Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

mavi olmayan gökyüzü

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    5.190
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    13

mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey

  1. doktor beg,yakışıklı blog hastaluğundan getmiş,verelim bi minoset felen
  2. karar verdim,ben de blog accam,sonra burayı unutacağım hehehehe,yakışıklı nere kaçtun sen,Doktor beg lütfen kaçağı bulunuz,daha prensese kahve yapcak
  3. kahve,kahve,kahve yaf dur zati uzaktan=yakışıklı....şimdi yönetim alır o repi...hehehehhe, yaf uzaktannnnnn,seni özlemişiz be Direniş'i gören var mı
  4. Dostum, Lütfen cümlelerimi bir daha okuyunuz.Ben ne yazmışım. siz o haklılığı Diyarbakırlı forumdaşımızın yazdıklarıyla bana açıklama yoluna gitmişsiniz.Benim demek istediğimi değil kendi demek istediklerinizle bana yanıt vermişsiniz. Dostum, Ben o alanlarda olanlar haklı demedim,o alanda hak aranıyor demedim.Sadece orada ölenler var dedim.Kimin hakkı bu,öldürmek bu kadar basit mi? Baştan belirttim,onaylar yada onaylamazsınız o alanı.Orada ki insanlar sizin için birer suçlu da olabilir.Ama hiçbir gerekçe orada ki ölümü meşrulaştıramaz. Hak sadece bizim değildir. Ve gelelim sorumlulara.... Evet,tek sorumlusu o alan değil dedim.DTP yada PKK da değil. Bakınız,bunu dün başka bir arkadaşımla uzun uzun konuştuk.Kendisi,o alan herşeyi hakediyor diyenlerden.Hatta ben orada olursam,hepsini kurşuna dizerim diyen zihniyetlerden. O konuşurken önce ama dedim,sonra hemen vazgeçtim.O zaten kendi gözlüğünde ki sınırlara takılı kalmıştı... Diriliş'i okudunuz mu? Suçluluğu,suçluluk ile farkına varılanları.Prens,günahının ardından vicdanıyla gider.Farkında olmadığı tepe taslak olmuş sistemdir.Farkında olacağı o sistemde heba edilmiş "suçlulardır." Bu romanı yıılar önce okumuştum.Onca yıla rağmen,aklımda edinenlerle,çok ince bir ayrıntıyı sizinle iznizi alarak paylaşacağım. Romanımızın kahramanlarından Prens,Maslowa için giriştiği zorlu yolculukta bir siyasi suçlu ile konuşur.Orada ki bu cümle benim için hayatın ta kendisi.İnsan gerçeği de benim için bu cümlelerden ibarettir. "Ben solcu değildim,yanlış anlamadan dolayı burdayım.Ne zaman solcu oldum biliyor musunuz;arkadaşım daracaağında bunun için öldüğünde." Sadece bir kitap bile yaşananlar adına bana çok şey düşündürüyor. Ülkemizde maalesef sistem yanlış.Bu ülke de insan hayatı çok basit.Hele ki düşünüyorsanız.Düşünen insanı öldürmek,vatanı kurtarmaktır.Yine bu ülkede insanlar yılarca işkenceden geçirildi.Keyfiyetten gelen ölümlerin hesabı sorulmadı.Hukuk daima egemenlere işledi. Çarklar her daim zulmü haklı gösterirse,zulüm haklılık olur. Sevgili forumdaşım. Bana halkılığı işte elinde Apo posterleri olan kişilerin yaptığı taşkınlıkla açıkalamaya çalışmayın. Ben bir Kürt olarak,o alanlarda olan insanlar gibi düşünmüyorum.Ama biliyorum ki,olaylar sadece sonuçlardan ibaret değildir.Bir de nedenleri vardır. Sonuç;o alanda ki insan "..........." öldürüldü. peki ya neden....sadece bir kurşun mu;hayır değil.Kurşunun yanında öncesinde olanlar,insanlarrı hala o alanlara mecbur bırakanlar...başımıza koruyucu diye yobazları dikenler,PKK'dan çektiği adamla bizi öldürenler,Hizbullahı başımıza örenler...Newrozu bize yasaklayanlar,dilimizi bize ayıp sayanlar,elimizden toprakları alıp bizi açlığa bırakanlar. o alanlarda kaybeden insanlar vardı,siyasette kendini yalnız gören,kendini PKK ile ifade edenler vardı. Siistemde heba edilenler,ölümleri görüpte taraf olanlar vardı. Bunu tüm samimiyetimle yazıyorum.O alan değil beni ilgilendiren,DTP değil,PKK değil,işleyen sistem değil.Sadece ama sadece öldürülenler. O öldürülenlerden biri de düşüncelerini çok iyi bildiğim bir insandı.Düşüncesi ne olursa olsun,insan diyendi.Hiçbir hak bir insanın yaşama hakkından öte değildir. Yazdığım hak,sadece bu...Ve lütfen bana DTP ile değil,yaşama hakkına olan yaklaşımınızla cevap veriniz. saygılar...
