Dogrucudavut tarafından postalanan herşey
-
Tanrı var mıdır ?
Bu biraz Spinoza’nın Tanrısına getirilen bir eleştiri olmuş. Yani, determinizmi kabul eden Deist yaklaşıma bir eleştiri…Oysa, Spinoza’nın bu yaklaşımı, Hume tarafından, Tanrının kendi koyduğu kurallara bağlı olması gerekmediği öne sürülerek geçersiz kılınmıştı. Öte yandan, Eğer, Laplace’çı Determinist anlayışı savunuyorsanız, ‘özgür irade’ sorununuz var demektir ( İslamdaki Cebriye mezhebi anlayışı gibi ). Eğer, İnsan dahil tüm evreni bir mekanizma olarak düşünürseniz, İnsanın kendi özgür iradesi ile gerçekleştirdiği eylemlerin anlamı kalmaz. Hume ‘nın önerisi ise, sahip olduğumuz, fenomen kaynaklı bilginin ve doğa yasalarının, Tanrı’nın tüm yasalarını kapsamadığıdır ( ki gerçek te budur, zira evrendeki her şey çok net olarak anlaşılabilmiş olsa da Tanrının tüm yasaları bunlardır demek için herhangi bir dayağımız yoktur ) Kant'ın dediği gibi maddeden ayrı bir cevherin varlığını kabul etmeden ‘Özgür İrade’ sorunu çözülemez. Yani, Epistomoloji ( Bilgi Kuramı ) Ontolojiyi belirler varsayımı ile yola çıkmak, yani objektif-determinist bir görüş, hem ‘Özgür İrade’yi açıklayamaz hem de Tanrının müdahalesi fikrini saçma bulur. Tabii, ‘gözlemlemediğim, görmediğim, duymadığım bir şeye var diyemem’ diyen Newton ve daha sonrasında Einstein fiziğine dayanan klasik determinist anlayışla Evreni yorumlamaya çalışırsak, bilimsel verilere dayanarak Tanrıya gerek görmemek anlaşılır bir şeydir. Ancak, determinizmi zedeleyen Kaos ve Kuantum teorileri, bir arada düşünüldüğünde Teizm açısından bilime dayalı yeni olanaklar doğar. Bu durumda, Tanrı fikrinin bilime dayanılarak ‘saçmalığı’ kanıtlanamaz. Üstelik, bu teoriler, Teist düşüncedeki ‘Özgür İrade’ ve ‘Tanrısal müdahale’ varsayımlarını da olanaklı kılar. Sonuç olarak, Tanrıya inanan birisine, şu anki bilimi öne sürerek inancının anlamsız olduğunu göstermek mümkün olmadığı gibi, şu anki bilim ‘Naturalist-Determinist-Ateizm’in çelişkilerini gidermekten uzaktır. Kuantum ve Kaos birlikte düşünüldüğünde ve doğanın objektif İndeterminist olduğu varsayımı ile, şu andaki bilim, düşünceyi, ya Panteizmin yada Teizmin olanaklı olduğu fikrine götürmektedir. Bu durumda, Tanrıya inanıp, inanmamak yada Vahdet-i Vücud fikri, bireysel bir seçime dönüşmüş durumdadır.
-
Komünizm nedir?Neden komünist olunur?
Sn.ONuR_KaNH, bu düşüncelerinizde haklısınız. İzninizle ben de Müslüman Sosyalistlerden birkaç örnek vermek isterim. Bugün Türkiyede, kendisini Müslüman Sosyalist olarak tanımlayan insanlar vardır. Örnek olarak Saadet partili Mehmet Bekaroğlunu, Halkın Yükselişi partisi genel başkanı Y.Nuri Öztürk'ü verebilirim. Sovyetler Birliğinden örnek vermek gerekirse, ilk aklıma gelen yanılmıyorsam Başkırdistanlı Sultan Galiyev...Bolşevik devrimin 4 büyüğünden biri ...
-
Einstein'ı Çürüten Türk Bilimadamı !
