Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İNTERLOCK

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    4.060
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    70

Blog Başlıkları gönderen: İNTERLOCK

  1. İNTERLOCK
    Yılları sayılamaz, çok çok eski bir çağmış,
    Gökler sanki delinmiş, çok çok yağmurlar yağmış,
    Dünya sele boğulmuş, bu şiddetli yağmurla,
    Yeryüzü hep kaplanmış, sürüklenen çamurla,
    Sellerin önündeki, çamurlar bir yol bulmuş,
    Kara-Dağcı dağında, bir mağaraya dolmuş,
    Mağaranın içinde, kayalar yarılmışmış,
    Yarıkların bazısı, insanı andırırmış,
    Kayaların yarığı, insan kalıbı olmuş,
    Kalıpların içi de, kille çamurla dolmuş,
    Aradan zaman geçmiş, yıllar asırlar dolmuş,
    Yarıklarda bu toprak, sular ile hallolmuş,
    Saratan burcu derler, bu burca gelmiş güneş
    Havalar çok ısınmış, ateş ile olmuş eş,
    İnsan kalıbındaki, su ile toprak pişmiş,
    Birbirine karışmış, zerreleriyse şişmiş,
    Onlara göre sanki, mağara bir kadınmış,
    İnsana vücut veren, içi de bir karınmış,
    Güneşin ateşiyle, su ile toprak pişmiş
    Dokuz ay süreyle de, serin bir rüzgar esmiş,
    Su, ateş, toprak, rüzgar, dört unsur derler buna,
    Bunlar temel olmuşlar, ilk insan vücuduna,
    Tam dokuz ay geçince, bir insan çıkıvermiş,
    Nedense adını da, "Ay-Atam" alıvermiş,
    Ay-Baba'yla, Ay-Dede, türkçeye burdan kalır,
    İnsanın ilk ceddi de, kökünü Ay dan alır,
    Ay-Atam adlı ata, göklerden yere inmiş,
    Bu yerin suyu tatlı, havası da serinmiş,
    Sonra başlamış yine, büyük seller yağmurlar,
    Mağarayı doldurmuş, yine killer çamurlar,
    Sünbüle denen burca, güneş de gelmiş inmiş,
    Bu burçsa Saratan'dan, dağa aşağı imiş,
    Güneş alçak burçtayken, yeniden toprak pişmiş,
    İkinci yaratık da, birinciye tam eşmiş,
    Birincisi Ay-Ata nasıl idiyse kişi,
    Bu ikinci şahıs ta, yaratılmıştı dişi,
    Ay-Va demişler herkes, bu dişinin adına,
    Ak-Yüzlü anlamına, böyle denmiş kadına,
    Ay-Atam ile Ay-Va, birleşip evlenmişler,
    Kırk çocuk doğurmuşlar, toplanıp derlenmişler,
    Kırk çocuğun yarısı, nasılsa erkek doğmuş,
    Diğer yarısı ise, tesadüfle kız olmuş,
    Evlenmişler çocuklar, nesilleri bolalmış,
    Soyları büyüyerek, ulusları çoğalmış,
    Anne ve babaları, zamanla ölüp gitmiş,
    Çocuklar mağaraya, onları gömüp gitmiş,
    Ama bu mağarayı, hiç kimse unutmamış,
    Hiç bir kutsal şey onun, yerini tutamamış,
    Altın kapılar ile, kapamışlar ağzını,
    Çiçekle süslemişler, mağaranın yanını.
     
     
    TÜRK MİTOLOJİSİ - I Cilt
    Prof. Dr. Bahaeddin Ögel
    Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
    Türk Tarih Kurumu Yayınları
    VII. Dizi - Sayı 102
    Ankara - 1989
  2. İNTERLOCK
    ..
     
    Bir zamanlar genç bir adam varmış.
    Bir kentte beyaz adamların arasında yaşayan
    yoksul bir kızılderili.
    Ne evi varmış bu adamın, ne bir yakını, ne bir dostu.
    Bu kente "köşeyi dönme" umuduyla gelmiş, ama
    yoksulluktan, acıdan başka bir şey bulamamış.
    Arada bir çoço gibi çalışıp bir kaç kuruş kazanırmışsa
    da bu onun ancak karnını doyurmaya yetermiş;
    Çoğu zaman aşını dilenerek ya da hırsızlık yaparak
    bulurmuş.
     
