Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Bu sabah hüzünlüyüm, dokunsalar ağlarım..

Kalbim acılarla dolu, yokluğunun ilk sabahında..

Unutmuşum saatleri, zamanlar durmuş senin için..

Gidişine sabahlar bile isyan etti....

Sensiz güneşler bile doğmuyor, gözlerimde..

Zaman acımasız, zaman hain....

Bir sözünle güneşler batırmışsın, sabahlarımda..

Atmış gitmişsin beni bir köşeye..

Yokluğun bana doyar, ben yokluğuna susamışım..

Aklıma geldiğinde yudum yudum tükenirim..

Yokluğunun ilk sabahında...

Bir gün gelir bende çekip giderim sevginden..

Ama ozamana kadar bin kere ölürüm..

Bin kere dar ağacına asarım duygularımı..

Ama yinede fayda vermez, isyan ederim kaderime..

Dudaklarım boykot etmiş adını , zamansız..

Matemini dalga dalga yazarım gecelerime..

Gözlerim seni ağlar, ellerim seni yazar..

Ben çeker giderim hayatından, sen kalırsın o şehirde..

O şehirde insanlar çabuk unutulur, çabuk biter sevgiler..

İçeceğim yokluğuna , bu gece nöbet nöbet..

Lanet olsun bu karşılıksız sevdalarıma..

Lanet olsun beni hiç sevmemişliğine....

Benim olmayacağını bilerek yazacağım..

Ve benim hiç olmadığına içeceğim..

Vaad edeceğim bir şey yok sana benden başka..

Ama sen beni anlamadın istemedin asla...

Uzaklarda ışık var ama senin ışığına benzemez..

Öyle bir ateş yaktın ki bende yazmakla bitmez..

Sen beni aramazsın, özlemezsin biliyorum..

Ben seni esen yellerden bile soruyorum...

Öyle bir şarkı olsa ki seni anlatmasa..

Öyle bir şiir olsa ki seni yazmasa..

Öyle bir gün olsa ki senle doğmasa..

Çeylan gözlüm, yokluğunun ilk sabahında..

Sana hasretim sarılmasa..

 

:clover:

Gönderi tarihi:

Mansur

 

renkler güneşten çıktılar

renkler güneşe girdiler

renkler güneşsiz öldüler

ne renk gerek bana

ne renksizlik

 

güneşler bir yerden çıktılar

güneşler bir yere girdiler

güneşler onsuz öldüler

ne aydınlık gerek bana

ne karanlık

 

şekiller bir yerden geldiler

şekiller bir yere gittiler

şekiller görünmez oldular

 

büyük köşe vur

bütün sesler bir seste boğuldu

mansûr

 

mansûuur

 

Asaf Halet Çelebi :clover:

Gönderi tarihi:

KUZGUN..

 

Bir zamanlar kasvetli bir geceyarısı, unutulmuş eski bilgilerin

Tuhaf ve antika ciltleri üzerine düşünüyordum,

Yorgun ve sıkıntılı-

Uyumak üzereydim, neredeyse başım düşüyordu ki,

Bir tıkırtı geldi birden, sanki kibarca

Oda kapımı çalan-çalan birisi gibi.

'Odamın kapısını tıklatan' diye söylendim 'bir konuk-

Başka bir şey değil, yalnızca bu.'

Ah, iyice anımsıyorum ki o hazin Aralıktı;

Ve zemine vuruyordu sönen her bir közün yansısı.

Sabahı istiyordum şevkle; -Boş yere

Aramıştım

Ödünç bir avuntuyu kederden-

Yitik Lenore'un kederinden-

O eşsiz ve pırıl pırıl kızın, meleklerin Lenore

Diye andığı-

Buralarda, anılmayacak artık adı.

 

Ve mor perdelerin belirsiz, hüzünlü, ipeksi

Hışırtısı

Önceden hiç duyulmamış tuhaf kokularla dolduruyor-

Tir tir titretiyordu beni:

Öyle ki: çarpıntımı bastırmak için tekrarladım.

'Oda kapımdan girme izni isteyen bir konuk

bu-

Oda kapımdan girme izni isteyen

Geç bir konuk:

Başka bir şey değil, budur bu.'

O sıra cesaretimi toplayıp: daha fazla

Oyalanmadan,

'Sir' dedim, 'ya da Madam, affınızı dilerim

Ama

Gerçek şu ki dalıyordum ve siz öylesine yumuşak

Bir tıkırtıyla geldiniz,

Ve öylesine hafifçe tıklattınız-tıklattınız

Oda kapımı ki,

Duyduğumdan pek emin değilim sizi'-diyerek kapıyı

Açtım burda; -

Karanlıktan başka bir şey yoktu orda.

