İletiler gönderen: İNTERLOCK
-
-
Rüyalar zaten uykuda beynin çalışmayı sürdürmesinden başka bir şey değil.
Beyin uyanıkken yapılan testler daha iyi sonuç verir.
bu konuda tereddüd yok ki zaten..
ve efendim..
bizler uyumakta iken..
beyin uyumuyor ki..
ve hatta..
işine karışan olmadığından kelli..
daha bi rahat..
daha bi hızlı çalışıyor..
dip not:
..gibi gelmektedir bendenize!
merhaba..
-
-
..
"niçün bazılarına doğruyu anlatamayız?"
sorunsalı üzerine associationism bakış
açısına ilişkin bi deneme: Son bölümEvvel-emirde şunu söyliyelim ki bir alâkayı
dimağlarımızda beslemek veya diğerlerinin/
halkın dimağlarında besletmek mümkündür.
Dünyanın en faideli işlerinden biri halkın
gözünü açmak, yani halkta haricî şeyler
hakkında bi alâka uyandırıp, onları bu
hususta düşünmiye sevk etmektir..
Dünyada iyi alâkalar bulunduğu gibi, fena
ve şüpheli alâkalar da bulunabilir;Bir adamın bütün alâkası para kazanmaktan
ibaret olabilir; bu adamın dimağında Tedaî
Makinası hayrete şayan meharet ve sür'atle
bu uğurda çalışır.
Bütün alâkası sadece sınıf geçmekten ibaret
olan bir çocuğun Tedaî Makinası imtihan
zamanına kadar kuvvetle çalışır.
Bu çocuk imtihanından sonra derslerinin
muhteviyatını bilmez bile..
Kabahat çocuğun değil sistemindir.
Zavallı çocuk da bu sistemin kurbanıdır..
Bunların en fenası insanların, eşyaları diğer
insanları mağlub etmek menfaati ile tetkik
etmesi, yahut kendilerinin haklı olduğunu
isbat etmek üzere Tedaî yapması veyahut
mensubu olduğu bi sınıfın diğer sınıfa, yahut
bi dinin diğer dine faikiyyetini isbat etmek
üzere düşünmesidir..
Bu nev'i alâkalar pek kuvvetli ve umumî olup,
dimağın umumi kanunlarına göre, beklenen
netice de hasıl olmaktakdır...
-
Eylül 22, 2006
candan bi dost'tan alıntı;
oben, şuben, buben, ..
gün aydın..
göz aydın..
gönül aydın olsun, ey insanlık !
uykusunu almış, sabahı kör karanlığında
yakalamış, daha net bir ifâdeyle 06:00'da
gözlerini açmış (neye olduğu şimdilik muamma)
biri olarak, uzun zamandır olmadığım kadar
huzurlu bir güne başladım. gece ben uyurken,
içime yine birben girmiş. yok şarkıcı falan değil..
epeydir ortalarda olmayan benlerimden biri..
özlemişim keratayı.. buben pek çalışkandır,
sabahları erkenden kalkar, sevdiklerine mükellef
bir kahvaltı hazırlar ve eder, kafası acayip çalışır,
neşelidir, pervâsızdır, çenesi düşüktür, ukâlâdır,
hayâta nanik yapar.. yirmidört saate bi' ton iş
sıkıştırabilir..
buben içime girmeden önce içimdeki ben sinir
bozucuydu. üretim yapamayan miskin bir yaratık,
salaş bir karakter.
az önce sevdiğim blogculardan birinin
blogundaydım. oscar wilde için atıp tutmuşlar
hehehe.. evet kevser, şimdi burayı okuyorsan
yandı gülüm keten helva.. aklımda kaç gündür
bu konu vardı da, yazacak tâkât mi desem, ne
desem bende yoktu, o yüzden hazır aklımdayken
ve buben bendeyken es geçmeyeyim, dedim.
buben diline de hâkim olamaz ve hiç mütevâzı
değildir evet 'mütevâzı' dedim mütevâzi değil..