  5. hey tayfalar,uşaklar verün bakem repleri
  6. du du bak şimdi senin repler sıfırlandı ya,barışmak için bi rep versem helalinden,uzaktan uzağa gelen dostuma barıştık demi denizim,aaah ah bizde yaşalanacaz,belli etme
  7. Yaf yakışıklı,nassi başardın bu unutkanlığı yaş yetmiş seksen de biz mi yanlış anladuk
  8. Efem,ses gelmiyor yanlışlıkla Cemo diyeceğime Reşo dedim,getti karizma ondan sustum hehehehe uzaktan kardeş,uzaklarda ne var ne yok,Yakışıklıya de ki ben ona Sünger Bobu gönderecem,su altından şifreyi hatırlatsın
  9. Uzaktan uzağa uzama ha yakışıklı yaf doktor,Yakışıklıya de ki atsın kendisini tekneden
  10. yakışıklı vallah sabah sabah gülme krizinden gidecem uzaklar nassi?
  11. Değerli forumdaşım, Söz konusu insan oldu mu,insanlık edebiyatı insanı buluşturan ortak bir dildir.Ki insanı insan yapan bu edebiyattır.O kemikler hayvan kemiği çıktı.Bu vicdanları aklamaya yetecek mi? O kadar basit değil.Kimse kusura bakmasın.Onca verilen bedeli kimse "hayvan kemiği" diye görmemezlikten gelemez,susmamızı bekleyemez.Bizler daha öncesin de Musa Anter'lerinin ölümüne şahit olduk.Katledenin kim olduğunu hepimiz çok iyi biliyorduk.Devlet mi bilmiyordu?Komik,hem de çok komik.Susmanız komik,bu şekilde yaşananları ezip geçmeniz komik. Değerli forumdaşım, siz diyorsunuz ki;"Bana insanlık edebiyatı yapmadan önce 10 kuruşluk muhtarlık seçimlerinde bile 6 ölü ve 130 üzerinde yaralıyı açıkla"ben de diyorum ki,siz de bana elimden aldığınız yarını açıklayın.Beni yok sayan hukuku açıklayın. Şimdi lütfen bu yazıyı beraber okuyalım...saygılar! "JİTEM Diyarbakır Grup Komutanı Emekli Albay Abdülkerim Kırca’nın intiharı ile ona sebep olduğu söylenen eski PKK itirafçısı-JİTEM tetikçisi Abdülkadir Aygan’ın JİTEM itirafları ve Tuncay Güney’in beyanları Doğu ve Güneydoğu’daki faili meçhullerin gündeme gelmesini sağladı nihayet. 23 Ocak gecesi 32. Gün programına katılan bölgede görev yapmış emekli komutan Aziz Ergen, Güney ve Aygan’ın tarif ettikleri ve doğru çıkan asit kuyularını yalanladı. Ergen, BOTAŞ kuyularının özel şirkete ait olduklarını yalanlamasına kanıt göstermekle yetindi. Ergen’in yalanlamasıyla koca bir gerçek yalan olacak değil elbet. Çünkü “binlerce ölümün sorumluları kim ve neden yargılanmıyorlar” sorusunun cevabı, kuyuların BOTAŞ’a ait olmasında değil. Kırca’nın ölümü üzerine Genelkurmay’ın cenaze törenine tam kadro katılmasıyla veya yayınladıkları bildiriyle de bu soru cevaplanıyor değil... Faili meçhullerin tarihine baktığımız zaman Cumhuriyetin kuruluşuna ve öncesine gidiyoruz. Birçok aydının, gazetecinin yanı sıra 90’lardaki PKK’yla mücadelede 2000 kadar Kürt