Φ *NATALIA* Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 Bu sabah hüzünlüyüm, dokunsalar ağlarım.. Kalbim acılarla dolu, yokluğunun ilk sabahında.. Unutmuşum saatleri, zamanlar durmuş senin için.. Gidişine sabahlar bile isyan etti.... Sensiz güneşler bile doğmuyor, gözlerimde.. Zaman acımasız, zaman hain.... Bir sözünle güneşler batırmışsın, sabahlarımda.. Atmış gitmişsin beni bir köşeye.. Yokluğun bana doyar, ben yokluğuna susamışım.. Aklıma geldiğinde yudum yudum tükenirim.. Yokluğunun ilk sabahında... Bir gün gelir bende çekip giderim sevginden.. Ama ozamana kadar bin kere ölürüm.. Bin kere dar ağacına asarım duygularımı.. Ama yinede fayda vermez, isyan ederim kaderime.. Dudaklarım boykot etmiş adını , zamansız.. Matemini dalga dalga yazarım gecelerime.. Gözlerim seni ağlar, ellerim seni yazar.. Ben çeker giderim hayatından, sen kalırsın o şehirde.. O şehirde insanlar çabuk unutulur, çabuk biter sevgiler.. İçeceğim yokluğuna , bu gece nöbet nöbet.. Lanet olsun bu karşılıksız sevdalarıma.. Lanet olsun beni hiç sevmemişliğine.... Benim olmayacağını bilerek yazacağım.. Ve benim hiç olmadığına içeceğim.. Vaad edeceğim bir şey yok sana benden başka.. Ama sen beni anlamadın istemedin asla... Uzaklarda ışık var ama senin ışığına benzemez.. Öyle bir ateş yaktın ki bende yazmakla bitmez.. Sen beni aramazsın, özlemezsin biliyorum.. Ben seni esen yellerden bile soruyorum... Öyle bir şarkı olsa ki seni anlatmasa.. Öyle bir şiir olsa ki seni yazmasa.. Öyle bir gün olsa ki senle doğmasa.. Çeylan gözlüm, yokluğunun ilk sabahında.. Sana hasretim sarılmasa.. Alıntı
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 Mansur renkler güneşten çıktılar renkler güneşe girdiler renkler güneşsiz öldüler ne renk gerek bana ne renksizlik güneşler bir yerden çıktılar güneşler bir yere girdiler güneşler onsuz öldüler ne aydınlık gerek bana ne karanlık şekiller bir yerden geldiler şekiller bir yere gittiler şekiller görünmez oldular büyük köşe vur bütün sesler bir seste boğuldu mansûr mansûuur Asaf Halet Çelebi Alıntı
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 9 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 9 Mayıs , 2006 KUZGUN.. Bir zamanlar kasvetli bir geceyarısı, unutulmuş eski bilgilerin Tuhaf ve antika ciltleri üzerine düşünüyordum, Yorgun ve sıkıntılı- Uyumak üzereydim, neredeyse başım düşüyordu ki, Bir tıkırtı geldi birden, sanki kibarca Oda kapımı çalan-çalan birisi gibi. 'Odamın kapısını tıklatan' diye söylendim 'bir konuk- Başka bir şey değil, yalnızca bu.' Ah, iyice anımsıyorum ki o hazin Aralıktı; Ve zemine vuruyordu sönen her bir közün yansısı. Sabahı istiyordum şevkle; -Boş yere Aramıştım Ödünç bir avuntuyu kederden- Yitik Lenore'un kederinden- O eşsiz ve pırıl pırıl kızın, meleklerin Lenore Diye andığı- Buralarda, anılmayacak artık adı. Ve mor perdelerin belirsiz, hüzünlü, ipeksi Hışırtısı Önceden hiç duyulmamış tuhaf kokularla dolduruyor- Tir tir titretiyordu beni: Öyle ki: çarpıntımı bastırmak için tekrarladım. 'Oda kapımdan girme izni isteyen bir konuk bu- Oda kapımdan girme izni isteyen Geç bir konuk: Başka bir şey değil, budur bu.' O sıra cesaretimi toplayıp: daha fazla Oyalanmadan, 'Sir' dedim, 'ya da Madam, affınızı dilerim Ama Gerçek şu ki dalıyordum ve siz öylesine yumuşak Bir tıkırtıyla geldiniz, Ve öylesine hafifçe tıklattınız-tıklattınız Oda kapımı ki, Duyduğumdan pek emin değilim sizi'-diyerek kapıyı Açtım burda; - Karanlıktan başka bir şey yoktu orda. Orda durdum, korku ve merakla karanlığın içine Baktım uzun süre, Kuşkuyla, kurarak hiçbir ölümlünün cüret edemediği Hayalleri; Ama sükunet bozulmadı ve sessizlik bir ipucu Vermedi, Ve fısıltıyla söylenen tek sözdü orda 'Lenore? ' Buydu fısıldadığım, mırıltılı bir yankıyla geri gelen O söz 'lenore' Başka bir şey değil, yalnızca bu. Odama dönerken alev alev yanarak Ruhum Aynı tıkırtıyı işittim yine ilkinden biraz daha Kuvvetlice. 