şaşkalozların çoğu bunu da karıştırır; hem
bilmezler, hem söylerler, hem uyarırım, hem
dinlemezler, salak işte bunların çoğu.. kim mi?
elbette insanlardan bahsediyorum, gerçi ben
onlara insan demem çoğunlukla 'insancık' derim.
evet küçümserim böylelerini..
mâlûmatfuruşluk yapmaktan kolay ne var?
hele ki google hayâtımıza girdiğinden beri..
sanırsın ki ; bir filozoflar cennetiymiş azîz
memleketim.. yalanım varsa iki gözüm önüme
aksın! açın bakın bloglara, ne kadar çok filozofik
canlı türü varmış, görün.
he bi' zahmet canım, hadi göreyim sizi!
bu canlı türleri evlerde, işyerlerinde falan yaşar.
yaşar mı dedim? ahhh pardon pardon millll
pardon! türünün devâmını sağlar demeliydim..
çok lâzımmış gibi. pek okur bunlar da iş yazmaya
gelince, ver or'dan abicim yarım kilo kaşar,
melmekât âlim ulemâ görsün.. hemen her konu
hakkında bilgi sahibidirler. ''bilmiyorum'' demeyi
büyük ayıp sayarlar.. ilginçtir pek çoğu meslek
sahibidir..
bu sözüm sana çetin altan!
demek meslek sahibi olmakla iş bitmiyormuş..
"okumakla adam olunmuyor" dedikleri türden
bir yaklaşım.. ben böyle yaklaşıyorum abi, ne var!
bu türün, bir de zamandan bol bir şeyi yok.
valaha da yok! billaha da yok!
gözümle gördüm şâhidim! akşama kadar o forum
senin, bu forum benim, yemez-içmez dolaşırlar.
ben şuncacık kimsesizlerim'e yetişemiyorum, iki
satır yazıyorum kaç dakikam gidiyor, bunlar nasıl
beceriyorlar bu işi valla çözemedim..
hemi de yazdımı öyle böyle değil, makâle
cinsinden..
e peki sorarım size.. bunlar ne zaman yaşıyorlar?
bunca şeyi öğrenmek bir yana, aklında tutacaksın,
ezberleyeceksin, içselleştireceksin (ya da en
azından öyle görüneceksin), cânım sözcükleri bir
araya getireceksin, or'dan oraya da lâf
yetiştireceksin. valla ben zâten salak
bi'organizma olduğum için kafam almıyor,ama alan varsa bi' zahmet bana da şe'etsin..
okumadığım o kadar çok şey var ki..adını falan
duymuşumdur da, ne bileyim ne der, ne düşünür,
çok da kafa yormam, yoramam.. ha kalkar
adamın tekini bir cümlesi için sevebilirim o ayrı,
ama
"ben o'nun size seceresini okurum baba!"
demem, diyemem.. ha şimdi çıkar da angutun biri
"okumayalım mı kardeşim, sen bunu mu demeye
çalışıyosun!" demesin,
zirâ uğraşamam. ama gözünüzü seveyim, herşeyi
de siz bilmeyin be güzel kardeşim! hayâtı yedim-
yuttum ayakları yapmayın bana, valla çok kötü
döverim! siz zâten, bu kadar biliyorsanız, işi
çözmüşsünüzdür, bizi de yormayın,
bi' zahmet bize de öğretin yav!
Allah rızâsı için!
bi' de, bi' de, bi' de, siz yaşamaya ne zaman fırsat
buluyorsunuz, onu çok merak ediyorum.
yalvarıyorum bi' anlatın.. dinlerim..
valla uysallaşıveririm, mantığıma ters gelmiyorsa
dedikleriniz.
"benim mantığım" hah işte anahtar kelime!
beni buradan yakalayacağınızı sanıyorsanız
aldanıyorsunuz ciğerim! yaşamayı yok sayarak,
hayat ezberlemek, sonra bitki yetiştirir gibi,
kendini yetiştirmek bana ters gelir, şimdiden
söyleyeyim.
siz hiç çocuklarla konuştunuz mu? gerçekten evet
gerçekten konuştunuz mu onlarla? yaşamak için
tavsiye ederim. bi' ********* anlamıyorsanız da, en
azından deneyin.. belki kaybettiğiniz, ya da zâten
bulamadığınız şeyi/şeyleri bulabilirsiniz.
