Φ TANİA HAYDE Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 YENİ BİR SAYFADA SANA BAKMAK Her şey yapılabilir bir beyaz kağıtla Uçak örneğin uçurtma mesela Altınakonabilir bir ayağı ötekilerden kısa olduğu için Sallanan bir masa Veya şiir yazılabilir süresi ötekilerden kısa Bir ömür üzerine Bir beyaz kağıda herşey yazılabilir Senin dışında Güzelliğine benzetme bulmak zor Sen iyisi mi sana benzemeye çalışan herşeyden Bir gülden, bir ilk bir sonbahardan sor Belki tabiattadır çaresi senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin Ve benim bilinci nasırlı bahçıvan çaresizliğim Anlarım bitkiden filan ama anlatamam Toprağın güneşle kavuşmasını Sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla Sen bana ışık ver yeter bende filiz çok Köklerin içimde gizlidir, Gelen, giden arayan, soran dere budak yok Bir şiir istersin içinde benzetmeler olan Kusura bakma sevgilim Heybemde sana benzeyecek kadar güzel birşey yok...yok! Uzun bir yoldan gelen, tedariksiz katıksız bir yolcuyum Yaralı yarasız sevdalardan geçtim Koynumda bir beyaz kağıt boşluğu Herşeyi anlattım olan olmayan, acıtan sancıtan Bilsem kisana varmak içindi bütün mola sancıları, Daha hızlı koşardım, severadım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine Sana bakmak suya bakmaktı Sana bakmak, bir mucizeyi anlamaktı Sana sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır Aşk sorgusunda şahanem, yalnız kelepçeler sanıktır Ne yazsam olmuyor çünkü bilenler hatırlar Hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar baçıvanlar değil tüccarlar Sen öyle gçz, sen öyle toprak ve güneş ortaklığı Sen içimde cennet kayganlığı iken, Sana şiir yazmak ahmaklıktı... Bir tek söz kalır dişlerimin arasında Ben sana gülüm derim gülün ömrü uzamaya başlar Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim Ben sana gülüm derim gül sana benzediği için ölümsüz, Yazdığım bütün şiirler sanabaşlayan bir kitap için önsöz Sana bakmak bir beyaz kağıda bakmaktır Herşey olmaya hazır Sana bakmak, suya bakmaktır Gördüğün suretten utanmak Sana bakmak, Bütün rastlantıları reddedip bir mucizeyi anlamaktır Sana bakmak, Allaha inanmaktır Yılmaz Erdoğan Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 Aklım Çıkıyor İçmeden resmine bakamıyorum Kırılırsın diye aklım çıkıyor İçince karşına çıkamıyorum Darılırsın diye aklım çıkıyor... Korkarım derdimi sana dökerken Utanır gözümden yaşlar akarken Uzunca yazamam belki okurken Yorulursun diye aklım çıkıyor.... Yakasız gömleği giysem eğnime Biricik resmini koysam koynuma Nezaman geçirsem ipi boynuma Sarılırsın diye aklım çıkıyor..... Her beden bir candan sorumlu sanma Hey ! Ruhu kalbimi saran muamma...! Benim bir kurşunluk işim var amma! Vurulursun diye aklım çıkıyor.... Cemal Safi Alıntı
Φ mizyal Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 Kendine Benim İçin Gül Ver (Sensizlikle flört etmeyi sen değil, sensizlik bilir; sesi ses, sessizliği sensizlik bilir…) Korkma, sana aşkı öğretmeyen kendinin ellerinden tut! Çok ağrımış kendinin, siyah ve ayaz kendinin. Hep avuttuğum düşler için bana bir gül ver... Bak, Palandöken dağlarında karlar erimiş, teknelerle kol kola bir bahar sulara inmiş; dağlar için, sular için bana bir gül ver. Bir gül ver söküldüğüm günler için -ve önce kendinin ellerinden tut.