 

Orda durdum, korku ve merakla karanlığın içine

Baktım uzun süre,

Kuşkuyla, kurarak hiçbir ölümlünün cüret edemediği

Hayalleri;

Ama sükunet bozulmadı ve sessizlik bir ipucu

Vermedi,

Ve fısıltıyla söylenen tek sözdü orda

'Lenore? '

Buydu fısıldadığım, mırıltılı bir yankıyla geri gelen

O söz 'lenore'

Başka bir şey değil, yalnızca bu.

 

Odama dönerken alev alev yanarak

Ruhum

Aynı tıkırtıyı işittim yine ilkinden biraz daha

Kuvvetlice.

'Kesinlikle' dedim, 'kesinlikle bir şey var penceremin

Kafesinde;

Öyleyse neymiş bakalım ve bu esrarı

Çözelim; -

Rüzgardır, başka bir şey değil bu.'

 

Açıverince kepengi, eski devirden kalma

Azametli bir kuzgun

Kanat çırpıp sallanarak adım attı

İçeriye;

Ne bir selam verdi ne bir an durdu ya da

Oturdu;

Ama bir Lady'nin ya da Lord'un edasıyla

Tünedi kapımın üstüne-

Oda kapımın üstünde bir Pallas büstüne kondu-

Konup oturdu hepsi bu.

 

Derken ciddi ve haşin suratıyla bu abanoz kuş,

Kaderimi gülümsemeye dönüştürdü,

'Sorgucun kırkılmışsa da hiç kuşkusuz' dedim

Korkak değilsin sen,

Gecenin kıyısından gelen

Suratsız ve yaşlı kuzgun-

Gecenin Plutonian kıyısındaki saygı değer adın nedir,

Söyle bana.'

Kuzgun dedi ki 'birdahaasla.'

 

Çok şaşırmıştım bu çirkin kuşun konuştuğunu duyup

Böylesine açıkça,

Pek alakalı olmasa-yanıtı pek anlamlı olmasa da;

Çünkü kabul etmeliyiz ki yaşayan kimse henüz

Mazhar olmadı oda kapısının üstünde bir

Kuş-

Kuş ya da hayvan görmeye oda kapısının üstündeki

Büstte,

Bir isimle 'birdahaasla' diye.

 

Ama kuzgun, sessiz büstün üstünde tek başına

Yalnızca bu sözü söyledi, sanki bu bir tek sözle

İçini dökmüş gibi.

Sonra başka birşey söylemedi- ne de bir tüyünü

Oynattı-

Ben mırıldanana dek, 'önceden uçtu diğer

Dostları-

Sabahleyin beni terk edecek, umutlarımın

Önceden uçup gittiği gibi.'

O zaman

 

EDGAR ALLAN POE :clover:

Gönderi tarihi:

ben sana mecburum

 

Ben sana mecburum bilemezsin

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

Ben sana mecburum bilemezsin

İçimi seninle ısıtıyorum

 

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

Bu şehir o eski İstanbul mudur?

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor

Sokak lambaları birden yanıyor

Kaldırımlarda yağmur kokusu

Ben sana mecburum sen yoksun

 

Sevmek kimi zaman rezilce korkudur

İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu

Birkaç hayat çıkarır yaşamasından

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

 

Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor

Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor

Durup köşe başında deliksiz dinlesem

Sana kullanılmamış bir gök getirsem

Haftalar ellerimde ufalanıyor

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

Ben sana mecburum sen yoksun

 

Belki Haziranda mavi benekli çocuksun

Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor

Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden

Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun

Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor

Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin

Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor

 

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Bu kurtlar sofrasında belki zor

Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Sus deyip adınla başlıyorum

İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin

Hayır başka türlü olmayacak

Ben sana mecburum bilemezsin..

 

ATİLLA İLHAN

Gönderi tarihi:

Sensizlik sessizliğe dönüştü bugün

Yalnızlığım mühebbete mahkum oldu

Ruhuma hapsettim

Davacı aşktı avukat gözlerin

Bir tek ben konuşamadım

Sözler dökülemedi dudaklarımdan

Eserken bakışların içimde bir uçtan bir uca...

Zavallı kalbim bıkamadı senden

En tarafsızlığında ömrümün ben senden yana oldum

Rüzgara yüzümü döndüm sana sırtımı dönmemek için

Ama sen ey AŞK

Bana birkez dönüp bakmadın…!

