Zıplanacak içerik

Yayamaz Kayımca

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Yayamaz Kayımca tarafından postalanan herşey

  1. Asiii okuyordum sen geldin aklıma................senin olsun(senden alıştım çaldım ) Herhangi bir kızınkinden ayrı değildi öyküsü hayatına ülkesini ekleyip yaşamaktan başka Usulca eğerek başını yürürken nedense hep birbirine dolaşır gibi olurdu ayakları Bir fotoğraf ve yeni koparılmış bir çiçekti ilk mektubuna eklediği kelimelerse büsbütün yangın Durup durup iç çekişleri sessizliği, dalgınlığı acıyla bakışı yollara aşkı öğrenişindendi Çiçekli bir dal gibi uzandı sevdiğine ve yalnızca ayrılıklar korkuttu onu Böylece bağladı hayat, dünya ve kavga ve aşk onun tarihinde milattı Temiz çamaşırlar ve bir demet çiçek taşıyor simdi o kız, görüş günlerine Ahmet Telli..............
  2. Günaydınnnnnnn asi kıs,acemi av kat bakın yatmadım ve sahile kahvaltı hasırladımmm asi uyan artık acemi av kat sen saten uyandın hadi masaya hadiii hadi çabukkk ikiniside öptümmmmm..................
  3. Merabaaa.....şu ifade beni şaşırtı veya benim göslerim bosuk Taylan(agbi)ben demicem....ait bir deftey bulamadım!!!!Doğum günü sayfasına şöyle bişey yazmış kendileri..''İlk defa birisi benimle ilgili bir başlık açtı sanırım. Bunun doğum günümde olması da ayrı bir mutluluk tabi Çok incesiniz efendim.'' nedemek efendim zevkle....hem bana kagıd kalem defter versinler ben karalayıp durayım ziyankar yayamazın tekiyim yaşıma başımada bakmıyorum hababam yayamazlık serserilik neyse hemen ben doldurmıyayım sayfaları eminimki artık bu defterde Taylan(ağbi) yi benden çok önce tanıyanlar birkaç satır karalıyacaktır!!İyisi kötüsü ile siyahı beyazı ile özgürce yazacagınız defterinizi size teslim ettim gitti................saglıkla sevgiyle kalın....... ....bunlarda sizin için efendim
  4. Doğum günün kutlu olsun By Duygusal.................burada veya başka bir yerde olsamda yazılarını okumaya gayret edicem iyi oldugum müdetçe.....................................
  5. papatyalar ve uçurtmalarla beslenen bir aşktı bu çiğ tanelerinden martı kanatları çizerdik camlara mum ışığında komik, gün ışığında sarhoştuk aşktan sevmenin sevilmenin kimyasını çözmüştük bizce yanyana, elele, dizdize, gözgöze, kalp kalbe ikilemeleriydi ama sadece ikimizdeydi sırrı... üçüncü bir el kimyamızı bozana dek... yakmanın, yıkmanın, parçalamanın,tükenmenin ve acımanın da aşkta var oldugunu bize hatırlattı... gözlerinde bir yabancıyı görmenin yarasını duydum içimde biten bir şey vardı, papatyalar dağıldı, uçurtmamız yere düştü çiğ taneleri gözümden aktı üçüncü el, hayallerimizi çok ağlattı ...
  6. Sağolasın ELİFLE..........yoktun umarım herşey yolundadır!!!!
  7. DUYGUSAL ....... Hımmmmm .... bu sayfayı ben açmak isterdim!ama şansızlıktan bahsetiginde hep tepkiliydim...sanki artık inanıy gibiyim!!kontürümün olmaması,kendi pc imin çökmesi tüm gün yapılması için beklemem ve bu satte çaresizce kendi tavırlarımı yıkıp bu pc den yazmam!!neyse unutludum diye düşünmiyecegini tahmin ediyorum,inanıyorum desem? bunları kim aldı hasırladı bir düşün neşeli olmaya çalışıyorum ve önce sana evdeki kedilerin senin için yaptıgı pastadan başlıyorum valla ben bayagı ugraştım ve bunu yapabildim nassı olmuş pastan??? şimdide sıra hediye paketlerinde bu kedilerden.........içinde ne var söylemiyo sadece çırmıklıyorlar benim hediye paketim..................bunlar olabilermi acaba çıkssssssssssssss begenmedinmi yoksa ozaman al bakalım bunu begenecekmişsin? aman damam hiçbirini begenmedin ........bak bu sana beni hatırlatıy nekadarda bana bensiyo dimi ............................tamam esas hediyen bu kutunun içinde..................yüregindekinin paketi açtıgında karşında olması dilegim!!!! Ne demiştim neşeli başlıyacak ve neşeli bitirecegim.................. Duygusal ....... a diledigin kadar,sevenlerinle ,sevdiklerinle...en iyisi yüreginin gitigi yere ulaşman dilegim..........