    Bir gün bu delikanlı kentin pazar yerine gitmiş.
    Ne yapacağını bilemeden sokakları bir aşağı bir yukarı
    arşınlarmış.
    Orada satılan nimetleri aç gözlerle izlemiş durmuş.
    Kendinden geçmişçesine ve nereye gittiğini bilmeksizin,
    pazardaki kimi sepetleri devirmiş de yaşlı bir adamın
    üzerine yıkılıvermiş.
     
    Yaşlı adam dört koskoca sukabağı taşıyormuş ve
    dinlenmek ve yemeğini yemek için henüz oturmuşmuş.
     
    Don Juan kurnazca gülümseyerek bu yaşlı adamın,
    delikanlının onun üzerine yıkılmasını hayretle karşılamış
    olduğunu söyledi.
    Adamcağız tedirgin edilmesinden ötürü kızmamış da,
    o delikanlının kendi üzerine niçin devrildiğini merak etmiş.
    Oysa delikanlı çok öfkelenmiş ve yaşlı adama yolundan
    çekilmesini söylemiş.
     
    Bu karşılaşmalarının ardındaki nedeni aklına getirmemiş
    bile. Yollarının neden kesiştiği gerçeği hiç mi hiç dikkatini
    çekmemiş.
     
    Do Juan, yuvarlanan bir şeyin ardından giden bir kimseye
    öykünerek, yaşlı adamın devrilen sukabaklarının yokuş
    aşağı yuvarlanarak gitmiş olduğunu söyledi.
     
    Genç adam sukabaklarını görünce o günkü rızkının çıktığını
    düşünmüş.
    Yaşlı adama yardım ederek, ağır Sukabaklarını taşımayı
    önermiş. Yaşlı adam, dağlardaki evine gitmekte olduğunu
    söyleyince, delikanlı da hiç olmazsa, yolun bir bölümünü
    onunla birlikte yürümek istemiş.
    Yaşlı adam, dağ yolunu tutmuş giderlerken, pazardan
    aldığı yiyeceklerden bir bölümünü delikanlıya vermişmiş.
    Genç adam yiyecekleri iştahla gövdeye indirmiş ve karnı
    doyunca sukabaklarının ne denli ağır olduklarının farkına
    varmaya başlayarak onları sıkıca kavramış.
     
    Don Juan gözlerini açıp şeytanca sırıtarak genç adamın,
    "Bu sukabaklarında ne var?" diye sormuş olduğunu söyledi.
    Yaşlı adam yanıt vermemiş, ama genç adama onun acılarını
    hafifletecek, ona dünyanın işlerine değğin ışık tutacak, bilgi
    verecek bir yoldaş, bir dost göstereceğini söylemiş.
     
    Don Juan ellerini pek gösterişlice devindirerek yaşlı adamın
    ortaya, delikanlının tüm yaşamı boyunca görmediği güzellikte
    bir geyik çıkarmış olduğunu anlattı.
    Geyik öyle uysalmış ki, delikanlının yanına gelip çevresinde
    dolanmaya başlamış.
    Her yanı pırıl pırıl parlıyormuş geyiğin.
    Gözleri kamaşan genç adamın dili tutulmuşsa da onun bir
    "tinsel geyik" olduğunu anlayıvermiş.
     
    İşte o zaman yaşlı adam delikanlıya, o dostu ve onun
    bilgeliğini istediği takdirde sukabaklarını bırakıvermesinin
    yeterli olacağını söylemiş.
     
    Don Juan'ın sırıtışında tutku yansıyordu; bunu işiten genç
    adamın açgözlülüğünün kamçılanmış olduğunu söyledi.
    Delikanlının sorusunu dile getirirken Don Juanın gözleri
    ufalmış, şeytanlaşmıştı.
     
    "Senin bu dört koskoca sukabağında ne var?
     
    Don Juan, yaşlı adamın dingincesine, sukabaklarının içinde
    yiyecek şeyler bulunduğu yanıtını vermiş olduğunu söyledi:
     
    "Pinole ve su/Mısırunu aşı ve su."
     
    Sonra, öyküyü anlatmasını keserek bir iki tur attı.
    Ne yaptığını anlayamamıştım.
    Herhalde öykünün bir parçasıydı bu.
    Attığı dairesel turlar genç adamın karar vermek amacıyla
    kafa yurduğunu simgeliyor olmalıydı.
     
    Don Juan genç adamın, elbette, kendisine anlatılanlara
    inanmamış olduğunu söyledi.
    Delikanlı bir büyücü olduğunu düşündüğü yaşlı adamın,
    sukabakları yerine bir "tinsel geyik" vermeyi önerdiğini,
    bu durumda sukabaklarının akıl almaz ölçüde güçlerle dolu
    olması gerektiğini hesaplamış.
     