'Kesinlikle' dedim, 'kesinlikle bir şey var penceremin Kafesinde; Öyleyse neymiş bakalım ve bu esrarı Çözelim; - Rüzgardır, başka bir şey değil bu.' Açıverince kepengi, eski devirden kalma Azametli bir kuzgun Kanat çırpıp sallanarak adım attı İçeriye; Ne bir selam verdi ne bir an durdu ya da Oturdu; Ama bir Lady'nin ya da Lord'un edasıyla Tünedi kapımın üstüne- Oda kapımın üstünde bir Pallas büstüne kondu- Konup oturdu hepsi bu. Derken ciddi ve haşin suratıyla bu abanoz kuş, Kaderimi gülümsemeye dönüştürdü, 'Sorgucun kırkılmışsa da hiç kuşkusuz' dedim Korkak değilsin sen, Gecenin kıyısından gelen Suratsız ve yaşlı kuzgun- Gecenin Plutonian kıyısındaki saygı değer adın nedir, Söyle bana.' Kuzgun dedi ki 'birdahaasla.' Çok şaşırmıştım bu çirkin kuşun konuştuğunu duyup Böylesine açıkça, Pek alakalı olmasa-yanıtı pek anlamlı olmasa da; Çünkü kabul etmeliyiz ki yaşayan kimse henüz Mazhar olmadı oda kapısının üstünde bir Kuş- Kuş ya da hayvan görmeye oda kapısının üstündeki Büstte, Bir isimle 'birdahaasla' diye. Ama kuzgun, sessiz büstün üstünde tek başına Yalnızca bu sözü söyledi, sanki bu bir tek sözle İçini dökmüş gibi. Sonra başka birşey söylemedi- ne de bir tüyünü Oynattı- Ben mırıldanana dek, 'önceden uçtu diğer Dostları- Sabahleyin beni terk edecek, umutlarımın Önceden uçup gittiği gibi.' O zaman EDGAR ALLAN POE Alıntı
Φ apolyont Gönderi tarihi: 9 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 9 Mayıs , 2006 ben sana mecburum Ben sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul mudur? Karanlıkta bulutlar parçalanıyor Sokak lambaları birden yanıyor Kaldırımlarda yağmur kokusu Ben sana mecburum sen yoksun Sevmek kimi zaman rezilce korkudur İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur Tutsak ustura ağzında yaşamaktan Kimi zaman ellerini kırar tutkusu Birkaç hayat çıkarır yaşamasından Hangi kapıyı çalsa kimi zaman Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor Durup köşe başında deliksiz dinlesem Sana kullanılmamış bir gök getirsem Haftalar ellerimde ufalanıyor Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem Ben sana mecburum sen yoksun Belki Haziranda mavi benekli çocuksun Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor Ne vakit bir yaşamak düşünsem Bu kurtlar sofrasında belki zor Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden Ne vakit bir yaşamak düşünsem Sus deyip adınla başlıyorum İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin Hayır başka türlü olmayacak Ben sana mecburum bilemezsin.. ATİLLA İLHAN Alıntı
Φ *NATALIA* Gönderi tarihi: 9 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 9 Mayıs , 2006 Sensizlik sessizliğe dönüştü bugün Yalnızlığım mühebbete mahkum oldu Ruhuma hapsettim Davacı aşktı avukat gözlerin Bir tek ben konuşamadım Sözler dökülemedi dudaklarımdan Eserken bakışların içimde bir uçtan bir uca... Zavallı kalbim bıkamadı senden En tarafsızlığında ömrümün ben senden yana oldum Rüzgara yüzümü döndüm sana sırtımı dönmemek için Ama sen ey AŞK Bana birkez dönüp bakmadın…! Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 10 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 10 Mayıs , 2006 Bir Sevmelik Canım Kaldı merhaba, sıcak bir merhaba önce geciktim uzak yollardan geldim bavulumda kanayan aşk yaraları yol yorgunuyum da üstelik kendime gelmeye çalışıyordum bilmeden sana geldim seni biryerlerden ısırıyor gözlerim bu aşinalığı ruhlarımızın miras kalmış olabilirmi ruhlar alemindeki sevişmelerden ellerini yadırgamadı ellerim gözlerim kalbine değmiş sanki biryerlerde ellerimle koymuş gibi buldum sıcaklığını teninin yakınlık dediysem çözme hemen bağcıklarını yüreğinin oturup içelim önce birbirimizi bir kahve fincanında önce bir yere yerleşmeliyim dedim ya yol yorgunuyum yaralarımda bavul kanamaları şimdi açılalım birbirimize yüzme biliyorsan boğulmasın biri diğerinde kaç kulaç attığımızı hesaplamadan bırakalım kendimizi aşk denizine ne terazi, ne metre yaramaz burda işine bana kaç adım geldiğini saymadan gözlerini kapatıp yürüyeceksin yüreğine yatırım yapacaksan beni değil, kalbine kuleler dikeceksin çünkü aşka hesap işlemez bir bedene iki can sığdırma çabası bu ben karlar aldındayken sen üşüyeceksin bir dikene bastığında benden ah işiteceksin köklerim sende filizlenecek ben yanacağım, sen tüteceksin ne diyordun kuyumcu terazisi, metre, üç adım diyorum ki, iki okyanus gibi yürüsek birbirimize karışsak sonra hesapsız, kitapsız matematige dökmeden işi bir savaşma değil bu nihayetinde bir sevişme belkide bir nebze ruhları değişme kazananı kaybedeni yok yeneni yenileni bir bir berabere kalacağız sonuçta yorma kendini çıkacak çivisi aşkın daha çakılmadan kuyumcu terazisi, metre, beş adım, diyorsun diyorum ki, mantığınla sevme beni ölçülmez aşkın boyu eni, hele kantara hiç vurma kasap gibi hiçbir çengele gelemem ben kelepçelerini çöz sevmelerinin bir eskiciye sat terazini kuyumcu terazisi, metre, on adım diyorsun sen trende seyahatten yanasın güzergah ve durakları belli oysa bir deli tay koşar içimde dörnala tutuşmuşsam ellerine sevgilinin her yanım yangın yeri cehennemine ateş olurum cennetine mavi bir deniz uğraşma, anlayamazsın hislerimi bir sevmelik canım kalmış zaten bırak, harcama beni Mesut Yekta Alıntı
Φ *NATALIA* Gönderi tarihi: 10 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 10 Mayıs , 2006 Bir sessiz geceydi Zaman beklemedeydi Bir ben vardım bir de ayak seslerim Öylesine sevmiştim derdi Gecenin hoyratlığına bırakmışken kendimi Göz kırpan bir yıldızda buldum seni Öyle süzülüverdinki kalbime sessiz Öylesine ağlayan bir yıldız gibi Ayışığında soludum ben seni İliklerime kadar çektim nefesimi Başımı kaldırıp gökyüzüne Adını yazdım güneşin doğduğu yere Bir sessiz geceydi Zaman beklemedeydi Ben bıraktım kendimi Cellat boynundan vurdu yüreğimi Alıntı
Φ *NATALIA* Gönderi tarihi: 11 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 11 Mayıs , 2006 Bana söylediğin tüm o güzel sözlerin, Güneşi bile kıskandıran tatlı gülüşün, Bir hırsız gibi kalbime sesiz o girişin, Bütün bunların hepsi yalan demeyesin. Sevgini anlatırken duyduğun o heyecan, Ellerini tutunca ölecek gibi olduğun an, Kalbimize sevgiden bir yuva kurulurken, Bana bunun yalan olduğunu demeyesin. Hani aşkımızın sonu olmayacaktı ayrılık, Sana yalnız bendim veren tek mutluluk, Beraber olmaktı bizim için tek mutluluk, Bir rüyaymış şimdi uyandık, demeyesin. Alıntı
Φ GÜLSÜN Gönderi tarihi: 11 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 11 Mayıs , 2006 Abarttık Abarttık tamam sus artık, anladık, abarttık, anlamadık, anlaşılmadık, sus artık, bu son anlarımızda, sus artık, yılandan dilin, akrepten elin, sus artık, bizde insanız, yeter artık, sus artık, en azından, ben giderken, saygılı ol biraz, sus artık, susmak nedir , bilmezmisin sen, sus artık, tamam anladık, sen hiçbir şeye değmezmişsin, abarttık, sus artık, ben gidiyorum, allah'ını seversen sus artık... Alıntı
