Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Taylan Abi

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.727
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

Taylan Abi son kazandığı tarih 30 Ağustos 2009

Taylan Abi en çok beğeni kazanandı!

8 Takip eden

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Erkek

Taylan Abi - Başarıları

Danışman

Danışman (12/14)

  • İçerik Başlatan
  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • Başlık ve İleti Makinesi Nadir
  • Birinci Hafta Tamamlandı

Son Rozetler

116

İçerik İtibarınız

  1. Taylan Abi

    GÜNAYDIN

    Ses Sesss Deneme 1-2
  2. Uzun süre sonra geri dönenler de bir şeyler yazabilir sanırım
  3. Ben de birşey sormak istiyorum. Bunu Gecekuşu'nun Aykırı Sorular başlığında da yazabilirdim ama neticede sorunun kendisi, şeklinden daha önemli. Girizgahı yapayım, soru en sonunda gelecek. Biliyorsunuz, duymuşsunuzdur en azından, AKP hükümeti HSYK'nın yapısı ile ilgili olarak değişiklikler yapmak istiyor. Üye sayısını artırıp, hükümetin seçtiği kişileri kurula dahil ederek yargıyı siyasallaştırma çabasındalar. Yargı kurumları ise tam aksine adalet bakanının ve müsteşarının kuruldan ayrılmasını, bağımsız bir yargının gerekliliğini savunuyor. İşte tam da burada yüksek yargıda tam bir fikir savaşı, anlaşmazlık, huzursuzluk rüzgarları esiyor. Laikliğe karşı odak olduğu Anayasa Mahkemesi'nce onaylanan AKP hükümeti, kuruldaki üye sayısının artırılarak 21'e yükseltilmesini, bakanın ve müsteşarın yanı sıra Meclis'in seçtiği üyelerin de kurulda yer almasını istiyor, böylece yüksek yargı organlarının kuruldaki temsil oranının azınlığa düşürülmesini ve haliyle ikide bir kendilerine ayak bağı olmamasını hedefliyor. 1. Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in konu ile ilgili görüşleri : “Anayasa değişikliği konusunda hükümetle mutabakat sağladığımız iddia ediliyor, böyle birşey yok. Taslağa göre, HSYK'nın üye sayısı 21’e çıkartılıyor. Bu durumda Danıştay ve Yargıtay'dan giden üye sayısı azalacak. Bu durum yargı bağımsızlığı ile bağdaşmaz, kurulu siyasi bir organ haline getirir.” 2.Danıştay Başkanı Mustafa Birden'in konu ile ilgili görüşleri: “Bu yapılanlar, reform diye adlandırılamaz. Meclis’in durumu, yapısı belli. Oradan HSYK' ya üye seçilmesi durumunda yargı bağımsızlığı ortadan kalkar. Bizim talebimiz bakan ve müsteşarının da kurul üyeliğinden çıkartılmasıdır” 3.Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın konu ile ilgili görüşleri: "HSYK'nın yapısında sıkıntılar bulunuyor. Kurulun yapısında muhtemel değişikliklerin yargı reformu taslağında gündeme getirlmesi gerekebilir." Uzattım farkındayım, sorunuz ve sorularınız geliyor; 1,2 ve 3 numaralı maddelerdeki başkanlardan bir tanesi hukukçu değildir, üstelik çok gariptir ki iktisatçıdır. Belli bir kesime yakın olduğu rivayet edilmektedir. Bu başkan hangisidir? Bu hükümet ne yapmak istemektedir? Bu durumu bize izah edebilecek arkadaşlarımız var mıdır? Kendisini memnuniyetle dinleyeceğiz.
  4. Taylan Abi

