dilku tarafından postalanan herşey
-
ALLAH YOKTUR!
Çok basit.... Eski çaglarda dogaya karsi kendini savunmasiz hisseden insanlar, kendini korumasi için tanrilar icat etmislerdir. Kâh atese tapmislardir, kâh günese... Ya da aya, belki gökgürültüsüne.. Her seferinde kendilerine bir tanri uydurmuslardir.Bu eski caglardan beri süregelmis, çag degistikçe tanrilar ve inanislar da degismistir. Günümüzde bile inançlar farkli farklidir. Ama çikis sebepleri hep aynidir. 18550[/snapback] bu tanri fikrinin nerden dogdugunu aciklayabilir ama nasil dogdugunu aciklayamaz tanrinin dogaüstü gücleri oldugunu nasil akil ettiler dogaüstü olgusunu nerden cikardilar, onun koruyucu olusunu..kendilerinde olmayan bütün özellikleri tanriya yüklediler peki kendilerinde olmayan özellikleri nerden bildiler..kendilerinde yok olan bir seyin nasil farkina vardilar..tanri kelimesi (dilbilim anlamda degil) nerden cikti, yoklugun varligini nasil idrak ettiler.. bu verdigin neden ancak tanri kavraminin önceden biliniyor olmasiyla izah edilebilir... kendini bir köprü altinda yanliz dogmus olarak hayal et..timsahlar bile dogduklarinda annelerini ararlar..senin anne yok baba yok yapayalnizsin..oraya atilmisin... tanrinin yoklugu da insanin yeryüzü serüveninde buna benzer iste..insan yeryüzünde yalnizdir..
-
ALLAH YOKTUR!
Kuranin indigi zamanlarda Arabistan yarimadasinda kölelik kurumu vardi, köle cariye ganimet hep bu kurumla ilgili.. Kuran ise tedrici olarak kölelik kurumunu ortadan kaldirma yoluna gitti, nasil ickiyi 3 adimda yasakladiysa köleligi de yavas yavas yasaklama yoluna gitti, kalpleri islama isindirmak gerekiyordu bu adetin birden kaldirilmasi islamdan sogutturabilirdi bence.. simdi kölelik tamamen kalkmis durumda islam hukukunda..
-
ALLAH YOKTUR!
Allah seni cezalandırır, ve sakat dogar mı? Bunun bilimsel acıklaması var ya... Allah'ın cezasıyla ne alakası var... Bir tek doguda yasayan iyi egitim alamamıs halkımız boyle dusunur zannediyordum ben tv'de boyle soyleyenleri gorup de... Bu arada diger soruma cevap gelmedi? 18560[/snapback] Yazimdaki ironiyi anlayamamis olmana sastim dogrusu. Neyse... Gelelim insanin topraktan yaratilma hadisesine ... Arkadasim sirf sizin dogmatik inanclariniz geregi kitapta yaziyor diye böyle bir seye inanmamizi nasil bekleyebilirsin 18565[/snapback] siz de sirf türlerin kökeni kitabinda yaziyor diye tesadüflerden olustugumuza nasil inanirsiniz, bu konu hakkinda yaratilis mi tesadüf mü basligi altinda okumaktan bile korktugunuz cok sey var, örneklerle sacmalik oldugu..öneririm.. hatta ilk olusumu bile aciklayamamisken
-
ALLAH YOKTUR!
Teyze / Dayı kızıyla evlenebilirsin.... Boyle bir engelleme yok.. Haberin olsun... Ve bu arada merak ettim de.. "Insanin topraktan yaratildigini normal karsiliyorsunuz" demissin.... Sen ne sekilde olustugunu dusunuyorsun?? 18553[/snapback] Evet evlenebilirsin.. Sonra da Allah seni cezalandirir !!!! ve %50 ihtimalle çocuklariniz sakat dogar... 18559[/snapback] teyze amca dayi cocuguyla evlenmeyi yasaklayan bir kanun oldu mu simdiye kadar,bilmiyorum belki darwin yasaklamistir...atalarimiz dediginiz maymunlarin nerde ne zaman kiminle ne yaptigini biliyor musunuz? benim gözlemlerime göre hic öyle sakat pek yok, ancak akrabalar evlenip sonra cocuklari da akrabayla evlenirlerse ihtimal artar...yasak da degil sart da degil..ister evlen ister evlenme, önemli olan esasta kan uyumu.. bunun haram olmasi icin bir neden görmüyorum...
-
ALLAH YOKTUR!
yam yam der: Bir bakalim bizi inançsizlia iten konular nelermis : 1 - "Bir de senden acele azap istiyorlar. Halbuki Allah asla va’dinden caymaz. Süphesiz Rabbinin nezdinde bir gün, sizin saydiginiz bin yil gibidir." (Hac Suresi 47) "Gökten yere kadar bütün isleri Allah yürütür. Sonra bu isler, süresi sizin hesabinizla bin yil olan bir günde ona yükselir." (Secde Suresi 5) "Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yil olan bir günde yükselir." (Me'aric Suresi 4) Yorum : Hani Allah zamanin ve mekanin disindaydi. Resmen zamana tabi oldugunu Kur'an-i Kerim söylüyor. Üstelik karar da verememis. 1 gün Bin gün mü yoksa 50 Bin gün mü? 2 - "Süphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile, Yahudiler, Hiristiyanlar ve Sâbiîlerden13 (her bir grubun kendi seriatinda) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller isleyenler için Rableri katinda mükafat vardir; onlar korkuya ugramayacaklar, mahzun da olmayacaklardir” (diye hükmedilmistir)." (Bakara Suresi 62) "Süphesiz inananlar (müslümanlar) ile Yahudiler, Sabiîler ve Hiristiyanlardan (her bir grubun kendi seriatinda) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller isleyenler için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardir” (diye hükmedilmistir.)" (Maide Suresi 69) " Kim Islam’dan baska bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana ugrayanlardan olacaktir." (Al-i Imran Suresi 85) Yorum : Kur'an burada da karar verememis. Hristiyanlar, Yahudiler ve Sabiiler (Sabiiler mi? Onlar gökyüzündeki cisimlere tapmiyorlar miydi) Cennetlik mi, yoksa cehennemlik mi? 3 - "Andolsun biz, en yakin gögü kandillerle donattik. Onlari seytanlara atilan taslar yaptik ve (ahirette de) onlara alevli ates azabini hazirladik." (Mülk Suresi 5) Yorum: Buyrun Kur'an in bilimselligi. Yildizlar dünya için birer kandil olarak donatilmis. Üstelik onlarla da seytan taslaniyormus. Pes... Siz simdilik bunlari bir sindirin gerisini hazirliyorum 4 - "Bir kötülügün karsiligi, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadir). Ama kim affeder ve arayi düzeltirse onun mükafati Allah’a aittir. Süphesiz O, zâlimleri sevmez." (Sura Suresi 40) " Ey iman edenler! Öldürülenler hakkinda size kisas farz kilindi. Hüre karsi hür, köleye karsi köle, kadina karsi kadin kisas edilir. Ancak öldüren kimse, kardesi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafindan affedilirse, aklin ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardir" (Bakara Suresi 178) "Ey akil sahipleri! Kisasta sizin için hayat vardir. