Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

VERGİ İNDİRİMİ...HERŞEY BÜYÜK SERMAYE PATRONLARI İÇİN...


SeDatsan

Önerilen İletiler

VERGİ İNDİRİMİ...HERŞEY BÜYÜK SERMAYE PATRONLARI İÇİN... :angry:

Bölgesel Kalkınma Ajansları, bölgesel kalkınma konusunu bölgeler arası rekabet esasına göre yürütme projeleri üzerinde çalışmaktadır. Bölgeler arası rekabet ise açıktır ki, her bölgenin, başta emek olmak üzere, tüm girdi maliyetlerinin baskılanması esasına dayandırılmaktadır. Böylece, geri bölgelerde uygulanacak asgari ücretin düzeyi ülke düzeyinin altına çekilecek, diğer girdiler de daha ucuz değerden üretime katkı yapacak. Baskılanan ücret ve girdi maliyetleri sermayeye kâr olarak dönüşecektir. Bunun tersi olası değil, zira sermaye hassastır; kırılır, hatta ülkeyi dahi terk edebilir! Küreselleşmenin emeğe ve doğal kaynaklara getirdiği üstün demokrasi anlayışı böyle bir şey!

 

Ankara'da bir meslek kuruluşu başkanı da, tam bu noktada ince bir konuyu bugünlerde gündeme getirmiş bulunmaktadır. Başkana göre geri bölgelerde uygulanacak çok düşük ücret, sadece bölgesel kalkınma stratejisine değil, aynı zamanda yöre halkının anarşi ve bölücülük faaliyetlerinden uzak tutulmasına da katkı yapacaktır. Bu iddia yöre halkının da bir tercihi olarak iletilmektedir. İddianın bu kısmı doğru olabilir. Zira, uygulanan politikaların geleceğinden ve siyasilerin soruna yaklaşımından umudunu kesmiş olan insanlar her şeye razı olabilir. İç ve dış sömürücü sermayenin insafı dahilinde ve piyasa kuralları ile bölgesel kalkınma politikasına gönül vermiş olan bir siyasal iktidarın, zaten yöre halkına verebileceği fazla bir şey olamaz!

 

Bu iddialar havada uçuşurken, Maliye Bakanlığı da uzun komisyon çalışmalarından sonra, vergilerde tasarlanan değişiklikleri gerçekleştirme yoluna girdi. Detayı bir tarafa bırakırsak, değişikliklerin özü, sermaye yanlı yeni düzenlemeden ibaret gibi gözüküyor. Gelir vergisi üst gelir dilimine uygulanan oranlar geriletiliyor, Kurumlar Vergisi oranı da geriye çekiliyor. Kısacası, vergi yükü hafifletiliyor. Anlaşılan, Maliye Bakanlığı ve birlikte çalıştığı komisyonlar, ilginç tasarının hazırlanması esnasında sermaye ile epey bir istişarede bulunmuş!

 

Vergi oranlarının hafifletilmesi, Başbakan tarafından vergi kaçağının önlenmesinde önemli bir adım olarak topluma sunuldu. Başbakan, biraz da tehditkâr bir tarzda, bundan böyle vergi kaçıranların çok şiddetle cezalandırılacağını ifade etti. Ancak herhalde Başbakan da farkındadır ki, tasarıda, idareyi mükellefin harcamalarının kaynağını sorma yetkisi ile teçhiz eden etkili bir önlem bulunmadığı gibi, göstermelik de olsa servet beyanı gibi bir kurum da yer almamaktadır. Herhalde, vergi kaçakları karine usulü ile saptanacaktır!

 