siyasetçinin ve sivilin katledilmesinin sorumluları yargılanmış değil. Yani bu cinayetler hukuk çerçevesinde ‘suç’ niteliği kazanmış değiller. O halde bu cinayetlerin iktidarın kendi sistematiğinde bir anlamı olduğu sonucuna varmak durumundayız. Dolayısıyla da bu sistematiği kavramak gibi bir zorunluluğumuz var. Bunun için cevaplamamız gereken ilk soru, “failler neden meçhul?” sorusudur... Öncelikle Schmitt’in şu tespitiyle başlamalıyız: “Hukuk kuralla değil, istisnayla kurulur. Egemen, olağanüstüne- istisnaya karar verendir, istisna olandır.” Yani egemen sanıldığı gibi kurallarıyla değil, kendisinin kendi kurallarına uymamasıyla iktidarını kurar, pekiştirir, kanıtlar... Böylece yönetilenlerin tabi olma durumları derinleşir. Nitekim egemenin yönetilenler gibi kurallara riayeti yönetilenlerle eşitlenmesi demektir. Yönetmek eşitsizliği ima ettiğinden ve gerektirdiğinden yönetenler yönetilenleri o kanunlara uymaya zorlarken; hiyerarşik üstünlüklerini gösterecek şekilde kendi kanunlarını çiğnerler, istisna olurlar. Böylece yönetilenlere kendi güçsüzlükleri ve egemenin gücü hatırlatılır, kafalarına kazılır... Kırca’nın yıllarca yargılanmaması/yargılatılmaması, hatta “Devlet Övünç Madalyası” ile onurlandırılmasının anlamı budur. Bu, yönetilen bölge halkına açık bir mesajdır. Yani aslında ‘fail’ prosedürde meçhul bırakılarak ve yargılanmayarak, fail kendisini göstermektedir ve egemenliğini kanıtlayarak pekiştirmektedir. (Burada parantez içinde belirtelim: Bu paragraf, adaleti devletten bekleyen- Osmanlı efsanesine kapılmışların boş bir beklenti içerisinde olduklarını da söylüyor. Adalet toplum üyelerinin eşit ve özgür ilişkileriyle sağlanan bir durumdur. Egemenler adalet dağıtmaz ve adaletle yönetip ayakta durmazlar. Aksine kendi yarattıkları adaletsizlikleriyle egemenliklerini kurarlar.) Sistematiği anlamak için ‘failler neden meçhul’ sorusunun cevabını vermeye çalıştık. Bu uğurda cevap bekleyen ikinci soru şudur: Bu cinayetler neden işleniyor? Bu cinayetlerin sistematikliği ve stratejik olması, bu cinayetlerden beslenen bir canavarı, bir makineyi işaret ediyor. Bu, edebi değil, analitik bir benzetmedir. Çünkü bu cinayetler bu makinenin ‘teknolojisidir’. Bu teknolojiyle makine, kendisinin toplumsal ilişkilerini üretir. İşte faili meçhule kurban gidenleri de bu toplumsal ilişkinin üretilmesine ket vuran, ilişkilerin üretildiği ‘sembolik iktidarı’ parçalayanlar ve yeniden üretilmesi için seçilenler olmak üzere ikiye ayırmak lazım... Hrant Dink, Musa Anter gibi siyasi duruşları ve kimlikleri muhalif olanlar birinci grupta iken; Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu, Hablemitoğlu