Zıplanacak içerik

Zehir Hafiye

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Zehir Hafiye tarafından postalanan herşey

  1. Zehir Hafiye şurada cevap verdi: enkas başlık Bilim Dünyası
    Demek sen çok retorik yazı okuduğun için doğru bilgi ile tartışmak değil ikna etmek daha önemli diyorsun. '' bu yasalar geçerli oldukça evrim de devam edecektir '' dediğim için mi, doğal seçilimin mutasyonsuz olamayacağını düşündüğüme kani oldun ? Tabii ki sırf bu sebeple yanlış bir iddiayı savunmak olmaz, retorik ifadeler kullanmak gibi. Ama ben farklı bir şeyi kastetmiştim : Yararlı mutasyonlar çevre koşullarına bağlı olarak evrim sürecinde yığınsal yarar sağlamıştır. Öyle olmasa evrim gerçekleşmezdi. Dediğin gibi nötrlüğün çok görülmesi mutasyon olduğu an geçerlidir. Ama burada önemli olan o mutasyonun canlıda meydana getirdiği değişikliğin değişen çevre koşullarına daha uygun ( dolaylı olarak beslenme, üreme-gen aktarma olanaklarını arttırması, ömrünü uzatıyor olması ) olmasının yanında süreç içerisinde bu tür mutasyonların sağladığı toplam yığınsal etkisidir.. Daha açık yazarsam, AB'nin yaptığı propoganda, rekabet nedeniyle Kyoto protokolünü imzalamayan ABD ve Avustralya gibi gelişmiş ülkelerle, ucuz işçiliğin yanısıra pahalı arıtma tesislerinden kaçındıkları için ucuz üretim yapabilen gelişmekte olan ama Kyoto protokolünden muaf tutulan Çin, Hindistan gibi ülkeleri çevreye duyarsızlık yapmakla suçlamak suretiyle gümrük standartlarını buna göre belirleyip bu ülke mallarının kendi pazarlarına girmesine mani olmak. Birebir görüştükleri MIT'de görevli ABD'li profesörlerden elde ettikleri sera etkisinde insan faktörü, güneş aktiviteleri vs. ile ilgili bilimsel raporlarla destekledikleri komplo teorilerini etkileyici biçimde sunmuşlardı. Bulabilirsem forumda paylaşırım ona göre tartışırız sonra.
  2. Ama toprak reformu sonucu marabalara verilen topraklar artı değer yaratacak kadar değil ancak kendisi ve ailesi için geçimlerini sağlayacak kadardır. Bu tür toprak sahipliği özel mülkiyete konu bir metadır. Yani artı değer yaratan bir üretim aracı olmadığından, özel mülkiyet sayılabileceğinden ulusallaştırılması da bir hak gaspı olarak görülebilir. Fakat buna karşılık kamulaştırılan bu toprak, sosyalist devlette planlı ekonomiye bağlı olarak kamu yararı için daha verimli kullanılıp, görünüşte hak gaspı olmasına rağmen, eski sahibi, üstelik vergi ile ilgili, pazarla ilgili kaygıları taşımadan yine emeğinin karşılığını alacağı için hak gaspı olarak görülmez.
  3. Açık konuşmak daha pratik değil mi ? Marks'ın her görüşünü savunuyor musun yoksa farklı görüşlerin de var mı ? Toprak üretim aracı değil dediğimi hatırlamıyorum. Nerede demişim böyle bir şey ? O çözümün olmayacağını söylemek başka çözümler için düşünemeyeceğimiz anlamına mı gelmeli ? Asıl her önerilen çözümü kabul etmek düşünsel tembellik olur. O iletimde üretim aracı olarak toprağın değerinin kalmadığından söz ederken tarımı baz alarak konuştuğumu biliyorsun. Ne demek istediğimi tekrarlamayayım istersen.
  4. Zehir Hafiye şurada cevap verdi: enkas başlık Bilim Dünyası
    Onu anlatmaya çalışmıştım. Zorlama diye nitelendirdiğim kısım, evrimin bir yasa olamayacağını anlatmak için "evrimin başını ve sonunu görebilseydik model çıkarıp yasa yapabilirdik" gibi, anlattığın kaotik süreç mantığına ters bir yaklaşımı kullanmandı. Evrimin doğal seçimden ibaret olduğunu iddia etmediğim halde bana doğal seçilimi anlatmaya kalkman ne anlama geliyor ? Mutasyonu, bir yasa olmadığından, ilgili yasaları sıralarken daha önce yazmayışımı, mutasyonun doğal seçilim için gerekli olduğunu zannettiğime mi yordun ? Bunlar doğru. Teori geçmişle ilgili ayrıca Evrimin kaotik olduğunu söylerken bu noktayı da görebilmeliydim. Görelik ise determinist olduğundan öngörü mümkün oluyor. Yapma dostum, mutasyonların evrimsel açıdan genelde faydalı olduğunu söyleyemezsek, geçmişteki evrimi hangi mekanizmayla açıklayacağız. Aynı iddiayı kullanarak evrim olmamıştır da denilebilir ki deniyor zaten HY tayfası tarafından. Evrim yalnızca ağaçlar, memeliler, sürüngenler gibi uzun ömürlü canlılar için geçerli değildir. Sinekleri, kelebekleri, böcekleri, virüs ve bakterileri gözardı etmişsin gibi geldi bana. Belki de Evrim bu canlılar üzerinden devam eder ve bildiğimizden başka bir ekoloji de oluşturabilir. Bu arada küresel ısınmanın dönemsel güneş aktiviteleri artışı ile ilişkili olduğunun, insan faktörünün etkisinin bu konuda cüzi kaldığının açıklandığı, küresel ısınmanın gelişmiş ülkelerin sömürü için kullandığı bir bahane olduğunun fizik profesörleri tarafından anlatıldığı bir seminere katılmıştım. Bir ara forumda da ayrı başlıkla anlatırım.
