jhonywalker tarafından postalanan herşey
-
turkish-media FM
SeZen Aksudan>>>>>>>>>>>>Kiş MAsaLı...
-
Media Forum Cafe
Günaydın... ÇAy demledim sizlere afiyet olsun...)
-
Güldünya gülemedi
BAKİ KARAKOL... “Güldünya” adı beni çok etkilemiştir. Ne güzel, ne anlamlı bir ad! Kim koymuştur? Koyanın da, konulmasına onay verenin de ve yaşatanın da alnından öperim. “Gül” ve “dünya” sözcüklerini birleştirerek, kız çocuğuna ad yapan, o adı kız çocuğuna koyan evrensel düşünen, barışçı biri ya da birileridir. Aile de öyledir. Öyle olmalı ki, kızlarına, kısacık yaşamı boyunca “Güldünya” diye seslendiler... Kendi kendinize “Güldünya” deyin, bir de çok sevdiğiniz biri gözünüzün önüne getirerek ona “Güldünya” diye seslenin. Neler hissedecek, neler düşüneceksiniz! Benim gibi göz yaşlarınızı mendilinizle siler durursunuz. Anlayamadığım, inanın anlamakta zorluk çektiğim nokta, barışçıl ve evrensel bir aile nasıl olur da “törelerin” girdabına kapılır, iki delikanlısını zapt edemez, Güldünya’nın töre cinayetine kurban gitmesine ortam hazırlar, onay verir?!. Kabul ediyorum ki, insanımızda ciddi bir eğitim eksikliği ve o eğitim eksikliğinden kaynaklana derin bir insanlık çelişkisi var. Gelin, derin insanlık çelişkisini, çağdaş eğitimle bir daha hortlamayacak biçimde kökten kazıyalım. Gelin bir şey daha yapalım: Töre cinayetlerini ve o ilkel töre cinayetlerini bugüne kadar yasal önlemlerle gidermeyenleri, töre cinayetlerinin katillerini lanetlemek, töre cinayetinin son kurbanı Güldünya’yı rahmetle anmak için, doğacak kız çocuklarımıza “Güldünya” adını verelim...
-
Takiye ve Demokrasi birbirine uyar mı ?
Yok sanmam beyaz güwercin olduğumzu Gerçek kimliklerimizle beyan edemediğimiz çekindiğimiz hatta ürktüğümüz bazı gerçekleri bu şekilde daha iyi ifade edebiliyoruz sanırım..Toplum olarak...
-
Erdoğan ve roj tv kargaşası
Şunu da belirtim ben başbakanı eleştirdiğin için çelişkiye düşüyorsun demedim iyi oku.. Çelişkiye düşüyorsun ifadesini...ALTTA yazan CüMLEne hitaben cevap olarak yazdım... '''SANKİ NEDEN BANA BAŞBAKANA KARŞİYMİŞİM GİBİ BİR İZLENİM YARATIYORSUN''' sanırım izah edebilmişimdir..... Eleştirebilirisn tabi Ki ben nasıl Ki senin eleştirilerini eleştirebiliyorsam.... Dediğim GiBi ÖZGÜRLÜK....Her kez özgürdür ben bunu sawundum en başindan beri... NAsıl Ki bu ülkede Düşünce özgürligü için İnsanlar Bir takım faaliyetler gösterdiyse... Bu Günde Biz Başi örtülü insanların okuma özgürlügü için faaliyette bulunuyoruz... Neden Bundan Kötü fikirler Üretiyorsunuz Kİ... Bu özgürlügü sawunan her insanın LAİKLİK düşmanı CUMhuriyet düşmanı,ŞERİAT yanlısı olduğu kanısına warıyorsunuz... Çok Tşkler bu bilgiyi banada aktardığın için bilmiyordum öğrenmiş oldum Ben onu espiri mahiyetinde söledim senin gibi zeki bir arkadaşin bunu algılayamayacağını bilmezdim
-
kanal d nin taraflı programları
sana sinirlenmiyorum ayrıca tatli tatli atişiyoruz buda çok hoşş ...Birinin önüne geçmesine gerek yok sana gülge yapması için senin Güneşin BAtıdan doğuyor ayrıca medeni insan seni)) BEn kimsenin inancını yargılamam diyorsun ama yine çelişkiler içindesin ..... Ama ben sana anlatmaktan waz geççmeyecem.... türbana karişiyim diyorsun, türban başörtüsü iki farklı kawram diyorsunda her ikisininde amacının örtünmek olduğunu neden alğılamak istemiyorsun...Ben demiyorum Ki iLLa türban taksınlar... BİR yazımda başörtüsü,yazma,eşarp taksalar üniwersitelere alacakmısınız diye yazdım cvbende sanmam dedim... Neden mi nasıl örtünürse örtünsünler bu insanlar genede okuLlara alınmayacaktır.. ÇünKü Kendi fikir we inanaışlarına hakim olmadığını sanıyorlar bu insanların hepsini...Toptan hepsini ŞERİATÇi olarak LAnse edip cumhuriyet düşmanı LAİKLiği yıkmak olduğunu sanıyorlar ya...YArın bu insanlar okurlarda DEWLEt makamlarını eline geçirirlerse diye korktuklarından bu uygulamaların temelinde bu yatar benim fikrimce tabi aksini iddia edenede saygı duyarım... Ben kimsenin ayrıcalıklı olduğunuda iddia etmedim...ACı çekenler oldu diyorsun onlar unutulmayacak diyorsunda şu anda ACI çeken okuLLara alınmayan insanları neden unutuyorsun... Bu İnsanlarda bu ÜLKENİn Filizlenecek Fİdanları değil mi? Ayricalik istedikleri yok ki sadece okumak istiyorlar... AİHM 'e de saygı duyman doğaldır yazımın başinda belirttiğim gibi Senin GÜNEŞİN BAtıdan doğuyor... Güneşi BAtı'dan doğan her medeni insanında AİHM'e saygı duyması gerekli değil mi?
