Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 25 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 25 Eylül , 2007 Ramazanda çocuğa yemek ve para yok Ilımlı İslam'ın merkezi Malezya'daki uygulamalar, 'siyasal İslam'ın... 'kişisel tercih' savunmasının ne kadar 'kişisel' olduğunu ortaya koyuyor. Zoraki olarak aç kalan ilkokul çocukları bunun tipik örneği: Ramazanda okulda yemek molası verilmiyor, kantin kapalı tutuluyor ama oruç tutmamak serbest! "Burada kadınlar başörtüsünü bağlamayı yeni öğreniyor. Ben profesyonel olarak onlara yardımcı oluyorum." Kuala Lumpur'un merkezindeki Petronas alışveriş merkezinin tam ortasında tezgâhtar Muhammed, türbanın nasıl bağlanacağını benim üzerimde gösterirken böyle diyor. "Ama, Türkiye'de erkekler tesettürlü kadınlara böyle dokunmaz" dememe aldırmadan artistik başörtüsü bağlama gösterisine devam ediyor: "Malezya kadınları henüz Türkler kadar iyi bağlayamıyor başını. Biz sizden yeni öğreniyoruz." Alışveriş merkezinde dükkânları bulunan Gucci'yi, Dolce Gabbana'yı, Louis Vuitton'u unutup Muhammed'in maharetini kapmak için dikkatle izleyen açık ya da kapalı kadınlara ve en önemlisi sokaklarda satılan başörtülerinin çoğunun Türkiye'den ithal edilmesine bakılırsa... o meşhur "Türkiye Malezya olur mu?" sorusunu belki de tersine çevirmek gerekiyor: "Acaba Malezya bir gün Türkiye olur mu?" Sorunun cevabı aşağıdaki linkte... İşte Malezya - Ece Temelkuran 1 **** Alıntı
Φ denizz Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2007 malezyanın türkiye olmasına gerek yok zaten türkiye malezya olacak.6 tane hizmet bakanlığının bütçesine denk diyanetiyle-on yıllardır islamcı partilere seçmen yetiştiren imam okullarıyla-binlerce kuran kursu tarikat yurtlarıyla-islamcı yüzlerce vakıf ve meslek kuruluşuyla-devletin en kilit bakanlıklarında yıllardır kesintisiz süren kadrolaşma çabalarıyla malezya olmamıza çok fazla bir zaman kalmadı zaten.bu noktaya gelmemizde sözde aydın sahibinin sesi liberal yazar çizerlerin ve medyanın katkılarınıda unutmayalım.aynı şekilde 12 eylül paşalarının icraatlarını.ne olmak istediğine halkımız kendi karar vericek.okumayan,merak etmeyen,irdelemeyen,kısa vadeli çıkarlarına göre hareket etmeyi çok seven.kişisel menfaatleri için en temel değerlerden vazgeçebilen, genelde resmin bütününü görmeyi beceremeyip detayların peşinden koşan halkımız.zaten tartışmaya bakarmısınız, neden italya olabilirmiyizi tartışmıyoruzda malezya olurmuyoruzu tartışıyoruz.perşembenin gelişi çarşambadan belli olduğu için belkide. Alıntı
Φ verdinaz Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2007 işde yani sorunumuz türkiye malezyamı oluyor orayamı benziyor...ya hiç kimse türkiye vatandasına zorla bişe yaptıramaz demi bu boyle Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2007 Şeriat şakası gerçek oldu Malezya'daki laik hareketin başını çeken avukat Malik İmtiaz ülkenin nasıl bugünlere geldiğini şu sözlerle anlatıyor: Başlangıçta olup bitenleri ciddiye almıyorduk, 'Malezya, Afganistan mı, İran mı olacak yani?' diye şakalaşıyorduk... *** Din özgürlüğünü savunan avukat için 'ölüm' afişi "Olup bitenlere gülmekle çok zaman harcadık." Malezya'daki laik hareketin başını çeken avukat Malik İmtiaz kusursuz bir mantık içinde ülkenin nasıl bugünlere geldiğini anlatıyor. İmtiaz, Malezya için kilometre taşı olan "Lina Joy" (din değiştirmek isteyen Müslüman bir kadının hapse mahkûm edilmesi) davasının ve daha bir çok problemli davanın da avukatı. Medeni hukuk davalarına bakan Şeriat Mahkemeleri'nin giderek sertleşen kararlarının en güçlü "Müslüman" eleştirmeni. Ülkenin kuruluşundan beri var olan ikili hukuk sistemi içinde şeri kararların laik hukukun dışına ve hatta üstüne çıkışına karşı arkadaşlarıyla birlikte direniyor. Ama, direnmekte geç kaldıklarını da itiraf ediyor: 'Ciddiye almıyorduk' "Yargıçlar Müslüman oldukları için artık şeriata aykırı bir karar alamıyorlar. Oysa başlangıçta olup bitenleri ciddiye almıyorduk. "Malezya, Afganistan mı, İran mı olacak yani?" diye şakalaşıyorduk. Ama şimdi anayasal din özgürlüğünü savunduğum için şehirde benim resimlerimi 'Ölü olarak aranıyor' afişi yapıp dağıtıyorlar. Binlercesini..." Ve geçen gün İmtiaz'ın annesi şöyle sormuş: "Ne dersin oğlum? Sence ben de kapanayım mı?" İmtiaz, "Hiçbirimiz bu kadar yakında olduklarını göremedik. Ilımlı İslam diye bir şey olmayacağını, isteklerini hep ileri götüreceklerini yeni anlıyoruz" diyor. Ve biz tam bunları konuşurken Şeriat Mahkemesi'nin hâkimleri hep birlikte öğle namazından dönüyor... *** "(Dinin üstünlüğünün kaynağı) doktrinlerini çocukluğun körpe çağında zihne kazıma, dolayısıyla neredeyse doğuştan gelen fikirler gibi görünmelerini sağlama şeklindeki paha biçilmez ayrıcalıktır" *** Yazının tamamı aşağıdaki linkte... İşte Malezya / 2 - Ece Temelkuran Alıntı