  5. Marks tarımsal üretimin yapıldığı toprağın ulusallaştırmasının kapitalizmin yıkılması için öneminden bahsetmiş. Günümüzde geçerliliğini yitirdiği halde hala savunmak adına önceki iletinde ev, fabrika ilaveleri görünce, 19.yy'da Marks'ın o zamanın koşullarındaki ideolojik önerisini bir şekilde savunma ihtiyacı gördüm sende dostum. Özgün fikrin idiyse çevirmiş olmazsın tabii, o zaman sözümü geri alırım. Ona bakarsan ben tüm üretim araçlarının kollektifleştirilmesini tercih ederim ama toprağın önceliği konusunda ikna olmadım. Olabilir tabi, bir yerden başlamak gerek, bu konuda insanları ikna etmek daha kolay. Ama devlete ait orman arazilerinin talan edilmesi, denizlerdeki kanunsuz balık çiftliklerinin durumu falan da var bir yanda. Fabrika kuracağımı söylememiştim farkındaysan. Oturmak için ev yapacak arazi almaktan bahsediyorum yada ev almaktan.
  6. Bir insanın karakterini, siyasi görüşünü beğenmeyebilirsin ama onun bu şekilde bir haksızlığa maruz kalmasına ve tecavüzcülerle bir tutulup linç edilmesine göz yummanın gerçek demokrat bir insana yakışacağını iddia edemezsin.
  7. Güzel çevirmişsin de, mevcut kapitalist sistemde devlet satmayıp kiraya yada bedava verince mi düzelecek bütün o rüşvetler, kan dökmeler mafyalar ? Bu bakımdan toprağın ulusallaştırılmasının önceliğini mi kanıtlıyor yazdıkların ? Gerçekten devletin dağın tepesindeki arazi ile şehrin göbeğindeki araziye aynı fiyat biçmesini mi bekliyorsun mevcut kapitalist düzende ? Bu arada seni bilmem ama ben de kentte bir arsa alabilmek için ömrü boyunca çalışan insanlardan biriyim.
  8. . Yoo kabul ederim hiç farketmez. Senin için de devletin Türkiye olması, milletin Türk milleti olması farketmemeli. Onun yada bunun arasında tercih yapmak ırkçılık olur. Ama tarih böyle gelişmiş ve çoğu insan böyle kabul ediyor. Bu durumda bu isimlerin değiştirilmesine kafayı takmak da ırkçılık olur. Şimdi sen devletin yaptığı ırkçılık dediğin, Türkiye ve Türk adlarından başka somut bir örnek verebilir misin ? Hangi konuda devlet her ırka eşit davranmıyor ? Dünya derin devleti olmasaydı kurulamayacak mıydı bu devlet ? Nasıl bir yardım yapmışlar, bildiğin bir şeyler varsa söyle bu konuda öğrenelim arkadaşım. Sonra derin dünya devleti uzaylılara bağlı, onlar da direk Allaha bağlı diyorsun. Allah adaletli, insan haklarına saygılı ise, neden derin dünya devletine ırkçılık olarak gördüğün ulus devletleri kurdursun ?Bu haksızlık olmaz mı ? Allah haksızlık yapar mı ?
  9. Toprak reformu dediğimiz uygulama ile toprağın ulusallaştırılması farklı uygulamalardır dostum. Toprak reformu, toprağı, toprak ağaları ( derebeyi, lord, kont ) gibi feodallerin elinden alıp marabalarına ( serf ) bölüştürerek dağıtmaktır. Bu ilk olarak Fransa'da gerçekleştirilen bir burjuva devrimi uygulamasıdır. Atatürk'ün yapmaya çalıştığı buydu. Toprağın ulusallaştırılması ise, senin bahsettiğin gibi tamamen kamulaştırılmasıdır. Devletin olmasıdır. Bu uygulama da sosyalist devrimin üretim aracı kamulaştırma uygulamalarından yalnızca biridir.
  10. Zehir Hafiye şurada cevap verdi: enkas başlık Bilim Dünyası
    Yine yasa diyemeyiz de evrim hipotezi gereği bir ön kabullü yaklaşım vardır evet. Hem bu tarz bir yaklaşım, yalnızca evrim için bir yaklaşım değil, aynı zamanda fizik gibi başka bilimler için de geçerlidir dediğin gibi. İlk hücreden bahsediyorsan bu evrim teorisinin ilgi alanına girmiyor. Bu zaten Abiyogenezle ilgili hipotezlerden birini oluşturuyor. Belki biliyorsundur ama söylediğimin netleşmesi adına belirtme gereği duydum. Evrim sürerken, geçmişte bir ara uzaydan bir meteorla bakteri yada virüs benzeri bir canlının dünyaya gelmiş olabileceğini ve dünyadaki evrim sürecini farklı bir yönde geliştirmiş olması gibi olasılıklardan bahsediyorsan bu da '' evrim gerçeği '' ni değiştirmez dostum. Evrim olgusu-gerçeği tüm canlıların ortak atalara sahip olduklarını ve akraba olduklarını söylüyor zaten. Bak bu farklı işte. Eğer bulunan canlının fosilinin veya kendisinin bir ara doğrudan uzaydan geldiği tespit edilmemiş ise yada başka canlıların olmadığı her yerden izole ayrı bir adada tek başınayken keşfedilmiş değilse herşeyi tekrar gözden geçirmenin vakti gelmiş demektir. Evet yanlış olmasından ziyade direncimde onun daha fazla etkisi var. ''Teori kanıtlanınca yasaya dönüşür'' yanlışlığının yayılması yalnızca Evrim teorisinin güvenirliğini tehlikeye düşürmekle kalmayıp genel anlamda bilim insanlarına olan güveni de sarsacak bir ifade. Aslında bu noktada bir özeleştiri yapmam gerekir ki, Doğal Seçilim ve Genetik sürükleme de kategorik olarak yasa değil birer mekanizma. Mendel Yasası gibi kesin hesaplanırlık yok yani.