    Erbakan 83'ünde geri döndü

    Hapis cezasını evinde çeksin dediler. Alkış kıyamet koptu, Sosyal devlet, yüce adalet, bağımsız yargı naraları atıldı. Erbakan da bu tezahürata uydu, aftan sonra tekerlekli sandalyeyi attı. Şimdilerde Ramazan ayı için özel programı var ve il il gezip iftarlarda konuşmalar yapıyor. Sadece iftarlarda dolaşsa iyi, SP'nin kongre ve etkinliklerinde de kendisi en önde. Hatta 9 Eylül'de programı bile var, onur konuğu olarak büyükelçilerle Ankara'da iftarda buluşacak. 5 Eylül'de Bursa, 8 Eylül'de de Konya'da boy gösterecek. 12 Eylül'de Ankara'da, 17 Eylül'de İstanbul'daki hatim dualarına katılacak. 19 Eylül'de yine İstanbul'da bir sahur yapacak. Hay maaşallah sayın Erbakan. Sana da, seni affedene de, buna hak verenlere de. Maaşallah.
  5. Bir alıp vermeye çalışalım bakalım nasıl görünüyor. TUİK'in 1 kişilik aylık geçim harcaması net 720 TL. (Hacettepe Üniversitesi'nden alınan beslenme planına göre 1 kişinin günlük ortalama 3500 kaloriye ihtiyaç duyacağı hesaplanmıştır) Hep 4 kişilik aileden bahsedilir, çarp 4'le ne etti? 2880 TL. Ortalama memur maaşı ne? 1400 TL. (bekar memurlar, toplam memurların %18'i kadardır) Emeklilerin maaşı ne? SSK emeklisi 621.18 TL, BağKur emeklisi (esnaf) 459.84 TL, Bağkur emeklisi (çiftçi) 302.80 TL. Asgari ücret ne? Net 496.53 TL. 5 büyük ilde ev kiraları nerelerde? Sağlık harcamaları? Giyim-kuşam? Eğitim giderleri? Sosyal giderler? Hala diyorlar ki al-ver! Kaşıkla verip, kepçeyle istemek budur arkadaşlar. Utanmadan sıkılmadan bu olan biteni bir kriz politikasıymış gibi satmaya çalışıyorlar televizyonlarda. Bir vatandaş olarak hala verebileceğin varsa, sen al-ver, ekonomiye de can ver. Bizim verecek bir tek canımız kaldı, sana engel olmayalım.
  6. Birincisi, fotokopinin kanıt olması için aslının da var olması gerekir. Aslını bulamamışlar, suretini onaylatacak makam arıyorlar. Garantör kim? Neye göre hüküm verilecek? Bunların cevabı yok. İkincisi, gizli diye okumuştum, dikkat etmemişim. Fakat gizil olsa da değeri değişmez. Kağıt parçasına atfedilmiş potansiyel ne artar ne azalır. Yandaşların kontrol edilemez çıkışlarının, iktidarı ortada bırakan açıklamalarının zoruna gittiği bir kesim var doğrudur. Ama ben onlardan değilim. Hatta aksine bundan rahatsız olanlar, kendi cemaatlerinin üyeleri. Bitirirken; Bu kağıt parçası delildir veya değildir. Sahibi nerededir? Bak bunun da cevabı yok. Top auta gitmiş hatta stadın dışına kaçmış. Ara ki bulasın Bulursan belki gol bile atarsın. Allah'tan ümit kesilmez.
  7. Sami Selçuk şöyle diyor; 2-Tartışılan olayda ele geçen tıpkıbasım, asıl değildir. Bu yüzden bir ‘gerçek belge’ değildir. Ama sıradan bir ‘káğıt parçası’ da değildir. Ceza yargılaması hukuk açısından üzerinde durulması gereken bir ‘bulgu’dur. Ben size bu bulgunun ne olduğunu söyleyeyim. SAHTEKARLIK bulgusu. Yalan bilgi, iftira, düşmanlık ve hakaret bulgusudur. Yazarını ilgilendirmektedir, çekmecesinin sahibini değil. Sami Selçuk devam ediyor; Bu bulgu, aslına uygunluğu başka kanıtlarla doğrulandığının mahkemece benimsendiği anda bir ‘gerçek sayılan belge’ye dönüşme gizilgücüne sahiptir. Bunun Türkçesi ise şu: Bu kağıdı o avukatın üzerine yıkacak işi şu ana kadar beceremedik ama bu tüm kozların oynandığı anlamına gelmiyor, her an bir gizli tanık, yalancı dolancı şahit ile işi kıvırabiliriz. Acele etmeyin diyor. Gizli güce sahipmişmiş. Yok artık daha neler, sanırsın muska-büyü gibi birşey. Varsa bilgi, koyun ortaya tartışalım. Yoksa böyle orta sahada boş boş top çevirmeyin (futbol bilirsin sen) O kağıda belge demeniz ve buna inanmanız için daha fazla bilgi lazım. Gizli gücüne inanarak ancak yandaş kalemlerinizi ve iktidar avanesini inandırabilirsiniz. Neye inandığınız çok önemli değil, nasıl inandığınız daha önemli. Futbolda topun varlığı golün varlığının garantisi değildir. Hele ki top bir de naylondan mamul ise