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz." (Bakara Suresi 179) Yorum: Yoruma gerek var mi? Kisas farz kilinmis. Kimse "Yok efendim iste affetmek güzelliktir diyor" falan diye bahsetmesin. Açik açik "kisas size farzdir" diyor. "Bir kötülügün karsiligi onun gibi kötülüktür" diyor. 5 -" Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdigin eslerini, Allah’in sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altinda bulunan kadinlari; seninle beraber hicret eden, amcanin kizlarini, halalarinin kizlarini, dayinin kizlarini ve teyzelerinin kizlarini sana helal kildik. Ayrica, diger mü’minlere degil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bagislayan, Peygamber’in de kendisini nikahlamak istedigi herhangi bir mü’min kadini da (sana helal kildik.) Mü’minlere esleri ve sahip olduklari cariyeleri hakkinda farz kildigimiz seyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmamasi içindir. Allah çok bagislayicidir, çok merhamet edicidir." (Ahzab Suresi 50) Yorum : Valla insanin (bir erkek için) peygamber olasi geliyor. Ne diyeyim 6 - "Biz bir memleketi helâk etmek istedigimizde, onun refah içinde yasayan simarik elebaslarina (itaati) emrederiz de onlar orada kötülük islerler. Böylece o memleket hakkindaki hükmümüz gerçeklesir de oranin altini üstüne getiririz." "Nûh’tan sonra da nice nesilleri helak ettik. Kullarinin günahlarini hakkiyla bilici ve görücü olarak Rabbin yeter." (Isra Suresi 16-17) "Kur’an’i anlamamalari için kalpleri (Anlamak isi beyin ile ilgilidir. Kur'an in bilimselligi üzerine bir örnek daha) üzerine perdeler, kulaklarina da agirlik koyariz. Kur’an’da (ibadete layik ilah olarak) sadece Rabbini andigin zaman arkalarina dönüp kaçarlar." (Isra 46) Yorum : Ilahi adalet bu olsa gerek 7 - "Ey Peygamber! Müminleri savasa tesvik et. Eger içinizde sabirli yirmi kisi bulunursa iki yüz kisiye galip gelirler. Eger içinizde (sabirli) yüz kisi bulunursa, inkar edenlerden bin kisiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir." (Enfal Suresi 65) "Simdi ise Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf oldugunu bildi. Eger içinizde sabirli yüz kisi olursa iki yüz kisiye galip gelirler. Eger içinizde (sabirli) bin kisi olursa, Allah’in izniyle iki bin kisiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir." (Enfal Suresi 66) Yorum : Kur'an burada da karar verememis anlasilan. Önce 1/10 diyor, sonra bakiyor ki olmuyor, 1/2 ye düsüyor 18064[/snapback] ben derim: 1- Allah icin zaman söz konusu degildir, zaman insan icindir, ayetlerdede Allah-insan iliskisi geciyor, Allah realiteden hareketle böyle diyor bin yil ve 50 bin yil kelimelerinin gectigi cümleler yani konular farkli buna dikkat et… 2-bunu yine sormustun yine cevap vermistim.. ayetin anlami bu kimseler ümitsizlige düsmesinler müslüman olurlarsa kurtulusa ererlerdir, tefsirlerde böyle gecer..yani bir kimsenin kurtulusa ermesi icin müslüman olmasi sarttir, müslüman olmak demek Hz. Muhammedin peygamberligine inanmak demektir.. 3-kandil örnegi yildizin aydinlatmasina iliskin bir benzetmedir, , Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık." (Mülk, 67/5) sözü de yıldızın kendisinin düşmesini gerektirmez ve bundan günlerin geçmesiyle yıldızların noksanlaşması gerekmez. Nihayet gerekli olsa bile belki Şihâb denilen ateşlerin yıldızlardan kopması gerekir. Hatta bu yildiz kaymalari da olabilir 4- kisas farz kilinmis hemen akabinde ise ...affederse diyet ödeneceginden bahsediyor, islamda afv cok genis bir rahmettir..tevbe ve afv… Önemli olan caydiriciliktir. Hirsizin elinin kesilmesi olayinda da böyledir, bunun yerine caydirici baska bir ceza verilebilir..(benim görüsüm) 5- Ey Peygamber! Biz sana özellikle şunları helal kıldık. Bu âyette, peygambere, layık ve faziletli olan hanımlar zikredilmiş ve beyan buyurulmuştur. Çünkü; 1- "Ecir"lerini yani, mehirlerini verdiğin hanımların. Şüphesiz mehıri verilmiş olan hanımın gönlü verilmeyenden daha hoştur. 2- Bir kimsenin bizzat kendisinin katıldığı savaşta ganimet olarak sahip olduğu cariye, elbette satın aldığı cariyeden daha temiz ve daha şüphesizdir. 3- Kendisi ile birlikte hicret eden akrabaları da hicret etmeyenlerinden daha şereflidir. Bununla birlikte bazılarının dediği gibi, mehrin önce verilmesi peygamberin özelliklerinden olması da ihtimal dahilindedir. Nitekim amca ve hala, dayı ve teyze kızlarının helal olmasında seninle birlikte hicret edenler, diye kayıtlanmasında Peygamberin özelliğinin olması ağır basmaktadır. 1- İslâm uğruna çekilen sıkıntılara karşılık, onları ödüllendirme. Hz. Sevde örnek olarak verilebilir. 2-Kocası savaşta şehit olan kimsesiz dul hanımları koruma altına alma. Örnek olarak Hz. Ümmü Seleme ile Hz. Zeynep verilebilir. 3- En yakın dostlarının kızları ile evlenerek aileyi onurlandırma. Hz. Âişe, Hz. Hafsa ve Cahş kızı Hz. Zeynep örnek olarak verilebilir. 