-
Son kale de düşüyor
BAk yine yanliş anlamişsin yada ben anlatamadım... Ben hiÇ bir yazimda TAYYİB erdoğan denen şahsi korumadım...We Korumam ... Sen we diğerlerindende bu adamı(TAYYİ desteklemenizi istemedim... Sadece her Hükümete tanıdığımız zamanı bu adamada tanıyın dedim... Bu oadamı desteklediğim anlamına gelmez sanırım... benim aklıma ilk kowski geldiği için kowski dedim eywallah..ev,ov.ev olsun ben bunada inanmıyorum ve sana bir yazı yazıyorum ALINTIDIR dikkatini çekim sonra sen yazdın deme bana) Bunu sölerken bütün KAvlasya halklarını kastettim...We TAİRİHİ ANALİZİ İLE İLGİLİ BİR YAZIDIR BU KAFKASYANIN OKUYUNCA BELKİ banada hak werirsin.... KAFKAS HALKLARININ ETNOLOJİK ANALİZİ HULUSİ ÜSTÜN Şurası üzüntü vericidir ki Kuzey Kafkasyalıların insanlığın yeryüzündeki serüveninde oynadıkları rolle, onların haklarında bilinenler arasındaki oran çok dengesizdir. Bu bölge ve bu bölgede yaşayan halklar hakkında bilinenler hala bir sürü açmaz ve çıkmazla gölgelenmiş durumdadır. Oysa hala Kuzey Kafkasya dünya gündeminin en önemli başlıkları arasındadır ve ileride de bu konumunu koruyacaktır. Sadece siyasi gelişmelerdeki rolü ve belirleyiciliğiyle değil, her yönüyle günümüzdeki durumunu sağlıklı değerlendirmek ve doğru sonuçlara ulaşmak için irdelenmesi gereken kültürel, dini, antropolojik ve linguistik bilimler bakımından da bu bölge dünya bilimsel birikimi açısından en önemli kaynak alanlarından birisidir. Yazık ki bölgenin içinde bulunduğu siyasi çalkantılar yerli halkların dünya kültürüne olan sorumluluklarını yerine getirmesine engel olacak bir yapı sergilemektedir. Kafkas halkları sahip oldukları bakir değerleri anlatmak ve dünya bilimsel envanterinde hakkı olan yere ulaşmak yerine değerlerini korumak için savaşmak veya başkalarının istediği savaşlarda taraf olmak zorunda bırakılmaktadırlar. Kuzey Kafkasya'nın kültürel tarihini aydınlatmak, dünyanın kültür tarihini aydınlatmak noktasında çok etkili bir çalışma olacaktır. Çünkü uygarlık beşiği olan bölgelerin geçiş noktasında, tarih boyunca göç yolları üzerinde hiçbir vakit durağan olmamış bir konumda bulunan Kuzey Kafkasya insanlığın yaşam sürecinde ne noktadan bakılırsa bakılsın belirleyici olan bir bölgedir. Bu durum dün olduğu gibi bu gün de böyledir ve yarının, eski dünya kıtasının kaderi üzerinde çok büyük bir değişiklik yapmayacağı kesin gibidir. Bu bölgenin değerlerine ilişkin yapılacak bir yığın çalışmanın antropoloji, etnoloji, arkeoloji ve linguistik bilimlerini temel alması gerekir. Bu coğrafya bugün bünyesinde barındırdığı bir çok etnik grubu, dili ve kültürü bir çok noktada kaynaştırmıştır. Yaşayan halkların bugün farklı kimlikleri korumuş olmaları da etnik yapıları ve sosyal antropolojileriyle bağlantılıdır. Bu bölgeden gelip geçen halklar bir rüzgar gibi gelip geçmemiş, bir sel gibi gelmiş, bir şeyler bırakmış ve bir şeyler alıp götürmüştür. Bu demografik hareketlenmeler bölge etnolojisinin şekillenmesinde birinci belirleyici rolü oynamıştır. Her bölge farklı etnik grupların farklı etkileriyle karşılaşmış, karışmış ve şekillenmiştir. Bu durum dili olduğu kadar etnolojiyi ve sosyal kimliği de farklı oranlarda değiştirmiştir. Yoksa ilk çağdan beri bölgede bu kadar farklı etnik grubun ve dilin bulunduğunu kabul etmek bilimsellikten uzak bir yaklaşım olur. Bu bağlamda tarihsel süreç incelendiğinde bölge etnolojisini belirleyen unsurlar olarak şu başlıklarla karşılaşırız. 1-Otokton Etnisite Dağların kuzey yamaçlarında daha özgün olarak göze çarpan ve antropolojik özgünlük sergileyen beyaz ırka mensup insan gruplarıdır. Bu etnisitenin dili tamamen bağımsızdır ve ilkçağlarda tüm Avrasya'da etkili olmuş bir yada birkaç topluluktan oluşur. Anadolu'da Hititler, Avrupa'da Kelt, Bask, Alban ve Etruskler bu etnisitenin kalıntıları olabilir. Kuzey Kafkasya mitolojisi ve dilleri bu döneme ait verilere ulaşabileceğimiz kısıtlı kaynaklardandır. Buna göre buzul çağı sonrası insanlığın en uzun ve en karanlık döneminde bu bölgede her şeyiyle özgün bir yapı oluşmuş ve sonrasında bu özgün yapı bölgede ortaya çıkan halkların da temel nüvesini teşkil etmiştir. Meot, Sind, Zikh, Pses, Kimmer ve benzeri halklar bu dönemin otokton halkları olmalı. Destanlar çağı olarak değerlendirebileceğimiz bu dönemde bölgede yaşayan halkları "Nartlar" olarak isimlendirebiliriz. Bu halkın konuştuğu dil bu gün bölgede yaşayan çoğu halkın dilinin temelini teşkil eden ve dilbilimciler tarafından farklı bir grupta değerlendirilen Kafkasya'ya özgü bir dildir. Bugün bölgede konuşulan bütün yerel dillerde bu dilin kalıntılarını bulmak mümkündür ki th, tl, phl, kh, gibi bölge insanının gırtlak yapısına mahsus sesler, yardımcı fiillerin kullanımı, erillik dişillik özellikleri, fiil çekimlerindeki matriks yapılanmalar gibi gramer özellikleri, thamade, nıse, ssı, nase, geşh, gibi bütün dillerde ortak olan özgün sözcükler bu çağlarda bölgede konuşulan bu özgün dilin kalıntılarıdır. Bu etnisite bugün Abhaz-Adiğe, Kartvel ve Nah dillerini konuşan halkların temelini oluştur. 2-İndogermen Etnisite Avrupa halklarının antropolojik temelini teşkil eden bu etnisite Hindistan'dan Britanya'ya kadar uzanan coğrafyada etkili olmuş bir ırk ve dil grubunu kapsar. Hintliler ve İranlılar kendilerini ırksal açıdan Arian olarak adlandırırlar. Bu terim daha sonra beyaz ırka mensup Hint-Avrupai dil kullanan bütün halkların ortak adı oldu. Kuzey Kafkasya bu grubun iki yaşam alanının ortasında bulunduğu için Anadolu ile birlikte Arian halkların geçiş bölgesi olmuştur. Irandan Avrupa'ya geçen Arian unsurlar bu bölgede kalıcı izler bırakmışlardır ki Osetler, Talişler, Tatlar bu hareketlenmenin kalıntılarıdır. Özellikle tarih içinde Alanlar olarak adlandırılan Asetinler'in bölgedeki varlığı oldukça eskiye dayanmaktadır. Antik çağda tüm güney Rusya ve Kafkasya'yı kaplayan bölgede hakimiyetlerini hissettiren Alanlar Iskit-Sarmat diyalektlerinden birini konuşmaktaydılar ve Arian etnosuna mensuptular. Kuzey Kafkasya'da bir siyasi birliğin bu halk eliyle oluşturulmuş olması yerli etnisiteye tamamen kaynaşması sonucunu doğurmuştur. Bu etnisitenin varlığı Kuzey Kafkas dillerine Hint Avrupai sözcükler ve diğer kültür öğelerini