Φ BlackCADY Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2007 İran’a şeriat ’demokrasi’ ve ’özgürlük’ vaatleriyle geldi AKP’nin Anayasa tasarısı hazırlıkları, Türkiye’nin bir saklı gündeminin doğmasına neden oldu: "Darbe mi? Şeriat mı?" İşte Türkiye’nin gizli gündemi bu soru. Herkes bunu tartışıyor. Ne rastlantı; yıllar önce, İslam devriminden önce benzer soru İran’ın da gündemindeydi. İranlı solcular, demokratlar, liberaller ve milliyetçiler bu soruyu tartışıyordu, darbeye karşı çıkıyorlardı. Gelin İran’ın İslam devrimi öncesi ve sonrası günlerine gidelim. Bir de, "mahalle baskısı" var mıymış görelim. MERHABA. Benim adım Bahman Nirumand. İranlı bir gazeteci-yazarım. Şah’ın devrilmesinde aktif rol oynayanlardanım. Ve aynı zamanda mollaların, demokrasi ve özgürlük getireceğine inanan milyonlarca solcu, demokrat, liberal ve milliyetçi insandan biriyim. Evet, Humeyni yeryüzünde cenneti vaat etti bize. Demokrasi gelecek, kimse fikirleri ve siyasal görüşleri yüzünden tutuklanmayacak, işkence yapılmayacak, kadınlara eşit haklar verilecek, giyim serbest olacaktı. Şah’ı devirdikten sonra mollaların camiye geri döneceklerinden emindik. Devleti yönetecek durumda olduklarına inanmıyorduk. Yanıldık. Kitaplardan ezberlediğimiz cümleleri, içi boş kavramları birbirimize söyleyip duruyorduk. ÜZERİNDE DURMADIK Her şey 14 Ocak 1979 tarihinde değişti. Şah, İran’ı terk etti. Ardından İran tarihinin en büyük yürüyüşü Tahran’da yapıldı. Sansür, yasak yoktu, istediğimiz gibi bağırıyorduk. Fakat mitingde ilk dikkatimi çeken, kim liberal Musaddık ya da solcu şehitlerin resimlerini taşıyor ise mollalarca dövülüyordu. Pek üzerinde durmadık bu olayın, "Hele bir kurtlarını döksünler, sonra sakinleşirler" diye düşündük. Ertesi gün gazetede, bir hırsızın genç mollalar tarafından yakalanıp, adına "İslam Mahkemesi" denilen bir mahalli heyet tarafından 35 kamçı cezasına çaptırıldığı haberini okuduk. Haberi ciddiye almadık; "Üç beş sapsızın işi" dedik. Bu arada bira-şarap fabrikalarının yakılması, sinemaların tahrip edilip filmlerin sokaklara atılması gibi olayların üzerinde hiç durmadık. "Ufak tefek şeylerin" toplumun demokrasi ve ulusal bağımsızlık yolundaki çabaları etkilemesini istemiyorduk. Biz bunları söylerken, mollalar tarafından, kadın ve erkeklerin yan yana yüzemeyecekleri; okullarda aynı sınıflarda olamayacakları; birlikte spor yapamayacakları gibi gerici kararlar ardı ardına alınmaya başlandı. "Müslüman kadınların yanında orospuların yeri yoktur" denilerek kadınlara örtünme zorunluluğu getirildi. Özellikle üniversitelerde bu yüzden çatışmalar çıktı. Bu çatışmalardan rahatsız olduk; kadın sorununun güncelleşip ön plana geçmesini istemiyorduk! "Asıl mücadele, emperyalizme ve kapitalizme karşı verilmelidir" diyorduk. Kadın sorunu bir yan çelişkiydi, ana çelişki sömürüydü. Kadının giyim sorunu, emperyalizme karşı verilen mücadeleyi baltalamamalıydı! Peçesiz, başörtüsüz sokağa çıkan kadınlar artık açıkça, gözümüzün önünde dövülüyordu. Bazı kadınların yüzüne kezzap atılıyordu. Biz ise hálá büyük laflar ediyorduk; bu tür olayları devrimin kaçınılmaz sancıları olarak görüp umursamıyorduk! "İttifak" "Eylem Birliği" gibi terimlerin peşinden koşup duruyorduk. GEÇİŞ SANCILARI SANDIK Humeyni, "Bütün sorunlarımızın sebebi, cemiyetimizdeki ahlaksızlıklardır. Bunların kökünü kazımalıyız" diyor; genç mollalar terör estiriyordu. Kitabevleri yağmalanıyor; gazete bayileri ateşe veriliyordu. Şiraz’da "İslam Mahkemesi" eşcinsel ve fahişe olduğu gerekçesiyle dört kişiyi idam ediyordu. Benzer olay Tahran’da da gerçekleşiyor, üç fahişe ve üç eşcinsel kurşuna diziliyordu. Sesleri ve görüntüleriyle erkekleri tahrik ettikleri için kadın spikerler televizyondan kovuluyor; uyuşturucu olarak görülen müzik yasaklanıyordu. Alkol içen, kırbaç cezasına çaptırılıyordu. Şimdi düşünüyorum da, insan zamanla her türlü aşağılanmaya alışıyor galiba. Hiçbirini görmüyorduk; basmakalıp analizlerimizin doğru olduğuna o kadar inanıyorduk ki!.. Oysa toplum hızla dincileştiriliyordu. Alınan her kararda "Tamam bu sonuncusu" diyorduk. Ama arkası hep geliyordu. Kızların evlenme yaşı 18’den 13’e düşürüldü. Parfüm, ruj, saç boyası, mücevher gibi kadın malzemelerinin yurda girişi yasaklandı. Kadın çamaşırı satan mağazaların vitrinlerine sutyen, kombinezon vs. koymasına bile izin yoktu. Kamu dairelerinde kadın memurlara tesettüre girme emri çıkarıldı. Aslında birçok aydın kadının üye olduğu kadın dernekleri vardı. Onlar kendi küçük çevrelerinde "hamilelik tatilinin uzatılması", "eşit işe eşit ücret" gibi talepleri tartışıyorlardı. Biz aydınlar hep aynı düşüncedeydik: Demokrasi ve özgürlüğe geçiş sancılarıydı bu tür vakalar! Abartmaya gerek yoktu. Hepimiz "ana çelişki" üzerinde duruyorduk; öncelikle dışa bağımlılık ve ekonomik krizden kurtulmalıydık. REFERANDUM OYUNU Üç ay önce Humeyni, Paris’te komünistler de dahil olmak üzere her görüşün rahatça örgütleneceği bir demokrasiden, özgürlükten bahsederken, şimdi tüm solcu, milliyetçi ve liberalleri İslam düşmanı ilan etmişti. Bu sözler üzerine ilk protestomuzu yaptık. Mitingimize bir milyonu aşkın insan geldi. Mollaların en iyi siyasi stratejileriydi; işlerine gelmediği zaman hemen gündemi değiştiriyorlardı. Referandum meselesini gündeme getirdiler. Halka soracaklardı: "İslam Cumhuriyeti’ni istiyor musunuz, istemiyor musunuz?" Kuşkusuz bu bir oyundu; halkın yüzde 65’inin okuryazar olmadığı bir ülkede kim ne anlardı cumhuriyetten? Yapılan propaganda belliydi; dediler ki: "İslam’a evet mi, hayır mı diyorsunuz?" Biz bu oyunu biliyorduk ama şöyle düşünüyorduk: "Önemli olan cumhuriyettir; serbest seçimlerdir; demokratik haklardır; özgürlüklerdir. İslam Cumhuriyeti bunu sağlayacaksa neden karşı çıkalım?" Ancak bazı küçük kesimler bu oyuna gelmemek için referandumu boykot ettiler. Sonuçta, "evet" diyen 20 milyon, "hayır" diyen ise sadece 140 bindi. Mollalar bu referandum sonucunu çok iyi kullandılar. Güya tüm ülke yaptıklarını onaylıyordu. Artık televizyondan sonra basın da ellerine geçmişti. Sanki tüm muhaliflerin sayısı 140 bin kişi gibi gösterdiler. Halbuki 20 milyon içinde bizim oyumuz da vardı. Ama