Canraşit

Tabii. Nihilizm çıkmadan önce hiç kimse bencillik yapmamıştı. Ah bu Nihilizm ah ! Ailede, Baba bencil olamaz mıydı ? Anne bencil olamaz mıydı ? Çocuk bencil olamaz mıydı ? İlla ki Nihilizmin ortaya çıkısını mı beklemeleri gerekiyordu ? Bireycilik bir bilinç seviyesidir, bencillik ise, SÜper EGO'ya rağmen ID'in baskın çıkmasıyla ulaşılan bir ruh durumudur.

Süper Ego Bilinçaltında olsaydı bir fark olmazdı elbet.

Mahkumdur diyen kimmiş ?

Ya değil mi ? İşte Aristo Mantığı

Efendim, o halde, Müslümanlar neden genelde Kapitalizm yanlısıdır, Monarşi yanlısıdır, Laiklik karşıtıdır ? Onlar da İslamı çok iyi incelemiş oldukları için mi ya da İslam yanlısı propogandanın etkisi altında oldukları için mi bunları savunurlar / yanlısıdırlar / kabul etmezler ? Madem İslamda Kapitalizm eleştirilmiş, Kapitalizm yanlısı Müslümanlara bunu göstermenin, bu sıfatı öne almanın ne gibi bir zararı var ? Madem İslamda Laiklik var, Laiklik karşıtı Müslümanlara bunu göstermenin, bu sıfatı öne almanın ne gibi bir zararı var ? Madem İslamda Cumhuriyet / Demokrasi var, Cumhuriyet /Demokrasi karşıtı Müslümanlara bunu göstermenin, bu sıfatı öne almanın ne gibi bir zararı var ?

Bu başlıktaki Laik Müslüman tabiri, Devlet için olan Laikliği kabul eden / benimseyen Müslüman için kullanılmıştır. Ayrıca, bir de devlet yapısı için geliştirilmiş olan Laiklik felsefesinin bireye yönelik yorumu vardır. Bu yorum Sekülerliğe tekabul eder. Buna göre, dünyevi işlerinde dini dışarda bırakabilen Müslüman Laik yani Seküler olur.

Mutluluk/mutsuzluk kavramını elde etmek için elbette soyutlama yapmak gerekir ve bu kavramın elde edilmesi bilincin göstergesidir. Ama algılanan duyumun hissedilmesi için kavram üretmek gereksizdir. Yalnızca mutlu olunur, bilinç gerekmez. " Neden mutlu oldum, mutluluk / mutsuzluk nedir ? " vs. diye düşünülmez. Hayvanlar üzerindeki gözlemler de ilkel beyin kaynaklı duyumların insanla aynı olmasına dayanır. Dolayısıyla, yemek yenilince ister insan ister hayvan olunsun mutlu olunur. Çünkü dopamin salgılanmıştır. Tahmin ve bilgilenmeden mantık yürütmek yerine bilimsel kaynaklara başvurmak gerekir. Bencillik ( Egoistlik ) dogaldır. Hem adı üstünde BEN ( EGO ). Core Faith de SÜPER EGO kaynaklıdır.