 

:clover:

Gönderi tarihi:

tleft1.giftright1.gifBir Sevmelik Canım Kaldı

 

merhaba,

sıcak bir merhaba önce

geciktim

uzak yollardan geldim

bavulumda kanayan aşk yaraları

yol yorgunuyum da üstelik

kendime gelmeye çalışıyordum

bilmeden sana geldim

 

seni biryerlerden ısırıyor gözlerim

bu aşinalığı ruhlarımızın

miras kalmış olabilirmi

ruhlar alemindeki sevişmelerden

ellerini yadırgamadı ellerim

gözlerim kalbine değmiş sanki

biryerlerde

ellerimle koymuş gibi buldum

sıcaklığını teninin

 

yakınlık dediysem

çözme hemen bağcıklarını yüreğinin

oturup içelim önce

birbirimizi

bir kahve fincanında

önce bir yere yerleşmeliyim

dedim ya

yol yorgunuyum

yaralarımda bavul kanamaları

 

şimdi açılalım birbirimize

yüzme biliyorsan

boğulmasın biri diğerinde

kaç kulaç attığımızı hesaplamadan

bırakalım kendimizi aşk denizine

 

ne terazi, ne metre yaramaz burda işine

bana kaç adım geldiğini saymadan

gözlerini kapatıp yürüyeceksin

yüreğine yatırım yapacaksan

beni değil, kalbine kuleler dikeceksin

 

çünkü aşka hesap işlemez

bir bedene iki can sığdırma çabası bu

ben karlar aldındayken sen üşüyeceksin

bir dikene bastığında benden ah işiteceksin

köklerim sende filizlenecek

ben yanacağım, sen tüteceksin

 

ne diyordun

kuyumcu terazisi,

metre,

üç adım

 

diyorum ki,

iki okyanus gibi yürüsek birbirimize

karışsak sonra

hesapsız, kitapsız

matematige dökmeden işi

bir savaşma değil bu nihayetinde

bir sevişme

belkide bir nebze ruhları değişme

kazananı kaybedeni yok

yeneni yenileni

bir bir berabere kalacağız sonuçta

yorma kendini

çıkacak çivisi aşkın daha çakılmadan

 

kuyumcu terazisi,

metre,

beş adım,

diyorsun

 

diyorum ki,

mantığınla sevme beni

ölçülmez aşkın boyu eni,

hele kantara hiç vurma

kasap gibi

hiçbir çengele gelemem ben

kelepçelerini çöz sevmelerinin

bir eskiciye sat terazini

 

kuyumcu terazisi,

metre,

on adım

diyorsun

 

 

sen trende seyahatten yanasın

güzergah ve durakları belli

oysa bir deli tay koşar içimde

dörnala

tutuşmuşsam ellerine sevgilinin

her yanım yangın yeri

cehennemine ateş olurum

cennetine mavi bir deniz

uğraşma, anlayamazsın hislerimi

bir sevmelik canım kalmış zaten

bırak, harcama beni

 

Mesut Yekta

Gönderi tarihi:

Bir sessiz geceydi

Zaman beklemedeydi

Bir ben vardım bir de ayak seslerim

Öylesine sevmiştim derdi

 

Gecenin hoyratlığına bırakmışken kendimi

Göz kırpan bir yıldızda buldum seni

Öyle süzülüverdinki kalbime sessiz

Öylesine ağlayan bir yıldız gibi

 

Ayışığında soludum ben seni

İliklerime kadar çektim nefesimi

Başımı kaldırıp gökyüzüne

Adını yazdım güneşin doğduğu yere

 

Bir sessiz geceydi

Zaman beklemedeydi

Ben bıraktım kendimi

Cellat boynundan vurdu yüreğimi

 

:clover:

Gönderi tarihi:

Bana söylediğin tüm o güzel sözlerin,

Güneşi bile kıskandıran tatlı gülüşün,

Bir hırsız gibi kalbime sesiz o girişin,

Bütün bunların hepsi yalan demeyesin.

 

Sevgini anlatırken duyduğun o heyecan,

Ellerini tutunca ölecek gibi olduğun an,

Kalbimize sevgiden bir yuva kurulurken,

Bana bunun yalan olduğunu demeyesin.

 

Hani aşkımızın sonu olmayacaktı ayrılık,

Sana yalnız bendim veren tek mutluluk,

Beraber olmaktı bizim için tek mutluluk,

Bir rüyaymış şimdi uyandık, demeyesin.

 

:clover:

Gönderi tarihi:

Abarttık

 

Abarttık

tamam sus artık,

anladık,

abarttık,

anlamadık,

anlaşılmadık,

sus artık,

bu son anlarımızda,

sus artık,

yılandan dilin,

akrepten elin,

sus artık,

bizde insanız,

yeter artık,

sus artık,

en azından,

ben giderken,

saygılı ol biraz,

sus artık,

susmak nedir ,

bilmezmisin sen,

sus artık,

tamam anladık,

sen hiçbir şeye değmezmişsin,

abarttık,

sus artık,

ben gidiyorum,

allah'ını seversen

sus artık...