sokmuştur. Bölgedeki bir çok coğrafi ad ve bazı mitolojik tanımlar onların yadigarıdır. Asya ve Avrupa'nın bütün eski halklarıyla akraba olan Alanlar iç Avrupa'ya yaptıkları akınlarla önemli göç dalgalarına neden olmuştur. Fransız dilbilimci Dumesil onlardan " Yüce Roma'yı aydınlatan Kafkas halkı" olarak bahseder. Hatta Nart destanlarının temel motiflerini ve tiplerini İndo-Germenik verilerle açıklamaya çalışır. Ona göre bu destanlarla Roma, İskandinav, Got söylenceleri arasındaki bağlar Alanların taşıdığı mitolojik öğelerden kaynaklanmaktaydı. Avrupa'yı baştan başa kat eden hatta Britanya'ya uzanan Alan halkının Kuzey Kafkasya'da kalanları yerli etnisite içinde erimiş, fakat önemli farklılıkları muhafaza ederek Asetin halkını oluşturmuştur. Bu etnisite Kafkas ırkı üzerinde oldukça belirgin etki yapmış, bir çok ırki özellik bakımından yerli halkları komşuları olan Hint Avrupalı kavimlerden ayrılmaz hale getirmiştir. Kuzey Azerbaycan'daki Taliş halkının Kürtlerle birlikte dilde Arien özellikler taşıyan karma etnisiteler olduğu düşünülebilir. Bununla birlikte Talişler komşu Iran ve Ermeni halklarının baskın etkileri neticesinde yerli etnisite ile kaynaşamamış, daha çok Arien özelliklerini korumuştur. 3- Turani Etnisite Bilindiği kadarıyla Kuzey Kafkasya M.Ö III. Yüzyıldan beri akın akın gelen iç Asyalı kavimlerin geçiş bölgesi üzerindedir. Bu akınların çoğu Kafkas Dağları eteklerinde erimiş ve dağılmıştır. Bölgeye yer yer kalıcı olmak niyetiyle yerleşen Asyalı Kavimler zamanla yerli etnisite arasında çözülmüş veya adacıklar halinde varlığını korumuştur. Bu dönemde yapılan Hun, Kuman, Peçenek, Kıpçak, Uz ve tatar akınları sonucunda dilde, antropolojide ve sosyal yapıda farklılaşmalar meydana gelmiştir. Ural Altay dil grubundan sözcükler Kafkas dillerine girmiştir. Asya'ya has çekik gözler, siyah düz saçlar, çıkık elmacık kemikleri antropolojik kalıntılar olarak yerleşmiştir. Üretim, silah ve giyim kuşam öğeleri alınmıştır. Asya mitolojileri ve inanç sistemleri yerli halka ait değerlere karışmıştır. Turani kavimlerden Kuzey Kafkasya'da tutunabilenler Karaçay, Balkar, Kumuk, Nogay gibi adlarla kabileler olarak varlığını sürdürmüştür fakat bu kavimlerin etnisiteleri yerli etnisite ile iç içe girerek dil haricinde erimiştir. Bir Karaçay'ı komşusu olan Kabardeyler'den ayırmak kolay değildir. Asyalı fizik özellikleri yerlilerden daha belirgin halde olmayan bu unsurlar kültür olarak da Kafkasya'nın diğer halklarından ayırt edilemez. Bununla birlikte asıl etki Kuzey Kafkasya'da siyasi birlik oluşturan Türk ve Tatar grupları eliyle gelmiştir. Museviliği kabul eden Hazar Hanlığı döneminde bölge dönemin güçlü uygarlıklarıyla ilişki kurmuş, ticaret dili Türkçe olmuş ve Türk yönetim tarzı olan toprağın kral çocukları arasında paylaştırılması geleneği her prensin yönetimi altındaki topraklarda farklı idareler kurması, kabilelerin yer yer kesin çizgilerle birbirinden ayrılması sonucunu doğurmuştur. Bugün yerli halklar arasında bir çok aile ismi Turani isimlerdir ve farklı kabileler arsında aynı isime rastlanılır. Hazarlar döneminde Terek kıyılarını yurt tutan Kabar adlı Hun Macar topluluğunun nereye gittiği belirsizdir ama bu gün orada Kabardey adlı bir halkın varlığı kesindir. Kumuklar'ın Borağan ailesinin Kabardeyler'de Brağun, Çeçenler'de Barağan olarak korunması, bir çok yerli kabilede Akbaş, Tokmak, Karaçay, Duman, Tatar gibi Türkçe aile isimlerinin olması bu etnisitenin kalıntılarının günümüze kalmış olduğunu gösterir. Türk literatüründe Hun olarak adlandırılan Gun topluluğunun bu gün bir Çeçen taypı olarak Gunoy adıyla anılışı bu topraklarda hangi soydan insanların ne şekilde kaynaştığı, tam manasıyla eski dilde ifade edildiği üzere "neşvünüma" bulduğu gerçeğini gözler önüne serer. 4- Semitik Etnisite Ortadoğu'daki Arap - İbrani halklarının mensup olduğu bu grup diğerleri kadar etkin olmamakla birlikte Kafkas halklarının yapısında izlerini barındırmaktadır. Bu etki daha çok dinen Museviliği benimsemiş fakat ırken İsrail oğlu olmayan Hazarlar döneminde yer etmiş olmalıdır. Bu çağlarda Orta doğudan ve İspanya'dan Musevi ailelerin Kafkasya'ya gelmiş olduklarını tarihi kayıtlardan öğreniyoruz. Cumartesi gününe Şabat denmesi, Karaim, Kohen, Cutki gibi aile adlarının hala korunuyor olması onlardan kalmış bazı izlerdir. Bugün Dağıstan'da yaşayan Tat halkının Hazar kalıntısı olma ihtimali yoktur çünkü konuşulan dil Turani değildir. Bununla birlikte söylenceye dayanan bir görüşe göre onların Asur kralı Nabukadnezar tarafından İsrail'den çıkarılıp dağlara sürülen İbraniler olduğu görüşü daha gerçekçi görünmektedir. İkinci Sami etkisi 7. yy da başlayan Arap akınlarıyla Kafkasya'ya girmiştir. Din tebliğinin bölgedeki halklarca kabul görmesi fakat şiddetli Hazar mukavemeti Arap akıncıların bu bölgede zorlanması sonucunu doğurmuştur. Arap orduları bu dağların güney yamaçlarında erimiş ve daha yukarıdaki Slav ve Turani topluluklara dinin ulaşması çok sonraki dönemlere kalmıştır. Bu çağlardan geriye kalan Dağıstan ve Çeçenistan bölgelerinde varlığını koruyan Arap isimleri, Arap aileleridir. Çerkesler arasında hala Kurayş adını taşıyan bir aile vardır. Evliya Çelebi Çerkesler'in ve Arnavutlar'ın Moğol saldırılarından kaçmış Arapların torunları olduğunu yazar ve bazı aile isimlerini delil gösterir. Fakat bu iddianın bilimsel olmadığı ortadadır. Bütün geçiş bölgeleri gibi bünyesinde bir çok zıtlığı, bir çok farklılığı ve bir çok özgünlüğü korur Kafkasya. Bu bölgenin şansı etekleri arasına aldığı her halkı özümseyip benimseyen geçit vermez dağlara sırtını dayamış olmasıdır. İskender'in ordularını da Moğol akınlarını da Tatar saldırılarını da bu dağlar durdurmuş vadileri arasında eritmiş, sonra onları kendisinden bir parça yapmıştır. Bu nedenle Çerkes kimliğinin bir tek etnisiteye mal edilmesi doğru olmaz belki bu konuda söylenecek en doğru söz Çerkes kimliğini oluşturan tüm unsurların kendi özelliklerini kaybedip diğerleriyle birleşmek suretiyle öncekilerden hiç birine tam olarak benzemeyen ama bu coğrafyaya özgü, bu dağları yaşam alanı olarak seçmiş yeni bir etnisite ve farklı bir halklar topluluğu olduğunu dile getirmek olsa gerek.
