ELiFLE tarafından postalanan herşey
-
Karanlık Şeyler Söylüyorum
Kısa Bir Not: KONAKTA SON GÜN VE... Ve yıllarca sonra kadının ölüsünü Bir bulantı cenazesi gibi kaldırdılar içimden. O gece konağın bütün lambalarını yaktım Elimde bir içki şişesiyle ben Sanki bir insan şehrayini vardı da, ben Gecesiz bir sarışındım Gecesiz bir sarışındım ve işte Bütün kapıları açtım kapadım Kırdım parçaladım elime ne geçtiyse Biblolar mı olur, yağlıboya tablolar mı, kristal takımlar mı Elime ne geçtiyse Açtım pencereleri dışarı attım. Durmadan atıyordum, eşyalar bitmiyordu ki hiç Eşyalar bitmedikçe öfkeyle içiyordum Ve kinle İniltiler duyuyordum aşağıdan yukarıdan Ve bağrışmalar Ve çığlıklar duyuyordum bir de Tanıdığım artık ve bildiğim iyice Acayip hayvan seslerine benzeyen - Konak ki bir şimşekti de, elle düzeltilmişti sanki bir yağmur öncesinde - Uşaklar evlatlıklar birbirine giriyordu Birbirlerinden çıkıyordular Aralarına karıştım Boşaldım boşaldım boşaldım Ve bilirdim, biliyordum, süresiz bir sarışındım Başkalarını da çağırdım daha sonra Ve karşıladım. Oramla karşıladım, en çok oramla Kapıda karşıladım, düşümde karşıladım Bir sürü adamlar geldi,o bir sürü adamla bir sürü kadınlar Nerde kim varsa işte bir bir geliyordular Mutsuzlar, umutsuzlar, uyumsuzlar Ellerinde paketlerle geliyordular - neler yoktu ki - İçkiler, çiçekler, pastalar Küçük küçük paketler, büyük büyük kutular. (Ah, ne de çok şeyleri vardır da, nasıl Hep böyle yerinde harcar bu kentsoylular.) Giysiler giysiler gene giysiler Fiyonklar, boncuklar, payetler Değerli - değersiz, sahici - yalancı Türlü türlü iğneler, yüzükler ve kolyeler Önce hep nasılsınızlar, lütfenler, oturmaz mısınızlar Denenmiş iç geçirmeler, gizliden bakışmalar Ve yaldızlı cümleler Bu pazar ne yaptınız? Hangi pavyonda? Sahi mi? İğreti kahkahalar, ucuzundan gülmeler Bacak bacak üstüne atmalar, yerlere uzanmalar Sigaralar içkiler Sonra gene içkiler, hiç bitmeyen içkiler Ve dudaklar ve gözler, ince uzun boyunlar Memeler, kalçalar, kıçlar, falluslar Ve yavaştan seviciler, ibneler Poz kesen jigololar. (Nasıl da vaktini bilirler her şeyin Ve vaktinde girişirler herşeye bu kent soylular.) Sabaha karşı duruldu her şey Gidenler, gelenler, yeniden gidip gelenler Duruldu konak Denizanaları gibi açıldı kapandı Sızanlar mı dersiniz, uyuyup kalanlar mı - Elle düzeltilmiş bir yağmur sonrası mı acaba - Bir ara yağma edildiydibütün kamçılar Ne kalmışsa kırıp dökmediğim Fırlatıp atmadığım Yağma edildiydi gümüş şamdanlar Saatler, konsollar, sehpalar Perdeler, avizeler, halılar. (Bilmezsiniz siz, bilemezsiniz Görseniz nasıl ince Nasıl da kibardırlar bu kentsoylular.) Kanadı kanadı kanadı o gece bütün konak Görkemli bir Kadın kaburgasını andıran konak Bahçede acı acı bağıran tavuskuşları. (Kim ne derse desin iyi bilirler kovulmayı da Azıcık sırıtırlar, azıcık da şakaya filan alırlar Ve usuldan ve bozmadan hiç durumlarını Çıkarlar kırıtaraktan dışarı Yalanla avunurlar, yalanla korunurlar Bilmezler utanmayı hiç bu kokuşmuş kentsoylular.) Yaktım konağı da o gece Bir daha, bir daha yaktım Yüzlerce, yüzbinlerce yaktım hiç usanmadan Aklımda bunlar kaldı sadece. Soluksuz sessiz Gölgesiz devinimsiz Bir Ruhi Bey olarak Ruhi Beysiz Kentin içine kadar sokuldum. Ağzımın içi zehir gibiydi Tuttum bir sigarayaktım Kravatımı düzelttim Ayakkabılarımı sildim Ve sordum: - Ben Ruhi Bey nasılım - Sahi siz nasılsınız Ruhi Bey - İyiyim iyiyim. Edip Cansever