    Do Juan yüzünü gene buruşturdu ve şeytanca sırıtarak,
    delikanlının sukabaklarını istemiş olduğunu söyledi.
    Öykünün bittiğini imleyen uzun bir suskunluk oldu.
    Do Juan sessizce duruyordu.
    Ama bir soru sormamı beklediğine kuşkum yoktu.
    Ben de sordum:
     
    "Sonra genç adama ne olmuş?"
     
    "Almış sukabaklarını," diye keyifli bi gülmsemeyle yanıt
    verdi Don Juan.
     
    Uzun bir duraklama daha oldu.
    Ben güldüm. Bunun gerçek bir "Kızılderili öyküsü" olduğunu
    düşünmekteydim.
     
    Don Juan bana gülümserken gözleri ışıldıyordu.
    Saf saf yüzüme baktı.
    Birden yumuşakça gülerek sordu:
     
    "Sukabaklaruında ne vardı, bilmek istemiyormusun?"
    "Elbet istiyorum. Ben öykü bitti sanmıştım."
     
    Don Juan, gözlerinde haşarı ışıltılar,
     
    "Yoo, yoo," dedi.
    "Delikanlı sukabaklarını alıp, ordan kaçmış;
    gitmiş ıssız bi yere açmış onları."
     
    "Ne bulmuş içinde?" diye sordum.
     
    Don Juan bana bir göz attı; zihninden geçirdiğim tahminleri
    okuduğunu duyumsamaktaydım.
    Don Juan başını sallayarak kıkır kıkır güldü.
     
    "Söyle hadi," diye asıldım.
    "Boş muymuş sukabakları?"
     
    "Sadece yiyeceklerle su varmış onlarda," dedi.
    "Genç adam da, öfkesinden, almış sukabaklarını, taşlara
    vura vura parçalamış."
     
    Bu tepkisinin pek doğal olduğunu söyledim.
    Onun yerinde olan herkes aynı şeyi yapardı.
     
    Don Juan yanıtında, genç adamın ne aradığını bilmeyen
    bir sersem olduğunu söyledi.
     
    "Erk" denilen şeyin ne olduğunu bilmediğinden,
    onu bulup bulmadığının farkına varamamış.
    Kendi kararlarının sorumluluğunu üstlenmemiş,
    bu yüzden, ettiği budalalık onu öfkelendirmişti.
    Bir şeyler kazanmak istemiş, hiç bir şey elde
    edememişti.
     
    Don Juan, ben de o genç adam gibi kendi isteklerimin
    tutsağı olursam, benim de onun gibi öfkeleneceğimi,
    pişmanlık duyacağımı ve kuşkusuz, yaşamımın geri
    kalan bölümünü yitirdiğim şey yüzünden başımı taşlara
    vurarak geçireceğimi söyledi.
     
    Do Juan sonra yaşlı adamın davranışını açıkladı.
    Genç adama,
    "tok bi midenin getireceği yürekliliği" verebilmek amacıyla
    onu zekice doyurmuş, delikanlı da sukabaklarının içinde
    yiyecek bulunca küplere binip, onları parçalamıştı..
     
    "Şayet verdiği kararın bilincinde oılsa ve sorumluluğunu
    üstlenseydi," dedi Don Juan,
    "O takdirde yiyecekleri alır, öpüp başına koyardı.
    Ola ki, yiyeceklerin de erk olduğunu kavramış bile olabilirdi."
     
     
    Carlos Castenada
    Ixtlan Yolculuğ
  3. İNTERLOCK
    ..
     
    Ay meselesini ısrarla istediğinizi biliyorum.
    Daha önce de bir çok Dünya insanı, Ay'a ve diğer
    başka gezezegenlere gidip ve tekrar dünyaya
    dönmüşlerdir.
    Fakat susmaktadırlar.
    Zamanı gelince konuşacaklardır.
    Çünki şimdi, kimse onları anlayacak ruhsal
    seviyede değildir.
     
    Şu anda herkesin bildiği üç dünyalı Ay üzerinde
    bulunmaktadır.
    Fakat herkesin bilmediği pek çok dünyalı da Ay'da
    yaşıyor.
    Er geç bunlar açıklanacaktır.
    Dünya halkını paniğe kaptırmamak şarttır.
    İlâhî düzen tedric ister.
     
    Astronotların indiği yer çöl manzarasındadır.
    Çölde bitki olur mu?
    Fakat atmosferi hissedeceklerdir.
    Bu bile aşamadır.
    Hakikatleri gizledikleri için onlara kızma,
    sahtekârlıkla itham etme.
    Bir çok hakikatler gizli kalmaktadır ve şimdilik
    gizli kalmalıdır.
     