çocuklardan hazetmiyor olabilirsiniz, o vakit;
denizin sesini dinleyin.. mehtabı seyredin..
papatyaları koparmayın, koklayın ve izleyin..
gökyüzüne bakın, uzuuun uzuuuuun bakın, o size
yapmanız gerekenleri söyleyecektir.. seher
vaktini kaçırmayın, gün ne getirir bilemezsiniz,
bunu size descartes öğretemez işte, bekleyin..
chopin o kısacık yaşamında, yağmur gibi balâd
düzemedi,
ne yâni kötü müzisyen miydi..
dağlardan ilhâm alın, çok sevebilirsiniz.. çınar
yapraklarına bakın, çizemeyebilirsiniz ama
görebilirsiniz en azından..
âşık veysel dinleyin, küçülmez,
büyürsünüz..özünüze dönün, belki bir gün, bir
yerde karşılaşabiliriz.. o zaman size, oscar wilde
kadar "ukalâca" gelen bir çift söz edebilirim, ben
karnımdan konuşmayı bilmem, camın arkasında
böyle değilim tek, gözlerinize bakabilirim..
insanlığımla utandırabilirim sizi.. yaşadıklarımı
anlatabilirim.. benim en çok buna zamânım oldu
çünki..
ne demişti oscar wilde :
"kimseler bilmez bunu benim bildiğim kadar,
bir yaşamdan fazla bir yaşamla yaşayanlar,
ölürler bir'den fazla.."..
-
..
Fârigu'l-kalb ol mutî-i ısba'ayn
Kim mey-i lâ-eyn ile mest oldu eyn
çeviri:
İçini boşalt,
Hakk'ın iki parmağı arasında mutî' ol!
Bütün âlem, yokluk âlemi'nin
şarabı ile mest olmuştur.
kişisel çeviri:
değiş! diyen iç sesini dinle ve ona peki de!
o vakit gönül ile bağlantı kolayca kurulur
ve zaman-dışı görünmeyen âlem'e girince
akıl da gider orada sığınacak bi yer bulur..
-
..
Şeyh el-Reis'e göre üç sınıf Ârif vardır:
Takva Ehli ve zühd sahibi olan "Zahid".
Düşüncesini İlahî kudsiyete çeviren "Abid".
Aydınlanma/İşrak ve vecd ile marifete ulaşan "Ârif".
Ârif'in tek gayesi, Hakk'ı/ Hakk-al Yakîn bilmek ve onunla
özdeşleşmektir. Onun yaşamı te'yid edilmiş/doğrulanmış
irade ile başlar/affirmant will. Ve zühd, takva ve ara-sıra
birleşim/ittisal/ aracısız bağlantıyı tatma ile devam eder.
Allah ile sürekli ittisal ile de son bulur.
Ârif'in bu mertebeler/ boyutlardan geçmesi ve realiteleri
yaşaması, kozmosta yaptığı yolculuğa tekabül eder.
O, hayal dünyasını bırakır ve hakikî dünyayı elde eder ve
yolculuğu sona erdiğinde Ârif, Hakk'ın ve Hakk'ın kozmik
tezahürlerinin yansıtıldığı /tecelli ettiği âyine/mir'at olur.
Ârif'in tüm varlığı, varlığının merkezinde algıladığı Hakk'a
dönüşür ve Hakk ile sadece ruhu aydınlanmaz, bedeni de
kalbindeki ışık nedeni ile, hastalıklardan uzak hale gelir.
Bu içsel aydınlanma sayesindedir ki, o, normâl insanların
bilemeyeceği gelecek/future hakkında bilgi sahibi olabilir.
O, eşyayı/şey/object da her zamanki haliyle değil, onları
ruhsal dünyanın sembol/icon/remz/işaretleri olarak asıl
şekli ile de görebilir.
İslâm Kozmoloji
Öğretilerine Giriş
Seyyid Hüseyin Nasr
İnsan Yayınları-1985
Hakk-Al Yakîn:
-Mârifet mertebesinin en yükseği.
-En yakînî bir surette hakikatı müşahede edip yaşamak
hali.
Meselâ; ateşin yakıcı olduğunu bütün hislerimizle ve
yakından duyup yaşadığımız gibi.