-
Karanlık Şeyler Söylüyorum
[ Kırda Karanlık Kırda metalsi bir uçurum kalınlığında Hiçkimselerin geçmediği sesi Orda burda yaşlı ışınlar. Ötede az Bir korkuluk; ölümün kırçıl çiçeği Saklı bir seyircini resim kalışındaki leke Her evin bahçesinde bir lamba yanıyor sanki. Gündüzler kimi yerde gecedir artık Bakışım kumdan şimdi Önce yaşlı ışınlar, sonra sonra karanlık Avuçlarımı yüzüme kapatıyorum Ben kapatır kapatmaz Evet, biliyorum, iki kere karanlık. Edip Cansever
-
Karanlık Şeyler Söylüyorum
KARANLIKLARDA gözlerimi kapattım kendime... kendimde görecek nem var ki zaten gözlerimi kapatmalıydım kendime... kendi kendimle sonra karanlıklarla kaldım ...karanlıkta ne vardı ... meraka daldım yapayalnızdım kapattım hayata gözlerimi hala soluk almaksa yaşamak yaşıyandım sevdayı aradım karanlıklarda karanlık bir caddenin kaldırımlarına daldım koştum sağa sola tökezledi ayaklarım görmeden ne kadar koşacaktım ki kendime... yakında ben vardım ama... göremedim aradığım ben olsam ...kendime dokunacaktım çömeldim... oturdum kendi başıma bir sigara yaktım yalnızlığıma ne dumanı vardı ne de ateşi ucunda sadece kokusu ve acı tadı dudağımda... Koray OYACI
-
Karanlık Şeyler Söylüyorum
beyhude ... suya gölge söze uyku güne akşam serinliği düşüyor dileksizim oysa gökte erkenci bir yıldız ah, nasıl da heyecanlı söz verdiği gülüşe parlamaya çalışıyor suya uyku söze gölge güne serin bir akşam sokuluyor takatsizim oysa sebebini anımsasam hemen geçecek bir yara içimi hanidir sebepsizce sızlatıyor güne uyku söze akşam kirpiklerime serin sular birikiyor kimsesizim ama gözlerimin en karasında bir kadınının unuttuğu en güzel yaşı duruyor söze gölge suya akşam içimde bir serinlik uyukluyor sessizim kuşlar kadar bile değil inancım onlar umutlu çünkü her akşam gün batımına doğru giden güneşi tutmaya havalanıyor hep umutları durun dahi diyemiyorum durun çünkü beyhude beyhude çünkü her “gitme” her “gitme” hep biraz geç kalmıştır hep biraz geç ne vakit söylense … suya akşam söze uyku bana gölgem kalıyor üzgünüm şimdi kim özür dileyecek kuşlardan ben, dilsizim … ____ ^^ 05 Mart 2011 Cumartesi, Safak Kücükyagci
-
Karanlık Şeyler Söylüyorum
Karanlık Bir rastlantı, Zifiri karanlığa Kara gözlükle baktım Karanlıkta Hiçbir şey görünmezken Kara gözlükle görmeye başladım Seçiliyordu, Karanlığın ayrıntısı Kimi yer, koyu karanlık Kimi yer, hafif karanlık Görünüyordu artık Görünmeyen karanlık Sanki gelmiş gibi aydınlık Şaşırdım ilk anda Gözlüklerimi çıkardım Tekrar baktım karanlığa Karanlık yine aynıydı Hiçbir şey görünmüyordu Gözlükleri tekrar taktım Yine aydınlandı karanlık Seçiliyordu her farklılık İlginçti Çok ilginçti Bu ne işti Ne garip şeydi Karanlığa Karanlık bakınca Seçiliyordu karanlık Sanki ortalık aydınlık Hatırladım Allah’ın sözünü “Karanlıkta olanlar Kendilerini aydınlıkta sanırlar” “Olmayınca aydınlık Aydınlık sanılır karanlık” “Gelince hidayetin aydınlığı Ortaya çıkar karanlığın yalancılığı” 28 Aralık 2008 - İzmir Mehmet Çoban