Gönderi tarihi:

Canım Kızım /İclal Aydın

 

 

 

 

Canım Kızım;

 

Meğer sanaymış yolculuğum. Burgun kendime neden yasadığımı sordum; bir anlamı olmalıydı basımdan gecen onca şeyin; bir karşılığım olmalıydı hayatta.bu soruyu sorduğumda kendime yirmi üç yasındaydım. Ellerim yaslanmamıştı henüz ama soluk soluğa kalmış yorgun bir çocuktum, bildiğim her şeyden, herkesten uzaktaydım..

Yalnızlık, yabancılık, haksızlık dünya kederleri bir olup yüklenmişlerdi bir gece kalbime. Balkona çıktım, dördüncü kattaydım.soğuk bir kıs gecesiydi. Demirleri tuttum caddeyi seyrettim ağlayarak. Göreceksin insan nasıl acır kendine böyle anlarda... Yüz yirmi dokuz numaralı otobüs geçiyordu ve bir kız köşedeki benzinciden çıkmış; elinde bira şişesi ağlıyordu, uzundu sacları.kaldırıma oturdu elindeki bira şişesini karşısındaki saat kulesine fırlattı. Saat oniki'ye on vardı ve belli ki ikimizinde canı çok yanmaktaydı...

Annem geldi aklıma bir Pazar dönüşü elimi avucunun içinde kavrayışı ve bana doğumumu anlatısı. Yalnızmış sancıları geldiğinde; çok korkmuş ya başaramazsa diye. Balkona çıkmış insanları seyretmiş başka kadınlarda çekti bu sancıyı diyerek ve başka insanların acılarından güç alarak doğuma girmiş. Doğduğumda yaptığı ilk şey saate bakmak olmuş. Saat öğlen oniki'ye on varmış. İşte böyle demiştim kendi kendime; buraya kadarmış. Sonra çilekli pastayı, çaldığım vişneleri, limonlu dondurmayı ne çok sevdiğimi düşündüm. Saclarımı uzatacaktım, para biriktirip yollara çıkacaktım ve bir daha hiç yirmi üç yaşında olmayacaktım. Büyük kararlardan önce mutlaka bir gece beklemeli eğer sabah aynıysa her şey o zaman düşünmeli bitirmeyi bir hikayeyi.. Ertesi gün güneşli bir sabahtı; çoktan düşmüştü ruhumun ve kederimin ateşi...

O günden sonra neler oldu bir bilsen...sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki. Çok korkuyorum severmisin acaba beni? İyi bir anne olabilecek miyim? Koruyabilecek miyim seni? Kalbimde ve zihnimde biriktirdiklerimi eksiksiz iletebilecek miyim sana?

Takvimler bir sonbahar çocuğu olacağını söylüyor. Annende sonbaharda doğmuş bir bebekti. Bu mevsim hüzünlüdür kızım ve çok sever güneşi.şuanda minicik tekmelerinle ben burdayım diyorsun. Gelişine az kaldı. Seni sevinçle beklerken odanı hazırlıyoruz hevesle.ama ne yazık ki odan kadar sessiz ve özenli bir ülkeye gelmiyorsun. İsterdim ki benim gördüklerime sen şahit olma ama onlar sana bile yetişti. Geleceği zamanı kendi seçen biri olarak güçlü ve bendende önde olacağını biliyorum umarım sende seversin karıncaları, kedileri ve kelebekleri. Ben babasını çok özleyen bir çocuktum dilerim sen ayrı kalmazsın seni sevinçle bekleyen babandan....

Anneler ve babalar tanıyacaksın bizden başka. Oğluna söz verdiği bisikleti alamadığında notalarla oğlunun adını yazan bıyıklı yorgun babaları, ya da kendi giyemediği mavi yirmi üç nisan elbisesini sabaha dek uyumadan kızına diken anneleri, sonra kendinden başkasını düşünmeyenleri, kendi öfkesinde boğulanları ve yalancıları tanıyacaksın. AŞk'ı tanıyacaksın bir gün, kalbim kırılacak ve belki kıracaksın birilerini... İyi bir tamirci ol kızım, çabuk onar kırdığın kalplere ve çaresiz kalma kendi kırık kalbine. Sen şimdi kendi öykünü yazmaya geliyorsun.

Hayat iki seçenek sunuyor: ya payına düşen kederi parlatacaksın; ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın. İkincisini tercih edersin umarım...

Bana öğretildiği gibi kızım; öğrendiğin çiçek adlarını unutma, kelebekleri kitap arasında kurutma, kin büyütme kalbinde ve incitme kimseyi...