-
AİHM TÜRBANA GEÇİT VERMEDİ!
MAra Bulge sen deki ben herkezin kapanmasından korkuyorum bırak bahaneler üretmeyi... Bütün yazılarında bir sitem içindesin yazılarında ince nüanslarla isyan war iyi okuyan anlar bunu... ÖZğürlüğü eline almişlar diyor ÖZĞürlüük kimsenin tekelinde değil isteyen inandığı üzre dilediği şekilde yaşama düşünme giyinme w ws haklara sahip olmalıdır benim özğürlük anlayışım bu we ÖZğürlüğün önüne barikatlar kurulmamalı... KEndini düşündüğün kadar başkalarını da düşün... KAnunlar bir bir değişiyor cnm benim farkında değilmisin... KAnunlar değüğişmez diyede bi gerçek yok... DEmek KAnun Kapan dese sen kapanacaksın uyacaksın we özğürlük istemeyeceksin he Acırım sana böYle düşünüyorsan...
-
AİHM TÜRBANA GEÇİT VERMEDİ!
Onlar zaten İnançlarını yaşıyorlar içinde ama içinde yaşattığı inancın gereklerini yaptığı için okula alınmıyor olmasına karşi dışa wuruyorlar... Sen ne kadar saygı gösterirsen o kadar saygı görürsün bu bir... deme sonra çoğu bile saygı göstermiyor diye... Sen nasıl Ki düşünceni fikrini içinde yaşamıyorsan onlarda yaşamak sonuçta değil onların da buna hakkı war değil mi? Neden Çoğu ses çıkarmıyor biliyormusun fişlenmekten korkuyorlar Okuldan atılmak dan korkuyorlar onun için sesleri çıkmıyor... Ewet eskiden TÜRBAn yoktu buna sığınacak kadar kıt bir düşüncedesiniz.. Örtünme 1400 yıldır wardır... 1400 yıldır zamanın gereklerince nasıl ki yenilikler oluyorsa bu günde başörtünde değişiklikler olmuştur.. Diyorsun Ki tesettür giyim defileleri,özel markalarla eşarp anlaşması, kapalilara werilen arabalar sen bunları görecek kadar kör değilsinde.... Bizde senin görmek istemediklerini görmeyecek kadar kÖR değiliz... BAnada Görede o zaman LAİK'iz diyerek örtünmeye karşi çıkanlarda MODA defileleri yapıyor mayo, bikini,Mini etekler giyip podyumda çağdaş LAİK insanı temsil ediyorlar ya.. MOdenr KADIn oluyor ya..[Acaba sorarım bende bir erkek olarak dekolte giyinince Modern olacakmıyım ..YOksa sadece Bayanlara has mı bu]...çeşitli markalarla anlaşmalar yapıyorlar ya.. Mini etek giyenlere araba weriyorlar ya biz bunları Görmeyecek kladar Kör değiliz desem senin düşündüğün kadar DAr bi açıdan bakmiş oluruumm.. Ama düşünmeyecem senin gibi dar açıdan benim düşüncemde bu bişr TİCARET tir... [Nasıl Ki modern giysilerden rant sağlayan warsa tesettürlü giyimdende rant sağlayan olacaktır] ÜLkede yaşayan insanların giyim tarzlarıa göre Modacılar Üretim yapar... Ürettikleri tasarımları Podyumlarda sergilerler... Üretimlerini diş piyasa we iç piyasaya satmak için bazı firmalarla antlaşma yaparlar... Dikkat çekmek için Promosyon amaçlı reklam yaparlar bu tanıtım olur yeri gelir Araba weya başka bir armagan wererek halkın dikkatini çekmek isterler.... BunLArda Doğal şeylerdir... SEn bunu anlammak için olayı farklı yöne çekme .... BAna Görede o zaman Bütün LAİk 'iz diyenler REKLAm yapıyor ))))))) Akıl fikir wersin İnandığın sana.....
-
jhonywalker
......YaLnızlıĞa.... ALdırma İçini Derinden yakan şarkılara.. BekLeme sakın geLir Diye... DaLmasın GözLerin uzak YoLLara.. Boşwer.... GeL yakalım YaLnızLığa 1 siagara daha.. 1 Anda siLmek KoLay herşeyi de... Söz geçer mi BirLikte yaşanan yıLLara...
-
AİHM TÜRBANA GEÇİT VERMEDİ!
TÜRBAN TAKMAM DEDİ KAZANDI:.. AWRUPADA yaşayan müslüman kadınlar okullarda yada kamu alanlarında türban takabilmek için yılllardır kampanyalar düzenliyor dawalar açıyor... Ancak HOLLANDADA bu kez tam tam tersi bir durum yaşandı...32 yaşında ki SAMİRE HADDAD arapça öğretmenliği yapmak için AMSTERDAM da İSLAM KOLEJİ'ne İş başwurusu yaptı..Okul yönetimi bu isteği reddedince işe alınmadı.. Bunun üzerine HOLLANDA doğumlu HADDAD okul yönetimine dawa açtı.. Eşitlik komisyonu geçtiğimiz gün okul yönetiminin HADDAD 'a karşı ayrımcılık yapıldığına karar werdi... Ancak komisyonun öğretmenin işe alınmasınısağlamak gibi bir yaptırım uygulama hakkı yok.... WATAN gazatesinden alıntıdır.... Şİmdi ayrımcılığı gördünüzmü.... Bu örnekte olduğu üzere nasılki eşitlik komisyonun Bir yaptırım uygulama hakkı yoksa.... AİHM'ninde ÜLKEMİZDE bir yaptırım hakkı yoktur... WE werilen karar saygı duyulmayacak bir karardır.... NAsıl Ki bu dawada ayrımcılık yapıldığı söyleniyorsa HADDAD için... AİHM'dede LEYLA adlı kıza ayrımcılık yapılmıştır... Yine diyorum Ki saygı duyulmayacak bir karar...