- Kendimin ellerinden tutunca, içimden nehirler gibi akmak geliyor; yollara çıkmak, yolculuklara bakmak geliyor. Geberesiye içip salaş meyhanelerde, buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor… Tutunca kendimin ellerinden, pusulasız gemilerde yatmak; yaşlı ve şefkatli bir azizenin koynunda sabaha dek kıpırtısız susmak geliyor… Sevgilim, iyi insan, tutunca ellerimden, ömrümün içinden akmak geliyor... (Sessizlik sensizliği ezbere bilir; sensizlik her şeyi bilir...) Korkma, sana aşkı öğretmeyen kendinin ellerinden tut; sonra bana aşkı öğretmeyen kendimin ellerinden... Bak, yıllarım sırılsıklam/ yağmurlar giymiş, günlerin avlusuna yeni yeni çocuklar inmiş; dağlar için, sular için bana bir gül ver. Avuttuğum düşler için bana bir gül. Bir gül pusulasız gemiler, sökülmüş günler için... (Ben bütün yeşillerimi inatçı ayazlara çaldırdım; sen kendinin ellerinden tut ve kendine benim için bir gül ver.) Kendine bir gül(ü) ver Yılmaz ODABAŞI Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 KİBRİT ÇAKIYORSUN KARANLIKTA Kibrit çakıyorsun karanlıkta badem çiçeklerini görmek için Ve mart denizlerinde tedirgin bir çift sarnıç gemisi gözlerin Bir iş açacaksın sen başımıza yangın mı olur artık, bahar mı? CAN YÜCEL Alıntı
Φ heath_fnd Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 BENİ KÖR KUYULARDA Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın.. Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın.. Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı; Beni bensiz bıraktın.. Beni sensiz bıraktın. ü.Yaşar Oğuzcan 1 Alıntı
Φ seREnaDE Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 Ayrılık İki rayı gibiyiz Bir tren yolunun Yakın olması Neyi değiştirir Son istasyonun sunay akın İKİ BIÇAK İki bıçak seç kendine Biri yaralamak için Biri öldürmek Pusu kur gözlerinin Karanlık gölgesine Biri sevmek için Biri ihanet İki yürek seç kendine Biri yaşamak için Biri gizlenmek Bir korkak, bir kaçak, bir firar Kaç kişisin sen sevdiğim, çocuk İçimdeki bıçak bir kere daha dönüyor Olduğu yerde Kalırsan sel basar yataklarımı Gidersen uçurum çiçekleri açar kalbimde Kimi zamanlar olur sevgilim İki bıçak bile yetmez bir tek ölüme MURATHAN MUNGAN Alıntı
Misafir MohiCaN Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 son zamanlarda dinlediğim tek şiir YAĞDIKÇA... Yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü, Kavim göçlerinden bu yana ağlayan Ve durmadan Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler Çalan, çaldıran, yakalatan Adı bende gizli bir kadındı İstanbul Şehre bir yağmur yağdı Ben ağladım Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses Verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü yerlerinden Bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk sipariş edildi yeniden Bir şehre yağmur yağdı Ben ağladım Kim daha çok yalan söndürdü çay bardaklarında Hangisi talandı demli öpücüklerin Ve buğularda yitirilen kimin adıydı Bir aşktan diğerine kaç saate gidiliyordu Soyulur muydu kabuğu hayatın Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı? Yağmur şehre bir yağdı Ben ağladım Ben ençok seni götürdüm giderken Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı Kutsal kitabımdı ziyan edilmiş sevgililer atlası Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı Ben... Yağmur... Ağladım... YILMAZ ERDOĞAN Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek! Aşksız ve paramparçaydı yaşam bir inancın yüceliğinde buldum seni bir kavganın güzelliğinde sevdim. bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! Aşk demişti yaşamın bütün ustaları aşk ile sevmek bir güzelliği ve dövüşebilmek o güzellik uğruna. işte yüzünde badem çiçekleri saçlarında gülen toprak ve ilkbahar. senmisin seni sevdiğim o kavga, sen o kavganın güzelliğimisin yoksa... Bir inancın yüceliğinde buldum seni bir kavganın güzelliğinde sevdim. bin kez budadılar körpe dallarımızı bin kez kırdılar. yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz bin kez korkuya boğdular zamanı bin kez ölümlediler yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz. bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! .......... .......... Adnan Yücel Alıntı