  8. Ozaman hoşgeldiniz.........hoş paylaşımlar adına................
  9. Tekraydan hoşgeldiniz....................
  10. Valla önce mutfaga daldım bunu yaptım................... Ama begenmezsiniz diye bunu aldım geldimmm hediyenizi söylemiyecegim............aklınızdan ilk geçen şey......nice nice gönlünüzce yıllar diliyorum.......................
  11. 4 üye bugün doğum gününü kutluyor! cemba(28), Taylan Abi(31), kriptex1000(34), *fLy*(22) nice yıllar.............
  12. Tutmadı tv i seyretmiyorum.........canım çok sıkkın Uykun yok...............
  13. Cesaretin Bu Kadardı!!! Küçük adımların ne demek olduğunu en iyi ben bilirim Senin hep küçük adımların vardı… Bana gelen yollarında, Bir de; kuralların Hani şu bildiğimiz bir demet kır çiçeğini bile, Bana çok gören, Eksilen çiçekler olacaksa senden, sırf sen üzülme diye Bahçene girmem bundan böyle… Ellemem kime saklandığı belli olmayan mor menekşelerini…. Bu sonbaharla birlikte bırakır dallarını Kaçırırım gözlerimi gözlerinden sevdiğim, Canımı acıtan bahanelerine inanmasam bile Yeter ki sus! Sen yalan söyleme!… Gözlerime bakmayı, gözlerimsiz yaşamaya tercih edişinin… ……..bilmem kaçıncı günü bugün!… ve bilmem kaçıncı gemidir bu geçen? İçinde sana el sallayan bir benim olmadığım, Aynı saatlerde , 200 kilometre hızla koşan ben Gel gör ki; Hala topraklarında olduğumun, ….daha yeni farkına varıyorum. Yaz gecelerinde üşüyen bedenleri Güz akşamında yağan yağmurları, ucuz bahaneler biriktirmeyi Bir de küçük adımları oldum olası hiç sevmediğimi öğrendim Yıkılan kumdan gemin olacaksa Sırf sen üzülme diye, çırpmam ayaklarımı senin kıyılarında… yeter ki sus! Üzül benim için sevdiğim… Iyiliğimi istiyorsun adı altındaki gitmelerinin Beni başından atmak için olduğunu …..bir Cumartesi ikindisinde anladım ben!… Sen sus! Eğ başını öne… Bırak…. kelimeler kifayetsiz kalsın!… Altı üstü bir hayaldi işte kurmayı beceremediğimiz, Gönlünün kapısından dönüş biletim elimde, ……..çoktan geçtim ben Içimdeki senin elini bile sıktım!… Söndürmek için öksüzlüğümü… Beklediğim yağmurlar yağar belki, bugün-yarın! Tek sen kalma buralarda, Sırf sen gelme kapımı çalmaya Eğ başını öne… Hadi git sevdiğim!….
  14. İhanetin Acıtmadı Yüreğimi Madem içimdeki sevdayı taşımaya yetmiycekti yüregin Neden girdin dünyama? Yalan dolu sevdan bumudur? İhanetin acıtmadı yüregimi Ne uğaradığım ilk ihanet, nede son! Kaybım yok kendimden başka! Varlığınla yokluğunun bir olduğu kadar varsın bende! Yüreğinin yettiği kadar AŞKI yaşatırsın, Yada yaşatmak istediğin kadar yaşarsın, Eğer hayatın bir parçasıysa yüreğinin çıglıkları, İhanetin acıtmadı yüregimi, Beklemem senden içimdeki fırtınayı benimle yaşamanı Ve benimle durulmanı. Gözyaşım kalbime akar, Sessiz sedasız izlerim aldatışını ve aldanışımı! Geçen hergün biraz daha derinlerde kayboluşunu yaşarım yüregimde Ve beklerim duvarlarıma dikenli teller çekip Ne gelene, nede gidene yol vermek! Ama sen DÜNYAM, sen SEBEBİM, sen BEBEGİM... Sınırlarımı aşan adamım! Zordur Sevdam ama sensizde yaşarım! Dedim ya! İhanetin acıtmadı yüreğimi Aldatılan aldatan kadar ONURSUZ olmadığı için! Bedirhan Gökçe
  15. Seni Kendimle Birlikte İntihar Ediyordum... Sensizdim,çok sensizdim Bıkmıştım bıraktığın alacakaranlıktan. Dinliyordum benim gibilerin sessiz çığlıklarını Patlıyordu kulaklarım sensizliğin uğultusunda.. Artık dayanamıyordum.. Seni benle birlikte intihar ediyordum... Sonu gelmez düşler, Kendini bilmez benlikler içinde kayboluyordum.. Her elimi uzattığımda beni kendine çekiyordu ölüm, Hep son dediğimde başa dönüyordu acılar.. Artık yetişemiyordum.. Seni benle birlikte intihar ediyordum.... Sen varken durdururdu dünyayı bu yürek, Sen gittin gideli dünya dönüyor,ben dönüyorum.. Beni ilk defa tuttu bu hayat.. iLK defa bunalttı bukadar.. Artık düşünemiyordum.. Seni benle birlikte intihar ediyordum...!!!
