Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Yayamaz Kayımca

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.576
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    5

İletiler gönderen: Yayamaz Kayımca

  1. Selamlar...bu forumda olmasada farklı bir forumda uzun süredir kitap kıyafet yardımı yaptım..nasıl yaptım bulunduğum yerde herkeze esnafa söyledim kulaktan kulağa çabuk ulaştı MUŞ'a bayagı kitap ve kıyafet yardımı oldu tek sorun ilk önceleri ben kargo ücretlerini üstlenmişitm ama olay büyüdügü için beni aştı orada karşılıyan forumdan arkadaşlar ödemeyi üstlendi ama sonunda tıkandık...izmirde ellerinde kitapları olan çocuklar var bana yegenim tarafından haber verildi buradan bana ulaşırsanız kargo ücretini ödeyebilirseniz yönlendirebilirim..bundan sonrada toplıyacagım şeyleri yönlendirmeye çalışıyırım...sevgiyle kalın..

  2. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Kürtçe tabelalarla ilgili olarak Büyükşehir Belediyesi yetkilileri hakkında başlatılan soruşturmada, 'kovuşturmaya yer olmadığı'na karar verdi. Başsavcılık, Kürtçe tabelanın kanuna aykırı olmadığını vurguladı.

     

    Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Diyarbakır-Urfa karayolunda bazı yerleşim yerlerini gösteren yön ve isim levhalarında Kürtçe isimlerin de yazılı olduğu, bunun da 1353 Sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkındaki Kanun'a aykırı olduğu gerekçesiyle başlatılan soruşturmayı tamamladı.

     

    Savcılık, Kürtçe levhalarıyla ilgili yürüttüğü soruşturmada, belediye yetkilileri hakkında "kovuşturmaya yer olmadığı" yönünde karar verdi.

     

    Savcılığın "kovuşturmaya yer olmadığı" kararında, 1353 Sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkındaki Kanun'un 1. maddesinde, "Şimdiye kadar Türkçe'yi yazmak için kullanılan Arap harfleri yerine Latin esasından ve merbut (bağlı, bağlanmış) cetvelde şekilleri gösterilen harfler (Türk harfleri) unvan ve hukuki ile kabul edilmiştir" şeklindeki düzenlemenin yer aldığı kaydedildi.

     

    Kararda şöyle denildi: "Kanun ile Arap harflerinin kullanımının yasaklandığı, Kürtçe dilinde ve Latin harfleri kullanılarak ibarelerin yazılması nedeniyle eylemin kanunun yasakladığı kapsama girmediği, bu yönü itibariyle eylemin ceza kanunları anlamında hapis veya adli para cezası ile cezalandırmayı gerektirmemesi nedeniyle kanunda suç olarak düzenlenmediği, ancak karayolu kenarında ve diğer yerlerde bulunacak yön ve yer gösteren levhaların hangi usulde yerleştirileceğine dair idari birimlerce yapılan düzenlemelere aykırılık halinde 2918 Sayılı Kanun'un 14. ve 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca ilgili idari birimlerce idari para cezası verilebileceği anlaşıldığından, şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir."

     

    birgün..

  3. Bitlis’in Mutki İlçesi'nde Jandarma Karakolu bahçesinde bugün devam eden kazılarda 8 kişiye ait kemikler ortaya çıktı. Daha önce de 9’u sivil 12 kişinin kemikleri ortaya çıkmıştı.

     

    Bitlis'in Mutki İlçesi'nde Mutki Jandarma Karakolu'nun bahçesinde bulunan ve içinde 36 PKK'liye ait cesedin bulunduğu belirtilen "Toplu mezar" ile ilgili ilk noktada başlatılan ve 12 kişiye ait kemiklerin bulunduğu kazıların ardından, iki gündür bir başka nokta olan Mutki çöplük alanındaki kazılarda da 8 kişiye ait kemikler bulundu.

     

    İki gündür çöplük alandaki çöplerin temizlemesiyle ana zemine inildikten sonra bir kayanın dibinde battaniyelere elbiseleriyle sarılmış vaziyette 8 kişiye ait kemikler bulundu.

     

    İkişer kişinin birer battaniyeye 4 kişinin de ayrı bir battaniyeye sarılmış vaziyette yan yana bulunduğu kazılarda Adli Tıp Uzmanları olay yerine geldi. Savcılık olay yerine gelen uzmanların kemikleri tespit edip olay yerinden alması için kazılara ara verdi.