Misafir alaTurka Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2005 'Her şey sende gizli` Yerin seni çektiği kadar ağırsın Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yasadıklarını kar sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün.. Gülebildiğin kadar mutlusun üzülme bil ki ağladığın Kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi, sevdiğin kadar sevileceksin. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın Bir gün yalan söyleyeceksen eğer Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettigin kadar güzelsin... İşte budur Hayat! İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun Çiçek sulandığı kadar güzeldir Kuşlar ötebildiği kadar sevimli Bebek ağladığı kadar bebektir Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren, Sevdiğin kadar sevilirsin...' Can Yücel Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 14 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 14 Aralık , 2005 YIKILMA SAKIN Kötü şey uzakta olmak Dostlarından, sevdiğin kadından Yasaklanmak bütün yaşantılara Seni tamamlayan, arındıran Kapatıldığın dört duvar arasında Sağlıklı, genç bir adam olarak Neler gelmez ki insanın aklına Sevinçli, özgür günlere dair Kalmıştır yüzlerce yıl uzakta Onunla ilk kez öpüştüğün şehir Acı, zehir zemberek bir hüzün Kalbinden gırtlağına doğru yükselir Görüyorsun işte küçük adamları Köhnemiş silahlarıyla saldıran sana Kimi tutsak düşmüş kendi dünyasına Kimisi düpedüz halk düşmanı Diren öyleyse, diren, yılma Yürüt daha bir inatla kavganı Babeuf'u hatırla, Nazım Hikmet'i Bir umut ateşi gibi parlayan zindanlarda Hatırla Danko'nun tutuşan kalbini Karanlıkları yırtmak arzusuyla Ve faşizme karşı, zulme, zorbalığa Düşün acılar içinde vuruşan kardeşleri Kötü şey uzakta olmak Dostlarından, sevdiğin kadından Yasaklanmak bütün yaşantılara Seni tamamlayan, arındıran Ama bir devrimciyi haklı kılan Biraz da acılardır unutma Yıkılma sakın geçerken günler Yaralayarak gençliğini Onurlu, güzel geleceklerin Biziz habercileri düşün ki Ve halkın bağrında bir inci gibi Büyüyüp gelişmektedir zafer. ATAOL BEHRAMOĞLU Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 14 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 14 Aralık , 2005 Beni Anlamayışına Sana bir uygarlığı getirdim; anlamadın Yavuz kahramanları, şiirin burçlarını Ayak ucuna koydum gecenin saçlarını Urganmış boynumda taşıdığın gerdanlık Sana hükümdarlığı getirdim; anlamadın Sevda suya karışır, sızar kan dağlarına Köpüren yüreğimde zıpkınlanır umutlar Yüzün tunç gibi çöker ülkemin bağlarına Irmaklar bilmediğin kadar hülyalı akar Her vadi bir yanıyla senin yüzüne bakar Bir yanında münzevi hıçkıran Leyla kuşu Sen henüz tanımadın sevda denen yokuşu Sen henüz yorulmadın yokuşta devler gibi Yıkılmak üzre olan çaresiz evler gibi Sen henüz vurulmadın uçarken göklerinde Sen henüz bir oltaya takılmadan derinde Karalar bağlamadın; beni anlayamazsın O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın Seni bir yıldız gibi koyacağım göklere Her gece ışığını ruhumdan alacaksın Aldanma gururunu okşayan çiçeklere En güzel güllerini ruhumla alacaksın Kopacak sanıyorsun bu ip ince yerinden Bu ipin her çizgisi yaralı bir dev gibi İnecek sanıyorsun bu bayrak gönderinden Bu sevda tükenecek sönen bir alev gibi Sen hala anlamadın sevginin en hasını Sen hala çözemedin ırmağın dünyasını O, coşkun bir denizin sularına yürürken Sen hasta bir çeşmeden doldurmuşsun tasını Gittiği her iklime sevdanı götürürken Gözyaşı çukuruna gömmüşsün deltasını Henüz bir tokat gibi inmedi yüzüne aşk Kalbine çivilerle gömülmedi ayrılık Görmedin bir arslanın can çekişen resmini Yalnızlık kitabında okumadın ismini Bir takvim yaprağında yanmadı bakışların Dökülen tüylerine tutunmadın kuşların Karanlık köşelerde acı acı gülmedin Sen henüz kovulduğun kapılarda ölmedin O Celali uykudan uyanmadın, uyanma Düşlerimin rengine