4- Düşman kabilelerinden kadın alarak onları İslâmiyet'e kazandırma. Örnek olarak Hz. Cüveyriye, Hz. Ümmü Habibe, Hz. Safiyye, Mısırlı Hz. Mâriye ve son eşi Hz. Meymûne verilebilir. Allah'ın Resul'ü; 53 yaşından vefatı olan 62 yaşına kadar birçoğu yaşlı ve çocuklu olan dul hanımlar ile evlendi. Böyle ileri bir çağda nefsinin hoşlandığı duygularının veya cinsel isteklerinin tatmini için eşler alsaydı mutlaka genç, güzel ve çekici hanımları tercih ederdi. İlk eşinden sonraki evlilikler, Yüce Allah'ın isteği (vahyi) doğrultusunda dini yayma nedenleri ile gerçekleşmiştir. Hz. Peygamber'in oturduğu yer bir saray değildi. Ev, bir mescit ve küçük odalardan ibaretti. Duvarlar kerpiçten, tavan hurma ağacı ve yapraklarından oluşmuştu. Yağmurların sızmaması için, tavanın üstüne bir kilim örtülmüştü. Hz. Peygamber Eşleri'nin yaşadığı mahaller; Dünya nimetleri ile değil, mahrumiyet ve sıkıntılarla doluydu. Allah'ın Resul'ü sahip olduğu bütün nimetleri toplumuna dağıtıyor; kendisi, eşleri ve çocuklarına daha az pay ayırdığından, ashabından daha fakir bir hayat yaşıyorlardı. Bu fedakârlıkları Hz. Peygamber ile birlikte tüm aile göğüslemekteydi. Çoğu bolluk ve varlıklı bir yaşam içinden gelen eşler, yoksulluktan zaman zaman şikâyetçi olmuşlarsa da, ilâhî görevini eksiksiz yapan Allah'ın Elçisi tavrını hiç değiştirmemişti. Bu olaylar üzerine Yüce Yaratıcı, Peygamber Hanımlarına şöyle uyarıda bulunuyordu. Ahzâb 33/28-29 : Ey Peygamber! Eşlerine söyle: Eğer siz, Dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedelinizi vereyim ve sizi güzellikle salayım. Eğer siz; Allah'ı,Elçisi'ni ve ahiret yurdunu istiyorsanız, bilinizki Allah, sizden güzel hareket edenlere büyük bir ödül hazırlamıştır. Eşlerin hiçbiri ayrılmayı kabul etmemiş, Allah'ın Resul'ünü ve ahiret hayatını içtenlikle tercih etmişlerdi. Birer kat elbiseleri ve topraktan yapılmış odaları içinde, Yüce Yaratıcı'nın sevgili Peygamber'ine ve insanların kurtuluşunu sağlayan İslâmiyet'e hizmet etmenin mutluluğunu yaşıyorlardı. Onlar, hem Allah'ın Resul'ünün eşi ve hem de müminlerin anneleri idi. Ahzâb 33/6 : ...Peygamber'in eşleri müminlerin anneleridir... Ahzâb 33/32 : Ey Peygamber Hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz... 6-“Bir ülkeyi yok etmeyi dilediğimizde oranın ileri gelenlerine emir veririz. Onlar ise emrimizden dışarı çıkarlar. Hüküm onların aleyhinde gerçekleşir. Orayı yerle bir ederiz.” (ayet: 16) Allah, elçi gönderip emirlerini bildirdiği bir ülkenin yöneticileri ve ileri gelen söz sahibi kimseleri bu emirleri dinlemeyip, isyan ederlerse Allah da onları helak eder. “Mütraf” Sorumsuz, konfor içinde rahat yaşayan, cebbar, zorba kişi gibi anlamlara gelir. Bir ülkenin ileri gelen, yönetici ve sözü dinlenen, bu sebeple de kendisini büyük ve güçlü görerek şımarmış insanlarıdır. Onu anlarlar diye kalplerine örtüler, kulaklarına da ağırlık koyduk. Kur’an’da Rabbini tek olarak andığın zaman nefretle ardlarına dönerler.” (ayet: 46) Allah tek başına anıldığı zaman kalpleri nefretle çarpan ve nefretle kaçan müşrikler Kur’an’ı nasıl anlayabilirler? iman kalp isidir..bir kimse delillerle Allahin varligina inancin kapisina kadar gelir ama delillerin getirdigi yer ile varlik alani arasindaki boslugu irade doldurur.. Imanin disinda olan insanlarin imana gelmeleri aslinda cok zordur. Zira Allah iman benim nimetimdir, buna sükredin demis. Insan kalbi ile imani gerceklestirecek ama bunun bilgisiz olmasi cok zor.. 7- birinci ayette bahsolunan müslümanlar sayica az ama imanca daha kuvvetli idi..savasi kazanmada ise sayi degil iman önemli Ikinci ayette bahsolunan müslümanlar ise sayilari cogalmis ve karsilasacaklari düsmani kücük görmeye baslamis, onlari kesin yeneceklerine inanarak gurur ve kibire kapilmislardi zaten ayette de onlarin zaafa düstüklerinden bahsolunuyor, sayi cok ama bu sefer de iman önceki gibi degil gurur karismis imana..bunun icin de gücleri birincisinenazaran daha az oluyor..
-
AŞK YOK MU AŞK?
Ölmek ne garip anne artik duvarlari kanatircasina tirnagimla saskin umutlu siirler yazamiyacagim mutlak bir inancla gözlerimi tavana cakamiyacagim Baba olamiyacagim örnegin toprak olmak ne garip sey anne. Ucurumlarki sende büyür dagdir ki sende göcer ben bayram derim cicek derim cam diplerine acmis kanatlarini kozalak derim gül yanakli cocuga benzer yinede oglunu yitirmek ne garip sey anne Her kavgada ölen benim Bayrak tutan carpisan her kadin topragi tirnakliyarak dogurur beni Özlem beni kavga benim ask benim Bekle beni anne. bir sabah cikagelirim bir sabah anne bir sabah Acini süpürmek icin actiginda kapiyi adi baska sesi baska nice yasitim koynunda çiçekler ÇiÇekler icinde bir ülke getirirler. Ahmet kaya safak türküsü...........
-
nickinizin anlami
yasa var ol..
-
bugün aklinizdan hangi sarki gecio
Seher Yeli Seher yeli nazli yare Bildir beni bildir beni Düsmüsüm elden ayaktan Kaldir beni kaldir beni Söyle güzeller sahina Yüz süreydim dergahina Zehir olan kadehine Doldur beni doldur beni Kul Ahmed'im gönül versem Bagrinda gülünü dersem Senden gayri yar seversem Öldür beni öldür beni
-
Islam; Hosgörüyü Hic Hos Görmiyen Bir Ideolojidir!
kralx sana tamamen katiliyorum..böyle yaparsak onlarin ekmeklerine yag sürecegiz...ayrica bu ugurda gazi olman beni cok duygulandirdi..gazi de olsak sehit de yolumuz islamdir...
-
Islam; Hosgörüyü Hic Hos Görmiyen Bir Ideolojidir!
burada yanli biri varsa o da sensin ithamlariniz bu noktada haddini asmis bulunuyor can bey sen kendi ideolojinin perspektifinden olaylara baktigin icin böyle görüyorsun.. sen evrim dindarisin... darwinizm dininde... o dedigin hocalar basinin uydurmasi, komedi malzemesi..realite degil..öyle bir hoca bulamazsin..varsa o sahte hocadir..ona hoca deyip de bütün hocalari karalayamazsin...karalama politikasi sana hic yakismiyor... senin düsünce tarzin hakaretvari olmamaliydi... sagcisi da solcusu da komünist degil bu memlekette.. tarih bilmeyenlerin basa gecmesi en büyük sorun..dindarlarin ya da alevi dindarlarin ya da ülkücülerin ya da masonlarin degil..
-
Aşk diye birşey yoktur ?
olabilir ask biter aliskanlik baslar derler ve ask kendini sevgi ve saygiya dönüstürdügünde en mutlu cift sizsinizdir...
-
ortak noktamız nedir ?