  11. raif, milletlerin nasıl oluştuğunu sana izah edebilmem için, insanlığın tarihsel gelişimini anlatmam lazım biraz kabaca : Tarih öncesi Çağ- İnsanlar aynı ırka mensup göçebe kabileler-boylar-klanlar-oymaklar-aşiretler halinde yaşıyordu. Geçimlerini avcılık ve toplayıcılıkla sağlıyorlardı. Topladıklarını, avladıklarını adalete uygun eşit biçimde paylaşıyorlardı. İrili ufaklı çok tanrılı karmaşık inançları vardı. Ayni zamanda giysi, alet edavat, avlanmak için silah gibi diğer gereksinimlerini aynı şekilde de paylaşıyorlardı. Aynı zamanda bir iş bölümü vardı; iyi avlanan avcılıkla uğraşıyor, iyi giysi yapan terzilik yapıyor, iyi alet-silah yapan o işin ustası idi. Korktukları doğa güçlerini simgeleyen çok tanrılı karmaşık inançları vardı. Derken günlerden bir gün tarım keşfedildi. İnsanlar göçebelikten yerleşik hayata geçmeye başladılar. Yine elde ettikleri ürünleri adalete uygun eşit biçimde paylaşarak toprağı ekip biçmeye başladılar. Toprağa bağlılık arttıkça Anaerkil toplum yapısı gelişti buna bağlı olarak kabilenin dinleri de dönüşüme uğradı ve Ana tanrıça inancı hakim oldu. İlk Çağ-Kabileden biri bir gün çıkıp diğerlerinden daha verimli bir kısım toprağı kendisinin ilan etti. Bundan sonra o verimli toprağın ve ürünlerinin sadece kendisine ait olacağını söyledi. Diğer kabile üyeleri o ürünlerden yararlanmak istiyorlarsa giysi, alet edevat gibi şeylerle takas yapabileceğini söyledi. Bu fikir kabul gördü ve artık bazı toprak sahipleri, onlara kalan verimsiz toprak parçalarını işlemeyi bırakıp diğer işlerde uzmanlaşmaya başladılar. Fakat zamanla arz-talep durumuna göre talebin daha az olduğu işleri yapanlar, toprak sahipleri başta olmak üzere talebin daha fazla olduğu işleri yapanlardan daha çok çalışır duruma geldi. Çok çalışanlar isyan etmeye topraklara kendileri sahip olmaya başladırlar. Toprak sahipleri bunun üzerine daha önce ortaklaşa baktıkları kabilenin çocuklarından kendilerinin olanları topraklarını saldırılara koruma görevi için yetiştirmeye başladı. Bu aynı zamanda erkeklerin savaş güçlerinin ve babalığın önemini arttırdı. Yerleşik kabile toplumu Ataerkil sosyal yapısına geçtiler. Toprak sahipleri için çok çocuk yapmak güçlü olmak için şart oldu. Bu da toprak sahipleri arasında daha fazla nüfusu beslemek için yapılan toprak savaşlarına yol açtı. Bu arada zamanla çok çalıştıkları için isyan edenlerin ve diğer kabilelerle olan savaşlarda ele geçirilenlerin bazılarına, verilen görevleri yapmak şartıyla toprak sahipleri tarafından topraklarında köle olarak yaşama izni verildi. Orta Çağ- Toprak savaşları sonucu diğerlerini yenip topraklarını genişletenler ilk derebeyleri oldular. Bunlar yaşanırken gelişen ticaret olayları sırasında da bir ara para keşfedildi. Takas terk edildi, ticaret daha pratik hale geldi ve daha gelişti, yoğunlaştı. Ticaret yolları gelişti, şehirler kuruldu ve kabileler arası ilişkiler arttı. Derken Ataerkil sosyal yapı sonucu Baba Tanrı figürünü esas alan Tek tanrılı dinler gelişti. Aynı kabile mensuplarının sahip olduğu tek Tanrı inancı, gerek savaşlar gerekse ticari ilişkiler nedeniyle aynı ırktan olmayan değişik kabilelerin aynı dine inanmaya başlamaları sonucu giderek yerini ırkı baz almayan Tek tanrılı dinlere bıraktı. Böylece farklı ırklardan çeşitli derebeyleri aralarında siyasi birlik oluşturup, içlerinde en büyük toprağa sahip olanı hem dinsel hem de siyasi yönetici seçip Krallıkları oluşturdular. Krallıklar büyüyerek İmparatorlukları oluşturdular. Yani artık yeni bir siyasi yapı-devlet biçimi olan imparatorlukları birarada tutan en önemli unsur dindi. Ortaçağın imparatorlıukları, bu nedenle ruhban-rahip sınıfının yetki ve güçlerinin artmasına ve doğal olarak halkın üzerinde baskı oluşmasına neden oldu. Yeni Çağ- Yeni kıtaların keşfi, sömürgecilik, bilimsel ilerlemeler, keşif ve icatlar, dış ve iç ticaretin artması sonucu yavaş yavaş şehirler gelişti. Ticaret yapan soyluların yanısıra şehirlerde zenginleşmeye başlayan bir kentli ( burjuva ) sınıfı gelişti. Yenilikler karşısında bu kentli sınıfın ihtiyaçlarını artık karşılamayan din yeniden yorumlanmaya, reformlar yapılmaya başlandı. Din birliği bozulmaya, Mezhepler ortaya çıkmaya başladı. Bunlara paralel olarak Laiklik düşüncesi gelişmeye, Laik eğitimin ilk örnekleri görülmeye başlandı. Kilise ise eski gücünü kaybetmeye başladı. Matbaa