Büyük manyetik alan üretildiği de nerden çıktı ? Kullanılan deney düzeneğini bilmiyorum ama siz herhalde manyetik etkileşimin hızının ışık hızını geçmesini manyetik alan şiddetine bağladınız
-
TÜRKIYE'DE DERIN DEVLETE KARSIYIM VEYA HAYIR DESTEKLIYORUM
Artık Ergenekon’u ben de yazabilirim! Soner Yalçın 24.08.2008 Hürriyet Henüz ortada ne Susurluk vardı ne de Ergenekon. Ne "Yeşil" biliniyordu ne de JİTEM. PKK itirafçıları daha ortaya dökülmemişlerdi. Faili meçhul cinayetlerin ardı arkası kesilmiyordu. Tam o günlerde, bugün artık adını herkesin bildiği bir subayla tanıştım; Binbaşı Ahmet Cem Ersever... Ersever’i öldürenler nüfus cüzdanını bana gönderdi; ölüm sırası bendeydi. Bugün, avazı çıktığı kadar bağıranların o gün sesleri hiç çıkmıyordu. Evet, geliniz Ergenekon’u bir de benden dinleyiniz; çünkü kafanızı çok karıştırdılar. ERGENEKON soruşturması/davası konusunda son günlerde ortalık biraz sakinleşti; "kayıkçı kavgası" bitti gibi. Eee artık Türkiye’nin bu sözde derin gündemi hakkında birkaç söz edebilirim. Sanıyorum bu konuda bir şeyler söyleyecek kadar bu konuyla ilgili haberler, kitaplar yazmış ender gazetecilerden biriyim. Önce "Binbaşı Ersever’in İtirafları" adlı kitabımı yazdım. Yıl: 1993. Binbaşı Ahmet Cem Ersever ile 7 Haziran 1993’te tanıştım. Ersever’in cesedinin bulunduğu 4 Kasım tarihine kadar geçen beş aylık sürede çeşitli görüşmeler yaptım. Bunların çoğu yazılmamak üzereydi. JİTEM’i, JİTEM’in neden ve nasıl kurulduğunu, ilk komutanının kim olduğunu; "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım’ı, Vedat Aydın’dan Musa Anter’e kadar nice yargısız infazın nasıl yapıldığını, PKK itirafçılarının kimler olduğunu, bunların hangi cinayetlerde kullanıldığını Binbaşı Ersever anlattı. İlk kez bir subay, Güneydoğu’daki hukuk dışı hareketler konusunda, kontrgerilla hakkında konuşmuştu. Ve çok şey biliyordu. Ersever’i hep şaşırarak dinledim. Zamanla Ersever’le görüşmemizi birileri öğrendi. Ve daha fazla konuşmaması için onu öldürdüler. Nüfus cüzdanını beyaz bir zarf içinde bana gönderdiler. Zarfta başka hiçbir şey yoktu. Sonra birileri bazı gazeteleri arayarak, "Sıra Soner’de" diye telefon ettiler. Kaçtım, kayboldum. Ve o kaçak günlerde Ersever’in bana anlattıklarının hepsini "Binbaşı Ersever’in İtirafları" adlı kitapta yazdım. Ersever’e yazmayacağıma söz vermiştim ama artık yazmak zorundaydım. Belki bu yazdıklarım sonucu katillerinin bulunacağına inanıyordum. Ne safmışım o yıllar! Neyse. Ersever’in anlattıkları, bugün konuşulan Ergenekon soruşturmasından daha değerli bilgiler içeriyordu. Ancak "Binbaşı Ersever’in İtirafları" kitabı hiçbir gazetede, dergide, TV’de haber ol(a)madı. Bir Binbaşı elleri ayakları bağlanıp, kafasına sıkılan iki kurşunla infaz edilip Ankara’nın çıkışına bırakılıyor ve kimsenin bu cinayetle ilgili sesi çıkmıyordu! Oysa, Türkiye’de o tarihe kadar tam 20 yıldır kontrgerilla konusu tartışılıyordu. İlk kez içeriden biri, kontrgerilla faaliyetini ayrıntılarıyla açıklıyordu. Yapılanların kanunsuz olduğu ortadaydı. Ama kimsenin sesi çıkmıyordu. Çünkü terör herkesi esir almıştı. Sanılıyordu ki, terörle mücadelede her yol mübahtı! O yıllar, 1990’lı yılların başında Güneydoğu’da oluk oluk kan akıyordu. Faili meçhul cinayetlerde büyük artış vardı. Herkes canından bezmişti ve kimsenin aklına hukuk gelmiyordu. Sadece Güneydoğu’da değildi bu kanunsuz hareketler. Dev-Sol gibi sol örgütlerin İstanbul-Ankara’daki hücre evlerine yapılan baskınlarda teslim olanlar bile infaz ediliyordu. Yargısız infazlar dönemi başlamıştı. Devletin bir bölümü, terörü böyle bitireceğine inanıyordu. Susurluk’a uzanan kanlı yol işte böyle oluşturuldu. Susurluk’a uzanıyor Daha Susurluk meselesi ortaya çıkmamıştı. Ama Susurluk çetesi ardı ardına cinayetler işliyordu. Yöntemleri aynıydı; polis yeleği giyip "biz polisiz" deyip kişileri evlerinden, işyerlerinden, araçlarından indirip götürüyor ve infaz ediyordu. Bu yöntemi ilk Güneydoğu’da denemişler; SP Şırnak il yöneticisi