  8. Google'da bile bulamazsınız. İsterseniz deneyin. Şu özelliklerin hepsini barındıran bir erkek var mı yok mu bakalım mesela: Yakışıklı, zengin, atletik, kibar, maceracı, romantik, seksi, bekar bir erkek aranıyor sanırım. Soralım bakalım. Cevap için tıklayınız. Hatta ilaveten deniyor ki, bunların hepsini bir arada bulamazsın, tırnak işaretlerini kaldırın öyle arayın deniyor Adam iyiymiş kötüymüş diye kurcalamayın, bir erkekle mutlu musunuz değil misiniz onu söyleyin
  9. Geçen gün tesadüfen profiline uğradım. Ama diğerleri gibi, başkalaşmak için yazmadığını anladım. Ingeborg Bachmann, Halil Cibran, Cesare Pavese, Pablo Neruda, Veronica A. Shoffstall, Friedrich Nietzsche, Cesare Pavese, C. Hakkı Zariç, Oğuzkan Bölükbaşı, A.Hamdi Tanpınar, Edip Cansever, Cemal Süreya, Şükrü Erbaş'ı bir arada görmenin ayrıcalığını yaşadım. Okudum ve anlamaya çalıştım. Seni tanımak ne mümkün... Naçizane eklemek istedim. Keder Sana Yakışmıyor Ne kadar değişmişsin ben görmeyeli, Ellerin güzelliğini kaybetmiş nasırdan, Hüzün rengi almış saçlarının her teli Gözlerine gölgeler düşmüş kahırdan, Gözlerin ki, gördüğüm gözlerin en güzeli Ne kadar değişmişsin ben görmeyeli Böyle mahsun kederli değildin eskiden Fıkır fıkır gülerdi gözlerinin içi Dudakların nemliydi sevgiden, arzudan Yapraklarına çiğ düşmüş karanfiller gibi Baygın kokusuna anılarla beraber giden Böyle mahsun kederli değildin eskiden Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar Ağlamaktan mı karardı gözlerin Bir zamanlar göz yaşını sevmezdin Şimdi neden yaşardı gözlerin Hasta mısın, yorgun musun neyin var Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar Arzular vardır bilirsin anlatılamaz Eskisi gibi kalsaydın ne olurdu Taptaze, ıpılık kar gibi beyaz Keder sana yakışmıyor gül biraz Arzular vardır bilirsin anlatılamaz. Victor Hugo
  10. Tarih 30 Ağustos. Zafer Bayramımız. Haber yüreğimize ateş gibi düştü. Şemdinli'de 4 Şehit! Eşbaşkan, uzatılan mikrofonlara şunları söyledi: “Şemdinli’deki olay, süreci bombalayan terörist saldırıdır”, "Olay süreci baltalamaya yönelik terörist bir adımdır." Ben sana o baltadan söz edeyim sevgili arkadaşım. 30 yıldır 30.000 insanı kadın-erkek-çoluk-çocuk demeden katleden caniler sanki bir sürece girmişler de, süreci aksatan birileri varmış! Onlardan birileri de süreci bombalamışlarmış. Ne süreci ki bu? Ne zamandan beri süre gelen bir iştir bu? Eşbaşkan bu noktayı açıkladı da esasen. "Yılbaşından önce bu işi bitirmeliyiz" dedi. Süreç belli demek ki. Başı da belli, sonu da hatta. Amerikan projesi değil diye ekliyor Eşbaşkan. Başka şeyler de söylüyor hatta arkasından. Ancak namus, şeref gibi ulvi kavramlar yakışmayan ağızlarda değerini de kaybediyor bir yandan. O duyduğun balta, budur sevgili arkadaşım. Ve biz bu baltanın sapı değiliz. "Yurtta barış, dünyada barış"a inandık elbet. Ancak biz egemen bir devletin milletiyiz, atasının dedesinin ve 30000 günahsızın can hesabını bilen, dostu düşmanı ayıran evlatlarız. Neymiş, baltaymış. Bizde o baltaya göre sap yok kardeşim.
  11. Bunların gerçekleşmesi durumunda milli egemenlikten bahsedebilmek mümkün olmayacaktır zaten. O durumda "olmayan ülkenin" AB üyeliği diye bir kavram da olmayacaktır.
  12. Taylan Abi