gibi isimler ikinci grupta değerlendirilebilir. Bu ikinci grup cinayetler şu strateji üzerine işlemektedir: Kendi yandaşını öldürerek karşı-tarafın üzerine gitmenin ve kendisiyle duygusal bağ kurulmasının üzerinden hareket alanını genişletmek, güçlenmek, sembolik iktidarını perçinlemek-yeniden üretmek hedeflenmektedir. Birinci grup cinayetler ise ‘direnişi’ kırmak ve diğer muhaliflere korkuyla boyun eğdirmek amaçlıdır. Hrant Dink’in ‘idamının’ sebebi olan Sabiha Gökçen haberi, içinde var olunan toplumsal ilişkilerin Ermeni algısı boyutunu ve Dink’in kendisinin de Ermenilerin devlet-toplum algısını sarsmakta, değiştirmekteydi: Genelkurmay’ın haberin ardından Pazartesiyi beklemeden Pazar günü yayınladığı bildirinin alt metninde ifade edildiği gibi, Ermenilik bir ‘küfürdü’ ve bu ‘yüce Türk kadını’ imgesinin Ermeni kökenli olduğu ifşa edilmemeliydi... Dink de Ermenilere cesur olmaları, kamusal alana çıkıp taleplerini ifade etmeleri gerektiği mesajını vermemeliydi. Onunla aynı mücadeleyi verenler de o kadar rahat olmamalıydı. Musa Anter ve diğer direnen binlerce Kürt de makinenin kendisi için ölmeleri gerekiyordu. Çünkü “en iyi Kürt ölü Kürt’tür”. Kürtlüğünü kendisi öldüren asimile Kürtler yaşayabilirlerdi ama Kürt olarak yaşayanlar ölmeliydi. Onlar ölünce kalan Kürtler de Kürtlüklerini öldürerek makineyi yaşatacaklardı... Şimdi tarihin bu dönemecinde faili meçhul cinayetleri aydınlatmak, failleri gerçek bir yargılamaya tabi tutmak, mağdurlardan özür dilemek, acılarını dindirmek; bizzat bu makineyi öldürmek olacaktır... İşte Abdülkerim Kırca da -yargılanması bu makineyi öldüreceğinden- makine ölmesin diye kendini öldürdü... Bu tür ‘fedakarlıklar’, İttihatçıların dünyasına uzak değildir... Mustafa Kemal Dersim katliamında hava harekatını yöneten Sabiha Gökçen’e kendi tabancasını verirken şunu söyler: “Esir düştüğünde bununla kendini vur.” Geçtiğimiz yıl Dağlıca’da 8 er esir düştüğünde onların kurtulmalarına bu yüzden sevinilmemişti..."* *İlhan Döğüş
  12. ben kazandım demi çok teşekkür ederim,kendime bu hediyenin üstüne bi de çikolata hediye edeceğim...sevgiler.
  13. itiraf ediyorum...sırayla bir taraftan yetiştirmem gereken yazıyı yazıyor diğer taraftan itirafları sıralıyorum. masamı hala toparlayamadım. evde beni bekleyen bi sürü iş var. halletmediğim işler diz boyu. misafirler var. bu hafta sonu bittim ben...itiraf ediyorum,mesai arkadaşım benim yerime kaçtı bile Allahım allahım itiraflar kaldı başka saatte
  14. Bakın Rusya'yı çok merak ediyorum.Siyasal,sosyal tüm yönleri ile tanımak isterdim. Güzel paylaşımlarınızı bekliyoruz.Hoşgeldiniz.