BIZIM ORTAK NOKTAMIZ FORUMDAS OLMAMIZ VE BU ÜLKEDE YASAYANLARIN ORTAK NOKTASI VATANDAS OLMAK
-
ILK ASKIMI ARIYORUM
hayatimda bir kez o ask denen seyi tattim en cok onu sevdim yine sevecem hep sevecem biliyorum bu bitmeyecek...istesem bulurum onu.. yine bütün siirlerim senin icin sen benim icimdesin dirhem dirhem icimde cogalir askin ve gözlerin yildizlari barindirir icinde ne zaman bir yildiz kaysa agliyorsundur bir gün hava bulutluysa hasta yatiyorsundur bilsen ne cok özledim seni gelsen bi kez daha gelsen ve bir kez daha gözlerini gözlerime icirsen.. bilmem ki ne cok sevmisem seni ve özlemisim saclarini öpmeyi.. kimi zaman üzerini örtsem de sevgimin bir rüzgar gelip örtüyü kaldirdiginda görüyorumki sen hep ayni yerindesin ahh ne cok sevmisem seni.. ve beyaz gömlegini siyah ceketini ve sigarani ve matematigi trigonometriyi ve siyahi ve siyahini ve siyah gözlerini... durup dururken yine siir yazdirdin ya bana oysa ara vermistim sana siir yazmaya... yukarda nefret ettigimi söyledigim ilk okuldaki budalaligimdi ask degildi tabi...
-
neden Türk kavmine bir peygamber gönderilmedi
tamam ama ben bir kavme tek bir peygamber geldigini farz ettim bir de su var.. Araplar da hanif olanlar yani hala hz ibrahimin seriatini devam ettirenler de vardi..putperestler de vardi..ama aradan uzun zaman gectigi icin seriat tahrif olmustu korunamamisti...Allah Teala buyuruyor ki ben sizin bize bir uyarici gönderseydin kötü yola düsmezdik diyeceginizi bildigim icin bir peygamber gönderdim..ayeti bulunca gönderirim... gecerli olmasina gecerli de Allahin adaleti merhameti ve insafi sabri ki israilogullarina o kadar peygamber göndermis ard arda onlarsa israrla yüz cevirmisler.. simdi islam dört bir yanda biliniyor artik yeni bir peygamber gelmeyecek, cünkü Kuran korunuyor..Kuran olduktan sonra da dinin tahrifi sirk küfür söz konusu olamaz..
-
neden Türk kavmine bir peygamber gönderilmedi
ha bu arada bu basligin cevabini notyet verdi nasil da kacirmisim bu ayetleri sagolasin demek ki Türk kavmine de peygamber gönderildi...himmm zaten 125 bin peygamberden 25 inin ismi bilinirken benimki de is yani niye gönderilmedi diyorum.. neyse bilmemek degil ögrenmemek ayip sormasaydim ögrenemeyecektim... iyi oldu.. beni tatmin etti.. sagol notyet
-
neden Türk kavmine bir peygamber gönderilmedi
Her ümmetin rasûlü vardır. Biz her ümmete rasül gönderdik. - Hiçbir ümmet yoktur ki, içinde kendilerini Allah azâbıyla korkutan biri gelmemiş olsun. mesela arap kavmine Hz peygamber gönderilmeden önce ölenler demek ki sorumlu tutulmuyor ama sonucta Arap kavmine Hz Hz.Muhammed gönderiliyor.. 30 cm. lik bir cetvel düsün bu cetvelin adi kavim olsun 20. santiminde peygamber gelmis olsun demek ki 20. santime kadar gelenler sorumlu degil, 20 den sonra gelenler ise sorumlu.. yani cümlende hicbir kavim yerine hicbir insan dersen is cözülür.. mesela Dağda, çölde yaşayıp da Peygamberleri işitmemiş olan da mazurdur. Peygamber gelmemiş hükmündedir. Bunların, peygamberlere inanmaları, emrolunmadı. Bunlar için Kur'an-ı kerimin (İsra) suresinin 15. âyetinde, (Peygamber göndermeden önce, azap yapmayız) buyuruldu.
-
Mehdi gelecek mi?
yooo sen karistirmadin ki zaten sana degil sonradan aklima geldi belki karistirilir diye bilgi veriyim dedim yazindan senin dogru anladigin zaten anlasiliyor estagfurullah yani biz de öyle sey olmaz kardes..
-
neden Türk kavmine bir peygamber gönderilmedi
tesekkürler efatalit han istifa edecegimden emin olabilirsin....tarihi ve siyaseti seviyorum..
-
Mehdi gelecek mi?
bence de gelmeyecek gelirse de buyursun basimizin üstünde yeri var bu arada mehdi ile mesih ayri seyler olup mehdi siilerin dedigine göre kaybolup bir yere gizlenen vakti gelince cikacak olan 12. imam Hz.Muhammed el mehdidir mesih ise HZ isa ikisinin de gelecegine dair görüsler var
-
Gizemli komşularımız...
ok ,çünkü ben ateist kesinlikle değilim ,Allah inancım çok büyüktür.şu reenkarnasyon dan dolayı islam dinini pek benimseyemiyorum.. saygı bizden 17885[/snapback] Allaha inanıyorum diyosun, islam dinini benimseyemiyorum diyosun.. Başka bir dinemi mensupsun.. Reenkarnasyon meselesinde gücüm yettiğince yardım edebilirim.. Sevgiler... 17889[/snapback] ben dinine çok bağlı bir aileden gelmiyorum,o nedenle müslümanım aslında ama bazı boşluklar var,mesela oruç falan tutarım,hatta ramazan gelse artık diye bakıyorum,ama reeankarnasyon olayına da tamamen inanıyorum bana çok mantıklı geliyor,araştırdım okudum yani... bilimle de alakalı,sen ne düşünüyorsun sen tamamen müslümansın anladığım kadarıyla,ben tam oturtamıyorum yaa yanlış anlaşılmak ta istemiyorum ,bazı arkadaşlar gibi bişeyleri "illaki" anlamamak niyetinde değilim sevgi saygı bizden 17905[/snapback] Karma'da ahiret inancı yok bunun yerine sürekli ölüp, tekrar dünya hayatında aynı ruhla, fakat yeni bir bedenle dirilme inancı var Oysa Kuran'da ölümün ve dirilişin bir kez olduğu bildiriliyor. Her insan dünyada sadece tek bir hayat yaşar, bu hayatından sonra ölür ve ölümünden sonra tekrar diriltilerek, dünyada tüm yapıp ettiklerine göre sonsuza kadar cennette veya cehennemde kalmayı hak eder. Yani insanın bir dünya hayatı, bir de sonsuza kadar yaşayacağı ahiret hayatı var. İnsanların öldükten sonra dünya hayatına geri dönemeyecekleri Kuran'da çok açık olarak bildirilmektedir: Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler. (Enbiya Suresi, 95) Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin. Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım." Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır. (Mü'minun Suresi, 99-100) reenkarnasyona inanmanin nedeni de insanlarin ölüm ve ahiret korkularını yenmek istemeleridir.. bunun yerine cehennem azabından kurtulup cenneti umabilmek için samimi bir kalple Allah'a yönelmeli ve insanlar için tek hidayet rehberi olan Kuran'a uymalıdır ahirete alternatif reenkarnasyon getirme cabasi var.. reenkarnasyonda yaratilis inanci da yoktur ve islamdaki ebedi cennet cehennem yerine kendiliginden isleyen bir mantikla gecici cennet cehennem koymuslardir.... yani islam reenkarnasyonu reddeder, müminun 99-100 de böyle bir seyin olamayacagi belrtilmistir..reenkarnasyon varsa ahiret yoktur, ahiret ise Allaha imanin yaninda SIKca zikredilen imanin en önemli 2. esasidir..