Bazı çevreler de vergi oranlarının hafifletilmesini, ekonomiyi canlandıracağı ve neticede düşük oranlara rağmen daha yüksek vergi geliri sağlayacağı öngörüsü ile olumlu görmekteler. Maliye yazımında ''Laffer Etkisi'' olarak bilinen vergi oranları ile vergi hasılatı arasındaki ters ilişki, ne yazık ki, uygulamada kâğıt üzerinde sergilenen hoş sonucu vermemektedir. Bu test, 1970'lerin sonlarına doğru ABD'de başarısızlıkla sonuçlandığı gibi, Türkiye'de 1980 politikaları çerçevesinde bu yönde yapılan düzenlemeler de tam bir fiyasko ile sonuçlanmış, bugünleri bizlere miras bırakmıştır. 1980 politikaları mimarları da aynı mantıkla, yani vergi oranlarını hafifletip, cezaları ağırlaştırarak vergi kapsama alanını genişletmeyi hedeflemişti. İlk bakışta olumlu ve netice alınabilir bir politika gibi görülen bu uygulama, vergi oranlarının hafifletilmesi yanında, zamanla ağır cezalar da hafifletilerek, daha düşük vergi oranlarında, vergi kaçağı alanının aynı düzeyini koruması, hatta bir miktar arttırması ile neticelendi. Umalım, yeni deneme, geçmişteki senaryonun bir tekrarı niteliğinde olmaz!

 

Sermaye kesimine bu kadar avantaj da yetmiyor olabilir. Hele de altyapısı oldukça geri bir sermaye yapısı, çok doğal olarak, başta emek olmak üzere, girdi maliyetlerini baskılamaya ve devlete yüklenmeye yönelir. Sermayenin genetik yapısını, bakın İsmet İnönü , 1933 yılında Kadro dergisinin 22. sayısında nasıl sergiliyor: ''...devlet inhisarları ve devletçilik aleyhinde hayalât kuran nice müteşebbis görmüşümdür ki, mevsiminde inhisarların piyasaya müdahale etmesi için, bütün idraklerini sarf ederler.'' Doku ve bu doku üzerinde yükselen güç ilişkisi böyle şekillenince, oda başkanının da, Maliye Bakanı'nın da, Başbakan'ın da gerçeği yansıttığını düşünmemek elden gelmiyor!

 

İktisatçı Prof.İZZETTİN ÖNDER

Cumhuriyet 06.12.2005

 

Evet her şey o kadar açık ki, prof. İzzettin Önder Hocanın da dediği gibi, memlekette her şey zenginlerin holdinglerin patronların çıkarı için..

 

Zaten biz çalışanlar bile onlar için,onların marjinal kar amaçları için bir araç değil miyiz? Tüm devlet organları onların emrine amade değil mi,? Çıkarılan tüm yasalar, tüm uygulamalar, tüm organizasyonlar, uygulanan tüm ekonomik,siyasal ve sosyal politikalar onların çıkarına göre düzenlenmiyor mu? Onlar daha fazla kar etsin, daha fazla zenginleşsin diye değil mi her şey? Turgut ÖZAL “ben zenginleri severim” ve “aklını kullanan kısa yoldan köşeyi döner, zengin olur” sözlerini boşuna dememiştir. O ait olduğu ve hizmetinde olduğu (sermaye-patron ) sınıftan yana tercihini, ortaya koymuştur.

İktidara gelirken toplumsal kalkınmadan,hukuksal eşitlikten ve sosyal adaletten dem vuran, bu söylemler ile halı kandırıp oyunu alan AKP de aynı yoldan giderek aynı sınıfın hizmetinde sırtını ülke halkına ve emekçilere dönmüştür.

 

-İktidara gelirken türlü popülist söylemler ile ve kutsal değerleri istismar ederek din sömürücülüğü ile halkı kandıran, fakirin fukaranın,garibanın ve haksızlığa uğrayanın iktidarı olacağı vadinde bulunan AKP acaba bugün neden sadece sermayenin patronların vergilerini düşürerek azaltıyor.?

 

-Ülkenin kaymağını yiyen hakim sınıf-erk, Sermayeye, her türlü vergi muafiyeti,teşviki, vergi indirimi gibi kolaylıklar sunulurken, sık sık Kurumlar Vergisi indirimi yapılırken, ki pek çok holding patronunun devletin gözünün içine baka baka vergi kaçırdığı orta da iken, neden hala patronların yarı buçuk zar zor ödediği bu vergiler düşürülüyor indiriliyoır?

 

 

Vergi yükünün yaklaşık %76 lık çok büyük kısmını omuzlayan, biz çalışanların ve alt gelir gruplarına mensup,asgari ücretli-işçi,memur,küçük esnaf,küçük üretici-atölyeci,çiftçi-köylü vs. gibi toplum kesimlerinin vergi yükünü neden hafifletmiyor?