-
Karanlık Şeyler Söylüyorum
bir mektup kaç kere okunur ? bir mektup kaç kere okunur en fazla ? bir mektup kaç kere okunur ? gözlerinizin o şehir kalabalığında ve sabırsızlığında renkli günlerinizin boyalı aşklarla dolu kucağınızda bir mektup hangi kelimesinden başlar solmaya ilkin ? ve hangi cümlesinden dökülür susmaya ve ne kadar üşür, ne kadar titrer bir mektup, sizin buzdan parmaklarınız arasında bir mektup, ne zaman ölür ? artık hiçbir kelimesi çiçek açmıyorsa ölmüş çiçekler sizde nereye gömülür ? . . . bir mektup kaç kere okunur en fazla ? bir mektup kaç kere okunur küçülürken deryanız, ağlarla büyüyen suç ortaklığınızla küçük bir mercan balığı kirli suyunuzda hangi kelimesinden çırpınmaya başlar ilkin ve hangi kıyınızdan vurur karaya hangi kıyınızdan vurur, taştan ve kabuktan toprağınıza zaten cansız küçücük bir balığa içiniz ne kadar üzülür ? . . . bir mektup kaç kere okunur en fazla ? bir mektup kaç kere okunur, vurulduğundan habersiz bir kuş gibi hareketsiz duruyorken kucağınızda ölü kuş kanatlarınca kelimeleri sessiz ölü kuş kanatları kadar cümleleri gereksiz bir mektup ebedi uykusunda sizinse yastığınızda başınız hani uykusuz sabahlarınızda bir kuşun ölmüş ötüşünü, hanginiz özler ? kim bekler ? düşünür, hanginiz ? . . . bir mektup kaç kere okunur en fazla ? bir mektup kaç kere okunur ? kalplerinizin o şehir kalabalığında yağsa bir saman sapı sürüklenir yağmurunuzda, önemsiz özleseniz, saçlarınızı annenizin okşadığı günler kadar uzakta bir geçmiş ve hani güneşi ve hani sevişi ve hani suyu ihmal edilmiş solgun çiçekler rengi bakışlarınızda kalan tek dürüstlüğünüz unutkanlığınızsa ve ölümsüz denen şeyleri dahi öldürebilen ustalığınızla kendini sizde yaşatmakta çırak bir mektup hangi kelimesinden geçirir ilkin hangi kelimesinden geçirir, içinde eski bir salıncaktan kalan ipi boynuna ? ve hangi cümlesinde vurur taburesine bitap hangi satır arasına düşer de işitilmez sesi oysa kalbinizin sönmüş kibrit çöpü sükutunda hep tekrarlarken aynı yerinde kendini bir tabure devrilişi sizin buzdan serin, taştan sağır duruşunuzda karaya vurmuş küçük bir balık ölü bir kuşun kanatları bütün çiçekleri kurumuş bir mektup sarılsanız da hani bir gün sıkı sıkıya sarılsanız da her şeye geciken kollarınızla bir ceset bir ceset bir ceset, buna ne kadar sevinir ? ____ ^^ 29.08.2010,ŞAFAK
-
Mevlana 'dan Sözler
Aşksız olma ki, ölü olmayasın Aşk ile öl ki, diri kalasın... MEVLANA
-
Mevlana 'dan Sözler
"Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez." MEVLANA
-
OĞUZKAN BÖLÜKBAŞI ŞİİRLERİ