Yakîn:
-Şüphesiz, sağlam ve kat'i olarak bilmek.
-Ma'rifet ve dirayetin ve emsalinin fevkinde olan ilmin
sıfatıdır.
İlm-i Yakîn denir, Ma'rifet-i Yakîn denilmez.
-İlm el-Yakîn:
Göz ile görür derecede veya görerek, müşahede ederek
bilmek.
Meselâ; uzakta bir duman görüyoruz.
Orada ateşin varlığını ilmen biliyoruz, demektir.
Bu bilme derecesine ilm-el Yakîn deniyor.
-Ayn el-Yakîn:
Ateşe yaklaşıp, gözlerimizle görürsek ona,
Ayn-el Yakîn bilmek deniyor.
-Hakk al-Yakîn:
Daha da ilerliyerek bütün hislerimizle ateşin varlığını
anladık ise; ateşin yakması ve sâir sıfatlarını da bildik
ise, bu nevi'den olan ilmimizin derecesine de:
Hakk-al Yakîn deniyor.
-Hakk al-Yakîn:
Abdin sıfatları, Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarında fâni olup,
kendisi onunla ilmen, şuhuden, hâlen beka bulmaktadır.
(Ö. Nasuhi Bilmen)
-
-
..
peki efendim @@democrossian..da..
"büyüklerimiz daha iyi bilir.."
bakımından..
bekliyorum..
"du bakali n'olcek?"
..
-
evet uzman üye'ye cevap verebilecek kimse var mı ?
aslında burada ki harfleri değil de o kitabın tamamını tartışsak ya sayın uzman üye ?
sevgiler
sevgiler bizden @@binyamin genç üyemiz.. canımız..
he bi elif ba'yı öğrenek de..
bi kitab ne demek bilelim de..
sonacıma tartışırık..
omaç mı efladımıs..
eferin..
senin de bayramını kutlarım..
merhaba..
..
-
..
@@İNTERLOCK'un ne sormaya çalıştığını ben de anlamadım.
ben de anlamadım zati.. ustam..efendim..
anın içün soru-yorum işte..
bi fikriniz var mı?
cumhuriyet bayramımızı kutlarım..
merhaba..
..
-
.
teşekkür ederim @@Suheyla efendim..
faidelendim..
diğer arkadaşların da..
bu konudaki bilgilerini paylaşmak..
isterim..
merhaba..
..
-
..
arkadaşlar.. dostlar..
bilginize dayanarak epeydir
bu konuyu tartışıyorsunuz..
benim de
merak ettiğim bi şey var..
arapça'da: W Q X harflerini görüyoruz..
fekat
lâtince harfler ile
türkçeye çeviri yapılmış meallerde
bu harfler yok..
kur'an'ıarapça olarak okuduklarını söyleyen..
kur'an bilimcileri..
böyle yapılmış bi transcription'ı
kabul ediyor ve bu yoldan/üzerindenbizlere, yani halka tefsir ediyorlar..
ama o harfleri hiç kullanmıyorlar..
bi açıklama getirebilecek var mı?
not:
örneğin kur'an'da arapça olarak
yazılmış Q harfini, X harfini
lâtin harfleri ile yazılmış
arapça çeviride hangi harf..?olarak okuyoruz..
**
Festehaffe kavmehu fe atâûh,
innehum kânû kavmen fâsikîn.
Firavun, kavmini küçük düşürdü (ezdi).
Onlar da kendisine itaat ettiler.
Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.
Diyanet çevirisi
**
yukarıdaki ayet..
lâtin harfleri ile yazılmış..
ancak arapça..
bu ayette bahsini ettiğim harflerden
biri ya da bir kaçı var mı aceba?
teşekkür eder..
ilgi göstermeniz hususunu arz ederim....
-
İlk etapta Zereycan nerede işe başlayacak acaba, şu an bunu merak ettim.
Yabana atılmaz bir hayran kitlesi var.
1982 doğumludur.
Ankara Üniversitesi Dil Bilimi mezunu ve
tam Adanalıdır.
İlk iş deneyimi olan Kanal B de o kadar başarılı olmuştur ki!
hemen ana haber spikeri olarak ekranlarda görülmüştür.