Φ marti_name Gönderi tarihi: 11 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 11 Mayıs , 2006 Canım Kızım /İclal Aydın Canım Kızım; Meğer sanaymış yolculuğum. Burgun kendime neden yasadığımı sordum; bir anlamı olmalıydı basımdan gecen onca şeyin; bir karşılığım olmalıydı hayatta.bu soruyu sorduğumda kendime yirmi üç yasındaydım. Ellerim yaslanmamıştı henüz ama soluk soluğa kalmış yorgun bir çocuktum, bildiğim her şeyden, herkesten uzaktaydım.. Yalnızlık, yabancılık, haksızlık dünya kederleri bir olup yüklenmişlerdi bir gece kalbime. Balkona çıktım, dördüncü kattaydım.soğuk bir kıs gecesiydi. Demirleri tuttum caddeyi seyrettim ağlayarak. Göreceksin insan nasıl acır kendine böyle anlarda... Yüz yirmi dokuz numaralı otobüs geçiyordu ve bir kız köşedeki benzinciden çıkmış; elinde bira şişesi ağlıyordu, uzundu sacları.kaldırıma oturdu elindeki bira şişesini karşısındaki saat kulesine fırlattı. Saat oniki'ye on vardı ve belli ki ikimizinde canı çok yanmaktaydı... Annem geldi aklıma bir Pazar dönüşü elimi avucunun içinde kavrayışı ve bana doğumumu anlatısı. Yalnızmış sancıları geldiğinde; çok korkmuş ya başaramazsa diye. Balkona çıkmış insanları seyretmiş başka kadınlarda çekti bu sancıyı diyerek ve başka insanların acılarından güç alarak doğuma girmiş. Doğduğumda yaptığı ilk şey saate bakmak olmuş. Saat öğlen oniki'ye on varmış. İşte böyle demiştim kendi kendime; buraya kadarmış. Sonra çilekli pastayı, çaldığım vişneleri, limonlu dondurmayı ne çok sevdiğimi düşündüm. Saclarımı uzatacaktım, para biriktirip yollara çıkacaktım ve bir daha hiç yirmi üç yaşında olmayacaktım. Büyük kararlardan önce mutlaka bir gece beklemeli eğer sabah aynıysa her şey o zaman düşünmeli bitirmeyi bir hikayeyi.. Ertesi gün güneşli bir sabahtı; çoktan düşmüştü ruhumun ve kederimin ateşi... O günden sonra neler oldu bir bilsen...sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki. Çok korkuyorum severmisin acaba beni? İyi bir anne olabilecek miyim? Koruyabilecek miyim seni? Kalbimde ve zihnimde biriktirdiklerimi eksiksiz iletebilecek miyim sana? Takvimler bir sonbahar çocuğu olacağını söylüyor. Annende sonbaharda doğmuş bir bebekti. Bu mevsim hüzünlüdür kızım ve çok sever güneşi.şuanda minicik tekmelerinle ben burdayım diyorsun. Gelişine az kaldı. Seni sevinçle beklerken odanı hazırlıyoruz hevesle.ama ne yazık ki odan kadar sessiz ve özenli bir ülkeye gelmiyorsun. İsterdim ki benim gördüklerime sen şahit olma ama onlar sana bile yetişti. Geleceği zamanı kendi seçen biri olarak güçlü ve bendende önde olacağını biliyorum umarım sende seversin karıncaları, kedileri ve kelebekleri. Ben babasını çok özleyen bir çocuktum dilerim sen ayrı kalmazsın seni sevinçle bekleyen babandan.... Anneler ve babalar tanıyacaksın bizden başka. Oğluna söz verdiği bisikleti alamadığında notalarla oğlunun adını yazan bıyıklı yorgun babaları, ya da kendi giyemediği mavi yirmi üç nisan elbisesini sabaha dek uyumadan kızına diken anneleri, sonra kendinden başkasını düşünmeyenleri, kendi öfkesinde boğulanları ve yalancıları tanıyacaksın. AŞk'ı tanıyacaksın bir gün, kalbim kırılacak ve belki kıracaksın birilerini... İyi bir tamirci ol kızım, çabuk onar kırdığın kalplere ve çaresiz kalma kendi kırık kalbine. Sen şimdi kendi öykünü yazmaya geliyorsun. Hayat iki seçenek sunuyor: ya payına düşen kederi parlatacaksın; ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın. İkincisini tercih edersin umarım... Bana öğretildiği gibi kızım; öğrendiğin çiçek adlarını unutma, kelebekleri kitap arasında kurutma, kin büyütme kalbinde ve incitme kimseyi... Dilerim dünyaya geliş nedenini sen çabuk bulursun.yolun acık olsun.... Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 13 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 13 Mayıs , 2006 Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kusa, bir çocuğa Yasamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir tas gibi dinleneceksin İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına İnsan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yasamak özlemiyle dolmalısın Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatin sonsuz taze kani Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana ATAOL BEHRAMOGLU (1977 Kuşatmada) Alıntı
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2006 KUŞATMADA Kuşatma altında vermem gerekiyor Ömrümü etkileyecek kararları. Kuytu bahçelerde değil Sarsak odalarda yaşıyorum aşkı. En güzel dizeyi buluyorum derken Bozuyor düşümü bir klakson sesi Aklımda hayatım üstüne düşünceler Ve pantolonumdaki yağ lekesi. Sırıtkan, sırnaşık bir reklam spotu Ekleniyor sonuna duygulu bir filmin Sevgi yitiriyor anlamını Kaypaklaşıyor kin. Bir çocuk ölüsüyle yan yana Yaşıyor içimde gülen çocuk. Katıksız sevinç duymayı Ve üzülmeyi artık unuttuk. Gök diye bir şey vardı bir zaman Sonsuz, engin, mavi Şimdi sünepe bulutların Hasta köpekler gibi gezindiği Ve dalgakıranlarla zincirlenmiş deniz Gitgide çürüyen bir su olmada artık Akıtmada zehrini doğaya İçimizdeki bataklık... Kuşatma altında vermem gerekiyor Ömrümü etkileyecek kararları, Fakat hiçbir sey kurutamayacak Çorak topraklarda yeşerttiğim aşkı… ATAOL BEHRAMOĞLU -------------------------------------------------------------------------------- Alıntı
Φ GÜLSÜN Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2006 anneme Örneğimsin iyilikte, Veren elsin anneciğim. İnceliği güzellikte, Deren elsin anneciğim. Sen ağaçsın, ben bir yaprak, Ben fidanım, sense toprak, Evimizde, tertemiz, ak, Açan gülsün anneciğim. Ayağında cennet yolu... Anneciğim, gül kokulu. Sımsıcacık, sevgi dolu, Esen yelsin anneciğim. Sevgin bana güven verir, Derdim biter, erir bir bir. Sensin en duygulu şiir, Bir masalsın anneciğim Alıntı
Misafir birce Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2006 Anne Komsu kapilari calan postaci Benim de kapimi calacak diye Günlerdir bekledim bu süküt niye? Gurbet ellerinde unutulmak güc Unutmam yavrum, ben unutmam diye Avuturdun beni bu süküt niye? Sultanim, herseyim, sefkat melegim Hic düsünmedin mi üzülür diye Söyle anne söyle bu süküt niye? Yüksel Satoglu Alıntı
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2006 KURŞUNİ RENKLER Bir sabah saçlarımı okşayıp da rüzgar İzlerini sürüp de gidecek beyaz beyaz Ve güneş aynaya baktığımda çizgilerden Yeni bir yüz gösterecek üzülerek biraz Yok olmaz erken daha Biraz geç kalın ne olur Hiç hazır değilim henüz Ne olur baharlarımı bırakın bir süre daha Tanıdık değil bana güz Yok olmaz dur Dur gidemezsin Gözlerimin rengi dur Bulutlara dönemezsin Yok alamazsın Beni deli zaman Ömrüme o kurşuni renkleri süremezsin O gün başka renkte ağaracak biliyorum Ve zorla değil ya o rengi hiç sevmiyorum Ne olur sanki biraz daha zaman verseniz Yıllar öfkenizi hiç mi hiç anlamıyorum... Sezen AKSU Alıntı
Φ Mr. Alone Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2006 BEKLEMEK Ne hasta beklerdi sabahı Ve ne genç ölüyü mezar Ne de şeytan bir günahı Seni beklediğim kadar..! Geçti istemem gelmeni Yokluğunda buldum seni. Bırak vehmimde gölgeni Gelme artik neye yarar!.. Necip Fazıl KISAKÜREK (daha önce yazıldımı bilmiyorum. ama sabahtan beridir bu şiir dilimde daynamadım buraya yazmak istedim. daha önce yazılmışsa özür dilerim) Alıntı