artık bizim sesimizin çıkmasına izin verilmiyordu. HALKI ANLAYAMADIK Mollalar güçlendikçe saldırganlaştılar. Örneğin, tirajı bir milyon olan liberal "Ayendegan" Gazetesi’ni kapattırdılar. Sıra sonra "Keyhan" Gazetesi’ne geldi; muhalif yazarların işten çıkarılmasını sağladılar. Tüm bu olanları protesto etmek için mitingler düzenlemeye başladık. Ama iş işten geçmişti artık; insanlar yılmıştı, korkuyordu. Özgürlük, demokrasi ve bağımsızlık için ayaklanan halkın, bu kadar kısa sürede değişeceğini düşünememiştik. Sanmıştık ki, mollaların gerici yasalarına/kurallarına halk karşı çıkacak. Halbuki tersi oldu; mollalar yasak, sansür getirdikçe arkalarından gidenlerin sayısı arttı. Örtünmek moda oldu! Tüm bunlara "gelip geçici bir fırtına" diye bakmak ne büyük yanılgıydı. Komünistlerden, solculardan, demokratlardan, milliyetçilerden sonra liberal İslamcılar da zamanla mollaların hedefi oldu. Şah döneminden daha çok insan cezaevlerine konuldu; idam edildi. Milyonlarca insan canını kurtarmak için yurtdışına kaçtı. Kaçanlardan biri de bendim. Umarım bizim hatalarımızdan birileri ders çıkarır. (Not: Bu metin, Bahman Nirumand’ın "İran" kitabından derlenmiştir.) Türkiye’nin İran benzerliği çok şaşırtıcı ÖNCE bir tespit yapalım: Diyorlar ki, "Türkiye, İran’a benzemez!" Yanılıyorlar. Bu nedenle gelin önce kısa bir tarih yolculuğu yapalım: 19. yüzyılda İngiltere’nin Osmanlı Devleti gibi İran üzerinde de nüfuzu vardı. İki ülke de tarım ülkesiydi. 20. yüzyıl başında, -İran 1906; Osmanlı 1908- askerlerin bastırmasıyla iki ülkede de meşrutiyet ilan edildi. Her iki ülke 1920’lerde yeni liderleriyle yönetildi: İran’da subay Rıza Han (Pehlevi), "ormancılar ayaklanmasını" bastırıp yönetimi devirerek kendini "Şah" ilan etti. Türkiye’nin lideri ise iç ve dış düşmanları yenen Mustafa Kemal Atatürk’tü. Her iki lider de ülkelerinin tarihlerinde görülmedik boyutlarda, modernleşme ve reform politikalarını uygulamaya koydu. Ülkelerini eğitim sisteminden hukuk sistemine kadar laikleştirmeye çalıştılar. Kılıf kıyafet devrimi yaptılar. Bu reformlara her iki ülkede de karşı çıkan pek olmadı; sayıları az olmakla birlikte muhalif olanlar da çok ağır cezalara çaptırıldı. İran 1940’ta, Türkiye 1946 yılında parlamenter demokrasiye geçti. İran’da 1951’de, Türkiye’de 1960’ta "milliyetçi/ulusalcı solcu" askerler darbe yaptı. İran’da başta petrol olmak üzere millileştirmeler yaşanırken, Türkiye de dışa açıldı, yabancı sermayeyi kabul etti. CIA, İran’daki darbeci Musaddık’ı yıktı. Yerine tekrar Şah Rıza Pehlevi’yi getirdi. Şah bütün partileri kapattı, liderlerini hapsetti. Türkiye, 1961’de demokrasiye döndü, seçimler yapıldı. 1960’lı yıllar, her iki ülkede de sol, milliyetçi ve İslamcı hareketin ivme kazandığı dönem oldu. Aynı dönemde her iki ülkenin siyasi ve iktisadi olarak dışa bağımlılığı arttı. ABD "abi" rolündeydi. Düşman ise komünizmdi. Her iki ülke de solcularını ezmek, yok etmek için her yola başvurdu. Devlet güçleri, sola karşı diğer güçlerle ittifak yaptı. Sol muhalefetin ezildiği dönemde İslamcı hareketler güçlendi. YEŞİL KUŞAK PROJESİ Burada meseleye daha geniş açıdan bakıp, 1970’li yılların son dönemini bir hatırlayalım. Sovyetler Birliği, Afganistan’a girmişti. ABD’nin kontrolündeki Şah, İran’ı terk etmişti. Türkiye’de büyük bir sol dalga vardı. Soğuk Savaş döneminde siz ABD’nin yerinde olsanız ne yaparsınız? İran’da Sovyetler Birliği yanlısı solculara karşı mollaları desteklediler. Türkiye’de 12 Eylül 1980 askeri darbesini yaptırıp, İslamcıları kuvvetlendirerek solu ezdirdiler. ABD, Şah’tan umudunu kesince mollaları destekledi. İran’da mollaları yok etmek isteyen askerlerin elini kolunu bağladı. Şah Rıza Pehlevi, ölmeden birkaç hafta önce, "Amerika ve İngiltere yerine muhalefeti yok etmek isteyen askerleri dinleseydim, ülkeyi terk etmek zorunda kalmazdım" diye açıklama yaptı. ABD, Sovyetler Birliği’ni İslam ülkeleriyle kuşatıp içindeki İslamcı halkları ayaklandırarak yıkacağını hesaplıyordu. Bu nedenle İranlı subaylara hep engel oldu. Örneğin: Şah gittikten sonra, ülkenin başında kalan sosyal demokrat Başbakan Bahtiyar "İslam Cumhuriyeti’ne izin vermeyeceğim" diyordu. Genelkurmay Başkanı Karabagi, Bahtiyar’ı destekliyordu. Bahtiyar, ABD ve İngiltere’ye danıştı. Tabii ki destek alamadı. Mollalar şanslıydı; dünya siyasal konjonktürü onların lehineydi. Sonunda Humeyni, Tahran’a geldi. Yerleştiği "Refah Okulu"nda, liberal-İslamcı Mehdi Bazargan’ı Başbakan ilan ettiğini açıkladı. ABD ve Avrupa bu "ılımlı İslamcı" atamadan mutlu oldu. Ancak mollalar güçlendikçe iktidara yerleşti. Son hedefleri, halkın oylarıyla Cumhurbaşkanı olan liberal Müslüman Beni Sadr idi. Askerler bu kez Beni Sadr’ın imdadına yetiştiler; darbe yapabileceklerini söylediler. Sadr darbe istemedi ve yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. Mollalar iktidara yerleşti. "Ilımlı İslam" istemiyorlardı! DESTEK ESNAFTAN İran tarihine bakıldığında, mollaların devlete karşı ayaklandığı görülmemişti. Sadece 1963’te Şah, mali kaynaklarını yok ettiği için ilk protesto eylemini gerçekleştirmişlerdi. Bu nedenle Humeyni, Türkiye’ye sürgüne gönderilmişti. Durum aslında bizim Nakşibendiler’e benziyor, onlar da hep devletin yanında olmuşlardı. Neyse... Türkiye’deki İslami hareketler ile İran’daki mollaları destekleyen güçler arasında benzerlikler var mıydı? Yapısal farklılıklar olsa da taban aynıydı: Mollaların ülke içinde en büyük destekçisi, iç ticaretin üçte ikisini, ihracatın üçte birini elinde tutan ve geleneksel değerlerin savunucusu Bazar esnafıydı. Mollalar ayrıca liberal-burjuva çevrelerinden de destek gördü. Bunun sebebi, özerklik için harekete geçen Azeri, Kürt, Beluciler gibi etnik unsurların başlarının hemen ezilmesi talebiydi. Ve tabii, din adamlarının siyasal örgütlenme gücünün en büyük dayanağı ise, cami komiteleriyle girdikleri yoksul mahallelerdi. Camiler cihat birliklerinin hücre evleriydi. Kısa bir süre öncesinin solcu varoş mahallelerinin yoksulları akın akın mollaların arkasından yürüyordu artık. Şimdi tekrar başa dönüp soralım: Türkiye, İran’a benziyor mu? Not: İnsanların ellerini ve dillerini en sağlam iplerle bağladılar. Din. Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2007 Ağızlara şeriat kilidi Gazeteci Leow Moey Fong'a, 'Laikler ve siyasal İslam arasındaki tartışma hakkında ne düşünüyorsunuz?' diyorum, uyarıyor: 'Laiklik' deme, İslam karşıtı olduğun düşünülür. Aynı soruya Malezyalı üniversite öğrencilerinden hiç cevap gelmiyor. İranlı Madana, 'Bu sorulara kimseden cevap alamazsınız. Çünkü, üniversitede bunları konuşmak yasak' diyor yazının devamı: "İşte Malezya / 3 - Ece Temelkuran Alıntı
Φ jhonywalker Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2007 Acaba Bu Güne Kadar Hangi Ülke idik Bir Çok temelimiz Batıdan İthaLken.. SaygıLar.. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Aynı malezya iş paraya gelince. İslamı falan unutuyor. Gerçi bu bütün şeriatla yönetilen yada o amaçta olan ülkelerde aynı. Malezya fu-huş Turizmi ve çocuk fu-huşunda Asya'nın birincisi Tayland'ı geride bıraktı. Birleşmiş Milletler raporuna göre çalışma hayatındaki her dört kadından birisi fu-huş sektöründe çalışıyor. Hergeçen gün şeriat rejimine doğru giden Endonezya'da ise tablo yine korkunç. Uluslarası çalışma Ofisi'nin 2007 raporuna göre Endonezya'da 350 bin çocuk fuhuş sektöründe çalıştırılıyor. Bilinen erkek ve kadın seks işçisi sayısı 1 milyon. Kadının başının açık gezmesine tahammül edemeyecek noktaya gelen Malezya. Kadınların ve çocukların mafya örgütleri tarafından seks işçisi olarak çalıştırılmasından rahatsızlık duymuyor sanırım. Alıntı
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Aynı malezya iş paraya gelince. İslamı falan unutuyor. Gerçi bu bütün şeriatla yönetilen yada o amaçta olan ülkelerde aynı. Malezya fu-huş Turizmi ve çocuk fu-huşunda Asya'nın birincisi Tayland'ı geride bıraktı. Birleşmiş Milletler raporuna göre çalışma hayatındaki her dört kadından birisi fu-huş sektöründe çalışıyor. Hergeçen gün şeriat rejimine doğru giden Endonezya'da ise tablo yine korkunç. Uluslarası çalışma Ofisi'nin 2007 raporuna göre Endonezya'da 350 bin çocuk fuhuş sektöründe çalıştırılıyor. Bilinen erkek ve kadın seks işçisi sayısı 1 milyon. Kadının başının açık gezmesine tahammül edemeyecek noktaya gelen Malezya. Kadınların ve çocukların mafya örgütleri tarafından seks işçisi olarak çalıştırılmasından rahatsızlık duymuyor sanırım. Şimdi yukarıdaki yazılan yazının haber kaynağını vereceğim ve işin aslı meydana çıkacak aslında "HAYRET" verici bir durum söz konusu nedenmi haberi veren site kaynak olarak yine kendini göstermiş ne kadar orjinal değilmi haber yaz fakat kaynak kim yine kendisi bravo doğrusu müthiş bir habercilik örneği,"ÖRNEĞİ" yok. TURİST AKINI Petrol ve turizm zengini Malezya, turizme çok önem veriyor. Hiç de haksız sayılmazlar, Egzotik turizm cennetlerinden biri olan Malezya, yılın 12 ayı sıcak havası, delüks otellerden butiklere ve bungalovlara, konaklama çeşitliliği, ucuz alışveriş imkânı ve inanılmaz lezzetli yemekleriyle bunu fazlasıyla turisti hak ediyor. Ancak turizme asıl olarak iki konseptte ağırlık vermek istiyor: Meraklılarını, sayısı 200'ü bulan golf kulüplerindeki muhteşem doğa ortam ve konfora davet ediyor. Bir yandan da balayı çiftlerine göz kırpıyor: Gelin, hayatınızın en egzotik, en sıcak tatilini geçirin' diyor. Kaynak: ofpress Dünyanın en büyük genelevi Malezya'daymış 04.10.2007 Perşembe 01:53 Dikkat edilirse haberin başlangıcıda "MIŞ'LI". Şimdi vereceğim alıntı ise "TÜRKİYEDE" yapılan ve asparagas olmayan bir haber. Hukukçu kadınlardan kadın ticaretine çözüm önerisiSeks işçisiyle birlikte olan erkeğe de ceza Uluslararası Kadın Hukukçular Federasyonu'nun Genişletilmiş Konsey Toplantısı'nda söz alan katılımcılar "Müşteri olmazsa ticaret de olmaz" fikrinde birleştiler. Uluslararası Kadın Hukukçular Federasyonu'nun (FIFCJ) geçtiğimiz günlerde İstanbul'da yapılan Genişletilmiş Konsey Toplantısı'nda "İnsan Ticareti; Özellikle Kadın ve Genç Kız Ticareti" konusu tartışılarak, fuhuşu önlemek için, sex işçileriyle birlikte olan erkeğe de ceza verilmesi istendi. The Marmara Oteli'nde ki toplantıda, 25 ülkeden 100 yabancı ve 50 Türk hukukçu kadın, "kadın ve çocuk ticareti, fuhuş, organize cinsel suçlar" konularını tartışarak, çözüm aradı. Toplantıya Malezya'dan katılan Avukat Mahadevi Nadchatıram, ülkesinin son zamanlara kadın ticaretinde ilk sıradaki ülkeler arasına girdiğinin altını çizerek "her yıl Endonezya, Tayland, Singapur, Tayvan, Hindistan, Bangladeş, Filipinler, Çin, Rusya gibi ülkelerden pek çok fahişe buraya geliyor. Malezya'da şu an yaklaşık 150 bin fahişe çalışıyor ve her yıl pek çok çocuk da bunun içine çekiliyor" dedi. Toplantıda, "kadın ticaretinin önlenmesi için öncelikle bu ticareti yaratan müşterilere cezai müeyyide getirilmesi gerektiğin görüşünde birleşilirken, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Feridun Yenisey, ABD'de bazı eyaletlerde olduğu gibi fuhuşu önlemek için sex işçisi kadınlarla birlikte olan erkeğe de ceza verilmesi gerektiğini söyledi. Bu arada, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan, "Seksi, para ile alınıp verilebilen bir şey olma durumundan çıkarmamız lazım" derken, Yunanlı avukat İris Avali Kalkani de "Müşteri olmazsa bu ticaret de olmaz" diyerek "müşteriye cezai müeyyide uygulanmasının" önemine işaret etti. Aslında olay bu "ÇÖZÜM" ne yukarıdaki alıntıda bir kaç öneri var? sadede gelelim ve objektif olalım değilmi. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Şimdi yukarıdaki yazılan yazının haber kaynağını vereceğim ve işin aslı meydana çıkacak aslında "HAYRET" verici bir durum söz konusu nedenmi haberi veren site kaynak olarak yine kendini göstermiş ne kadar orjinal değilmi haber yaz fakat kaynak kim yine kendisi bravo doğrusu müthiş bir habercilik örneği,"ÖRNEĞİ" yok.Dikkat edilirse haberin başlangıcıda "MIŞ'LI". . Arkadaşım yazının içine kaynaklar var zaten. Bir tanesi Birleşmiş Milletler, diğeri ILO. Bana önce bir haber kaynağı bulmuşsun ondan sonra onu eleştirmişsin Artı senin "asparagas değil" diyerek verdiğin haber benim yazdığımdan farklı bir şeymi söylüyor ? http://www.ilo.org/ search kısmına "child prostitution" yaz. istersen "child prostitution" u tırnak içine al yanına ülke isimleri yaz. Alıntı
Φ serdar34 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 kimi buralı oldugunu iddia edenler daha yaşadıkları iklimden bi haberken... kalkmışlar Malezya'dan dem vuruyorlar... birde adam gönderip 3 röportaj yaptırıp fikirlerini kemale erdiriyorlar. çok komik ya. saygılarımı sunarım. Alıntı
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Arkadaşım yazının içine kaynaklar var zaten. Bir tanesi Birleşmiş Milletler, diğeri ILO. Bana önce bir haber kaynağı bulmuşsun ondan sonra onu eleştirmişsin smile.gif Sayın cyrano zaten konu bu yazının içinde kaynak var deniyor fakat kaynağın orjinali yok üstelik kendini kaynak gösteriyor. Artı senin "asparagas değil" diyerek verdiğin haber benim yazdığımdan farklı bir şeymi söylüyor ? "FARKLI" hemde çok bir kere direk "Malezya'ya" İslam olduğu için yüklenmiyor (bilerek) birde (fuhuş) her milletin (insanlığın) derdi olduğundan kişisel önerilerini getiriyorlar (çözüm). search kısmına "child prostitution" yaz. istersen "child prostitution" u tırnak içine al yanına ülke isimleri yaz Saygılar sunarım. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Sayın cyrano zaten konu bu yazının içinde kaynak var deniyor fakat kaynağın orjinali yok üstelik kendini kaynak gösteriyor. Arkadaşım ajanslar kaynak verirken mesela "BM raporuna göre" derken BM'nin bilmem kaç bin sayfalık raporunudamı yayınlıyorlar komik olmayalım. Hem adresini verdim, kendin bakarsın ilo nun raporlarına. Merak ettiğin kısımları kopyala bana çevireyim istersen. Artı, Malezya ve Endonezya'nın asyanın "seks turizmi" merkezi olduğunu bilmek için BM raporlarınada gerek yok. "FARKLI" hemde çok bir kere direk "Malezya'ya" İslam olduğu için yüklenmiyor (bilerek) birde (fuhuş) her milletin (insanlığın) derdi olduğundan kişisel önerilerini getiriyorlar (çözüm). "Kişisel öneri", "çözüm" bir devlet ülkesinin "seks turizmi" merkezi olmasından rahatsız olursa bunu gayet kolay çözer merak etme Ama yine İlo raporuna göre. Milli Gelirin %14'üne yaklaşıyorsa fuhuş sektörü bu ülkelerde. "Kişisel öneri" yi aşar dimi. "Ilımlı İslam" şeklinde yönetime sahip olan bu iki ülkenin aynı zamanda asyanın fuhuş merkezi olmasını göstermeyi "islama saldırı" olarak algılayan zihniyetin "islam anlayışı" nı merak ediyorum ben. Yoksa ne güzel iş. Şeriat yasalarına gelince müslüman kesil. Ülkenin Sodom ve Gomore'yi aratmayan hali ülkeye para getirince müslümanlık falan hikaye olsun. Endonezya'nın resmen şeriatla yönetilen bölgesi Açe deprem felaketinden sonra, sağ kalan kimsesiz çocukların akıbetini sanırım anlatmama gerek yok. Sokakta el ele dolaşıyorlar diye iki sevgiliyi (pardon sadece kızı) bakanların falan katıldığı protokollu törenle canlı yayınla kırbaçlayan Açe'nin, binlerce felaketzede çocuk fuhuşa sürüklenirken müslümanlığı nerede ? Onlarında savunucuları bulunur. Zaten dünyada dinin arkasına saklanıp istediğini yap. Hazır savunucu kitlen vardır. Alıntı
Φ siyaset Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 malezyanın türkiye olmasına gerek yok zaten türkiye malezya olacak.6 tane hizmet bakanlığının bütçesine denk diyanetiyle-on yıllardır islamcı partilere seçmen yetiştiren imam okullarıyla-binlerce kuran kursu tarikat yurtlarıyla-islamcı yüzlerce vakıf ve meslek kuruluşuyla-devletin en kilit bakanlıklarında yıllardır kesintisiz süren kadrolaşma çabalarıyla malezya olmamıza çok fazla bir zaman kalmadı zaten.bu noktaya gelmemizde sözde aydın sahibinin sesi liberal yazar çizerlerin ve medyanın katkılarınıda unutmayalım.aynı şekilde 12 eylül paşalarının icraatlarını.ne olmak istediğine halkımız kendi karar vericek.okumayan,merak etmeyen,irdelemeyen,kısa vadeli çıkarlarına göre hareket etmeyi çok seven.kişisel menfaatleri için en temel değerlerden vazgeçebilen, genelde resmin bütününü görmeyi beceremeyip detayların peşinden koşan halkımız.zaten tartışmaya bakarmısınız, neden italya olabilirmiyizi tartışmıyoruzda malezya olurmuyoruzu tartışıyoruz.perşembenin gelişi çarşambadan belli olduğu için belkide. Kur-an kursları vakıf ve meslek kuruluşları dini yurtlar tarikatalar zaten yıllardır varlar. O zamandan bu zamana kadar olmamış malezyada şu kartel medyanın 2 hafta Türkiye gündemine attığı yalanla mı olacak. Birileri çambaza bakın diyor gene bunu unutmayın.... Alıntı