Ütopya Topraklarına el değmemiş ülkeden geliyorum Tabiatı yemyeşil Sularında balıkların oynaştığı İnsanları haşır neşir Sevdaların bal ile kaynaştığı Dağların şarkılar söylediği Artık bir ütopyada yaşıyorum Uğruna ölünecek hiçbir şey yok Uğruna yaşanacak şey o kadar çok Aklına el değmemiş insanların Para yok Pul yok Mal ve mülk yok Kin ve hırs Emelleri tüketilmiş bir hırsız misali kaybolmuş Sana yaklaşan Yalnızca sen olduğun için gülümsüyor Kürkün yok ki İtibar çıplaklıkta Her şey apaçık ve aleni Kimliksiz Ve dahi bir adım daha ileriye kişiliksiz bir kişiliktesin Teksin Sensin Bu ütopyada yalnızca insansın Gücün yeter mi böylesine sen olarak yaşamaya Alışmış isen insanları horlamaya Ve hayatları işgal etmeye edepsizce Ve öldürmeye sebepsizce ya da sebeplice Her neyse Sana yer yok Ben yalnız kalmaya razıyım Dokunma Seni bekliyorum ama Oğuzkan Bölükbaşı .[/color]
-
OĞUZKAN BÖLÜKBAŞI ŞİİRLERİ
Ütopya Topraklarına el değmemiş ülkeden geliyorum Tabiatı yemyeşil Sularında balıkların oynaştığı İnsanları haşır neşir Sevdaların bal ile kaynaştığı Dağların şarkılar söylediği Artık bir ütopyada yaşıyorum Uğruna ölünecek hiçbir şey yok Uğruna yaşanacak şey o kadar çok Aklına el değmemiş insanların Para yok Pul yok Mal ve mülk yok Kin ve hırs Emelleri tüketilmiş bir hırsız misali kaybolmuş Sana yaklaşan Yalnızca sen olduğun için gülümsüyor Kürkün yok ki İtibar çıplaklıkta Her şey apaçık ve aleni Kimliksiz Ve dahi bir adım daha ileriye kişiliksiz bir kişiliktesin Teksin Sensin Bu ütopyada yalnızca insansın Gücün yeter mi böylesine sen olarak yaşamaya Alışmış isen insanları horlamaya Ve hayatları işgal etmeye edepsizce Ve öldürmeye sebepsizce ya da sebeplice Her neyse Sana yer yok Ben yalnız kalmaya razıyım Dokunma Seni bekliyorum ama Oğuzkan Bölükbaşı
-
Karanlık Şeyler Söylüyorum
GÖKKUŞAĞINDAN DARAĞACI Şimdi'nin bedeni yok, Yontuyor geçmiş bilgisiyle gelecek belki olur diye taşı, taşını kokluyor yontu dağılıyor... Şimdi'si yitik bundan boyuyor boyuyor evine aldığı ağacın üzerine tüneyip duvarını, tavanını, geçmişi ve geleceği ve her yanını; dal kırılıyor... Şimdi'si yitik diziyor diziyor notalarını, göğe ışık üzerine boncuklarını, ucuza getiriyor varlığını sonsuzun sessizliğiyle sonlunun gürültüsü arasında, O bitirince kıyısında gezindiği yol çöküyor... Şimdi'si yitik bundan yazıyor yazıyor enine boyuna içini ve dışını ve yeri ve göğü ve suyu, bindiği kadırga o inince batıyor Nilgün Marmara
-
Karanlık Şeyler Söylüyorum
üç noktadan önce ... - gemiyi ilk kimler terk eder, ben bilmem son kalanı mıdır vefalı olan, bana sormayın ama en dürüstümüz en dürüstümüz hep masaldır, masal hani bir varmış, bir yokmuş diyerek ilk sözüne başlayan - yarısı sökük, yarısı yamalı bir geçmişte ve yaz güzeli incecik bir kiraz ağacının gölgesinde yan yana durmuş denize dalgın dalgın bakan esmer çocuklardık biz denize bakan esmer çocuklar hiç unutmadım … * düşleri renkli, gerçekleri siyah beyaz bir ömürde fukara avuntusuydu umut yine o vakitler hayal desen aynı, bezirgan yüküyle ve eski zaman fotoromanlarıyla aynı kağıdın renginde kare kare, sayfa sayfaydı sarılmalar ayrılıklarsa hep ağır çekim iki yürek bir sağanak iki hıçkırık bir kucaklaşmak sonra ? sonra yeniden şarkılarda sen kaldırımlarda yağmur bulutlarda ben yaşar giderdik yaşar giderdik be çiçek çalmasaydı ayrılığın zilleri erkenden … hiç unutmadım … yine böyle yarısı duvar yarısı yalnız iki ayrı şehirde pay edilmiştik biz pay edilmiştik, yarım yarım her ikisine ve uzadıkça