İbrahim Sarıca, HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın, ÖZDEP Erzincan İl Başkanı Cemal Akar, ANAP Varto İlçe Başkanı Kerim Geldi ve niceleri aynı yöntemlerle öldürüldü. O günlerde Başbakan Tansu Çiller’in ilginç bir demeci oldu. Çiller, 4 Kasım 1993’te İstanbul’daki Holiday Inn Oteli’nde basın mensuplarına şöyle konuştu: "Türkiye, milis hareketi niteliğine dönüşmüş ve yaygınlaşmış bir terör hareketiyle karşı karşıyadır. PKK’nın haraç aldığı işadamları ve sanatçılarının isimlerini biliyoruz, hesap soracağız." PKK’ya yardım eden 67 Kürt işadamı ve sanatçısının bulunduğu bir listeden bahsediliyordu. Listenin ilk başında Behçet Cantürk vardı. Ve Behçet Cantürk 14 Ocak 1994’te İstanbul’da evine giderken, polis yeleği giymiş kişiler tarafından otomobilinden indirilerek bilinmeyen bir yere götürüldü. Bir gün sonra cesedi bulundu. Behçet Cantürk’ü diğer cinayetler takip etti: Fevzi Aslan, Salih Aslan, Savaş Buldan, Adnan Yıldırım, Hacı Karay, Sefa Erciyes, Yusuf Ekinci, Namık Erdoğan, Medet Serhat, Faik Candan gibi Kürtler, İstanbul ve Ankara’da kaçırılıp öldürüldü. Haziran 1996 tarihinde, "Behçet Cantürk’ün Anıları" adlı kitabımı çıkardım. Daha Susurluk’taki o malum kaza olmamıştı. Devleti çıplak görmüştüm. Ne yalan söyleyeyim, çok korktum. İtalyan gladiosunu ortaya çıkaran Savcı Fellice Casson’un bir lafı vardır: "Gladioyu keşfettikten sonra ondan örgüt elemanlarının haricinde haberdar olan tek kişinin kendin olduğunu bilmek, bunun neticesinde de seni her an öldürebileceklerini düşünmek korkunç bir duygu." Korktum ama yine de Susurluk Çetesi’nin cinayetlerini ve yöntemlerini, "Behçet Cantürk’ün Anıları" kitabımda yazdım. Aslında ortada pek de gizli saklı bir durum yoktu. Cinayetlerin görgü tanıkları, Susurluk Çetesi’nin infaz timlerinin robot resimlerini bile çizdirmişti. Dava dosyalarında birçok ayrıntı vardı. Ama bunların üstüne gidecek ne bir siyasi güç ne de yargı vardı. Para, para, para Terörle mücadele maksadıyla yola çıkan Susurluk Çetesi, Kürt işadamlarının infaz edilmesi sürecinde parayla tanıştılar. Öldürülmekten korkan herkes, canını kurtarabilmek için oluk oluk para dağıtıyordu. Terörün finans kaynağı silah kaçakçılığı ve uyuşturucudan elde edilen paraların büyüklüğü, bu sözde idealist çetenin aklını başından aldı. Para için "kumarhaneler kralı" Ömer Lütfi Topal öldürüldü. Ve artık bir büyük oyun sahneleniyordu; önde terörle mücadele görüntüsü vardı; arkada para paylaşımı. İşin içine para girince çete elemanları birbirine düştü. Bir taraf Tarık Ümit’i yok ederken, diğer taraf "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım’ın başına bela oldu. Çete içindeki kavga kamuoyunda, "İkinci MİT Raporu" olarak bilinen raporun ortaya çıkmasına neden oldu. Rapor basında elden ele dolaşmaya başladı. Kimse yazmaya cesaret edemedi. Aydınlık Dergisi, 21 Eylül 1996 tarihinde raporu kamuoyuna açıkladı. Rapor yalanlandı. Meselenin üstü bir kez daha örtüldü. 3 Kasım 1996’daki Susurluk’taki trafik kazası, raporu doğruladı. Yaranın irini akmaya başladı. Basın kararlılıkla olayın üzerine gitti. Biz de Doğan Yurdakul ile birlikte "Reis, Gladio’nun Türk Tetikçisi: Abdullah Çatlı" ve "Bay Pipo, Sıradışı Bir MİT Görevlisi: Hiram Abas" kitaplarını yazdık. Sonra ne oldu; Refah Partisi-DYP koalisyon hükümeti, Susurluk’u "fasa fiso" ilan etti. Basının gayretlerine rağmen Susurluk’un üzeri örtüldü. Aradan yıllar geçti... Ergenekon soruşturması patlak verdi. Evet, üzerine dört kitap yazdığım Ergenekon meselesi konusunda bir şeyler söyleyebilirim artık. Ergenekon’u doğru okuma kılavuzu ERGENEKON aslında Susurluk’tur. Peki, Susurluk gladio mudur? Bu soru kafaları çok karıştırıyor. Bu nedenle önce gladio nedir ona bakalım: Gladioyu II. Dünya Savaşı’nın bitimiyle birlikte CIA ile anlaşan eski Naziler kurdu. Hedefi komünist örgütlerdi. Ve her NATO ülkesinde bir gladio teşkilatı kuruldu. Türkiye, soğuk savaşın başladığı iki kutuplu dünyada safını Batı olarak