  16. Beni kim vurdu? Sen mi? Şimdi böyle canım yanarak mıhlanmışken olduğum yere , düşüncelerim karışık , ellerim terliyorken sıkıntıdan , zihnimde dolanıyorken bin bir savruk hikaye ve arıyorken yaramı kapatacak bir çare nasıl bulacağım beni vuran silahın tetiğini çeken eli. Ne oldu bana? Nasıl oldu bilmiyorum. Canım acıyor galiba… Bu kadar mı güçsüz kaldım? Her şeyin kolay olacağını , her hikayenin bir sonu olabileceğini , tüm düşlerin yollarını şaşırabileceğini düşünürken şimdi nasıl oldu da bir anlam , bir doğru veremiyorum günüme ? Önceleri geçen günün hüznündense gelecek günün şevkiyle doldurmamış mıydım yüreğimi ? Öyleyse ne oldu bana şimdi ? Neyle vurdun sen beni? Kollarının şefkatinin yerine umarsızlığı bırakması mı ? Bakışlarının hayranlığının yerini sıradanlığın alması mı? Sabır kokan sözlerinin yerinde telaşın uçuşması mı? Yoksa bana ait olmayan bir kostümü mü geçirmiş olman üzerime , yaraladı , kanattı yüreğimi böylesine ? Canım acıyor galiba… Evet sızlıyor yüreğim , kanıyor için için anlam yükleyemesem de üzerine. Senden vazgeçmek mi , benden vazgeçmen mi tuz basıyor yarama? Hangisi daha ağır geliyor? Hangisi gözümü karartmam için zorluyor beni? Biliyorum bu da geçecek. Bu da yeni doğan güneşin öncesi son karanlık olacak. Biliyorum bu da yaralarla boğuşmuş yüreğimde diğerleri gibi bir iz kalıp daha sağlamlaştıracak. Sağlamlaşmak . . . Nasıl ? Neye karşı ? Ya nasır tutması için yüreğimin son darbeyse bu ? Ya bundan sonra sokulamazsa hiçbir aşk gönlüme? Ya bu kalkan içerisinde alışırsa sevgisizliğe yüreğim. Ya en sonunda çürüyüp giderse bu kendi kendine tutsaklığın içinde ? Ya son çaremsen sen . Canım acıyor galiba… Beni kim vurdu ? Ben mi? Nasıl olur ? İntihara meyilli değilim ki ben . Hele kendimi böylesine severken , yarına böylesine arzuyla kucak açmışken. Sabır sabır üstüne ekleyip yollarını gözlediğim hayallerim mi düşürdü beni tuzağına? Onlar mı silahı tutuşturdular elime , üzerinde senin izlerini bırakarak? Ben bunu kendime nasıl yapabilirim ki? Bir düş yaşamak uğruna ertelediğim anlar mı böylesine savunmasız bıraktı yüreğimi? Offf . . . Canım acıyor galiba . . . Canım çok acıyor galiba . . . Beni kim vurdu ? Sen mi ? Yoksa seninleyken sensiz oluşum mu? Beni kim vurdu ? Ben mi? Yoksa sensizliğin hesabını yapmayan hayallerim mi ? Canım acıyor galiba… Canım çok acıyor… Bu acı dayanılmaz oldu artık . BENİ KİM NEDEN VURDU ?