 

-En bariz örnek asgari ücretlilerin aldığı insanlık ayıbı ücret ortada iken ve bu ücret açlık sınırının bile çok altında ve bir aylık kira parasına yeterken, neden asgari ücretlileri vergi yükünden kurtarmıyor?

 

-Yapılan gülünç zamlar ile, yaşantısı dar gelirliler arasında asgari ücretlilere daha da yaklaşan ve anca borç çevirerek hayatta kalmaya çalışan, iki yakası bir araya bir türlü gelmeyen kamu çalışanlarından-memurlardan neden yapılmıyor bu indirim?

Zaten üç kuruş maaş alan, daha parası cebine girmeden vergisi kesilen memurların sefalete doğru sürüklenmesine göz yuman iktidar, emrinde ve hizmetinde olduğu İMF ve sermaye sınıfının direktifleri doğrultusunda, memurların iş güvencelerini elinden almak isteyerek, kamu çalışanlarının gelecekten ve yaşamdan umudunu ve bağlarını daha da zayıflatarak, onları esnek ve kuralsız bir çalışma şartlarında, ücretli köleliğe mecbur etmek istemektedir.

 

-Dünyanın hiçbir yerinde böyle adaletsiz ve çarpık bir vergi sistemi mevcut değildir.

Zira tüketimden alınan ÖTV,ÖİV,KDV vs gibi dolaylı vergiler ile gelirimiz daha da erimektedir. Tabir yerindeyse boğazımıza giden her lokmadan bile haraç niteliğinde vergiler kesiliyor.

 

-Yine Dünyanın hiçbir yerinde mevcut bulunmayan ve akla mantığa zarar bir vergi olan, kira geliri sahibi dururken, gider yapan kiracıdan alınan STOPAJ VERGİSİ zulmü neden ortadan kaldırılmıyor ? Küçük esnafın,küçük üreticinin, küçük işyeri olanların zaten harcı borcunu zor kurtarırken, bu alt gelirli kesimlerin sırtlarındaki vergi yükü neden azaltılmıyor?

 

Ülkemizde %76 gibi büyük bir çoğunluğu, alt gelir gruplarından ve çalışan halktan toplanan bu vergiler, acaba nerelere gidiyor?

Neden halka hizmet olarak neden dönmüyor?

Neden hala bu vergilerin karşılığı olarak, en temek insani hizmetler olan EĞİTİM VE SAĞLIK nitelikli,ulaşılabilir ve parasız olarak halka verilmemeye çalışılıp, para ile satılmaya çalışılıyor?

İşte AKP iktidarının ADALET VE KALKINMA anlayışı.

 

AKP iktidarının bu zihniyeti, başta Vergi Sistemindeki çarpıklık ve adaletsizlik olmak üzere, tüm ekonomik ve sosyal yaşamda, daha da adaletsizlik haline dönüşmektedir.

 

Saygı ve dostlukla.

Sedat.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

VERGİ YÜKÜ ALT VE ALT-ORTA GELİR GRUBUNUN,

YANİ ÇALIŞANLARIN VE ESNAFIN ÜZERİNDEDİR.

Kişi başına her ay 85 YTL dolaylı vergi ödüyoruz

 

Kişi başına düşen aylık ortalama dolaylı vergi ödemesi, bu yılın ocak-ekim döneminde 84.8 YTL’ye ulaştı.

 

 

Böylece geçen yıl aylık ortalama 70.4 YTL olan kişi başına dolaylı vergi ödemesi, bu yılın 10 aylık döneminde yüzde 20.4 arttı. Kişi başına aylık ortalama dolaylı vergi

tutarının 2006 yılının bu yılın tümünde 87 YTL’ye gelecek yıl ise 96.3 YTL’ye çıkacağı belirlendi. Kayıt dışı ekonominin yüksekliği ve vergi tabanının genişletilememesi nedeniyle Türkiye’deki vergilerin yüzde 70’inden fazlası dolaylı olarak tahsil ediliyor. Adeta Devlet günlük hayatın her anından vergi alıyor.