keşfedildi, yeni fikirler, eşitlik, özgürlük ve adalet fikirleri dalga dalga halka yayılmaya başladı. Din birliği bozulmaya başlayınca, tarihsel süreçte değişik ırklardan oluşup kaynaşmış ve din birliği sebebiyle artık aynı dili konuşan insanlar uluslaşma ( milletleşme ) sürecine girdiler. Soylulara göre daha çok vergi ödeyen, iç ve dış ticaret olanakları yasalarla oldukça sınırlandırılmış olan kentli sınıf, artık seslerini yükseltip Fransa'da Kraldan eşitlik talep ettiler. Kral kabul etmeyince, aydınların öncülüğünde yoksul köylüleri de yanlarına çekip Krala isyan ettiler, onu ve diğer soyluları devirip, öldürüp yönetimi ele geçirdiler. Ondan sonra, İmparatorluklar dönemi kapanmaya başladı. Yakın Çağ-Uluslaşma ( millet ) süreçlerinin bir noktasında İmparatorlukların parçalanmasına neden olarak ayrılan uluslar demokrasi, eşitlik, özgürlük ve adalet fikirlerini hayata geçirip kendi devletlerini kurdular. Girişimcilik desteklendi, milli ekonomiler kuruldu. Eşit vatandaşlık prensibi benimsendi. Burjuvalarla, köylüler haklar açısından eşit hale getirildi, soyluların toprakları dağıtıldı. Laiklik prensibi benimsendi, din eğitim, yönetim alanlarından çekildi. Sömürgeciliğin ve milli ekonomilerin gelişmesi ile oluşan sermaye birikimi giderek gelişen bilime dolaylı yoldan destek olarak Sanayi Devrimini tetikledi. Yeni bulunan makineler sayesinde ise üretim arttı. Kölelik kaldırıldı. Sermayeyi elinde bulunduran kentli sınıfın ve tarımla uğraşan köylü sınıfın yanısıra bir de işçi sınıfı oluştu. Kapitalizm, Liberalizm, Sosyalizm gibi düşünce akımları ortaya çıktı. Sömürgecilikte geri kalan, işin kaymak kısmını diğer uluslara kaptıran uluslar ( Almanya, Avusturya ), verimli toprakları yeniden paylaşmak için 1.Paylaşım Savaşını çıkardılar. ( 1.Dünya Savaşı ) Yenilen veya 1.paylaşımdan az pay kapan ulusların devletleri ( Almanya, Avusturya, İtalya, Japonya ), ekonomik olarak zayıflamalarına paralel olarak baskıcı faşist-ırkçı yapılanmalara dönüşmeye başladılar. Sosyalist Sovyetlere karşı el altından destekleyen ABD sayesinde ekonomilerini toparlamalarının akabinde yeniden bir paylaşım savaşı başlattılar. ( 2.Dünya Savaşı ). Bu savaşın sonunda bu devletlerin yine yenilmesiyle, ırkçılık Avrupa'da ciddi cezalar verilen en büyük suç haline geldi. Ulus devletlerde varolan farklı etnik unsurlar için yavaş yavaş yeni haklar tanınmaya başladı. Avrupa devletlerinin arasında bir siyasi birlik oluşturmanın adımları atılmaya başlandı. Kapitalist dünya için potansiyel tehdit teşkil eden yeni düşman Sovyetlerin yayılmasına karşı, ABD'nin başını çektiği Batı devletlerinin askeri işbirliği için Nato kuruldu. Sovyetlerin çökmesi akabinde 1990 sonrasında ise, batılı ulus devletler içerisinde yeralan etnik unsurların haklarını sağlamak bir demokratik standart haline gelmeye, biraz daha belirginleşmeye başladı. 2000'lere geldiğimizde her ulusun kendi yapısına uygun olarak bünyesindeki etnik unsurlara bazı haklar tanımaları daha geniş kitlelerce benimsenir hale geldi. Diğer taraftan 18.yy'a kadar çok etnikli yapısını sürdüren ve Türkiye Cumhuriyeti kuruluncaya kadar Batılı devletlerin sömürge bölgelerinden olan Osmanlı İmparatorluğu, 18.yy. içerisinde fransız devriminin etkisiyle yayılan milliyetçilik ( ulusçuluk ) akımları nedeniyle yavaş yavaş parçalanmaya başladı. Uluslaşma süreçlerini tamamlayan Yunanlılar, Arnavutlar, Bulgarların ayrılması derken 1.dünya savaşında Arapların toprakları İngiliz sömürgelerine dönüştüğünde elde kalan Anadolu'da %90'ı oluşturan, geçen 1000 sene içerisinde Selçuklular döneminden itibaren Orta Asya'dan göç eden Türkmenlerin diline yakın bir dil konuşan, müslümanlık çatısında, antik Anadolu halklarının kalıntıları ile evlilik yolu ile kaynaşmış, ırksal olarak özelliğini yitirmiş ve batılılar tarafından 1000 sene boyunca Türk diye adlandırılan insanlar topluluğu ile Kürt ve Zaza adında genelleştirilen ağırlıkla Doğu ve Güneydoğu Anadolu halkının, Güneyde ve Güneydoğuda Arapların Doğu karadenizde Lazların, Gürcülerin, Balkanlar ve Kafkasyadan savaşlar, sürgünler nedeniyle göçmüş, müslüman Arnavut, Makedon, Pomak, Boşnak, Gürcü, Çerkes, Tatar, Ahıskalı ve daha bir çok halkın, sömürgeci devletlere karşı ortaklaşa verdiği Kurtuluş Mücadelesi sonucu kurulan devletin adı ve resmi dili, bütün bu etniklerin ortak kararıyla Türkiye Cumhuriyeti ve oluşturulan milletin ismi de Türk Milleti olarak belirlenmiştir. 