boyanmadın, boyanma Bir kuş gibi çırpınan kalbimin kafesine Bir avuç yem bıraksan ölür müsün, a gülüm Feryadı kayaları parçalayan sesine Ömür boyu yabancı kalır mısın, a gülüm Sen henüz bir zindanın küflü duvarlarına Çarpmadın gözyaşıyla boğulan gözlerini Sen henüz diken diken saplamadın göğsüne Dudağında kuruyup dağılan sözlerini Sen henüz dokunmadın yalnızlığa kan gibi Acıyı kaynatmadın içinde volkan gibi Karalar bağlamadın beni anlayamazsın O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın Nurullah Genç Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 14 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 14 Aralık , 2005 Teşekkürler kalbim sana... Gençliğimin dalları hep ikindiyi gösteren durmuş bir yelkovan gibiydi o yıllarda yani erken ölümü ve içinde altın tozlarıyla ağır ağır yaz boyunca yaprakları tirse yeşili ve kışın yoktu bilemezsin o küçük saatin karnında sapsarı bir çark ne işe yarar tıpkı kimi sözcükler gibi önce anlaşılmayan ve bir zaman gelir döner başlatır bir şiiri İşte öyle bir şarkıydı Her gün içimde yaşayan yalnız bir japonun küçük bir alanda kırmızı kasım yapraklarını büyüttüğü paris'te tuvaletlerinde bile çeyrek le monde sayfaları kullanılan çünkü kalındır kağıdı banyolarla dolu ve sartre'in çocukluk anılarıyla bir otelde lahmacun cumhuriyetinin üç uyruğuyla eski bir rus plağını ilk kez dinlerken bu şarkı çantama düşürmüş olmalı geleceğin ormanını Sağol yüreğim çünkü o ezgi bakır bir safakta uçarken saatlerce altımda "güneşte sararmış kemik ve kil ve külle örtülü" ortaasya kentleri ve parti çizgisinde lacivert giysilerle adamlar büyük bir gökyüzü gemisinin lombozlarından alkol denizinde yüzen dağlara bakar bakar donuk gözlerle içimde bir sıkıntı ne istediğimi bilmiyorum görünmüyor ekimin kayıp ülkesi düşünürken habersiz savurduğumuz beyaz bir bulutta seni taşıyordu Bağlı kaldı içimdeki japonun da içinde kapkara bir koç o yüzden dolanır durur düşleyerek tanyeri ülkesini ve bekler ne zaman ışıtacak beyaz duvardaki tüy sarmaşığı seher yıldızı bekler kil çadırlarda göçer denklerine sıkışmış kara bir çekirge gibi umutsuz bir yarını ve atlara eğer örgütleyen kolan durmadan dağılır gider gene de iner mahmuz kan içinde bir hint horozunun gözlerine kararır ortalık nerede başaklar ve yanılmıyorsam tıpkı böyle bir zamanda yüreğin kanatları bir tele çarpar eski bir şarkıyla Çark döner tamamlar şiirimizi. Onat Kutlar Alıntı
Misafir şevval Gönderi tarihi: 14 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 14 Aralık , 2005 bulvar iti... ne zaman sevmek desem bir tedirgin bulvar iti gecede biraz müzik biraz içki ve çok çok resim kim sarmalar bu bebeği kimler taşır bu ölüyü belirsizliğe nerelerde kalır gözüm, nerelerden döner sesim bu ne biçim hayvan ki beslenir acılardan tohum atar kuşaklara kan göllerinde bu ne biçim oyun ki bu gizlenir gölgesine gerçeğin mutluluklar aranır ateş çemberlerinde bir umarsız bulvar iti vitrin ışıklarında anladım ki birdenbire kopmuşum toprağımdan kopmuşum masallara süt emziren akşamlarımdan köklerim orda sızlar yapraklarım bulvarda resim diye duvarlarda müzik diye ıslıklarda o çıldırtan deniz orda balıklar tablalarda özlemek orda kalmış özlemi sevmek burada Ferhat ' sa mendil açmış dileniyor güven park' ta taradım bütün sözlükleri aşka yer yoktu bir kaygılı bulvar iti karanlık çıkmazlarda koşuyordu masallarda, koşuyordu imgelerde başka yer yoktu başımdaki ağrı sendin sesimdeki kuşku sen ne düşünsem dört boyuttu ne ağrısam dört boyut kopmak belki bir ülkeydi tutkular eski zindan herkes kendi bukağısının tutkulu demircisi bu evleri biz mi yaptık bu yolları biz mi çizdik ölümlerden biz mi kaçtık biz mi düştük ölümlere senleştirip giriyorum koynuna gecelerin senleştirip açıyorum gözlerimi sabaha bir şey eksik biliyorum bir şey artık