Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

cumhuriyetçiçocuk

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    119
  • Katılım

  • Son Ziyaret

cumhuriyetçiçocuk tarafından postalanan herşey

  1. yaşar nuri bazı dogruları ifade etsede halkın gözünde meşrulugu kalmamış bir adam bu yüzden söyledikleri malesef artık etkili olmuyor birileri etkili falan sanabilir ama onlarda halkın nasıl bir durumda oldugunu bilen tipler degil yaşar hoca samimiyetsiz oldugu için meşrukugu olan biri degil yaşar hoca dinde işine geleni ifade eden, gelmeyeni ise gömen bir hizmetli, vazifeli oldugu içindir bu durumlar sözde modarn ama samimiyetsiz insanları bişi gibi gösterdigi için çogunluk tarafından ciddiye alınan bir adam degil yaşar iyi bişi degil bu ama durumda böyle bunu yapan yaşar hocanın kendisi, bindigi kayıklar ve dolmuşlardır sistem adamı böyle yapar işte diyesi geliyo ama ne edersin...
  2. Ali Değirmenci alçaklığın evrensel tarihi ve bismillah boylu çocuklar -ali şeriati’yi saygıyla anarak- kişi yoksul olunca, iyilikleri ve güzellikleri bile aşağılanır diyor ali şeriati. oysa güçlü olanın, ensesi kalın olanın, kesesi ve kasası sağlam olanın saçmalıkları bile önemli sözlermiş gibi dinlenir. yersiz konuşmaları, tiksindirici geğirmeleri, ***** ***** lakırdıları dahi bilim ve felsefe nutku gibi anlaşılır. soğuk, sevimsiz ve ********* şakaları bile dinleyicileri güle güle öldürür. biz müslümanlar, zengin ve güçlü olduğumuz dönemlerde, ispanyol ve italyan hocalar ile bilginler ders vermek istediklerinde, bizim mollalarımızın cübbeleri ile hırkalarını hiç çekinmeden hatta gururla giyer; kendilerini müslüman bilgelere benzetmek için üstlerini başlarını yırtarlardı. bugün bizimkiler ********** bir aferin almak için onların önünde günde elli kere takla atmaktan, el etek öpmekten, ******** yapmaktan çekinmiyorlar. hıristiyan zanaatkârlar; avrupa’da göz boyamak istediklerinde mallarının üzerine “allah” yazarlardı. yani, bunda bir frenk üçkâğıdı, bir *********, bir ********* yoktur demeye getirirlerdi. bunlar bağdat’tan, buhara’dan, kurtuba’dan, gırnata’dan, şam’dan, medine’den semerkant’tan gelmiş eşyalardı. kendi yaptıklarını sahtelerinden ayırt etmek için, sattıkları haçlarının üzerine bile “allah” yazanlara rastlanırdı. bizim suyumuzun suyu bile onlar için bir ömre bedeldi. haçlı seferleri başlayınca, onlar bizi kıyımdan geçirdiler. biz de onlardan aşağı kalmadık. birbirimizin evini basıp biz de büyük bir hünerle birbirimizi biçtik. hıristiyanlar daha sonra yahudilerle bir oldular. yer yer, zaman zaman güçlerini birleştirmekten çekinmediler. bizim atlaslarda ceylan kovalayan emirlerimiz ise göbek ve sakal bıraktılar, rakkaselerle oynaştılar, enfiye kutularını süslediler, hurmanın kırk bin türlü faydasından söz eden kitaplar yazdırdılar. sünni şii’yi, şii sünniyi, türk iranlıyı, iranlı arab’ı, arap berberi’yi, berberi tatar’ı kılıçtan geçirdi. çekişme, düşmanlık, kötümserlik, kıskançlık, tartışma, gıybet, savaş,************* tabanları sırtına