1789 Fransız ihtilalinden beri geçen 134 yıl boyunca Uluslaşma ( millet ) süreci trenini yakalayamayıp, Mustafa Kemal Atatürk sayesinde 15-20 yıl gibi son derece kısa bir sürede modern bir millet olma vasfını kazanma yolunda büyük bir adım atmış, milli ekonomisini kurmuş insanlar topluluğunun dünya tarihinde örneği yoktur. Bugün, paylaşım savaşları sonunda görünüşte sömürgecilikten vazgeçmiş olan ama gerçekte devam ettirmek için kendi ulusları dışındaki, sanayi için gerekli petrol gibi kaynaklar ve ürettikleri ürünler, silahlar için yeni pazarlar oluşturmak, 3.dünyadaki halen ortaçağı yaşayan insanların uluslaşmasını engellemek amacıyla, son zamanlarda globalizm masalını da kullanarak, o ülkeler içerisindeki etnik unsurları birbirine kışkırtarak küçük savaşlar, kıyımlar yaratıp ayrı devlet kurmaya teşvik eden, çokuluslu şirketlerin arkasında olduğu emperyalist dediğimiz başta ABD olmak üzere Batılı devletler, Türkiye'de de PKK vasıtasıyla terör sorunu yaratıp, halen ortaçağa ait feodal yapının hüküm sürdüğü derebeyliklerin ( ağalar ) varolduğu bir ortamda, sömürü, yoksulluk, eğitimsizlik gibi sorunların zemininde Kürt etnik milliyetçiliğini, feodal birleştirici ümmet anlayışını kaşımak yolu ile, modern dünyada gelişen demokratik ulus devleti anlayışının gelişmesine engel olmuşlardır. Bununla birlikte, Türkiye devletini Nato sayesinde kontrol altına alıp, kurdurdukları paramiliter faşist örgütleri ile iç çatışmaların yaratılmasına, çeşitli askeri darbelere ve neticede hem bölgeler arası hem de sınıflar arası gelir dağılımının dengeli biçimde sağlanamamasına sebep olmuşlardır. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak da ekonomik olarak ezilen ve terör dolayısıyla kurunun yanında yanan yaşlar tarafından ulus devlet sorgulanır duruma gelmiştir. Bugün, ABD'nin Ortadoğu'nun doğal kaynaklarını daha verimli sömürmek için, bütün Ortadoğu müslüman devletlerine İran'a karşı alternatif model olarak, Türkiye'de AKP iktidarının eliyle uygulamaya soktuğu proje, '' BOP kapsamında Ilımlı İslam modeli '' projesidir. Türkiye'nin gerçekten eşitlik, adalet, insan hakları çerçevesinde tam demokrasiye sahip, kalkınmış milli bağımsız bir ekonomi ile yönetilen gelir dağılımı dengeli bir ülke olmasını istiyorsak, gerçek demokrasiyi talep etmek adına Katılımcı Demokrasinin olmazsa olmaz araçlarından Sivil Toplum Kuruluşlarını destekleyerek/üye olarak taşın altına elimizi koymak gerekir. Beğenmediğimiz liderlerin değiştirilmesini veya değişmesini, emperyalistlerin değil, bizim istediğimiz yola girmelerini ancak böyle bir bilinç sağlayabilir.
  12. raif, güzel de, bu söylediğin var zaten. Şimdi bir araziyi devletten satın alan kişinin ödediği meblağ onun 40-50 yıllık kirasına denk geliyor zaten. 49 yıllığına kiralanan yerler de var üstelik.
  13. Birileri de ormanları bir şekilde tarla haline getirdi. Islah etti. Sen herhalde feodal toplunlar öncesi dönemlerde hazır tarlalar vardı, bir de ulus diye bir şey vardı zannediyorsun dostum. Bugüne bakarak konuşuyorsan saydığın toprağın, akarsuların, ormanların, denizlerin ürettiği artı değerler ile diğerlerininkini kıyaslamasını yapmak gibi bir hataya düşüyorsun. 21.yy'dayız hatırlatırım. Dünyanın en zenginlerini bir araştır, içlerinde çiftçi var mı, yok mu ben sana sorsam daha iyi olur. Günümüzde toprağın özel mülkiyet olmasının meşruluğu da tartışılabilir. Çünkü diğer üretim araçları ile niteliksel olarak aralarında fark yoktur. 19.yy'da Marks'ın toprağı önceliğe alması, hem artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için verimliliğin arttırılması adına kollektif tarıma geçilmesi zorunluluğundan, hem de daha önemlisi köylünün kendine ait tarla ile uğraşmasının toplumsal hareketlere yabancı olmasına, neticede bu üretim aracının ulusallaştırılmasına karşı çıkmasına neden olarak Kapitalizmin son bulmasına önemli bir direnç sebebi olmasına yol açacağındandır. Ama işte biz 21.yy'dayız dediğim gibi. Hem tarımla uğraşan nüfus ciddi biçimde azalmış durumda olduğundan hem de büyük toprak sahipleri kalmadığından artı değer anlamında toprak, diğer üretim araçları ile kıyas dahi kabul etmez. Asıl kulp bulunamayacak konu budur.. Ayrıca farkında ise raif bostan nickli arkadaşın söylediği senin söylediğinden çok farklı.