     

    Kemikler alındıktan sonra kazıların devam edeceği bildirildi. 1999 yılından infaz edilen 9’u sivil 12 kişinin cesedi 5 Ocak günü Mutki Jandarma Karakolu çöplüğündeki toplu mezarda yapılan kazılar sırasında ortaya çıkmıştı.

     

    TOPLU MEZARLAR

    Toplu mezarın ortaya çıkması ardından bir açıklamada bulunan İnsan Hakları Derneği Bitlis temsilcisi Hasan Ceylan, Bitlis’te 100’den fazla toplu mezarın olduğuna dair kendilerine ihbar geldiğini söylemişti. Ceylan, insanların korktukları için konuşmadıklarını söylemişti. Geçen yıldan bu yana çok sayıda alanda toplu mezar ortay açıktı.

     

    KASAPLAR DERESİ

    Türkiye kamuoyu mezar gerçeği ile 1989 yılında Kasaplar Deresi’nin ortaya çıkması ile tanıştı. Siirt’teki bu askeri çöplük alanında en az 73 kişinin olduğuna dair isimler tespit edildi ancak kayıp aileleri ve insan hakları organizasyonlarına göre 200’ü aşkın kişi Kasaplar Deresi’ne atıldı. 1985 yılında hayatını kaybeden efsanevi gerilla komutanı Mahsun Korkmaz’ın cenazesinin de Kasaplar Deresi’nde olduğu sanılıyor. Bu toplu mezar 20 yılı aşkın bir süredir açılmayı bekliyor.

     

    birgün...

  4. Suret

     

    Sen değildin görüş günü tel örgüden görünen,

    Boncuklarla işlediğim suretindi o senin;

    Gölgenin güneşe nisbeti, leylim

    Hem seni ben, seni görmekle görmüş değilim,

    Görmedikce gözlerinin gördüğünü tekmil;

    Sabahları çarşıya giderken, örneğin,

    Gece dışarıda kalmış

     

    Can Yücel............... :clover:

  5. hükmünü yitirmiş bir şiirdi gitmek...

    çok okunmuş, çok işlenmiş bir suç gibi

    ucuz bir kurtuluştu gitmek...

     

    yeni bir kimlik aramak gittiğin yerlerde

    başka hayatlar tanımak,

    başka limanlarda demir atmak

    bilmediğin fırtınaların tadına bakmak gibiydi

     

    gitmek yanaklardaki tuz tadındaydı

    gözlerinin ıslanması, kızarması

    geriye bakmaya utanmaktı gitmek..

     

    her kağıda şiir yazmak

    her yazıyı şiir sanmaktı...

     

    alıntı..

  6. SESSİZ ÇIĞLIK

     

    Uyumadım bu gece simsiyah geceye inat

    Uyumak istemedim gecenin gizemini görmek gerek

    Nedir bu gecede ki giz neden insanı içine çeker merak ettim

    Anladım ki geceye inad ; geceye sessiz sessiz gidivermekmiş

    Ayak seslerimizin farkına varmadan köşeyi dönüvermekmiş

     

    Sessizlikteki sesleri ,sessiz çığlıkları duyuvermekmiş

    Çığlıkların sessizlikleri gizemin ta kendisiymiş

    Kulakları çınlatan çığlıkların sesiymiş

    Anladım ki gecelerin sesizlikleri kaderin ta kendisiymiş

    Gece sadece gündüzün bıraktığı karanlık bir zaman dilimiymiş

     

    Gökyüzü ağlamaklı gökyüzü hırçın

    Birazdan gün batacak sancılar içinde kıvranır bu gün

    Gece yine sessizlikler içinde geceye dair ne varsa

    Hepsi yaşanacak sessiz çığlıklar arasında

    Sesin duyulmaz ki bu kadar çığlıkların arasında

     

    Sus sakın hiç sesini çıkarma

    Zamana sessiz çığlık birde sen bırakma…….

     

     

    alıntı...

  7. Bizden Sonra Doganlara..

     

    I

    Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!

    Doğru söz delilik. Düz alın

    Kanıtı vurdumduymazın. Gülen ki

    Korkunç haberi

    Henüz almamış.

     

    Ne günlere kaldık, ki

    Neredeyse suçtur ağaç üzerine bir konuşma

    İçerir çünkü susmayı bunca kötülük üstüne!