değecekmiş gibi koşuşturup durdu her yerde. iyiliği arkasız bıraktılar, kötülüğün gönüllü celladı oldular. dünya haritasını önüne koy şimdi, diyor şeraiti. fars körfezi’nden ispanya’ya bir çizgi çiz. oradan çin’e başka bir çizgi daha. İşte bu üçgen bir zamanlar müslümanların yurduydu. en önde aynı sancak yürüyordu, en önce aynı söz söyleniyordu. tek bir inanç vardı her türlü zaafa rağmen; tek bir kitap, tek bir kıble. ya şimdi? aynı mezhebe, aynı dile, aynı toprağa, aynı tarihe sahip olanlar bile bir mescidde kırk türlü namaz kılıyor. kimi yarın gerçekleştireceği kumpası kuruyor kafasında, kimi kırk yıl sonra yiyeceği tatlının hesabını yapıyor. kimi kocaya varacak kızıyla didişiyor, kimi son dakka golünü düşünerek varıyor secdeye. tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyerek saf tutan mı dersin, tavuğu esirgemediği yerden hâlâ niye kaz gelmediğini düşünerek salavat getiren mi? hepimizin başını kuma gömdü birileri sanki. oyuk gözlerle, allah canımı al der gibi çarpan kösnül kalplerle, amuda kalkarak hayata tutunan gövdelerle yaşıyoruz. Kendisine faydası olmayan kişi, başkalarına da ancak ayakbağı olacaktır elbette. * şükür ki çocuklarımız anlıyor. bu doğurgan ve acılı coğrafyanın çocuklarının keskin gözlerinde çakmakta olan şimşeği siz de görüyor musunuz? onun için yazmak lazım. tanıklık lazım. biriktirmek, berkitmek lazım. üzerlerine yüreklerinden başka muska takmadan kucaklamak lazım onları. arap, kürt, türk, boşnak, çeçen, eskimo, fars, cermen, zenci fark etmez. birlemeyi bilenler; bir önündeki sonsuz sayıda sıfırları görenler onların arasından çıkacaktır. hadi herkes bir seyyid bulsun, bir ali, bir zeynep, bir selahaddin, bir malcolm, bir yasin, bir şikaki, bir nasrallah, bir malik, bir ebuzer, bir sümeyye, bir rachel, bir ikbal, bir berfin, bir tarık, bir fatıma. haydi perde insin, haydi taklit bitsin. bu uğursuz öykünme, bu rezillik, bu yabancılaşma sona ersin. çekip gitsin içimizden derilerini kazıyan inkârcılar! sesimizi beğenmeyenler, şarkımıza eşlik etmesin. yezid’in eteğine yapışmaktan bıkmayanlar safımızı, suyumuzu, soframızı artık terk etsin. sesimizi ateşe verelim. gök şarlayarak boşansın arkamızdan. hamas’ın elinden tutalım, gözlerinden öpelim hizbullah’ın. taşları tencerede kaynatan anneyi bulalım yine, karnına taş bağlayanları. içimizde güpgüzel bir kudüs yeşersin. mekke’nin bilinci göversin, kahire silkinsin. diyarbakır artık döşünü dövmesin, afgan dağları umuda kessin. gazze ve ramallah’ta çocuk ektiğimiz tarlalar bir bir yeşersin! bağdat’ın içine yassız girilsin! güzelliğimize yetişemeyen iblis avanesi, **********! * hadi herkes yoldan çekilsin! sadece bismillah boylu çocuklar yürüsün! saraya telâş düşsün, sokağa kıyam, sabaha felah. dile kelâm düşsün, döle civan, dala şahan. çöle bârân düşsün, güle hazan, bülbüle figan. göle akşam düşsün, yele feryad, güzele gam. zindana yûsuf düşsün, yüreğe ateş, ateşe ibrahim. zulme âsâ düşsün, tûra musa, utanca zorba. ele zincir düşsün hey, gönle cemre, yola bismillah!...