  14. Zehir Hafiye şurada cevap verdi: enkas başlık Bilim Dünyası
    Yoo öyle bir şey söylemiyorum. Bunun farkında olduğumu anlamış olman gerekir. Benim yazdıklarımdan saydığın diğer gerekleri göz ardı edip tek bir gerek üzerine evrimin yasa olabileceğini iddia ettiğini söylediğimi söylemen ancak yazılarımı önyargı ile üstün körü okumuş olmakla mümkün olur demiyeceğim ben sana çünkü düşüncelerimi yanlış veya yetersiz ifade etmiş de olabilirim. Karşımdakinin bilgi seviyesine göre kastetmediğim anlamların çıkabileceğini fazla düşünmeden yazmış da olabilirim. Benim böyle de bir iddiam yok. Bu anlattıkların doğal seçilimin içindedir zaten dostum. Söylemediğim şeyler üzerine cevap inşa etmişsin. Diyorum ki; Doğal seçilim, Mendel Yasalarının en az biri birdenbire geçerliliğini yitirmedikçe ve dünyadaki çevre koşulları, iklim, mutasyona yola açan kozmik ışınlar veya DNA eşleşmesi sırasındaki sebebi bilinmeyen doğal hatalar, popülasyonlar vs. olağanüstü bir mutlak durağanlık dönemine girmedikçe evrimin devam edeceğini söyleyebiliriz. Mikroskobik canlıların evrim geçirdiğini gözlemek evrim teorimizin dayandığı hipotezin hala geçerli olduğunu kanıtlar bize. Eğer tersi olursa teorimiz geçersiz hale gelebilir. Bu durumda teorimizin dayandığı hipotezlerimizi değiştirmemiz veya tamamen başka hipotezlere dayalı yeni bir teori ortaya atmamız gerekir ki bu yeni durumu açıklayabilelim. Bilimsel yöntem budur. Artık evrim olmayacağı-olmadığı yeterince makul sayıda deneylerle görüldüğü vakit, 1-Evrimin son bulmasını teorimiz açıklıyorsa problem yok, teorimiz yine geçerli olur ( ki böyle bir durum ancak yukarıda yazdığım şartların geçerli olması halinde olur ). 2-Teorimizin dayandığı hipotezlerde yeni durumu açıklayabilecek şekilde ( tabii ki geçmişi de açıklayabilen ) değişiklik/değişiklikler yaparız( yukarıda yazdığım şartlar geçerli değilse ). 3-Teorimiz bunu açıklamıyorsa tamamen farklı ( tabii ki geçmişi de açıklayabilen ) yeni bir teori geliştiririz ( yukarıda yazdığım şartlar geçerli değilse ). Kolay anlaşılsın diye yine fizikten bir örnek vereyim : 7,3 milyar ışık yılı uzakta da görelik teorisinin geçerli olduğu tespit edilmiş geçenlerde. Yani ışık hızının hala her atalet sistemine göre sabit olduğu hipotezi bir kez daha doğrulanmış. ( ki görelik teorisi determinizmin geçerli olduğu bir sürecin teorisidir, evrim gibi kaotik bir sürecin teorisi değildir. Yani model oluşturmaya müsaittir. Hesaplama yapılabilir. ) Peki ya ışık hızının her atalet sistemine göre değiştiği tespit edilmiş olsa idi. Bu halde hipotezimiz olan ' ' evrende ışık hızı her atalet sistemine göre sabittir '' iddiamız çöpe gidecekti, öyle değil mi dostum ? Yani bu konuda farklı bir yeni bulgu olmadıkça, geçerli yasaların yanısıra, biz evrende ışık hızının her atalet sistemine göre sabit olduğuna dayanarak, hem makro hem de mikro boyuttta evrensel oluşumların görelik teorisine göre şekilleneceğini biliyoruz. Çünkü şimdiye kadar ki açıklama biçimimiz, teorimiz bu. Aksi bir kanıt çıkana kadar, ileride gerçekleşecek bir olay için bu açıklamamız geçerlidir. Evrenin yaşı, yıldızların ömrü vs. bu teoriye göre hesaplanır. Bu hesaplamaların yanlış olduğunu iddia edebilmemiz için elimizde hipotezi çürütecek yeni bir kanıt, bulgu olması gerekir. ( evrende ışık hızı her atalet sistemine göre sabit olmaması, elektromagnetik, yerçekimi vs. yasalarının en az birinin artık geçerli olmaması ). Yine aynı şekilde, Mendel , Doğal Seçilim yasalarından en az biri birdenbire geçerliliğini yitirmeli veya iklim şartları, Mutasyonlar, Popülasyonlar vs. olağanüstü bir mutlak durağanlık dönemine girmeli ki evrimin şu andan itibaren devam etmeyeceğini söyleyebilelim. Görelik ve Evrim ikisi de bilimsel teoridir. Tek farkları, birinin determinizmin geçerli olduğu bir süreç için ortaya atılmış bir teori olması ve bu sayede bir model oluşturulabilmesi, diğerinin ise kaotik bir süreç için ortaya atılmış bir teori olması ve bu sebeple -kısa deneylerde başı sonu bilinmiş olsa da- model oluşturmaya hiçbir şekilde müsait olmamasından dolayı bir model oluşturulamamasıdır..
  15. Zehir Hafiye şurada cevap verdi: enkas başlık Bilim Dünyası
    Ne yazık ki kabul edilemez. Bu öneriyi Anayasa mahkemesine Anayasaya aykırılığından götürürsek iptal ederler. Şimdi bu vahim bir kavram kargaşası örneği olmuş. Kütleler uzay-zamanı büktüğünden falan birbirlerine itiliyor ama formel yapısı aynı kalıyor yerçekimi yasasının. Başka bir örnek ; görelik teorisinde elektromagnetik yasaları da, bir miktar değişiyor ama formel yapısı yine aynı oluyor ve yasa vasfını bu nedenle yitirmiş olmuyor. Hala saygı duyduğumuz yasalardır bunların hepsi. O halde ben de rahatlıkla yazdıklarımın anlaşılmadığını kabul edebilirim. İnsanlığın kültürel evrimi de bir gerçek, ama buna yasa diyebilir miyiz ? Aynı koşullarda böyle bir uygarlık kurulacak diye bir kesinlik var mı ? Cryano nickli arkadaşın da dediği gibi aynı koşullar olsa dahi bir de irade diye bir şey var ortada. Bu ihtimal de ancak teoriye bir yama, belki bir özel hal olarak eklemlenir. Teorimize bir zeval vermez. Çünkü teori sürecin açıklanmasıdır. Açıklamamız biraz değişir o kadar. Evrim gerçeği ise bir yasa olamayacağından, onun gerçekliği için de bunlar zaten engel teşkil etmez.