talihimiz gibi kıvrılan yolların kavuşma tedirginliğinde tek bir bakış tek bir bakış bile kafiydi bize ve tek bir nefes, ikimize de yeterdi nasıl da tebessümle giderdik el ele her yenilgiye hiç unutmadım …. ne zaman aralansa yüzüne dökülen saçların görürdüm, yaralı akan bir ırmaktı gözlerin sevmek işte o zamanlar, gözlerine vurgun bir tesadüf bağlanmak bir göz kırpımı kadar kısa benimse, kökleri kalbimde bir kiraz ağacı bir senin sularına bir benim dallarıma, uçar dönerdi kumrular ben aşk derdim sen elbet bir gün uyanılacak bir rüya ama yine de yine de mutsuzluk, tek kelime dahi alamazdı ağzımdan tek kelime dahi alamazdı ve dökülmekle bitmezdi kirazın çiçekleri dallarımdan adım başı bir rüzgar çıkmasaydı bahtımıza … hiç unutmadım … çok, çok önceydi bu ömürden belki bir ömür, belki de iki intihar kadar evveldi ve üst üste yazlara kinaye peş peşe kışlar çoktan yürek takvimlerimize serilmişti şimdi hangimizin kibrit çöpü hayaliydi avucunda sönen şimdi hangimizin sokakta kalmış gecesiydi aşk ve ilk kuruyan yaprak, hangimizin bitmeyeceği sanılan sevgisiydi hala dilime sızı söylesem hala canıma diken sustuğum oysa gizli gizli kökleri kalbimde o kirazın dallarını kırıp yakarak içimi sıcak tutmaya çalışsam da ben hayattı ve aslında buralarda da oldukça soğuktu ama yine de yine de donmazdı donmazdı ateşperest dudaklarımda sana büyüttüğüm şarkılar ve yakmakla bitmezdi kirazın dalları yalnızca yalnızca, ikimize yetecek kadar kalsaydı yalanlar kalmadı ve uykusu kayıp gecelerin birinde ben tutup yastığı kaldırdım hafifçe sen altına yazdığın notu bıraktın usul sabah uyanınca buldu aşk üç noktadan önce yirmi dört harf ; “hatırlama beni uyandığında …” hiç unutmadım … ve hiç uyumadım oysa çoktan bitmişti masal … ____ ^^ 25 Nisan 2010 Pazar,ŞAFAK
-
Karanlık Şeyler Söylüyorum
su ... birazcık toprak kaldı avuçlarımda vurulan son güvercinimi gömdüğüm o günden göğümün mavisi birazcık kaldı sonra muhtemeldir ki içimin güvercinsizliğinden kalbim rüzgarı çalınmış salıncak, böyle ne vakittir kıpırtısız gülüşümde sevinç biraz, hüzünle suç ortaklığımız artarken azıcık kalmış ciğerlerimde hep ayrı düşmeye meyilli nefes yarın azalmış takvimlerde, içim dünlerime küsmüşken umut birazcıkmış takat, birazcık yol, biraz eskimiş ömrümün yırtığı büyürken can, biraz kalmış içimde ki ruhum, o biraz da üşürken yine de yine de yine de ben hiçbir çiçeği ardımda bırakıp gitmedim hiçbir çiçeği bırakıp gitmedim, o bana “su” demişken … ____ ^^ 17 Nisan 2010 Cumartesi, ŞAFAK
-
OĞUZKAN BÖLÜKBAŞI ŞİİRLERİ
ADAM,HAYAT VE ÖLÜM... En yakın sabaha doğru yol alıyorum İçi sevinç dolu bir mabet bulunduğum yer Sen benim çocuğumsun hayat Gözümden bile sakındığım Ölüm yaşamadığın yerlerde Hani rengârenk boyalı bir akşam alacasında Seninle ufka bakarak seni konuşmuştuk Biraz endişeli Biraz da gergin Konumuz geleceğin üzerine hayaller kurmaktı “Ölüm de benim bir parçam” demiştin “Ölümü de benden say Ben sende değil Sen bende büyüyeceksin” dedin “Ne muhteşem bir sembiyoz bu Ne inanılmaz alış veriş Derin bak Yüzeyde ışık yansır derinde kırılır Renklerine ayrışır Ve renkler Bilir misin? Aynı hızla yarışır Ben maviyim” En yakın sabahlar Seni benden çalan gecelerde Derinlerdeyim Mavinin uzanamadığı zamanlardayım Gökyüzünde asılı duruyorsun Bulutlar oyun ediyor Yaşadığım kadar zamanım olsa O zaman ölümü senden sayacağım Oğuzkan Bölükbaşı