belirledi. NATO’ya girdi. Ordusunu, istihbaratını ve bürokrasini ABD’ye teslim etti. Türkiye’nin hedefinde bir tek güç vardı; Sovyetler Birliği ve sözde "uzantısı" içerideki komünistler. CIA ve dolayısıyla gladionun yardımlarıyla solculara karşıt sivil örgütler meydana getirildi; Komünizmle Mücadele Derneği, İlim Yayma Cemiyeti gibi. Türkiye’de sol kitleselleştikçe karşısına bu kez inanmış idealist ülkücüler çıkarıldı. Komando kampları kurulmaya başlandı. Türkiye siyasal cinayetlere sahne oldu. İlginçtir, öldürülen ilk 10 kişinin hepsi solcuydu. Öldürülen ilk 100 kişinin 76’sı da solcuydu. Birileri halkı ve vatanı için ölüme koşan idealist gençlerini kışkırtmak için elinden geleni yaptı. Toplumda saygı gören isimler öldürülmeye başlandı. Ardından kitlesel katliamlar geldi; K.Maraş, Çorum gibi. Toplum, akan kanlarla askeri darbeye mecbur edilmek isteniyordu. Zaten 12 Eylül 1980’de darbe yapanlar açıklamışlardı: "Durumun olgunlaşmasını iki yıl bekledik!" Bugün artık ortaya çıkmıştır ki, Türkiye’deki bu katliamların sorumlusu CIA/Gladio güdümündeki örgütlerdi. CIA, Türkiye’yi sola teslim etmek istemiyordu. Bunun dış politik nedenleri de vardı: ABD’nin bugün nasıl "Büyük Ortadoğu Projesi" varsa, 1970’li yıllarda da "Yeşil Kuşak Projesi" vardı. CIA’nın planına göre Sovyetler Birliği; Türkiye, İran, Pakistan, Afganistan gibi Müslüman ülkelerle çevrilecek ve bunlar içerideki Müslümanları etkileyerek Sovyetler Birliği’ni yıkıma yol açacak büyük ayaklanmalara neden olacaklardı. Ancak CIA’nın isteği gerçekleşmedi: İran’da ABD karşıtı İslam Devrimi oldu; Sovyetler Birliği Afganistan’a girdi. Mısır, Irak, Suriye’de ABD karşıtı Baas hareketleri güçlüydü; iktidardaydı. ABD Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamazdı.12 Eylül askeri darbesine giden kanlı yolları gladio/kontrgerilla döşedi. Ve... 1989’da Berlin Duvarı yıkıldı. Doğu Bloku çöktü. Sovyetler Birliği dağıldı. Avrupa’daki gladiolar bir bir ortaya çıktı: Batı Almanya’daki adı "Sword"; Avusturya’da "Schwert"; İngiltere’de "Secret British Netword Revealed"; Belçika’da "Bdra8"; Hollanda’da "Command"; İsviçre’de "P:26" ve "P27"; Yunanistan’da "Sheepskin" idi. Fransa’daki adı Teoman’ın şarkısının adıydı: "Rüzgárgülü!" Neo-Ergenekoncular Hepsi komünist hareketlere karşı gizlice görev yapmıştı. İlginçtir, sadece Türkiye’deki gladio açığa çıkarılmadı. Gladio, kontrgerilla ya da Ergenekon adı ne idiyse, bugün kamuoyunun kafasını karıştırmaya devam ediyor. Elinizde kaba bir şablonunuz varsa; kontrgerillanın/Ergenekoncuların, gladio olduğundan emin olabilirsiniz. "Dün öyleydi ve bugün ortaya çıkan çeteler bunun uzantısıdır" kolaycılığı sizi yanıltır. Bakınız: Soğuk savaş döneminde öyleydi. 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde CIA-Gladio vardı. ABD’nin hedefi-amacı belliydi. Peki, bugünkü Ergenekon’un altında/arkasında CIA olabilir mi? Sorunun yanıtını soru ile vermemiz gerekiyor: ABD’nin bölgedeki Kürt politikası belli; AKP’ye bakışı belli; Yeni Dünya Düzeni’nin hedefi belli; diğer yanda Ergenekoncuların da sözde hedefleri belli; o halde? Üstelik Ergenekon’a karşı savaş açan dinci-liberal takımının ABD-AB ilişkileri de malum. Gladio bugün; Ergenekoncuların mı, yoksa güya Ergenekonculara savaş açmış gibi görünüp Kemalist Cumhuriyet’i yıkmayı amaçlayan Neo-Ergenekoncuların mı arkasında? Sorunun yanıtını "Gladionun Babası" ABD’nin dış politikalarına bakarak yanıtlayabilirsiniz. Bugün ortaya çıkarılan Ergenekon’un gladio olduğunu söylemek zor. Ancak gladiodan kötü bir anlayışı devraldığını söylemek zorundayız. Peki, bugün ortaya çıkan Ergenekon nedir? Ergenekon devlet içindeki çetedir. Yereldir; yani uluslararası bağlantıları yoktur. Bakınız: PKK terör örgütüne karşı Türk Silahlı Kuvvetleri büyük bir mücadele vermektedir. Ancak terör örgütüyle mücadelede, kendini herkesten çok "kahraman" ve "milliyetçi" gören bazı kişiler hukuk dışı yollara sapmışlardır. Ergenekon, devlet içinde çeteleşmiş ve kişisel çıkar