    Orda ağırdan caddeyi geçen

    Erişilmez mi dara düşen

    Arkadaşları için?

     

    Doğrudur: geçimimi sağlıyorum daha

    Ama inanın: bu bir rastlantı yalnız. Yaptığım

    Hiçbir iş doyma hakkını vermiyor bana.

    Rasgele korunmuşum. (Talihim dönüverse. Yokum.)

     

    Bana diyorlar: ye iç! Bak keyfine!

    Nasıl yer içerim, kaparsam

    Yiyeceğimi bir açın elinden ve

    Bardaktaki suyum bir susuzda yoksa?

    Ve yiyip içiyorum gene de.

     

    İsterdim bilge olmak.

    Eski kitaplarda yazılı nedir bilge

    Kavga dışı kalmak dünyada ve kısa yaşamını

    Korkusuz geçirmek

    Zora başvurmadan edebilmek

    Kötülüğe iyilikle karşılık vermek

     

    İsteklerine ermeyip, unutmak

    İşi bilgenin.

    Yapamam bütün bunları:

    Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!

     

    II

    Şehre geldim bozuk düzen günlerde

    Açıklık sürerken.

    İnsan arasına karıştım ayaklanmada

    Ve onlarla birlikte öfkelendim.

    Böyle geçti zamanım

    Yeryüzünde.

     

    Yemeğimi yedim iki savaş arası

    Katillerin arasında yattım

    Sevgiye saygısız

    Ve doğaya sabırsız baktım.

    Böyle geçti zamanım

    Yeryüzünde

     

    Her yol batağa çıkardı benim zamanımda.

    Dilim durmaz ele verirdi beni.

    Elimden gelen azdı. Ama hükmedenler

    Daha rahat olurdu bensiz, buydu umudum.

    Böyle geçti zamanım

    Yeryüzünde.

     

    Gücüm azdı. Hedef

    Uzak mı uzak.

    Apaçık belliydi, benim ulaşmam

    Mümkün değildiyse de.

    Böyle geçti zamanım

    Yeryüzünde.

     

    III

    Siz, siz ki çıkacaksınız

    Battığımız tufandan

    Düşünün

    Eksiklerimizden söz ederken

    Karanlık çağı da

    Sizin kurtulduğunuz.

    Gittiydik, ayakkabıdan çok ülke değiştirip

    Sınıf savaşları arasından, umarsız

    Yalnız haksızlık var da baş kaldırma yoktuysa.

     

    Biliyoruz oysa:

    Alçaklıktan nefret bile

    Çarpıtır çizgileri

    Haksızlığa öfke bile

    Kısar sesi. Ah, biz

    Hazırlamak isterken dostluk yolunu

    Dost olamadık kendimiz.

     

    Siz ama, o gün gelince

    İnsanın insana el uzattığı

    Anın bizi

    Hoşgörüyle.

     

    ...

    O gün mavi eylül ayında

    Sessiz körpe bir erik ağacı altında

    Tuttum onu, sessiz beyaz aşkı

    Kolumda kutsal bir düş gibi.

    Ve üstümüzde güzel yaz göğünde

    Bir bulut vardı, çoktan gördüğüm

    Çok beyazdı ve çok yukarılarda

    Ve başımı kaldırıp baktığımda, değildi orda.

     

    O günden beri birçok, birçok aylar

    Geçti sessiz aşağı kaydılar

    Yok oldu o bütün erik ağaçları

    Ve bana sorarsan aşk n'oldu diye

    Sana derim ki: hatırlayamıyorum

    Ama gene de, inan ki, biliyorum ne demek

    istediğini.

    Ama gene de gerçekten hatırlamıyorum onun

    yüzünü.

    Yalnız: o zamanlar öpmüştüm onu, biliyorum.

     

    Ve bu öpücüğü de çoktan unutmuş olurdum

    O bulut olmasaydı orada

    Onu bugün de hatırlıyorum ve hep hatırlayacağım

    Çok beyazdı ve yukarılardan geliyordu

    Erik ağaçları belki çiçek açıyordur gene de

    Ve o kadının belki de şimdi yedi çocuğu olmuştur

    Ama o bulut yalnız birkaç dakika için açtı

    Ve yukarı baktığımda, rüzgârda kayboluyordu

    bile.