Dilerim dünyaya geliş nedenini sen çabuk bulursun.yolun acık olsun.... :clover:

Gönderi tarihi:

Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var

 

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi

Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten

Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

 

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne

Denize saatlerce bakabilir, bir kusa, bir çocuğa

Yasamak yeryüzünde, onunla karışmaktır

Kopmaz kökler salmaktır oraya

 

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını

Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin

Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara

Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir tas gibi dinleneceksin

 

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine

Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın

Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

 

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar

Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın

Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu

Fakat ne kadar sevinç varsa yasamak özlemiyle dolmalısın

 

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle

Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı

Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına

Dolaşmalı damarlarında hayatin sonsuz taze kani

 

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına

Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır

Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

 

ATAOL BEHRAMOGLU

(1977 Kuşatmada)

Gönderi tarihi:

KUŞATMADA

 

Kuşatma altında vermem gerekiyor

Ömrümü etkileyecek kararları.

Kuytu bahçelerde değil

Sarsak odalarda yaşıyorum aşkı.

 

En güzel dizeyi buluyorum derken

Bozuyor düşümü bir klakson sesi

Aklımda hayatım üstüne düşünceler

Ve pantolonumdaki yağ lekesi.

 

Sırıtkan, sırnaşık bir reklam spotu

Ekleniyor sonuna duygulu bir filmin

Sevgi yitiriyor anlamını

Kaypaklaşıyor kin.

 

Bir çocuk ölüsüyle yan yana

Yaşıyor içimde gülen çocuk.

Katıksız sevinç duymayı

Ve üzülmeyi artık unuttuk.

 

Gök diye bir şey vardı bir zaman

Sonsuz, engin, mavi

Şimdi sünepe bulutların

Hasta köpekler gibi gezindiği

 

Ve dalgakıranlarla zincirlenmiş deniz

Gitgide çürüyen bir su olmada artık

Akıtmada zehrini doğaya

İçimizdeki bataklık...

 

Kuşatma altında vermem gerekiyor

Ömrümü etkileyecek kararları,

Fakat hiçbir sey kurutamayacak

Çorak topraklarda yeşerttiğim aşkı…

 

ATAOL BEHRAMOĞLU :clover:

 

 

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

Gönderi tarihi:

love417um.gif

 

anneme

 

 

 

Örneğimsin iyilikte,

Veren elsin anneciğim.

İnceliği güzellikte,

Deren elsin anneciğim.

 

Sen ağaçsın, ben bir yaprak,

Ben fidanım, sense toprak,

Evimizde, tertemiz, ak,

Açan gülsün anneciğim.

love417um.gif

Ayağında cennet yolu...

Anneciğim, gül kokulu.

Sımsıcacık, sevgi dolu,

Esen yelsin anneciğim.

 

Sevgin bana güven verir,

Derdim biter, erir bir bir.

Sensin en duygulu şiir,

Bir masalsın anneciğim

11311727860726vr.jpg

Gönderi tarihi:

Anne

 

Komsu kapilari calan postaci

 

Benim de kapimi calacak diye

 

Günlerdir bekledim bu süküt niye?

 

Gurbet ellerinde unutulmak güc

 

Unutmam yavrum, ben unutmam diye

 

Avuturdun beni bu süküt niye?

 

Sultanim, herseyim, sefkat melegim

 

Hic düsünmedin mi üzülür diye

 

Söyle anne söyle bu süküt niye?

 

Yüksel Satoglu

 

:clover:

Gönderi tarihi:

KURŞUNİ RENKLER

 

 

Bir sabah saçlarımı okşayıp da rüzgar

İzlerini sürüp de gidecek beyaz beyaz

Ve güneş aynaya baktığımda çizgilerden

Yeni bir yüz gösterecek üzülerek biraz

Yok olmaz erken daha

Biraz geç kalın ne olur

Hiç hazır değilim henüz

Ne olur baharlarımı bırakın bir süre daha

Tanıdık değil bana güz

Yok olmaz dur

Dur gidemezsin

Gözlerimin rengi dur

Bulutlara dönemezsin

Yok alamazsın

Beni deli zaman

Ömrüme o kurşuni renkleri süremezsin

O gün başka renkte ağaracak biliyorum

Ve zorla değil ya o rengi hiç sevmiyorum

Ne olur sanki biraz daha zaman verseniz

Yıllar öfkenizi hiç mi hiç anlamıyorum...

 

Sezen AKSU :clover:

Gönderi tarihi:

BEKLEMEK

 

 

Ne hasta beklerdi sabahı

Ve ne genç ölüyü mezar

Ne de şeytan bir günahı

Seni beklediğim kadar..!

 

Geçti istemem gelmeni

Yokluğunda buldum seni.

Bırak vehmimde gölgeni

Gelme artik neye yarar!..

 

Necip Fazıl KISAKÜREK

 

 

(daha önce yazıldımı bilmiyorum. ama sabahtan beridir bu şiir dilimde daynamadım buraya yazmak istedim. daha önce yazılmışsa özür dilerim)

Gönderi tarihi:

03dividerrose3ih.gif

 

o gül yüzüne

Yak!!Sen geceni atesinle..