  15. Değerli dostum, "Görüyorsunuz dil ve din artık belirleyici olmaktan çıkmıştır... Artık ortak söylem barış ve kardeşliktir... " diyorsunuz ya,inanın ki yaşamımda en çok görmek istediğim bu.Barış ve kardeşliğin tüm coğrafyalara işlediği bir dünya Sevgili dostum, Neden bilinmez ama aynı dünya,zaman iken paylaşılan; farklı dünyalara,zamanlara dönüşüyor insana dair tüm yaşananlar. Bir taraftan teknolojiyle bezenmiş hayatlar diğer taraftan teknolojiden nasibini alamamışlar. Bize denilen,insanlık tarihi kendi içinde ve dışında ki öğelerle kesintili yada kesintisiz devam ettiğidir.Öğretilmeyen ise insanlık tarihinin bir kısır döngüden ibaret olduğudur. Kısır döngü dedim ben bu tarihe,çünkü; Öyle bir varlık ki insan,tarihinde sadece ürettikleri adına bir değişim vardır,kendi adına tek değişimi,kendinden önceki doğum ve ölüm.(Darvin teorisinin doğruluğuna inananlar bu dediğime katılmayacaktır) Yine öyle bir varlık ki,daha yüzyıllar önxesinden,örneğin Eski Yunan'da eksikte olsa olan demokrasinin takvime rağmen bugün hala bazı yerlerde olamayışının çelişkisini kendi içinde barındırıyor. Hitler,çıkar alanlara "üstünlüğünü kendisine benzeyenlerle açıklar",kitleler ardında.mperyalist güçler,sömürürken ikinci sınıf vatandaşı olursunuz ülkeniz de.Bir de "ötekileştiren"lere dinleri,ideolojileri ekleyin.Özür dilerim,basit olacak ama;vay be insanım,bir sensin kirleten demeden geçemeyceğim. Öte yandan,bugün gerçekten "diğer insanlar" için bedel ödeyen,onlar için mücadale eden o kadar çok insan var ki.Bir coğrafya da barış ve kardeşlik denilirken,başka bir coğrafya da farklılığa hiçbir şekilde aman verilmez. Bu zihniyette olabilir siyasal düzende.Mesela Danimarka ve İran...karşılaştıralım. Bundan önce ki iletilemler de Doğu ve Batı dedim.Temel anlamda zihniyetteki farklılıktan bahsettim.Bu zihniyet farkları dün de vardı,bugünde var,kuşkusuz yarın da olacaktır.Sadece bir farkla;çarkın yönü değişecektir.Dünden bugüne değiştiği gibi. Sınırlar kaldırıldı,dünya globalleşti.Evet,tüm bunlar yaşandı.Yalnız değerli forumdaşım,dün olan sınırlar bugün sınırsız ahkam kesilmelerine dönüştü. ABD başta olmak üzere,emperyal güçler o sınırları kaldırdı.Kaldıran insan değil,sömüren.Öyle ahkam kesmeler ki ta Irak'ta kendini demokrasi diye insanlığa sundu,insanları canından etti. Kuşkusuz.Sadece tarihe göz atmak bile dediklerinizi haklılaştırmaya yeter.Bunun yanında şunu da kabul etmeliyiz ki,bugünü yarına taşıyan en önemli araç dildir.Benim daha önceki iletim de belirtmek istediğim buydu.Çünkü siz kültürden bahsettiniz,ben de kültürün olmazsa olmazı olarak dili gösterdim. Aşık Veysel'i bugüne taşıyan dilidir dedim,Aşık Veysel'in kendisinde düşünceleri de vardır zaten.Dil olmazsa bu düşünceler bugüne taşınmazdı. Kültürel bir araç olarak dili yazdım,birliktelik,değer ve ortaklık olarak dili yazdım.Buna dini de ekleyebilirim.Ya da insanlar için ortak olan aklıma gelemeyenleri de. Ama bu ortaklık,farklılık değildir.Dil,din...bunlar bazıları ile ortaklığımız olsa da bazılarını bize düşmanlıştıran,yok saydıran olmamalıdır. Kendine,değerlerine kapılıp kalan bir bireye ben kişilik geliştirememiş,düşünemeyen,basit insan derim.Başka birşeye gerek duymam.Dileğim odur ki,kendimize benzeyenlerle kendi dilimizi konuşurken,kendi dilimizi bilmeyenlerle ortak dilde konuşmasını unutmayalım.Ortak dilimiz,insanlığımız. Saygılar...