Çalıştığı kanalın sahibi Mehmet Haberal'ın ergenekondan
tutuklanması ve telefon kayıtlarının çıkması üzerine hakkında
çıkan asılsız dedikodulardan dolayı işinden istifa
ettiği söylenilmektedir.
En son 17 Ağustos tarihinde tutukluluğu Cerrahpaşa hastanesi
Kardiyoloji Bölümünde devam eden Mehmet Haberalı gece
ziyaret ettiği iddası ile tekrar haberlere konu olmuş
balık etli, erken emekli sipiker kızımızdır kendileri..
ece zereycan: uludağ sözlük
bilgi olsun diyerek..
kim bilebilir?
..
-
Abimsin... Derin saygılar...
Not: Smiliyi görünce "nasıl da sırıtırsın de mi köftehor" dediğinden eminim...
esasen
senin temel kabullerini..
olaylara.. dünyaya bakış açını..
eğitiminden dolayı oluşturduğun
felâsifeni eleştirecek..
değişmen için çaba gösterecek
felân değilim..
niçün?
bikoz bana böyle bi şi yapsalar..
acip bozulurum da ondandır..
@@democrossian dostum..
burada fikir teatileri yapıyos yaw..
inan
(yok olmadı! biras geniş bakalım: trust..)
eleştirilerini dikkatle okuyorum..
diğerlerine söylediklerini de..
sen bana bi değer vermişsin..
teşekkür ediyorum..
o değerin değerini biliyorum..
vee
"kıs kıs sırıtıyorum işte!"
va mı bi deycen?
hade yallah bakem..
anca gidersin..
neriye?
etrafı dağıtmaya..
peşindeyim.. birlikteyim..
bu cenahta bisle başa çıkcak kimesneler yoktur..
by
..
-
-
..
The Prisoner (2009) - 6 Bölüm
Ian McKellen , Jim Caviezel , Hayley Atwell
Kaçırılan ve "Köy" olarak bilinen uzak bir adaya gönderilen
bir hükümet ajanı hakkında 1960'lardan kült favori serisi için
bir güncelleştirme..
** **
yukarıda ve dizi hakkında yapılmış olan yorum
dizinin içeriği hakkında hiç bi fikir vermiyor..
izleyin ve görün..
dünyanızı yeniden betimleyin..
çünki sizi izliyorlar..
"hiç bi şey göründüğü gibi değil!"
-
medrese ve menare olmadıkça virane
kalenderlerin durumları girmez düzene!
im'an; küfür ve küfür de im'an olmadıkça
bir hâk kulu, müsliman olur mu söylesene!..
-
İbn Sina peripatetik eserlerinden oldukça farklı olan
üç görsel hikâye yazmıştır. Risale fil-Aşk ve İşarat'ın
son bölümleriyle birlikte bu hikâyeler onun, "Batıni
Felsefesi" nden geriye kalanlardır.
İsmi geçen eserler İbn Sina'dan sonraki birkaç yy da
içlerinde Suhreverdi'nin de bulunduğu bir grup İşrakî
hakim tarafından ele alınmış ve yorumlanmışlardır.
Daha sonraki yy larda yaşayan bilgeler ve son yy da
İran'daki hakimler tarafından yapılan ve İbn Sina'nın
ilkeleri ile ilgili araştırmaların tamamı, bu ilk yy daki
yorumlara dayanır.
Bu hikâyeler, yazarın entellektüel bakışını yansıtan
sembolik dilde yazılmış metinlerdir. Bu sembolik dil,
sadece yazar tarafından yapılan bir kinaye değildir,
aynı zamanda hikâyelerin ayrılmaz parçasıdır.
Bu hikâyelerinde İbn Sina evreni, İlâhi Bilgi'nin veya
Marifet /Gnosis / Ruhsal Bilgi'nin yol aldığı geniş bir
"Semboller Kozmos'u" olarak ele alır. Kozmos, Arif
için dışsal bir nesne değil, içsel bir gerçekliktir, Arif
tabiatın tüm çeşitliliklerini kendi varlığına aksetmiş
bir şekilde algılar. Evrendeki fiziksel ve astronomik
elementlerin transformasyonu sayesinde, marifete
giden yolda yürüyen yolcu/salik, kozmosun sürekli
kendisinde içselleştiğini/interiorised ve sonucunda
kendisinin "Cosmic Crypt/Kozmik Şifre" nin ötesine
geçtiğini farkeder.