  17. Evett hemde fazlası ile tutu...................... işlerin bitti rahatsın.............
  18. YabancIlara gayrimenkul satışı ile ilgili yeni yasal düzenlemenin uygulamasına ilişkin genelge dün yayımlandı. Genelgenin yayımlanması ile birlikte, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının ardından oluşan yasal boşluk nedeniyle 16 Nisan 2008’de durdurulan satışların önü yeniden açıldı. ‰8’de Yabancıya satış yeniden başladı Yeni yasal düzenlemeye ilişkin genelgenin yayımlanmasıyla birlikte, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının ardından oluşan yasal boşluk ortadan kalktı. Durdurulan toprak satışlarının önü açıldı Yabancılara gayrimenkul satışı ile ilgili yeni yasal düzenlemenin uygulamasına ilişkin genelge dün yayımlandı. Genelgenin yayımlanması ile birlikte, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının ardından oluşan yasal boşluk nedeniyle 16 Nisan 2008’de durdurulan satışlar, yeniden başlatıldı. Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Nafiz Özak imzasıyla yayımlanan genelgede, yabancı gerçek kişiler, yabancı şirketler ve yabancı yatırımcıların Türkiye’de kurduğu şirketlere gayrimenkul satışı ile ilgili tapu sicil müdürlüklerinde yürütülecek işlemler belirlendi. Şirketlere vali izni Yeni düzenlemeyle daha önce Türk vatandaşları gibi gayrimenkul edinilebilmesini öngören 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Sermaye Kanunu kapsamındaki şirketler, artık “valilik izni” ile mülk alabilecek. Genelgede, “Edinilmek istenilen söz konusu taşınmaz malın askeri yasak bölgesi, güvenlik bölgesi ya da stratejik alanlarda kalıp kalmadığı, bu alanlarda kalıyorsa satışında sakınca bulunup bulunmadığı hususunda Genelkurmay Başkanlığı izni; taşınmaz ediniminin şirket faaliyet konusuna uygun olup olmadığı ile özel güvenlik bölgesinde kalıp kalmadığı, bu alanlarda kalıyorsa satışında sakınca bulunup bulunmadığı hususlarında da Valilik izni gerekmektedir. Edinilecek taşınmazın askeri veya güvenlik bölgesinde kalıp kalmadığına, faaliyet alanına uygun olup olmadığına valililikler karar verecek” denildi. Yabancı ülkelerde kurulu şirketler ve yabancı gerçek kişiler ise ilçe bazında, uygulama imar planı ve mevzi imar plan sınırları içinde kalan toplam alanın yüzde 10’una kadar taşınmaz ile sınırlı ayni hak edinebilecek. Cemaat vakııflarının Türkiye’de taşıınmaz mal edinim talepleri, Tasarruf İşlemleri Dairesi Başkanlığı’nca düzenlenen genelge esasları çerçevesinde değerlendirilecek. Genelgeye göre, Türkiye ile arasında “tam karşılıklılık bulunan ülkelerin” vatandaşlarının talebi, söz konusu alanın, “uygulama imar planı veya mevzi imar planında konut veya iş yeri olarak ayrılmış olduğunun belgelendirilmesi”, “bu amaçlarla kullanılmak üzere tapuya tescil edilmiş olması” ve “askeri yasak bölge-güvenlik bölgeleri dışında kaldığının tespiti” kaydıyla doğrudan tapu sicil müdürlüklerince sonuçlandırılacak. (AA) 2,5 hektarla sınırlı olacak Bir yabancının, Türkiye’de taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinimi, 2,5 hektar ile sınırlı olacak. Yabancı uyruklu gerçek kişilerin bu miktarı aşan talepler geri çevrilecek. Ayrıca, işlemler sırasında yabancılardan, kanuni miras dışındaki tasarruflar için, 2,5 hektarın üzerinde gayrimenkulü bulunmadığına dair taahhüt alınacak. Taahütte, tespiti halinde, 2,5 hektarı aşan kısmın tasfiyesinin “kayıtsız şartsız kabul edildiği” belirtilecek. Tapu Kanununa aykırı edinilen veya amacına uygun kullanılmadığı belirlenen bütün taşınmazlar ve sınırlı ayni haklar da tasfiye edilecek ve bedeli hak sahibine ödenecek. Genelgede, sürecin takibi için yabancı gerçek kişiler ve yabancı ülkelerde kurulu şirketlerin Türkiye’deki her türlü taşınmaza ilişkin işlemlerinin sonunda “bilgi formunun” düzenlenmesi ve Genel Müdürlüğe gönderilmesinin büyük önem taşıdığı vurgulandı. Alanlar henüz belli değil Genelgede, yasa kapsamında yabancı yatırımcıların Türkiye’de kurdukları veya iştirak ettiklerin şirketlerin mal edinimine ilişkin esaslara da açıklık getirildi. Valilik iznine ilişkin esaslar 3 ay içinde yayımlanacak yönetmelikle belirlenecek, bu süre zarfında herhangi bir satış yapılmayacak. Yabancı uyruklu gerçek kişiler, merkez ilçe ve ilçeler bazında edinebilecekleri taşınmazlar ile ayni hakların miktarı belirleninceye kadar geçecek süre içinde yasa hükümleri çerçevesinde taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinebilecek. Sürecin uygulamasına ilişkin usun ve esaslar yönetmelik ile belirlenecek. Bu süre zarfında yabanca sermaye ile kurululan şirketlere satış yapılmayacak. Satış yapılacak alanlar 3 ay içinde bildirilecek.