  3. YAŞASIN LAİK CUMHURİYET!!!!niye yaşamasın ki...?? İddianamede Askeri Arazi Talanı! Ergenekon iddianamesinin ek klasörlerinde yer alan raporda, Çevik Bir’den Teoman Koman’a; Erol Çakır’dan Demirel’in yakınlarına kadar orgeneral rütbesinde askerlerin, vali, hakim, savcı ve emniyet görevlilerinin isimleri arazi yolsuzluğunda geçiyor. Ergenekon tutuklusu Behiç Gürcihan'ın evinde ele geçirilen ve iddianameye giren 1 Haziran 2004 tarihli bir rapor, askeri alanda yapılan 'derin talan'ı gözler önüne seriyor. Raporda yolsuzluklara adı karışanlar arasında, emekli Org. Çevik Bir, emekli Org. Teoman Koman, dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır, Ahmet Özal ve Demirel'in yakınlarının isimleri geçiyor. Ergenekon iddianamesinin ek klasörlerinde yer alan bir raporda, Büyükçekmece'deki arazi yolsuzluğuna orgeneral rütbesinde askerlerin, vali, hakim, savcı ve emniyet görevlilerinin de karıştığı belirtiliyor. Önemli iddiaların yer aldığı raporda, Yakuplu Limanı'na taşımacılık kooperatifi başkanı olarak jandarma tarafından getirilen kişinin uyuşturucu işinde kullanıldığı kaydediliyor. Raporda, yolsuzluklara adı karışan isimler arasında Süleyman Demirel'in yakınları, Emekli Orgeneral Çevik Bir, Emekli Orgeneral Teoman Koman, Ahmet Özal, dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır da yer alıyor. Yolsuzlukla ilgili soruşturma yapan emniyet personelinin ise dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ın talimatıyla görevden alındığı belirtiliyor.
  4. arkadaşların, kendi kendilerine bazı sorular daha sormaları gerekir... Niçin herhangi bir çağdaş ve ileri devletin resmi protokolunda, "yabancıları zorla kurucusunun mezarına götürmek" yoktur? Daha doğrusu, niçin başka herhangi bir devletin "şahıs" olarak "kurucusu" yoktur? Niçin başka herhangi bir devlet, kendi varlığını "tek adamla" açıklamamakta ve tanımlamamaktadır? Düşman işgalinden kurtarılmış tek ülke Türkiye midir? Rejim değiştirmiş tek ülke Türkiye midir? George Washington "kurucu" mudur yoksa yalnızca "ilk başkan" mı? Birkaç kişi var, diyelim... Niçin bu adamların mezarları "turistik merak alanları" olarak bırakılmıştır da resmi hüviyet kazanmamıştır? Geçen yüzyılda Sovyetler Birliği'ne gelip giden hiçbir resmi ziyaretçinin (hangi siyasi renkten olursa olsun) kolundan tutulup Lenin "mozolesine" zorla götürüldüğünü ben duymadım. İsterseniz soruyu şöyle de çevirip sorayım: Niçin o adamların birer mezarı vardır da bunlar "mozole" değildir? Diktatörün mozolesi olur, Lenin'in, onun hemen yanında kısa bir süre, üç yıl kadar da Stalin'in... Hitler'in de, Mussolini'nin de olacaktı, savaşı kazansalardı... İmparatorun mozolesi olur, Avgustus'un, Hadrianus'un (Roma'daki Castel Sant'Angelo'nun dibi...) Fransa, Napoleon'a bile mozole yapmamıştır da, onu Malul Gaziler Yurdu'nun (Invalides) kilisesinin kubbesinin altına gömüvermiştir. Charles de Gaulle, köyünün kilisesinin avlusunda yatmaktadır. Ona bakarsanız bana Hitler döneminde Almanya'da Hitler heykeli de gösteremezsiniz, yalnızca büstleri vardı... Üzerinde Hitler resmi olan hiçbir Reichsmark banknotu da gösteremezsiniz, gamalı haç vardı, o da her "kupürde" değil. Siz, Anıtkabir'i tapınağa çevirdiniz, Nutuk'u kutsal kitaba çevirdiğiniz gibi. Her gelip gidenden de, sevsin sevmesin, istesin istemesin, orada "arz-ı übudiyet" etmesini bekliyorsunuz. engin ardınç..