Tabiattaki günlük olayların, insanoğlu'nun bilincinde
mantıksal olarak açık ve anlaşılır olması gibi, kozmik
gerçekliklerin sembolik görünüşü ve onların "Ruhsal
Dünyanın Gölgeleri" haline gelmeleri, Arif'in yeni ve
aydınlanmış bilincine dayanır. Arif'in göklerde yazılı
arketip/archetype/prototype/İlkörneklere dayanan
tabiat tezahürlerini görmesini sağlayan, daha aşkın
mertebeler/evrelerdeki varlıkları farkedebilmesidir.
İbn Sina, İşarat'ın sonundaki bölümlerinde, Ariflerin
sınıflamasını/classification ve görsel hikâyelerdeki
bir yolcu olan Arif'in kendine has niteliklerini anlatır.
İslâm Kozmoloji
Öğretilerine Giriş
Seyyid Hüseyin Nasr
İnsan Yayınları-1985
Peripatetik:
-Peripatetism= Aristotalesçilik.
-Gezginci.
-Bir yerden bir yere yaya dolaşan.
-Aristo felsefesine ait ya da taraftarı kimse.
Peri-Pathetic:
-Tümel/Küresel/Globally bir gök altında ve Yörüngesi
üzerinde yüklendiği külfet bağlamında ve törel boyutta
yolculuk eden "Kişi/Persona/Salik"nin heyecan verici,
etkileyici suretler/formal/configuration ile ilişkili Tikel
gelişimi.. -
-
..
"niçün bazılarına doğruyu anlatamayız?"
sorunsalı üzerine associationism bakış
açısına ilişkin bi deneme: 2. bölümhafıza olmasaydı yıldızları her gece görecek
fekat bir daha hatırlamayacaktık.
biz ihtisas ve hafızanın yardımı ile işe başlayıp
idrak safhasına çıkarız.
bu safhada bir gece görünen ziya huzmeleri
görme hissinin ilerisine gider; bu ziya huzmelerinin
daha evvelden görünen ziya huzmelerinin aynı
olduğu idrak edilir.
ihtisaslar derhatır edildiği gibi fikirler de
hatırda/hafızada tutulabilir;
meselâ, yıldızlar ile güneşlerin dimağımızda
fikir halinde teşekkül etmiş mefhumları vardır.
bir adam bu iki fikri , diğerlerinden ayırıp bir
araya getirerek idrak vetiresi ile yeni bir fikir
ortaya atar ve:
"yıldızlar, birer güneştir.." der.
bu bize dimağın batî fekat lüzumlu inkişaf
tarzını gösterdiği gibi, büyük işlerin de küçük
işlere istinad ettiğini gösterir.
bu keyfiyyet bütün düşüncelerin, bir dimağ
tedaî'sinden meydana geldiği hakikatine
canlı bir misâldir.
bütün düşünce ve fiilleri, birtakım şeyleribir araya getirmek, bunları biribirinin refiki
kılmak ve aralarında münasebet hasıl etmektir.
biz bu tedaî yi, muayyen gayeler dahilinde
bilâ-ihtiyâr yaparız ve muayyen bir nuktaya
gelince artık kendimizi zorlamayız.
vetire'yi durdurduğumuz nuktada menfaatlerimiz
nihayet bulur.düşünme bizim için bir vakıa, tesadüfî bir şey
olmayıp, kendi kendimize yaptığımız bir iştir..
..
-
..
Belli bir durum; efektif-aktüel olaylar ve
içerdiği problemler karşısında bulunan bir
birey, durumunu değerlendirirken geçmiş
izlenimlerinden yararlanır.
Olaylara kıymet koyar.
Önceden yaşadığı serüven ve aldığı intıba/
izlenimler, bireyin duyu organları ve sinir
yapıları üzerinde genetik bir etkiyi önceden
bırakmıştır/kayıtlanmıştır.