-
adminler uyuyormu
Mystic River olmadı ama biz seninde fikirlerini görüşlerini okuyorduk bir an önce aramıza tekrar dönmen dileği ile... SAYgıLar...
-
Son kale de düşüyor
YAzımda içmemekle olcaktı düzeltimm.. EĞERKi İÇKi içmemekle ŞERİAAT geleceksem yine yemin ederim HEr Gün İÇKi içerdim... özür yanlış yazmişim yeni farkettim..
- Çağrışım
-
AZ SONRA...........
Sezem Akssudan AYnalar aaadlı şarkıyı dinleyecem...
-
Asiklar atisiyor
Anlasınlar diye beklemedim.. BelKi düzelirler diye bekledim.. Bir Umuttu benimkisi... Çiçekler gibi.... Ellerimi semaya açarken..
-
Hangi şarkıyı hiç bi kuvvet size dinletemez?
BAnu AalKAaan.....Nere Mi nere Mi hayatta dinletemezler..
-
turkish-media FM
Sezen Aksu^dan İStanbul HAtırasını ...
-
VAHİDEDDİN HAN
“Çok namuslu bir adam öldü. İsteseydi, Topkapı Sarayı’nın bütün mücevherlerini götürür ve öyle bir ordu kurup dönerdi ki..” Bu sözüde söleyen AAATATÜRk nasıl oluyorda çelişkiye düşüyor... Ayrıca sende haddini BİL wahdettin hainse unuttmaa bana göre sende hainsin... ATATürkü senle aynı kefeye koymam saygı duyarım... Sonra bana ATATürk düşmanı dersin ne olur ne olmaz..
-
IZ BIRAKANLAR
AHMET YESEVÎ Büyük Türk Mutasavvıfı Ahmet Yesevî, Kazakistan'ın YESİ şehrinde, yaygın görüşe göre 1093 yılında doğmuş ve 1166 yılında ölmüştür. İlk mürşidi Arslan Baba olmuş, sonra Yusuf-i Hemadanî'ye intisap etmiştir. Yesevî, Arapça ve Farsça'yı çok iyi bilmesine rağmen TÜRKÇE'yi seçmiştir. Yesevî, eski Türk inanışlarının kalıntılarını İslâmiyet ile uzlaştırmaya çalışan, İslâm'ı yeni kabul etmiş insanlara bu dinin sıcak, samimi, hoşgörülü, insan ve tanrı sevgisine dayalı gerçek yüzünü tanıtmıştır. HİKMET adını verdiği dörtlüklerinde Yesevî; Benim hikmetlerim hadîs hazinesidir Kişi pay görmese, bil habistir Benim hikmetlerim süphanın fermanı Okuyup bilsen, hepsi Kur'an'ın anlamı demektedir. Büyük Türk mutasavvıfı Ahmet Yesevî, Türk dünyasının yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden ve Türklüğün sembol isimlerinden biridir. Ahmet Yesevî'nin Türk tasavvuf geleneğinin kurucusu olması ve kendisinden sonraki büyük mutasavvıflar, Yunus Emre, Mevlâna, Hacı Bektaş-ı Veli ve diğerleri üzerindeki etkisi, böylece Anadolu'nun bir Türk Yurdu haline gelmesindeki manevi rolü, İslamiyet'i dosdoğru anlayan ve anlatan, sade ve temiz üslubu, güzel Türkçe'mizin mimarlarından oluşu, insanlığın ihtiyacı olan yüksek değerleri daha o zamanlar dile getirdiği kardeşliğe, dostluğa, sevgi ve hoşgörüye dayalı düşünceleri bilinmektedir. Türk'lerin İslâmiyeti anlama ve algılama noktasında YESEVÎ bir ekoldür. Bu açıdan bakıldığında Yesevî, tüm Türk dünyası için çok önemli bir konuma sahiptir. Kendini tanıma umdesi, kültürünü, dilini, tarihini ve dinini tanımak Yesevî düşüncesinin özüdür. Karahan'lı Hükümdarı Saltuk Buğra Kara Han'ın 950 yılında İslâmiyet'i resmî devlet dini olarak kabul etmesi, TÜRK dünyasının önemli bir dönüm noktasıdır. İslâmiyet'i benimseyen Türk'ler, Türk - İslâm sentezine dayanan yeni bir kültür sahibi olmuşlar, sosyal nizamları ile devlet ve dünya görüşlerine bu kültür ile yeni bir şekil vermişlerdir. "Pir-i Türkistan" Ahmet Yesevî, Güney Kazakistan'da, Çimkent şehrine 7 km. uzaklıktaki, bugün Türkistan adı ile tanınan YESİ şehrine 157 km. uzaklıktaki Sayram kasabasında doğmuştur. Doğum yılı bilinmemektedir. Ancak 73 yaşında ve 1166 yılında vefat ettiği şeklindeki yaygın görüşe göre 1093 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Doğum yeri olarak YESİ şehri de belirtilmekte ise de anne ve babasının Türbe'lerinin SAYRAM'da olması, O'nun da Sayram'da doğduğunu düşündürmektedir. Babası, Hazret-i Ali soyundan Şeyh İbrahim isimli bir zatdır. Annesi ise Şeyh İbrahim'in halifesi Musa Şeyh'in kızı Ayşe Hatun'dur. Rivayetlere göre önce annesini, sonra babasını kaybeden 7 yaşındaki Ahmet, ablasının himayesinde büyümüştür. Yesi'ye gelen Arslan Baba adlı bir mürşit, O'nun tahsil, terbiyesini üstlenir. Bir süre sonra Arslan Baba ölür, Yesevî de o zamanın önemli kültür ve ilim merkezlerinden olan Buhara'ya gider. Burada Hâce Yusuf-i Hemedani'ye intisap eder ve onun irşadı altına girer. Yesevî, mürşidi Hemedanî'nin ölümünden sonra bir süre Buhara'da irşad postuna oturursa da, şeyhinin vaktiyle işaret ettiği şekilde YESÎ'ye döner. Ölene kadar da orada aydınlatmaya devam eder. Menkıbeye göre tekkesinin bahçesinde bir çilehane kazdırır ve ömrünü burada tamamlar. Daha önce de belirttiğim gibi 1166 yılında vefat ettiği sanılmaktadır. Ahmet Yesevî'nin türbesini Sultan Timur'un yaptırdığı bilinmektedir. Rivayete göre, Hoca, Timur'un rüyasına girip zafer müjdeler. Timur da Türkistan zaferinden sonra Yesi'ye gelir ve Hoca'nın kabrinin üstüne, bir şükran ifadesi olarak, türbe yaptırır. Zamanla harap olan türbe, Şibanî Han tarafından onartılır. Birçok defa tamir gören türbe, Sovyetler Birliği zamanında korumaya alınıp 1978 de ziyarete açılmış, 1989 yılında türbenin bulunduğu bölge "Tarihi Kültür Koruma Mıntıkası" olarak ilân edilmiştir. Kazakistan bağımsızlığını kazandıktan sonra, Türkistan şehrindeki bu türbenin restorasyon çalışmaları Türkiye tarafından 1992 yılında