Φ serdar34 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Artı, Malezya ve Endonezya'nın asyanın "seks turizmi" merkezi olduğunu bilmek için BM raporlarınada gerek yok."Kişisel öneri", "çözüm" bir devlet ülkesinin "seks turizmi" merkezi olmasından rahatsız olursa bunu gayet kolay çözer merak etme burada biraz çarpıtma var gibi... ....Son yıllarda Tayland, Filipinler, Vietnam, Hindistan ve Kamboçya'dan da Avrupa'ya çok sayıda seks işçisinin satıldığı belirtiliyor. Kadın haklarını savunan kuruluşlar, yüzde 30'a yakın Kamboçyalı seks işçisinin 18 yaşın altında olduğuna dikkat çekiyor. Yoksulluktan zorlanan Kamboçya, Tayland ve Vietnam'da 12-13 yaşlarında çocuklar Avrupa'dan seks turizmi için gelen varlıklı turistlere 3 veya 5 dolara karşılık satılarak fuhuşa zorlanıyor. Birleşmis Milletler ve UNICEF raporları Asya'dan Avrupa'ya Kuzey Amerika'ya geçerek ulaşan kadın ve çocuk seks trafiğinin korkunç boyutlarda olduğuna dikkat çekiyor. Raporlarda seks işçiliğine girenlerin yaş ortalaması 14 olarak belirtilirken, 8 yaşındaki küçük çocukların bu bu çarkın kurban oldukları açıklanıyor..... ....-Kamboçya'da, 6110 seks işçisi üzerine yapılan bir araştırma, seks işçilerinin yüzde 31'inin 12 ile 17 yaşları arasında olduğunu ortaya çıkarıyor. -Litvanya'da seks işçilerinin yüzde 20 ile yüzde 50'sini küçük kızlar oluşturuyor. -Uluslararası kuruluşların yayımladığı raporlarda: "İnsan ticareti'nin bütün dünyada 100 milyar dolarlık bir pazarı oluşturduğunu ifade ediyor. -Avrupa'da büyük kentlerde seks işçiliği önemli bir problem olarak görünüyor. -Kadın ticareti milyarlarca doların döndüğü bir pazar. Yalnızca resmi kayıtlara göre, yılda 200 bin kadın seks ticareti için Avrupa'ya getiriliyor. -BM verilerine göre son 10 yıl içinde Arnavutluk'tan Batı Avrupa'ya evlilik ve iş vaadleriyle 100 bin kadın seks kölesi olarak getirilmiş. Bunların yüzde seksenini 18 yaş altında kızlar oluştururken büyük bir çoğunluğu da İtalya'da satılmış..... Alıntı
Φ serdar34 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 ...Birleşmiş milletler raporları gösteriyor ki; dünyadaki insan ticaretinin yüzde elliden fazlasını kadın ve çocuk ticareti oluşturmaktadır. Kadın ticaretinin de çoğunluğunu seks ve fuhuş sektöründe çalıştırılan kadınlar… Alınan, satılan, ezilen, zorla sekse zorlanan seks işçileri… Global bir sorundur kadın ticareti; arz ve talepten oluşan, güçten, metadan ve işsizlikten beslenen… Minicik Kuzey Kıbrıs’ta kayıtlı 44 civarında gece kulübü ve pub var. Buralarda çalışan 400 civarı kayıtlı seks işçisi.... Turizmini seks turizmi üzerine kuran ülkeler var. Çoğunlukla gelişmekte olan ülkeler. Bunların en tipik örnekleri Tayland ve filipinler'dir.... Bizde seks turizmi yok gibi görünse de, aslında kumar için gelenlerin çoğunun paket programında kadın da yer almaktadır. ... Kumarhane, gece kulübü ve uyuşturucu, birbirinden ayrılamaz üç arkadaş… Alıntı
Φ serdar34 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 kısacası bu sorun tüm dünyanın sorudur. gelişmişi, gelişmemeişi, az gelişmişi. çagdaşı, çagdışı olanı. bu dünyanın sorunu.... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 burada biraz çarpıtma var gibi... arkadaşım ben dünyanın başka yerinde fuhuş yokturmu demişim ? Hayır Malezya ve Endonezya'nın yaygınlık ve yüksek rakamlarla öne çıktığını göstermişim. Keşke raporda endonezya ve malezya ile ilgili kısımları makaslamasaydın Malezya: Milli Gelirinin %14 ü fuhuş sektörü Endonezya: 350 bin çocuk fuhuş sektöründe çalışıyor. Tsunami Felaketinden sağ kurtulan çocukların üçte birinin kaybolduğu ve kaybolan çocukların fuhuş sektöründe çalıştırıldığı tahmin ediliyor. Elbette tüm dünyada, seks işçiliği ve kadın ticareti yaygındır. Ve asyada bunu doğuran batılı turistlerin talebidir. Heryıl onbinlerce batılı Pedofili Turist seks işçisi çocuklarla beraber olmak için asya ülkelerine gitmektedir. Peki neden? buralarda çocuk fuhuşuna karşı yasal yaptırımların olmaması. Neden peki bu iki ülkede rakamlar korkunç boyutlardadır. Her şeyden önce mazereti Filipinlerde'de var Tayland'da da var mıdır ? Bir erkekle el ele dolaştığı için 17 yaşında kızı kırbaçlayan açe, 12-13 yaşında kızların satılmasına gelince ahlak anlayışı nerededir ? Alıntı
Φ serdar34 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 arkadaşım ben dünyanın başka yerinde fuhuş yokturmu demişim ? Seks turizmi sadece azgelişmiş ülkelerin sorunu değil. Talebin çok büyük kısmı ABD, Kanada, Japonya ve Avrupa ülkelerinden geliyor, talebin gelmesi demek bunlarda arzın olmaması anlamına da gelmez. avrupa ve dünyanın her yerinde örnekler istemedigin kadar bulunur. büyük bir ******** karşısında dünyanın her bölgesinde kirlilik mevcuttur. sorunu kısmi görmek her temiz insanı ve toplulugu zan altında bırakır. sorunu tek taraflı düşünmek onulmaz hatalara kapı açar. uzatmaya gerek yok, bunun için yüzlerce örnek sıralanır. sorun belki daha büyük siyaset etme anlayışlarında gizlidir. dünyaya hakim olan zihniyetde aramak gerekir, şuarada burada degil her yerde... senin kısmi dogrunu ben tamamlamak istedim... ve ben gülünecek bir durum görmüyorum.. Alıntı