 

Türkiye’de insanlar, elektriğin düğmesini, suyun musluğunu açtığında, kaloriferini yaktığında, telefonla konuşmaya, ekmek yemeye, su içmeye başladığı andan itibaren dolaylı vergi de ödemeye başlıyor. Hatta sigaradan, içkiye, akaryakıttan, dayanıklı tüketim mallarına kadar bir çok ürün için de birden fazla dolaylı vergi ödeniyor.

 

Hem ÖTV hem de KDV alınan söz konusu ürünler için ödenen ÖTV’nin de KDV’si alınıyor. Maliye Bakanlığı’nın bu yılın ilk 10 aylık bütçe uygulama sonuçlarına göre, bu dönemde toplanan vergi gelirlerinin yüzde 70.85’i dolaylı vergilerden sağlandı.

 

Bu dönemde dahilde alınan KDV’den 10.4 milyar YTL, ÖTV’den 26.3 milyar YTL, motorlu taşıtlar vergisinden 2.1 milyar YTL, özel iletişim vergisinden 2.5 milyar YTL, şans oyunlarından 190.6 milyon YTL, özel işlem vergisinden 16.3 milyon YTL, gümrük vergilerinden 1.1 milyar YTL, ithalde alınan KDV’den 14.4 milyar YTL, damga vergisinden 1.7 milyar YTL, harçlardan 2.3 milyar YTL tahsilat yapıldı.

 

Böylece Ocak- Ekim 2005 döneminde tahsil edilen 86.3 milyar YTL’lik verginin, 61.2 milyar YTL’sini dolaylı vergiler oluşturdu. Bu yıl ortası için 72.1 milyon olan nüfus tahmini dikkate alındığında 10 ayda kişi başına yapılan dolaylı vergi ödemesinin 848.2 YTL olduğu hesaplandı. Böylece aylık kişi başına yapılan ortalama dolaylı vergi ödemesi de 84.8 YTL’ye ulaştı.

 

Geçen yılın tümünde tahsil edilen dolaylı vergi tutarı ise 60 milyar 184 milyon YTL ile toplam 90 milyar YTL olan vergi gelirlerinin yüzde 66.8’ini oluşturmuştu. 71.2 milyon olan yıl ortası nüfus tahmini dikkate alındığında, ortalama kişi başına yapılan dolaylı vergi tahsilatı geçen yıl 845.3 YTL oldu. Aylık ortalama kişi başına tahsil edilen dolaylı vergi de 70.4 YTL olarak hesaplandı.

 

Bu yılın ilk 10 aylık döneminde tahsil edilen kişi başına aylık ortalama dolaylı vergi tutarı geçen yıla göre yüzde 20.4 artış gösterdi. 2005 yılına ilişkin olarak yapılan son gelir tahminleri, dolaylı vergilerin bu yıl sonunda 75 milyar 641 milyon YTL ile 107 milyar YTL’ye ulaşması beklenen toplam vergi gelirlerinin yüzde 70.7’sine ulaşacağına işaret ediyor.

 

2006 yılında ise vergi iadeleri hariç 118.3 milyar YTL’ye ulaşması öngörülen vergi gelirlerinin 84 milyar 348 milyon YTL ile yüzde 71.28’inin dolaylı vergilerden sağlanacağı öngörülüyor.

 

Gelecek yıl ortası nüfus tahmininin 73 milyon olduğu dikkate alındığında kişi başına yıllık dolaylı vergi tahsilatının 1155 YTL’ye, aylık ortalama dolaylı vergi tahsilatının ise 96.3 YTL’ye ulaşarak, 2005 yılına göre yüzde 10.1 artacağı hesaplanıyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ne yazık ki ülkemizde başta gelir dağılımında ki korkunç çarpıklık ve adaletsizlik olmak üzere, yaşamın her alanında çok büyük haksızlıklar ve adaletsizlikler had safhaya ulaşmıştır.

 

Bir yandan çöplerden ekmek toplayarak ailesini geçindirmeye çalışan ayakta kalmaya çalışan zavallı insanlar, asgari ücretle asgari bile yaşayamayan insanlar, diğer yandan laila da renia da çılgınce eğlenen, gecede milyarlık yemekler, şaraplar tüketen sosyete, zenginler, ayrıcalıklı-elit zümre.Nasıl bir düzen böyle?