     

    Bertolt Brecht

  8. Bir Gün Gelecek Yararsız Olacağım Ben de

     

    Bir gün gelecek, oh diyecek insanoğlu:

    Silahları bırakın, artık ihtiyaç kalmadı!

    Güzel yıllar gelecek birbiri ardınca.

    Çıkaracaklar depodan silahları bir gün,

    Bakacaklar ki paslanmış hepsi.

     

    Ben de atılmak isterdim,açıkçası,

    son okurumun elinden.

    Son insan olsun o, yeter ki,

    köpeklerin ısırdığı son insan!

     

    Bertolt Brecht

  9. GÖLGELERİME EŞLİK EDİYOR GÖZYAŞLARIM ..

     

    Senden kalma hayalleri çektim üzerime

    Hüzün ayazlarında üşürken

    Bir tarafım akarken delice sana

    Bir tarafım ise geliyor peşinden

    Kaç kere gittin gecelerimden

    Kaç kere firar etti aklım sensizlikte

    Sığıntılarda mutluluklarım

    Köşe bucak kaçıyorken kendimden

    Sokaklarımız vardı

    Sevgimiz vardı bir çocuk kadar masum

    Gölgelerime eşlik ediyor gözyaşlarım

    Sen gitmişken benden

    Oysa umutlarımız vardı gökyüzüne doğan

    Şimdi ise gözyaşlarım kaldı

    Her gece üzerime yağan…

     

    Onur YILMAZ

  10. TÜRKÜLER

    Öylesine geniş ki yüreğim bir deniz gibi,

    Güler yüzün bir güneş ışığınca

    Tatlı ve derin yalnızlığında,

    Dalganın dalgaya sessiz karıştığı yerde.

    Gece mi bastırdı? gün mü yoksa? bilmiyorum.

    Güler bana o tatlı o sevimli

    Güneş ışıltılı yüzün,

    Ben bir çocuk gibi mutluyum.

     

    Gece yarısı bir de rüzgar

    Yavaştan yavaştan pencereme çarpar.

    Bir sağnak başlamış inceden

    Damlar odama yavaşça.

    Mutluluğumun düşüdür benim,

    Rüzgar gibi yalar geçer yüreğimi.

    Bir buğudur o bakışında senin.

    Bir yağmur tadıyla sarar yüreğimi.

     

     

     

    NIETZSCHE

  11. GÖL

    Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin

    Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz

    Zaman adlı denizde bir gün, bir lahza için

    Demirleyemez miyiz?

     

    Ey göl, henüz aradan bir sene geçti ancak,

    Seyrine doyamadığı o canım su yanında

    Bir gün onu üstünde gördüğün şu taşa bak

    Oturdum tek başıma!

     

    Altında bu kayanın yine böyle inlerdin,

    Yine böyle çarpardı dalgaların bu yara,

    Ve böyle serpilirdi rüzgarla köpüklerin

    O güzel ayaklara.

     

    Ey göl hatırında mı? Bir gece sükut derin,

    Çıt yoktu su üstünde, gök altında, uzakta

    Suları usul usul yaran kürekçilerin

    Gürültüsünden başka

     

    Birden şu yeryüzünden bilmediği bir nefes

    Büyülenmiş sahilin yankısıyla inledi.

    Sular kulak kesildi, o hayran olduğum ses

    Şu sözleri söyledi:

     

    "Zaman dur artık geçme, bahtiyar saatler siz

    Akmaz olunuz artık!

    En güzel günümüzün tadalım o süreksiz

    Hazlarını azıcık!"

     

    "Ne kadar talihsizler size yalvarır her gün

    Hep onlar için akın;

    Günlerle birlikte dertlerini götürün,

    Mesutları bırakın."

     

    "Nafile isteyişim geçen saniyeleri

    Akıp gidiyor zaman;

    Geceye "daha yavaş" deyişim boş, tan yeri

    Ağaracak birazdan"

     

    "Sevişmek! Hep sevişmek! Akıp giden saatin

    Kadrini bilmeliyiz!

    İnsan için liman yok, sahil yok zaman için,

    O geçer biz göçeriz!"

     

    Kıskanç zaman, kabil mi sevginin kucak kucak

    Bize sevgi sunduğu sarhoş edici anlar,

    Kabil mi uzaklara uçup gitsin çabucak

    Matem günleri kadar...

     

    Nasıl olur kalmasın bir iz avcumuzda?