  19. Tarihimizin çoğu döneminde; kadın, nüfus olarak ülkemizin neredeyse yarısından fazlasını (savaşlarda erkek nüfus kaybı nedeniyle) oluşturmasına rağmen çoğu zaman hiç yokmuş gibi muamele görmüştür. Atatürk’ün toplumsal reform çerçevesi içerisinde kadınlara birtakım haklar vermesiyle birlikte toplumda kadınlarda vardı ya! sesleri yükselmeye başladı. Fakat Atatürk’ün ardından bir arpa boyu dahi yol alamadığımızın farkındasınızdır umarım. Biz Türkler geçmişten getirdiğimiz yapımızın bir yansıması mıdır? bilinmez ama şu bir gerçek ki, erkek egemen bir toplumuz. Kadınların çoğunun da bu durumdan pek rahatsız olduğunu düşünmüyorum doğrusu. Hala kadınlarla ilgili konularda erkekler, ahkam kesiyor ve kadınlar adına karar veriyor, hatta lütuf da bile bulunabiliyorlar. Örneğin; Türkiye’nin uzunca bir süre gündemini meşgul eden “türban” konusunda bile bir tane kadın çıkıp konuşmadı. Çünkü mecliste konuşacak kadın yok! Kadınların bu konuda ne düşündüğü pek de umurunda olmayan siyasilerimiz komisyonlar kurdular (içinde bir tane kadın yok!), karar verdiler. Böylece bizim sadece başı türbanlı değil de, beyinleri de türbanlı olan kadınlarımız yine erkeklerin ego tatminine araç olmaktan öteye geçemedi.Peki bu konuda hep erkekler mi suçlu? Bence hayır. Kadınların suçunun daha çok olduğunu düşünüyorum. Kadınların apolitik ve asosyal olarak yetiştirildiği doğru ama bunu aşmakta kadının elinde. Kadın kendini yetiştirmeli bence. Türkiye’nin sorunlarıyla ilgilenmeli, siyaset ve bilimle ilgili düşünmeli, okumalı, düşündüğünü söylemeli ve yazmalıdır. Hak edinmemin yada hakları korumanın hep tepeden inme olarak sunulması beklenmemelidir. Avrupa’daki bir çok ülkede -özellikle Cumhuriyetin temellerinin atıldığı Fransa gibi ülkelerde- kadınlar haklarını, kanıyla canıyla kazanmışlardır. Oysaki; ülkemizde Atatürk, kadına ve kadın haklarına kadınlardan daha çok sahip çıkarak, bir çok alanda kadının topluma kazandırılması adına adımlar atmıştır. Atatürk’ün açtığı bu yolu devam ettiremeyen, hatta üstüne üstlük daha da kötüsünü yapan -kadının yeri evidir, en az üç çocuk sloganıyla pervasızca konuşan- siyasilerden beklemek yerine, birlikte hareketle ve örgütlenmeyle başlanmalıdır. Herkesin küçük de olsa yapacağı bir şeyler olmalı. Kadının sadece cinsel meta, siyasette vitrin ve konu mankeni olma durumundan kurtarmanın zamanı geldi de geçiyor bence. Sizce de öyle değil mi?