sen değil şafak diye söken sendin sendin gülen penceremde çayımdaki bahçe sendin içkimdeki bulut sen içimdeki kuş sürüsü çabamdaki arılardın nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun sen sahi niçin yoktun senleştirip biniyordum külüstür taşıtlara senleştirip okşuyordum osmanlı sokakları kan bulaşmış caddeleri ölülerdi alanları tepelenmiş çiçekleri kanatılmış mavileri senleştirip seviyordum bütün çirkinlikleri telefonlar sensin diye koşturuyordum kanıyordum sensin diye karanlık çağrılara susuyordum senleştirip kahpelikleri nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun sen sahi niçin yoktun duruyordum seni sanıp yangın çığlıklarına yaşamak belki buydu belki de öbür yüzü unutmaktı belki güzel aramaktı belki sevmek "belki" deki varsıllıktı "kesin" deki yoksulluktu yitirmek buydu belki yakalamak belki bu bu kafesi biz süsledik biz aldandık bu süslere içimdeki sızı sendin yüzümdeki merak sen gitmelerden beklediğim kalmalardan korktuğum nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun sen sahi niçin yoktun iki bulvar itiyiz biz renklere dolaşmışız ağzımızda ölüm tadı tüylerimiz kanlı çamur ikimiz iki yandan bir koca yalnızlığı bir amansız şaşkınlığı ikimiz iki yandan dolaştırıp duruyoruz eski zamanlar gibi müzelik bir inanmanın ören kapılarında anlamamak elde değil anlamaksa soykırım uçup uçup düşmek kalır inanmaklardan kelebekler konuyor yaşlı salyangozlara ölülerin gölgesinde diriler güneşleniyor yakın artık gemileri köprüleri atın artık kim ne derse desin vazgeçin onarımdan ne seçilen renklerdeyiz ne gidilen yerlerde danışıklı göz yaşları yapmacık mutluluklar soykırımsal bir çoğalma solucanımsı bir esleme bir yanımız doğum evi bir yanımız hirosima iki bulvar itiyiz biz koşulların kölesiyiz zincir sesi duydukça sızlar bileklerimiz bir kenti tanır gibi tanıdım seni ancak etine değdi etim, otuz altı onda yedi, çok değil elini buldu elim, otuz altı onda yedi, çok değil öptüm seni, otuz altı onda yedi, dudaklarından bir kenti yaşar gibi yaşadım seni ancak yaşamadım kendimi ellerin ellerimdeydi ellerin yoktu gözlerin gözlerimdeydi gözlerin yoktu iki portre gibi yan yanaydık albümde uykunda sevmiştin haberin yoktu bir kaçağı tanır gibi tanıdım seni ancak tanımadım kendimi şarkılarda buldum seni yitirdim yılgılarda buldum seni yitirdim resimler bir türlü konuşmuyordu fotoğraflar kaçıyordu ben yaklaştıkça bir yalanı anlar gibi anladım seni ancak anlamadım kendimi evin de mi yoktu senin sokağında mı adresini silip silip yazıyorlardı düşlerin türkçe miydi hotantoca mı çince mi arıyordun eskimoca mı herkeste mi arıyordun ne arıyordun neden öyle gülüp gülüp yaslanıyordun bir yüzünü buluyordum öbür yüzün yok bir çizgini buluyordum öbür çizgin yok ol görüp gelmiyordu adın fırçama düş müydün düşüncemi anlamıyordum uzattıkça ellerimi dağılıp gidiyordun kendimden korkuyordum yoksa yok muydum binlerce göz binlerce yüz binlerce biçim aradığım yerde yoktun sormadığım yerde var etimdeki acı sendin kanımdaki kuşku sen nere gitsem karşımdaydın ama sen yoktun sen sahi niçin yoktun? sen sahi niçin yoktun? HASAN HÜSEYİN Alıntı
Φ TANİA HAYDE Gönderi tarihi: 14 Aralık , 2005 Yazar Gönderi tarihi: 14 Aralık , 2005 DOSTA DÜŞMANA KARŞI Zindanlardan taşa taşa kar beni Mamak’lardan metris’lerden sor beni Diyarbekre kanla bastım mührümü Ceset ceset kefen kefen sar beni Bu türkü mor dağların emanetidir Firari mahpuslara bir avuç su Bir türkü dilimi içerdekine Çeyiz sandıgına oyalı yazma Memeye süt Ve baharın toprağa bereketidir Sığmaz dört duvarın yanına, dikenli tele Cesur mermidir, mavzer yatağında bu Önü kıtlık kıran, zemheri Ardı ateş külü, kızılcık Ve menekşedir Bir teli asuri vurur, bir keldani Ve yeşile çalar her mevsim Petrol mavisini Kan kızılını Kavruk dudakların tuzunda tadı