 

Öte yandan demokrasinin sadece ZENGİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ olduğu ülkemizde, adalet sisteminin terazisi de, parası olandan zenginden yana ağır tartıyor.

Baklava çalan çocuklar 20 küsür yıl yatıp hayatlarını hapishanelerde çürütürken, öbür taraftan, ülkenin ve halkın vergilerini, tüyü bitmemiş çocuğun bile hakkı olan trilyonlarını HORTUMLAYAN yine aynı sermaye sınıfın mensubu kişiler, bir kaç ay bile hapis yatmadan, elini kolunu sallayarak dolaşıyorlar. Bu nasıl adalet böyle?

 

Görülen o ki ülkemizde tüm kurum-kuruluş yapı ve organizasyonlar, daha çok üst gelir gruplarına, patronlara-sermaye sınıfına hizmet etmek içindir. Çıkarılan kanunlar, KHK ler, oluşturulan Bütçeler, tüm uygulama ve politikalar, hep ve daima zenginin daha da zenginleşmesi ve yüksek karına daha da kar katmak içindir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sermaye sahibi hesabına çalışan hükümet yada devlet....

 

buna bir örnekte benden,ama anladığım yerden osmanlı'dan.....

 

SENED-İ İTTİFAK

 

Ikinci Mahmud devrinde 1808'de ayan ile hükümet arasinda yapilan sözlesme. On sekizinci asra girerken askerî teskilâtin bozulmasi neticesinde, devletin merkezî otoritesi zayiflamisti. Devlet, mültezimlerin reayayi ezmeleri sonunda, vergi toplama isini mahallî esrafa devretme siyâsetini gütmüs, bu da ayanlarin ortaya çikmasina sebeb olmustu. Yerli halk arasindan veya disardan gelip halka söz geçirebilecek durumdaki kimselerden meydana gelen ayanlarin nüfuzlari zamanla artti. Yeniçeri ve timar sisteminin bozulmasi sebebiyle, ihtiyâç duydugu askeri te'min edemeyen devlet de, ayanlarin nüfuzundan istifâde yoluna gitti.

 

yani osmanlı devlet sistemi ilk defa 19.yy da ağaların( derebeylerin,özel teşebbüsün,sermaye patronlarının) varlığını resmen kabul etti.

 

bu gelişme anayasalcılığın başlangıcı olarak yorumlansada demokrasi tarihimiz için.... aslında günümüze kadar gelen sorunlar yığınının başlangıcı değilmidir...

 

Merkeziyetçi politik tezi savunanlara göre ise, bu belge "eşkıyalığın meşrulaştırılması"dır!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İktisat ve Gelir Dağılımı *

 

İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti'nin (İFMC) geçen hafta sonuna doğru gerçekleştirdiği ''İktisat ve Gelir Dağılımı'' konulu 30. İktisatçılar Haftası başarılı geçti. Bu vesileyle, bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

 

Neo-klasik iktisat akımının iki ayrı yöntemle zihinlerimizi çeldiğini düşünüyorum. Bunlardan birincisi, gerçek dışı varsayımlara dayalı ve yaşanan gerçekliği yansıtmayan parlak teorilerdir. Hem içerik hem de retoriklerle oluşturulan modellerle sistemin gerçek işleyişi perdelenmekte ve yaşamla ilgili net algılama yapmamız engellenmektedir. Neo-klasik teorilerde, bir yandan özel kesimin işleyişi özgür ve rasyonel birey davranışına dayalı serbest piyasa sürecine bağlanarak, sistemin ekonomik güç ilişkilerinden bağımsız işlediği görüntüsü yaratılarak, diğer yandan da gelir dağılımı bozukluğu gibi bazı aksaklıkların kamu kesimince giderildiği kabulü yapılarak gönüller rahatlatılmaktadır. Böylece, yaşanan aksaklıklar, kısmen teorinin tam ve iyi işletilememesine, kısmen siyasilerin hatasına, kısmen de dışsal nedenlerden kaynaklandığı iddia edilen krizlere bağlanarak sistem aklanmaktadır.