-
Karanlık Şeyler Söylüyorum
ADAM,HAYAT VE ÖLÜM... En yakın sabaha doğru yol alıyorum İçi sevinç dolu bir mabet bulunduğum yer Sen benim çocuğumsun hayat Gözümden bile sakındığım Ölüm yaşamadığın yerlerde Hani rengârenk boyalı bir akşam alacasında Seninle ufka bakarak seni konuşmuştuk Biraz endişeli Biraz da gergin Konumuz geleceğin üzerine hayaller kurmaktı “Ölüm de benim bir parçam” demiştin “Ölümü de benden say Ben sende değil Sen bende büyüyeceksin” dedin “Ne muhteşem bir sembiyoz bu Ne inanılmaz alış veriş Derin bak Yüzeyde ışık yansır derinde kırılır Renklerine ayrışır Ve renkler Bilir misin? Aynı hızla yarışır Ben maviyim” En yakın sabahlar Seni benden çalan gecelerde Derinlerdeyim Mavinin uzanamadığı zamanlardayım Gökyüzünde asılı duruyorsun Bulutlar oyun ediyor Yaşadığım kadar zamanım olsa O zaman ölümü senden sayacağım Oğuzkan Bölükbaşı
-
OĞUZKAN BÖLÜKBAŞI ŞİİRLERİ
GÖZYAŞI ÜZERİNE... Bir damla gözyaşına sığar Anlatmak istediklerinin tümü Bir damla gözyaşı İçinde taşır Mutluluğu Hüznü Hayat bu kadar basit ve güzel Bu kadar anlamlı Ve bir o kadar da içinden çıkılmaz çelişkiler yumağı Nasıl anlatabilirsin ki bir damla gözyaşının söylediklerini Bir cümle içinde Bir damla gözyaşı Güneş vurduğunda gökkuşağı Bir damla gözyaşı Gülümserken çiçek bahçesi Bir damla gözyaşı Gizler mi yürekteki ateşi Seni canımla taşıyorum Billur bir yürek içinde Dokunsan kırılacak Dokunmasan vurulacak gözlerine Ağlama Dokunuyor gözyaşların yaralarıma Kanatma Kabuk bağlamadan Acıtma bir yerlerimi Bir damla gözyaşı İlacım olmaz İlacım Kokunu koklamak Sabaha kadar Kan ter içinde Ateşim düşer Oğuzkan Bölükbaşı
-
Karanlık Şeyler Söylüyorum
ATEŞE, SUYA VE RÜZGARA ... uçurumu güz, tahta bir masanın kıyısında aylarca bekletilmiş bir mektubum ben yazılırken gövdemde yıpranmışlık yırtıkları, imlamda bir yığın hata anlamım bilmem ki kaç okumalık belki de yazım, şekilsiz kalıyordur hayata … /görünmez acıya gönülsüz atılmış bir düğümün her çözülüşünde ilmeğinde kalan izleridir sözlerimde rastladığın sızı …/ * hiçbir yol ayrımında susmamış bir mektubum ben adresim kısacık, hemen gözlerinin ucu ve uzun cümlelerimin ırmaklığındandır, kağıdımın bütün nemi bu yüzden dayanıksızım, incinirim hemen ne olur, ne olur beni usul oku olur mu … /aldırma nefesimde sendeleyen kedere aslında bir boşluğun en içten sesidir sesim ki aldanma çığlıksızlığına harflerimin bir aşkı bir de uçurumu ikisini de ikisini de varlığını terk edip karışınca ancak işitirsin …/ * tarihi atılmamış bir mektubum ben ilk cümlem nisan yağmurlarıydı, hani salkım saçak son satırımsa, akasyalar kuruduğundaydı, hazan ve sıkılır mısın bilmem ama bir katlayışınla bile susarım, öyle uzun uzadıya yormam yine de gönül ister ki sen hiç bıkma hiç … hiç … hiç … hatta olmasın ama olur ya hani kapılıp da bir rüzgara, savrulursam ben savrulursam bir gün ve düşersem bir ateşin içine biçare, sürgün o ateşin içindeyken de ben o ateşin içindeyken de sen, bir an bile tek bir an bile ayırma gözlerini benden bil ki, yanarken ateşe ve saçıldığım rüzgarla serpildiğim suya yine seni yine seni mırıldanırım ben külümü bile sana sevdasız sanma … ____ ^^ 27 Mart 2010 Cumartesi, SAFAK