Fırat’ı Dijle’yi vurur Heyy bre Şahin gagasında Can suretidir Kara saçlım Gül benizlim Sevdiğim Bu türkü Mor dağların emanetidir Gün kar yanığı yüze vuranda Debreşir gökçe yürek Kasketi keder gömleği kan Sevdası bir uçurumdur Gözleri kor tanesi gözleri hançer Gözleri cesarettir Krizantem çiçegidir emegi gülüm Elleri cesur vede hünerli Mor dağların ardında Üç koca destan üç koca dünya Üç denklem Üç şifre üç atom çekirdeği ve Bir çakmak bir kıvılcım birde dinamit Gün kar yanığı yüze vuranda Mor dağların türküsü gelir Onlar güneşin bağrında ateş Yer yüzünde bir taze çiçektiler Namluda namusun fişengi İsyanda yürek kara düşte Bembeyaz gerçektiler Ben yılların sevdası Nazlım Sabır kıyısında Kin köpüğü Al almada Başaklarda Gül dudaklarda hasret Söyle türkünü sen Erinme nazlı bacım Ağlamadan Karalara bağlamadan Kına gecelerinin sevincinde Lurke’de Goven’de Temirağa’da ORHAN KOTAN Alıntı
Φ TANİA HAYDE Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2005 Yazar Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2005 Özletiyor Seni Bu Yağmurlar / Ahmet Telli Burada yağmur yağıyor Aralıksız yağıyor günlerdir Ama sen yine de şemsiyeni Almadan gel ilk otobüsle Buğulanan camlara usulca Yüzünü çiziyorum ki yüzün Bir yağmur damlası olup Düşüyor yapraklarına gülün Güller de bozamıyor bu uzun Karanlık sessizliğini kentin Anılarını yitiriyor sokaklar Bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları Tarih de kekemeleşiyor bazan Ki o zaman aşktır tek bilici Aşksa yürümek gibi bir şey Duyabilmek kuşların gelişini Anısı bizsek eğer bu kentin Unuttuğu türküler bizsek Acıyı rehin bırakıp bir güle Anımsatmalıyız bunları bir bir Sonra yürümeliyiz seninle Sokaklara caddelere çıkmalıyız Belki bir aşktır bu kentin Belleğini geri getirecek olan Burada yağmur yağıyor ama sen Şemsiyeni almadan gel yine de Özletiyor bu çılgın sağanak seni Sırılsıklam özletiyor biliyor musun Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2005 Bir Aşk Yarası 'beni yalnızlığımda vurdular o gece kalbimi suyla oydular gece vakti öldüğümü bile söylemediler...'-A.Erhan- ben şu kısa boylu hayatta uzun boylu kederlerle acırım yorar şu telaş, şu karmaşa bir sığınak aranırken şu uğultuda bir aşk gelir bir yara bir yara...bir yara daha! eski bir aşk yeni bir ayrılıktır her zaman bunu kuşlar sorar yıldızlar da anlatır kimse bilmez he canım bir yara bir ömrü hergün nasıl kanatır... ben seni hep ayrılıkla anmışım titreyen ellerimle günlerin buğusuna adını...hep adını yazmışım bir aşk gelmiş bir yara bir yara...bir yara daha! eski bir aşk yeni bir ayrılıktır her zaman bunu kuşlar sorar yıldızlar da anlatır kimse bilmez he canım bir yara bir ömrü her gün nasıl kanatır... Yılmaz Odabaşı 1 Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2005 BİR GÜN ANLARSIN Uykuların kaçar geceleri Bir türlü sabah olmayı bilmez Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında Ne çarşaf halden anlar, ne yastık Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın Onun unutamadığın hayali Sigaradan derin bir nefes çekmişcesine dolar içine Sevmek neymiş bir gün anlarsın Bir gün anlarsın aslında herşeyin boş olduğunu Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin Gün gelirde sesini bir kerecik duymak için Vurursun başını soğuk taş duvarlara Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın Duyarsın Ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın Sevmek neymiş bir gün anlarsın Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin Niçin yaratıldığını Bu ********* dünyaya neden geldiğini Uzun uzun seyredersinde aynalarda güzelliğini Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın Dolar gözlerin için burkulur Sevmek neymiş bir gün anlarsın Bir gün anlarsın sevilen dudakların Sevilen gözlerin erişilmezliğini O hiç beklenmeyen saat geldi mi Düşer saçların önüne ama bembeyaz Uzanır gökyüzüne ellerin Ama çaresiz Ama yorgun Ama bitkin Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı Sevmek neymiş bir gün anlarsın Bir gün anlarsın hayal kurmayı Beklemeyi Ümit etmeyi Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi Lanet edersin yaşadığına Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın O zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden Bir Gün Seni Sevdiğimi Anlarsın... ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN Alıntı