-
Gizemli komşularımız...
cin kelimesinin terim anlami duyularla idrak edilemeyen insanlar gibi suur ve iradeye sahip bulunan ilahi emirlere uymakla yükümlü kafir ve mümin olabilen varlik türü.. cinlerin yaratılış sebebi insanlarınkinden farklı değildir. İnsanlar da, cinler de Allah’a kulluk etmek için yaratılmışlardır. cin vardir.. Kuran da da gecer dumansiz halis öz yakip kavuran atesten yaratilmislar.. evlenirler cogalirlar ölürler gaybi bilmezler ama 500 sene falan yasadiklari icin eski olaylari bilmeleri dogalmis.. Allahin katindan bilgi calmaya calisirlarmis ama melekler onlara atesli taslar atarmis bunun icin gaybi bilemezlermis, belki bu taslar meteorlar olabilirmis.. insan ve hayvan sekline girebilirlermis erkek cinler asik oldugu kadin insana kadin cinler asik oldugu erkek insana musibet edebilirmis... cin cagirirsaniz bu gelen daima kötü cindir iyi cinler gelmez..sonra basiniza bela olur, gitmez, sonra da siz aklinizi yitirirsiniz.. cinlerin serrinden korunmak icin felak ve nas sureleri okunmali...abdestli bulunmali ve ayetel kürsi onlara karsi kuvvetli bir silah.. bi de ben inanmiyorum denemedim de gerci ama 12 den sonra 3 kere cin derseniz geliyormus öyle bir durum olursa yanlislikla 7 kere ayetel kürsi okunacakmis.. cinlerle basiniz belaya girerse psikiyatriye gidin dua edin sevdiklerinizden dua etmelerini isteyin...
-
Gizemli komşularımız...
ABICIM BUNLARIN TEMELI; REANKARNASYONA KADAR UZANIR; SIZ FARKLI LARAK ISIMLENDIRMISSINIZ. CANLILARIN, KADEME KADEME RUH; GÖRÜNEN GÖRÜNMEYEN SINIFLAMALARI ISE, 5 BIN YILA DAYANIR KI, SAMANIZMDE DE AYNILARI VARDIR. EN BÜYÜKLERI ISE; ATESIN EFENDISI BÜYÜK SAMAN´DIR. BU BILGILER, ISLAMIYETIN ACIKLIK GETIREMEDIGI KONULARDA, ISLAMA BAGLI OLDUKLARINI SÖYLEYEN TARIKAT ÖGRETILERINDE VARDIR KI, BÜYÜK KENTLERDE BÖYLE SAELERE INANAN MISTIK YAPILI YARI EGITIMLI BIR COK INSAN VARDIR. SAYGILAR 17471[/snapback] tekamül reeankarnasyonun türkçesi/arapçası neyse zaten.benim inanışım böyle.şamanizmi araştırmadım araştırırım. ayrıca kitap ismi istemiştin arman kitabı evde bulamadım yazarını hatırlamıyorum ama adı:ölümün ötesi - akaşa yayınları. 17745[/snapback] Ölümün Ötesi (Dolores CANNON - Akaşa Yayınevi)
-
TESADÜF MÜ YARATILIS MI?
ilginc bir yazi.... ................. "Yaratılış" Paradigmasından Evrime Bakış Bugün evrim teorisi ile ilgili tartışmalar da yukarıdaki çerçevenin dışında değildir. Önce temel bir metafizik paradigma olarak "ilk Yaratılış"ı kabul ediyoruz (bu "ilk Yaratılış" ifadesi garipsenmemeli ve "daha sonraki bütün varlık ve süreçler Yaratıcı irade dışında mı ortaya çıktı?" gibi bir soruyu akla getirmemeli. İlk Yaratılış ile daha sonraki Yaratılışlar arasında önemli bir fark var: sebepler-üstü olan ilk Yaratılış bilimin faaliyet alanına girmiyor, daha sonra varlık sahnesine çıkan bütün varlık ve süreçlerin ise sebeplerini araştırabileceğimizi, bunu yapacak akıl ve muhakemeye, dolayısıyla bu konuda hak ve hürriyete sahip kılındığımızı, Kur'an'ın ifadesi, hattâ emri olarak görüyoruz). Çünkü Darwinci evrim düşüncesi nasıl peşinen (a priori) "tesadüf" denilen metafiziksel bir paradigma ortaya koyuyor, bununla bütün herşeyi ilk baştan itibaren tesadüflere veriyor ve daha sonraki süreci de bilime konu ediyorsa, biz de peşinen, bir paradigma olarak (daha doğrusu akıl, mantık ve ihtimal hesapları açısından) tesadüfü reddediyor ve (yine akıl, mantık, muhakeme ve gözlemlerimizin, Kâinat üzerindeki tefekkürümüzün tabiî bir neticesi olarak) her an, herşeye, her yere ilim, irade ve kudreti hâkim ve hükümran olan Yaratıcı tek bir Allah'ı hem ilk Yaratılış'ta hem de o andan sonraki her yerde, her süreçte Müsebbibü'l-esbab olarak kabul ediyoruz. İnsanın, ilk Yaratılış'ı takiben, emrine verilmiş olan ve bu yüzden aklına hitap eden Kâinat'ı çözmesini, ondan istifade etmesini sağlamak üzere (yine Müsebbibü'l-esbabın irade ve takdiri altındaki) her oluşumun bir sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde cereyan edebileceğini, dolayısıyla ilk Yaratılış'tan sonraki her sürecin bilime konu olabileceğini kabul ediyoruz (işte bu noktada, çok uzak bir tarihten bugüne, genellikle ihmâl edegeldiğimiz bir görev olarak, Yaratılış'ı ve sonraki süreçleri de analitik yöntemlerle anlamaya çalışmak zorunda olduğumuzu bir kere daha düşünmeliyiz). Meselâ tek hücreli bir canlının kendi kendine ortaya çıkması tesadüflerle açıklanamayacak kadar kompleks bir olaydır. Fakat buna rağmen, canlının adının çağrıştırdığı basitlik (tek hücre) bu olayın tesadüflere verilmesi konusunda tesadüfçüleri cüretkâr kılmaktadır. Biz gerek ilk tek hücreli canlının, gerekse bütün bir hayat tarihi boyunca basitten komplekse doğru sayısız canlı türün arka arkaya dünya sahnesine çıkmasının tesadüflerin sonucu olmadığını, herşeyin bir ilim ve kudretle yaratıldığını kabul ediyoruz. Peki ama bu nasıl oldu? Yaratıcı nasıl yarattı? İlk tek hücrelilerden başlamak üzere hayat hiyerarşisinin farklı basamaklarını temsil eden daha kompleks canlılar zamanı geldiğinde (tıpkı bir sihirli