    Ay'da hayat var mıdır, yok mudur diye sormak
    dahi olumsuzdur.
    Ay yaradılmıştır.
    Belli bir göreve atanmıştır.
    Ay yaşayacak, görevini ifa edecek ve yaşatacaktır.
     
    Ay'da insan vardır.
    Ay'da bitki fazladır.
    Ay'da hayvan vardır.
     
    Ay insanı sizi tanıyor.
    Ay insanı tekâmül vetiresini hayli ilerletmiştir.
    Diğer gezegenlerden gelen insanlar ve bilgiler,
    Ay insanını, dünya insanından önce uyandırmıştır.
    Ay insanı, Dünya insanından farklı değildir.
    Biçimsel benzeyiş dolayısı ile, dünyanızda yaşayan
    Ay'lıları tanımakta güçlük çekiyorsunuz.
    Tanısanız, onlar çalışamayacaklar ve sizlere gerekli
    bilgiyi aktaramayacaklar, uyandıramayacaklardır.
    Zamanı gelince ve her şey anlaşıldığında, Ay'lılar
    ile Dünya'lılar bir kardeş olarak birlikte yaşamasını
    öğreneceklerdir.
     
    Ay'daki yaşamın farkı şudur:
     
    Ay'da yaşam, Ay üzerinde olmakla beraber,
    Ay'ın tabiatı icabı yeraltı şehirleri kurulmuştur.
    Krater gibi gördüğünüz delikler, yeraltı şehirlerinin
    giriş ve çıkış kapılarıdır.
     
    Fakat, Ay üzerinde de Ay'lıların bir çok enstelasyonları/
    installation/kurgusal montaj/donanım/us/yerleşim
    alanları vardır.
    Bu enstelasyonlar sizinkilerden çok farklıdırlar.
    Işığı, havayı, kozmik ışınları ve radyasyonu alır,
    içeriye şehirlere verir.
    Ay'lı, dışarıda da yaşıyabilir.
    Fakat bunun güçlükleri vardır.
    Bitkiler de hem içeride ve hem dışarıda yetişir.
     
    Ay bir enerji deposudur.
    Fazla enerji Dünyaya akar.
    Yalnız Güneşin ışınlarını yansıtmakla kalmaz.
    Bizatihi kendi bünyesinde mevcud enerjiyi de
    Dünyaya aktarır.
    Ay ışığında, dünya insanlarının romantik duygulanımları,
    ferahlık hissetmeleri, daha çok sevgi verebilmeleri
    bundan dolayıdır.
    Gelen Ay enerjisi, toprağa ve bitkiye de hayatî önem
    taşıyan gıdayı ulaştırır.
     
    Dünya yalnız değildir.
    Ay'da da dünya problemi önemlidir.
    Ay'ın mevcudiyeti ile Dünya'nın mevcudiyeti birbirine
    bağlıdır ve Ay'lılar bunu müdriktirler.
    Fakat Dünyalılar henüz bu durumları anlayamıyorlar.
     
    Ruhsal Mesajlar
    Rehber Goethe
    20.7.1969
    ..
  4. İNTERLOCK
    JABBERWOCKY / KURAM BÖCEĞİ
    by: Lewis Carroll (1832-1898)
    (as possible translation)
     
     
    Sırları moda biçimlerle ortaya koyduğumda
    Gözlerinin önüne ve sahne oyunları ile:
    Tüm kalpazanlar kuytulara gizlendiler,
    Ve dışarıda gaspçı-mumya sıçanlar var.
     
    "Vay canına! etrafta kuram böceği cirit atıyor!
    Onun çeneleri keskindir, pençeleri ile yakalar
    Dikkat onlar mini mini füzelerdir, uzak dur!
    Rüyaların frekans bandında bile gezer onlar!"
     
    O, şifreli sözcükleri açmak için kılıcını aldı:
    Uzun zaman düşmanca niyetle beni gözledi
    Bu yüzden şikayet çıkmazına gömüldü,
    Ve bir süre düşündü durdu.
     
    Ve bir tutuklu gibi araştırdı düşündü,
    O kuram böceği, kıpkırmızı gözlerle
    Kötü kokular içinde can çekişerek,
    Utanmaz yardakçılarının aracılığı ile
    Boşlukta fıkırdar gibi geldi!
     
    Bir-iki bir-iki! ve bir uçtan diğer uca
    Şifreli sözcükleri tırtıkladı ayırdı ters tepki ile!
    Onu ölü bıraktım, kendi aklı ile baş başa
    Küçük sekmelerle geriye doğru gitti.
     