Misafir alaTurka Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2005 DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. Serçe gibisin kardeşim, serçenin telaşı içindesin. Midye gibisin kardeşim, midye gibi kapalı, rahat. Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. Bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef. Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, hani şu derya içre olup deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf. Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, - demeğe de dilim varmıyor ama - kabahatın çoğu senin, canım kardeşim! Nazım Hikmet Ran Alıntı
Φ made in turkey! Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2005 MONA LİSA Saçların başak kokusu, menekşede hüzün Gündüzün ışığı parlar, atılan her düğümde Sarıyordu etrafını nihavent sözün Düşüncem utandı, seni düşündüğümde Ortasında bir şamdan üstü mumlarla dolu Bir masa hayal etmiştim seninle Koklamak saçının tellerini nurla dolu Boğum boğum istedim, sevginle Masanın bir ucunda sen, bir ucunda ben ve aşk Tutsaydım ellerini yanarken gece Sonra seni düşledim aylak, başıboş Sordum kendime bir sürü silik bilmece Bir abide şeffafllığıyla duruşun Uzaklardan bir ezginin dizelerini sundu Kayboldu gerçekler, gerçek oluşun Gözlerim seni yoksundu Mona Lisa, dün gece yoktun Ondan önceki gecede, tüm gecelerde Yüreğimde bu acıyı bil ki sen soktun Yüreğim sensizken kim bilir nerde Mona Lisa duvarlarda isminin Aynalarda gülüşünün kıvrımları var Sen yokken beynimde gölge resmin Sen varken gölgem resmini arar Ancak tuhaftı gölgenin ardından bakmak Başak endamının girmesiyle bu hal Peşinde her zaman bir gölge olmak Seni böyle düşlemek korkulu masal Mona Lisa yıldızsın gecelerin yıldızı Samanyolunun bütün ayrıntılarısın Geçmişten izler taşıyabilir bu sızı Seni sevdim çünkü sen yürek zarısın Dağların soğukluğunu ne olur taşıma Minicik bir kıpırtı, tüylerim diken diken Sevemem derken tam da, niçin çıktın karşıma Vakit bana geç belki, kime erken Düşle gerçeğin seni bulutlara taşımasını Durma artık öyle maverar gibi Düşle, duruduramadığım geçen zamanı Düşle; aşkı, sevgiyi tıpkı Vera gibi Mona Lisa , nazlı gözlerinin Buğulu katmerlerini üzerime akset Ellerine dokunduğumda, soğuk ellerimin Sıcak kalbimden geldiğini hisset Senin uyuttuğun saatler, aşk gövdende Sonsuzca mırıldanırken ben, yad kaldım Uçurumların ufukta yürüdüğünde Bizde yürüyelim uçuruma, adım adım. ................................. Alıntı
Φ TANİA HAYDE Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2005 Yazar Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2005 bugün burda ikinci şiirim ama bunu yazmasam olmazdı. ''Sevgili annem, babam ve kardeşlerim ; …. Zavallı ve çaresiz biriymişim gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz. Hepinize özgür ve mutlu yaşam dilerim. selamlar… Oğlunuz Erdal” ERDAL EREN'e Onlar 78 Şafağının atlıları; Onlar bir çiçek gibi arı, taze ve renkliydiler. İnsan olmaktı suçları ve insanları sevmek. Baskısız, sömürüsüz, özgür bir dünya istediler. Özgürlüğün doyumsuz tohumları gibi düştüler toprağa. Bire bin verdi başakları. Kaldırın yattığınız yerden başınızı kaldırın. Bakın ! Bıraktığınız yerde yürüyor yoldaşlarınız… Kim demiş ölüm var