başlatılmış ve 2 senede bitirilmesi ön görülmüşse de çalışmalar Temmuz 2000 e kadar sürmüş ve türbenin açılışı Ekim 2000 de Türkistan şehrinin 1500. kuruluş yıldönümünde yapılmıştır. Ahmet Yesevî, Anadolu'ya hiç gelmemiş olmasına rağmen Anadolu'da tanınmış ve sevilmiştir. Bektaşî'lik, Mevlevi 'lik, Yunus Emre ekolü Yesevi'den çok etkilenmiştir. Anadolu'ya gitmediği bilinmesine rağmen Pülümür'ün Kangallı Köyü'nde Ahmet Yesevî’ye atfedilen bir türbe vardır. Pülümür'deki bu mezar, Yesevî’nin makamı olarak, halkın muhayyilesinde gelişmiş ve türbe O'na atfedilmiştir. Bundan başka, Baskil ilçesinin Tabanbükü Köyü'nde Ahmet Yesevî kolundan gelen Hasan Dede'nin mezarının bulunduğu biliniyor. Bu köyün doğusundaki bir mezarın da Ahmet Yesevî'ye ait olduğu rivayet edilmektedir. Şimdi, Yesevî ve Türk diline etkisinden söz etmek istiyorum. Selçuklular, tarihimizin çok uzun bir dönemini doldurmuş, büyük bir devlettir. Sınırları, Orta Asya ve Anadolu'nun büyük bölümünü kapsamıştır. Devlete adını veren Selçuk Bey ve beraberindekilerin Türkçe adlar taşımalarına rağmen, son hükümdarların isimleri Keykavus , Keykubat gibi Farsça adlardır. En önemlisi, Devletin resmî dili Türkçe değil Farsça'dır. Selçuklu'nun önemli bir şahsiyeti, Alpaslan'ın veziri, Nizam -ül Mülk bir Fars'dır. Adına kurduğu Nizamiye Medreseleri Farsça vermekte idiler. Bütün bu sebeplerle Selçuklu'da Türkçe avam dili, Farsça ise aydın ve bilgin dili olmuştur. Edebiyat ve yazı dili Türkçe değil Farsça alarak kullanılmıştır. Bütün bu olumsuzluklar arasında Yesi'de bilinçli bir Türk ortaya çıkmış, Arapça ve Farsça'yı çok iyi bilmesine rağmen Türkçe'yi seçmiştir. Yesevî, İslâm tasavvufunu esas alan, bilim, edebiyat ve san'ata önem veren bir medrese kurdu. Bu medresenin, konuşma dili, yazışma dili, şiir ve edebiyat dili, eğitim ve öğretim dili Türkçe idi. Buradan yetişen binlerce insan Türk Dünyası'nın her tarafına dağıldılar. Bu yetişenler, gittikleri her yerde Yesevî'nin Türkçe şiirlerini, yani HİKMET'lerini tekrar tekrar seslendirdiler. Bu şekilde yeni bir Türk edebiyatı doğdu. Bu arada, Farsça'yı kullananlar, Yesevî'yi, Türkçe yazdığı için eleştirmişlerdir. Yesevî ise bir hikmetinde şöyle demektedir. Sevmiyorlar bilginler sizin Türkçe dilini Erenlerden işitsen açar gönül dilini Ayet - hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar Anlamına erenler başı eğip uyarlar Miskin hafız Hoca Ahmet yedi atana rahmet Fars dilini bilir de sevip söyler Türkçe'yi Daha sonra, Cengiz'ler, Osmanlı'lar dönemlerinde Türkçe egemen olmuştur. Bu konuda büyük şair Yahya Kemal "Ahmet Yesevî kim? bir araştırın, göreceksiniz, bizim milliyetimizi asıl onda bulacaksınız. " demektedir. Burada, Ahmet Yesevî'nin ilme ve bilgiye verdiği önemi bir, iki Hikmet'i ile dile getirmek istiyorum: Ey dostlar, cahil ile yakın olup Bağrım yanıp, candan doyup öldüm ben işte. Bir başka hikmetinde ise: Cahil ile geçen ömrüm nar sakar Cahil olsan cehennem ondan çekinir Cahil ile cehenneme doğru kılmayın sefer Cahiller içinde yaprak gibi soldum ben işte demektedir. Şimdi de Yesevî'nin din anlayışını irdelemek istiyorum. Tarih devirlerinde milletimiz bir çok dini kabul etmiştir. Bunların içinde Şamanizm en önemli yeri kaplasa da Budizm, Musevilik ve Hristiyanlık da Türkler arasında yaygınlık kazanmış dinlerdir. Bin yıldan beri ise gittikçe gelişen boyutlarda İslâm dini Türk'lerin inanç birliğini oluşturan din haline gelmiştir. Şamanizm, sadece Türklerin değil, Asya'nın birçok halklarının ortak inanç sistemidir. Dolayısı ile Şamanizm'i Türklerin ulusal dini olarak kabul etmek yanlıştır. Göktürk kitabelerinde, Atalarımızın, bir din anlayışı bulunduğu açıklaması vardır. Bu din, yeri, göğü ve insanı yani bütün varlıkları yaratan ve yöneten "Bir Tanrı" anlayışıdır. Belki de çok daha eskilerden, derinlerden gelen Şamanizm inançları "Bir Tanrı" veya "Gök Tanrı" dini ile birlikte yaşamaya devam etmiştir. Oğuz Han'ın "Tanrının Birliği" sözünü temel alan bir anlayışın yayıcısı olduğu görüşü de konuya daha açıklık kazandırır. Bilinen bir gerçektir ki, bir toplumun kabul ettiği yeni bir din, eski inançları tümüyle ortadan kaldıramaz. Eski inançlar çok defa yeni inancın kisvesi altında yaşamaya devam ederler. Bu manada Şamanizm'in Türklere ait topluluklarda devam ettiğini görebiliyoruz. Meselâ, ataların ruhlarına evliya kudreti, ağaçlara evliya adı verilerek Şamanizm, İslâmî bir kavramla yeniden ifade edilmiştir. Bugün, büyük çoğunluğu Müslüman olan Dünya Türklüğünün İslâmi anlayışında binlerce yıllık geçmişlerini görmekteyiz. Bu hal, İslâm'ın ana ilkelerinden sapma anlamına gelmemektedir. Söylemeliyiz ki, milletimiz, küçük bir kesim hariç, İslâm'ı doğru anlamış ve doğru uygulamıştır. Bugün, Müslüman milletler içinde en samimi dinî hayatın milletimizce yaşandığı bir gerçektir. Ahmet Yesevî, eski Türk inanışlarının kalıntılarını İslâmiyet ile uzlaştırmaya çalışan ve dolayısı ile kitaplı dinin, yani İslâmın emirlerini tam yerine getiremeyen yeni Müslüman olmuş insanlara, İslâmın sıcak, samimi, hoşgörülü, insan ve Tanrı sevgisine dayalı, gerçek yüzünü tanıttı. Ahmet