peşinde olan mafyadır. Neo-Ergenekoncular aksi görüştedir. Onlara göre, Ergenekon salt bir çete değil, bir devlet örgütlenmesidir. Kanunsuzluğunu TSK’dan aldığı güçle yapmaktadır. Amacı darbe yaparak AKP’yi yıkmaktır. Devletle, TSK ile hesaplaşmadan bu sorunun ortadan kalkamayacağı görüşündedirler. Siz hangi gruba dahilsiniz! Şaka bir yana, Türkiye’de yıllardır yapılan ilkel soruşturma Ergenekon’da da karşımıza çıktı: Delilden sonuca gidileceğine, sonuçtan delile gidildi. Daha soruşturma aşamasında, ortada kamuoyunu ikna edecek bir delil bile yokken; yıllarca kontrgerillayla mücadele edenler-kontrgerillanın hedefi olan aydınlar, gazeteciler, akademisyenler "Ergenekoncu" olarak kamuoyu önüne çıkarıldı. Cumhuriyet mitinglerine katılanlar, Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği darbeci yapıldı! Türkiye’deki tüm AKP muhaliflerine "Ergenekon Çetesi" yaftası vuruldu. Yandaş medyanın hukuku hiçe sayan fütursuz yayınları çok kişiyi rahatsız etti. Aslında bu çevrelerin amacı, Ergenekon’u aydınlatmak değildi. Ergenekon sadece araçtı. Amaç, ulus devleti yıkıp "renkli devrimin" yolunu açmaktı. Ergenekoncuların aksine Neo-Ergenekoncular yerel değildir. Neyse. Artık hukuksal süreç başladı. Türkiye çete kamburundan kurtulmalıdır. Umarız dava terörün, siyasetin ve Neo-Ergenekoncuların gölgesinde kalmaz. Çünkü hukuk bir gün herkese lazım olacaktır.
-
TÜRKIYE'DE DERIN DEVLETE KARSIYIM VEYA HAYIR DESTEKLIYORUM
Arkadaşım, o kıyaslamayı sen yapmıştın, unuttun mu ?
-
TÜRKIYE'DE DERIN DEVLETE KARSIYIM VEYA HAYIR DESTEKLIYORUM
Ya arkadaşım, dönüyoruz, dolaşıyoruz aynı yere geliyoruz. Derin devletin, Nato kontrolünde olduğunu söylemedik mi ? Gaffar Okkan, neden öldürülsün demedik mi ? Olağan şüpheliler kimlerdi ? Yalnız, şunu karıştırmayalım ETÖ belki vardır, belki yoktur. Belki gerçekten hükümeti silah zoruyla yada kargaşa çıkartıp darbeye zemin hazırlama babında eylemlerle düşürmeyi düşünmüş, planlamış olanlar vardır. Ve bu planlayanlar da daha önce Gladyo-Derindevlet içerisinde yeralmış ta olabilir. Ancak, böyle bir örgüt gerçekten olsa da olmasa da, yapılmak istenen, bu tip cinayetleri onlar üzerine yıkma çabası olabilir diyorum ben.
-
Ahmet Türk'ün soyadı neden Türk?
Kardeşim, bu adam, mantıken kendi soyadından rahatsız olması gerekir. Çünkü, onun anladığı 'Türk' kavramı, etnik Türk anlamında yani alt kimlik olarak 'Türk' kelimesi onun mantığı ile, üst kimlik olan 'Türk' kelimesine eşit. Bu durumda normal olarak değiştirmesi gerekir. Mahkeme belki bu isteğini 'bölücülük' olarak değerlendirebilir. Ancak, onun gibi bu davaya soyunmuş, 'Yiğit' birinin bunu göze alması, paşa paşa içeri girip, gururla yatması gerekir. Yetti mi 'neden tartışılıyor' sorunuza ?
-
Ahmet Türk'ün soyadı neden Türk?
Biz burada, Ahmet Türk'ün, soyadından yola çıkıp da onu yargılasaydık, söylediklerinizde haklı olurdunuz Oysa, bizim dediğimiz, onun siyasi duruşundan ve Türk kavramından anladığı ile soyadından rahatsız olup olmadığının sorgulanması ve eğer, rahatsız oluyorsa, bu çelişkiyi gidermek için, neden herşeyi göze alıp mahkemeye gitmediği, olay bu. Yoksa, gitsin de değiştirsin diye bir istek yok. Belki daha net anlatabilmişimdir.
-
Ahmet Türk'ün soyadı neden Türk?
Öncelikle, böyle bir zorunluluk olduğuna dair kanıtınız nedir, bunu alalım sizden ? Var mı bir kanun maddesi ? Türkiye'nin vatandaşlık başvuru koşulları : -Müracaat tarihinden geriye doğru Türkiye'de (5) beş yıl ikamet etmiş olmak. Bundan kasıt, beş yıl içinde toplam 6 aydan fazla Türkiye dışında bulunmamaktır. -Türkçe'yi en az meramını anlatacak kadar konuşabilmek ve söyleneni anlamak; (bunun onaylanması için Başkonsolosluğumuza bizzat gelinmesi gerekir). -İyi ahlak sahibi olmak. -Sağlıklı olmak -Türkiye'de yerleşmeye karar verdiğini, taşınmaz mal edinmek, evlenme, ticaret ve is merkezini başka memleketten Türkiye'ye nakletmek, sermaye yatırımı yapmak gibi davranışlarla teyit etmiş olmak. -İyi bir gelire veya mesleğe sahip olmak.