  16. Bizler bedelin en büyüğünü ödedik,bize ısrarla ajitasyon yapanlar değil.Vicdan meselesi... Peki İran'da ya da Irak'ta,elinde Usame Bin Ladin bayraklarıyla hak ararsanız ne yapılır? Yakıp yıkmak,talan etmek...kimse,bu ölçüsüz tepkileri haklı bulamaz.Haklılığı yok çünkü.Ama bunun tek sorumlusu yakıp yıkanlar değil dostum,yakıp yıktıranlar,bunu haklılaştırmaya çalışanlar... Yunanistan da biri öldürüldü diye,ülkenin asltı üstüne getirildi.Ya bizim ülkede...!Öldürülene bir de öldürülecek eklenir.İşte biz de insan! Evet,size katılıyorum.Katıldığım kadar yazdıklarınızı okurken şaşırıyorum.Derin devleti meşru gören siz değil miydiniz? Ve ben de diyorum,herkes dönsün aynaya...kaybedecek birşeyimiz kalmadı. saygılar herkese...
  17. Meclis'te ki tüm vekiller Kürt'de olsa...11 yaşında 13 kurşunla öldürülen Uğur Kaymaz bile,benim vicdanımda o tümlerle haklılaştırılmaya çalışılan tepkileri yerle bir eder.Sadece Uğur Kaymaz... Saygılar.
  18. Evde zaman bulup foruma takılamıyorum,dedim ki iş arası bakayım neler var,öğle arasını da gözden çıkardım ki,zorla götürüldüğüm bir yemek var.... yemek dedim,nerde bu canlar...direniş,domuzbağı,yakışıklı,sercan,angel,denizkızı,yayamazım ve diğer sevdiklerim...bir Suheda var tanıdık,sıcak... herkese afiyet olsun,yemeği kendim yapmasam da sadece kendim yiyeceğim
  19. Sevgili NICLENO, Bana "bağnazlık" nedir diye sorulursa,inanın ki hiçbir tanımlamaya aldırış etmeksizin sadece "faşizmdir" derim.Bu yalnız başına ne etnisyenlik ne de herhangi bir din,ideolojinin fanatizmliğidir.Bağnazlık,başlı başına,hepsinin toplamı olan "kendini dev aynada görme"dir.İnsanoğlunun düşebileceği en büyük yanılgıdır. Siz işiniz gereği,çok farklı milletten insanlarla muhattab olduğunuzu yazmışsınız.Bu konuşmalarınızdan,edindiğiniz düşünceleri bizimle paylaşmışınız. "Milliyetçi" kavramı sizin için neyi ifade ediyor,bunu bilmiyorum.Milliyetçi,rasist olarak ifade ettiğiniz düşüncelerde ki ayrıntıları bilmiyorum.Bilmediğim düşünceleri konuşmak haddime düşmez. Onun için önce bir daha kendi yazdıklarıma sonra sizin yazdıklarınıza döndüm. Ben ortak olan değerlerden,toplumlarda yüceltilenlerden bahsetmiştim. Batı ve Doğu,herşeyden önce zihniyet olarak birbirinden oldukça farklıdır.Batı,kim ne derse desin,çoğu değeri aşıp ortak noktaları görmeyi başarmıştır.Doğu ise hala kendine takılı kalmış,cehaletle yoğrulan,dönüşen değerleri düşmanlaştırmada kullanmıştır. Dün,durum bundan çok farklıydı.En basitinden dönelim ortaçağ zihniyetine yada Hitlere yada Mussoliniye...Sadece düşman olan değil,yok eden zihniyetlerin birer toplumsal gerçeğe dönüştüğü bir gerçeklik,bir tarih. O tarihin karanlığı,toplumsal gerçeğe dönüşen yok saymaların,yok etmelerin aynı zamanda birer siyasi güce dönüşmesidir.Benim de asıl anlatmak istediğim bu. Batı ve Doğuyu birbirinden ayıran da bu değil mi? Söz konusu tartışılan