değnek darbesi imajında olduğu gibi), bir anda, durduk yerde yoktan mı var edildiler, yoksa belli bir sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde, belli bir süreç içinde mi yaratıldılar? Her familya, her cins ve her tür ayrı ayrı mı yaratıldı? Yoksa tek hücreliler zamanla çok hücrelilere, onlar da daha kompleks canlılara mı dönüştü, ve çok uzun zaman ölçeğinde çok daha farklı tür, cins ve familyalar bu öncekilerden mi türediler? "Allah her canlıyı sudan yarattı. Kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür. Allah dilediğini yaratır. Çünkü Allah her şeye kâdirdir" (24/45). Bu ayet, her canlı grubunun ayrı ayrı fakat aynı hammaddeden yaratılmış olduğuna işaret ediyor. Peki ama, 3,8 milyar yıl önceki ilk tek hücreliden insanın yaratılışına kadar canlıların belli zamanlarda bir anda yoktan veya zaman içinde su gibi belli bir maddeden yaratılması, ya da yavaş yavaş öncekilerden türemesinin Allah'a inanma veya inanmama açısından ne önemi var? O dilediği mekanizmayla yaratır ve bunların hepsi de hikmetlidir; biz hemen keşfetsek de keşfedemesek de. Tek hücreliler de işe yarıyor tabiatta ve yaratılmaları sebepler açısından çok normal. Fakat daha sonra değil de ilkönce yaratılmışlar. Ortamın daha kompleks canlılar için yaşanır olması açısından tek hücrelilerin de rol aldığı bir ön hazırlık dönemi gerekiyor sebepler açısından. Tıpkı ağaçsız, çalısız, otsuz bir bölgede orman meydana getirmek istediğimizde, doğrudan ağaç dikilememesi, bunun çok uzun vadeli ve kademeli bir çalışma gerektirmesi gibi. Önce otların yetişmesi ve buranın bir çayırlık hâline gelmesi, böylece toprağın kalitesinin artması, maki ve çalılık gibi daha yüksek yapılı bitkiler için elverişli hâle gelmesi, daha sonra da bu bölgenin hem belli bir bitki örtüsünün varlığından dolayı buharlaşma-terlemeye bağlı olarak daha fazla yağmur alması, hem de toprağın organik maddece zenginleşip hem kalınlık, hem muhteva bakımından ağaç dikmeye hazır hâle gelmesi gibi. Dolayısıyla, yoktan bir anda veya inorganik maddelerden yavaş yavaş yaratılsınlar, ya da tek hücrelilerden türesinler; çok hücrelilerin ve daha kompleks canlıların daha sonra ortaya çıkması çok normal ve mantıklı. Ve de en önemlisi, bunun tesadüflerle ne ilgisi var?!.. Tesadüfün bir mantığı ve gayesi, insanı en son ve en mükemmel bir meyve olarak meydana getirme gibi bir hedefi olabilir mi?!... Burada bütün mesele, tesadüfün yoktan bir anda bir şey yapamayacağı, fakat canlıları birbirinden türetebileceği düşüncesinin kabul ettirilmeye çalışılmasıdır. Bu baskı karşısında Yaratılışçılar bu düşünceye hiçbir zaman yanaşmadılar, çünkü son aşamada, insanın da maymundan türemiş olduğu iddiasını kabul etmek zorunda kalmaktan korktular. Peki ama Yaratıcı da yaratma sebebi olarak, birbirinden türeme gibi bir mekanizma işletmiş ve insanı bundan istisna tutmuş olamaz mıydı? İnsanı bir kenara bırakacak olursak, kuş ile at, tavşan ile balina gibi, fil ile maymun gibi çeşitli canlıların çok uzak bir geçmişte aynı ortak atada birleşmelerinin, bir Yaratıcı'ya inanıp inanmama noktasında ne gibi bir önemi olabilirdi? Bunun, Yaratıcı'nın irade ve kudretine halel getirirmiş gibi düşünülmesi iki farklı uç nokta meydana getirdi. Fakat bu doğru değildi. Evet Yaratıcı yaratıyor ve zaman içinde sebeplere bağlı bazı değişiklikler de yaratıyor. Zira, Marifetullah bizi, O'nun ilim, irade ve kudretinin sadece belli anlara münhasır ve sadece yoktan var etme şeklinde tecelli etmediği bilgisine götürüyor. Kitap ve Peygamber'in ifadelerine dayanan akideye göre, O'nun sıfatları her an, çeşitli fiillerle yansımaktadır. Burada tabiatın kendisi, tabiattaki tüm kanunlar, prensipler, olaylar ve süreçler bu yansımanın görüntüleridir. Çünkü O'nun her icraatı, sıfatlarının her yansıması sebep-sonuç perdesi üzerinde olmaktadır. Dolayısıyla O'nun Yaratma işini sadece yoktan var etme şeklinde, yani bilimsel kriterlerle izah edilemeyecek sadece sebepler-üstü bir mekanizmadan ibaret görmüyoruz (fakat nedense böyle anlaşılıyor). O'nun iradesi dışında geçen bir an bile yoktur ki. Tabiatta herşey, her an, her lâhza O'nun emri, iradesi ve takdiri altında cereyan ediyorsa, zaman içinde ortak bir atadan itibaren böyle farklı türlerin ortaya çıkmasının akide açısından bir problem teşkil etmesi düşünülemez. Fakat yukarıdaki ihtimali destekleyen, örneğin ortak bir atadan bütün yumuşakçaların, kedigillerin, sürüngenlerin, kuşların ve diğer bütün canlıların türediğine (dolayısıyla aynı familya içinde bile cinsten cinse, türden türe geçiş olabileceğine) dair hiçbir ardalanmalı fosil veri bulunmamıştır. Farklı familyaların birbirinden türediğini, tabiattaki bütün bir biyolojik çeşitliliğin ilk tek hücreliden itibaren geliştiğini -tıpkı bir film şeridi gibi- gösteren herhangi bir bilimsel veriden sözetmek mümkün değildir. Böyle bir veri bulunduğu takdirde, yukarıda da belirttiğimiz gibi bunu reddetmek için herhangi bir engel yoktur. Yrd.Doç.Dr. Ö. Said Gönüllünün görüsü.....
-
TESADÜF MÜ YARATILIS MI?