  20. Beyoğlu'nda İşkence Var!!! Beyoğlu'nda asayiş olaylarındaki artışı gerekçe gösteren güvenlik güçleri, kendilerince "suç işleme potansiyeli bulunan" kişilere karşı, ulusal ve uluslar arası hukuku çiğneyerek işkence ve kötü muameleyi günlük, olağan bir uygulama haline dönüştürmüştür. Başta İstiklal Caddesi olmak üzere rastgele ve kişilerin ten-saç rengine ve yaşına göre keyfi olarak kimlik kontrolü yapan aralarında özel tim mensubu polislerin de bulunduğu ekipler, çoğu zaman kendilerince suçlu olma olasılığı bulunan kişileri sokak ortasında alenen dövmekte ve "seni bir daha burada görmeyeyim" tarzı hitaplarla İstiklal Caddesi ve çevresinden kovabilmektedir. Bu uygulamalar tanıkların bizlere aktarımı ve mağdurların yaptığı başvurulardan da açıkça görülmektedir. Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü binasının önünden geçen travestilere polis tarafından şiddet uygulandığı ve bir daha binanın önünden geçmemeleri yönünde tehdit edildiklerine ilişkin tarafımıza bilgiler gelmektedir. Beyoğlu'nda güvenlik güçlerinin karıştığı ihlaller sadece caddeler ve sokakları içermiyor. Karakollarda da işkence ve kötü muamele yapıldığına dair tarafımıza bilgiler gelmektedir. Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı karakollardaki nezarethanelerin fiziki koşulları da son derece sağlıksız ve insan haklarına aykırı mekanlardır. Buraların derhal bağımsız kuruluşlarca denetlenmesi gerekmektedir. Asayiş olaylarının çokluğunu ve gösterilerin çoğunluğunun Beyoğlu ve çevresinde yapılmış olmasının kendilerine şiddet uygulama hakkı verdiğini sanan güvenlik güçleri ve amirleri bu uygulamalarını kesintisiz bir şekilde sürdürmektedir. Polise geniş yetkiler tanıyan Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu'ndaki değişiklikler gündeme gelmeden bu kadar yoğun ihlal işleyen bir polis biriminin bu yasal düzenlemeden sonra neler yapabileceğini düşünmek açıkça bizleri endişelendirmektedir. Beyoğlu, güvenlik güçlerinin yasaları ve insan haklarını ayaklar altına aldıkları bir ilçe olmamalıdır. Bizler insan hakları savunucuları olarak; insan hakları ihlallerinin yaşanmadığı bir dünya için mücadele etmekteyiz. Bir kişinin bile güvenlik güçlerince kötü muameleye maruz kalması veya işkence görmesi bizler için büyük bir sorundur. Ve bu sorunun birinci sorumlusu tüm uyarılara rağmen Beyoğlu'nda güvenlik güçlerine insan haklarına uymaları için gereken eğitimi vermeyen ve onları işledikleri ihlaller nedeniyle cezalandırmayarak cesaretlendiren İçişleri Bakanlığı ve ilgili birimlerdir. Yetkilileri Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı birimlerin neden olduğu insan hakları ihlallerini incelemeye ve gereken önlemleri almaya davet ediyoruz. İçinde dayak geçen değil, tramvay geçen işkencesiz bir Beyoğlu İstiyoruz! 2007'nin ilk 6 ayında Beyoğlu'nda tespit edilen işkence ve kötü muamele vakalarını okumak için tıklayınız. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi
  21. Dimi asi kız çok haklısın........hele hele bana dokunmayan yılan bin yaşasın diye düşünürken!!
  22. İNSAN HAKLARI DİYARBAKIR'DAN GEÇTİ Neval Oğan BALKIZ Hukukçu/Akademisyen Bazı kentler vardır, ilk görüşte sırtını döner size. Bir türlü içine almaz. Bazı kentler vardır, görmek istediğiniz yüzünü gösterir yalnızca, ne yana dönseniz aynı şeyi görürsünüz hep. Bir türlü bağrına basmaz. Ama bazı kentler vardır, gözlerinizden kalbinize sızar. Sokak sokak, nehir nehir, cadde cadde içinize akar. Sımsıcak sarmalar sizi. Yaralı yerlerini gösterir size, güzellikleri ile örtmeden onları sarmanızı, derman bulmanızı bekler. İnsan Hakları Derneği'nin yürüttüğü "İşkenceye Sessiz Kalma!" projesi çerçevesinde "İşkencenin Soruşturulması, Belgelenmesi ve İzlenmesi" konulu eğitim semineri kapsamında ilk kez gittiğim Diyarbakır, işte öyle bir kent. ASALETİNİ KORUYAN KENT Kalbini burçların süslediği kalın duvarlı surlarının içine saklamış. Tarihinde varolmuş ve kendisini varetmiş tüm kültürlerin mirasını, asaletini, incitmelere karşı korumak istercesine kollarının arasına almış. Behram Paşa Camii ile Süryani Kadim Meryem Ana Kilisesi, Hüsrev Paşa Camii ile Protestan Kilisesi, Hz. Süleyman Camii ile Mar-Kozma Rum Kilisesi, Fatih Paşa Camii ile Surp Giragos Ermeni Kilisesi yanyana, içiçe varlıklarını sürdürüyorlar bu güvenli kucakta. Surların çok parmaklı elleri burçlar, gökyüzünden topladıkları güneşi toprağına taşımışlar Diyarbakırın. Bazaltın rengi bundandır sanırsınız. Bu görüntünün yarattığı mistik atmosferin büyüsüne kapılarak, kendinizi kaybediverirsiniz. İnönü Caddesi'nden Gazi Caddesine akan kalabalığa karışıp, Ulu Camii'ye yönelirsiniz. Yüzünü acıdan umuda dönmeye çalışan bir kentin soluğu karşılar sizi. Çerezci, gümüşçü, saatçi, kuyumcu, manifaturacı, hazır giyimcilerin dizili olduğu bu caddede, yüksek sesle çalınan Kürt ezgilerine, Arapça ve Türkçe ezgiler karışır. Gözünüzün içine bakarak size sokulan boy boy kızlı oğlanlı küçük çocuklar, sizi gerçekliğe taşırlar. Omuzları düşmüş, asla gözünüze bakmayan ve hep bir yere yetişmek telaşı içinde acele ile koşuşturan yaşlı- genç insanların aksine, yoksul görünümleri, çelimsiz bedenleri ve sayılamayacak kadar çok varlıklarıyla, hayatta olduklarını -birilerine inat- yüzünüze (gözünüze) haykırırlar. Siz, hayatın varsıllığı karşısında her yanı kuşatan bu yoksulluğun nedenlerini bir kez daha sorgular, insanlığın ortak onurunun ancak, nerede ve ne koşulda olursa olsun, her insanın onurlu bir yaşam olanağına kavuş(turul)ması ile gerçekleşebileceğini düşünür, benliğinizin bir parçasını orada bırakırsınız. Böyle bir Diyarbakır'dan, 22-24 Ekim 2004 tarihlerinde İnsan Hakları geçti. Diyarbakırlı insan hakları savunucularının sıcak evsahipliğinde gerçekleştirilen eğitim seminerine; Diyarbakır, Batman, Siirt, Elazığ, Van, Muş, Malatya, Adıyaman, Şanlıurfa, Bingöl illerinden avukatlar, insan hakları savunucuları ve doktorlar katıldı. İşkence iddialarının en sık gündeme geldiği bu coğrafyada, insan hakları ihlallerine karşı en zor koşullarda mücadele veren bu katılımcılar, tecrübe ve gözlemlerini paylaştılar. İşkencesiz bir dünya ve ülke yaratmak mümkündür konusundaki umudumuzu güçlendirdiler. Eğiticiler önderliğinde; işkence kavramının ve işkence yasağının koruduğu değerin ne olduğunu, ulusal ve uluslararası hukukun işkenceyi nasıl ele aldığını, işkenceye karşı iç hukukta başvuru mekanizmlarının nasıl işlediğini, işkencenin rapor edilmesi, başvuru alınması, işkenceyi belgeleme tekniklerini ve bunların kadın, çocuk mağdurlar açısından gerekleri ve bu konudaki pratik güçlükleri örneklerle tartıştılar. Değerlendirme kısmında şu gerçeklikleri paylaştılar: İşkence ülkemizde halen vardır ve çok yaygındır. Yöntemleri incelmekte ve çeşitlilik kazanmaktadır. Olaylar, aynı tarihlerde Alanya'da adliye açılışında "işkenceye sıfır tolerans anlayışıyla hareket ettiklerini" tekrarlayan Başbakan'ı doğrulamamaktadır. Sistematik olma