Ve bu etki genelde çözümlenememiş egosal
bilgilerdir.
Beyin sinir hücrelerinin/nöron yüklendiği bu
tür bilgiler, karşılaşılan her yeni bir durum ile
içerdiği olayların dizini karşısında yapılacak
değerlendirim işleminde/soyut aşamada,
veri olarak ussal işleme dahil olur.
Ego verileri, sorunla birleştiğinde gerilimi
artırarak, nöron hücre yapısında iyonlaşım
meydana getirir.
Nihayetinde, ussal işlev yeterli sonucuvermeyecek, durum acı çekmeler ile devam
ederek, bireyi değişime/yeni bilgi edinimine
zorlayacaktır.
Anlaşılan o ki, tahayyül'de olagelen problem,
tasavvur boyutunda çözüme ulaşamadığında
boyun altına inerek, sinir sistemi, kas, kemik
ve damar sistemleri düzeninde arıza meydana
getirecek, ızdırap faktörü devreye girecektir.
Bu noktada şöyle bir yargıya varmak olasıdır:
Birey durum içerisinde çektiği sıkıntının analizini
nedenlere/kozalite yükleyerek gerçekleştirme
yoluna giderse/günü kurtarmak ve ötelemeler,problemi çözümsüz kılacaktır.
Ya da acı veren nedenleri ya da sorunlarını,
"gelişim için vesile/occasion"
olarak öngörür, gelişimi için bir fırsat olarak
kabul ederse, ussal yöntemi doğru kullandığı,
karşılaşacağı olaylar ile doğrulanacaktır...
-
Ne zaman hayvansal ruh, dış duyulardan çekilip iç
duyulara döner, böylece algılayıcı özbenlik, engel
ve uğraştırıcılıklarından bir ölçüde kurtulup yükünü
azaltır ve bellekte var olan biçimlere başvurur,
o zaman bileştirme ve çözme yoluyla, bellekteki
biçimlerden düşsel biçimler oluşur. Böyle oluşan
biçimlerin çoğu yadırganmaz. Çünkü bunlar kısa
süre önce algılanmışlardan çıkarılıp yapılmışlardır.
Sonra, bu biçimleri, dış duyuların toplayıcısı olan
"ortak duyu/hiss-i müşterek" alıp kendine indirir.
O zaman dış beşduyu'nun algılaması gibi algılar.
Bir an olur ki, algılayıcı özbenlik iç duyu güçleriyle
uğraşırken, kendi tinsel varlığına da bir an yönelir.
İşte aynı aşamada kendi tinsel varlığının algısıyla
doğrudan algılar olur. Çünkü algılayıcı özbenlik,
böyle bir algıya yatkın bir yapıda yaratılmıştır.
Kendi tinsel varlığıyla algıya geçerken kendisiyle
ilişkili şeylerin de biçimlerini kapıp alır. Ve sonra
düşgücü alır bu biçimlenmiş düşünceleri. İşte bu
aşamada düşgücü, bunları, ya gerçekte olduğu
gibi ya da benzerlerini, bilinen ve tanınan kalıplar
içinde imgeler. Bunlardan bazı benzer olanlarının
alınıp betimlenenleri, düşyorum/tabiri gerektiren
türüdür. Algılayıcı özbenlik gerekli algılamalarda
bulunmadan önce, düşgücünün bellekte bulunan
biçimleriyle bileştirme ve çözmeye girişmesi ise,
karışık düşleri oluşturur.
Sağlam bir hadise göre Peygamber şöyle der:
"Düş, üç türlüdür: Tanrıdan olan düş, melekten
olan düş ve şeytandan olan düş."
Bu açıklama, bizim konuyla ilgili anlattıklarımıza
uymakta; Bizim "açık düş" olarak ifade ettiğimiz,
"Tanrıdan olan"dır. "Benzer görüntüler, yorumu
gerektiren benzerlikler" dediğimiz de "melekten
olan", "Karışık" dediğimiz de, "şeytandan olan"
dır. Çünkü şeytan, her türlü boşun ve saçmalığın
kaynağıdır.
İşte "DÜŞ" ün gerçeği budur.