Zaten sorum kendisinin istediği varsayılarak sorulmuştur. Onun için bu yazılanlar alakasız, boşa yazılmış. Balık vermenin nesi rahatsız edecek, balık tutmayı öğrenmenin nesi rahatsız edecek ? Ki varsayımımız zaten onun istemesi ve o an için mutlu olduğunu ifade etmesi üzerine. Onun için bu yazılanlar da alakasız, boşa yazılmış. Anne - Baba çocuğunu istemediği şeylere zorlar. Onun için bu yazılanlar da alakasız, boşa yazılmış. Çünkü, varsayımımız zaten onun istemesi ve o an için mutlu olduğunu ifade etmesi üzerine. Kendi istemiş olsa ve okumayı isteyerek ve mutlu olarak bizden öğrenmiş olsa da, onunla işimiz bitip de onu yalnız bırakıp gittiğimizde, ne kitap ne kalem ne kağıt alacak imkanı yoksa, neticede onu mutsuzluğa sevketmiş oluruz. Balık tutmayı öğrettik de, ya orada ne deniz ne de göl varsa ve imkanları oradan balık tutabileceği bir göl veya deniz bulunan bir yere gitmesine de mani ise, neticede onu mutsuzluğa sevketmiş oluruz. O nedenle, bir kişinin bilinç seviyesini yükseltmek için karar vermeden önce öncelikle onun imkanlarını sağlıklı bir şekilde değerlendirmek gereklidir. Ancak bu bilinç seviyesinin ona sürdürülebilir bir mutluluk sağlayacağından emin olduktan sonra sabır, cesaret ve fedakarlıkla bu yönde yapacağımız girişim anlamlı olur. Eğer, bunlar yoksa yapılan girişim EGO tatmininden veya gösterişten başka bir şey olmayacaktır. İşte, Emperyalist ülkelerin Somali gibi açlık çeken / açlıktan ölen insanların yaşadığı ülkelere yaptıkları yardımların maiyeti de bu yöndedir. Yine kedi örneğimize dönersek, mesela ben bir kediye bir kere ciğer vermişsem artık o kedi benden her defasında ciğer alabilmiştir. Ayrıca, birgün imkanım kalmazsa diye, mutlaka onun ciğer elde edebileceği bir yeteneğe / alternatif kaynağa ulaşmasını sağlamaya çalışırım / sağlarım.

Mutlu olmak için soyutlama yapmak gerekmez. Mutluluk duygusuna sebep olan endorfin ve dopamin hormonlarının salınımıdır. Bunların salınması için de mesela kedinin karnının doyması yeterlidir. Bu olguya hayvanlar ve insanlar üzerinde yapılan deneylerle ulaşılmıştır. İşte EGO ile SÜPER EGO yanlış bilinince yanlış çıkarımlar da kaçınılmaz oluyor. Giydirilmiş / giyilmiş elbise Üst Benlik ( SÜPER EGO )'ya ait değerlerdir. Kendisine zarar vermekten kaynaklanan rahatsızlık hissi akılcı, bencil olan EGO’dan gelir.

Fikir birliği sağlanmış önceki açıklamalara katılıyorum. Katılmasam zaten bunu mutlaka belirtirdim.

Yasa demeyelim de açıklama ve teoriler diyelim. Malum, teoriler kanıtlanınca ( bu da ne demekse ) yasa haline gelmez. Evet, açıklamalar akademik seviyede makaleler yayınlayan Bilim dergilerinde ( örneğin Citation Index ) yayınlanmadıkça muteber değildir. Yukarıdaki Bilim insanları da o ünvanları bu gibi dergilerde yayınlanan makaleler sayesinde almışlardır.

Evet, işte Telekinezi veya benzer iddialarda bir olguya ulaşılmışsa bu bilimseldir. Yukarıdaki alıntıda bu konuda veya benzer konularda bir takım gözlemlerin olduğu ve bazı olgulara ulaşılmış olduğu gibi beyanlar ve bilimsel temelli açıklamalar var ama konu tartışmalı. Zira, bu Tıp bilimi diğer bilimlere benzemez. İnsan üzerinde yapılan tüm deneyler istatistikidir. Bir ilacın bile bilinmeyen yan etkilerinin Epidemiyolojik çalışmalarla ancak 40 sene sonra bulunabildiğini düşünürsek. Tabi uydurma denilebilir, başkası da değil der ve böylece tartışmalar bilimsel temelde yapılmamaya devam edildikçe konu uzar gider.

Burada vicdan olgusunun yokluğu değil de, vicdani düzeyin düşüklüğü ve vicdanın bilincine varamamışlık söz konusudur.