başlığı da tartışmaya açan bu değil mi? Bugün dediğiniz gibi milliyetçi insanlar dediğiniz milletlerde olabilir.Bu gayet doğal.Bu bireyin kendi milletine olan sahipliği de olabilir,kendince "üstün ırkım" aldatmacası da olabilir. Doğal olmayan bunun bireyden çıkıp topluma ,siyasal güç ile yobazlığa dönüşmesidir.Tehlike çanları budur,çalınan yer ise kendi ülkem dahil olmak üzere hala basit korkulara,basit dünyalara takılı kalmış coğrafyalardır. Bugün,hepimiz Siyasal İslam deyilerek çizilmek istenen sınırların farkında değil miyiz?Almanya'da zaman zaman alevlenen milliyetçiliğin yada Siyahi ırklara olan yaklaşımların....? Ama inanın ki,bunlar yaşansa da o coğrafyalar da,ortak olan insani değerler insanlar için gerçekten özel.İnsana verilen değer alkışlanmaya değer.En önemlisi hukuk da insani haklar var. İşlerliği olan bir hukuk bu,insanları düşündüren.Yoksa güzelim ülkemde ki gibi havada kalan,çoğu zamanda ötekileştiren değil. Bileşik kaplar olarak nitelediğiniz milliyetçilik gerçekten çok büyük bir tehlike(kendi milliyetçilik anlayışımda)Dediğiniz gibi sıçrar,kaplar.Milliyetçiliğin olduğu yerde farklı milletler vardır,etki ve tepki hemen karşınız da keskinliğini gösterir. Hiçbir korku nedensiz değildir.Varsa sizi rahatsız eden yada telaşlandıran,korkarsınız.Ben de korkuyorum,ötekileştiren yada yok eden zihniyetlerden,onların bayraklığından.Ama bu korkular umarsızlığa dönüştüğünde,kaybeden yine herşeyi ile insan oluyor. Dostum,başkaların bizim üzerimizden olan çıkarları,hesapları değil bizi yıkacak olan.Sadece biz.Yapmamız gereken,yine insana ve onun yaşamına dönmek.... Tarihten ders alamadık,sürekli aynı neden ve sonuçlardayız. Ama dünya aldı,insan demeye yakın yarın... saygılar.
  20. Diyarbakır'lıdan cevap istemişsiniz,ben yazayım hemen. Beni anlayacağınızı umarak... Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir ülke ise;DTP'yi AKP'den ayıramazsınız.Söz konusu irade ise,iki seçenekte de irade işler;bu da demokrasinin gereğidir. Siyasi partilerin amacı,aynı topraklarda yaşayan farklılıkları aynı çıkarda buluşturmaktır.Etnik,dini,ideoloji...bir Sünni ile bir Alevi;bir Türk ile bir Kürt...özetleyeyim;yine irade ile temsiliyet. Dostum,demokrasi benim için özeldir.Onu özel kılan kendim değil,kendim dışındaki hak ve özgürlüklerdir.Hep derim,dünya benim değil.Yaşananlar benim penceremde ki bakışla tartılacak cinsten değil.İnsan,farklılığın diğer adıdır. Bunları yazdım,çünkü burada yazılanları okudukça "tahammül" dedim.Daha doğru ifade edeyim;DTP'ye olan bu tahammülsüzlüğün sınırları beni korkuttu.Arkadaşım,demokratik bir ülke de halkın iradesi bizler için,hiçbir şekilde bu kadar basit gerekçelerle tahammülsüzlüğe dönüşemez. DTP,siyasi bir parti.Kabul edelim yada etmeyelim;halkımızın iradesi.Bu demokrasiye ve iradeye olan saygımdan dolayı sizinle paylaştıklarımdı.Gelelim,asıl