Tesadüf ve "rastgele" kelimeleri, ihtimaller teorisinde çok geçer. Bu teoride bir çarpma kaidesi vardır. Kaideyi kısaca şöyle ifade edebiliriz. Birbirinden bağımsız olayların birlikte meydana gelmeleri ihtimali, bunların ayrı ayrı meydana geliş ihtimallerinin çarpımına eşittir. Bu kaideyi, çoğu zaman başvurulan "torbadan harfler çekip kelime yazma" misaliyle izah edelim. Bir torbaya yirmidokuz harfi koyalım ve harfleri torbadan sırayla çekerek herhangi bir kelime yazmak isteyelim. Çektiğimiz bir harfi tekrar torbaya iade ettiğimiz takdirde, her harfin çekilme ihtimali her seferinde 1/29'dur. Bu harflerle bir kelime, meselâ "bahçe" yazmak isteyelim. Torbadan çektiğimiz ilk harfin "b" olması ihtimali 1/29'dur. Bu harfi torbaya iade ettiğimizde, ikinci çekilişte "a" gelme ihtimali yine 1/29'dur. Birincinin "b", ikincinin "a" gelme ihtimali ise bu iki ihtimalin çarpımına, yani 1/29'un karesine eşit olur. Bu ise yaklaşık, "binde birlik bir ihtimal" ifade eder. Yani, yaptığımız iadeli çekişlerle iki harfli bin ayrı kelime yazabiliriz; in, ak, sn, mb, au, ik.. gibi.. Bunlardan birisi de "ba" kelimesidir ve sırayla yaptığımız iki ayrı çekişle bu kelimeyi yazma, ihtimalimiz binde birdir. Birinci harfin "b", ikincinin "a", üçüncünün "h" gelme ihtimali ise 1/29'un üçüncü kuvveti kadardır ve "yirmibeşbinde bir" lik bir ihtimal demektir. Sözün kısası, "bahçe" kelimesini bu çekişlerle tesadüfen yazma ihtimalimiz "yirmi milyonda bir" lik bir ihtimal. Şimdi düşünelim, beş harfli bir kelimenin tesadüfen yazılma ihtimali yirmi milyonda bir olunca bir satırın, paragrafın, hele bir kitabın bu tip çekişlerle rasgele yazılması mümkün mü? Kaldı ki, insanın yazı yazması bu misalle açıklanacak cinsten değil.. Biz harfleri torbadan çekmiyor, zihnimizde teşekkül ettiriyoruz ve öylece kaleme alıyoruz. Buna göre bir insanın herhangi bir kelimeyi tesadüfen yazması mümkün değildir. Bir kere, adam eline kalem almaya mecbur değil. Alsa da kalemini hareket ettirmeye, ettirse de yazı yazmaya mecbur değil, rastgele bir çizgi, yahut bir şekil, bir resim de çizebilir. Harfleri rastgele de sıralayabilir. Sonsuz denecek kadar çok şekil, resim ve kelime içerisinden bahçe kelimesinin tesadüfen yazılma ihtimali sonsuzda birdir ve sıfıra eşittir. İhtimal sıfır olunca iki hâl söz konusu oluyor. Ya o kelime meydana gelmeyecektir; geliyorsa bu hâdise ihtimalle değil irade ile izah edilecektir. Buna göre yazı vücut bulmuşsa, o insan "bahçe" yazmayı irade etmiş demektir. Bir misal de kâinattan verelim. Şu üzerinde oturup her yıl güneş etrafında bir tur attığımız arz küresi, kâinattaki sonsuz denecek kadar çok cisimden sadece bir tanesi.. Bu kürenin meydana gelişini ihtimalle izah etmek mümkün değil.. İlim bize bildiriyor ki, arzımız şu hazır yerinden başka bir yerde bulunsaydı, şu mevcut süratinden daha farklı bir süratle dönseydi, yahut hiç dönmese sabit kalsaydı, şu eğiminden daha ayrı bir eğime sahip olsaydı, üzerine hava sarılmasa toprak döşenmeseydi ve böyle daha nice şartlar tahakkuk etmeseydi dünyada hayat olmazdı. Ben bu sayılan ve sayılmayan binlerce faktörden sadece birisi olan "mekân faktörü" üzerinde durmak isterim. Arz küresinin şu sonsuz fezada şu hazır mekânda bulunma ihtimali sonsuzda birdir ve sıfıra eşittir. Bu hadise ihtimalle izah edilemez.
-
TESADÜF MÜ YARATILIS MI?
DARWINİZM, DNA'DAKİ BİLGİLERİN KÖKENİNİ VE HER TÜRDE FARKLI OLUŞUNU AÇIKLAYAMAZ Evrimciler DNA'nın ilk olarak nasıl ortaya çıktığı konusuna kesinlikle bir açıklama getiremezlerken, DNA konusunda çıkmaza girdikleri önemli bir nokta daha vardır: Balıklar, sürüngenler, böcekler, bitkiler, kuşlar veya insanlar nasıl olup da, farklı DNA'lara, farklı genetik bilgilere sahip olabilmişlerdir? Evrim teorisi, bu soruya cevap olarak, DNA'daki bilgilerin zaman içinde gerçekleşen tesadüflerle arttığını ve çeşitlendiğini ileri sürerler. Sözünü ettikleri tesadüfler "mutasyon"lardır. Mutasyon DNA'da radyasyon ya da kimyasal etkiler sonucunda meydana gelen değişikliklerdir. Bazen bir radyoaktif ışınım DNA zincirine isabet eder ve oradaki bir veya birkaç basamağı tahrip eder ya da yerini değiştirir. Evrimcilere göre, canlılar, tek bir DNA'nın, bu mutasyonlar (yani kazalar) sonucunda farklılaşması ile bugünkü mükemmel hallerine ulaşmışlardır. Bu iddianın akıl dışı olduğunu göstermek için, DNA'yı yine bir kitaba benzetelim. DNA'nın bir kitapta olduğu gibi yanyana dizilmiş harflerden oluştuğunu söylemiştik. Mutasyonlar, bu sitenın yazılımı sırasında meydana gelen harf hatalarına benzerler. İsterseniz bu konuda bir deney yapalım. Kalın bir dünya tarihi kitabının baştan sona bilgisayara yazılmasını isteyelim. Bu iş yapılırken de bir kaç kez dizgiye müdahale edelim ve dizgiyi yapan kişiye tuşlardan birine gözü kapalı ve rastgele basmasını söyleyelim. Bu şekilde yazılmış olan harf hatalı metni, bir başkasına verip yine aynı şeyi yaptıralım. Bu yöntemle kitabı birkaç bin kez baştan aşağı yazdıralım, her seferinde metne rastgele birkaç harf hatası ekleyerek... Acaba tarih kitabı bu yöntemle gelişir mi? Örneğin daha önce kitapta var olmayan "Eski Çin Tarihi" gibi bir bölüm oluşabilir mi? Elbette ki kitaba eklediğimiz harf hataları kitabı geliştirmez, aksine tahrip eder, anlamını bozar. Hatalı kopyalama işlemini ne kadar artırırsak, o kadar bozuk bir kitap elde ederiz. Ama evrim teorisinin iddiası, "harf hatalarının bir kitabı geliştirdiği" yönündedir. Evrime göre DNA'da meydana gelen mutasyonlar (hatalar) birikerek tesadüfen faydalı sonuçlara yol açmış, örneğin canlılara göz, kulak, kanat, el gibi kusursuz organları; düşünmek, öğrenmek, mantık yürütmek gibi şuur gerektiren özellikleri kazandırmıştır. Kuşkusuz bu iddia, biraz önce söz ettiğimiz, bir dünya tarihi kitabına harf hatalarının birikmesi sonucu "Eski Çin Tarihi" bölümü eklenmesinden bile daha akıldışıdır. (Kaldı ki doğada, hata yapan dizgici örneğinde olduğu gibi düzenli olarak mutasyonlar meydana getiren bir mekanizma yoktur. Doğadaki mutasyonlar bir kitabın yazımı