    YENGEN

    Valla benim de karnım acıktı sanki Gidip birşeyler atıştırayım.
  13. Taylan Abi

    ZAM' lar

    BU HALKA VERGİ ÖDEMEK YAKIŞIYOR! Hayal kurun. Petrolün varili 60 dolar değil de 30 dolara düştüğünü (yüzde 50) farz edin. Mevcut sistem değişmediği sürece benzinin pompa fiyatı ne olur? Söyleyeyim: Benzinin litresi 3 lira 30 kuruştan, (yüzde 10 düşüşle) 3 liraya bilemediniz, 2 lira 94 kuruşa iner. Tersini hayal edin: Petrolün varili 60 dolardan (yüzde 100 artışla ) 120 dolara çıktığında ne olur? Benzinin pompa fiyatı litre başına (yüzde 40 artışla ) 4 lira 64 kuruş olur. Başka bir deyişle Türkiye’de petrolün varil fiyatındaki artışlar, akaryakıt fiyatlarına etkisi artık önemsizleşmiştir. Daha radikal söylem ile bugün rafineri şirketleri, dağıtıcılar ve bayiler anlaşsa ve dese ki, “Biz bu mereti size bedava vermek istiyoruz ” deseler bile, tüketiciler pompa başında benzinin litresine en az 2 lira (vergi) ödemek zorundalar. Yani dünyanın en pahalı akaryakıtını almanızın nedeni devletin koyduğu vergilerdir . Devlet akaryakıtının rafineri çıkışına sabit bir özel tüketim vergisi (litre başına 1 lira 60 kuruş ) koyar. Özel tüketim vergisi ile artan rakamın üzerine dağıtıcı/akaryakıt bayi maliyeti ve kar marjını (şu anda yanılmıyorsam 35 kuruş ) ekler. Vatandaş akaryakıtı, ÖTV’li fiyata bir de KDV eklenmesiyle elde edilen rakamdan satın alır. Çok sık duyduğunuz bir orandır. Denir ki, “akaryakıtta vergi yükü yüzde 60’ın üzerindedir …” Aslında petrolün rafineriye girip, akaryakıt olarak çıktığında uygulanan fiyat ile tüketicinin ödediği fiyat arasında yüzde 200 fark vardır ve bunun nedeni vergidir. Enerji Piyasası Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun akaryakıt dağıtım şirketlerini ve bayilerini pahalı akaryakıtın sorumlusuymuş gibi gösteren yaklaşımları bu nedenle çok tuhaf. Elbette, serbest piyasa olmasına rağmen tüm akaryakıt şirketlerin aynı fiyatı uygulamaları tartışılabilir. Ancak onlara tanınan kar marjlarına bakıldığında hepsinin tavan fiyattan satış yapması normal. Üstüne üstlük, litrede 1 veya 2 kuruş daha ucuz akaryakıt almak için kim uğraşır ki? Türk tüketicisinin fiyatlara yönelik duyarsızlığı (yüksek enflasyon döneminden kalma bir hastalık ) devam ediyor. Neden dünyanın en pahalı akaryakıtını satın aldığımız sorusunun yanıtı Türk vergi sistemindeki çarpıklıkta gizli . Kayıt dışı ekonomiyi özendiren devletçi yaklaşımlar, mal ve hizmetler üzerinden vergi gelirleri elde etme (zorunluluğu) kolaycılığı yarattı. Maliye’nin (ve hükümetin) işi kolay. Bütçe açık mı verdi? Kısa bildiğin harcamayı kısmaktansa, mal ve hizmetlerden elde edilen gelirleri artırmak daha kolay . Çünkü Türk halkı bu konuda sabıkalı ve duyarsız. Bu halka (istisnasız herkese) nereden buldun diye sormadığın sürece yediği ekmeğin 10 katı kadar vergi bile alabilirsiniz . Sesini çıkarmaz. Sesini çıkarını sevmez. Eylem yapmaz. Eylem yapanı desteklemez. Boykot etmez, edene takılmaz… Bu halk, çok kazanandan çok vergi alınamadığı için oluşan açığı kendisinin ekmek, benzin, su, elektrik tüketirken ödediği KDV, ÖTV, ÖİV ile finanse ettiğinin farkında bile değil . Bu konuda bir bilinç uyanmamışken hükümetler niye ellerini taşın altına sokarak risk alsınlar, zenginleri ürkütsünler, çok kazananların gelirlerini takip etsinler ki! (*)