Yesevî, içinde yaşadığı dönemin Türk toplumunun, bozkırlarda at koşturan yarı göçebe insanlar olduklarını, kadın - erkek, genç - ihtiyar, hareketli, kendi gelenek ve göreneklerini diri tutma yolunda başarılı ve mücadele ile geçen bir hayatın içinde olduklarını çok iyi biliyordu. Yesevî, bu insanlara fıkıh kuralları içinde, Arap - Acem kültür etkileri ile boğulmuş karma karışık bir İslâm yerine, samimi ve sarsılmaz bir iman anlayışını telkin eden dinî ve ahlâki kuralları, kendisi Arapça ve Farsça'yı çok iyi bildiği halde, kendi dilleri ile ve daha da önemlisi, onların seviyesinde bir söylem tarzı ile sunmanın, başarının temeli olacağını, görmüş ve uygulamıştır. Onun için de Türk Boyları'nın halk edebiyatından alınmış şekillerle insanlar arasında dostluğu, sevgiyi, dayanışmayı, dünyayı Tanrı ve insan sevgisi ile kucaklamayı öğretmiştir. Nitekim, Yesevî Benim hikmetlerim hadis hazinesidir Kişi pay görmese, bil habistir Benim hikmetlerim Süphan'ın fermanı Okuyup bilsen, hepsi Kur'an'ın anlamı demektedir. Hoca da öteki mutasavvuflar gibi, âlemi ve âlemde var olan herşeyi ilâhi aşkın eseri olarak gördüğü içindir ki, her şeyi gönülden sevmektedir. Ancak bu sevgi ile Allah'a ulaşılabileceğini söylemektedir. O'na göre Aşk'sız, Mevlâyı anlamak mümkün değildir. Üstelik Aşk'sız kişi gerçek insan değildir. Dertsiz insan insan değil, bunu anlayın Aşk'sız insan hayvan cinsi, bunu dinleyin Gönlünüzde Aşk olursa, bana ağlayın Ağlayanlara gerçek Aşk'ımı hediye eğledim. Aşk'sızların hem canı yok, hem imânı, Resûlullah sözün dedim mânâ hani. Diyen Yesevî 140 numaralı hikmetinde, ilâhi aşk hakkındaki görüşlerini, insanın samimi inancı ile bağlantılıyarak anlatır. Aşk davasını bana kılma, sahte aşık, Aşık olsan, bağrın içinde göz kanı yok, Muhabbetin şevki ile can vermese, Boşa geçer ömrü onun, yalanı yok. Aşk bağı sıkıntı çekip yeşertmesen, Hor görülse nefsini öldürmesen, "Allah" diyerek içe nuru doldurmasan, Vallah, billah sende aşkın eseri yok. Hak zikrini can içinden çıkarmasan, Üçyüz altmış damarlarını kımıldatmasan, Dörtyüzkırkdört kemiklerini kul eylemesen, Yalancıdır Hakk'a aşık olduğu yok. Rahatı bırakıp can sıkıntısını hoşlayanlar Seherlerde canını incitip çalışanlar, Hay-u heves, ben-benliği terk edenler, Gerçek aşıktır, asla onun yalanı yok. Kul Hoca Ahmet, candan geçip yola gir, Ondan sonra erenlerin yolunu sor, Allah diyerek, Hakk'ın yolunda canını ver, Bu yollarda can vermesen, imkânı yok. "İlâhi Aşk" Allah'dır ve bu Aşk'a düşen kişi, bencillik, gösteriş, iki yüzlülük, kişisel çıkar gibi küçük hesapları düşünmemek gerekir. " diyen Yesevî, bir hikmetinde: Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol, Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol, Mahşer günü dergâhına yakın ol, Ben - benlik güden kişilerden kaçtım ben işte. Demektedir. Bütün hikmetlerinde yer alan bir gerçek vardır ki o da insana verilen büyük değerdir. İslâm tasavvufunda insan, kâinatın özü alarak kabul edilir. Herşey insan içindir. O halde insana düşen, "Kamil İnsan" olmaya çalışmaktır. Ahlakın kemaline ulaşmıya gayret etmektir. Bunun da bir yolu yaratılmışları sevmek, incitmemek ve incinmemektir. Alçak gönüllü olan insanlar, her hususta samimi olan kişilerdir. Yesevî, asıl kavgasını, sahte şeyhler ve mollalara karşı yapar. Bunlara karşı da "Talibim" deyip söylerler vallah, billah insafsız Namahreme bakarlar, gözlerinde yok insaf; Kişi malını yiyerler, çünkü gönülleri değil saf Arslan Baba'nın sözlerini işittiniz teberrük. Zâkirim deyip ağlar, Çıkmaz gözünden yaşı; Gönüllerinde gamı yok, her an ağrıya başı; Oyun-hile kılarlar, malûm Hüda'ya işi, Arslan Baba'nın sözlerini işittiniz teberrük. Gibi bir çok Hikmet söylemiştir. Yesevî, ilim üzerinde çok durmuş, inananların aydın kişiler olduğunu, bunların bilgisizlikten ve bilgisizlerden kısaca cahillikten uzak durduklarını anlatmıştır. Ayrıca bir başka Hikmet'inde: " Bilgisizlik her kötülüğün kaynağıdır. " demiştir. Bir başka Hikmet'inde ise İlim, iki inci, beden ve cana rehberdir Can âlimi Hazret'ine yakındır Muhabbetin şarabından içer Öyle âlim, gerçek âlim olur dostlarım, demiştir. Özetle, Yesevî okulunun ana ilkelerini: Allahın varlığına ve tekliğine inanmak, Kur'ana uymak, İslâm'a dayalı yolda yürümek, İnsanın kendisini disipline etmesi, Belli zamanlarda benlik muhasebesi yapmak olarak özetliyebiliriz. Ayrıca, Yesevî'liği kabul eden kişinin de : Hakk'ı bilmek, Kalbinde Allah ve İnsan sevgisi taşımak, Cömert olmak, Gerçekleri kabul etmek, Geçer ve doğru bilgili olmak, Kanaatkar olmak, Nefsine hakim olmak, Kendini bilmek, Gönül gözü ile görmek, Felsefeye yatkın olmak gibi hasletleri kendisinde toplaması gerekiyordu. Dikkat edilirse, 1000 yıl önce yaşamış bir Türk düşünür, kendini bilmeyi, hurafelerden uzak durmayı, Tanrı'ya inanmayı, kendini geliştirmeye çalışmayı, özellikle hoşgörülü olmayı büyük bir açıklıkla ifade etmiştir. Yazımı Ahmet Yesevî'nin büyük takipçisi YUNUS EMRE'nin Pirinden öğrendiğini veciz bir şekilde anlattığı dörtlükle bitirmek istiyorum. Çalış, kazan, ye, yedir, Bir gönül ele getir Bin kâbe'den iyrektir, Bir gönül ziyareti.