Φ serdar34 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Malezya: Milli Gelirinin %14 ü fuhuş sektörü Endonezya: 350 bin çocuk fuhuş sektöründe çalışıyor. Uluslararası Göç Örgütü'nün verilerine göre, yüzde 2 ila 14 lafzı geçmekde, kesin olmayan bir rakamı kesinmiş gibi sunmak dogru degil. iş malezyayı falan savunmakda degil dünyayı kuşatmış bir sorunu oldugu gibi yansıtmak.. Uluslararası Göç Örgütü'nün verilerine göre: - Her yıl insan kaçakçılığı mağduru olan 600 bin ila 800 bin insanın yüzde 80'i kadın. - Her yıl insan kaçakçılığı şebekeleri tarafından Avrupa Birliği ülkelerine yasadışı yollarla 120 bin kadın ve çocuk getiriliyor. - Londra'da 2004 yılında hazırlanan bir rapora göre, şehrin genelevleri, saunaları ve masaj salonlarında çalışan toplam 8000 fahişenin dörtte üçü yabancı. - 2002 verilerine göre; ABD'de, her 6 dakikada bir kadına tecavüz ediliyor. İngiltere'de, her 7 kadından biri birlikte olduğu erkek tarafından tecavüze uğruyor. Fransa'da, her ay 6 kadın aile içi şiddet nedeniyle hayatını kaybediyor. - Afrika’da resmi kayıtlara göre her yıl 30 000’in üzerinde erişkin kadın; 20 000 kız çocuk tecavüze uğramaktadır. Türkiye’de tecavüze uğrayan kadın sayısı 1993 yılı için 5860’dır. - 1960'lı yıllarda Tayland, Güney Kore, Filipinler gibi Asya'nın çeşitli ülkelerinde kurulan ABD askeri üslerinin, bölgede fuhuş piyasasına talebi artırdığı ve birçok yoksul ailenin geçimlerini sağlamak için kız çocuklarını fuhuş piyasasına sokmasını sebep olduğu biliniyor. - Birleşmiş Milletler (BM) askerlerinin Balkanlar'da kadın kaçakçılığına bulaştığına yönelik raporlar olduğu gibi, geçtiğimiz sene de, Liberya'da BM askerlerinin yaşları 12'ye kadar düşen kız çocuklarıyla yiyecek ve yardım karşılığı fuhuş yaptıklarına ilişkin haberler çıktı. - 1996 senesinde bir tahmine göre, ABD, Batı Avrupa, Avustralya ve Japonya'dan yaklaşık 5 milyon turist seks endüstrisinin müşterisi olmak için Tayland'ı ziyaret etti. Bu turistlerin yaptıkları harcamadan ülkenin 26.2 milyar dolar gelir elde ettiği tahmin ediliyor. Bu rakam bilgisayar yapıp satmaktan 13 kat daha fazla gelir getirici. - Fuhuş sektörü, Endonezya, Malezya, Tayland ve Filipinler'de gayrisafi milli hâsılanın yüzde 2 ila 14'ünü oluşturuyor. ILO'ya göre, bu ülkelerde seks sektörü, ülkenin "ekonomik, sosyal ve siyasi yaşamına entegre" olmuş durumda. - Japonya'da seks endüstrisinin yıllık kârı 83 milyar dolar. Kanada'da geçtiğimiz seneye kadar, yabancı striptizcilerin ülkeye girebilmesi için "egzotik dansçı" vizesi uygulaması vardı. Hollanda'da seks endüstrisinin yıllık gelirinin 1 milyar dolar olduğu söyleniyor. - Fuhuş sektörünün yasal olduğu ve vergilendirildiği Almanya'da 400 bin fahişe var; her gün 1.2 milyon erkek fuhuş sektöründe müşteri olarak yer alıyor ve sektörün yıllık cirosu 18 milyar dolar. - Türkiye’de bu sektörün yıllık geliri 7-8 milyar dolar. 2001 yılında ölen genelev patroniçesi Matild Manukyan’ın 1944 yılından itibaren birçok kez vergi rekortmeni olduğu, bu örneğin bile fuhuş sektörünün, parasal açıdan dev bir sektör olduğunu ortaya koymaya yettiği belirtiliyor. Buna rağmen bu sektörün vergi kaçağı diğer bütün sektörlere parmak ısırtıyor. - Çocuk ***** sektörü Türkiye’den idare ediliyor. Çekimler ve pazarlama İstanbul üzerinden yapılıyor. 3 yaşındaki çocuklar fuhuş sektörüne pazarlanıyor ve bu iş için yurt dışından binlerce turist geliyor. Emniyetse bildiği halde bunu engellemiyor. Çocuk ***** CD’leri İstanbul’un birçok semtinde açıktan satılıyor ve internet üzerinden de diğer ülkelere pazarlaması yapılıyor. Bu sektörün yıllık geliri 26 milyon dolar. Yunanistan 'fuhuş'la milli geliri % 25 artırmayı planlıyor. Yunanistan Ulusal Ekonomi Bakanı Yorgos Alogoskoufis, "fuhuş ve kaçakçılık" gibi yasa dışı yollardan elde edilen gelirleri kayıt altına alarak milli geliri %25 artırılacağını açıkladı. Fuhuş ve kaçakçılık gelirlerini kayıt altına almayı planlayan Yunanistan'da milli gelir bu düşüncenin gerçekleşmesi durumunda bir gecede 195 milyar Euro'dan 242 milyar Euro'ya çıkacak. Muhalefet partilerinin konuyla ilgili tepkisi "Hükümet ülkeyi uluslararası düzeyde rezil etti" şeklinde oldu. ****************************** paranın sıcaklık uyandıran!! hissini ve onu besleyen etkenleri ele almak gerek ... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Uluslararası Göç Örgütü'nün verilerine göre, yüzde 2 ila 14 lafzı geçmekde, kesin olmayan bir rakamı kesinmiş gibi sunmak dogru degil. Bir kere Göç Örgütüne göre değil İlo'ya göre. ve Ekonomik bir rakam o. Kesin olmayan rakamda değil arkadaşım. Böyle bir aralıkta rakam verilmez yani %2 ile %14 aralığı olmaz. o veri %2 mi %14 mi belli değil demek değil. %14 tavan paydır yani Turizm mevsiminde ulaştığı pay. bazı arkadaşların "mesnetsiz iddialar" olarak gördüğü ve haber kaynağı diye alakasız bir internet sitesini sunduğu konuda Yazara bakalım Aceh'te, Türk hükümetini görür görmez 'ilahiyatçı' göndermesini istemiş Endonezyalılar. Bir mümin adamlar bir mümin adamlar, sizin anlayacağınız. Oysa... 228 milyonluk nüfusunun yüzde 87'siyle dünyanın en büyük Müslüman ülkesi Endonezya, aynı dünyanın yolsuzluk ve sefahat şampiyonu, en yoz devleti, fuhuş ve sübyancılık turizminde uluslararası birinciliği kimseciklere bırakmıyor, sayın seyirciler. 'Dünyanın en büyük genelevi' diye adlandırılan Endonezya'da, Uluslararası Çalışma Bürosu BIT'in raporlarına göre seks turizmi sektöründe 'hizmet' veren kadın ve erkek fahişe sayısı 1 milyonu aşmış durumda... 