    Nasıl yok olur her şey büsbütün silinerek?

    Demek vefasız zaman, o demleri bir daha

    Geri getirmeyecek...

     

    Loş uçurumlar: mazi, loşluklar, sonrasızlık,

    Acaba neylersiniz yuttuğunuz günleri?

    Alıp götürdüğünüz derin hazları artık

    Vermez misiniz geri?

     

    Ey göl! Dilsiz kayalar! Mağaralar! Kuytu orman!

    Siz ki zaman esirger, tazeler havasını,

    Ne olur ey tabiat, o günlerin saklasan

    Bari hatırasını!

     

    Sakin demler de olsun, deli rüzgar da olsun

    Güzel göl etrafını süsleyen oyalarda,

    O kapkara camlarda, sularına upuzun

    Dökülen kayalarda!

     

    İster meltemlerinde, ister ürperişle esen

    Seslerde, ister uzak ister yakında olsun,

    Yahut gümüş pullarla sular üstünde yüzen

    Ay ışığında olsun!

     

    Kuduran fırtınalar, sazlar bize dert yanan,

    Meltemini dolduran kokular, hep beraber,

    Ne varsa işitilen, duyulan ve koklanan,

    Desin ki: "Seviştiler."

     

    Alphonso de Lamartine

  12. Gitme Kıyamet Olur

     

    gitme bak bu gece bak yıldızlar ne iri

    sular ateşböcekleri çimler çiçekler

    ışıl ışıl her biri

    kal gitme gitmek kolaydır

    gitme bu gece bak dolunaydır

     

    gitme uzar bu gece

    söner birer birer yıldızlar

    şebi yeldaya döner bu gece

    bir uzun ihtilal olur

    iklimler karışır

    sular yanar

    bir acayip hal olur

    gitme ay kararır

    ay erir kederinden

    bir ince hilal olur

     

    gitme henüz çok erken

    ince biralevle ruhumuz

    henüz tutuşmadayken

    uzun bir şarkının ilk mısrasında gitme

    beni incitme

     

    gidersin yaşamak muhal olur

    aşksız sevdasız kalırım

    sessiz sedasız kalırım

    çölde vahasız kalırım

    ölmek ihtimal olur

     

    gitme beni anaforlara

    beni kör kuyulara

    beni sensizlik cehennemine itme

    gitme beni delirtme

  13. Sayın General, Mamak’tan, Metris’ten, Diyarbakır’dan yükselen işkence çığlıkları hiç kulağınıza ulaşmadı mı? Duyma probleminiz mi var? Bunları yapan Kenan Evren ve arkadaşları için herhangi bir soruşturma açtınız mı?

    ALPER ERDİK

     

    Bundan dört yıl önceydi sanırım; şair Gülsüm Cengiz, bir etkinlikte, ‘’Kamber Ateş Nasılsın?’’ adlı şiirini okumadan önce anlatmıştı, şiire başlık olan sorunun hikâyesini. 12 Eylül sonrası, Mamak’ta yatıyor olan Kamber Ateş’in yakınları, ona, annesinin kendisiyle mutlaka görüşmek istediğini ilettiğinde; Ateş mutlu olmaktan çok, telaşa kapılır. Zira annesi hiç Türkçe bilmiyordur ve görüşlerde, her ne sebeple olursa olsun, Türkçe’den başka bir dil konuşmak yasaktır. Birkaç gün içinde, anneye Türkçe olarak, sadece ‘’Kamber Ateş nasılsın?’’ cümlesi öğretilebilir ve görüş günü, anne, oğluna tüm hasretiyle sorar: ‘’ Kamber Ateş nasılsın?’’… Kamber cevap verir:’’İyiyim, siz nasılsınız?’’… Anne yineler: ‘’ Kamber Ateş nasılsın?’’… Kamber, çaresiz aynı cevapla karşılık verir: ’’İyiyim, siz nasılsınız?’’…

    O gün, anne ve oğlun iki cümleyle yaptıkları ‘’sohbeti’’ dizelere şöyle döker Gülsüm Cengiz: ‘’… Dilim tutuklu oğlum/Seninle konuşamam/Gözlerimde bulursun/ /İçimdeki özlemi/Acıyı ve sevgiyi/Oğlum, özledim seni/-Kamber Ateş Nasılsın?...’’