  16. Zehir Hafiye şurada cevap verdi: enkas başlık Bilim Dünyası
    Bunu söyleyebilmek için elimizde bulgu olması gerekir. Bilim adamları, Neandertallerin, bizden daha mı zeki yada daha mı az zeki oldukları konusunda bir bulgu elde etmiş değiller henüz. Onun için biz ne söylersek kafadan atmasyon olur. Bir de şu var : İnsanlar alet kullandıkça zekaları gelişir, zekaları geliştikçe de daha iyi alet icat ederler. Onun için bilgisayar kullanmaya devam
  17. Onu biliyorum. Sen olsaydın, bir dilekçen reddedilince hemen vazgeçer miydin ? En azından Medyaya haber verip yaygara koparmaz mıydın ? 1 sene sürmüş tecavüzler dile kolay! Bu arada Namus cinayetleri diye bir şey de vardı hani. O n'oldu ? Bu olaylar, töre cinayeti işleme sebeplerinden daha mı hafifti ? Valinin de Baykal'a oy vereceğini hiç sanmıyorum çünkü valilerimiz epey bir süredir AKP'ye yakın olanlardan tayin ediliyor, bunu bilmen lazım.
  18. Tamam arkadaşım, toprağı devletten kiraladın. Sen çiftçi oldun, ektin biçtin, bir ürün elde ettin. Bunu piyasaya çıkaracan. Yani pazarda satmak istiyosun. Napıcan tabiki kamyon tutacan nakliyeciden malları pazara nakliye etmek için dimi ? Kamyon kimin diyorum, o da devletin mi olmalı ? Çünkü, kamyon da bir hizmet üretiyor. Kamyonun da üstünde bütün toplumun hakkı var. Kamyonun tek sahibinin olması haksızlık değil mi ? Sonra kamyonu üreten fabrika var. Ya o fabrikanın sahibi kim olacak ? Fabrikayı da devletten mi kiralayacak sanayici ? Kamyon gibi, meyva-sebze sandıkları var. Bunları üreten işletme var. O işletmenin de bir sahibi olacak mı yoksa o işletme de tüm topluma ait mi olacak ? Toprak da, kamyon da, fabrikada, sandık yapım atölyesi de üretim yapmak için kullanılan araçlardır. Sen bunlar arasında neden yalnızca toprakta toplumun hakkı vardır diyorsun ? Kamyonda da, fabrikada da, sandık imal atölyesinde de toprakta olduğu gibi herkesin hakkı yok mu ? Ne farkı var bunların birbirinden ? Ben sana bunları soruyorum. Modern milletler ırk temelli olmaz demiştim daha önce sana. Seni vatandaşlığa alırken ırkını soruyorlar mı ? Ölçüp , biçip mi karar verdiler seni Türk vatandaşı yapmak için ? Anayasaya göre Türk demek Türkiyede yaşayan insanlar demek. Türk adı bir millet adı olarak tarihsel olarak yerleşmiş. Hangi ırka sahip olduğun kanunlar önünde hiç bir önemi yok. Türkiye'de yaşayan çeşitli ırklardan insanlar vardır, olabilir. Ama her ırk millet değildir. Çünkü, millet devletle alakalıdır. Devletin kapsadığı alandaki insanlar ırkına bakılmaksızın bir millet oluşturur. Yok eğer ana dil farklılıklarına göre Türkiyede Türk, Kürt, Arnavut vs. milletler var diyorsan. Bu yanlıştır. Resmi dilin Türkçe olması bu kadar etnik çeşitliliğin olduğu bir ülkede ortak dil ihtiyacından kaynaklanmıştır ve gayet normaldir. Ortak dil olmadan nasıl anlaşabiliriz ? Herkes birbirinin dilini öğrenmek zorunda değil. Tüm dünyada tarihsel olarak gelişmiş dil ortak dil olur. Türkçe bin yıldır anadoluda ortak dil olmuş. Hangi ırktan olurlarsa olsunlar bu ortak dille konuşan insanlar da Türk olarak anılmış. Türkiye tek millettin ülkesidir. O da Türk milletidir. Bu Türk milletinin içinde ana dillerini konuşan Laz ırkından olan da vardır, Kürt ırkından olan da vardır, Çerkes ırkından olan da, envai çeşitten de. Bu insanların hepsi Türk milletini oluşturur. Sen dünya devleti kurulunca insanların birbirleri ile anlaşabilmek için mecburen ortak bir dil ihtiyacı olmayacağını mı sanıyorsun ? Bu gün dünya devleti kurulsa, mecburen en yaygın bilinen dil olan İngilizce ortak dil olacak. Hepimiz belki İngiliz üst kimliğinde birleşmek zorunda kalacağız. O zaman biz İngiliz olacağız farklı ırklara mensup olmamıza rağmen. Yani senin anlayacağın, uzaylılara karşı '' merhaba biz dünyalılar İngiliziz '' diyeceğiz.