durumunu; ister "bir etkinliğin farklı yerlerde aynı metotlarla yapılıyor olması halinde, bu etkinliğin sistematik olduğundan bahsedilir" tanımıyla, ister "devletin açıkça ifade edilmeyen bir politika olarak işkenceyi kullanması işkencecileri koruyup kollaması olarak" (Türker Alkan, Radikal 21 Ekim 2004 ) anlayalım, ülkemizde işkencenin istisnai ve arızi bir uygulama olmadığı görülmektedir. İşkencenin olmadığı bir Türkiye mümkündür ve bunu gerçekleştirmek, her birimizin öncelikli bir insanlık ödevidir. Bunun gerçekleşmesi ancak biz insanların bunu gerçekten istemesine ve mücadelesine bağlıdır. Başbakanlığa bağlı İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun hazırladığı ve son derece yerinde tespit ve taleplerin sıralandığı Azınlık Raporuna gösterilen saldırgan tahammülsüzlük, bu ülkede kimi kesimlerin işkence dahil neyin değişmesini ve gerçekleşmesini istemediklerini ve bu anlayışlara karşı mücadelenin ne denli zorunlu ve zorlu olduğunu açıkça ortaya koyuyor. VATANSEVERLİK Oysa bu güne kadar tabu sayılan kavramları ve bunlardan kaynaklanan sorunları tartışan bu raporun hazırlayıcıları, bu ülkede herkes kadar (ama kesinlikle bu bağırtıları koparanlardan daha çok) vatanseverdirler. İki kesimden insanların bu ülke için yaptıklarını, yaşamak istedikleri ve gelecekte tasavvur ettikleri Türkiye farkını görenler, bunu anlayacaklardır. Rapor, Avrupa Birliği ile Türkiye'nin azınlık anlayışı arasında farkı ortaya koyuyor. Günümüz azınlık anlayışını "kendini çoğunluktan farklı hisseden ve bu farklılığı kimliğinin vazgeçilmez öğesi sayan herkes" olarak ifade ediyor. Yani milletin içindeki farklı grupların kendi özelliklerini koruyabileceği bir ortamın ve düzenin oluşturulması için öneriler sunuyor, yol gösteriyor. Ne Türkiye'nin adının, ne bayrağının, ne de resmi dilinin değişmesini istiyor. Ne Kürtler, ne Aleviler, ne de farklı gruplar için azınlık statüsü talep ediyor. Talep ettiği şey, dil, din, cins, ırk ayırımı yapmadan herkesin insansal olanaklara eşit şekilde sahip olması, bu özellikleri ile çoğunluktan farklı olanların çoğunlukla eşit olmaları, çoğunluk nelerden yararlanıyorsa onlardan tam yararlanmaları, bunun önündeki her türlü yasağın ve engelin kaldırılması. Yani insan haklarının ve demokrasinin hakim olduğu bir toplum düzeni. Demokrasi ve insan hakları kelimelerini dilinden düşürmeyenlerin, başkalarının da yüksek sesle bunları dillendirmelerinden bu kadar korkmaları nedendir dersiniz? Yol uzun ve zorlu. Diyarbakır güzel bir yüz metresiydi. Ulu Camiinin avlusundaki güneş saatinin yelkovanı demokrasiye ayarlı şimdi.
  23. İŞKENCESİZ BİR TÜRKİYE İÇİN ... İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından “26 Haziran Birleşmiş Milletler İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” nedeniyle bir açıklama yapıldı. İnsan Hakları Derneği Şube Başkanı Sedat Gözkıran yönetim kurulu üyeleriyle birlikte düzenlediği basın toplantısında İnsan Hakları Derneği’nin işkencesiz bir Türkiye için mücadele ettiğini söyledi. Gözkıran açıklamasında “İlimizde tüm bölgede olduğu gibi son iki yıldır yoğun gözaltılar yaşanmaktadır. Bu gözaltılar dolayısıyla köyü muamele uygulandığı şeklinde derneğimize bir çok başvuru yapılmıştır. İnsan Hakları Derneği işkencesiz bir Türkiye için mücadele etmektedir. İşkenceye karşı mücadelenin başarıya ulaşması tüm toplumun işkence mağdurlarıyla dayanışmasına ve işkenceye karşı mücadelede güç birliği oluşturmasına bağlıdır. Bu konuda en büyük görevin hükümetlere düştüğü bir gerçektir. Bizler İnsan Hakları Derneği Şanlıurfa Şubesi olarak işkencesiz bir toplum için herkesi duyarlı olmaya ve işkence mağdurlarıyla dayanışmaya çağırıyoruz.” dedi.
  24. 8 üye bugün doğum gününü kutluyor! ceriyan(29), agdistis(24), GülmeşekeR(26), tiyatrohastası(22), tiyatromanyaa(22), fundakanka(24), tulin20(23), nicholas(25) bunlar sizin nice yılar......................

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.