  5. Anıtkabir farizası Ahmedinecad bizim buralara gelecek ya, adam şeriatçı tabii, Anıtkabir'e gitmek istememiş, bizimkiler de bir "hile-i şeriye" uydurmuşlar, resmi ziyaretin adını "çalışma ziyareti" yapmışlar, böylece Anıtkabir "tavafı" zorunlu olmaktan çıkmış, Türk-İran ilişkileri kurtulmuş! (Şunu "Necad" mı yazacağız, "Nejad" mı yahu, bir karar verin!) Bütün bunlara gülecekleri yerde kızıyorlar bazı arkadaşlar... Ahmedinecad'a küfür etseler "Amerikancı" görünecekler, onu pek yapamıyorlar. En fazla, "İstanbul'da cuma namazı kılacakmış, vay **** vay" gibilerden küçümsüyorlar (sonra da "niçin bizim parti hiçbir seçimi kazanamıyor" diye şaşarlar.) Onun yerine, alavere dalavere, dönüp hükümete giydirmece... Çok haklı olarak da diyorlar ki, bu iş yalnızca bir mezar ziyaretinden ibaret değildir, ülkemize gelen yabancı bir devlet adamının Anıtkabir'e gitmesi, "Türkiye Cumhuriyeti'ne saygı belirtisidir" ... Bu saygıyı da elbette herkesten bekleriz! Buraya kadar tamam. Ama bizim politikacı da Ayetullah Humeyni türbesine gidecek Tahran'a yolu düşerse, onlar da saygı beklerler! Var mısınız? (Devletlerarası ilişkilerde "mütekabiliyet esası" var ya...) Bu arkadaşların, kendi kendilerine bazı sorular daha sormaları gerekir... Niçin herhangi bir çağdaş ve ileri devletin resmi protokolunda, "yabancıları zorla kurucusunun mezarına götürmek" yoktur? Daha doğrusu, niçin başka herhangi bir devletin "şahıs" olarak "kurucusu" yoktur? Niçin başka herhangi bir devlet, kendi varlığını "tek adamla" açıklamamakta ve tanımlamamaktadır? Düşman işgalinden kurtarılmış tek ülke Türkiye midir? Rejim değiştirmiş tek ülke Türkiye midir? George Washington "kurucu" mudur yoksa yalnızca "ilk başkan" mı? Birkaç kişi var, diyelim... Niçin bu adamların mezarları "turistik merak alanları" olarak bırakılmıştır da resmi hüviyet kazanmamıştır? Geçen yüzyılda Sovyetler Birliği'ne gelip giden hiçbir resmi ziyaretçinin (hangi siyasi renkten olursa olsun) kolundan tutulup Lenin "mozolesine" zorla götürüldüğünü ben duymadım. İsterseniz soruyu şöyle de çevirip sorayım: Niçin o adamların birer mezarı vardır da bunlar "mozole" değildir? Diktatörün mozolesi olur, Lenin'in, onun hemen yanında kısa bir süre, üç yıl kadar da Stalin'in... Hitler'in de, Mussolini'nin de olacaktı, savaşı kazansalardı... İmparatorun mozolesi olur, Avgustus'un, Hadrianus'un (Roma'daki Castel Sant'Angelo'nun dibi...) Fransa, Napoleon'a bile mozole yapmamıştır da, onu Malul Gaziler Yurdu'nun (Invalides) kilisesinin kubbesinin altına gömüvermiştir. Charles de Gaulle, köyünün kilisesinin avlusunda yatmaktadır. Ona bakarsanız bana Hitler döneminde Almanya'da Hitler heykeli de gösteremezsiniz, yalnızca büstleri vardı... Üzerinde Hitler resmi olan hiçbir Reichsmark banknotu da gösteremezsiniz, gamalı haç vardı, o da her "kupürde" değil. Siz, Anıtkabir'i tapınağa çevirdiniz, Nutuk'u kutsal kitaba çevirdiğiniz gibi. Her gelip gidenden de, sevsin sevmesin, istesin istemesin, orada "arz-ı übudiyet" etmesini bekliyorsunuz. Bu, geri kalmışlıktır, "batılı" geçinen arkadaşların hiç hoşlanmayacakları üzere "doğululuktur". Roma'ya resmi bir ziyarette bulunup Octavianus ve Marcus Antonius'la görüşmeler yapan Mısır kraliçesi Kleopatra, kendi tanrıları olmasa, onlara inanmasa bile çeşitli Roma tanrılarının sunaklarında kurbanlar kesmiş, dualar etmişti... Bu, yüce Roma'ya bir saygı gösterisiydi... Ben aradan 2048 yıl geçtiğini sanıyordum. ENGİN ARDIÇ / SABAH