 

Oysa gerçek yaşamda, ne piyasa iddia edildiği gibi serbest ve rekabetçidir ne de hükümetlerin birincil işlevi toplumda gelir dağılımı adaletini sağlamaktır. Neo-klasik iktisat ekolünün bir dizi gerçekdışı varsayım üzerine kurduğu soyut modellerin aksine, piyasa dinamiklerinin kartelleşme ve tekelleşme oluşturmaya eğilimli olduğu sol teoride açıkça anlatıldığı gibi, yaşanan gerçekler de bunu kanıtlamaktadır. Küreselleşmede yaşanan sermaye akımlarının büyük bölümünün gelişmiş ekonomiler arasında gerçekleşiyor olması, dünya çapında rekabetin geliştiğini değil, tam tersine, şirket alımları ya da evlilikleri yoluyla tekelleşmenin yaygınlaştığını göstermektedir. Bu gelişme, neo-klasik iktisat akımının savlarını değil, sol ekonominin savlarını doğrulamaktadır.

 

Neo-klasik iktisat akımının bilincimizi çeldiği ikinci alan ise istatistiksel verilerin arka planının irdelenmeden bilinçsizce kullanılmasıdır. Ekonomik faaliyetlerde emek ve patron arasında yaşanan sömürü sonucunun neo-klasik iktisat öğretisinde gelirin ücret ve kâr arasında dağılımı olarak tanımlanması, sömürüyü meşrulaştırmanın ötesinde, emekçinin hak alanını belirleyerek mücadelesini sınırlamakta, buna karşın müteşebbisin emek üzerindeki sömürüsünü meşrulaştırarak birikim hırsını olumlamaktadır. Piyasanın oluşturduğu birincil gelir dağılımının sosyal vicdana uymadığı(!) durumlarda ise kamusal yeniden gelir dağılımı politikaları ile dağılım adaletinin sağlanabileceği ileri sürülmektedir. Keynes döneminin kapanıp arz yanlı ekonomi politikalarının başat olduğu günümüz koşullarında açıkça görüldüğü üzere, kapitalist sistemde devletin asıl rolü özel sermaye birikimine katkı yapmaktır. Bununla birlikte, toplumsal bilinci körelterek sistemi ayakta tutabilmek için aşırı yoksullaşma karşısında bazı önlemlerin alınması kaçınılmaz olduğunda, hem piyasaların genişletilmesi hem de sistemin meşrulaştırılması amacıyla kısmi yeniden dağıtım politikaları kamusal işlev olarak devreye sokulur. Sermaye tarafından ''popülist politika'' olarak nitelenen bu tür uygulamalar dahi aslında bizzat sermayenin izni ve denetimi altında gerçekleştirilir.

 

Bilimsel olarak sistemin genetik yapısı çözümlenerek ''üretimden gelen güç'' ve ''üretimi gerçekleştiren emek'' ilişkileri ışığında ve soyut ortamda ulusal gelirin dağılım meşruiyeti sorgulandığında, neo-klasik iktisat öğretisinin ''gelir dağılımı'' olarak yansıttığı görüntünün, aslında ''sömürü dağılımı'' olarak algılanmasının gerekliliği anlaşılır. Ancak sermaye baskısı ve denetimi altında sistemi meşrulaştırma işlevi ile yükümlü burjuva iktisatçıları böyle bir çözümleme yapamaz. Neo-klasik teori alanında gelir dağılımı konusunda sayısız yayına, Dünya Bankası'nın yarım yüzyılı aşkın çalışmalarına karşın yeryüzünde gelir dağılımı giderek bozuluyor ve yoksulluk derinleşiyorsa bir yerde bir yanlışlığın olduğunu kabul etmek gerçek akademisyenin ahlak borcudur!

Burjuva iktisadı varsayımlara dayalı hayali modeller oluştururken teori ile gerçeklik arasındaki uçurumu kapatmak için yaşanan gerçekliği bir bütünsellik içinde değil, parçalı dünyalar olarak topluma yansıtır. Böylece, sistemin işleyişini algılayamayan toplum gözünde, yaşanan sorunlar sistemik sonuçlar olarak değil, arızi hatalar olarak görülür. Her bir görüntü bir ''bulgu'' , hatta ''bilgi'' dir. Bilimsel çaba, ''bilgifüruş'' luk olmayıp bilgiler arasındaki ilişki ve nedensellik kuralının araştırılması faaliyetidir.