Halime bak!Vuruldum ben güzelligine..

Hadi düs pesime..

Sen benim ol,bende senin..

Yandim bittim,kül ise benim..

Beni dinle seni dinle

SEVIYORUM DELICISINE!!!!

Bir adim gel,kosarim ben..

Bekletme SIKILDIM kacarim ben..

Ah beni yar ara verme..

Sev beni yar..

Bile,bile kasina,gözüne,o gül yüzüne köle olayim..

03dividerrose3ih.gif

Gönderi tarihi:

BU nasil SEVGI?!?!

Belki bir gün giderim ve bir daha gelmem

Kimbilir, gelsemde sen beni istemezsin

Baska birisini bulursun, cünkü isteyenin ve begendigin coktur; belli mi olur?

 

Benim dünyada tek istedigim ve begendigim SEN olsanda

Beklermisin; zannetmem!

 

Biliyormusnun bazi zaman,

Bu ölümlü ve sadece senin icin yasadigim dünyada,

Saniyeler oluyor sana olan duygu, düsüncelerim degisebiliyor, bir saniyeden öbürüne

 

Ama beni etkilemez

Ama yinede vazgecmiyorum

SENI düsünmekten, sevmekten, özlemekten vazgecmeyecegim

SENI beklemekten ne kadar uzun olursa olsun,

ölene kadar, hatta ahirete kadar bile olsa,

bekleyecegim, kiskanacagim, unutmayacagim

 

Seni beklemek icin sevdim,

seni kiskanmazsam bu nasil sevgi,

seni unutacaksam niye sevdim,

yâr seni özlüyorum, tek seni sevdim!

Gönderi tarihi:

Susuştu Yüzün

 

 

bir ufukta bitiyor yüzün

ve başka bir gökyüzü başlıyor

komşu ellerle sarmalanıyorsun

yanıyorsun...

 

ne kadar övülsen az

avazım çıktığı kadar susuyorum

ismindeki sesli harfleri

 

mayınlı bir gülümsemeyle

senin karasularında olmak

üstünde ilkbahar bir entari;

sanki

yeniden

eski bir öyküye başlamak...

 

yüzündeki o billur akşam kahvaltısı

sürgülerken özümü,

ne kadarını sustuk konuştuklarımızın?...

 

Yılmaz Erdoğan

Gönderi tarihi:

Zindandan Mehmet'e Mektup

 

Zindan iki hece Mehmetim lafta!

Baba katiliyle baban bir safta!

Birde geri adam boynunda yafta...

Halimi düşünüp yanma Mehmed' im!

Kavuşmak mı? ... Belki... Daha ölmedim!

 

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,

Kırmızı tuğlalar altı köşeli.

Bu yolda tutuktur hapse düşeli...

Git vegel... yüz adım... Bin yıllık konak.

Ne ayak dayanır buna, ne tırnak

 

Bir alem ki, gökler boru içinde!

Akıl almazların zoru içinde.

Üstüste sorular soru içinde:

Düşün mü, konuş mu sus mu unut mu,,?

Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

 

Bir idamlık Ali vardı, asıldı

Kaydını düştüler, mühür basıldı.

Geçti gitti, Bir kaç günlük fasıldı.

Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;

bahçeye diktiği üç beş karanfil...

 

Müdür bey dert dinler bu gün 'maruzat'!

Çatık kaş... Hükümet dedikleri zat...

Beni Allah tutmuş kim eder azat?

Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem...

Anlamaz ruhuma geçti bilekçem!

 

Saat beş dedi mi, Bir yırtıcı zil;

Sayım var, Maltada hizaya dizil!

Tek yekün içinde yazıl ve çizil!

İnsanlar zindanda birer kemiyet

Urbalarla kemik, Mintanlarla et.

 

Somurtuş ki bıçak, Nara ki tokat;

Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...

Yalnız seccademin yüzünde şevkat;

Beni kimsecikler okşamaz madem;

Öp beni anlımdan, Sen öp seccadem!

 

Çaycı, getir ilaç kokulu çaydan!

Dakika düşelim senelik paydan!

Zindanda dakika farksızdır aydan.

Karıştır çayını zaman erisin;

Köpük köpük, Duman duman erisin!

 

Peykeler duvara mıhlı peykeler;

Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,

gömülmüş duvara, baş baş gölgeler

Duvar katil duvar, yolumu biçtin!

kanla dolu sünger... beynimi içtin!

 

sükut... kıvrım kıvrım uzaklık uzar;

Tek nokta seçemez Dünyadan nazar.

Yerinde mi acep ölü ve mezar

yer yüzü boşaldı, habersiz miyiz?

Güneşe göç varda kalan biz miyiz?

 

Ses demir, su demir ve ekmek demir...