Φ GÜLSÜN Gönderi tarihi: 16 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 16 Mayıs , 2006 o gül yüzüne Yak!!Sen geceni atesinle.. Halime bak!Vuruldum ben güzelligine.. Hadi düs pesime.. Sen benim ol,bende senin.. Yandim bittim,kül ise benim.. Beni dinle seni dinle SEVIYORUM DELICISINE!!!! Bir adim gel,kosarim ben.. Bekletme SIKILDIM kacarim ben.. Ah beni yar ara verme.. Sev beni yar.. Bile,bile kasina,gözüne,o gül yüzüne köle olayim.. Alıntı
Φ GÜLSÜN Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2006 BU nasil SEVGI?!?! Belki bir gün giderim ve bir daha gelmem Kimbilir, gelsemde sen beni istemezsin Baska birisini bulursun, cünkü isteyenin ve begendigin coktur; belli mi olur? Benim dünyada tek istedigim ve begendigim SEN olsanda Beklermisin; zannetmem! Biliyormusnun bazi zaman, Bu ölümlü ve sadece senin icin yasadigim dünyada, Saniyeler oluyor sana olan duygu, düsüncelerim degisebiliyor, bir saniyeden öbürüne Ama beni etkilemez Ama yinede vazgecmiyorum SENI düsünmekten, sevmekten, özlemekten vazgecmeyecegim SENI beklemekten ne kadar uzun olursa olsun, ölene kadar, hatta ahirete kadar bile olsa, bekleyecegim, kiskanacagim, unutmayacagim Seni beklemek icin sevdim, seni kiskanmazsam bu nasil sevgi, seni unutacaksam niye sevdim, yâr seni özlüyorum, tek seni sevdim! Alıntı
Φ seREnaDE Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2006 Susuştu Yüzün bir ufukta bitiyor yüzün ve başka bir gökyüzü başlıyor komşu ellerle sarmalanıyorsun yanıyorsun... ne kadar övülsen az avazım çıktığı kadar susuyorum ismindeki sesli harfleri mayınlı bir gülümsemeyle senin karasularında olmak üstünde ilkbahar bir entari; sanki yeniden eski bir öyküye başlamak... yüzündeki o billur akşam kahvaltısı sürgülerken özümü, ne kadarını sustuk konuştuklarımızın?... Yılmaz Erdoğan Alıntı
Φ Mr. Alone Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2006 Zindandan Mehmet'e Mektup Zindan iki hece Mehmetim lafta! Baba katiliyle baban bir safta! Birde geri adam boynunda yafta... Halimi düşünüp yanma Mehmed' im! Kavuşmak mı? ... Belki... Daha ölmedim! Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli, Kırmızı tuğlalar altı köşeli. Bu yolda tutuktur hapse düşeli... Git vegel... yüz adım... Bin yıllık konak. Ne ayak dayanır buna, ne tırnak Bir alem ki, gökler boru içinde! Akıl almazların zoru içinde. Üstüste sorular soru içinde: Düşün mü, konuş mu sus mu unut mu,,? Buradan insan mı çıkar, tabut mu? Bir idamlık Ali vardı, asıldı Kaydını düştüler, mühür basıldı. Geçti gitti, Bir kaç günlük fasıldı. Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; bahçeye diktiği üç beş karanfil... Müdür bey dert dinler bu gün 'maruzat'! Çatık kaş... Hükümet dedikleri zat... Beni Allah tutmuş kim eder azat? Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem... Anlamaz ruhuma geçti bilekçem! Saat beş dedi mi, Bir yırtıcı zil; Sayım var, Maltada hizaya dizil! Tek yekün içinde yazıl ve çizil! İnsanlar zindanda birer kemiyet Urbalarla kemik, Mintanlarla et. Somurtuş ki bıçak, Nara ki tokat; Zift dolu gözlerde karanlık kat kat... Yalnız seccademin yüzünde şevkat; Beni kimsecikler okşamaz madem; Öp beni anlımdan, Sen öp seccadem! Çaycı, getir ilaç kokulu çaydan! Dakika düşelim senelik paydan! Zindanda dakika farksızdır aydan. Karıştır çayını zaman erisin; Köpük köpük, Duman duman erisin! Peykeler duvara mıhlı peykeler; Duvarda, başlardan, yağlı lekeler, gömülmüş duvara, baş baş gölgeler Duvar katil duvar, yolumu biçtin! kanla dolu sünger... beynimi içtin! sükut... kıvrım kıvrım uzaklık uzar; Tek nokta seçemez Dünyadan nazar. Yerinde mi acep ölü ve mezar yer yüzü boşaldı, habersiz miyiz? Güneşe göç varda kalan biz miyiz? Ses demir, su demir ve ekmek demir... İstersen demirde muhali kemir, Ne gelir elden kader bu emir... Garip pencerecik, küçük, daracık; Dünya ya kapalı, Allah'a açık. Dua dua, eller karıncalanmış; Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış. gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış... Bir soluk, Bir tütsü Bir uçan buğu İplik ki incecik, örer boşluğu. Ana rahmi zahir şu bizim koğuş; Karanlığında nur, yeniden doğuş... Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş! Sen bir devsin yükü ağırdır devin! Kalk ayağa dim dik doğrul ve sevin! Mehmed'im sevinin başlar yüksekte! Ölsekte sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! Necip Fazıl Kısakürek Alıntı
Φ GÜLSÜN Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2006 TUT ELLERİMDEN Sırat'tan incedir sevda köprüsü Beraber geçelim tut ellerimden. Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü Beraber uçalım tut ellerimden Gönüldeki birlik kalkandır dışa Aldırma ayaza, yele, yağışa Giden ilkbahara, gelecek kışa Beraber göçelim tut ellerimden. Birleşmek üzredir şafakla gurûp Korku beklenilmez kapıda durup İster zehir olsun, isterse şurup Beraber içelim tut ellerimden. Çağır hayallerin en ötesini Yakından duyarsın aşkın sesini Sonsuz mutluluğun penceresini Beraber açalım tut ellerimden. Hatırla kaybolan hatıraları Elmastan ışıklı, altundan sarı Zaman tortusundan işte onları Beraber seçelim tut ellerimden. Şüphe "başlangıç"tır, karar "nihayet" Zamanı zamana etme şikayet Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet Beraber kaçalım tut ellerimden Alıntı
Φ Türk__Kızı Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2006 Bırak Beni Eşkiya Bellesinler Beni hep kavgalarımdan bildiler... Yarım bıraktığım okul, Bir bir tembihleyen anam, Sevdiğim kız, sevdiğimi bilmeyen kız. Beni hep kavgalarımdan bildiler... Ulusta bir KASIM akşamıydı Işığımı çaldı, kızıla çalan karanlık. Ak alnına, al kan damladı yiğidimin, Kahpece vurup, kahpece kaçtı parkalılar. İşte o akşam sıktım yumruklarımı. Eridi avuçlarımda, Anamdan miras merhamet. Şehit evi yüreğimde çelikleşen sevdama, Çifte su diye kan verdi Alperenler. Tabanca tutuşturup elime, Çıktı içimden tabutlarla masum düşler. Aynalara minnetsiz geçirdiğim gençliği; Meğer nice gömülenler hiç ölmemişler. Bir hoyrat diyemedim aşka dair, Kurşunların söylediği türküyü bildim anca; Yalnız, çaresiz, belimde tabanca. Sevdiğimden, sevdiğim için kaçtım. Anlaşılmak değildi derdim; Kitapların önünden hep mahcup geçtim. Gül dalında bulunsun isterdim, parmak izim. Bağışlayın beni! Babasına doymayan kızım. Kanıma kan, canıma can aldım, Acımadım, vurdum, gözümü kırpmadım, Her kavgamın gecesi rüyamda, Geleceğimin büyük ülkesinde, Kavga etmeyen çocuklar gördüm. Rabbim bilir ki; dinim, devletim, Bayrağım, ülküm için geçti ömrüm. Yine bir KASIM günüydü... Bir hurda yığınında buldular beni, Senelerdir horozlanan tetikler, Öldükten sonra vurdular beni. Reisini dinlersen, yarım kalmamalı, Hayallerimizin gerçeğe hicreti. Koy düşmanlar ellerini zillesinler, Anlatmaktan ötesi düşer sana HALÛK! Bırak beni, Bırak beni eşkıya bellesinler... Haluk Kırcı Alıntı