 

* Konunun önemine binaen, bu yazı İngiltere'de ''Açık Gazete'' de de yayımlanmıştır.

--------------------

İZZETTİN ÖNDER

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Ülke ekonomisinin düzlüğe çıkması, ülkenin iç ve dış borç batağından kurtulmasına bağlıdır.

Özellikle çok yüksek faiz oranları ile adeta devleti soyan özel bankaların bu vurgununa bir dur denmeli, sermaye, rantiye ve paradan para kazananlara yönelik etkin bir vergileme sistemi kurulmalı, zenginler için servet vergisi çıkarılmalıdır.

İşte o zaman ülkemiz bu gırtlağına kadar olan borç batağından kurtulacak, üretim ve istihdama yönelerek, toplumun tüm kesimlerine yayılan bir refah dağılımı ile gerçek bir büyümeyi ve kalkınmayı başaracaktır

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Vergide 'fakirden al zengine ver' dönemi - Güngör Uras(Milliyet)

30 Kasım 2005 -

 

Hükümet vergiyi indiriyor ama, fakirin değil, zenginin vergisini indiriyor.

 

Hükümet zenginin vergisini indiriyor ama, bir yıl içinde belli miktarda vergi toplamaya mecbur. Onun içindir ki, zenginin vergisini indirirken, fakire bindirecek.

 

Başbakan, "çevre ülkelerle rekabet etmek ve yabancı sermaye yatırımlarını teşvik etmek amacıyla, 2006 başından itibaren yatırım indirimi istisnasını kaldıracaklarını ve halen yüzde 30 olan kurumlar vergisi oranını yüzde 20'ye indireceklerini" açıkladı. "Gelir vergisinde de en yüksek yüzde 40 olan oranın yüzde 35'e çekileceğini" söyledi.

 

Bu indirimden kimler yararlanacak? diyerek, vergi hocası Şükrü Kızılot'a sual eyledim. Şükrü Hoca'dan aldığım bilgiye göre vergi indirimi esas itibariyle:

- 600 bin büyük yerli ve yabancı sermaye şirketini,

- Vergi beyannamesi vererek vergi ödeyen 1 milyon 700 bin gelir vergisi mükellefini mutlu edecek.

 

Dolaylı vergi azalacak

 

Defter tutmayan, basit usulde gelir vergisi ödeyen 800 bin dolayındaki küçük mükellef (küçük esnaf, taksici, minibüsçü) de bu indirimlerden ufak miktarda yararlanacak.

 

"Ya bordro mahkûmlarının durumu ne olacak? Memur, işçi, emekli de vergi indiriminden yararlanabilecek mi?" diye sordum... Onların maaş ve ücretleri zaten en düşük vergileme dilimine girdiğinden indirimden yararlanamayacaklarmış.

 

Şimdi gelelim, bu "operasyonun" Ayşe Hanım Teyzemi, Ali Rıza Bey Amcamı ve de İşçi Memed Kardeşimi nasıl etkileyeceğine.

Hükümet iki yoldan vergi toplar:

 

(1) Şirketler, kişiler gelirlerini bir kâğıda yazar. Beyan eder. Gelirlerinin büyüklüğüne göre belli oranda vergi verir. Az geliri olan az, çok geliri olan çok vergi verir. Bu tür vergilemeye doğrudan vergileme denilir. En adil vergileme yolu budur. Bu tür vergilere "doğrudan vergi" denilir.

 

(2) Hükümet, "doğrudan vergi" toplayamayınca, "dolaylı vergiler" yüklenir. Her türlü harcamayı vergiler. Harcamalara Katma Değer Vergisi (KDV) veya Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) gibi isimlerle vergiler ekler. Bu tür vergiler adaletsiz, kötü vergilerdir.

 

Yük fakire binecek

 

Çünkü, en varlıklı kişi de en fakir kişi de aynı vergiyi öder. En varlıklı Mücteba Beyefendi de, Ayşe Hanım Teyzem de bir demet maydanoz alırken aynı vergiyi öder.