Öncelikle sorumlu aramak doğru mudur ? Yani, zarar da, haksızlık da doğanın gerçeği. İnsan bunu kabullenmedikçe, hak, adalet aramaya devam ettikçe hep bir sorumlu arama derdi ister istemez devam ediyor. Oysa ki, bir vahşi hayvanın bize verdiği zarar nedeniyle tutup onu cezalandırmaya kalmak çocukçadır. Diğer taraftan, toplumlaşma olgusu da doğanın ve toplum bireylerinin verebileceği zararlardan korunma ve yarar üretme amaçlı belirdiğinden hak ve adalet kavramları önem kazanıyor. Yani; sorumlu aramanın kaynağı toplumsallaşma. Dolayısıyla, toplumsal düzenin devamı ve yarar üretimi için sorumlu aramak kaçınılmaz ama hesap sorulamayacak olana ( doğa veya Tanrı ) sorumluluk yüklemek de anlamsız. Çünkü, sorumluluk ister rehabilitasyonla topluma kazandırma amaçlı olsun ister sırf ceza vermek amaçlı olsun bir cezai yaptırım gerektirir ki, toplum düzeni devam etsin. Bu durumda da, ASKB olan bir insanı ne rehabilite edebiliriz ne de ona caydırma amacıyla ceza verebiliriz. Netice itibariyle, ne doğaya ne Tanrıya ne de o insana bir sorumluluk yüklenemez.

Bilinmeyen gerçek " olur ". Bilimin açıklayamadığı bir şey bilinmiyor değil, o şeyin nedeni bilinmiyordur. Mesela Michelson-Morley deneyinde ışık hızının hep sabit olduğu görüldü ( olgu ) ve bunun nedeni Einstein'ın teorisine kadar uzun süre açıklanamadı. Fakat, bu olgunun uzun süre açıklanamamış olması onun Metafizik bir nedeni olması gerektiğini göstermediği gibi, onu bir olgu olmaktan da çıkarmamıştır.

Evet efendim, bu genler Anti Sosyal Kişilik bozukluğuna yol açan normale göre eksik / hasarlı genlerdir. Bu bozukluğun toplumda görülme sıklığı % 0,6-1,4 arasıdır. Yalnız, Hocalı katliamındaki Doktor bu sınıfın dışındadır. Zira, ASKB görülen hastalarda topluma uyum bozukluğu ve sabırsızlık bulunduğundan eğitim durumları da düşük olur.

Efendim, bunların açıklaması çok karmaşık ama " var ". Beyin bir nedensellikler örüntüsü. Dolayısıyla, bu karmaşık mekanizma, hormonlar ve buna bağlı elektrik sinyalleri vasıtasıyla aynı zamanda soyut üretimler de yapabiliyor, kendi kendini fark edip bilinci üretebiliyor. Fizik yasalarını insanlar üretirler. Dolayısıyla, yasa dediklerimiz bizim bakışımızı yansıtır. Doğada yasa olup olmadığı belirsizdir. Bu üretimler bizim zihnimizin kolaycı bakış açısından kaynaklanan subjektif algılamamıza göre yasadırlar, doğada karşılığının olup olmadığı belirsizdir. Şimdi; sistemden bilimi kastediyorsanız bilim ateist sistem değildir. Yani; “ Tanrı yoktur “ demez, diyemez çünkü; işi bu değildir. Bu konuda fikir beyan etme hakkı yoktur. Bu felsefenin veya dinin işidir. Ağaçlar konusunda ise bir de şöyle düşünün, ağaçların oksijen üretmesi bizim nedenselliklerimizden birini oluşturuyor. Dolayısıyla, biz ağaçlar var olduğu için buradayız. Doğada akıl olması gerekmiyor. Bu bizim insan merkezli dünyamıza ait bir bakış yalnızca. Bu konuda bir kesinlik var diyemeyiz. Çünkü, biz de doğanın bir parçasıyız. Çünkü, Evrim Teorisi geçerli bir teoridir. Ayrıca, Evrimin bir olgu olarak olmuş olması Tanrı’yı dışlamayı da gerektirmez. Kuran’da Metafizik Ruh yoktur. Kurana göre, Ruh Bilinç boyutunda mana / anlam dır. Metafizik Ruh kavramı Antik Yunan Felsefesinden etkilenilerek çok sonradan İslama dahil edilmiştir.