-
Karanlık Şeyler Söylüyorum
ÖĞRENDİM Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım. Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum. Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi. .. Ağladım. Yaşamayı öğrendim. Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim. Zamanı öğrendim. Yarıştım onunla... Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim... İnsanı öğrendim. Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu... Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim. Sevmeyi öğrendim. Sonra güvenmeyi... Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim. İnsan tenini öğrendim. Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu.. . Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim. Evreni öğrendim. Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim. Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek Gerektiğini öğrendim. Ekmeği öğrendim. Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini. Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim. Okumayı öğrendim. Kendime yazıyı öğrettim sonra... Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana... Gitmeyi öğrendim. Sonra dayanamayıp dönmeyi... Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi... Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta... Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım. Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım. Düşünmeyi öğrendim. Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim. Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim. Namusun önemini öğrendim evde... Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim. Gerçeği öğrendim bir gün... Ve gerçeğin acı olduğunu... Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da “lezzet” kattığını öğrendim. Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim. Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim. Olur ya ... Kalp durur ... Akıl unutur ... Ben dostlarımı ruhumla severim. O ne durur, ne de unutur ... MEVLANA
-
Karanlık Şeyler Söylüyorum
HANGİSİYİM BEN Şu insanlardan hangisi ben'im? Hele sen şu kavgayı, gürültüyü dinle, ağzıma, sözüme kulak asma. Hem sen beni elden çıktı bil. Yoluma kadeh madeh koyayım da deme. Önüme ne çıkarsa tuzla buz ederim. Hem ben tıpatıp sana benzerim. Ağlarsan ağlarım, gülersen gülerim. Asıl sen vardın ortada, ben senin elinde bir ayna. Sen yeşillikte bir ağaç, ben senin gölgen. Ben senin gôlgen olduktan sonra hemen gider kendime bir dost ararım kurmak için yanında çadırımı, ararım bir taze gül fidanı. Sonra sâkinin kapısına varır, vurur testimi kırarım. Sonra oturur bardak bardak içerim ciğerimden akan kanı Mevlana Celaleddin Rumi
-
ELİFLE' nin doğum günü
Teşekkür ederim Sevgili Didem; inceliğine ve güzel dileğine... Sevgiler, benden sana...