 

Türkiye'de bu konuda büyük dengesizlik ortaya çıktı. Toplanan 100 YTL verginin sadece 30 YTL'si beyannamelilerin ödediği (doğrudan vergiden) geliyor. 70 YTL'si, Ayşe Hanım Teyzemin maydanoz alırken, tüpgaz kullanırken, dolmuşa binerken ödediği (dolaylı vergiden) oluşuyor...

 

Hükümetimiz şimdi zenginin vergisini (doğrudan vergiyi, kurumlar vergisi ile gelir vergisini) indiriyor. Bunu dengelemek için Ayşe Hanım Teyzemin ödediği dolaylı vergileri (maydanoz, tüpgaz, dolmuş üzerindeki vergiyi) artıracak. Bunu yapmaya mahkûm. Çünkü almadan vermek sadece ve sadece Tanrı'ya mahsustur. Hükümet de fakirden alacak ki, zengine verebilsin.

 

(Türkiye'de işsizlik var. Çok sayıda insan da kayıt dışı çalışıyor. İstihdamın artmamasının, kayıt dışılığın önemli bir nedeni "istihdam vergisi". Bu vergi işverenin her bir kayıtlı çalışan için ödemek zorunda olduğu vergi... Hükümet vergi işine el atacak idi ise, yabancı sermayeyi düşünmeden, benim İşçi Memed Kardeşimi düşünebilse idi, istihdamın önünü açardı.)

 

[email protected]

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

HAKSIZ-ÇARPIK VERGİ SİSTEMİ VE KAYNAK DAĞILIMINDAKİ ADALETSİZLİK.

 

Kimin ne kadar vergi ödediğini araştırmak, hatta bundan yola çıkarak vergilerin adaletsiz dağılımından söz-et-me-mek sormak-sorgulamamak olduğu gibi kanıksamak mubah sayılagelmiştir.Devlet harcamalarının azlığından, ya da neo-liberal moda gereği, çokluğundan sözetmek de mubahtır.

Devlet gelirlerinin yüzde 70'nin dolaylı vergilerden sağlandığını ve hane başına düşen ortalama tüketim harcamasının yüzde 25'inin dolaylı vergiler şeklinde devlete aktarıldığı artık su götürmez bir gerçek.

 

İlkin, devletin vergilerden sağladığı gelirlerle, bizzat bu vergileri kullanarak yaptığı harcamalar arasında ilişki kurmak çok önemli ve gecikmiş bir sorgulama alanı olduğunu belirtelim.

 

Ama gel gör ki, kimin ne kadar vergi ödediği sorusu ile, kimin bu vergi gelirleriyle finanse edilen devlet harcamalarından ne kadar yararlandığı sorusu her nedense pek birlikte sorulmaz.

 

Eğer çalışanlar olarak, devlete vergiler yoluyla 10 YTL verip, karşılığında kötü okul ve sağlık hizmetleri, v.s. biçiminde sadece 3 YTL'lik bir şeyler geri alabiliyorsak isyan etmenin zamanı gelmiştir.

 

7 YTL'miz başka birileri tarafından, başka bir takım yerlerde kullanılmaktadır. Nerede bu bizden topladığınız paralar, niye bize geri gelmiyor, gelenler de niye kalitesiz diyebilmeliyiz.

 

İşte bizzat bu sorgulama için kimin devlete ne verdiğinin, kimin devletten ne aldığının bilinmesi gerekir.

 

İşte bu noktada kullandığımız toplumsal kategorilerin ve siyaseti hangi kurumlar ve mekanizmalar ile yaptığımız önem kazanır.

 

Tüketimden alınan aşırı, çarpık ve haksız dolaylı vergilerle birlikte Kâr ve Rant üzerinden yeterince alınamayan vergilerin, üzerine gitmek, bu çarpıklıktan sistemi sorgulamak ve bu konuda açık taleplerde bulunmak zamanı gelmiştir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

herşey elbette sermaye içindir. bu ülkeyi yıllardır sermaye yönetiyor. düzen onların çark onlar için dönüyor.

ama gel gör ki faşistlerde patronların sermayesinin bekçiliğini yapıyorlar.

grev yapan işçilere kurşun sıkakan faşistler. geri planda patronların kapısında kul köledir.

işçiye emekçiye düşmanlıkları paron yalakası olmalarından geliyor. çünkü patronların kırıntılarıyla yemlenmekteler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.