  19. Zehir Hafiye şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Politika Bilimi
    Kusura bakma dostum ama ben Sarıgül'ün konuşmalarını biraz yapay buluyorum. Melih Gökçek'le de kanka muhabbeti yapıyordu TV'lerde. Ama benim gördüğüm Sarıgül'e meyil anlamında bir bölünme var CHP'nin tabanında. Komplo ile ilgisi var veya yok onu bilemem ama FG'nin bir din adamı kimliği ile siyasetin içinde olması ayrı bir garabet. Baykal'a bizle ilgisi yok demiş mi bilmiyorum ama demişse gerçekten söylediğin gibi, çok komik. Lider sultası meselesi için diyeceğim çok şey var ama buna her ne kadar uyum yasaları ile biraz düzeltilmiş olsa da 12 Eylülden kalma siyasi partiler kanunu yol açıyor. Kanun ön seçimle merkezi seçimi tercihe bıraktığı için olay liderlerin insafına kalıyor. Bir de tabii bizde de suç var. Niye dersen, içimizde eski devirlerden kalma padişaha, ağaya, beye boyun eğme güdüsü hala var. İlaveten Katılımcı Demokrasinin en önemli ayaklarından biri olan, tabanda siyasetle uğraşmak için Sivil Toplum Kuruluşlarına üye olanlar, siyaset toplumda fazla hoş görülmediği için azınlıkta olunca, parti yönetimlerine herhangi bir konuda halkın istekleri doğrultusunda baskı yapmak mümkün olmuyor. Arada bir iyi bir icraat yapsalar o da padişahın lütfu oluyor.
  20. Zehir Hafiye şurada cevap verdi: enkas başlık Bilim Dünyası
    Buna zaten '' Evrim Gerçeği '' deniyor dostum.
  21. Zehir Hafiye şurada cevap verdi: enkas başlık Bilim Dünyası
    Şimdiki insandan daha ilkel olan Neandertaller de araç kullanıyormuş ve kendilerine göre bir kültürleri varmış. Senin dediğine göre böyle olmaması gerekirdi. Ama arkeolojik bulgulara göre böyle.
  22. Zehir Hafiye şurada cevap verdi: enkas başlık Bilim Dünyası
    İyi de dostum o cümle senin dediklerine itirazımın ana fikir cümlesi değil, yalnızca konuya giriş cümlesiydi. Benim karşı çıktığım şey şu : Bir olgunun yasa olup olmadığının anlaşılması için, deney ya da gözlem ortamında makul sayıda tekrarı gerekir, bu doğru ama ben de diyorum ki ; gözlemlediğimiz mikroskobik canlıların evrimi kısa da olsa bir kaotik süreçtir. Evrim olgusu farklıdır, evrim süreci farklıdır. Buradan yasa çıkartmamız ise hiçbir şekilde mümkün değildir. Evet senin dediğinle benim dediğim arasında biraz fark var. Sen Evrimin bir yasası, modeli yoktur. başlangıç ve sonucunu bilebilseydik, evrim tamamlanmış olsaydı bir model oluşturabilirdik diyorsun. Ben ise başlangıç ve sonucunu da bilsek bile Evrimin bir yasası, modeli zaten olamaz diyorum. Şöyle bir benzetim yaparsam sanırım anlaşılır : İki eksi yüklü parçacığın birbinini itmesi gerektiği-iteceği bir yasadır. ( Coloumb yasası ) Bir deney düzeneğinde bu parçacıkların sabit konumdayken birbirinden uzaklaşmalarını gözlememiz ise bir süreç gerektirir. Ve bu sürecin sonunda gözlediklerimize bakarak biz bir yasa keşfettik deriz. ( makul deney tekrar sayısı ile ). Başka bir deyişle bu deneyin ( deneylerin ) girdileri ile çıktıları arasında bir doğrusallık yakalamamız gerekir ki yasaya ulaşabilelim. Eğer gözlediğimiz süreçde doğrusallık yoksa bu deneyler sonucu bir yasa yakalama şansımız yoktur. Bilimsel yasalarda zamana bağlılık yoktur. Süreçler ise adı üstünde zamanla ilgilidir. Doğrusal süreçleri inceleyerek bir yasaya ulaşabiliriz. Anlaşılması kolay olması için serbest düşme örneğini vermiştim. Basit serbest düşme deneyleri ile biz yerçekimi yasasına belli bir yaklaşıklıkla ulaşabiliriz. Nitelik olarak evrimle aynı olan volkanik küllerin atmosferde dağılımı, sigara dumanının dağılımı, bilardo toplarının dağılımı, deniz dalgalarının oluşumu, Baykal'ın istifasının 1 yıl sonra nelere yolaçacağı vs. gibi doğrusal olmayan süreçlerin başlangıç ve sonucunu da bilsek bir model oluşturamayız. Her defasında buna karar vermek için böyle kısa deneyler mi yapmak zorundayız ? Şu anki gözlem ve bulgularımıza dayanarak süreci açıklamak için ortaya attığımız hipotez nedir ? '' Canlılar evrim geçirmiş olmalı, bu evrim doğal seçilim ve gen transferi prensiplerine göre gerçekleşmiş olmalı, o halde hala devam ediyor ve edecek '' Biz yaptığımız yeni gözlemlerle yalnızca ortaya attığımız hipotezin doğrulandığını görürüz. Bu sayede teorimiz geçerliliğini sürdürür. Teorinin dayanak noktası zaten hipotezimizdir. Doğal seçilim ve gen transferi yasaları birden geçerliliğini yitirmedikçe süreç devam eder.
  23. Zehir Hafiye şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Politika Bilimi
    Ben ne tahmin etmişim arkadaşım ? Başlığı açan arkadaşın yazdıklarını okumadın mı ? O arkadaş komployu düzenleyenler CHP içinden demiş. Ben olamayacağını gösterdim. O konuda zaten hem fikiriz. Sen yazdıklarımda komployu yapan AKP olabilir dedim diye mi tepki gösteriyorsun bana ? Sarıgül dersen olabilir ama zayıf ihtimal derim. Çünkü, farkettiysen Erdoğan bu olayı kullanıp, ahlaktan falan dem vurarak CHP'ye yüklenmeye başladı. Bir de Sarıgül'ün de AKP'nin desteğini alan bir lider olduğunu unutma. Senin dediğin de sonuçta aynı kapıya çıkar.
  24. Niye ? Türkiye devleti neden ırkçı bir devlet ?Bana bir kaç örnek verebilir misin ?

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.