    “Hatırla Sevgili” dizisini yaratan ekibin yeni projesi “Bu Kalp Seni Unutur mu?”, darbenin hemen sonrasından başlayarak yakın siyasi ve toplumsal tarihimizi irdelemeye başladı ya, birileri yine rahatsız olmakta gecikmedi. Önceki diziye tepkiler, faşistler ve liberallerden gelirken; bu kez sahneye Genelkurmay çıktı! Şaşırmadınız değil mi?. Evet, bir şekilde yandaş medyaya sızdırılan ve gerçekliği veya sahteliği henüz kesinleşmemiş olan; fakat buna rağmen AKP’nin devleti dönüştürürken yardımını aldığı kesimlerce, belge bahane gösterilerek, köşeye sıkıştırılmaya çalışılan TSK, bunca “telaşının” arasında, diziye de laf yetiştirmekten de geri kalmadı.

    “Bu Kalp Seni Unutur mu?” dizisinde birkaç bölüm boyunca anlatılan Diyarbakır Cezaevi, yaşayanların aktardıklarına göre; 12 Eylülcülerin zihniyetlerini gayet “güzel’” biçimde sergiledikleri, her türlü ve insanlık dışı işkencenin büyük bir “yaratıcılıkla” uygulandığı, ama diğerlerine göre daha yoğun uygulandığı cehennem... Senaristin, o dönemdeki cezaevi koşullarını anlatmak için, orayı seçmesinin nedeni de muhtemelen bu. Yazının başında değindiğim, annelere Kürtçe konuşturmama uygulaması da dâhil, örneklemeye gerek bile duymadığım aşağılık işkenceler, tabii ki televizyonda gösterilebileceği kadarıyla, canlandırıldı ve halkımıza bir şeyler ‘’hatırlatıldı’’ ya; keyifleri kaçan paşalar hemen yaptılar açıklamalarını. Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Ferit Güler aracılığı ile şöyle buyurmuşlar: “TSK'ya uzun yıllar hizmet eden personele karşı tek taraflı, akıldışı iddialar gündeme gelmektedir. Bu kapsamda bir dizi ile ilgili olarak medyada yer aldığı şekilde RTÜK tarafından bazı kararlar alındığı bilinmektedir. Yayın kuruluşlarının insanların kişilik haklarına özen göstermesi, o kişi ve ailelerini de düşünerek duyarlı bir yayıncılık yapması herkes gibi bizim de beklentimizdir.”

    Bu açıklamaya en gerekli ve anlamlı cevap, Devrimci 78’liler Federasyonu’ndan geldi. Bir kısmını aynen aktarıyorum: “Sayın General, kola içer misiniz kola? Hani uzun ince şişeleri var, hatta biraz boğumlu... 30 yıl önce belki biz de içerdik. Ama otuz yıldır içmiyoruz. Niye biliyor musunuz? ‘Uzun yıllar hizmet eden personelleriniz’ üzerine oturttuğu için... Herkes gibi bizimde beklentimiz’ vardı; bu insanlık suçlarını işleyenler yargılanır diye ama olmadı ve siz hala onları koruyorsunuz! İşkence yapmak kadar işkencecileri korumak da suçtur. Siz bu suçu işlemeye devam ediyorsunuz.

    Sayın General, Mamak’tan, Metris’ten, Diyarbakır’dan yükselen işkence çığlıkları hiç kulağınıza ulaşmadı mı? Duyma probleminiz mi var? Bu ülkenin geleceği ipotek altına alındı, zenginlikleri peşkeş çekildi, bilim adamları, aydınları, öğrencileri cezaevlerinde işkence hanelerde yok edildi. Bunları yapan Kenan Evren ve arkadaşları için herhangi bir soruşturma açtınız mı? Dünyanın en zengin on generali arasında bulunan Tahsin Şahinkaya için bu kadar zenginliği nasıl yaptı diye sordunuz mu?’’

    Sormazlar… Şahinkaya’nın nasıl zengin olduğunu da sormazlar, aydın, öğrenci ve bilim adamlarının neden işkence gördüğünü de… Bugün sinirlerini bozan İslamcıların nasıl iktidara geldiğini de… Belki akılları belki de yürekleri yetmiyordur buna. Ama birilerini fırçalamaktan geri durmuyorlar asla. Hem de ne için? Küresel kapitalizmin ve ülkemizdeki işbirlikçilerinin çıkarları için yapılmış, dincilerin, milliyetçilerin ideolojik iktidarını sağlamış, ülkemizi çöplüğe çevirmiş 12 Eylül darbesini yapanları korumak için!