diye bize ? Kardeş kardeş atan bu yürekler bizim… Selam Olsun sizlere… Selam olsun… And olsun… 1 Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 16 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 16 Aralık , 2005 Hayal Bana Yakın Yar Bana Uzak Hayal bana yakın yar bana uzak Sevdası başıma dolanır gitmez Aşkına düşeli yar bana uzak Yüz bin öğüt versen biri kar etmez Senin aşkın beni kıldı urusvay Düşmüşüm peşinde koşarım hay hay Kabul et kapında beni de kul say Dost yoluna ölür aşık ar etmez Ey beni bu derde giriftar eden Eski muhabbeti kaldırdın neden Gönül ister kavuşmayı ölmeden Gül olmasa bülbül ah u zar etmez Beni yakan yansın aşkın narına Gönül düştü bir zalimin toruna Bakmaz mısın bu VEYSEL'in zarına Ah çeker ağlarım yar elim yetmez. Aşık Veysel Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 16 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 16 Aralık , 2005 Dar Dünya Yüreğim gövdeme sığmıyor Gövdem odama Odam evime sığmıyor Evim dünyaya Dünyam evrene sığmıyor Patlayacağım Acımın acısından susmuşum Ki suskunluğum göklere sığmıyor Böyle bir acıyı kimlere nasıl anlatacağım Gönül dar geliyor sevgime kafam beynime Ah şakaklarım çatlayacağım Anladım artık anladım Kimselere anlatamayacağım Aziz NESİN Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2005 Bakışın bana işte öyle bakışın var ya kahverengi kahverengi akışın kendini gözlerinle sunuşun öpüşün var ya hani öpüş susuşun sevişin var ya öyle sınırsız teslim oluşun bakıp bakıp gözlerimde ölüşün bilmezsin nasıl yolunur nasır tutmuş yüreğim neyim varsa bırakırım fırtınana talan olur bu kentin yasemen akşamlarında kendini bir ince sızı bırakıp beni alır beni alır gidersin kalırım çaresiz/ıssızlığında öyle kolları kopuk öyle yaralı... bana işte öyle bakışın var ya her şeyin silindiği gözlerinle beni öyle sarışın gövdeme kendini giydirişin seni soluyuşum senin içinde yağmalanıp tükenişim derinlerinde yitişim... yitişim koskoca bir kentin sana dönüştüğünde sokakların orta yerinde sensiz öyle kolları kopuk öyle yaralı... sendendir bu lacivert gecelerde denizin masmavi dile gelmesi yıldızların sağnak sağnak inivermesi dilim lâ'l kesilir gözlerinde. susar ellerim bana kendini giydirip sonra da böyle öksüz bırakma yalım mavim nazlı yarim yanışım bir tür çiçek açıştı gözlerinde sürüklenir sürüklenir giderim yavri yavri bu kadar insafsız akma... Adnan Durmaz Alıntı
Φ focal Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2005 ARKADAŞ DÖKÜMÜ Evvela dişlerimiz döküldü Sonra saçlarımız Arkasından birer birer arkadaşlarımız Şu canım dünyanın orta yerinde Yalnız başına yapayalnız Kırılmış kolumuz, kanadımız Tatlı canımızdan usanmışız Bir şüphedir sarmış yüreğimizi Ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi Bir şüphedir demir atmış ciğerimize Pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi Düğüm üstüne düğüm şöyle dursun Bir çalım bir kurum hepimizde Nereden inceyse oradan kopsun Bu canım dünyanın orta yerinde Hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize Yalan mı? Gözünü sevdiğim karıncalar İşte: Hamsiler sürü sürü Arılar bölük bölük geçer Leylekler tabur tabur Ya bizler? Eşref-i mahlukat! .. Boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz Bizler bölük bölük, bizler tabur tabur Bizler sürü sepet Yalnız birbirimizi öldürmüşüz Bedri Rahmi Eyüboğlu Alıntı
Φ TANİA HAYDE Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2005 Yazar Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2005 Solma odalarında şimdi böyle Kimden bu yorgunluklar, darlıklar Ve senin ağzın masalları çoğaltıyor Bilirsin gidenle gider Boğazın yırtılırcasına bağırdığın sır Nasıl ömrüne büyürse çocuk Söyleme Çizsen bile beni atamazsın derine BETÜL TARIMAN Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.