    "Sen de kuram böceği mi olmak istiyorsun?
    Gel o zaman koynuma gir, el değmemiş oğlum!
    O! ne harika bir gün! gel bana..
    Aman! gel bana hay hay!"

    Bak için keyifle kıkırdadı işte..
     
    Sırları moda biçimlerle ortaya koyduğumda
    Ve sahne oyunları ile gözlerinin önüne :
    Tüm o kalpazanlar kuytulara gizlendiler,
    Ve halâ oralarda gaspçı mumya-sıçanlar var.
     
    **
     
    Twas brillig, and the slithy toves
    Did gyre and gimble in the wabe:
    All mimsy were the borogoves,
    And the mome raths outgrabe.
     
    "Beware the Jabberwock, my son!
    The jaws that bite, the claws that catch!
    Beware the jubjub bird, and shun
    The frumious Bandersnatch!"
     
    He took his vorpal sword in hand:
    Long time the manxome foe he sought
    So rested he by the Tumtum tree,
    And stood awhile in thought.
     
    And, as in uffish thought he stood,
    The Jabberwock, with eyes of flame,
    Came whiffling through the tulgey wood,
    And burbled as it came!
     
    One, two! One, two! And through and through
    The vorpal blade went snicker-snack!
    He left it dead, and with its head
    He went galumphing back.
     
    "And hast thou slain the Jabberwock?
    Come to my arms, my beamish boy!
    O frabjous day! Calloh! Callay!"
    He chortled in his joy.
    ..
  5. İNTERLOCK
    ..
     
    Bırak! Ölüler, kendi ölülerini gömsünler.
    Let the dead bury their own dead.
     
    İNCİL
    Luka: 60
     
    **
     
    Kavramlar, hafızada kayıtlı resimlerin nominal
    değerleridir.
     
    Kişi, bu resimler ile muhayyilesi boyutunda
    (imgelem/imagination/fancy) yaratma gücünü
    kullanarak isteklerini oluşturur. (fantasia)
     
    Ancak, bu enerjinin kullanımı anlarında kişinin
    sosyal yapısı içindeki pozisyonu ve şart'ları
    değerlendirişte/resmi oluştururken dayandığı
    tanıt, değeri düşük ve olumsuz spekülasyonlar,
    renkleri soluk manzaralar oluşturuyorsa, kurgu
    çerçeve dışı kalacaktır.
     
    Bu noktadaki kişinin; türevinin yörüngesinde ve
    gen alanının kuşaklarından bir-birine intikâl
    eden yadigârların sabit enerji akımı içerisinde
    modüle olduğu ve ayrıca bahsini ettiğim şartlar
    içerisindeki değişimlerde de bağlı işlev ve
    morfolojik dalgalanmalara maruz kaldığı açıktır.
     
    Kısaca, kişi, bizatihi oluşturduğu şartlar ve bağlı
    doğru kabulleri içerisinde "Habs" olmuştur.(Ceza)
     
    Sonuç olarak; tahayyülden bilinç alanına intikâlen
    elle tutulur-gözle görülür biçimlerin oluşturumu,
    ancak hafızada kayıtlı hatıralardan/kalıtlardan/
    tortulardan, püsürleri (Filthy/Rumor/Şayia/Boş lâflar)
    temizleme-arındırma işleminden sonra olumlu bir
    biçimde gerçekleşecektir.
     
    ..
  6. İNTERLOCK
    http://youtu.be/GdZ2JXCCSOI
     
    kaçınılması imkânsız olanın karşısında
    enterne belli bi sona doğru
    büyük denizde dolanmaktayım
    avucumda gemim
    kanal rotası belirlenmiş iknada koaksiyel
     
    güvertede günlük işlerimi yapmaktayım
    bu gün belki bi piyes yazarım
    ya da küçük bi melodi mırıldanırım özgün
    ve belki bi konuda karar veririm
    olabildiğimce özgür
     
    kuytuda isis ile buluşurum
    çalıbülbüllerinin ülkesi üretim ünitelerinde
    limana palamarlandığımızda
     
    akşam düşünce leylâk bahçesine
    pembe-beyaz çiçeklerinde
    beklerim serafimleri
    ürperir içim
     
    ve aniden uğursuz bi çığ yuvarlanır
    eflâtun bi toz getirir
    ve tozun ardında rhea
    çıkar gelir zuhalin mehtabından
    sekizden tüm umursamazlığıyla
    saçlarında yitirdiğim deniz feneri
     
    ..
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.