  14. Kırküç yıldır sorulmayan soru Demiştik ki, "AB için referandum yapılsın." Madem millet için AB'ye girmek istiyorsunuz. .. Yetti artik, emrivaki... Millete sorun. İstiyor mu, istemiyor mu? Çünkü benim bildiğim, AB'nin bir numaralı kriteri, millet ne istiyorsa, onu yapmak... Aksini değil. Bu nedenle onlar kendi milletlerine sordu... İsteyen girdi, istemeyen girmedi. Mesela, Norveç... Seçilmiş bir hükümet vardı iktidarda. Yani milletten "yetki" almıştı. Ama buna rağmen, referandum yaptı. "Hayır" dedi millet... Girmediler. Birazcık; zarar gördüklerini de, görmedim. Peki ya biz? İlk başvuru, 1959'da. Menderes... Rahmetli... Kimseye başvurdu mu, "başvuralım mı, başvurmayalım mı" diye? Başvurmadı. Başvurmadan başvurdu... Sonra? Hatırlayın... Demirel, Ecevit, Özal, Yılmaz, Çiller... Hepsi birer defa girdi AB'ye... Hepsi, ayrı ayrı kutlama yaptı AB'ye girdiğimiz için. E baktı ki millet, bir yere girdiğimiz falan yok... "N'oluyor" demeye kalmadı... Tayyip Erdoğan iki defa daha girdi. Patlattığımız havai fişeğin haddi hesabı yok, AB'ye girdiğimiz için. En fazla defa biz girdik! Ama hâlâ dışarıdayız. Hatta, dışarıda bi tek biz varız. Bu arada bize giren girene... Ve işte bugünkü soru... Siyasilere değil, size. Herkes kendine soracak. Herkes kendine verecek cevabı... 1963 Ankara Anlaşması'nı milat kabul edersek... Dile kolay, 43 yıldır... Ekonomiden hukuka, tarladan gökyüzüne, aklınıza gelen gelmeyen her konuda "AB'ye uyum için" yasa çıkardık. Hayatınızda olumlu yönde ne değişti? Size ne faydası oldu? Çünkü söyle bir manzara var. Çıkarılan AB'ye uyum yasaları... Bölücüye yaradı. Apo'ya yaradı. Fehriye'ye yaradı. Köktendinciye yaradi. Takıyyeciye yaradı. Diasporaya yaradı. Rum'a yaradı. Cari açığa yaradı. Kapkaççıya yaradı. Katile, ite, uğursuza yaradı. Peki.. Ayni AB'ye uyum yasalarının... Vergisini ödeyen, karıncayı incitmeden hayatını sürdürmeye çalışan, yargıya güvenen, devletini seven, bayrağına saygı gösteren, namuslu, yurtsever vatandaşa nasıl bir faydası oldu? Açalım biraz... Bu nasıl ortak? Sınıflar sardalya kasası gibi... 60'şar 70'şer kişi sığışıyor çocuklarımız. Öğretmenlerimiz, ameleden az kazanıyor. Bu şartlarda AB'ye girmemiz mümkün mü? Değil. Peki siz hiç, bugüne kadar Avrupa Birliği'nin bir defa olsun, "bu sorunu çöz, çözmezsen olmaz" dediğini duydunuz mu? Ben duymadım. Ama eğitimle ilgili ne duyuyoruz hep? "Ruhban Okulu'nu aç." Sabahin 4'ünde giriyoruz hastane kuyruğuna... Kalp ameliyatına bile 6 ay sonraya gün veriliyor... Temel insan hakkımız yok yani! "Al şu fonları, hastane aç" diyor mu? Demiyor... Ne diyor? "Limanları aç." Bayramda 104 kişi daha öldü. Her yıl küçük bir Avrupa kenti kadar insanımız yollarda heba oluyor. "Yollarını düzelt" demesi gerekmez mi? Gerekir... Ama o ne diyor? "Ermenistan'a