-
Karanlık Şeyler Söylüyorum
ÖMÜR ... doğarsın … bu ilk yenilgindir hayata karşı tutamaz kendini, ağlarsın … işte böyle başlar yaşamak sen de herkes gibi, başlarsın … sonra ? sonra hırçındır zaman sen, sakin … sonra bencildir o sen, savruk … o bağırır, sen, susarsın … o koşturur, sen, kalırsın … o içinden, gününden gövdenden … o umutlarından, düşünden, kalbinden … ve aynalardan, takatinden, ömründen geçer, gider … sen, yaşlanırsın … sonra onca hayat tanıklığı ve bir dolu yılın yaşanmışlığı alır karşına, bakarsın bakarsın ki görebildiğin tek şey öğrenebildiğin tek şey, yalnızca yalnızca yaralarını saklamakmış, anlarsın … * doğarsın bu ilk yenilgindir hayata karşı, sonra ? sonra bir ağlar bir, saklarsın … ____^^ 18.03.2010,SAFAK
-
Karanlık Şeyler Söylüyorum
- Karanlık Şeyler Söylüyorum
KÜÇÜK KIZ... Onu ilk gördüğümde Bu kız mı simdi anne demiştim Daha 20 li yaşlarda gencecik bir anne idi Ve tekrar anne olacaktı Ailesi olmadan geçmişti bu yollardan Hatalarıyla düşe kalka Ve görünürde anneliğe yakıştırılamayacak Deli dolu,yanlışlıklar içinde geçiyordu yaşamı Birde dünya tatlısı ve bir o kadarda akıllı Çok güzel gözleri vardı İçin için gülen Kucagına ikinci bebeğinide aldı zamanı geldiğinde Düzensiz bir yaşam içinde Bir o kadar ilgisini hissetiren bir anne Resmen ikileme düşülecek derecede Madde bağimlısı idi Ve sımsıkı sarıyordu yinede kızlarını Ve ikinci bebeğininde babasız büyüyordu Yanlış ilişkilere birini daha kattı sonunda Çocuklarını eskisi gibi sarmadığını farkediyordum Birgün artık kardeşleri kendi isteği ile geçici bir kuruma bıraktığı bildirildi Maddi durumunu düzeltene dek Sadece bir aylığına Bebek anlamıyor ama ya gözlerinin içi gülen dünya tatlısı Tatil evine yerlesecegini ve bir evde tatil yapacağı anlatıldı her gün çocuklarını görüyordu kadın Ve o kısa süre tatil evi minik için hiç bitmez sonu gelmez oldu Ki sıcak yemeklerin ve çok iyi bakan eğitmenlerin olduğu Ya anne sıcaklığı,kokusu Yoksundu işte bundan Son zamanlarda o gülen gözler artık gülümsemeyi unutmuştu İçine kapanmıştı Annesi yeni bir ev tutacak Onun bir odası olacaktı Şimdi mi? ne halde Gelisen kötü durumlardan dolayı Devlet iki kardeşe el koydu Artık anne devlet izin verene dek Çocukları sadece ve sadece gözetim altında görecek.... Minik ise farkında olduklarını bile söyleyemeyecek kadar küçük Ve artık yaşadığı yerın tatil evi olmadığını bilen gözlerle bakıyor. 02.02.2010,ELİFCE- OĞUZKAN BÖLÜKBAŞI ŞİİRLERİ
Her Katilin Gömleği Kardeş Kanı Kokar Savaşın ortasındaysan kan kokar gömleğin Kanıdır Belki bilmediğin bir canın O ki senin düşmanın olmadan önce Aynı şeylere isyan etmişliğiniz bile vardır Çünkü candır Yürek cana mekandır Yani aşkın kafesinde yaşayandır Biz ne zaman öğrendik Canı aşktan ayırmayı Aşkı candan Oysa heyecandan öleyazdı Bir gül bahçesinde elini tuttuğunda Kül olmadan yandı…… Bir akşamdı ilk ölüm geldiğinde Kardeş, kardeşi öldürdü Habil’di Kabil’di Kim demiş suçlu Azrail’di Her katilin gömleği kardeş kanı kokar… Oğuzkan BÖLÜKBAŞI- Karanlık Şeyler Söylüyorum
SESSİZ KARANLIK Karanlık ve sessiz bir odanın içindeyim. Her şey öylesine hareketli, Öylesine büyük ki… Aklımı yitirememem olanaksız. Tek başınayım biliyorum. Ama yinede tek kalmamaya çalışıyorum. Sürekli oyalanacak bir şeyler arıyorum. Yinede korkumu yenemiyorum. Sonra…yavaş,yavaş alışmaya çalışıyorum. O sessiz ve ürkütücü karanlığa. Sürekli büyüyen o karalığın, En iyi arkadaşım olduğunu da yeni anlıyorum. Sırlarımı onunla paylaşıyor, Dert ortağı oluyorum. Her zaman daha iyi anlıyorum . Karanlığın içinde gizlenen ışığın arkadaşım olduğunu. ÖZLEM ŞAHİN - Karanlık Şeyler Söylüyorum
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.