı Tanrı" inancına götürür.

 

Şimdi burada şunu belirtmek isterim:

 

İnançlıların "Maddeden Ayrı Tanrı" anlayışları ile

Kimi inançsızların "Tesadüf/Rastlantı" anlayışları arasında fark görmediğimi hep söylerim...

 

Yine burada da İnançlıların "Maddeden Aşkın/Ayrı ve Maddeden Mükemmel Tanrı" anlayışları ile

Kimi inançsızların "Mükemmel Olmayan Varlık/Madde/Evren" anlayışlarının aynı kapıya çıkacağını düşünüyorum...

 

Yine de bunu tam olarak temellendirmedim şu an...

Çünkü daha yeni aklıma çaktı bu düşünce ve geldiği gibi belirttim.

Yani biraz daha beyin fırtınasına ve farklı görüşlere ihtiyacım var ama emin gibiyim.

 

Bu konuda Siz, Sayın Yam_yam, Sayın Maraba ve ilgili diğer arkadaşlar katkıda bulunacaklardır diye düşünüyorum...

 

Sayın hoppa'nın uyarınca da konuyu özetlemem gerekirse:

"Ene'l Hakk" :w00t: :lol: :w00t:

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:
bu iletinize katıla katıla gülüyorum hoppa!! :D:lol:

 

bu kadar mı önyargılı olunur..

 

"...(Şeytan dedi ki) Mutlaka onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını kesecekler ve yine mutlaka onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler..." (Nisa Suresi 119.ayet)

 

bilimin şeytan işi olduğunumu anladınız siz bu ayetten sadece..ayet nedir?Allah'ın sözü..farkında olmadan nasıl birşey kanıtlamış oluyorum buda bir çelimsiz söz sayın hoppa..kişi ispat etmek istediği şeyi ispat eder, ispat etmek istemediği birşeyi nasıl ispat ediyor? .bu cümleniz çok gülünç olmuş :):)

 

bir kerede önkabulle değil benimseyerek okuyun lütfen..

 

***

 

Yok canım olurmu öyle şey. Mesela bu ayetten mantı nasıl yapılır ona bile ışık vardır.Hatta hatta döner kebap,a bile işaret vardır. Çünkü döneri hayvan kulağı ince ince gibi keserler.

Gönderi tarihi:

.................

bence doğa mükemmeldir ve bu mükemmelliği kendi diyalektiğini kendisinin oluşturabilmesinde yatıyor.

 

Yani düşünsenize;

Biz doğanın dengesinin bozulduğunu söylüyoruz ama aslında öyle bir şey yok...

Doğa sürekli bir dengelenim içersinde.

Bir eşitlik var ve artılar ile eksileri, çarpılar ile bölümleri bu eşitliğin bir o tarafına

Ve bir bu tarafına atıyor sadece...

 

Yapısında var olan o eşitliği sürekli yeniliyor, dengeliyor...

 

Bu "doğa olayları" olarak insanı yok edecek dahi olsa, tek bir gerçek var ki

Doğa/Varlık her zaman var kalacak...

 

................

Bu konuda Siz, Sayın Yam_yam, Sayın Maraba ve ilgili diğer arkadaşlar katkıda bulunacaklardır diye düşünüyorum...

 

 

Sayın boşig,

 

Cevap için davet edilmişiğimden dolayı birkaç birşey söylemek gereği duydum. Kayıtsız kalamazdım. Biraz felsefi biraz bilimsel...

Mükemmelliyetçilik bana göre sonluluktur. İdealist felsefi düşüncedir. Materyalist felsefede mükemmellik, mükemmelliğe erişim düşünülemez. Zaten böyle bir düşünce sonluluğu kabullenmedir. Mükemmellik, erişilebilmenin "en mükemmel" olanına erişilmiş ve son bulunmuş olacaktır. Halbuki mükemmelin daha mükemmeli olamaz. Böyle bir düşünce bile mükemmelin karşıtının "daha mükkemmellik" kavramını oluşturacaktır. Bu da mükemmelliyetçi bir kavramın (!) dahi sonsuzluk kavramı olduğunu gösterecektir.

 

Maddenin ve kavramların sürekliliği (sonsuzluğu) onların öz yapılarındaki karşıtlığın mücadeleleri sonucu yeni ve üçüncü bir hal alması (varlığın devamı) olgusudur. Maddenin canlının ve kavramların yok olmaması yeni bir hal alması kendi içindeki olumsuzluklarla mücadele ederek, o mücadeleyi kazanmasıyla mümkündür. Bazan mücadeleye yenik düşüp geçici olarak olumsuzluğa gidiş te vaki olabilir. İşte biz buna doğanın hatta kavramların diyalektiği diyoruz.

 

Mükemmel kavramı da felsefi olarak kendi çelişkisini içinde taşımasa idi var olamayacaktı. Yani mükemmel olmayan doğada, hiç bir olgu yokturki çelişkisini içinde taşımasın. Madde oluşumunu anti madde karşıtına borçludur. Var olan maddenin sürekliliğini ise madde parçacıklarının anti özelliklerinin mücadelesi sürdürür, yeni halini belirler. Yani bu var olma, yok etme mücadelesidir. Bir hal için "olumluluk" diğer hal için "olumsuzluğun" gerçeğidir. Bu bile tam simetride değildir. Simetride bile farklılık olmalıdır. "Anti"liğin tam simetride olması bile durağanlığa yol açar. Bu yüzden anti maddenin maddeden daha azınlıkta olduğu söylenmektedir bilim adamlarınca.

 

Selamlar.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.