  6. evet bunlar olmuş olabilir ama bu ülke bölünmesin diyedir belki!! cumhuriyet yıkılmasın iye devlet herne olursa olsun laik karakterini terk etmesin diye bizim için, toplumun selameti içindir belki!! yoksa bu kadar faili meçhul, provakasyon ne diye yapılsın herşey vatan için olmasın sakın yani bugün bu tür hareketlere laik-kemalist terör diyorlar ne kadar hazin bir durum böylemi olacaktı???
  7. evet arkadaşım bir çok çelişki barındırıyor bu ülke bu çelişkilerin ihanet derecesine çıktıgı zamanlarda oluyor lakin verilmiş kimi sözler var eski zamandan yani hepten yok olmayalım diye neyse ya boşver gitsin
  8. zaten bizdede kuraklı başgösterdi gidelim marsa, yer görmüş oluruz (azda olsa varolan yaşamı *** etmeyek sonra
  9. bu alıntı bize laikligin bir sömürgeleştirme aracı oldugunu iaddia ediyor böyle bir şeyi kabul ettiginizde laikçiligi dayatanların 'hain', saf laiklerinde malzeme deposu işlevselligini kabul etmek zorunda kalırsınız. buna inanmak için ne olmak gerekir? laiklik anayasaya 1937 de ve paket halinde girmişdir chp nin altı oku bu paket içindedir, diger maddeleri laiklik kadar ve daha fazla öne almayan kafa yapısı sorumludur bu tür düşüncelerin yazılmasına
  10. taliban bunu savunuyorsa islamdan da önceye gider
  11. dincilerin laiklige bakışı bu işte ........................................... Dış politika aracı olarak laiklikçilik Türkiye'de laikliğin ne olup olmadığı tartışması genel olarak bir 'iç siyaset aracı' olarak ele alınır. Laikçi elitlerin bir iktidar aracı olarak laiklik meselesini, laikliğin elden gittiği korkusunu işleyerek siyasi manevra alanlarını genişlettiklerini, hatta siyasal iktidarları gayrı meşru yollardan düşürmenin meşru gerekçesi olarak kullanmaktan çekinmedikleri öne sürülür. Gerçekten de laikçi elitin daha doğrusu laikliğe sığınan ayrıcalıklı siyasal erkin iktidara müdehale aracı olarak en çok kullandığı gerekçelerin başında laiklik meselesi gelir. İhtilallerin gerekçelerine, siyaset dışı müdahalelerin söylemlerine, toplum mühendisliğinin temel argümanlarına bu gözle bakanlar tüm kampanyanın laiklik etrafında yürütüldüğünü görür. İç politikada bir iktidar aracı, siyasette güç dengesinin yeniden şekillenmesinde sihirli bir anahtar rolü oynayan bu sloganın kavramsal olarak temelde ne olduğundan çok siyasal hedeflerine yoğunlaşılmasının, muktedirlerle arası barışık medya ve akademi çevrelerinin de işine gelen hayli kullanışlı bir formül olduğunda kuşku yok. Ne var ki, laikçi söylem üzerinden siyasete siyaset dışı müdahalelerin meşrulaştırılmasından şikayetçi hatta muzdarip olanların da görmedikleri dünya siyasetiyle ilişkisinin altını çizmek gerekir. Laiklik söylemi Türkiye'nin ne iç politikasıyla sınırlı ne de sadece basit iktidar yarışıyla alakalı