İstersen demirde muhali kemir,

Ne gelir elden kader bu emir...

Garip pencerecik, küçük, daracık;

Dünya ya kapalı, Allah'a açık.

 

Dua dua, eller karıncalanmış;

Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.

gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...

Bir soluk, Bir tütsü Bir uçan buğu

İplik ki incecik, örer boşluğu.

 

Ana rahmi zahir şu bizim koğuş;

Karanlığında nur, yeniden doğuş...

Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!

Sen bir devsin yükü ağırdır devin!

Kalk ayağa dim dik doğrul ve sevin!

 

Mehmed'im sevinin başlar yüksekte!

Ölsekte sevinin, eve dönsek de!

Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!

Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!

Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

 

Necip Fazıl Kısakürek

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

TUT ELLERİMDEN

 

Sırat'tan incedir sevda köprüsü

Beraber geçelim tut ellerimden.

Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü

Beraber uçalım tut ellerimden

 

Gönüldeki birlik kalkandır dışa

Aldırma ayaza, yele, yağışa

Giden ilkbahara, gelecek kışa

Beraber göçelim tut ellerimden.

 

Birleşmek üzredir şafakla gurûp

Korku beklenilmez kapıda durup

İster zehir olsun, isterse şurup

Beraber içelim tut ellerimden.

 

Çağır hayallerin en ötesini

Yakından duyarsın aşkın sesini

Sonsuz mutluluğun penceresini

Beraber açalım tut ellerimden.

 

Hatırla kaybolan hatıraları

Elmastan ışıklı, altundan sarı

Zaman tortusundan işte onları

Beraber seçelim tut ellerimden.

 

Şüphe "başlangıç"tır, karar "nihayet"

Zamanı zamana etme şikayet

Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet

Beraber kaçalım tut ellerimden

Gönderi tarihi:

Bırak Beni Eşkiya Bellesinler

 

 

Beni hep kavgalarımdan bildiler...

Yarım bıraktığım okul,

Bir bir tembihleyen anam,

Sevdiğim kız, sevdiğimi bilmeyen kız.

Beni hep kavgalarımdan bildiler...

Ulusta bir KASIM akşamıydı

Işığımı çaldı, kızıla çalan karanlık.

Ak alnına, al kan damladı yiğidimin,

Kahpece vurup, kahpece kaçtı parkalılar.

İşte o akşam sıktım yumruklarımı.

Eridi avuçlarımda,

Anamdan miras merhamet.

Şehit evi yüreğimde çelikleşen sevdama,

Çifte su diye kan verdi Alperenler.

Tabanca tutuşturup elime,

Çıktı içimden tabutlarla masum düşler.

Aynalara minnetsiz geçirdiğim gençliği;

Meğer nice gömülenler hiç ölmemişler.

Bir hoyrat diyemedim aşka dair,

Kurşunların söylediği türküyü bildim anca;

Yalnız, çaresiz, belimde tabanca.

Sevdiğimden, sevdiğim için kaçtım.

Anlaşılmak değildi derdim;

Kitapların önünden hep mahcup geçtim.

Gül dalında bulunsun isterdim, parmak izim.

Bağışlayın beni!

Babasına doymayan kızım.

Kanıma kan, canıma can aldım,

Acımadım, vurdum, gözümü kırpmadım,

Her kavgamın gecesi rüyamda,

Geleceğimin büyük ülkesinde,

Kavga etmeyen çocuklar gördüm.

Rabbim bilir ki; dinim, devletim,

Bayrağım, ülküm için geçti ömrüm.

Yine bir KASIM günüydü...

Bir hurda yığınında buldular beni,

Senelerdir horozlanan tetikler,

Öldükten sonra vurdular beni.

Reisini dinlersen, yarım kalmamalı,

Hayallerimizin gerçeğe hicreti.

Koy düşmanlar ellerini zillesinler,

Anlatmaktan ötesi düşer sana HALÛK!

Bırak beni,

Bırak beni eşkıya bellesinler...

 

Haluk Kırcı

Gönderi tarihi:

Sen Vurdun Da Ben Ölmedim Mi?

 

 

Yokluğunda ne ateşleri hasretimle yaktım da

Bir seni yakamadım, beni yaktığın gibi

Çölde su, mahpusta gün, oruçta ekmek gibi bekledim seni

Sense araya korkular koydun.

Yasaklar koydun...

Şimdi nerdesin diye sakın sorma

Sen çağırdın da ben gelmedim mi?

 

Sen varken darılmazdım çiçeksiz baharlara,

Yağmurlu havalara... Bu kasvetli akşamlara

Sen varken

Bakıp içlenmezdim tren istasyonlarına

Otobüs duraklarına...

Sen varken ayrılanlara ağlamazdım...