    Burada bir başka konu daha var aslında değinilmesi gereken. DTP’yi muhatap kabul etmek istemeyen her parti, kurum; hep şu cümleyi dile getirir: “Siz önce PKK’ya terör örgütü deyin, sonra bize gelin!” Fakat ‘’her nedense’’, kimse çıkıp da MHP yönetimine: ‘’Siz önce şu ülkücü katillerin katilliğini kabul edin, sonra ülkenin sorunlarına dair konuşun!’’ gibi bir laf etmez. Keza TSK… Bugüne dek, birisi de çıkıp dememiştir paşalara, ‘’ Siz evvela şu geçmişinizdeki pespayelikleri yaratanları bir eleştirin, öldürdüğünüz insanların yakınlarından kurumunuz adına özür dileyin, bu ordunun bu tip şeylerle bir daha anılmayacağına dair sözler sarf edin; sonra kalkıp sağa sola laf yetiştirin!’’ Hoş, bunları söylemeye de gerek yok aslında; görüldüğü gibi, generallerin ne darbelerden ne darbecilerden ne de o dönem yaşananlardan bir şikâyeti var! Dahası ve çok çok daha basiti; ellerinden gelse, bize dizi bile izletmeyecekler!

  14. KESK ve Türkiye Kamu-Sen’in yarın gerçekleştireceği iş bırakma eylemine Birleşik Kamu-İş, HAKSEN, Anadolu

    Eğitim-Sen, Ata Eğitim-Sen ve TEÇ-SEN de katılacağını açıkladı

    Birleşik Kamu-İş, HAKSEN, Anadolu Eğitim-Sen, Ata Eğitim-Sen ve TEÇ-SEN yaptıkları ortak açıklama ile 25 Kasım günü toplu iş sözleşmesi ve grev hakkı yapılacak iş bırakma eylemine katılacaklarını bildirerek, “ortak hareket etme” çağrısında bulundular. Sendikalar tarafından yapılan ortak açıklamada, sekiz yıldır hükümet ile yetkili sendikalar arasında yapılan toplugörüşmelerde, yetkili sendikaların ortak bir irade ortaya koyamadıklarına dikkat çekilerek, "Hükümetler değişse dahi kaybeden kamu çalışanları ve emekçiler olmuşlardır. Sosyal güvenlik reformu, sözleşmeli personel uygulamasının yaygınlaştırılarak iş güvencesinden yoksunlaştırılması, tedavi giderlerinden çalışanlardan pay alınması, enflasyonun altında göstermelik maaş artışları ve en önemlisi hukuk dışı uygulamalar ile kamu çalışanları, emekçiler kazanılmış haklarını da kaybetmişlerdir. Bizler, tüm farklılıklarımıza rağmen çalışanların ve emekçilerin ortak çıkarları için birlikte hareket etmemiz gerektiğine inanıyoruz" denildi. Açıklamada şunlar kaydedildi:

    “Bu bildirinin altında imzası bulunan kuruluşlar olarak, 25 Kasım 2009'da bir günlük uyarı grevine katılırken, işte bu anlayış ve duruşun bir gereği olarak kamu çalışanlarının ve emekçilerin hak ve özgürlüklerinin elde edilmesinin, dışlayıcı değil birleştirici bir tutumla, teslimiyetçi değil kararlı ve onurlu bir mücadele ile mümkün olabileceği inancı ile hareket ediyoruz. Bu hak ve emek mücadelesinde; tüm emek kitle örgütleri, kişisel ve kurumsal kaygı ve endişelerden, çıkar hesaplarından uzakta, tek vücut olarak ve tek sesle bulunmak durumundadırlar. Bu tarihi bir görev ve sorumluluktur.”

    TÜRK BÜRO-SEN’DE KATILIYOR

    Türk Büro-Sen Genel Başkanı Fahrettin Yokuş da 25 Kasım'da hükümeti uyarmak amacıyla yapılacak olan iş bırakma eylemine katılacaklarını bildirerek, "yıllardır toplugörüşme masalarında, bakan ve bürokratlarla yaptığımız görüşmelerde, basın açıklamaları ve eylemlerimizde sesimizi duymayan hükümet bizi bunu yapmaya mecbur bıraktı" dedi.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.