Ona da peki. Fakat ikinci soruma bir cevap vermemişsiniz. Vermeyi düşünürseniz sorum şu: " Zira, " Dinci " de, " İslamcı Müslüman "ın daha kısa tanımı.Bu tanımı da mı hiç kullanmazsınız ? "

Anladığım kadarıyla, bazı olay ve olguların bugün mucize olarak görüldüğünü ve açıklanamayan bu olay ve olguların ileri bir tarihte bir gün açıklanabilir hale gelmesinin ardından " doğal " addedilerek kanıksanacağını ve böylece bunların makul akıl kapsamına gireceğini söylüyorsunuz. Fakat, bu " mucize " ler, birgün, ancak ve ancak deterministik biçimde açıklandığı takdirde " Mantıksal Olabilirlik olasılığı " şeklinde bir kullanımı anlamlı yapar. Zira, ancak koşulları bilirsek, belirlersek ( gözlem yeterli ise ), o zaman olasılık hesaplama olanaklılığı (Mantıksal Olabilirlik olasılığı ), bir ön görü var demektir. Yoksa, diğer bilimsel açıklamalar " Mantıksal Olabilirlik olasılığı " şeklinde bir kullanımı anlamlı yapmaz. Zira, koşulları bilemezsek, belirleyemezsek ( gözlem yetersiz kalıyor ise ) zaten olasılık hesaplama olanaklılığı (Mantıksal Olabilirlik olasılığı ) da, bir ön görü de yok demektir.

Şimdi, öncelikle görüntüye bakarak karar verilemez. İkincisi Kuran'da Ruh kavramı bildiğimiz Metafizik anlamda değildir. Ruh bazı ayetlerde Vahiy anlamında ve bazı ayetlerde de mana anlamında kullanılmıştır. Bunu siz de zaten yukarıda ifade etmişsiniz; " Ruh beyne mana katar " Bahsettiğiniz diğer olayların da açıklamaları mevcuttur.

Peki, şimdi burada siz birisinin bir şeyler anlatabilmek için, başka bir kişiyi " Laik Müslüman " olarak nitelendirmesini neden yanlış buluyorsunuz ? Zira, " Dinci " de, " İslamcı Müslüman "ın daha kısa tanımı.Bu tanımı da mı hiç kullanmazsınız ?

“ Olay şiddet kullanımına dönüştüğü zaman sistemin oyununa geliyorsunuz demektir. Yerleşik düzen sizi kavgaya sokmak için kızdırmaya çalışacak, sakalınızı çekecek, yüzünüze fiske atacaktır. Çünkü, siz bir kere şiddet kullanmaya başvurduktan sonra sizinle nasıl baş edeceklerini bilirler. Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey, şiddet dışı eylemler ve mizahtır. ” JOHN LENNON

Psikoloji ve Psikiyatrideki Ruh Beynin bir işlevi yani fonksiyonudur. Nasıl ki, kalbin bir fonksiyonu, karaciğerin bir fonksiyonu varsa beynin de çeşitli fonksiyonları vardır. Ruh ve Ruh durumu da bu fonksiyonlardan bir tanesidir. " Psikoloji-biyoloji: Biyoloji, canlı varlıkları inceler. İnsan biyolojisi, insan psikolojisiyle iç içedir. İnsanların psikolojik durumu, onların biyolojik işleyişini; biyolojik durumları da ruhsal durumlarını etkiler. Antidepresan ilaçların çalışma şekli de bu yüzden insanların sinir sistemindeki kimyasal değişiklikler yaratarak ruh durumlarını değiştirmeyi hedefler. " ( tr.wikipedia.org )