yol aç." Resmi olarak 2.5 milyon, gayriresmi olarak 10 milyon işsiz var Türkiye'de. Fas'ın Tunus'un Cezayir'in işsizini alıyor. Bize duvar. Bi tek kimi alıyor bizden? PKK'lıyı. İşçi suçlu. Terörist mağdur. Bölücü posteri taşıyana "dokunma" diyor. Atatürk posteri asana "indir onu" diyor. AB üyesi İngiltere, kendi genelkurmay başkanına göre bile, "elalemin ülkesinde işgalci." Çıt çıkmıyor. Bizim asker, "kendi toprakları üzerinde" uçak uçuruyor... Şiddetli itiraz. Kınama. El ele verip, Çanakkale'den Antep'e, İzmir'den Urfa'ya, katlettikleri Türk'ün haddi hesabı yok. "Soykırımcısın" diyor. "Değilim" demek yasak üstelik. Kendi ülkesinin şartlarına göre kanun çıkarmakla yükümlü olan Meclis, "tercüme bürosu"na döndü... Trafik suçu bile işlenmeyen ülkelerin kanunları bire bir Türkçe'ye çevriliyor. Sonra ne oluyor? İt, uğursuz kol geziyor. Namuslu vatandaş korku içinde. Farz edelim, Ak Merkez'e gittiniz. Üstünüz aranıyor mu? Aranıyor... Çocukların bile aranıyor. Ama polis, şüphelendiği bir kişinin üstünü arayabiliyor mu? Arayamıyor. Neden? Çünkü artık, hakim kararı gerekiyor. Ak Merkez'deki güvenlik görevlisinin hakim kararına ihtiyacı yok... Devletin polisinin hakim kararına ihtiyacı var. Buna "AB'ye uyum" deniyor. Tatile gideceksiniz. .. Mesela, Belçika'ya. Vize vermek için, tapu istiyor, banka cüzdanı istiyor, gidiş-dönüş uçak bileti istiyor, kalacağın otelin rezervasyonunu istiyor, şimdi yeni moda çıktı, kulaklarını gösteren fotoğraf istiyor. Ama Fehriye orada. Hâlâ bir terslik yok mu burada? Cumhuriyet 83 yaşında... AB kaç yaşında? "AB için referandum yapalım" dedik... Ali Kemaller çok kızdı… Devam o zaman... Temel sorun şu aslında... Yıllardır diyorsun ki, "AB, AB..." E görüyorsun ki, iş boka sarıyor. Şimdi çıkıp, nasıl diyeceksin.. . "Bu iş yanlışmış." Nasıl diyeceksin? İnsanın, yanıldığını kendisine bile itiraf etmesi zordur. Ama yanıldıkları nokta, AB değil. "Türkiye'yi adam edecek" bütün güzelliklerin, ancak ve sadece, "dışarıdan gelebileceğini" sanıyorlar. "Bizi kurtarsa kurtarsa, yabancılar kurtarır" zannediyorlar. Yanıldıkları nokta bu. Zihniyetlerinin dedeleri de, İngiliz Muhipleri Cemiyeti'ydi... Amerikan mandacılarıydı. Hatta, başka versiyonlarını da yaşadık, yakın geçmişte... Hatırlayın... Sovyet'e sarılmıştı çoğu. Kendi devrimine dudak büküp, elalemin devrimini alkışlıyorlardı. Gorbaçov çıktı, pardon dedi... Harç bitti, yapı paydos, herkes yoluna... Ayazda kalakaldılar! Savruldular. Kimi "eşitlik meşitlik" falan derken, en vahşi patrondan daha kapitalist oldu... Kimi daha düne kadar Allah'a bile inanmazken, takke takti kafasına. Nereyi tuttularsa, kurudu! "Yabancıların" becerebileceğ ine inandılar... Mustafa Kemal'in "kalıcı" olabileceğine inanamadılar bir türlü. Bakar kör çünkü bunlar. Görmüyorlar. Ama dünya görüyor... Geçen yüzyıldan bu yüzyıla "ayakta geçmeyi başaran tek ideoloji" O ufak tefek, sarışın adamın devrimi oldu. İlelebet payidar. (*) Biri de çıkmış başlık atmış, AVRUPA BİRLİĞİ'NE İLK ADIM
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.