Φ Türk__Kızı Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 Sen Vurdun Da Ben Ölmedim Mi? Yokluğunda ne ateşleri hasretimle yaktım da Bir seni yakamadım, beni yaktığın gibi Çölde su, mahpusta gün, oruçta ekmek gibi bekledim seni Sense araya korkular koydun. Yasaklar koydun... Şimdi nerdesin diye sakın sorma Sen çağırdın da ben gelmedim mi? Sen varken darılmazdım çiçeksiz baharlara, Yağmurlu havalara... Bu kasvetli akşamlara Sen varken Bakıp içlenmezdim tren istasyonlarına Otobüs duraklarına... Sen varken ayrılanlara ağlamazdım... Yıkılmazdım biten sevdaların ardından Gidenlere küsmezdim Kalanlara acımazdım... Sen varken böyle üşümezdim, titremezdim Masumdum, çocuklar gibi Böyle delirmezdim, küfretmezdim... Hele ölmeyi hiç düşünmezdim. Şimdi soruyorum sana Adı sevdaysa bu cehennemin Sen yaktın da ben yanmadım mı? Biliyorsun Bütün acılarına 'yeşil ışık' yaktım olmadı Bütün korkularına 'arka çıktım' olmadı Dağlara merdiven dayadım olmadı Haziranda kar oldum yağdım avuçlarına olmadı Sevdim olmadı, yandım olmadı, taptım olmadı Artık benden pes Bu aşkın biletini istediğin gibi kes Nasılsa gidiyorsun Biliyorum git... Ama ardında Ağlayan bir çift göz Paramparça bir yürek Ve yıkılmış bir dağ görmek istemiyorsan Çek silahını, daya sırtıma Titrersem namerdim... Sen vurdun da ben ölmedim mi? Ahmet Selçuk İlkan Alıntı
Φ GÜLSÜN Gönderi tarihi: 31 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 31 Mayıs , 2006 GÜLLERİM SOLDU Bu akşam hayallere veda ettim Sen giderken... Sonunda olan oldu ve kırdık birbirimizi Ne kadar güzel günler yaşadık oysa Ama kıymetini bilemedik Aşkımız bitti olan oldu Sen gittin güllerim soldu Ne desem gideni geri getirmez bilirim Şimdi bana sadece gözyaşlarım teselli verir Öyle ansızın olduki kocaman bir boşluğum sanki Aşk dedikleri şey acıdan ibaret denekki Seninle mutlu günlerimde oldu Ama şimdi yoksun güllerim soldu Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 31 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 31 Mayıs , 2006 Bir Sevmelik Canım Kaldı merhaba, sıcak bir merhaba önce geciktim uzak yollardan geldim bavulumda kanayan aşk yaraları yol yorgunuyum da üstelik kendime gelmeye çalışıyordum bilmeden sana geldim seni biryerlerden ısırıyor gözlerim bu aşinalığı ruhlarımızın miras kalmış olabilirmi ruhlar alemindeki sevişmelerden ellerini yadırgamadı ellerim gözlerim kalbine değmiş sanki biryerlerde ellerimle koymuş gibi buldum sıcaklığını teninin yakınlık dediysem çözme hemen bağcıklarını yüreğinin oturup içelim önce birbirimizi bir kahve fincanında önce bir yere yerleşmeliyim dedim ya yol yorgunuyum yaralarımda bavul kanamaları şimdi açılalım birbirimize yüzme biliyorsan boğulmasın biri diğerinde kaç kulaç attığımızı hesaplamadan bırakalım kendimizi aşk denizine ne terazi, ne metre yaramaz burda işine bana kaç adım geldiğini saymadan gözlerini kapatıp yürüyeceksin yüreğine yatırım yapacaksan beni değil, kalbine kuleler dikeceksin çünkü aşka hesap işlemez bir bedene iki can sığdırma çabası bu ben karlar aldındayken sen üşüyeceksin bir dikene bastığında benden ah işiteceksin köklerim sende filizlenecek ben yanacağım, sen tüteceksin ne diyordun kuyumcu terazisi, metre, üç adım diyorum ki, iki okyanus gibi yürüsek birbirimize karışsak sonra hesapsız, kitapsız matematige dökmeden işi bir savaşma değil bu nihayetinde bir sevişme belkide bir nebze ruhları değişme kazananı kaybedeni yok yeneni yenileni bir bir berabere kalacağız sonuçta yorma kendini çıkacak çivisi aşkın daha çakılmadan kuyumcu terazisi, metre, beş adım, diyorsun diyorum ki, mantığınla sevme beni ölçülmez aşkın boyu eni, hele kantara hiç vurma kasap gibi hiçbir çengele gelemem ben kelepçelerini çöz sevmelerinin bir eskiciye sat terazini kuyumcu terazisi, metre, on adım diyorsun sen trende seyahatten yanasın güzergah ve durakları belli oysa bir deli tay koşar içimde dörnala tutuşmuşsam ellerine sevgilinin her yanım yangın yeri cehennemine ateş olurum cennetine mavi bir deniz uğraşma, anlayamazsın hislerimi bir sevmelik canım kalmış zaten bırak, harcama beni Mesut Yekta Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.