Düşe yol açan, onu hazırlayan "UYKU" da yine
anlattığımız biçimde rol oynar bu olayda.
Düş olayı, insansal ruhun özelliklerinden biri
olarak insanların tümünde vardır.
Hiç bir insan bu olay yönünden boş değildir.
Her insan, uyanıkken karşılaştığı şeyleri, daha
önce düşünde gördüğüne bir çok kez tanık olur.
O zaman kesinlikle anlar ki, algılayıcı özbenlik,
uykuda bilinmeyene ulaşıp algılayabiliyor.
Algılaması da gereklidir.
Olay, uykuda gerçekleşince başka durumlarda da
gerçekleşmemesine neden yok. Çünkü algılayıcı
özbenlik, aynı özbenliktir ve özellikleri, bütün bu
durumları içine alacak biçimde, her zaman vardır
onda.
Gerçeğe ulaştıran Tanrıdır.
Nimeti ve iyiliği ile..
İbni Haldun
Mukaddime -
-
..
hiç durmadan radyasyon yayan
godot'u bi yakalarsam..
muck muck!
blogcumlarım
amucalar ve teyzelerim
küçük büyük kardeşlerim
çözdüm olayı
hadi veriniz parayı;
izlemciler tarafından
izlenen godot
niçün izlenmeye gelmemiştir?
gelemezdi!
isterdi belkim bilemeyiz
fekat gelemezdi!
vladimir gardaşımız
çook uğraşmıştı emme tık yokmuştu
niçün?
ne bilem kurkulayana sorunuz
emme soramassınızz
samuel abey
yolcudur abbas
(el-musa deyu okuyabilirsüz)
neyse işimize bakalım
vladimir gardaşa
estragon
çok zulüm ederdi
nerden bilirim
yakın otururduk
civarda
turbalık kokuşmuştu
yane
her akşam aynı nane
gogo vır vır vır
didi pıs pıs pıs
tıs yoktu
yokmuştur
amma şu noktada
bi ifşa mucip oldu
amcalarım abilerim
sizleri ve dünyamızı
samoş abim aldattı
sona kısım kısım sırıttı
sırrını hiç kimselere söllemedi
ölle de mefta
canımıs ve vah vah!
açıklıyorum:
estragon avrattı!
(bayan, no! kadın dimektir)
çadı kimin bişiydi
önce meyil vermişti fekat
sonra karşıt olmuştur
necromanciçi magicçi vs
olmuştur
hep üzülürüm bu vak'a'ya
ah vah..
ikinci sahnemizde ise
bir iki yaprak ağacımızda
a a
annamıştık gene
olmamıştı tutmamıştı
the lih totemimiz ongun abey
işe yaramamıştır
pozzo'mus seksiydi güçlüydü
gözü hiç bişey görmezdi
lucky'den başka sebeb
"kör kimin bu işlerin peşinde.."
didi gogo :~/
çatlasındı..
yatay kesit cantçı abilerimiz
şapkacı brother ve
samuelin yavrileri fala bakmışlardı
efal meful tefeül felan demiştiler
özne ile yüklemi bi edip
önermeler yaptiler
ve dediler ki:
"oh oh demişlerdir
siz bu way'a giriniz
godot gelicek gelince
cennette yeriniz hasırdır
(bahusus hasır'dır..)
güzel günler görüceyiz çucuklar
aynı hatta suvarede
ilaveten renkli mikisi de var.."
işte bildirdim yılların sırrını açtım
by by
eyi günleer..
dip not hamişi:
muzip ve sofistik
ve juggaling kişilik samo
seni öslüyoruz daim göslüyoruz
horus horus
afaka bakıyoruz
ilâve dip notum:
samonun bazen
white sea de
akdeniz yane
jonklörlük felân yaptıı
hissi kablel vukusuna
kaptırdığım oluyo..
kim bilir?
Ece Zereycan Beşar Esad Röportajı
- Güncel Konular
Gönderi tarihi:
ooo @@democrossian hocam.. efendim..
subliminal takılıyoruz artıkın he mi?
waw..
saw.. seen.. see..
gözler fırladı yerinden.
sesler duyunca alt-bilinçten..
..