sırasında meydana gelebilecek harf hatalarından çok daha nadir oluşurlar.) Evrim teorisinin canlılığın kökeni hakkında getirmeye çalıştığı her türlü "açıklama" işte bu denli akıl ve bilim dışı iddialardır. Bu gerçeği kabul eden açık sözlü otoritelerden biri, Fransız Bilimler Akademisi'nin eski başkanı olan ünlü Fransız zoolog Pierre Grassé'dir. Grassé de bir evrimcidir, ancak Darwinist teorinin canlılığı açıklayamadığını savunmakta ve Darwinizm'in temelini oluşturan "tesadüf" mantığı hakkında şunları söylemektedir: Şanslı mutasyonların havyanların ve bitkilerin ihtiyaçlarının karşılanmasını sağladığına inanmak, gerçekten çok zordur. Ama Darwinizm bundan fazlasını da ister: Tek bir bitki, tek bir hayvan, binlerce ve binlerce tam olması gerektiği şekilde faydalı tesadüflere maruz kalmalıdır. Yani mucizeler sıradan bir kural haline gelmeli, inanılmaz derecede düşük olasılıklara sahip olaylar kolaylıkla gerçekleşmelidir. Hayal kurmayı yasaklayan bir kanun yoktur, ama bilim bu işin içine dahil edilmemelidir.6 Gerçekten de, cansız maddelerin kendi kendine bir araya gelip DNA gibi muhteşem sistemlere sahip canlıları oluşturduğunu iddia eden evrim teorisi, bilime ve akla tamamen aykırı olan bir hayalciliktir. Tüm bunlar bizi apaçık bir sonuca götürür. Yaşamın bir planı (DNA) olduğuna ve tüm canlılar bu plana göre yapıldıklarına göre, açıktır ki bu planı ortaya çıkaran üstün bir Yaratıcı vardır. Yani tüm canlılar, sonsuz bir güç ve akıl sahibi olan Allah tarafından yaratılmışlardır. EVRİMCİLERDEN DNA İTİRAFLARI DNA gibi olağanüstü bir tasarıma sahip bir molekülün nasıl ortaya çıktığı sorusu, buraya kadar incelediğimiz gibi evrimcilerin binlerce çıkmazından biridir. Tüm canlılığı "tesadüf" cevabıyla açıklamaya kalkan evrim teorisi, DNA'da özenle ve kusursuzca kodlanmış bulunan olağanüstü bilginin kaynağını asla izah edememektedir. Kaldı ki konu DNA zincirinin nasıl ortaya çıktığı sorusundan ibaret değildir. Çünkü DNA zinciri, daha önce de belirttiğimiz gibi, içindeki olağanüstü bilgi kapasitesi ile birlikte var olsa bile, bu tek başına hiçbir şeye yaramamaktadır. Canlılıktan söz edilebilmesi için, mutlaka bir de bu DNA zincirini okuyan, kopyalayan ve bu kopyalara göre proteinler üreten enzimlerin bulunması gerekir. (Enzimler hücrede belirli görevler üstlenmiş ve bunları bir robot titizliğinde yerine getiren büyük moleküllerdir.) Yani canlılıktan söz edilmesi için, hem DNA adı verdiğimiz bilgi bankasının hem de bu bankadaki bilgileri okuyarak üretim yapacak makinaların var olması gerekmektedir. İşin daha da ilginç yanı ise, DNA'yı okuyup ona göre üretim yapan enzimlerin kendilerinin de yine DNA'daki şifrelere göre üretilmeleridir! Yani hücrenin içinde öyle bir fabrika vardır ki, bu fabrika hem çok çeşitli ürünler üretmekte, hem de bir taraftan bu üretimi yapan robot ve makinaları da inşa etmektedir. Tek bir noktasında eksiklik olsa işe yaramayacak olan bu sistemin nasıl ortaya çıktığı sorusu, evrim teorisini tek başına yıkmaya yeterlidir. Alman evrimci Douglas R. Hofstadter, bu soru karşısındaki çaresizliklerini şöyle itiraf etmektedir: Nasıl oldu da genetik bilgi, onu yorumlayan mekanizmalarla (enzimler ve diğer moleküler yapılarla) birlikte ortaya çıktı? Bu soru karşısında kendimizi bir cevapla değil, hayranlık ve şaşkınlık duyguları ile tatmin etmemiz gerekiyor.7 Bir başka evrimci otorite, dünyaca ünlü moleküler biyolog Leslie Orgel, bu konuda biraz daha açık sözlü davranmaktadır: Son derece kompleks yapılara sahip olan enzimlerin ve nükleik asitlerin (RNA ve DNA) aynı yerde ve aynı zamanda rastlantısal olarak oluşmaları aşırı derecede ihtimal dışıdır. Ama bunların birisi olmadan diğerini elde etmek de mümkün değildir. Dolayısıyla İNSAN, YAŞAMIN KİMYASAL YOLLARLA ORTAYA ÇIKMASININ ASLA MÜMKÜN OLMADIĞI SONUCUNA VARMAK ZORUNDA KALMAKTADIR.8 "Hayatın kimyasal yollarla ortaya çıkması imkansız" demek, "hayatın kendi kendine oluşması imkansız" demektir. Bu gerçek, canlılığın bilinçli bir biçimde yaratıldığının açık bir ispatıdır. Ancak evrimciler açık delillerini gördükleri bu gerçeği, sırf ideolojik nedenlerle kabul etmezler. Sırf Allah'ın varlığını kabul etmemek için, imkansız olduğunu kendilerinin de bildiği saçma senaryolara inanırlar. Bir başka evrimci Caryl P. Haskins ise DNA şifresinin tesadüfen oluşmasının imkansızlığını ve bu gerçeğin Yaratılış için güçlü bir delil olduğunu şöyle ifade eder: Biyokimyasal genetik düzeyinde evrime ait en kapsamlı sorular hala cevaplandırılmamıştır. Genetik şifre ilk kez nasıl ortaya çıkmıştı ve nasıl evrimleşmişti? Bugün yaşayan tüm organizmalarda hem DNA'nın replikasyonu hem de DNA şifresinin etkili bir şekilde çevirimi süreçleri, son derece kesin enzimlere gereksinim duymaktadır. Aynı zamanda bu enzimlerin moleküler yapılarının DNA'nın kendisi tarafından kesin bir şekilde belirtilmiş olması, dikkate değer evrimci bir gizemi ortaya çıkarmaktadır... Şifre ve şifreyi çevirme yolları evrim sürecinde kendiliğinden mi ortaya çıkmıştı? Böyle bir rastlantının gerçekleşmiş olabileceğine inanmak neredeyse akıl almazdır. Bu bulmaca Darwin'den önceki dönemde olduğu gibi Darwin'den sonra da evrimden kuşku duyanlar tarafından özel yaratılış için en güçlü kanıt türü olarak yorumlanmıştır.9 Evrim teorisinin geçersizliğini anlatan "Evolution: A Theory in Crisis" (Evrim: Kriz İçinde Bir Teori) adlı kitabın yazarı olan ünlü moleküler biyolog Prof. Michael Denton, Darwinistler'in bu akıl dışı inancını şöyle anlatır: Yüksek organizmaların genetik programlarının yapısı, milyarlarca bit (bilgisayar birimi) bilgiye ya da bin ciltlik küçük bir kütüphanenin içindeki tüm harflerin dizilimine eşdeğerdir. Bu denli kompleks organizmaları oluşturan trilyonlarca hücrenin gelişimini belirleyen, emreden ve kontrol eden sayısız karmaşık işlevin tamamen rastlantıya dayalı bir süreç sonucunda oluştuğunu iddia etmek ise, İNSAN AKLINA YÖNELİK BİR SALDIRIDIR. AMA BİR DARWİNİST, BU DÜŞÜNCEYİ EN UFAK BİR ŞÜPHE BELİRTİSİ BİLE GÖSTERMEDEN KABUL EDER!