Yıkılmazdım biten sevdaların ardından

Gidenlere küsmezdim

Kalanlara acımazdım...

Sen varken böyle üşümezdim, titremezdim

Masumdum, çocuklar gibi

Böyle delirmezdim, küfretmezdim...

Hele ölmeyi hiç düşünmezdim.

Şimdi soruyorum sana

Adı sevdaysa bu cehennemin

Sen yaktın da ben yanmadım mı?

 

Biliyorsun

Bütün acılarına 'yeşil ışık' yaktım olmadı

Bütün korkularına 'arka çıktım' olmadı

Dağlara merdiven dayadım olmadı

Haziranda kar oldum yağdım avuçlarına olmadı

Sevdim olmadı, yandım olmadı, taptım olmadı

Artık benden pes

Bu aşkın biletini istediğin gibi kes

Nasılsa gidiyorsun

Biliyorum git...

Ama ardında

Ağlayan bir çift göz

Paramparça bir yürek

Ve yıkılmış bir dağ görmek istemiyorsan

Çek silahını, daya sırtıma

Titrersem namerdim...

Sen vurdun da ben ölmedim mi?

 

Ahmet Selçuk İlkan

Gönderi tarihi:

GÜLLERİM SOLDU

 

Bu akşam hayallere veda ettim

Sen giderken...

Sonunda olan oldu ve kırdık birbirimizi

Ne kadar güzel günler yaşadık oysa

Ama kıymetini bilemedik

Aşkımız bitti olan oldu

Sen gittin güllerim soldu

 

Ne desem gideni geri getirmez bilirim

Şimdi bana sadece gözyaşlarım teselli verir

Öyle ansızın olduki kocaman bir boşluğum sanki

Aşk dedikleri şey acıdan ibaret denekki

Seninle mutlu günlerimde oldu

Ama şimdi yoksun güllerim soldu

Gönderi tarihi:

Bir Sevmelik Canım Kaldı

 

merhaba,

sıcak bir merhaba önce

geciktim

uzak yollardan geldim

bavulumda kanayan aşk yaraları

yol yorgunuyum da üstelik

kendime gelmeye çalışıyordum

bilmeden sana geldim

 

seni biryerlerden ısırıyor gözlerim

bu aşinalığı ruhlarımızın

miras kalmış olabilirmi

ruhlar alemindeki sevişmelerden

ellerini yadırgamadı ellerim

gözlerim kalbine değmiş sanki

biryerlerde

ellerimle koymuş gibi buldum

sıcaklığını teninin

 

yakınlık dediysem

çözme hemen bağcıklarını yüreğinin

oturup içelim önce

birbirimizi

bir kahve fincanında

önce bir yere yerleşmeliyim

dedim ya

yol yorgunuyum

yaralarımda bavul kanamaları

 

şimdi açılalım birbirimize

yüzme biliyorsan

boğulmasın biri diğerinde

kaç kulaç attığımızı hesaplamadan

bırakalım kendimizi aşk denizine

 

ne terazi, ne metre yaramaz burda işine

bana kaç adım geldiğini saymadan

gözlerini kapatıp yürüyeceksin

yüreğine yatırım yapacaksan

beni değil, kalbine kuleler dikeceksin

 

çünkü aşka hesap işlemez

bir bedene iki can sığdırma çabası bu

ben karlar aldındayken sen üşüyeceksin

bir dikene bastığında benden ah işiteceksin

köklerim sende filizlenecek

ben yanacağım, sen tüteceksin

 

ne diyordun

kuyumcu terazisi,

metre,

üç adım

 

diyorum ki,

iki okyanus gibi yürüsek birbirimize

karışsak sonra

hesapsız, kitapsız

matematige dökmeden işi

bir savaşma değil bu nihayetinde

bir sevişme

belkide bir nebze ruhları değişme

kazananı kaybedeni yok

yeneni yenileni

bir bir berabere kalacağız sonuçta

yorma kendini

çıkacak çivisi aşkın daha çakılmadan

 

kuyumcu terazisi,

metre,

beş adım,

diyorsun

 

diyorum ki,

mantığınla sevme beni

ölçülmez aşkın boyu eni,

hele kantara hiç vurma

kasap gibi

hiçbir çengele gelemem ben

kelepçelerini çöz sevmelerinin

bir eskiciye sat terazini

 

kuyumcu terazisi,

metre,

on adım

diyorsun

 

 

sen trende seyahatten yanasın

güzergah ve durakları belli

oysa bir deli tay koşar içimde

dörnala

tutuşmuşsam ellerine sevgilinin

her yanım yangın yeri

cehennemine ateş olurum

cennetine mavi bir deniz

uğraşma, anlayamazsın hislerimi

bir sevmelik canım kalmış zaten

bırak, harcama beni

 

Mesut Yekta

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.