belli zümreler arasındaki didişme meselesidir. Laiklik meselesi üzerinden yürütülen iktidar kavgası daha doğrusu siyasete müdahale tarzı bir uluslar arası güç dengesinin iç siyasete yansımış şeklidir. Özellikle laiklik söylemi üzerinden yapılan siyasi operasyonlar aslında iç dengelerden çok uluslar arası güçlerin müdahil olduğu bir siyaset dizaynıdır. Daha açık bir şekilde ifade edilecek olursa, ne zaman ki birileri bu ülkede laiklik üzerinden siyasi operasyon hazırlığı yapıyorsa bunun arkaplanında uluslar arası boyut aramak gerekir. Bir tür operasyonun mahiyetini kavramamız açısından laikçi söylemin göstergesel, hatta parola işlevi gördüğünü söyleyebiliriz. Eğer 12 Eylül darbesi "your guys have done it" mesajıyla ABD başkanına duyuruluyorsa bunun parolasını okumak zorundayız. Yani laikçi seçkinlerin siyasete müdahale aracı olarak laikliği kullanmaları ile gerçek gündem arasında birebir ilişki kurmakta zorlanıyorsanız bu müdahalede ortaya çıkan iktidar mücadelesinin belirleyicilerinin de sahnede görünen aktörler olmadığını da anlamamız gerekir. 12 Eylül örneğinde olduğu gibi müdahaleyi hazırlayan şartlar ve gerekçeleri görünüşte tamamen içe dönük gibi görünse de asıl neden sistemin güç dengelerindeki ayarlamalarla birebir alakalıdır. İrtica söylemi içe dönük bir gözboyamadan başka bir şey değildir. Laikçi söylemin İç siyasetle birebir örtüştüğü gerçeklik ise şu şekilde formüle edilebilir: toplum ne zaman siyasetle uzlaşmaya başlamışsa o zaman birileri laiklik elden gidiyor kampanyasını başlatmış demektir. Siyasi tarihe bakıldığında, laiklik ilkesinin cumhuriyet rejimi ile aynı değerle anılır olması ile Türkiye'nin uluslar arası kamplaşmada icbar edildiği pozisyonun zamanlaması arasında kurulacak bir ilişki bile yaşadıklarımızın açıklaması anlamında önemli ipuçları verebilir. Ya da darbe tarihi (ve bunların uluslar arası icazeti) ile irtica/laiklik ekseninde yürütülen çatışma arasındaki zamanlama da yeterince açıklayıcı olmalı. Parti kapatmayla ile ilgili yapılan tartışmalar her ne kadar laiklik üzerinden yürütülüyor olsa da uluslar arası pazarlık payının belirleyici rolü yok sayılarak yaşanan tartışmaların muhtevasının ve nasıl bir sonuç elde etmeye matuf bir siyasi oyunun parçası olduğunun tam anlamıyla kavranamayacağı açıktır. Kapatılması için kampanya başlatanlar aynı zamanda kapatılmasını engelleyenlerdir. Aradaki boşluğu ya da çelişkiyi dolduracak olan da muhtemel pazarlıklardır. Akif Emre
  12. tabi canım Türkiye Cumhuriyetinide zaten İngilizler kurdurdu!! devrimleri falan onlar dayattı!! bu nasıl bir akıl tutulması anlamış degilim dincilere söylüyorum, dini siyasete alet edenelere ******** saygılar tüm arkadaşlara,
  13. islamda kadın köledir ne bekleniyordu zaten dinci faşizme geçit yok arkadaşlar.. modern dünyanın kazanımlarını terk etmek yok bütün sorunların kayangı radikal islam ve tarikat yapılanmasıdır faşizmin dik alası İlhan abinin dedigi gibi...
  14. harika cevapların var arkadaşım türkiye laikdir laik kalacak... ayen devam dinci yobazlara yer yok bu ülkede....
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.