-
Kılıçdaroğlu yeni evinde! İstanbul'un en fakir semti..
Pencereden selamladığı mahalle halkını yada partilileri çeken gazeteciye, 'dur, çekme kardeşim, seçim yatırımı olmasın' mı diyecekti ? Rahmetli İsmet İnönü'nün, din istismarı olmasın diye zamanında, kendisine 'aman paşam, halk sizin ağzınızdan bir Allah kelimesi duymak istiyor, yoksa, bizi dinsiz sanacaklar, oy vermeyecekler' diyen bazı partililere inatla karşı çıkıp, en sonunda 'tamam' deyip, basın toplantsında, yine bildiğini okuyup en son giderken 'Allahaısmarladık' diyerek hem kendi ilkesini çiğnemeyip, hem de yakınlarını kırmadığını düşünüyorum da, neden o zamanlar yeterli oy alamadığını şimdi daha iyi anlıyorum.
-
Kılıçdaroğlu yeni evinde! İstanbul'un en fakir semti..
Yanlış çıkarım! Sosyal adaletsizliği gidermenin yolu Kağıthanede ev tutmasıdır, dedim mi ben ? Söylediğim, bu ülkenin sosyaldemokrat bir partiye ihtiyacı olduğu...Yani, ekonomik gelişmenin, yatırımların sadece özel sektöre bağlı olmayıp, özel sektörün kar öngörüsünün olmadığı bölge ve sektörlerde 'sosyal fayda'yı göz önüne alıp, önemseyerek, örneğin nispeten daha az gelişmiş, güneydoğu gibi illerde, devletin yatırımlar yapması, iş sahaları yaratması, sadece kar güdüsü ile değil, aynı zamanda 'sosyal fayda' gereği girişimlerde bulunması...Yani, vatandaşa, devletin beyaz eşya vermesi değil, o bölgedeki kaynaklara uygun olarak fabrikalar açması, istihdam yaratması. Ev meselesine gelirsek, arkadaşım, bu adam seçim kampanyalarını sürdürürken, 5 yıldızlı otelde mi kalacaktı ? Yoksa, İzmirden hergün uçakla mı gelip, gidecekti ? Seçimi kazandıktan sonra mı taşınacaktı ? İstanbulda bulunmadan nasıl kampanyayı sürdürecek, seçim mitinglerini videokonferansla mı yapacak ta seçimi kazanacak ? Kampanyada bulunmadan nasıl kazanacak acaba ? Bu söylediklerin mantıklı mı sence ?
-
TC vatandaşlarının "Ben Türk değilim, kürdüm, lazım, çerkezim...vb. " demesi iyi bir şey mi?
Dediklerinizi anlıyorum. Şimdi, şöyle söyleyeyim size; benim, üst kimlik olan Türk kavramını etnik olarak algılayan ve kökeni de Türkmen olan birine tavrım nasıl ise sizin de bu dayatmayı yapana tavrınız bu olmalı diye düşünüyorum. Yani, etnik Türk milliyetçisi bir arkadaşa, benim, ' bir dakka arkadaş, sen yanlış yapıyorsun, üst kimlik olan Türk kimliğinin etnik bir yanı yoktur dolayısıyla sen bu tür bir dayatma yapamazsın ' demem gerekiyorsa sizin de aynı tavrı gösterebilmeniz gerekir. Çünkü, doğru tanım budur. Yani, 'sen dayatıyorsan o zaman ben de Kürdüm' demek üst kimlik olan Türk kimliği konusundaki yanlış bir yorumun dayatılmasına tepki değildir. Bilakis, bu yorumun kabul edilmesidir. Daha basit ifade edersem, insanların yanlış uygulama ve yorumlamalarına bakarak karar vermek yanlış olur. Tanım ortadadır( ortadadır derken yoruma açık anlamında anlamayın lütfen ). Bence, bir Kürt olarak, gösterilmesi gereken tepki budur. Yani, ' Ben Türk değilim Kürdüm' demekle, ' Ben Oğuz boyundanım dolayısıyla Türküm onlar da Türk değil Kürttür ' diyen anlayışın bölücülük açısından farkı yoktur. Anayasanın Türk tanımının ırkçılık olmadığını herkese anlatmamız gerekir. Bu durumda, bu deyimin ırkçılık olmadığını bilen sizin, benim herkesin bunu bilmeyenlere anlatması gerekir değil mi ? Bu anlaşıldığı halde bazıları yanlış anlıyor diye bunu ırkçılık olarak nitelemek, Türkiye insanlarının toplamından ibaret olan Türk milletini bölme yönünde davranmak olur. Bu durum da Türk milleti içerisinde yer alan çeşitli etnik gruplar dışındaki alt kimlik olarak Türkmen, Tatar gibi Türk etniğine sahip insanları da zorla ırkçılık yapmaya yönlendirmek anlamına gelir. Yani, önce milleti bölüp ondan sonra da halklar kardeştir deyip birleştirmeye çalışmak anlamsızdır. Eğer, bu ülkede bir çok millet var denilirse, her millet için de ayrı ayrı devletçikler kurulması teşvik ediliyor demektir. Anlaşılması gereken konu, Türklüğün etnik anlamdan bağımsız bir üst şemsiye anlamında olduğu ve Türk milletini oluşturan çeşitli unsurların da kendi kültürlerini serbestçe geliştirmesinin yanında ortak dilimiz olan Türkçeyi de öğrenmeleri, ortak tarihimizi öğrenmeleri, ortak kadere sahip olduğumuzu kabul etmeleridir. Aksi halde, düşünsenize her grubun kendi çıkarları gereği ayrı ayrı hareket ettiğini, ortak bir ülkümüz olmadığını. Bu aynı gemide yol alırken her gemi çarkını farklı yönlere çevirmeye çalışmaya benzer, neticesi de geminin parçalanması olur. Başka bir amaca hizmet etmez.
