şimdi iki sokak lambasının şavkı ...
sen, bir şiir istiyordun bir düşte
ben,
“bir tek seni” diyerek uyandım
ve tuttum bu mektubu yazdım sana,
avucumdaki bütün üşümüş çizgilerle …
__________ ^^ ____________________________
gecenin bir yarısı, bir kibrit sesi hüznü
ve karanfil kokan bir tütünün, ilk nefesi …
say ki,
ben yakmışım yine
tutmuş,
sen çekmişsin ikincisini
ve bölüşmüşüz bir kere daha
aynı sigarayı, aynı dudak izlerinden
tıpkı
yan yanaymışız gibi …
*
yüreği,
kalabalıklar içinde yalnız düşürülmüş bir kentin
yalnızca iki kalbi saklayacak kadar küçük bir köşesinde
yan yana
iki kumru sokuluşuydu mevsim
ve biz,
henüz çekilmemiş bir fotoğraf karesiydik
seninle …
şimdi aynı yerde, kıyıya çarpıp dönen dalgaların hüznü
ve bir şehir,
yüreğinde iki kumru eksiğiyle …
benimse uykularımda bile dinmeyen bir sızı
ya kalbimi birinde unuttum
yada kalbimde, birini unuttum
bilmiyorum artık
hangisiyse …
düşleri,
gerçekler dünyasında betonlaşmış bir şehrin
yalnızca bir avuçluk, hayal bahçesinde
iki yılgın menekşeydik biz
ve aynı dili konuşarak yabancılaşan, kalabalıklar ülkesinde
yakınlaşıyorduk
aynı dili susarak
ikimiz …
şimdi, iki sokak lambasının şavkı geceleri
yan yana çırpınıp duruyor denizde
ve herkes,
yalnızlığına, iyi geceler dileyerek kapatıyor gözlerini
her gün,
biraz daha yabancılaştığı şehrinde ...
bense görünmez bir yaradan,
renksizce kanıyorum
ya kalbimi birinde unuttum
yada kalbimde,
birini
unuttum
hangisi ? diye sorma
inan, hiç bilmiyorum …
günleri,
ezbere yaşanmaktan yıpranmış bir ömrün
hem kavuşmak hem de ayrılık takvimiydi mevsim
zaman, ikindide gün dönümü
hayatsa nasıl olduysa,
birbirimizde unutmuştu bizi
gökte, yüzünü henüz suyla yıkamış tertemiz bir güneş
karşıdaysa martılar
avare uçuyorlardı
sanki denizin mavisinden alabildiğine sarhoş
sense gülümsüyordun
sevda, yine gülüşünde güne bakan
bense güpegündüz bir geceydim
sen ne zaman gözlerini kapasan ...
arada bir mutluluk, dudaklarının kıyısına sokuluyordu
bazen de gün ışığı, gözlerinde ibadete duruyordu
bense mucizemi yaşıyordum, elimdeydi ellerin
ve her aralandığında
hayatımın aralığı kirpiklerin
gözlerinin dalıp gittiği o yerlere
gözlerinin dalıp gittiği
bütün
mesafelere
uçabilen bir kırlangıç olmayı
bilsen,
ne çok isterdim …
şimdi, haddinden fazla birikmiş bir bulutun
koyuluğuyla gözlerimde
bir kırlangıcın kış sancısını taşıyorum
aynı halsizlikteki gövdemde
ve dalmışım, uzaklara bakıyorum
ne desem, beyhude
ya kalbimi birinde unuttum
yada kalbimde, birini unuttum
hangisi ? ne farkeder
zaten bilmiyorum …
yüreği,
kalabalıklar arasında yalnız düşürülmüş bir kentin
ve düşleri, gerçekler dünyasında betonlaşmış bir şehrin
yalnızca iki kalbi saklayacak kadar
küçük bir köşesinde
yan yana
iki kumru sokuluşuydu mevsim
ve biz
hükümlüsü,
hayat hapisanesinin
sarılmıştık o gün ne de güzel, sımsıkı
süssüz, zorlamasız
yalnızca iki can gibi
ve kaçmıştık gerçeğin arka bahçesinden
yüzümüzde, el ele iki çocuğun sevinci ...
şimdiyse, göstermeden akıtmayı öğrendiğimiz damlalar
ve saklamanın ustası olduğumuz, dilsiz hıçkırıklar
yaşıyoruz aynı hayali
belki bir gün, yorgun düşer diye uzaklar ...
umut ya,
bakarsın yine aynı şehirde
ve onca zaman neden ağladığını unutan çocuklar gibi
o gün, yine seninle
yeşeririz aynı kökten
bir avuçluk hayalde
yeniden yan yana iki menekşe …
ve ihtimaldir, sen
yine telaşsız uçan bir kuşa gülümsersin, kendiliğinden
bense şüphesiz hemen yanı başında
ısınırım, mütevazi bir güneşte
yüzünden, yüreğime süzülen
ve fısıldarım
tıpkı şimdiki gibi
fısıldarım,
yettikçe nefesim ;
noksan bir şiirin
kayıp dizeleriydi gözlerin
geldin
tamamladın
çok,
teşekkür ederim …
*
gecenin kör vakti, kibrit sesinden bir hüzün
ve karanfil kokusuna sarılmış bir tütün
bir de uykularımda bile dinmeyen bir sızı
ya kalbimi birinde unuttum
yada kalbimde, birini unuttum
ama sorma hangisi
yalnızca bil,
özlemek, içime çektiğim duman gibi
her daim göğüs kafesimi dolduran
ve inan,
birlikte içtiğimiz son sigaranın külüdür
hala
günlerimde
savrulan …
____ ^^
SAFAK