350 bin çocuğa da fuhuş yaptırılıyor. Müslüman Endonezya'yı bu korkunç rekorda izleyen diğer üç ülke ise Malezya, Filipin ve Tayland. Yani Filipin haricinde, sayın Başbakan Tayyip Erdoğan'ın öteki Güney Asya durağı. Dünyanın her yerinden Endonezya, Malezya, Tayland ve Filipinlere giden beş turistten biri, bu ülkelere 'fuhuş turizmi' için gidiyor ve yedi turistten biri 'sübyancı' olup, kendi 'uygar' ülkelerinde cezası yüksek olan ********* eğilimlerini, bu ülkelerin anaları, babaları tarafından pazarlanan çocukları üzerinde gideriyorlar. Mine Kırıkkanat. Ben anlamıyorum hala. Yine gerçekten mantığı merak ettiğim için soruyorum. Sevgilisiyle el ele dolaştığı için. Bakanların, valilerin katıldığı protokollu resmi törenle, canlı yayınla 17 yaşında bir genç kızı kırbaçlayan Endonezya, 350 bin çocuğun fuhuş sektöründe çalıştırılmasına gelince aynı "müslümanlı" ğı neden göstermiyor. Yok suç sadece, oraya gelen turistler ve anne babalarınmı? Yani Endonezya'da iki sevgili genç ele ele dolaştıkları için kırbançlanırken. Turistlere seks için çocuk satmanın uygulanan bir cezası yok. Burada anlatılan açıktır, "Ilımlı islam" denilen sistemle yönetilen bu ülkeler işlerine gelince "müslüman" işlerine gelmeyince değil. Fark varmı. Bir kadının ayakları görünüyor diye kırbaçlayan Taliban'ın. Dünyaya eroin satmaya gelince müslümanlığı unutuvermesi gibi. Kadınların araba kullanmasına gelince gayet tutucu olan ve şeriat yasalarıyla yönetilen Arap ülkelerinin Irak savaşından kaçan ailelerini savaşta yitiren Iraklı Mülteci kadınları fuhuş sektöründe çalıştırmaya gelince müslümanlık falan umurlarında olmuyor. Bu ülkeler parası olmayanlara karşı son derece müslüman. Parası olanlara herşey mübah. Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2007 Siyasal İslam adım adım gelirken biz uyuyorduk O kadar yumuşak ve argümanları hazırlanmış bir biçimde gelişiyor ki siyasal İslam ve muhafazakârlık, bu yumuşaklık karşısında tartışacak bir siyasi satıh bulamıyorsunuz.Biz uyuyorduk... Güzellik yarışması protestosunda, kadın eli sıkmamaya başladıklarında, devlet dairelerine kapalı giysilerle gelmemizi söylediklerinde...Yavaş yavaş oldu. Yazının Devamı...İşte Malezya / 5 - Ece Temelkuran *** Alıntı
Φ sarıgöl Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2007 Sevgilisiyle el ele dolaştığı için. Bakanların, valilerin katıldığı protokollu resmi törenle, canlı yayınla 17 yaşında bir genç kızı kırbaçlayan Endonezya, 350 bin çocuğun fuhuş sektöründe çalıştırılmasına gelince aynı "müslümanlı" ğı neden göstermiyor. Yok suç sadece, oraya gelen turistler ve anne babalarınmı? Yani Endonezya'da iki sevgili genç ele ele dolaştıkları için kırbançlanırken. Turistlere seks için çocuk satmanın uygulanan bir cezası yok. Eğer yukarıdaki yazılanlar doğru ise'ki bunu yapanların Müslüman olduklarına inanmıyorum nasılki Türkiye %99 Müslüman'dır denir fakat Türkiyede her haltı yiyeninde malumu ilan nufus kağıdı Müslümanı olduğunu uluslararası camia bilmez ve Müslüman olarak lanse edilir ama her halukarda bu kötü fiili (fuhuş) yapanlara karşı önlem almayan Endenozya devleti ise oda sorumludur kişilerin yaptıklarındanda "DİN" sorumlu değildir. Mine Kırıkkanat. Fark varmı. Bir kadının ayakları görünüyor diye kırbaçlayan Taliban'ın. Dünyaya eroin satmaya gelince müslümanlığı unutuvermesi gibi. Taliban zamanında Afganistanda pazarlanan? eroin (dünyaya) oradamı idin yoksa BM raporlarımı varda ona göre konuşuyorsun yoksa Taliban zamanında eroin satmanın pazarlamasının cezasını biliyormusun veya şimdiki ABD kuklası Karzai'nin Afganistanının Dünya eroinin'in kaçta,kaçını ürettiğini söyleyebilirmi BM ler kasıtlı olmamak gerekir kötü olan kötüdür ve kim olursa olsun. Kadınların araba kullanmasına gelince gayet tutucu olan ve şeriat yasalarıyla yönetilen Arap ülkelerinin Irak savaşından kaçan ailelerini savaşta yitiren Iraklı Mülteci kadınları fuhuş sektöründe çalıştırmaya gelince müslümanlık falan umurlarında olmuyor. Bu ülkeler parası olmayanlara karşı son derece müslüman. Parası olanlara herşey mübah. Kaç Arap ülkesi "ŞERİAT"la yönetiliyor ve Irak savaşından kaçan (kadınları) hangi Arap Ülkeleri Fuhuş sektöründe çalıştırıyor Savaştan kaçan İnsanlar için hangi ülkelerde "MÜLTECİ KAMPI VAR" Bu Ülkeler denilenler hangisi "KANIT VARMI" kişi istediği gibi düşünür istediği gibi inanır ama "DÜRÜST" olmak koşulu ile aslında "SEKS" hakkında bizim Ülkemizdede fikir belirtende var üstelik çağdaş ve aydın birde zannedersem milletvekili oldu mecliste sorunu daha kolay çözer (öneri,çözüm). Bu arada, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan, "Seksi, para ile alınıp verilebilen bir şey olma durumundan çıkarmamız lazım"Hukukçu kadınlardan kadın ticaretine çözüm önerisi. Kazete.BAĞIMSIZ SİYASİ KADIN GAZETESİ . Aslında doğrusuda bu galiba. Alıntı
Φ serdar34 Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2007 Bir kere Göç Örgütüne göre değil İlo'ya göre. ve Ekonomik bir rakam o. neden hatanı kabul etmeyip bana hala masal okuyorsun sevgili ! arkadaşım. neden anlamsız şekilde uzatiyorsun konuyu. bir kaç yazına bakttım, genelde aynı tavır var sizde, hayat sadece sizin dogrularınızdan! müteşekkil degil. benim arzu ettigim 'kuyunun dışından bakman dünyaya', çünkü dünya kuyunun agzından ibaret degil. anlamsız inatlar bilgi kazandırmaz. bu medeniyetin *********** bu medeniyete yama, yanılmaya ve yanıltmaya gerek yok. anlaştık mı? not; senin ve benim mevzu bahis ettigimiz verilerin çogunun delilleri saglam degil. gayri resmi veriler bunların çogu( başka ne olabilirki) bunların stünden giderek saglam bir duruş! oluşturma kendine. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.