-
Kılıçdaroğlu yeni evinde! İstanbul'un en fakir semti..
Demiyor mu ? Tekrar bakın bakalım o başlıktaki yazılanlara. Eleştirinin bir mantığı olur arkadaşım. Bu mu senin eleştiri anlayışın ? Diğer başlıklarda da işleviniz, eğer bir olay yada kişi eleştiriliyorsa gelip 'onu eleştiriyorsunuz da bunu niye eleştirmiyorsunuz? ' demek, yorum dediğiniz bu ise Siz benim çıkışımı yorumlayacağınıza, sorduğum şu soruların cevabını verin. Sorularımı Kılıçdaroğlu karşısındaki Gökçek gibi duymamazlığa getirip durmayın. Bekliyorum cevabınızı! Arkadaşım, senin siyasi görüşün yok mu ? Ekonomik uygulamalar açısından bir sosyal demokrat parti ile bir serbest piyasa ekonomisini savunan parti arasındaki farkı bilmiyormusun ? Sosyal adaletsizliği gidermenin yolu hakkında en ufak bir fikrin yok mu ?
-
TÜRKIYE'DE DERIN DEVLETE KARSIYIM VEYA HAYIR DESTEKLIYORUM
Demek ki deliller yok yada karartılmış. Ama merak etmeyin onu da Ergenekonun üzerine atacaklardır.
-
TÜRKIYE'DE DERIN DEVLETE KARSIYIM VEYA HAYIR DESTEKLIYORUM
Kişiler üzerinden tartışmak istemediğimi söylemiştim ama madem ısrar ettiniz. Önceklikle, Perinçekin 80 öncesi Maocu olduğunu ve diğer fraksiyonlarla sürtüşme içinde olduğunu bilmeniz gerekir. O dönem kanlı 1 Mayısı solcu sürtüşmesi diye adlandırılmasının faturası neden Perinçeke çıkarılsın. Bu mu deliliniz ? Onun karşı olduğu gruba da mal edilebilir bu mantıkla... Bir de bakalım Perinçek ne demiş savunmasında: ''İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, savunmasının bu bölümünde partisinin Gladyo’ya karşı verdiği 40 yıllık mücadelesini anlattı. Perinçek, 1 Mayıs 1977 katliamını belgeleriyle kendilerinin açığa çıkarttığını vurguladı. GLADYO İLE 40 YILDIR MÜCADELE EDİYORUZ Doğu Perinçek, savunmasının partisinin Gladyo’ya karşı verdiği 40 yıllık mücadelesini anlattı.1 Mayıs 1977 katliamını, belgeleriyle açığa çıkardıklarını belirten İşçi Partisi Lideri, “Darbeler yargılanıyor deniliyor. Darbe hani, girişim nerde, eylem nerde? Fakat olan darbeleri yargılamıyoruz. 12 Eylül cuntasının arkasında ABD vardı. Onu yargılayalım! Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül darbenin yavruları değil mi? Şimdi onlar, vatanseverleri yargılıyor. Vurdunuz, kırdınız, öldürdünüz, şimdi de burada sanık yapıyorsunuz! Eşref Bitlis’i öldürdünüz, hıncınızı alamadınız, şemaya koydunuz. Vurdukları adamlarsa, sanık sandalyesine oturan aynı insanlardır. Vurulan insanlardan Orhan Pamuk’a, Fehmi Koru’ya benzeyen var mı? ABD Gladyo’yu temizler mi? Orhan Pamuk'a benzeyen, batıya yaranmak için ne yaptığını şaşıran bir adam var mı öldürülen? Hrant Dink bizden biriydi. Bizi birbirimize kırdırmak isteyen bu oyuna gelmeyin diyordu"Birinci MİT raporunu da İşçi Partisi’nin ortaya çıkardığını ancak iddianame de bu raporun İşçi Partisi tarafından uydurulduğunun yazıldığına dikkat çeken Perinçek, “MİT Raporu’nu 1988’de Türkiye gündemine getiren biziz. İddianamede Mehmet Eymür “biz yazdık” diyor” dedi. Perinçek, MİT’i “sivilleştirme” operasyonunun, “MİT’i CIA’laştırma planının parçası olduğunu ifade etti. '' Ayrıca, Tayyip Erdoğan örneği gibi bir insanın ''değiştim'' demesinin inandırıcılığı bugünkü eylemlerine bakılarak ölçülebilir ancak. Perinçek'in, ''değiştim'' söylemine aykırı olacak bir eylemi var mı ?