-
kanal d nin taraflı programları
MAAARAA BULGE inan çok sinirleniyorum bana karşi wwerdiğin cewaplara) Saaana LAaaaf dokundurmuyorum ayrıca yazdığın yazıya cvb werriyorum... Ama sen öle algılamak istediğin için bu kanıya warıyorsun.. BAakış aaçini değiştir derim ben sana yüzünü güneşe çewir...
-
Erdoğan ve roj tv kargaşası
bak yine çelişkiye düştün fikirlerinle.. ''Fikilerine hitap etmediğini ŞERİAtçi olduğunu Ülkeyi kötü LAİKLİK düşmanı olduğunu CUMHuriyeti yıkıp ŞERİAt dewleti kuracağini söleyen sen değilmiydin..Yoksa ben mi yanlış anladım...'' Sen değilmiisn bu başbakanı begenmeyen we eleştiren karşi olman çok doğal... Anlayişla karşilarım... Neden şimdi senle uğraştığım kanısına wardın Ki...We seni ben öle lanse etmedim fikirlerin yazdıkların buna delildir....Ben nasıl seni lanse ederim...Ayrıca öle bir çaba içerisinde değilim... Söleyeyim ne senle uraşiyorum nede senle bi alıp weremediğim war... Warsayarsin Ki O soruyu Soran MUHAbirin ROJ TW muhabiri olduğunu bilmeyebilir... O zmaan BÜTÜn Muhabirlerin MİKrofonlarında Ki Logoya bakmaası lazım değil mi)) Kim Kimdir HAngi Kuruluştandır...
-
Son kale de düşüyor
Şu an Ülkede insanlar İÇKi mi içemiyor allah allah ben nasıl içebiliyorum hala...DEmeK Ki sadece ben özğürüm) BEN İçki yasaklanıyor diye weryansın edenlere karşi yazdım bu yazıyı.. İÇKİ yasaklandı diye ŞERİAt geliyor LAKiKLİK yıkılıyor CUMHURİYET elden gidiyor diye çırpınanlara binaen yazdım dikkatli okursann.. WE Diyorum Ki gene Bu SON KALEDE YIKILDI İÇKİ YASAKLANDI cümle kalıbından benim anladığım budur.. WE DOLAsıyla Bu BAşLIK altında TAKİYYE yapmak.... DEmek Bir İÇKi yasaği ile ŞERİAt gelecek ne kadar saçma bir düşünce... DEMEK bir İÇKİ yasaği yüzünden CUMHURİYET yıkılacak LAİKLİK elden gidecek... EĞERKi cumhuriyet İÇKİ içmekle yıkılacaksa son kale düşecekse ben yemin ederim bir daha alkol içmem... EĞER Kİ yine İÇKi içmekle ŞERİAT gelicekse İnan yemin ederim HEr gün alkol İçerim.. Sen benim yazdıklarımdan ne kadar ne anlam çıkarıyorsan bende senin yazdıklarından o kadar anlam çıkarıyorum.... YAzılarımı dikkatli oku Eğitim konusunda we Ülke ekonomik sorunları hakkında senle aynı düşüncede olduğumu belirtmiştim... Körü körüne okuma Lütfenn... sende bu siteyi hazırlayan yazarlardan birisin değilmi? Ne zamandır KOministler MÜSlüman çeçenlere destek wermeye başladı... TAbi Ki kendi çıkarları doğrultusunda menfaatleri doğrultusunda... Niye Mi: Şu an Ki Hükümeti yıkıp tekrar Kominst rejimi kurmak we iktidar olmak için.... Ama özünde ÇEÇENLER kendi bagımsızlığını ilan edip we Bu TOPRAKLARDA özğürce dinini yane İSLAmı yaşamak için bir mücadele weriyorlar... YıLlarca baskı altında yaşadıkları zorla baskı ile dinleri değiştirilmek istendi soyisimler kowski tanımlaması getirildi...Bunlarda mı yalan bunları yapanlar RUS KOMİNİZM rejiminde Ki insanlar değillermiydi... sana BOL şans her neye inanıyor we her ne uğurda yaşiyorsan....
-
AİHM TÜRBANA GEÇİT VERMEDİ!
Ben İnanıyorum Ki burda AİHM 'e başwuran kızı türban başörütüsü eşarp yazma neyse artık işte... uygulanan Sistemden ötürü bu mahkemeye başwuran we olumsuz sonuç alan insanın nezdinde bu karara saygı duyuyorsunuz ya... YArın sizlerede bir yasak uygulanır we bu ülkede çözüm üretemezsenin we AİHM' başwurur we olumsuz sonuç aldığınız zaman.... Bizdende bu karara saygı duymamızı bekleyecekmisiniz... ÖNcelikle bizi şeriatçi olarak lanse etmeyi bırakın...Cumhuriyet düşmanı LAKİKLik düşmanı olarak görmeye son werin... BİZ İnsanların Kişisel özzğürlüklerini sawunuyoruz... Bu sen o biz siz onlarda olsa fark etmez.... BAna dokunmayan YIlan Bin yıL yaşasın demekten waz geçin.. Gün gelir belKi siiznde bir gün ÖZğürlükleriniz kısıtlanınca.... BU konuda magdur olan insanları belki biraz anlamaya çalişirsiniz... SAyGILar...
-
AİHM TÜRBANA GEÇİT VERMEDİ!
BEn seni kastetmedim inanırım sana .....bana ispat etmene gerek yok ayrıca... İbadet allaha yapılır...YAda neye inanıyorsa insan ona karşi ibadet eder... Kullara ispat istemez..allahla kulun arasında...ATATürkçüler namaz kılamaz diye bi kaidede yok ayrıca... ATATÜRKÇÜLERİN demedim dikkat et karçiçeğiM LAİKLİK kiswesi altında İSlam düşmanlığı yapanlara we LAİKLİĞİN arkasına saklananlara diyorum...Benim sözüm yapanlara idi bunu belirtim.. ÖNce bu LAİKLİK liğin arkasına saklananları temizlemedikten sonra ben bunu hep böyle anlayacağim... BU benim şahsi fikrim...neden mi bu kanıya warıyorum... BAZı Yök yetkilileri ;Aydın İnsanlar ws ws BİZ İSLAM değiliz LAİKİZ diyorlar ya..... İSLAm 1400 yıllık köhnemiş bir düzen diyorlar ya... Kılıçlar kanlar üzerine kurulmuş bir Dİn diyorlar ya... BİZ bu Kurallara göre yaşayamak istemiyoruz diyorlar ya... LAİK olmak onlar için demek Ki İSLAMI hiçe saymaksa we bunu belirtmekten çekinmiyorlarsa... BEnde bu söylemlerden we uygulanan sistemden İSLAM düşmanlığı yaptıklarını çıkarırım... karçiçeğim yapma böyle ben sana hakaret etmedim we kırıcı dawranmadım... sadece fikir alışwerişi yapıyoruz...