mevzuya... Diyorsunuz ki,DTP ve PKK... Ben de diyorum ki;DTP istese de PKK dışında davranamaz.Buna tabanı izin vermez.Nedenleri üzerinde burada çok yazdım,yine yazacağım...Devletine hala güvenemeyen bir halk var karşınızda,çözülemeyen bir sorun var,ödenen bedeller var,hala çocukları dağda olanlar var...en önemlisi;halk dünde ki yasaklardan bugüne uzanan olumlu gelişmeleri,PKK ile temellendirmekte.Yarında da bu çözüm de PKK'yı görmekte. Bu rahatsızlık verecek bir ibareydi,biliyorum.Ama siyasi arenada ki çözümsüzlük,PKK'yı temsileyete taşımaktadır.Sahip çıkılamayan her sorun,PKK ile kendine yer bulmakta. DTP'yi duyar duymaz "terörist" damgası basıp,tahammül sınırlarını zorlamak çok basit.Yaşamadan,anlamadan,ayrıntıları hesaplamadan yazıp çizmek de basittir.Zor olan yaşananlara doğru yerden bakmak,eleştirilerimizi çözümlerle temellendirmektir. Evet,PKK ve DTP birbirinden bağımsız değildir.Sizlerin gözüyle bakarak,sizi de anlayarak tüm yazılanları(konu hakkında yazan tüm arkadaşları) okudum.Lütfen,sizlerde birbirinden bağımsız olamayanlara varsa bile tepkiniz,tepkinizinin yanına bir de onları bağlayıcı yapan nedenleri koyun. MHP,söz konusu oldu mu ben susarım.Kendilerinin ne olduğunu bile bile,kendimce ona alternatifler üretip,tabanını anlamaya çalışarak. DTP'li değilim.Ama bir Kürt olarak,çözüm için benim gösterdiğim tahammülü istiyorum. Ben,başkasını yok sayan zihniyetlerin bedelini ödedim.Buna rağmen irade dedim.Siz de...! Cyrano,lütfen önce "talepler"in sizin için ne ifade ettiğini yazın. Benim "talep" dendiğinde ölçütüm;insani haklar. Ve hangi Kürt vatandaşların talepleri sorusuna cevabım;terör örgütünün talepleri diyerek es geçilen tüm insani haklardan yoksun olan Kürt vatanndaşların talepleridir. saygılar herkese...
  21. Jön bu başlığı ben açacaktım efem sizi size şikayet ediyorum Sercan bana dedi ki,yarın Angelimizin doğum günü oley dedim,Angel benim ablam Canım,sırdaşım,arkadaşım....yeni bir yaşla ertelediğin ve yaşamak istediğin tüm güzellikleri yaşamanı canı gönülden diliyorum. Seni çooook seviyorum ve kocaman öpüyorum. Bu pasta senin,ama sen yeme bana msnden postala çok ayıp demi aşkım Sünger Bob'u yeme ha....
  22. Bir yıldır yaşadığım,beş yıldır tanıdığım bir kent Diyarbakır.Ben de bilirim yapmaz bunu.
  23. hahahha,neden benden bulaştı ki rüşvetçim benim he ya,yanlış yere toslamışım öhü öhü öhü.... Teşekkürler Senyour,seni de burada görmek güzel. itiraf ediyorum bu akşam ben ben değilim
  24. itiraf ediyorum,ben bir caniyim itiraf ediyorum tam Sercan nerede diyecektim ki,canemden mail tinnnnnnnnk dedi de lo gel buraya,bak bi daha Erzuruma gelmem itiraf ediyorum,hemen mutfağa geçip büyük buluşma için zaman çalmalıyım... bu arada nerde doktor,avukat itiraf ediyorum,ben o canı çooooooooook seviyorum gerçi kızdırdım ama
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.