-
TÜRKIYE'DE DERIN DEVLETE KARSIYIM VEYA HAYIR DESTEKLIYORUM
Beni şaşırttınız. Siz, Teşkilat-ı Mahsusa'nın gerekliliğini ve elemanlarının kahraman olduğunu kabul ediyormusunuz, yani ?
-
Ahmet Türk'ün soyadı neden Türk?
Tartışılan bir soyadı çelişkisi bağlamında asimilasyon yapılıp yapılmadığı; Türk soyadının, gönüllü mü yoksa zorla mı alındığı. Çelişki ise her iki durumda da alınmış olsa da neden değiştirmek için mahkemeye gidilmediği.
-
TC vatandaşlarının "Ben Türk değilim, kürdüm, lazım, çerkezim...vb. " demesi iyi bir şey mi?
Yukarlarda anlatmıştım ama sağlam bulmamışsınız. Aslında konuyu 6-7 aydır sizle tartışıyoruz, bazen kabul ediyorsunuz bazen itiraz ediyorsunuz. Benim dediklerim ise hep aynı Türk üst kimliktir. Onun dışında alt kimlik anlamı da vardır. Bu da Türk etnik kimliğidir. Bu demek değildir ki, Kürtler inkar ediliyor yada kültürünü geliştirmesin. Çok net aslında
-
Davos - Erdoğan - Peres
Eceviti gözden düşürme kampanyalarına ait bir fotoğraf enstantanesini delil olarak sunup, Erdoğanla kıyaslamaya kalkışmak, ya bilgisizlikten ya da Erdoğanın ''selvi boyuna, tarzına, tavrına hayran'' olan, ülkemizde de sık görülen insanları beden diline, fiziksel özelliklerine göre değerlendiren sığ bakış açısına sahip olmaktan herhalde. Bu bakış, o dönem hastalığına rağmen kıtalararası yolculuklara katlanıp ülkesi için bir şeyler yapmaya çalışan Eceviti taktir etmez. O bir anı tespit eden fotoraftaki görüntüye göre iktidar değiştirir. Çıkarılan ekonomik krizin de sebeplerini araştırmaya gerek duymaz. Öyle ya, yerine kapı gibi bir başbakan gelmiştir. Para da oluk oluk akmaya başlamıştır. Nerden ve niye geldiğinin ne önemi var ? Yeter ki, bağırıp çağıran, kapı gibi biri olsun başımızda ve karnımız doysun.
-
TC vatandaşlarının "Ben Türk değilim, kürdüm, lazım, çerkezim...vb. " demesi iyi bir şey mi?
Evet işte, karıştırmayalım. Türk kelimesi burada etnik bir gönderme değil. Bir üst kimlik! O yüzden, 'ben Türk ırkından değilim o zaman Türk olamam' demek, ırkçı bir bakış oluyor.
-
Ahmet Türk'ün soyadı neden Türk?
Sizin, Ahmet Türk tartışması için bu örneği vermeniz alakasız olmuştu o yüzden bunu ispatlamak için göç olayını gündeme getirdim.
-
Ahmet Türk'ün soyadı neden Türk?
Neden ?
-
TC vatandaşlarının "Ben Türk değilim, kürdüm, lazım, çerkezim...vb. " demesi iyi bir şey mi?
Demek ki bakışınız, Irk temelli, aynı İbrahimevren gibi...
-
Kılıçdaroğlu yeni evinde! İstanbul'un en fakir semti..
Ecevit halk işi kasket takardı, Erdal İnönü kırmızı ışıkta durdururdu makam aracını, bunlar sembolik göndermelerdir. Seçim yatırımı olup olmadığı seçimi kazanırsa eğer, ondan sonraki davranışlarında belli olur ancak. Şimdiden bunu kesinmiş gibi göstermek muhalif prropoganda yapmak oluyor. Ayrıca, gazetecileri kendisi mi çağırıyor, yoksa, gazeteciler haber üretmek için peşinde mi dolaşıyor, o da ayrı bir konu.
-
Kılıçdaroğlu yeni evinde! İstanbul'un en fakir semti..
Bu da nerden çıktı ? Bu da mı suç oldu şimdi ? Arkadaşım, sen ne yazdığının farkındamısın ? Sırf eleştirmek için eleştirmek senin yaptığın. Evin girişinin cami girişi gibi olması mı gerekiyor illaki ?